2'li Tablo Sunumu
Şiir Metni
|
Güncel Türkçesi
|
Sokakta sâde bir "âmin!" sesidir gidiyor: Mahalle halkı birikmiş, imam dua ediyor.
| |
Basık bir ev; kapının iç yanında bir tabut, Başında çınlayan avazı dinliyor, mebhut (şaşkın ve suskun);
| |
Denildi "Fatiha!", âmini kestiler; bu sefer,
Göğüsler inledi, derken, açık duran eller,
| |
Hazîn alınları bir kerre okşayıp indi;Deminki zemzemeler bir zaman için dindi.
|
Hüzünlü alınları bir kez okşayıp indi;Deminki çağıldayan sesler bir zaman için dindi.
|
Duyuldu sonra imamıngamlı nidası ,
Diyordu:
| |
-Söyleyin Allah için şu merhumu , Nasıl bilirsiniz ey Müslümanlar? -İyi biliriz! | |
-Yarın huzûr-i İlâhîde toplanıp hepiniz,
Bu yolda hüsn-i şehâdet edersiniz ya? |
-Yarın huzuru ilahide toplanıp hepiniz, Bu yolda iyi şehadet edersiniz ya? |
-Evet!' -İmam efendi, hellallık da iste, merhamet et...
| |
-Helâl edin hadi öyleyse şimdi hakkınızı. -Helâl edin hadi bekletmeyin adamcağızı!
| |
Cemâatin yüreğinden kopup "helâl olsun!"
|
Cemaatin yüreğinden kopup "helâl olsun"Saffetle dolu bir nida, birden cenaze, âh-ı derun (içten gelen bir ah)
|
Gibi çıktı evden; gökyüzünde yükseldi.
İçerde başladı coşan bir ağıt şimdi; Baş örtüsüyle kadınlar gözüktü pencereden: | |
-Bıraktın öyle mi en sonra kardeşim bizi sen!' -Yıkıldı dostlar evim barkım... Ah gitti kocam!..
| |
-Dayım melek gibi insandı; ben nasıl yanmam! -Tamam otuz senedir komşuyuz da bir kere
| |
Kızıp da "ey!" demiş insan değildi, kardeşim!' -Zavallı Remziye! Boynun büküldü evladım...
| |
- Babam ne oldu?
- Baban... Öldü. |
-Babam ne oldu? -Baban... Öldü.
|
- Etme Ayşe Hanım,
Bu söylenir mi ya? Hicrân olur zavallı kıza... - Ayol, şu öksüzü bir parçacık avutsanıza... |
-Etme Ayşe Hanım,Bu söylenir mi ya? Unutulmaz bir acı olur sonra zavallı kıza.. -Ayol şu öksüzü bir parçacık avutsanıza...
|
Açın da cumbayı etrafa baksın ağlamasın... Göründü cumbada baktım ki tombalak, sarışın,
| |
Sevimli bir küçücek kız... Beşinde ancak var.
Donuk yanakları üstünde parlayan yaşlar, |
Sevimli bir küçücek kız... Beşinde ancak var.
Donuk yanakları üstünde parlayan yaşlar, |
Zavallının eriyen günahsız ruhu idi. Benim o ağıt hatırımda ağlıyor ebedi.
| |
Bir küçük gemi ki sırtında hissiz dalganın, Yüzer, önünde yokluğa işaret eden bir engin,
| |
Çeker durur onu sâhil-cüdâ açıklarına;
Bakar mı bir taşın üstünde durmuş ağlıyana? |
Çeker durur onu sahili olmayan açıklarına;
Bakar mı bir taşın üstünde durmuş ağlayana? |
Cenaze cemaatin omzunda çalkalandıkça,
Benzerdi dalgalara düşmüş tahta parçasına. | |
Nasıl duyar ki uzaklarda inleyen kadını? Nasıl görür ki yetimin çağlayan göz yaşını?
| |
Bu kıyamete benzeyen kargaşa içinde söner,
İnsanoğlunun yaratılışın kalbini yakan feryatları. | |
Feryadın sınırı o kadar geniş değilmiş meğer:
Sokak bitip dönülürken kesildi matemler. | |
O cansız tahta parçası, o sessiz kırgınlık,
Yolu üstündeki varlıkları heybetli bir sessizlik | |
Etrafında toplayarak, dalgalarla seyrediyor; Yeryüzüne bakmıyor artık, gökyüzü deyip gidiyor.
| |
Bu tabutu yüklenip giden kişiler neden sık sık değişirler? Sorusu fikre büyük bir gerçeği anlattı:
| |
Evet beka ezecek bu inleyen ölümlü cismi,
Vücut, yükünü kaldıramayacak sonsuza dek yaşamanın. | |
Bu bâr-ı müdhişin altında titreyip dizler,
Dayanmıyor üç adımdan ziyâde dûş-i beşer! |
Bu dehşetli yükün altında dizler titriyor,
İnsanoğlunun omzu buna üç adımdan fazla dayanmıyor! |
Ağır ağır gidiyorken cenaze kafilesi, Sonunda musalla taşı oldu birinci basamağı.
| |
Bu son minberin üstüne ölüm hatibi çıkınca,
Dikkatli gözler önünde açıldı hayat perde perde. | |
Senin en son tahtındır şu pervasız uzanmış taş, Ki yumuşak yatağından çıkar, bir gün ona vurursun baş!
| |
Elinde yok halâs imkânı, mâdâme'l-hayât uğraş...
O, mutlak sedd-i râhındır, aşılmaz.. Muktedirsen aş!' |
Elinde yok kurtuluş imkânı, hayatın boyunca uğraş...
O, mutlaka yolunu kesecektir, aşılmaz... Gücün yeterse aş! |
Musalla: Yetim göz yaşlarının taşlaşmış bir dalgasıdır; Musalla: Dünya denen matem evinin benzersiz bir âhıdır;
| |
Musalla: Dünyada ahiretin tebliğ edildiği minberdir; Musalla: İrfan sahipleri önünde duran bir ibret dersidir.
| |
Bu minberden iner dünya âlemine en müthiş hakikatler,
Bu yerden yükselir ilâhî âleme en temiz kanaatler. | |
Etrafından geçer karanlıkta sayısız hayaletler: Kefenleri omzunda geçmişler, çıplak kalan sefaletler!
| |
Babam, kardeşlerim, evlâdım, annem... Belki bunlardan
Muazzez bildiğim kıymetli birçok yâr-ı can el'ân |
Babam, kardeşlerim, evladım, annem...Belki bunlardan
Daha çok sevdiğim kıymetli bir çok can dostu şu an, |
Bu taştan atfeder zanneylerim dünyâya son im'ân...
Benim rûhum bu heykelden duyar hâmûş bin efgân! |
Dünyaya son kez dikkat ve ibretle bakar sanırım bu taştan.
Benim ruhum duyar sessiz bin çığlık bu taştan! |
Serîr-i saltanatlar devrilir, alt üst olur dünyâ;
Müşeyyed bürc ü bârûlar düşer bir bir, bu taş hâlâ, |
Saltanatların tahtı devrilir, alt üst olur dünya; Sağlam surlar ve kaleler düşer bir bir, bu taş hâlâ,
|
Durmuş alay eder zamanın yıkıp harab eden eliyle; Bütün varlığa hükmeden bir yokluk sembolüdür güya.
| |
Namaz kılındı, dua bitti, kervan yoluna Düzüldü, ölüm tahtının girip birer koluna.
| |
Yarım sâat henüz olmuştu. Yolcular durdu;
Demek ki; komşusu dünyânın âhiret yurdu. |
Yarım saat henüz olmuştu. Yolcular durdu; Demek ki; komşusu dünyanın, ahiret yurdu.
|
Cenâze indi omuzdan yavaş yavaş, sonra,
Sokuldu servilerin ortasında bir çukura, |
Cenaze indi omuzdan yavaş yavaş, sonra,
Sokuldu servilerin ortasında bir çukura. |
Atıldı üstüne üç beş kürek kemikli çamur
Kabardı toprağın altında bir an, bir ur! |
Atıldı üstüne üç beş kürek kemikli çamur, Kabardı toprağın altında bir çıban, bir ur!
|
Evet, çıban, ki yatan duymuyorsa dehşetini,
Dönün de arkadakinden sorun fecâ'atini• |
Evet, çıban, ki yatan duymuyorsa dehşetini, Dönün de arkada kalandan sorun iç yakan acısını;
|
Sessizlik içinde uyurken şu bir yığın toprak, Sonsuza dek o küçük ruh çırpınıp duracak!.
|