Yenişehir Wiki
Advertisement

2'li Tablo Sunumu

Şiir Metni
Güncel Türkçesi
Sokakta sâde bir "âmîn!" sadâsıdır gidiyor:Mahalle halkı birikmiş, imam duâ ediyor.
Sokakta sâde bir "âmin!" sesidir gidiyor: Mahalle halkı birikmiş, imam dua ediyor.
Basık bir ev; kapının iç yanında bir tâbût,Başında çınlayan âvâzı dinliyor, mebhût;
Basık bir ev; kapının iç yanında bir tabut, Başında çınlayan avazı dinliyor, mebhut (şaşkın ve suskun);
Denildi: "Fâtiha!'; âmîni kestiler bu sefer,Göğüsler inledi, derken, açık duran eller,
Denildi "Fatiha!", âmini kestiler; bu sefer,
Göğüsler inledi, derken, açık duran eller,
Hazîn alınları bir kerre okşayıp indi;Deminki zemzemeler bir zaman için dindi.
Hüzünlü alınları bir kez okşayıp indi;Deminki çağıldayan sesler bir zaman için dindi.
Duyuldu sonra imâmın nidâ-yı mağmûmu, Diyordu:
Duyuldu sonra imamıngamlı nidası ,
Diyordu:
- Söyleyin Allâh için şu merhûmu,Nasıl bilirsiniz ey müslümanlar? - İyi biliriz!
-Söyleyin Allah için şu merhumu ,
Nasıl bilirsiniz ey Müslümanlar?

-İyi biliriz!
-Yarın huzûr-i İlâhîde toplanıp hepiniz,
Bu yolda hüsn-i şehâdet edersiniz ya?

-Yarın huzuru ilahide toplanıp hepiniz,

Bu yolda iyi şehadet edersiniz ya?

- Evet!
- İmâm efendi, helâllık da iste, merhamet et...
-Evet!'
-İmam efendi, hellallık da iste, merhamet et...
- Helâl edin hadi öyleyse şimdi hakkınızı.
- Helâl edin hadi bekletmeyin adamcağızı!
-Helâl edin hadi öyleyse şimdi hakkınızı.
-Helâl edin hadi bekletmeyin adamcağızı!
Cemâatin yüreğinden kopup "helâl olsun!"

Nidâ-yı saffeti, birden cenâze, ah-ı derûn,
Cemaatin yüreğinden kopup "helâl olsun"Saffetle dolu bir nida, birden cenaze, âh-ı derun (içten gelen bir ah)
Misâli uğradı evden; fezâda yükseldi.
İçerde başladı bir cûş-i nevhadır şimdi; Baş örtüsüyle kadınlar gözüktü pencereden:
Gibi çıktı evden; gökyüzünde yükseldi.

İçerde başladı coşan bir ağıt şimdi; Baş örtüsüyle kadınlar gözüktü pencereden:

- Bıraktın öyle mi, en sonra kardeşim, bizi sen?
- Yıkıldı dostlar evim, barkım... Âh gitti kocam!..
-Bıraktın öyle mi en sonra kardeşim bizi sen!'
-Yıkıldı dostlar evim barkım... Ah gitti kocam!..
- Dayım melek gibi insandı; ben nasıl yanmam!
- Tamam otuz senedir komşuyuz da bir kerre,
-Dayım melek gibi insandı; ben nasıl yanmam!
-Tamam otuz senedir komşuyuz da bir kere
Kızıp da "ey!" demiş insan değildi, hemşîre!
- Zavallı Remziye! Boynun büküldü evlâdım...
Kızıp da "ey!" demiş insan değildi, kardeşim!'
-Zavallı Remziye! Boynun büküldü evladım...
- Babam ne oldu?
- Baban... Öldü.
-Babam ne oldu?
-Baban... Öldü.
- Etme Ayşe Hanım,
Bu söylenir mi ya? Hicrân olur zavallı kıza...

- Ayol, şu öksüzü bir parçacık avutsanıza...

-Etme Ayşe Hanım,Bu söylenir mi ya? Unutulmaz bir acı olur sonra zavallı kıza..
-Ayol şu öksüzü bir parçacık avutsanıza...
Açın da cumbayı etrâfa baksın ağlamasın...
Göründü cumbada baktım ki tombalak, sarışın,
Açın da cumbayı etrafa baksın ağlamasın...
Göründü cumbada baktım ki tombalak, sarışın,
Sevimli bir küçücek kız... Beşinde ancak var.
Donuk yanakları üstünde parlayan yaşlar,
Sevimli bir küçücek kız... Beşinde ancak var.

Donuk yanakları üstünde parlayan yaşlar,

Zavallının eriyen ruh-i bî-günâhı idi.
Benim o mersiye yâdımda ağlıyor ebedî.
Zavallının eriyen günahsız ruhu idi.
Benim o ağıt hatırımda ağlıyor ebedi.
Sefine pâre ki: sırtında mevc-i bî-hissin,
Yüzer... Önünde ademden nişâne bir engin,
Bir küçük gemi ki sırtında hissiz dalganın,
Yüzer, önünde yokluğa işaret eden bir engin,
Çeker durur onu sâhil-cüdâ açıklarına;
Bakar mı bir taşın üstünde durmuş ağlıyana?
Çeker durur onu sahili olmayan açıklarına;

Bakar mı bir taşın üstünde durmuş ağlayana?

Cenâze dûş-i cemâatte çalkalandıkça,
O tahta pâreye benzerdi, düşmüş emvâca.
Cenaze cemaatin omzunda çalkalandıkça,

Benzerdi dalgalara düşmüş tahta parçasına.

Nasıl duyar ki uzaklarda inleyen kadını?
Nasıl görür ki yetîmin huruş eden yaşını?
Nasıl duyar ki uzaklarda inleyen kadını?
Nasıl görür ki yetimin çağlayan göz yaşını?
Buhây ü hûy-i kıyâmet-nümûn içinde söner,
Samîm-i hilkati sûzân eden enîn-i beşer.
Bu kıyamete benzeyen kargaşa içinde söner,

İnsanoğlunun yaratılışın kalbini yakan feryatları.

Değilmiş öyle geniş nâlenin hudûdu meğer:
Sokak bitip dönülürken kesildi mâtemler.
Feryadın sınırı o kadar geniş değilmiş meğer:

Sokak bitip dönülürken kesildi matemler.

O tahta pâre-i câmid, o iğbirârsamût,
Güzer-gehindeki eşbâhı bir mehîb sükût
O cansız tahta parçası, o sessiz kırgınlık,

Yolu üstündeki varlıkları heybetli bir sessizlik

İçinde haşr ederek dalgalarla seyrediyor;
Zemîne bakmıyor artık semâ deyip gidiyor.
Etrafında toplayarak, dalgalarla seyrediyor;
Yeryüzüne bakmıyor artık, gökyüzü deyip gidiyor.
Bu mahmilin neye sık sık değişsin efrâdı?
Suâli fikre büyük bir hakîkat anlattı:
Bu tabutu yüklenip giden kişiler neden sık sık değişirler?
Sorusu fikre büyük bir gerçeği anlattı:
Evet bekâ ezecek cism-i zârfânîyi,
Vücûd çekmiyecek ömr-i câvidânîyi,
Evet beka ezecek bu inleyen ölümlü cismi,

Vücut, yükünü kaldıramayacak sonsuza dek yaşamanın.

Bu bâr-ı müdhişin altında titreyip dizler,
Dayanmıyor üç adımdan ziyâde dûş-i beşer!
Bu dehşetli yükün altında dizler titriyor,

İnsanoğlunun omzu buna üç adımdan fazla dayanmıyor!

Ağır ağır gidiyorken cenâze kâfilesi,
Nihâyet oldu musallâ birinci merhalesi.
Ağır ağır gidiyorken cenaze kafilesi,
Sonunda musalla taşı oldu birinci basamağı.
Çıkınca üstüne son minberin hatîb-i memât,
Açıldı dîde-i im'âna perde perdehayât.
Bu son minberin üstüne ölüm hatibi çıkınca,

Dikkatli gözler önünde açıldı hayat perde perde.

Senin en son serîrindir şu bî pervâ uzanmış taş;
Ki nermin hâb-gâhından çıkar, bir gün vurursun baş!
Senin en son tahtındır şu pervasız uzanmış taş,
Ki yumuşak yatağından çıkar, bir gün ona vurursun baş!
Elinde yok halâs imkânı, mâdâme'l-hayât uğraş...
O, mutlak sedd-i râhındır, aşılmaz.. Muktedirsen aş!'
Elinde yok kurtuluş imkânı, hayatın boyunca uğraş...

O, mutlaka yolunu kesecektir, aşılmaz... Gücün yeterse aş!

Musallâ: Müncemid bir mevcidir eşk-i yetîmânın;
Musallâ:Ahıdır, berceste, mâtem-zâr-ı dünyânın;
Musalla: Yetim göz yaşlarının taşlaşmış bir dalgasıdır;
Musalla: Dünya denen matem evinin benzersiz bir âhıdır;
Musallâ: Minber-i teblîğidir dünyâda, ukbânın;
Musallâ-: Ders-i ibrettir durur pîşinde, irfânın.
Musalla: Dünyada ahiretin tebliğ edildiği minberdir;
Musalla: İrfan sahipleri önünde duran bir ibret dersidir.
Bu minberden iner nâsûta en müdhiş hakîkatler,
Bu yerden yükselir lâhûta en hâlis kanâ'atler.
Bu minberden iner dünya âlemine en müthiş hakikatler,

Bu yerden yükselir ilâhî âleme en temiz kanaatler.

Civârından geçer zulmette bîpâyan hayâletler:
Kefen-ber-dûş geçmişler, kalan üryan sefâletler!
Etrafından geçer karanlıkta sayısız hayaletler:
Kefenleri omzunda geçmişler, çıplak kalan sefaletler!
Babam, kardeşlerim, evlâdım, annem... Belki bunlardan
Muazzez bildiğim kıymetli birçok yâr-ı can el'ân
Babam, kardeşlerim, evladım, annem...Belki bunlardan

Daha çok sevdiğim kıymetli bir çok can dostu şu an,

Bu taştan atfeder zanneylerim dünyâya son im'ân...
Benim rûhum bu heykelden duyar hâmûş bin efgân!
Dünyaya son kez dikkat ve ibretle bakar sanırım bu taştan.

Benim ruhum duyar sessiz bin çığlık bu taştan!

Serîr-i saltanatlar devrilir, alt üst olur dünyâ;
Müşeyyed bürc ü bârûlar düşer bir bir, bu taş hâlâ,
Saltanatların tahtı devrilir, alt üst olur dünya;
Sağlam surlar ve kaleler düşer bir bir, bu taş hâlâ,
Zamânın dest-i tahrîbiyle, durmuş, eyler istihzâ;
Bütün mevcûda hâkim bir adem timsâlidir gûyâ.
Durmuş alay eder zamanın yıkıp harab eden eliyle;
Bütün varlığa hükmeden bir yokluk sembolüdür güya.
Namaz kılındı; duâ bitti. Kârban, yoluna
Düzüldütahtmemâtın girip birer koluna.
Namaz kılındı, dua bitti, kervan yoluna
Düzüldü, ölüm tahtının girip birer koluna.
Yarım sâat henüz olmuştu. Yolcular durdu;
Demek ki; komşusu dünyânın âhiret yurdu.
Yarım saat henüz olmuştu. Yolcular durdu;
Demek ki; komşusu dünyanın, ahiret yurdu.
Cenâze indi omuzdan yavaş yavaş, sonra,

Sokuldu servilerin ortasında bir çukura,

Cenaze indi omuzdan yavaş yavaş, sonra,

Sokuldu servilerin ortasında bir çukura.

Atıldı üstüne üç beş kürek kemikli çamur

Kabardı toprağın altında bir an, bir ur!

Atıldı üstüne üç beş kürek kemikli çamur,
Kabardı toprağın altında bir çıban, bir ur!
Evet, çıban, ki yatan duymuyorsa dehşetini,
Dönün de arkadakinden sorun fecâ'atini
Evet, çıban, ki yatan duymuyorsa dehşetini,
Dönün de arkada kalandan sorun iç yakan acısını;
Sükûn içinde uyurken şu bir yığın toprak

İlel'ebed o küçük rûh çırpınıp duracak!..

Sessizlik içinde uyurken şu bir yığın toprak,
Sonsuza dek o küçük ruh çırpınıp duracak!.
Advertisement