Yenişehir Wiki
Advertisement


Şiir Metni
Güncel Türkçesi
İngilizce Tercüme
Osmanlıca
Şiir Metni Buraya
Güncel Türkçesi Buraya
İngilizce Tercüme Buraya
örnek osmanlıca مقدمة
Geçenler varsa İslâm'ın şu çiğnenmiş diyarından Hakkın Sesleri (3.Kitap) Mehmet akif ersoy
Mehmet Akif Ersoy
Atiyi karanlık görerek azmi bırakmak


Safahat logo

Şablon:Düz liseler için safahat projesi
Şablon:Anadolu liseleri için safahat projesi
Şablon:Sosyal Bilimler Liseleri için safahat projesi
Şablon:Türki Dillerde Safahat Projesi
Şablon:Safahat İngilizceye Tercüme Projesi


'Latin harflerine transkriptli metin Sadeleştirilmiş metin İngilizce Tercümesi

Allah'ın Resulü sallâllahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: "Nizâr evlâdı: Yetişin ey Nizâr oğulları! Yemenliler de:Yetişin

ey Kahtan oğulları! dedi mi, hemen tepelerine felâket iner;

hemen Allah'ın nusreti üzerlerinden kalkar;

hepsine birden de kılıç musallat olur. "


Üç beyinsiz kafanın derdine, üç milyon halk,

Bak nasıl doğranıyor? Kalk, baba, kabrinden kalk! (*)

Diriler koşmadı imdadına, sen bari yetiş...

Arnavutluk yanıyor... Hem bu sefer pek müdhiş!


Tek kıvılcım kabarıp öyle cehennem kustu:

Ki hemen kol kol olup sardı bütün bir yurdu.

O ne yangın ki: Ocak kalmadı söndürmediği!

O ne tûfan ki: Yakıp yıktı bütün vâdîyi!

Âşinâ çehre arandım... O, meğer, hiç yokmuş...

Yalınız bir kuru çöl var ki, ne sorsan: Hâmûş!

Âşinâ çehre de yok hiçbirinin yâdı da yok;

Yakılan bunca hayâtın, hani, ecsâdı da yok!

Yoklasan külleri, altından, emînim, ancak

Kömür olmuş iki üç parça kemiktir çıkacak!

Baba! En sevgili annen, o senin öz vatanın

Olacak mıydı fedâ hırsına üç kaltabanın?

Dedemin sürdüğü, can ektiği toprak gitti...

Öyle bir gitti ki hem: Bir daha gelmez ebedî!

Ne olurdun bunu kalkıp da göreydin acaba?

"Meşhed"in beynine haç saplanacak mıydı baba!

Ne felâket: Dönüversin de mesâcid ahıra,

Hırvat´ın askeri tepsin çıkıp üstünde hora!

Bâri bir hâtıra kalsaydı şu toprakta diri...

Yer yarılmış, yere geçmiş, şühedâ türbeleri!


Nerde olsam çıkıyor karşıma bir kanlı ova...

Sen misin, yoksa hayâlin mi? Vefâsız Kosova!

Hani binlerce mefâhirdi senin her adımın?

Hani sînende yarıp geçtiği yol "Yıldırım "ın?

Hani asker? Hani kalbinde yatan Şâh-ı Şehîd?

Ah o kurbân-ı zafer nerde bugün? Nerde o iyd?

Söyle, Meşhed, öpeyim secde edip toprağını;

Yok mudur sende Murâd´ın iki üç damla kanı?


Âh Meşhed! O ne? Sâhandaki meyhâne midir?

Kandilin, görmüyorum, nerde? Şu peymâne midir?

Ya harîminde yatan ,şapkalı sarhoşlar kim?

Yoksa yanlış mı? Hayır, söyleme, bildim... Bildim!

Basacak mıydı, fakat, göğsüne Sırb´ın çarığı?

Serilip yerlere binlerce şehîdin sarığı,

Silecek miydi en alçak neferin çizmesini?

Dürtecek miydi geçen, leş gibi her lîmesini?

Ya şu üç parçalı bayrak dikilirken tepene,

Niye indirmedi, kim çıktı bu halkın önüne?


Hani, milletlere meydan okuyan kavm-i necîb?

Görmedim bir kişi, tek bir kişi meydanda... Garîb!

Hani, haysiyyetinin gölgesi çiğnense eğer;

-Olmadan üç kişinin, beş kişinin, hûnu heder-

Kahraman gayzı yatışmaz, kanı coşkun efrâd?

İşte haysiyyet-i kavmiyye muhakkar, berbâd!

Hani "Nâ-mahreme ben söyliyemem kızlarımın,

Karımın ismini... Hem öldürürüm, sorma sakın!"

Diye, tahrîr-i nüfûs istemiyen er kişiler!

Hani, göstermediler eski celâdetten eser;

Fuhşu i´lâya koşan bir sürü nâ-merd öteden,

Ne selâmlık ne harem dinlemeyip çiğnerken!


Hani, ey kavm-i esâret-zede, muhtâriyyet?

Korkarım, ,simdi nasîbin mütemâdî haybet!

Hani, ey unsur-i bî-râbıta, istiklâlin?

Ebediyyen, sanırım, söndü bütün âmâlin!


Hani "Başkım"cıların kurduğu yüksek hülyâ?

Seni yıllarca avutmuş da o mel´un rü´yâ,

Uyumuştun... Ya uyansaydın eder miydi tebâh,

Mülkü, birdenbire âfâka çöken kanlı sabah?


Üç sefil ordu çevirsin o metîn ordumuzu,

Bizi kovsun elimizden alarak yurdumuzu...

Kimsesiz âilelerden kimi gitsin bıçağa;

Kimi bin türlü fecâ´atle çekilsin kucağa...

Birinin ırzı heder, dîgerinin hûnu helâl...


İşte, ey unsur-i isyan, bu elîm izmihlâl,

Seni tahrîk eden üç beş alığın ma´rifeti!

Ya neden beklemiyordun bu rezîl âkıbeti?

Hani, milliyyetin İslâm idi... Kavmiyyet ne!

Sarılıp sımsıkı dursaydın a milliyyetine.

"Arnavutluk" ne demek? Var mı şerîatte yeri?

Küfr olur, başka değil, kavmini sürmek ileri!

Arabın Türke; Lâzın Çerkese, yâhud Kürde;

Acemin Çinliye rüchânı mı varmış? Nerde!

Müslümanlık´ta "anâsır"mı olurmuş? Ne gezer!

Fikr-i kavmiyyeti tel´în ediyor Peygamber.

En büyük düşmanıdır rûh-i Nebî tefrikanın;

Adı batsın onu İslâm´a sokan kaltabanın!

Şu senin âkıbetin bin bu kadar yıl evvel,

Sana söylenmiş iken doğru mudur şimdi cedel?


Artık ey millet-i merhûme, sabâh oldu uyan!

Sana az geldi ezanlar, diye ötsün mü bu çan?

Ne Araplık ne de Türklük kalacak aç gözünü!

Dinle Peygamber-i Zîşân´ın İlâhî sözünü.


Veriniz başbaşa; zîrâ sonu hüsrân-ı mübin:

Ne hükûmet kalıyor ortada billâhi, ne din!

"Medeniyyet!" size çoktan beridir diş biliyor;

Evvela parçalamak sonra da yutmak diliyor:

Arnavutlar size ibret olacakken, hâlâ,

Ne bu şûrîde siyâset, ne bu fâsid da´vâ?

Görmüyor gittiği yanlış yolu, zannım, çoğunuz...

Size rehberlik eden haydudu artık kovunuz!

Bunu benden duyunuz, ben ki, evet, Arnavudum...

Başka bir şey diyemem... İşte perişan yurdum!..


(*) Babam Fâtih müderrislerinden İpekli

Hoca Tâhir Efendi merhumdur ki, benim hem babam,

hem hocamda. Ne biliyorsam kendisinden öğrendim.

Şiirin daha iyi anlaşılmasına merhumun da rahmetle

anılmasına vesîle olur diye şu haşiyeyi yazmaya

mecbur oldum

Allah'ın Resulü sallâllahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

"Nizâr evladı: Yetişin ey Nizâr oğullan! Yemenliler de:

Yetişin ey Kahtan oğulları! dedi mi, hemen tepelerine

felaket iner, hemen Allah'ın yardımı üzerlerinden kalkar;

hepsine birden de kılıç musallat olur."


Üç beyinsiz kafanın derdine, üç milyon halk (1)

Bak nasıl doğranıyor? Kalk, baba, mezarından kalk!(*)

Diriler koşmadı yardımına, sen bari yetiş...

Arnavutluk yanıyor... Hem bu sefer pek müthiş!


Tek kıvılcım kabarıp öyle cehennem kustu:

Ki hemen kol kol olup sardı bütün bir yurdu.

O ne yangın ki: Ocak kalmadı söndürmediği!

O ne tufan ki: Yakıp yıktı bütün vadiyi!

Tanıdık çehre arandım... O, meğer hiç yokmuş...

Yalnız bir kuru çöl var ki, ne sorsan: Suskun!

Tamdık çehre de yok, hiç birinin eseri de yok;

Yakılan bunca hayatın, hani, cesetleri de yok!

Yoklasan külleri, altından, eminim, ancak,

Kömür olmuş iki üç parça kemiktir çıkacak!

Baba! En sevgili annen, o senin öz vatanın, (2)

Olacak mıydı feda hırsına üç kaltabanın?

Dedemin sürdüğü, can ektiği toprak gitti...

Hem de bir daha sonsuza dek gelmeyecek şekilde gitti!

Ne olurdun bunu kalkıp da göreydin acaba?

"Meşhed"in (3) beynine haç saplanacak mıydı baba!

Ne felaket: Mescidler ahıra dönüversin,

Hırvat'ın askeri çıkıp üstünde hora tepsin!

Bari bir hatıra kalsaydı şu toprakta diri...

Yer yarılmış, yere geçmiş şehit türbeleri!


Nerde olsam çıkıyor karşıma bir kanlı ova...

Sen misin, yoksa hayalin mi? Vefasız Kosova!

Hani binlerce kıvanç verici hâdiseydi senin her adımın?

Hani koynunda yarıp geçtiği yol Yıldırım'ın? Hani asker?

Hani kalbinde yatan Şah-ı Şehid? (4)

Ah o zafer kurbanı nerde bugün?

Nerde o bayram? Söyle, Meşhed, öpeyim secde edip toprağını:

Yok mudur sende Murad'ın iki üç damla kanı?


Ah Meşhed! O ne? Üstündeki meyhane midir?

Görmüyorum, kandilin nerede?

Şu kadeh midir? Ya içinde yatan şapkalı sarhoşlar kim?

Yoksa yanlış mı? Hayır, söyleme, bildim...

Bildim! Basacak mıydı, fakat, göğsüne Sırp'ın çarığı?

Serilip yerlere binlerce şehidin sarığı,

Silecek miydi en alçak askerin çizmesini?

Dürtecek miydi geçen, leş gibi her parçasını?

Ya şu üç parçalı bayrak dikilirken tepene,

Niye indirmedi, kim çıktı bu halkın önüne?


Hani, milletlere meydan okuyan soylu kavim?

Görmedim bir kişi, tek bir kişi meydanda... Garip!

Hani haysiyetinin gölgesi çiğnense eğer;

-Üç kişinin, beş kişinin kanını dökmeden-

Kahraman öfkesi yatışmaz, kanı coşkun kişiler?

İşte millî haysiyet aşağılanmış, berbat!

Hani "Yabancıya ben söyleyemem kızlarımın,

Karımın ismini... Hem öldürürüm, sorma sakın!"

Diye nüfus sayımını istemeyen er kişiler!

Hani, göstermediler eski yiğitlikten eser;

Fuhşa meşruluk kazandırmaya çalışan bir sürü alçak öteden,

Ne selamlık, ne harem dinlemeyip çiğnerken!


Ey esarete düşmüş kavim, hani nerede özerklik?

Korkarım, şimdi nasibin sürekli bir yoksunluk!

Ey birlikten yoksun toplum, hani bağımsızlığın?

Sanırım sonsuza kadar söndü bütün emellerin!


Hani "Başkım"cıların (5) kurduğu yüksek hülya?

Seni yıllarca avutmuş da o lanet olası rüya, Uyumuştun...

Ya uyansaydm yok edebilir miydi,

Birdenbire ufuklara çöken kanlı sabah, ülkeyi!


Üç alçak ordu çevirsin o kuvvetli ordumuzu,

Bizi kovsun elimizden alarak yurdumuzu...

Kimsesiz ailelerden kimi gitsin bıçağa;

Kimi bin türlü feci olayla çekilsin kucağa...

Birinin namusu gitsin, diğerinin kanı helâl olsun...


İşte ey başkaldıran toplum, bu acıklı bozgun,

Seni kışkırtan üç beş alığın marifeti!

Ya neden beklemiyordun bu alçaltıcı sonucu?

Hani milliyetin İslâm idi... Irkçılık ne!

Sarılıp sımsıkı dursaydın a milliyetine.

"Arnavutluk" ne demek? Var mı şeriatte yeri?

Küfr olur, başka değil, kavmini sürmek ileri!

Arabın Türke, Lazın Çerkeze yahut Kürde;

Farsın Çinliye üstünlüğü mü varmış? Nerde!

Müslümanlıkta "ırklar" mı olurmuş? Ne gezer!

Irkçılık fikrini lanetliyor Peygamber.

En büyük düşmanıdır Peygamber'in ruhu bölücülüğün;

Adı batsın onu İslâm'a sokan şarlatanın!

Şu senin son durumun bin bu kadar yıl önce,

Sana söylenmiş iken doğru mudur şimdi kavga?


Ey rahmete lâyık millet sabah oldu artık uyan!

Sana az geldi ezanlar diye ötsün mü bu çan?

Ne Araplık ne de Türklük kalacak aç gözünü!

Dinle şanlı Peygamberinin ilâhî sözünü.


Veriniz başbaşa; çünkü sonu apaçık kayıptır:

Billahi ortada ne hükümet ne de din kalıyor!

"Medeniyet!" size çoktan beridir diş biliyor;

Önce parçalamak, sonra da yutmak diliyor.

Arnavutlar size bir ders olacakken, hâlâ,

Ne bu karmakarışık siyaset, ne bu bozguncu da'vâ?

Görmüyor gittiği yanlış yolu, sanırım, çoğunuz...

Size kılavuzluk eden haydudu artık kavunuz!

Bunu benden duyunuz, ben ki, evet, Arnavudum...

Başka bir şey diyemem... İşte perişan yurdum!..

6 Mart 1913

(1) Berlin Kongresinin (1878) kararları arasında yer alan,

Amavutluk'un bazı bölgelerinin Karadağ'a verilmesi

maddesine karsı mücadele etmek amacıyla Arnavutluk'ta

13 Haziran 1878'de kurulan ve Osmanlı Devleti'nin istekleri

doğrultusunda hareket eden Arnavutluk Milletinin

Haklarını Müdafa Cemiyeti daha sonra zamanın güçlü

devletleri İtalya ve Avusturya-Macaristan'm kışkırtmalarıyla

Osmanlı Devleti'ne karsı tavır almış, Amavutluk'un

Osmanlı Devleti'nden bağımsızlığını elde etmesi için çalışmıştır.

Sonunda 1912yılında bağımsızlığını elde eden Arnavutluk,

ardından patlak veren Balkan Savaşı sırasında

Sırp zulmüne uğrayarak bu ayrılmanın bedelini çok acı ödemiştir.

Bu şiirde Balkan Savaşı sırasında Amavutluk'un

uğradığı bu Sırp mezalimi anlatılmaktadır.

(*) Babam Fatih müderrislerinden İpekli

Hoca Tahir Efendi merhumdur ki, benim hem babam hem hocamdır.

Ne biliyorsam kendisinden öğrendim. Şiirin daha iyi anlaşılmasına,

merhumun da rahmetle anılmasına vesile olur

diye bu notu yazmaya mecbur oldum

(2) Akif'in babası esasen Arnavut olup, bugün Sırbistan 'm güneyinde,

Kosova bölgesinde Arnavutluk sınırı yakınında

bulunan ve yeni adı Pec olan İpek kasabasından İstanbul'a gelmişti.

Kasaba o zaman Arnavutluk sınırlan içinde bulunuyordu.

(3) Meşhed: Şehitlik. Bugün Sırbistan 'a bağlı bir özerk bölge

olup nüfusunun yüzde yetmişi Arnavut olan

Kosova özerk bölgesinde bulunan Sultan I. Murad'ın türbesi.

(4) Sultan I. Murad kastedilmektedir.

(5)Baskıma: 1912 yılında Amavutluk'un Osmanlı

Devleti'nden bağımsızlığını elde etmesi sırasında

isyan hareketlerini düzenleyenlere verilen isim.

Advertisement