Yenişehir Wiki
Register
Advertisement
Bakınız

Şablon:Çanakkale oratoryosu -d


Çanakkale Şehitlerine/Oratoryo --- Çanakkale Şehitlerine
Çanakkale muharabesi
Çanakkale

ÇANAKKALE DESTANI (18 MART ORATORYO)

Çanakkale içinde aynalı çarşı

Ana ben gidiyoooom düşmana karşı

Oooof gençliğim eyvah.....

Çanakkale içinde vurdular beni

ölmeden mezara koydular beni

Oooof gençliğim eyvah.....

Çanakkale,

Asırlara uzanır yolculuğun.

Gecenin karanlığında suları yaran sal,

İçinde kırk yiğidi Süleyman Paşa’nın...

Ve Sarı Saltuk,Evronos Bey,Gazi Fazıl.

İşte senin gerçek tarihin böyle başlar.

Giriş kapısı Anadolu’mun,

Geçiş kapısı Avrupa’nın.

Sensin tapusu yurdumun.

İlk defa seninle tanıdı Türk’ü,

Son defa sende öğrendi,

Seni ve beni unutamaz Avrupa.

Mavi denizlerinde hür martıların

Oynaşırdı uzun asılarda.

Huzur içinde yatardı denizine karşı

Bolayır’da Süleyman Paşa.

Uzak iklimlerden gelen gemileri,

Selamlardı,gemiler Bolayır’ı.

Ezine’de Ahi Yunus, Kaşıkcı Baba Kilitbahir ‘de,

Gelibolu’yu bekleyen gönül erleridir. Huzur , sükunet ister gönül erleri.

Yatışları denize karşı,

Gözlemek içindir gemileri. Ey güzel toprak,bedenimsin,tenimsin.

Seninle kucaklaşan (bilgi yelpazesi) erlerinle:

BENİMSİN,BENİMSİN,BENİMSİN....

Giriş kapısı sensin Marmara’nın

Sen Anadolu’sun,Rumeli’sin.

Sana evlat bağışlayan her ilisin.

Kastamonu,Van,Kırklareli’sin...

Kısacası sen : Türkeli’sin

Bu vatan toprağın kara bağrında

Sıradağlar gibi yatanlarındır.

Bir tarih boyunca onun uğrunda,

Kendini tarihe verenlerindir.

Yıl 1914............

Kaynamada bütün Avrupa.

Barut kokusu gelmede dört yandan

Yeryüzü kaynamada;

ATEŞ, öLÜM ,KAN..........

Ülkeler sıkarken birbirine yumruğunu

İnsanlık adına insanoğlu,

Veriyor belki son soluğunu...

Savaş çığlıkları yükseliyor gökyüzüne.

Analar ,bacılar,dedeler,kan ağlamakta beride.

Hamılton karar vermiş:Şu boğazların

Sahibi olacakmış,bugün değilse yarın...

Geçip Çanakkale’den hesapları

İstanbul’u almak ister İngiliz cenapları...

Sonra:Hasta Adam’ın

Mirasını, bölüşmekmiş hülyaları...

Boşalmış beş kıtanın bütün denizleri.

Çanakkale olmuş sanki geçit yeri...

Karadağlı’sı,Fransız’ı,İngiliz’i...

Kendi geldiği yetmiyormuş gibi

Yanında bir de Hintli’si,Zelendalı’sı....

Fakat bu hesapta aldanmada hesapsızlar.

Her hasta mutlaka ölmez.

Türk’ü öldü sanmada soysuzlar.

Daha dün Türk’tü efendisi

Ne çabuk unutmada insan hafızası.

Asırlarca söylenirken,

Dillerde bizim şarkımız.

Medeniyet bizimle doğdu.

Hakk’a merdiven oldu ırkımız.

Son rütbemizdi şahadet

ölümden yoktur korkumuz

Birlik olur ölümüz,dirimiz

Çelikten bir orduya

Bedeldir ırkımız... Ben ezelden beri hür yaşadım,hür yaşarım .

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış ?Şaşarım.

Kükremiş sel gibiyim ,bendimi çiğner aşarım.

Yırtarım dağları enginlere sığmam ,taşarım.

Her bucaktan mantar gibi

Bitiyor çelik ordular.

Denizden gökten topa tutuyordular

Koç yiğitler,aç toprakları

Durmadan doyuruyordular.

Yurda olurken göğsümüz siper,

Sırtlan gibi bağırıyor gemiler.

Sanki boşaltmada içindeki ateşi,

Bunlar mı Avrupalı,bunlar mı medeni?

Düşman sevinçle karaya tırmanıyor

Şimdilik sessiz siperlere

Yürürken sevinçle, azametle,

Sahipsiz köy buldum sanıyor.

Ve birden saldırıyor , o aslan Mehmetcik...

Fırtına yaratırken havada mermiler,

Ok gibi fırlamada siperden her nefer.

Bir adım gerilemiyor yerinden

Kahraman Türk askeri.

Adım atamaz siperden öteye düşman

ölmeden en son kahraman.

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar

Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.

Ulusun,korkma.Nasıl böyle bir imanı boğar

Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar.

'Kalın yazı'Birbirine karıştı varlıkla yokluk.

Çelik zırhlılarla iman dolu göğüsler.

ölen ölür, kalanınsa, kanı göğsünü süsler.

Bire beş, beşe on gelmede düşman.

Ortada zaferden eser yok, geride kalan mı?

öLÜM! öLÜM! öLÜM!...ölüler....Ve bir de kan

Bayrakları bayrak yapan üstünde ki kandır.

Toprak eğer uğruna ölen varsa vatandır.

Yaralı bir asker gibi saldırıyor Mehmetcik

Bakmıyor düşmanın sayısına... O’nu siperden sipere uçuran iman var. Hamilton haykırıyor:

ölün,dönmeyin geri

“Yetişin bittik!”diye yalvarıyor telsizler.

Tükenenin yerine yenisi yükleniyor

Her yüklenişte düşman yeniden ümitleniyor.

Mehmetcik ise azaldıkça yeniden bileniyor

Topları susturuyor”Allah Allah” narası.

Kandan başı dönüyor çarpışanların.

Durmazsa bu akın,duracak hayat yarın.

Toz yerine uçuyor kollar,başlar , bacaklar.

Son ümitle son defa saldırıyor Anzaklar...

Uğrattık anzakları süngümüzle bozguna.

İlk günüde mıhlandı düşman Arıburnu’na

Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın.

Siper et gövdeni dursun bu hayasızca akın

Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk’ın,

Kim bilir belki yarın , belki yarından da yakın

Durur mu düşman,

Bir daha , bir daha deneyecek şansını.

Kendi ateşe dokunmuyor nasıl olsa,

Taa Hint’ten , Kanada’dan getirmiş maşasını.

Bir er patlamamış bir bombayı geri sallıyor.

Kendi silahıyla düşmanından öç alıyor.

Son harpteki ölüler kalkmamışken ortadan,

Yeni bir akın yaptı düşman Anafartalar’dan

Elden ele geçiyor bazı tepeler,

Otlar gibi süngüden geçiriliyor askerler.

Harp şiddetlendi,yeniden saldırıyor,gök,deniz...

Sağlar yetişmeyecek, ölüler!diriliniz...

ATATÜRK:

BEN SİZE TAARRUZU DEĞİL,ÖLMEYİ EMREDİYORUM.

Böyle emrediyordu Mustafa Kemal , erlerine

Hepsi gülerek koştu ölüm siperlerine.

Başka hangi milletin komutanı askerine,

ölmeyi emreder savaşmak yerine.

Aslında ölmek esarettir Türk askerine,

Yaşamaksa , destanlar yaratmaktır kaderine.

Ezineli Yahya Çavuş derlerdi ona.

Çiftini, çubuğunu vatan,namus bilir,

Bir de Allah’ı tanırdı.

O’na Fransız,İngiliz dendi mi

Kendi gibi insanoğlu sanırdı.

İşte 25 Nisan 1915,

Seddülbahir Köyü’ndeyiz

Altı taburla çıktı kıyıya İngiliz...

Ezineli Yahya Çavuşa bir siper verdiler.

Etten kemikten bir hisar oldu düşmana.

Altı düşman taburunu on saat

Kıyıda tuttu altmışüç adsız kahramanla “Dur bakalım!”dedi Yahya Çavuş.

Ne öyle aceleniz?

Ordumuza zaman gerek...

Ne kadar geç düşersek toprağa,

O kadar pahalı olur canımız...

Bugün aynı siperde bir abide...

Altmışüç şehitten on sekizi

Yazılı bir yüzünde.

öbür yüzünde de:

Bir kahraman takım ve Yahya Çavuş’tular,

Tam üç alayla burada gönülden vuruştular.

Düşman ,tümen sanırdı bu şahane erleri.

Allah’ı arzu ettiler,akşama kavuştular.

Bu kahramanlık destanından kalan,

İşte hepsi bu kadar...

Bastığın yerleri toprak diyerek geçme ,tanı!

Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.

Sen şehit oğlusun,incitme yazıktır atanı.

Verme , dünyaları alsanda bu cennet vatanı.

Ben Mehmet oğlu Seyit’im.

Namus borcumu ödemektir niyetim.

Canımdır bu borçta en son diyetim.

Denizden kuduran ateş cehenneminde

ödedi diyetini arkadaşlarım , sıra bende.

Daha ne olduğunu anlamadan topun dibinde

İlişti gözüme ikiyüzonbeş okkalık mermi

Canı çıkmadan koçyiğidin

Vatana borcu biter mi?

“Bismillah “ dedim ta yürekten

Sürdüm (bilgi yelpazesi) namluya birincisini.

Sıyırdı geçti Ocean’ı direkten.

Peşinden ikinci mermiyi gönderdim hedefe,

Hakk için atış üçtür diye.

Üçüncü mermi elimde, namlu da hedefte.

ŞİMDİ OCEAN SULARIN DİBİNDE BEKLEMEKTE...

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?

Şüheda fışkıracak ,toprağı sıksan, şüheda.

Canı,cananı, bütün varımı alsında Hüda.

Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

Sevinçle tırmanıyor düşman Conkbayır’ını,

Sanır ki kimse durduramaz bu akını.

Uçarak bir hamlede fundalıklı sırtlardan,

Tam vaktinde yetişti,

“MUSTAFA KEMAL” adlı yüce kahraman.

Yıldırım sedasıyla dedi: - Eşsiz çocuklar!

önünüzde, biliniz mutlak ölüm var.

Doymayan topraklara akıtıp temiz kanımızı,

Mutlaka kurtaracağız vatanımızı.-

Üstünlüğü vermeyiz hiçbir savaşımızda.

öndeyiz, Mustafa Kemal durdukça başımızda.

Gözleri ufku kollar, parmakları enginde,

Arzın göğsü kabarır, O varken üstünde.

Güneş daha kaç kere aydınlatsa cihanı,

Bir kahraman millet ki bu, yazılmaz destanı.

Boğaz’da ölenlerin torunuyum.” Demek yeter.

Rabbim, bu kıyıma sebep olanlara tufanlar gönder. SUSUN!..... DİNLEYİN, KONUŞUYOR ÖLÜLER:

-Niçin, kim için öldük?... Zulmün topu var, güllesi var, kalesi varsa,

Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır.

Göz yumma güneşten, ne kadar nuru kararsa,

Sönmez ebedi her gecenin gündüzü vardır.

Millet yoludur, Hak yoludur, tuttuğumuz yol;

Ey hak yaşa, ey sevgili millet yaşa....... Var ol! ÇANAKKALE GEÇİLMEZ ÖNÜNDE EĞİLMEDi

Heybetli ordulara mezar oldu bu toprak.

Artık Çanakkale’ye kimse saldırmayacak.

İnsanlığı koruduk biz Çanakkale önünde.

Göğsümüz bir iman kayasıdır.

Dün de bugün de......

-Çanakkale , şehitler toprağı!

Son savaşta vatanın,

İkiyüzellibini koynundadır.

Gencecik fidanları,dalı,yaprağı...

Sana destanlar gerek,tarihin görmediği

Destanlar (bilgi yelpazesi) gerek,yakılmaz ağıt.

Destanına ancak denizler olmalı kağıt.

Çanakkale,ey aziz vatan!

Erlerinin nöbetinde...

Sonsuza kadar Türk yurdu kalacaksın.

Nesilden nesile hep sen anlatılacaksın.

Bizimle birlikte zafer türkülerine katılacaksın Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!

Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal;

Ebediyyen sana yok ırkıma yok izmihlal.

HAKKIDIR HÜR YAŞAMIŞ BAYRAĞIMIN HÜRRİYET,

HAKKIDIR HAKK’A TAPAN MİLLETİMİN İSTİKLAL.

SİLAHINI VERMEYEN ŞEHİT[]

(Anlatıcı perdenin önüne gelir,perde kapalıdır. Şu bilgileri verir ve çıkar):

ANLATICI : Çanakkale Savaşından yıllar sonra anıtlar yapmak üzere yollar açılmaktadır.Şimdi Kanlı Sırt Kitabesinin olduğu yerde kazı yapılırken elinde tüfeği ile bir şehide rastlandı.Şehit askerimiz elindeki silahı sımsıkı muhafaza etmektedir.

( Ortada çuvallardan bir siper yapılmıştır.Askerler siper kazmakta,yolu ölçmektedir.3 asker ve üstteğmen sahnededir.Askerler bir yandan da sohbet etmekte,üstteğmen yakınlarında oturmaktadır..)

1.ASKER: Çok değil bundan 50 sene önce buralarda ne fırtınalar kopuyordu.Babalarımız,amcalarımız dedelerimiz Çanakkale’yi düşmana dar ettiler.

II.ASKER : 250.000 cana mal oldu bu. Dile kolay 250.000 genç…Benim amcam da Çanakkale gazisiydi.

Neler anlatırdı neler!Uykusuz,yorgun geceler,aylarca ölümün nefesini ensesinde hissettiğ mücadeleler.Çok

zorluklar çekmişler.

III.ASKER: Üstte yok,başta yok…Yarı tok aylarca cenk etmek kolay mı?

II.ASKER: Dünyanın en çetin mücadelelerinden biri olmuş.Amcamın yanında siperde tüm arkadaşları şehit olmuş.O birkaç küçük yarayla kurtarmış.Çok zor savaşmışOradan da Kurtuluş Savaşına katılmış,.bir-

çok cephede savaşmış.Ama hiç şikayet etmedi,yıllarca süren zorlu savaşlardan…Bir daha olsa bugün yine giderim,vatana her şeyim feda olsun derdi hep.

1.ASKER:Nerdeyse bahar geldi,şu soğuğa bak.İçim üşüdü valla.Yaman oluyor şu Çanakkale’nin ayazı da rüzgârı da..

ÜSTTEĞMEN:Doğru söylersin asker..Çanakkale’nin soğuğu ve ayazı meşhurdur.Baharda bile dayanılmaz olur bazen…Ama (bilgi yelpazesi) Çanakkale Savaşları 1915 Mart’ından 1916 Ocak sonlarına kadar sürdü. Kış ayazını da yedi Çanakkale’de savaşan kahramanlar…Üzerlerindeki incecik elbiseleriyle hem düşmanla hem soğukla boğuştular.Doğru söylersiniz çok çetin savaşlar oldu bizim bulunduğumuz şu yerlerde de..Aşağıdaki müzede havada birbirini vuran kurşunları görmediniz mi?Nasıl çetin savaşlar oldu-

ğunu varın siz düşünün.

III.ASKER:Haklısınız komutanım.Biz de gelmiş bahar ayında soğuktan şikayet ediyoruz.Atalarımızın yaptığının yanında askerlik mi yapıyoruz biz?

ÜSTTEĞMEN: Öyle demeyin..Kendinize haksızlık edersiniz.Şu anda savaş çıksa can-ı gönülden katılma-yacak mısınız?

ASKERLER (Hep bir ağızdan): Seve seve komutanım

ÜSTTEĞMEN :Bakın siz de o yüce kahramanlar için çalışıyor,onlara lâyık anıtlar yapmak için uğraşıyor- sunuz.Kazma kürek günlerdir çalışıyoruz.Ama ne yapsak az onlar için.Şu metreyi getirin de şurayı ölçüp işaretleyelim. ( I.Asker,emredersiniz deyip metreyi getirir.Yan tarafta üstteğmenle I.. asker ölçüm yapmakta işaret koymaktadır.Diğer iki asker de kazma kürek çalışmaya devam etmektedir.İçeriye Çanak kale Gazisi Halil Emmi girer.)

HALİL EMMİ: Selamün aleyküm komutan.Kolay gelsin

ÜSTTEĞMEN : Aleykümselam amca, hoşgeldin

HALİL EMMİ: Ben Çanakkale Gazisi Halil...İntepe köyündenim.Duydum ki şehitlerimize anıtlar yapılı yormuş.Duydum geldim hemen.Belki bir yardımım dokunur.

ÜSTTEĞMEN : Sağol emmi. Sen yapacağını yapmışşsın bu vatana..Artık sen dinlen.Onu da biz gençler halledelim izninle..

HALİL EMMİ : Olur mu komutan ?Daha elim kolum tutuyor Allah’a şükür..Her Türk’ün ölene kadar vatana hizmeti devam eder. (Duygulanır.Duraklar….İç geçirir.)Çok arkadaşım,çok komutanım yanımda şehit oldu.Aha şu aşağıda Edincikli Ahmet’le Yozgatlı İsmail ,tam yanımda şehit oldular.Kurşun beni sıyırıp geçti…(İyice duygulanır.) Ne yiğitti ikisi de..Onlar için yapılacak anıtlarda izin ver de benim de emeğim bulunsun.(ağlamaklıdır.)

ÜSTTEĞMEN :Tamam emmi,az bir soluklan,dinlen,sakinleş…Otur şu sandalyeye de dinlen..Bakarız birazdan.

(Halil Emmi oturur.Üstteğmen,elini Halil Emmi’nin omuzuna koyar,o da duygulanmıştır.II.askerin küreği bir şeye takılır,yanındaki askerle konuşmaya başlar:)

II.ASKER: Küreğim sert bir şeye takıldı.Gel bir bak hele!(Küreğini çuvalların arasında gezdirir,kürek takıl

makta,çalışmamaktadır.)

III.ASKER:Taşa,kayaya takılmıştır.Oynat küreği çalışır o. (II. Asker oynatmaya devam etmekte,başarama-

maktadır.)

II.ASKER:Olmuyor..Alllah Allah! Bir şey var burada…Küreğime takılıp duruyor.Gel şurayı kaz- mayla az eşeliyelim.(III.Asker,kazmayla eşeler,vurur gibi yapar.)

III.ASKER:Doğru söylersin bir şey var burada.Elimizle eşeliyelim hele..(Ellleriyle toprağı kazar gibi

yaparlar.)

II.ASKER: İşte görünüyor,az kaldı çıkacak.Ha gayret!Aman Alllah’ım!Bu bir şehit!Elinde silahı da var.

Demek kazma küreğimiz silahına takılıyordu.(Komutana seslenir) Komutanım,komutanım!Topraktan bir şehit çıktı,.Elinde de silahı var.(Üstteğmen,I .Asker ve Halil Emmi gelirler..Şehide doğru bakarlar.)

ÜSTTEĞMEN : Hayret,hiç bozulmamış…Yandan sedyeyi al gel hemen.

II.ASKER : Emredersiniz.(Sedyeyi almak üzere çıkar.).

ÜSTTEĞMEN : (Şehide bakar.)Sanki dün gömülmüş gibi.

I.ASKER: Şehidi ne yapacağız komutanım.(Halil Emmi de şehide bakmaktadır.)

ÜSTTEĞMEN : Az aşağıdaki şehitliğe götürüp gömelim.(Tutarlar,alıp yerdeki sedyeye koyarlar.Acıklı bir fon müziği çalar)

HALİL EMMİ: Çanakkale Savaşları… …Son kale Çanakkale…. Neler gördüm neler ……Denizden dev gemileriyle,karadan makinelileriyle,gökten tayyareleriyle geldiler,ölüm kusuyorlardı.Mehmetçiklerimiz işte böyle ellerinde,vatan uğruna (bayrağı çıkarır) bu (bilgi yelpazesi) bayrak uğruna tüfekleriyle kahramanca şehit oldular.

ÜSTTEĞMEN : (Askerlere dönerek) Silahını alın da tekrar gömelim.(III.Asker tüfeği almaya çalışır.Sert-

çe çekse de almayı başaramaz.3 asker birlikte denerler,yine de almayı başaramazlar.)

I.ASKER : Komutanım,silahını vermiyor.(Yine tüfeğe asılırlar,ama alamazlar.Şaşkındırlar.)

HALİL EMMİ : Belli ki bu şehit de Allah’ın huzuruna görev başında gitmek istedi komutanım.Mehmetçik

komutanının her emrini dinler.Ona söyle de silahını teslim etsin.

ÜSTTEĞMEN: (Sert bir ses tonuyla) Asker ! Ben Üstteğmen İsmail BAŞOL! Görev bitti ! Silahını teslim et. (Şehidin parmakları açılır.Üstteğmen,silahı alır.Halil Emmi elindeki bayrağı şehidin üstüne örter ve seyircilere dönerek,bayrağı tutup şu şiiiri okur:)

HALİL EMMİ:

Kartal gibi duruşun

Şanıma şan katıyor.

Dalga dalga vuruşun

Canıma can katıyor

Ey zaferin hür süsü,

Seninle güzel gökler.

Şehidimin örtüsü,

Seninle coşar yürekler..

Seni gökte buldukça,

Artar şerefim,şanım.

Bu diyarlar durdukça

Yoluna kurban canım..

Gülmenin en güzeli

Sana bakarak gülmek;

Ölmenin en güzeli

Sana sarılıp ölmek

(Perde kapanır. Anlatıcı perdenin önüne gelir)

ANLATICI :Bugün tüm şehitleri anma günümüz.Tarihin derinliklerinde yüzbinlerce şehidimiz yatıyor.Trablusgarp’ta,donarak öldükleri Alllahüekber Dağlarında,Kurtuluş savaşında, Balkanlar da ,Kore’de, Kıbrıs’ta...Hepsinin ruhları şad olsun….Ayrıca günümüzde ve son yıllarda terör örgütlerince kahpece şehit edilen kahraman subay ve askerlerimizi,polislerimizi,fedakâr öğretmenlerimizi,tüm kamu görevlilerimizi ve masum vatandaşlarımızı da rahmet ve şükranla anıyoruz.Ve onların kanları ve canlarıyla bize emanet ettikleri vatanımızın emin ellerde olduğunu belirtmek istiyoruz.

SEYİT ONBAŞI -1[]

OYNAYANLAR

Anlatıcı

Niğdeli Ali

Koca Seyit

Cevat Paşa

Emir Subayı

Fotoğrafçı

(Dekor yoktur. Çanakkale Boğazı'ndaki düşman gemilerini gösteren büyütülmüş bir fotoğraf ya da resimlenmiş bir pano önünde oynanabilir.)


KOCA SEYİT ONBAŞI


(Perde açıldığında ya da sahne aydınlandığında asıl gövdesi kuliste olduğu varsayılan bir topun namlusu görülür. Topun önünde topa mermi koymak için tırmanılması gereken iki üç basamaklı bir merdiven de vardır. Aşınmış bir tahta yükselti de denilebilir buna. Sahnede sessizlik egemendir.)


ANLATICI - Az önce burada büyük bir patlama oldu. (Eliyle göstererek) Şuraya bir yere bir bomba düştü. 1915 yılının mart ayındayız. Çanakkale Boğazı’ndaki düşman gemileri Türkiye topraklarını, kıyıda yerleşmiş Türk askerlerini top ateşine tutuyor. işte o top mermilerinden biri de bu yakınlara düştü. On iki askerimiz şehit oldu. Yirmi dört askerimiz de yaralı. Tam şurada patlamayla toprak altında kalan iki yakın arkadaş Niğdeli Ali ile Koca Seyit var. Şimdi onları izleyelim. (Kenara çekilir.)


NİĞDELİ ALİ - (Yerden kalkmaya çalışır. Üstünde kalın kaputu vardır. Doğrulur. Ayağa kalkar. Sağını solunu yoklar, yaralı olup olmadığına bakar. Yerde onu aramaya koyulur. Korku içindedir.) Seyit... Heey Koca Seyit. Nerdesin? Seeyit... (Arkalardan bir inilti gelir.) Kardeş (bilgi yelpazesi) neredesin... (Arkaya koşar, telaş içinde yerdeki yıkıntıların içinden arkadaşını bulmaya çalışır. Seyirciye arkası dönüktür. Toprak içinden arkadaşını çıkarır gibi yapar.) Yaralı mısın kardeş? (İniltiler içinde doğrulmaya çalışır Koca Seyit.) Yaşıyorsun çok şükür. Kalk hadi kardeş. Dayan bana... Bir yerin acıyor mu?


KOCA SEYİT - (Zorlukla kalkarak) Yok Ali, acımıyor. Acımıyor da öldüm sandım. Ölmedim değil mi?


NİĞDELİ ALİ - Yok ölmedin Koca Seyit. Toprağa gömülüp kalmışsın. Ben de öyle. Cephanelik tümden yok olmuş.


KOCA SEYİT- (Kalkar iyice. Üstünü başını silkeler. Kendine çeki düzen vermeye çalışır. Ne yapsak Niğdeli Ali? (Topun yanına gider. Heyecan içinde) Ali gel hele. Benim topa bak. Sapasağlam duruyor. Hey aslanım top. Biz bu topla ateş edebiliriz Ali.


NİĞDELİ ALİ - Edemeyiz kardeş, baksana topun vinci kırılmış.


KOCA SEYİT - (Sevinç içinde) Mermisi de burada duruyor işte. Kundakta çocuk gibi. Yirmi sekizlik mermi... Yaşasın.


NİĞDELİ ALİ - İyi de Seyit kardeş o mermi. Kundakta çocuk değil. Vinç olmadan onu kıpırdatamayız bile.


KOCA SEYİT - Vinç gerekmez Ali. Sırtıma koyabilirsem. Gerisi kolay. (Çömelir.) Hadi kardeş, yardım et de şunu sırtıma yerleştirelim.


NİĞDELİ ALİ - Olacak iş değil Seyit.


KOCA SEYİT - Dediğimi yap Ali... Döndür şöyle mermiyi sırtıma.


NİĞDELİ ALİ - (Zorlukla mermiyi Seyit'in sırtına doğru döndürür. Bu bile çok zor gerçekleştirilir.) Ayağa kalkabilecek misin kardeş? {Mermiyi tutmaya çalışmaktadır.)


KOCA SEYİT - Kalkarım Ali... Ha gayret Koca Seyit... Kalktım işte. (Bacaklarının üstünde zorlukla durur. İki yana salınır. Düşmemek için büyük çaba harcar. Merdivene yaklaşır.) Hepsi topu topu altı basamak. Dayan Koca Seyit. (Zorlukla bir basamak çıkar.)


NİĞDELİ ALİ - Ha gayret Koca Seyit. Kaldı beş basamak. (Koca Seyit bir basamak daha çıkar.) Yaşa Koca Seyit, yaşa... Kaldı dört... Üç... İki... Bir... Basardın kardeş. Yaman delikanlıymışsın.


KOCA SEYİT - (Soluk soluğadır. Şimdi şöyle çevirelim namluyu... Ağzı düşmandan yana olmalı ki... (Namlu seyircilere doğru çevrilir.) Şimdi de bir iyice nişan almalı. Oldu. Ateş... (İki arkadaş da geriye çekilerek kulaklarını kaparlar. Çok da güçlü olmayan top ateşi sesi duyulur. Sonra da Koca Seyitle Niğdeli Ali'nin sevinçli haykırmaları.)


NİĞDELİ ALİ - (Sevinç içinde haykırarak) Tam isabet... Koca Seyit vurdun düşman gemisini. Bak... Koca gemi yan yatıyor. Yangın çıktı gemide... Dumanlara bak...


ANLATICI - (Öne çıkar. Olanaklar elveriyorsa ışık Anlatıcıya yoğunlaşır. Koca Seyit ve Niğdeli Ali kulisten uzaklaşırlar.) İzlediğiniz olay inanılmaz ama gerçek. Top mermisinin ağırlığı tam tamına 215 okka. Yani 276 kilo. Bunu yapan genç erimiz Koca Seyit, dört büyük insan ağırlığındaki mermiyi sırtlayıp topa yerleştirebildi, koca Seyit, Balıkesir İlinin Edremit İlçesine bağlı Havran Bucağında doğmuştu. Yoksul bir aileden geliyordu. İri yarı güçlü kuvvetli olduğu için ona herkes Koca Seyit derdi. Koca Seyit'in gençliği hep savaşlarda geçti. 1912 Balkan Savaşında, 1915 de Birinci Dünya Savaşı'nda da Çanakkale'de savaştı. Koca Seyit, o gün tek başına kaldırıp ateşlediği mermiyle İngilizlerin Ocean (Oşın) adlı savaş gemisini batırmıştı. Bu inanılmaz bir olaydı. O sırada Çanakkale'deki birliğin komutanı Cevat Paşa Koca Seyit'in bataryasına gelip olan biteni yerinde görmek istedi. İşte Cevat Paşa...


CEVAP PAŞA - (O devrin üniformasıyla arkasında emir subayı daha arkada da fotoğrafçı olduğu halde gelir. Niğdeli Ali ve Koca Seyit selama dururlar. Cevat Paşa da onları selamlar.) Merhaba asker.


KOCA SEYİT - NİĞDELİ ALİ - (İkisi birden) Sağol komutanım.


CEVAT PAŞA- (Koca Seyit'e yaklaşır.) Koca Seyit sen misin? KOCA SEYİT - Benim komutanım. .


CEVAT PAŞA - (Elini uzatır sıkmak için. Koca Seyit etini öper Cevat Paşa'nın) Seni kutlarım Koca Seyit. (Emir subayının uzattığı V biçimindeki kırmızı şeritleri Seyit'in iki koluna da takar. Gösterdiğin kahramanlık nedeniyle seni onbaşılığa terfi ettirdik. Hayırlı olsun.


KOCA SEYİT - Sağol komutanım.


CEVAT PAŞA - Bundan böyle Seyit Onbaşısın. Seyit Onbaşı, yanımda fotoğrafçı da getirdim. Mermiyi sırtında taşırken bir fotoğrafını çekecek. Bu fotoğraf da tarihe tanıklık edecek. Mermi şurada... Hadi Seyit Onbaşı. Arkadaşın da sana yardım etsin.


KOCA SEYİT- Başüstüne komutanım.

(Koca Seyit Niğdeli Ali'nin de yardımıyla mermiyi sırtlanır. Ayağa kalkmaya çalışır başaramaz. Bir daha dener, beceremez. Ali yardım eder, ayağa kalkması için. Seyit yine yapamaz. Uğraşır. Ter içinde kalır, soluk soluğa çabalar.) Kaldıramıyorum Paşam. Bağışlayın. O gün savaşın öfkesi hırsı içinde yaptım besbelli.


CEVAT PAŞA - {Bir süre gülerek bakar.) Üzülme Seyit Onbaşı. O merminin aynını tahtadan yaptırıp resmini öyle çekeriz.


ANLATICI - İşte böyle arkadaşlar. Ders kitaplarında da gördüğünüz resim Seyit Onbaşı'nın gerçek mermiye benzeyen tahtayı kaldırırken çekilmiş fotoğrafıdır. Sahici (bilgi yelpazesi) mermi değildir. Zaferden sonra Seyit Onbaşı yine yoksul bir köylü olarak yaşadı. Odunculuk yaptı. 1939 yılının aralık ayında soğukta çalışıp terleyen sonra da üşüten Seyit Onbaşı zatürreden öldü. Öldüğünde elli yaşındaydı. Ölümünden yirmi sekiz yıl sonra 1967'de Seyit Onbaşı'nın doğduğu Havran ilçesine Koca Seyit İlkokulu açıldı. Törende Kurtuluş Savaşı kahramanlarından biri olan Seyit Onbaşı saygıyla sevgiyle anıldı. İşte bugün biz de onu andık. Yurdumuzun kurtarılmasında kahramanlıklar göstermiş pek çok insanımızı anmak bize düşen bir borçtur. Unutmayalım ki Seyit Onbaşı gibi insanlarımızı anmak, tarihimizi ve onları yaşatmaktır

SEYİT ONBAŞI - 2[]

(Kişiler kahvede oturmuş, kendi aralarında konuşmaktadır. )


KİRLİ: Yani… ille tutturdun şu piyeste rol alalım diye… bu piyes bizi bozmasın Cengiiz…


CENGİZ: Ulan Kirli, hayırlı bir iş için görev aldık işte Allah Allaaah… Hem böyle işlerde gönüllü olmak gerek…


KİRLİ: Misal…


CENGİZ: Misal Genç Osman…Haa haa haa…


KİRLİ: Üff kaşın gözün oynamasın Cengiz…


(O sırada Herodot Cevdet uzaktan görünür.)


KİRLİ: Oyy oyy ooyyy.. Alemin Kıralı geliyor açılıınn…


H.CEVDET: Kaave milletinin insanlarııı…Selamün alleyküüüm.


(Hep bir ağızdan) –Aleyküm selaaam , derler


H.CEVDET: Ulan Taarruz Keçisi; ne dikilyorsun orda onbaşı gibi? Doldursana çayları; milleti şöyle bir çayla bakalım.


ÇAYCI: Bütün bardaklar dolsuuun…


H.CEVDET: (Kendi köşesine oturduktan sonra) Hani…Onbaşı dedim de aklıma geldi.. Size Seyit Onbaşı’nın kahramanlığını anlatmış mıydım?


Hep bir ağızdan: -Haayır anlatmadın… derler


H.CEVDET: E o zaman ne duruyorsunuz? Yaklaşın yamacıma da anlatayım.


(Etrafına toplanırlar)


H.CEVDET: “Şu boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi? En kesif orduların yükleniyor dördü beşi…Tepeden yol bularak geçmek için (bilgi yelpazesi) Marmara’ya; Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya…” (Ayağa kalkar ) Mehmet Akif Ersoy (dedikten sonra başıyla selam verip oturur)


H.CEVDET: Kardeşlerim! Tarih 18 Mart 1915… Çanakkale Savaşlarının ilk adımı olan bu tarihi hiç unutmam…Nasıl unutulur kardeşim? İtilaf Devletlerinin Donanma gemileri bizim en güçlü bataryalarımız olan Hamidiye, Dardanos, Baykuş, Mecidiye Bataryalarımızı hedef alır. Öyle bir bomba yağar ki Er Rayn’ı Kurtarmak filmi bizimkinin yanında ne ki…


CENGİZ: Vay beee…


H.CEVDET: Karşılıklı devam eden bombardımanlarda kan gövdeyi götürmektedir. Kafa, kol, gövde, et, tırnak, akciğer, karaciğer, on iki parmak bağırsağı, el, ayak yayılır vadilere sağnak sağnak. Ortalık ana baba günü…İşte bu hengamede, bugünkü Mecidiyeköy’de; Ali Sami Yen Stadyumunun olduğu yerin yakınında… bizim Mecidiye Bataryasından atılan 28’lik bir top mermisi düşmanın sancak gemisi olan Queen Elizabeth!e isabet eder.


KİRLİ: Oyy oyy oyy…


H.CEVDET: Sen misin ona bomba atan? Ağır yaralı gemi, Fenerbahçe’den 6 gol yiyen takımın teknik direktörü gibi sinirden adeta kudurur ve bütün namlularını Mecidiye Bataryamıza çevirir. Bütün mermilerini kusarcasına bizim bataryamıza ateşler…


KİRLİ: Şerrefsiz gemi…


H.CEVDET: Evet… Bataryamız maalesef susmuştur karrdeşim. Toz duman dağılınca tek hayatta kalan Batarya komutanı Yüzbaşı Hilmi Bey, sipere yılmış şehitlerimize bakar…Kahraman evlatlarını kaybetmenin derin hüznü içindedir.


(Herkes derin bir sessizlik içindedir. Başlarını öne eğerler. Bir müddet sessizik olur.)


H.CEVDET: Kardeşlerim! İşte o esnada bir ses:” Komutanım beni kurtarın” diye bağırır. O sese doğru giden komutan toprağı eşeler. İlk kurtarılan er, Niğdeli Ali’dir. Komutanla Niğdeli Ali, siperlerdeki şehit ve yaralıları toplarken toprak üzerinde dikili duran bir ayağa rastlarlar.


(Herkes kafasını kaldırıp merak içinde Herodot Cevdet’e bakmaya başlarlar.)


H.CEVDET: Hemen toprağı kazıp çıkarırlar. Aman Allah’ım, bu kişi; Az sonra bu olayın kahramanı olacak olan Seyit Onbaşı’dır. Bizimkiler, o sırada bir kahramanı kurtardıklarının farkında değildirler kardeşim. Komutan, Seyit Onbaşıyı Niğdeli Ali’ye emanet ederek, yardım çağırmak için oradan ayrılır…. Kardeşlerim! Şoku atlatıp kendine gelen Seyit Onbaşı, arkadaşlarının parçalanmış cesetlerini görünce birden ayağa kalkar ve topa doğru koşar. Niğdeli Ali şaşkındır. Seyit bakar ki top sağlam ama mermiyi kaldıracak olan Vinç bozulmuş. Mermi de tabanca mermisi değil ki kardeşim. Tam 275 kilo…


CENGİZ: Yapma beee…


H.CEVDET: Evet… İşte o anda vatan , millet, Sakarya, Bayrak, sancak sevgisi ve inancın çelikleştirdiği, yerde duran 275 kiloluk mermiyi Seyit Onbaşı, Niğdeli Ali’nin yardımıyla kucaklar ve havaya kaldırır. Adeta koparma, silme ve dahi toplamda bütün rekorları kırmıştır. Bu manzarayı Halil Mutlu görse halteri bırakırdı kardeşim. 275 kiloluk mermiyi 2 metre yüksekte bulunan topun yanına merdivenlerden çıkarıp, mermiyi namluya sürer ve ateşler. BUUM! (İyice coşar) Aman Allah’ım o da ne, mermi jet gibi gidip, düşmanın Ocean adlı gemisinin bacasından girer kardeşim.


ÖLÜ ABİ: Aallaaaah…


(Herodot Cevdet dönüp Ölü Abi’yi alnından öper.)


H.CEVDET: Bu gemi, o gün batırılan 3 düşman zırhlısından biridir. Bu olay bütün savaş sahalarında yankılar uyandırmış askerlerimize büyük moral kaynağı olmuş; savaşın kazanılmasında önemli bir etken olmuştur.


KİRLİ: Oyy oyy oyy..


H.CEVDET: Kardeşlerim savaş bizim 3-0 galibiyetimizle sona erdikten sonra, Seyit Onbaşı; o mucize insan sağ salim, vazifesini yapmanın onuru ev göğsünde madalyasıyla köyüne döner. Bu olayı duyan o günün, gazetecisi, magazincisi, televolecisi yani bütün medya mensupları Seyit Onbaşı’yla görüşüp olayı öğrenmek, röportaj yapmak isterler. Eğer Günveren gazetesi o günlerde olsaydı bence kesinlikle en güzel röportajı Günveren yapardı kardeşim.


CENGİZ: Haddi bee..


H.CEVDET: Bir gazeteci derki “ Onbaşım, Şu top mermisini yine havaya kaldırıp bir poz verinde fotoğrafınızı çekip gazetemizde yayınlayalım.” derler. Ama savaşta bir çam kütüğü gibi kaldırıp namluya sürdüğü mermiyi bu sefer yerinden bile kıpırdatamaz kardeşim… Sonunda gazetecilerin ekmek parasıyla oynamamak, onları mutlu etmek için bir top mermisinin içini boşlattırıp, boş mermi kovanını havaya kaldırıp sırtlar ve o şekilde poz verir. İşte günümüzde ansiklopedilerde, gördüğünüz, Merhum Seyit Onbaşı’nın resmi o resimdir…


KASAP: Aga … kafama bir şey takıldı…


H.CEVDET: Buyur kardeşim neymiş kafana takılan? Şapka mı? Ha ha ha…


KASAP: Aga… Savaş esnasında kaldırdığı 275 kiloluk mermiyi, daha sonra poz verirken neden kaldıramamış?


H.CEVDET: (Biraz düşünür.) Haa bak bu konu bizi aşar. Ehline müracaat etmek lazım. Toplanın millet, tekneye gidiyoruz.(Önde o, arkada diğerleri, kapıdan çıkarlar.)


SAHNE 2


(Nusrettin Bey, oturmakta; Çırak ayaktadır. Kapı açılır ve içeriye önde H.Cevdet, arkada diğerleri; içeri girerler.)


H.CEVDET: Baba, rahasız ettik kusura bakma..Kafamıza bir mesele takıldı. Biz de ehline müracaat edelim dedik ve size geldik.


NUSRETTİN BEY: Estağfurullah… Yardımcı olabileceksek.. buyurun neymiş mesele?


H.CEVDET: Hani Çanakkale Savaşında Seyit Onbaşı tek başına 275 kiloluk mermiyi kaldırıyor ya; sonra fotoğraf çektirmek için poz verirken neden kaldıramıyor?


NUSRETTİN BEY: Haa..(Biraz düşündükten sonra) Aslında bu işin ehli ben değilim, bunu Merhumun kendisine sormak lazımdı ama… Şimdi… Savaşta (bilgi yelpazesi) o mermiyi kendisi için kaldırmamıştı. Vatanımız için, Türk milletinin geleceğini kurtarmak için kaldırmıştı. Onun için; kaldırırken aslında yalnız değildi. Milletimizin duası, şehitlerimizin, kağnısıyla mermi taşıyan Eliflerimizin gücü onunlaydı. Bu sebeple, onların gücüyle kaldırmıştır. Ama daha sonra fotoğraf çektireceği zaman o mermiyi kendisi için kaldırmaya çalışmıştı; o fotoğrafta milletimiz, şehitlerimiz, Elifler, Mehmetler, Şahinler görünmeyecekti. Bana göre sebep bu..


H.CEVDET: Babbaaa… Büyüksün….


(Önde H.Cevdet, arkada diğerleri çıkarlar.)


ÇIRAK: Usta… Şimdi sen gen çok derin laflar konuştun da ben bir şey anlamadım?


NUSRETTİN BEY: Sen boş ver, anlayan anladı.(Çırağa dönüp) Hadi Biz de eve gidelim. Vakit geç oldu..(Çıkarlar.)


ÇANAKKALE GEÇİLMEZ[]

(1.SAHNE (SEVKİYAT)

(Perde açılır. Sahnenin bir tarafında davuleu vardır. Davulun tokmağı havada beklerken bir marş çalınır. )

DAVULCU : Ey ahali! Ecdad yadigarı vatanımıza saldıranlara haddini bildirmek için... Devlet için, vatan için, millet için; teninde canı, kalbinde imanı, dizinde dermanı bulunan herkes, bugün öğlen vakti Çarşı Caminin avlusunda toplansın. (Davul) Sevkiyat vaaaaar!... (Davul) Duyduk duymadık demeyin. (Davul) Küffar üstüne mukaddes cihad ilan edilmiştir. (Davulcu bağıra çağıra sahneden çıkar.)

İHTİY AR : Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaşlarda idik. Mukaddes cihad dediler,Galiçya 'ya çağırdılar. Süveyş'te, Sina'da vuruştuk. Allahüekber dağlarında karlara gömüldük.(Duraklar) Şimdi de Çanakkale diyorlar. (Kükrer) Yaşlıyım ama ihtiyar değilim. inanan insan ihtiyarlamaz. Kolum Sina çölünde kaldı. Canım Çanakkale sırtlarında kalsa çok mu? (Mahsun) Kabul etmediler. (Dirilir) (bilgi yelpazesi) Yerime oğlum gidecek, benden kalan boşluğu Salih'im dolduracak. (Asker elbiseli dört genç sahneye girer. Biri Salih'tir..)

İHTİYAR .: (Gençlere bakarak) - Hepiniz mi? .

BiR AGIZDAN: - Hepimiz!

İHTİY AR : - Çanakkale'ye mi?

BİR AGIZDAN: - Çanakkale'ye!

İHTİY AR : (Salih'in karşısına doğru yürür)-Gelemediğim için üzgünüm oğlum,Salihim.

SALİ H : -Gavura biz yeteriz baba...

BiR AGIZDAN : - Biz yeteriz! .

iHTİY AR :(Heybetli)- Yerimi dolduracaksın Salih! ....

SALİH :-Benden sonra da oğlum,baba...

BİR AGIZDAN :-Oğullarımız...

İHTİY AR :-Sonra da torunlarımız!

BİR AGIZDAN:-Sonra da torunlarımız...

İHTİYAR :-Düşmana mezar olacak toprağımız.'.

SALIH :-Hiç meraklanma baba,mevzileri boş bırakmayacağız.Sen müsterih ol.

İHTİYAR :-(Salih'e sarılır)-A1lah yardımcın olsun.(Ayrılır)Benim için de kurşun sık gavura.(İç çekerek) Anan da sağ olup görseydi yiğidini...Git artık gecikme.(kucaklaşırlar)

SALİH :(Elini öper)-Hakkını helal et baba.

İHTİY AR :(Ağlamaklı)-Helal olsun. Hepinize uğurlar olsun.Gavuru def etmeden dönmeyin.Bundan sonra köyünüz yok,eviniz yok,aileniz yok.Herşeyinizle cephenin malısınız.(Ağlar)Uğurlar ola!

2.SAHNE (EŞLERİN VEDALAŞMASI)

ASKER-GELİN DiY ALOGU (Rüstem veya Memiş)

EMiNE: Ne var ne yok Bey?

MEMiŞ:(Yalandan söylediği belli olacak şekilde durgundur.) İyilik,iyilik hanım.

EMİNE:Ne oldu Bey? Sende bir hal var. söyle hele, ne oldu?

MEMİŞ:Ağlamayacağına,üzülmeyeceğine söz verirsen anlatayım.

EMİNE:(telaşlıdır.)Ne oldu Bey?Yoksa,yoksa kötü bir şey mi oldu?(Memiş sessizdir.Emine,onun kolunu tutar. )Söz,ağlamayacağım,çabuk söyle!

MEMİş:Düşmanlar... .Düşmanlarımız.. .Boğazımıza sarılmaya Çanakkale 'ye geliyorlar.Vatan,evlatlarından yardım bekliyor.

EMiNE:Öyle mi? Çok mu görmüşler mut1uluğumuzu?(Emine boynunu büker,hafifçe ağlar,gözyaşını siler.) MEMİş:Hani ağlamayacaktın,söz vermiştin?

EMiNE:Ağlamıyorum ki.. ..Ne zaman gidecekmişsiniz?

MEMİŞ: Hemen.

EMİNE:(Üzgündür )Allah,size güç versin Mehmed'im!

MEMiŞ:Elveda Eminem! Bu sevda ,başka sevda.Yurt aşkı derler buna (Duraklar) Olur da Çanakkale'den

sağ dönemezsem,bebeğim beni sorduğunda her şeyi anlat ona:Dün deden,yurt yolunda şehit olmuştu:baban da

aynı şerefli yolda şehit oldu,de.Ona vatan sevgisinin büyüklüğünü anlat.. .Anlat ki ileride o da vatanı,bay-

rağı için ölmeyi göze alabilsin.Her şeyden yüce tutabilsin vatanı.

EMİNE:Sağ salim döneceksin inşallah!

MEMİş:Benim gitme vaktim geldi.Hadi Allah'a emanet ol!

EMİNE:Dur gitme,az bekle.(Çıkar,hemen elinde küçük bir mendille gelir. Mendili Memiş"e uzatır.) MEMİŞ:Nedir bu?(Mendil çıkınını açar.Mendilin içinde küçük bir de bayrak da vardır.)

EMİNE:Bu mendil,benim namusumun ve sana bağlılığımın sembolü..(Bayrağı gösterir.) Bu bayrak yüce milletimizin,bağımsızlığımızın sembolü..Bunu düşman ayakları altında çiğnetme... ..Beni ve çocuğumuzu merak etme..Biz sabırla senin zaferle ve sağ salim köye dönmeni bekleyeceğiz.(Duygulanır)Haydi git,git artık..Bir an önce vatanın imdadına yetiş. Yolun açık olsun.

MEMİŞ:Allah senden razı olsun Hanım! Vatan, böyle analar ve kendine sadık evlatlar ister.Hoşçakal Hanım, Allah'a emanet ol! (Çıkarlar,perde kapanır.)

3.SAHNE (MUHAREBE-CEPHE)

(Cephede beş kişi. Durmuş, bir kenarda dalgın düşünmekte. Rüstem ayrı bir köşede mektup okumakta. Salih Çavuş nöbette. Deli Ali ile Memiş, karşılıklı bağdaş kurmuş, konuşmaktadır. Deli Ali'nin sol gözü sarılıdır. Efektten top tüfek sesleri gelir.) .

MEMİŞ : (Deli Ali'ye) - Gözün ağrıyor mu hala?

DELİ ALi : (Eli kalbinde) - Gözüm ağrısa ne ki,asıl yüreğim ağrıyor.Düşmanın Çanakkale'yi geçmesi ihtimalini düşündükçe, boğulur gibi oluyorum.

MEMiş : - Hangimiz olmuyoruz ki? Gözünü merak etme, iyileşirsin inşallah.

DELi ALİ : (Umursamaz) - Çift gözle arkaya bakmaktansa, tek gözle ileriye bakmak iyidir demişler. Küffar donanmasının yok olduğunu bir kere göreyim, diğer gözümü de vermeğe razıyım.

MEMiş : (Hüzünlü) - Yapma bre deli! Ulvi duygularınla eritme beni.

DURMUŞ : (Memiş'e) - Bizim deli doğru söyler be Memiş. Vatan uğruna değil bir göz, hepimiz can

vermeye geldik. Yeter ki vatan sağ olsun. Hem öyle kolay kolay vermeyiz bu toprakları. Bizi çiğnemeden bir adım öteye gidemezler. Alt cephede, Mustafa Kemal'in cephesinde çok zaiyatlar verdirilmiştir gavura.

(Patlama sesi)

SALİH ÇAVUŞ:(Ufka bakarak) - Kefereler yine gülle yağmurunu hızlandırdı.Kim bilir kaç babayiğit şehit

oluyor her güllenin cehennem ateşinde. .

DELİ ALi : Bizim çavuş yine kitap gibi laf döşemekte. Fena mı Çavuşum? Ateş çemberinden cennete

yol açılıyor. Biz tıkandık kaldık şuracıkta.

SALiH ÇAVUŞ: - Sen sus delilerin delisi! Sana kalsa gülleye karşı çakıyla yürürsün.

DELi ALi : - Çakıyla değil çavuşum, yürekle, (sarılı gözüne elini sürer) gavurun şarapneli gözüme

değdi. Ama yüreğim sapasağlam hamdolsun. Fakat, şu beklemek yok mu? Yarasız öldürecek beni.

MEMİŞ : - Öyle deme bre deli, gözcülük vazifesindeyiz.

DELİ ALİ : - Boşversene. İşe yaramayız diye geri hizmete attılar bizi.Anzak çıkartmasında delilik

etmişim. Kumandanın emrinden önce süngüye davranmışım. Yahu ne yapacaktım? Zebellah gibi Üç Anzak tepeme dikilince, buyur aslanım, hoş sefa geldiniz mi (bilgi yelpazesi) diyecektim? Sardım kurşunu, bastım süngüyü (ayağa fırlar tüfeğine sarılır) Ben mi çağırdım sizi bre! diye bağırmışım. Dünyanın öbür ucundan vatanıma kast

etmeye gelmek var mı ha! ...

MEMİş : (Pantolonundan çeker) - Çöm hele, çöm hadi, heyecanlanma.

DELİ ALİ : - Heyecanlanmamak ne mümkün yahu! Bak, Anafartalar'da Conkbayırında, Mustafa

Kemal'in kumandasındaki neferlere bak! Nasıl da vuruşuyorlar, göğüs göğüse? Harp diye buna derim ben. Bir de bize bak. Sıkışıp kaldık burada gözcülük yapacağız diye. Keşke Mustafa Kemal'in cephesinde olsaydım. Burada beklemek öldürüyor beni.

RÜSTEM : (Mektuptan başını kaldırır.) - Heey! Sessiz olun yahu, bayramda mısınız Memiş?

Kardaşlık, çek şu delinin ipini, salma üstüme.

SALİH ÇA VUŞ : (Kalkar, yanlarına gider, çöker.) - Şehitlik istediğini biliyorum. Fakat cesedin kimsenin işine yaramaz. Yaşadıkça savaşabilirsin.(Bakınır)Suyu olan var mı?

MEMİŞ : Kaç haftadır kavrulmuş süpürge tohumu yiyerek savaşıyoruz.

DELİ ALi : - Ben aç karnıma savaşmaya hazırım şikayet ettiğin şeye bak

MEMİŞ: Şikayet etmiyorum da fena susatıyor.Suyumuz da kalmadı.Sözüm ona Mehmet Onbaşı su getirecek.Bir saat oldu gideli,hala dönmedi.(Matarasını çavuşa verir.)Buyur Çavuşum,dudaklarını ıslatır hiç değilse.

SALİH ÇAVUŞ: Ver bakalım

DURMUŞ:Tüfeğini doldurur.) Bir gelen vaar!(silaha davranırlar.)Durun! Bizim Mehmet Onbaşı geliyor.

MEHMET ONBAŞI:(Sahneye girer,yanında yaralı bir İngiliz subayı vardır.Kolunu omuzundan geçirmiş,sürüklemektedir.) Herif, fena yaralanmış,inleyip duruyordu.

SALİH ÇAVUŞ:(Suyu dudaklarına götürmüşken çeker,Mehmet Onbaşı’ya uzatır.)Al,içir şunu,belki biraz kendine gelir.

MEMİŞ: Al başına bir daha! Bari su buldun mu?

MEHMET ONBAŞI:Ne gezer.(İngiliz’i yere uzatır.)Herifi o halde bulmamla sırtladım susyu muyu unuttum.

DELİ ALİ: Hey büyük Allah’ım! Bir de bana deli derler.Şu Onbaşının yaptığına bakın dostlar! Su yerine bir başbelası getirdi.

MEHMET ONBAŞI:Mızlanma bre deli!Gönlümüz elvermedi işte.(Matarayı İngiliz’in ağzuna dayar)İç lan, iç son suyumuzu!

DELİ ALİ: Oldu olacak bir de ziyafet çek bari!

MEHMET ONBAŞI:Öyle ya, doğru söylersin,belki karnı das açtır garibin.

DELİ ALİ: Hoppalaaaa!Bir de kuştüyü yatak serelim altına; belki uykusuzdur.Yahu biz mi davet ettik; buyur aslanım memleketimizi al diye?...Basın kurşunu gitsin!

SALİH ÇAVUŞ:(Geri çekilir,Deli Ali’ye İngiliz’i göstererek)Gel yap dediğini,hadi sık bir kurşun beyinciğine gebert!Hadi durma!Gözünün intikamını da almış olursun böylece

DELİ ALİ:(Tüfeğini İngiliz’in kafasına doğrultur.İngiliz korkuyla büzülür,dehşetle bakar.)Geberteceğim seni!Niye geldin lan?Niye ha?

İNGİLİZ .(Korkarak) No,no,no !

DELİ ALİ:(Tüfeğini indirir) Yapamam…Göz göre göre yardıma muhtaç birini vuramam.(Kızgın)Onlar yapıyor ama…Ben niye yapamıyorum?

SALİH ÇAVUŞ:(sırtını sıvazlar) Sen Türk oğlu Türk’sün be koçum!Yemez,yedirir:içmez,içirirsin.(Duraklar)

Yapamayacağını biliyordum.(Onbaşıya)Bir kere de ben gideceğim suya…İnşallah,bir yaralı İngiliz de benim yoluma çıkmaz!(Gülümser)Kumanda sende Mehmet Onbaşı.

DELİ ALİ :Bırak da ben gideyim Çavuşum…Belki şehitliğe bir yol bulurum.Göz açıp kapayana kadar dönerim.

RÜSTEM:(Mektubu aceleyle cebine sokup gelir.)Sıra bande,bu iş benim çavuşum…Hadi izin ver de ben gideyim!

SALİH ÇAVUŞ:Oturun oturduğunuz yerde,gözcülüğünüzü doğru dürüst yapın yeter! Ben,gideceğim.Verin mataralarınızı! (Mataraları toplar,çıkarken dönüp hepsine bakarak:)Hakkınızı helâl edin.

BİR AĞIZDAN:Helâl olsun! (Çavuş çıkar)

DELİ ALİ: Kafese tıkılmış kuş gibiyim.

DURMUŞ :(Gülerek) Kartal gibi.

DELİ ALİ :Şakanın sırası değil, kafam kaynıyor.

MEHMET ONBAŞI:Deliliğindendir.(Arkadaşlarına dönerek)Bağlayın şu deliyi de rahat edelim.(Silah sesleri artar.)

DURMUŞ:(Elini gözüne siper eder.dürbünle bakar.) Bir şeyler oluyor aşağılarda.Allah bre! Buve zırhlısı batıyor!

DELİ ALİ:(Yanına fırlar) Dünya gözüyle bir kere göreyim..(Dürbünü alır,bakar..Seyirciye dönerek)Düşman zırhlısının battığını gördüm ya, öbür gözümü kaybetsem de gam yemem.

MEHMET ONBAŞI: (Gidip bakar)Batan yalnız Buve değil arkadaşlar!Haçlı dünyasının emelleri de batıyor.

MEMİŞ:Ve Haçlı emellerinin battığı yerde bayrağımız yeniden doğuyor.Hasta Adam,soluk almaya başladı.

Osmanoğlu yeniden diriliyor.

DURMUŞ:Şu gemi Queen Elizabeth değil mi? Bu koca demir yığını kaçıyor galiba.

DELİ ALİ:Hah haaa!Tam yol tornistan etti.Gidinin kâfiri geldiğinden beter dönüyor.

MEMİŞ:(Onbaşıya) Şimdi kazandık mı biz bu cengi?

MEHMET ONBAŞI:Eli kulağındadır.(Yaralı İngiliz,sürünerek Memiş’in unuttuğu tüfeği alır,üstüste tetiğe basar,önce onbaşı vurulur.)

MEHMET ONBAŞI:Yandım Allah’ım!(düşer)

RÜSTEM:Aman Allah’ım!(düşer)

DELİ ALİ:(İngiliz’i vurur) Kahpeee! İnsanlığı öldürdün.

MEMİŞ: Alçaaak!

RÜSTEM:Çanakkale’yi geçemeyecekler,geçirtmeyeceğiz.

(Düşer,tüfeğine sımsıkı sarılır,kalır) (Müzik verilir)

(Sahneye Salih Çavuş girer,Elinde su dolu mataralar vardır.Manzarayı görünce çarpılır.Mataralar elinden düşer.)

SALİH ÇAVUŞ:Alah’ım!...(Mehmet Onbaşı’ya gider,nabzını tutar..) Ölmüş,şehit olmuş….(Sonra ümitle Rüstem’in yanına gider,nabzını tutar..sevinçle)Yaşıyor!

RÜSTEM:(Gözlerini açar,gülümsemeye çalışır)Sen misin Salih Çavuş’um?

SALİH ÇAVUŞ:Benim kardeşlik,bak,benim…..Su getirdim sana….Nereden aldım suyu biliyor musun?Mus-

tafa Kemal’in mevzisinden,onun neferlerinden aldım.

RÜSTEM:Onbaşının getirdiği İngiliz bitirdi bizi…Bundan sonra suya ihtiyacım yok…Şehadet şerbetiyle hararetim dinmekte.

SALİH ÇAVUŞ: (Hafifçe sarsar)Ölmek yok ha! Cenkten (bilgi yelpazesi) kaçmak yok ha! Bu cehennem gibi yerden Cennet’e

uçmak yok ha!Darılırım bak sonra.

RÜSTEM:Kaçmak değil,göçmektir bu Salih Çavuş’um….Sağ dönersen köye,… oğlumu….o maviş gözlü ufaklığımı…benim yerime öp olur mu?

SALİH ÇAVUŞ:Olur

RÜSTEM ONBAŞI:Şehit olduğumu söyle ona..(Birden kolunu kavrar.)Vasiyetimdir Salih Çavuş’um,düşmanı Çanakkale’den kov….İngiliz kahpeliğine tosladık.Onları burdan öteye geçirme..Hadi söz ver!

SALİH ÇAVUŞ:(Gözlerini silerek)Söz sana,sözlerin en hası sana…Oğlunu göreceğim..Öpeceğim de.Ama

Çanakkale’yi birlikte savunacağız.Bu işte bizi yalnız bırakamazsın….Anladın mı kardeşlik? Köye beraber döneceğiz……Ölmek kolay,şehitlik hepten kolay…Kolayına kaçma…Bir kahpe kurşuna teslim olma.Boşuna mı sana Zaloğlu Rüstem demişiz?Tüfeğini bırakırsan namertsin be!

(Rüstem’in başı hafifçe yana düşer,ölür.)

SALİH ÇAVUŞ:(Hafifçe sarsar)Ölmek yok ha!Cenkten kaçmak yok ha!Sana söylüyorum Zaloğlu Rüstem,gülsene kardeşlik!..Baksana Buve battı,Queen Elizabeth kaçıyor.Zafere yürüyoruz..Baksana ha!(Rüstem’e bakar,öldüğünü anlar,başını göğsüne çeker,kucaklar,ağlar…..)Şehidim,vatanım,her şeyim…..

(Müzik verilir.Salih Çavuş,Rüstem’i yavaşça yere uzatır.Ğöğüslerden çıkarılan iki bayrak şehitlere örtülür.Salih Çavuş,şehidin yanına oturur.Eliyle bayrağı tutarak aşağıdaki” Bayrak” şiirini bayrağımıza baka-rak okur:)


Kartal gibi duruşun

Şanıma şan katıyor.

Dalga dalga vuruşun

Canıma can katıyor

Ey zaferin hür süsü,

Seninle güzel gökler.

Şehidimin örtüsü,

Seninle coşar yürekler..

Özgürlüğü biz senden

İçeriz ,yudum yudum.

Ayrılmayız gölgenden

Seninle mutlu yurdum.

Seni gökte buldukça,

Artar şerefim,şanım.

Bu diyarlar durdukça

Yoluna kurban canım..

Gülmenin en güzeli

Sana bakarak gülmek;

Ölmenin en güzeli

Sana sarılıp ölmek…

(Salih Çavuş,yavaş yavaş kalkar;sahnenin önüne gelir.Selam durur ve yüzünde kararlı,sert bir ifade ile:)

Bugün kandan,dumandan seçilmez Çanakkale

Yer yerinden oynasa, geçilmez Çanakkale!


Safahat logo

Şablon:Düz liseler için safahat projesi
Şablon:Anadolu liseleri için safahat projesi
Şablon:Sosyal Bilimler Liseleri için safahat projesi
Şablon:Türki Dillerde Safahat Projesi
Şablon:Safahat İngilizceye Tercüme Projesi

Advertisement