Yenişehir Wiki
Advertisement


Bir yığın kundakçıdan yangın görenler milleti Hakkın Sesleri (3.Kitap) Mehmet akif ersoy
Mehmet Akif Ersoy
Pek hazin bir mevlid gecesi


Şiir Metni
Güncel Türkçesi
İngilizce Tercüme
Osmanlıca
Şiir Metni Buraya
Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Safahat logo

Şablon:Düz liseler için safahat projesi
Şablon:Anadolu liseleri için safahat projesi
Şablon:Sosyal Bilimler Liseleri için safahat projesi
Şablon:Türki Dillerde Safahat Projesi
Şablon:Safahat İngilizceye Tercüme Projesi


Şiir Metni
Güncel Türkçesi
İngilizce Tercüme
Osmanlıca
Şiir Metni Buraya
Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة

'Latin harflerine transkriptli metin

Sadeleştirilmiş metin İngilizce Tercümesi

[[فَانظُرْ إِلَى آثَارِ رَحْمَتِ اللَّهِ كَيْفَ يُحْيِي الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا إِنَّ ذَلِكَ لَمُحْيِي الْمَوْتَى وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ]]

"Allah´ın âsâr-ı rahmetine bir baksana! Toprağı, öldükten

sonra, tekrar nasıl diriltiyor? İşte o Allah, bütün ölüleri

muhakkak diriltecek, hem O herşeye kâdirdir.

" Rum suresi 50. ayet. 30/50


Çık da bir seyret bahârın cûş-i rengâ-rengini;

Nefh-i Sûr´un dinle mevcâ-mevc olan âhengini!

Bir yeşil kan, bir yeşil can yağdırıp, kudret, yere:

Yemyeşil olmuş, fezâ, gömgök kesilmiş dağ, dere.

En kısır toprak doğurmuş, emzirir birçok nebat;

Fışkırır bir damlacık ottan, tutup sıksan, hayat!

Dün, kemikten külçe hâlindeydi her çıplak fidan;

Bak: Ne sağlam kan, bugün, dolgun yüzünden damlayan!

Dün, kudurmaktaydı ormandan cahîmî bin zefir;


Âşiyan tutmuş, bugün, her dalda perran bir safir!

Dün, nigeh-bânıydı milyarlarca zî-rûhun sübât;

Silkinip çıkmış o mahbesten, bugün, bir kâinât.

Dün, ne mâtemdeydi âlem! Yer hazin, gökler hazin;

Sûr-i fıtrattır bugün: Fıtrat bugün sahrâ-güzin!

İşlemiş kırlarda yer yer kudretin feyyâz eli,


Öyle yapraklar ki sun´undan: Gidip bir görmeli!

Öyle amma, gördüğüm elvâh-ı şevkin rağmine,

Bende hâlâ zevke benzer duygu yok, hâlâ yine!

Bir değil, yüz bin bahâr indirse hattâ âsüman;

Hiç kımıldanmaz benim rûhumda kök salmış hazan!

Dem çeker bülbül... Benim beynimde baykuşlar öter!

Sonra, karşımdan geçer bir bir, yıkılmış lâneler!

Âşinâlık yok hayâlin konsa en bildik yere,

Yâd ayaklar çiğniyor: Düşmüş vatan yâd ellere!

Başka ses bilmem, muhîtimden enîn eyler huruş;

Beklerim dinsin bu mâtem, beklerim, olmaz hamûş!

Âh! Tek bir âşiyandan bin yetîmin nâlesi,

Yükselirken, dinleyen insan mıdır bülbül sesi?


Duygusuz olmak kadar dünyâda lâkin derd yok;

Öyle salgınmış ki mel´un: Kurtulan bir ferd yok!

Kendi sağlam... Hissi ölmüş, rûhu ölmüş milletin!

İşte en korkuncu hüsrânın, helâkin, haybetin!

Ey, ölüm renginde topraktan hayat i´lâ eden,

Bir yığın toprak da olsak sâde çiğnenmek neden?

Başka tıynetler mi hep şâyân ola ihsânına?

Âh, yükselsem de, bir düşsem senin dâmânına!

Bir nesî ister kımıldanmak için canlar bugün;

Bir nesîm olsun, İlâhî... Canlanır kanlar bütün.

Nev-bahârın rûhu etsin bir de bizlerden zuhûr...

Yoksa, artık Sûr-i İsrâfil´e kalmıştır nüşûr!

"Allah'ın âsâr-ı rahmetine bir baksana! Toprağı, öldükten

sonra, tekrar nasıl diriltiyor? İşte o Allah, bütün ölüleri

muhakkak diriltecek, hem o her şeye kadirdir." (1)

Çık da bir seyret baharın rengârenk coşkusunu;

Dinle Sûrun (2) üflediği dalga dalga yayılan ahengi!

Bir yeşil kan, bir yeşil can yağdırıp Allah yere:

Yemyeşil olmuş gökyüzü; gömgök kesilmiş dağ, dere.

En kısır toprak doğurmuş, birçok bitkiyi emzirir;

Bir damlacık ottan, tutup sıksan, hayat fışkırır!

Dün, kemikten külçe halindeydi her çıplak fidan;

Bak: Ne sağlam kan, bugün, dolgun yüzünden damlayan!

Ormanda dün kudurmaktaydı cehenneme özgü yüzlerce kavurucu üfleyiş;


Bugün ise her dalda yuva yapmış uçan bir ötüş!

Dün uyku, milyarlarca canimin bekçisi olmuş idi;

Halbuki bugün o hapishaneden bir evren silkinip çıktı.

Dün, ne matemdeydi âlem! Yer hüzünlü, gökler hüzünlü;

Yaratılış şenliğidir bugün: Yaratılış bugün kırları mekân tuttu!

İşlemiş kırlarda yer yer kudretin feyizli eli.


Öyle yapraklar işlemiş ki sanatından: Gidip bir görmeli!

Öyle ama, gördüğüm şevk veren manzaralara rağmen,

Bende hâlâ zevke benzer duygu yok, hâlâ yine'

Bir değil, hattâ gökyüzü, indirse yüz bin bahar;

Hiç kımıldanmaz benim ruhumda kök salmış sonbahar!

Bülbül şakır... Benim beynimde baykuşlar öter!

Sonra, karşımdan geçer, bir bir, yıkılmış evler!

Bir aşinalık işareti yok, hayâlin konsa en bildik yere,

Yabancı ayaklar çiğniyor: Düşmüş vatan yabancı ellere!

Başka ses bilmem, çevremden iniltiler taşar;

Beklerim dinsin bu matem, beklerim, susmaz!

Ah! Tek bir yuvadan binlerce yetimin iniltisi

Yükselmekteyken bülbül sesi dinleyen insan mı?


Fakat dünyada duygusuz olmak kadar büyük dert yok;

Öyle salgınmış ki lanet olası: Kurtulan bir kişi yok!

Kendi sağlam... Duygusu ölmüş, ruhu ölmüş milletin!

İşte en korkuncu kaybın, yok oluşun, mahrumiyetin!

Ey ölüm renginde topraktan hayat bitiren,

Bir yığın toprak da olsak, hep çiğnenmek neden?

Hep başka mizaçta olanlar mı lâyık olacak lûtfuna

Ah, yükselsem de, bir düşsem senin eteğine!

Bir esinti ister kımıldanmak için canlar bugün;

Bir esinti olsun, Allahım... Canlanır kanlar bütün.

Ne olur, bir de bizlerden görünsün ilkbaharın ruhu...

Bu da olmazsa artık, bizi yeniden diriltecek şey İsrafil'in Sûru!


5 Haziran 1913

(1) Rum suresi 50. ayet.

(2) Sûr: Kıyamet gününde ölülerin dirilerek mahşer yerinde

toplanması için dört büyük melekten biri

olan İsrafil'in üfleyeceği boru.

Advertisement