Yenişehir Wiki
Advertisement

İFFET


Sözlükte "haramdan uzak durmak, helâl ve güzel olmayan söz ve davranışlardan sakınmak" anlamına gelen iffet, ahlâkî bir terim olarak, kişiyi bedenî ve maddî hazlara aşırı düşkünlükten koruyan erdem demektir. Kur'ân'da iffet kelimesi geçmez. Ancak aynı kökten gelen isim ve fiiller yer almakta ve iffetli davrananlar övülmektedir (Bakara, 2/273). Bekâr olup da evlenme imkânı bulamayanların Allah'ın lütfu ile yeterli imkâna kavuşuncaya kadar iffetlerini korumaları emredilmektedir (Nûr, 24/33). Hz. Peygamber, "Yâ Rabbi! Senden hidâyet, takvâ ve iffet istiyorum" (Ahmed, I/389, 439) diye dua etmiş, "Allah, yoksul olmasına rağmen iffetini korumaya çalışan mü'min kulunu sever" (İbn Mâce, Zühd, 5) buyurarak mü'minleri iffetli olmaya davet etmiştir. Ayrıca Bakara sûresinin 273. âyetini delil göstererek yardıma en lâyık kimselerin iffetini korumaya çalışan yoksullar olduğunu bildirmiştir (Müslim, zekat, 2). İnsanın aşırı zevklerden uzak durmasının iffet sayılabilmesi için bu tutumun kişinin bilinçli tercihine dayanması ve güçlü bir iradî çaba ile gerçekleşmesi gerekir. Buna göre bedensel veya psikolojik bir zafiyetten, korkaklık, bilgisizlik ve âcizlikten yahut başka bir engelden dolayı zevklerini terkeden kimse iffetli sayılmaz. Olgun mü'min sayılabilmek için sadece îmân edip dinin bazı şeklî kurallarını yerine getirmek yeterli değildir. İnsanın hayâ, edep, iffet, zühd ve kanaat gibi ahlâkî erdemlerle donanması ve dinin günah saydığı, akl-ı selîmin de ayıp ve kötü kabul ettiği tutum ve davranışlardan uzak durması gerekir. Hz. Peygamber'in "Her kim ağzına ve cinsel arzularına hâkim olacağı konusunda bana söz verirse ben de onun cennete girmesine kefil olurum" (Buhârî, Hudûd, 19; Rikâk, 23; Tirmizî, Zühd, 61) hadisi iffet erdeminin önemini ortaya koymaktadır. (M.C.)

Şehvet Hevâ-yı nefsin meyli ve arzusu.

Bir şeyi fazla istemek.

Cinsî istek. Mahbube için olan istek, iştiha. (Yemek, içmek, uyumak da şehvetin şubelerindendir.) Kudsi Hadis'te Cenab-ı Hak buyuruyor: "Ey benim için şehvetini bırakıp gençliğini bana veren genç! Sen meleklerin bir kısmı gibisin."

ıffet

İFFET

Kötü iş ve sözden uzaklaşma, şehevî hisleri dinî emirlerin çerçevesinde muhafaza etme hali. Dilimizde iffet kelimesi: namuslu, şerefli ve ahlâklı olma halini ifade etmek için kullanılmaktadır. Bir İslâm ahlâkı terimi olarak iffet şöyle tarif edilmiştir: "Şehvet duygusunun bedendeki fücur (sınır tanımayan şehvet) ve humûd (iktidarsızlık, isteksizlik) ortasında dengeli bir şekilde bulunması hali. Yani helâl olan hanımına ve cariyelerine karşı şehvet duyup bunun dışında kalan kadınlara karşı şehvet hissine kapılmama" (Tehânevi, Keşşafu lstılâhâti'l-Funûn, II, 1010).

Hz. Peygamber (s.a.s) ahlâkı özelliklerde dengenin korunmasına teşvik etmiş, aşırı kızgınlık, öfke ve haddi aşmaktan insanları sakındırmıştır. Hz. Âîşe (r.a)'ye "Seni sertlikten ve aşırılıktan sakındırırım" (Buhârî, Edeb, 38) buyurmuştur. Bir başka hadisinde Hz. Peygamber iffetin karşıt anlamı olan fuhûştan insanları sakındırmış ve şöyle buyurmuştur: "Ahlâksız davranışlar (fuhuş) ve ahlâksızlık alenî yapılmaya başlamadıkça kıyamet kopmaz" (Ahmed b. Hanbel, VI, 162).

Allahu Teâlâ Kur'an-ı Kerîm'de zinanın fuhşiyâtın yasak olduğunu bildirdiği gibi iffetin gerekliliğini ve unsurlarını bildirmiştir. "Evlenme imkânı bulamayanlar Allah'ın kendilerini lütfuyla zenginleştirene kadar iffetlerini korusunlar" (en-Nur, 24/32). Bu ayet-i kerime iffetli olmanın dinî bir zorunluluk olduğunu bildirmektedir. Bir başka ayette iffetli kadınların özellikleri şöyle anlatılmaktadır; "Namuslu olmanız zina yapmamanız, gizliden dost edinmemeniz..." (el-Maide, 5/5) Bu ayet-i kerime iffetin en genel manasıyla açık ve gizli zinadan korunmak ve sefihlikten uzaklaşmak anlamında olduğunu bildirmektedir.

Hür kadınların iffetli olması emredildiği gibi cariyelerin de iffetli olması, sahipleri tarafından fuhşa teşvik edilmemeleri ve bu teşvikin kötülüğü Kur'an'da anlatılmıştır. "Dünya hayatının geçici menfaatini kazanma hırsıyla iffetli olmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın" (en-Nur, 24/33).

Diğer dinlerde, İslâm toplumunun dışında kalan cahilî toplumlarda, iffet ve namus anlayışı menfi yönde çok farklılıklar göstermektedir. Hristiyan din adamları kadını sesleri veya şeytanın oyuncağı olarak değerlendirmişlerdir. İlk Hristiyan din adamlarından Tertullion "kadın insanın kalbine şeytanın girmesini temin etmek için açıları kapıdır" der. Bu anlayışla kadına yaklaşan Hristiyanlar onu pis ve kirli kabul ettiklerinden ondan uzak olmayı Allah'a yaklaşmaya bir vesile edinmişlerdir. Bu şekilde namus ve iffet adına "tefrit"i kendilerine prensip edinmişlerdir. İnsan fıtratına uygun olmayan bu tutumları sonraları aralarında birçok ahlâksızlıkların yaygınlaşmasına sebep olmuştur. İslâm ahlâkında bu tür bir şehvet "humûd" terimiyle ifade edilmiştir. Yani Allah'ın helâl kıldığını haram kılmak, şehvet duygusunu körletmek.

Bir başka açıdan câhilî toplumlarda fuhuş yani şehvetin dizginlenmeden helâl-harama dikkat edilmeden giderilmesi yaygınlık kazanmıştır. İslâm öncesi Arap toplumunda bu tür dengesizlikten doğan ahlâksızlıkların bulunduğu bilinmektedir. Müslüman gezginlerden İbn Fazları seyahatnamesinde Bulgarlar arasında gördüğü bir ahlâksızlığı feci bir durum olarak nakletmektedir. Bulgarların kadın-erkek nehre beraber girip yıkandıklarını anlatan ve bunun büyük bir ahlâksızlık olduğunu vurgulayan İbn Fazlan'ın bu tepkisi İslâm toplumunda bu tür iffetsizliklerin bilinmemesinden kaynaklanmaktadır. Bu gün benzeri ve daha kötü uygulamalar halkı müslüman olan toplumlarda bile toplu denize ve havuza girmek ve bunu mübah görmek şeklinde görülmektedir.

Kur'an iffetin ve namusun gerekliliğini ve müslüman aile yapısının sıhhati için iffetli kadınların lüzumunu anlatmaktadır. "... Irzlarını koruyan erkek ve kadınlar... Allah bunlara bir mağfiret ve büyük bir mükafât hazırlamıştır" (el-Ahzâb, 33/35). "Onlar ki avret yerlerini (namuslarını) korurlar... İşte bunlar, cennetlerde ikram olunanlardır" (el-Meâric, 70/29-35).

İffetin lüzumunu göstermek için Hz. Peygamber şöyle dua etmiştir: "Allahım, senden hidayet, takva, iffet ve gönül zenginliği dilerim" (Müslim, Zikr, 72).

Hevâ; Anlam ve Mâhiyeti

Hevâ Hevâ; Anlam ve Mâhiyeti “Hevâ”; boş, hava dolu, sonuçsuz, değersiz gibi anlamlara gelir. Uzay ve yer arasında bulunan atmosfer boşluğuna bundan dolayı hevâ (hava) denilmektedir. Hevâ, aynı zamanda düşüşe de denilir. Bu anlamından dolayı, istenilen güzel davranış seviyesinden düşüşle ilgili olarak, hevâsını tanrılaştıranların düşeceği cehennemin isimlerinden birisi olan ve “çukur”, “düşülen uçurum” anlamına gelen ve hevâ kelimesiyle aynı kökü paylaşan “hâviye” ile olan ilgisi dikkat çekicidir. Istılahta hevâ ise, bir şeye karşı aşırı sevgi ve bağlılık, arzu ve istek, nefsin tabiatında olan hislerinin icabına göre hareket ederek yükseklerden yüz çevirip süflî tarafa eğilim göstermesi, benliğin şehvet tarafına geçerek ruha sırt çevirmesidir. Bu saptırıcılığından dolayı nefsin bu türden süslü isteklerine tâbi olması, hevâ olarak isimlendirilmiştir. Hevâ, nefsin şehvete meyli için kullanıldığı gibi, bizzat şehvete meyyal nefis için de kullanılır (Râgıb, Müfredât, s. 769). Hevâ, nefsin, arzularını tatmin için şeriatın dışındaki şeylere meyletmesidir (Cürcânî, Ta’rîfât, s. 257). Meselâ kişinin nikâhlısına ilgi duyması, meyletmesi ibâdet iken; nikâhlısı olmayana meyli kabahat olmaktadır (Elmalılı, Eser Y. 7/4570). Hevâ, aşağılık istek ve arzuların kaynağı olmasından dolayı, dalâletin başta gelen sebeplerinden biridir. Bu yüzden hevânın zıddı “hüdâ” (hidâyet) kabul edilir. Onun için hevâ kavramı, nefsin şehvete ve zevke düşkünlüğünü anlattığı gibi, ilim sahibi olmadan sahibine emir veren nefis anlamında da kullanılmaktadır. Böyle bir nefis, sahibini şehvete ve aşırı zevke düşürüp günaha sürükler, uçurumlara ve Cehenneme düşürür. Hevâ, nefsin şehvet denilen hayvanî ve aşırı istek ve arzulara meyletmesi anlamında kullanılır. Hevâ, keyfe uymak, boş ve zararlı tutkuların güdümüne girmek demektir. Bu şehvete meyleden nefis için hevâ denir. Sahibini dünyada çeşitli belâlara sokan, âhirette de onu cehenneme düşüren şey diye de tanımlanır. Hevâ, insan nefsinin şehvetlerinden ve hayvanî iştihadan doğan doğal eğilimi olmakla beraber, aynı zamanda insanı her türlü isyana götüren zaafın itici gücüdür; her türlü belânın, rezilliğin ve kötülüğün kaynağıdır. Hevânın zan ve şehvet ile de yakın bir anlam bağı bulunmaktadır. Çünkü zan, kişinin bir şeyin müsbet veya menfîliği hakkında, tahminle kendi nefsine göre bir hüküm vermesidir. Yani sübjektif olarak dış dünyaya bakması, değerlendirmesidir. Halbuki sübjektif dünya, izâfî bir dünya olduğundan, her şahsa göre değişebilen bir âlemdir. Bundan dolayı hevâ, zanda olduğu gibi aldatıcı ve zevke göredir. İnsanın aşırı isteklerine, Allah’tan gelen ilme yani vahye uymayan tutumlarına ‘hevâ’ denilmektedir. Nefsin sınırlı istekleri, meşrû arzuları normal ve helâl yoldan karşılandığı zaman hata değil, sevap bile olur. Nefis her zaman çeşitli isteklerde bulunur. Bu isteklerin bir kısmı insanın ihtiyacı değil, nefsin aşırı istekleridir. Kişi nefsinin meşrû isteklerini, inandığı Rabbin gönderdiği ölçüler içerisinde karşılayabilir. Aşırı isteklere uyulup yönelmesi; nefsin Allah'ın ölçülerine aldırmaması anlamına gelir. Bu, şüphesiz bir hatadır ve sahibine zarar veren bir durumdur. Eğer nefis Allah’tan gelen ilme, yani vahye uyarsa; görüşlerini, kararlarını, isteklerini bu ilme uygun bir şekilde ayarlarsa; o nefis doğru yolda olan nefistir. Fakat bir kimse Allah’tan gelen ilme/vahye kulak asmaz, yalnızca kendi görüşünü, zevkini, kararını, arzusunu ön plana çıkarırsa bu nefis doğru yoldan sapan azgın bir nefistir ve o kişi hevâsına uymuş olur. Yeryüzündeki bütün günahların, bütün şirklerin, bütün kâfirliklerin sebebi, hevâya uymaktır. Bir iş yaparken, bir şeyin hakkında karar verirken, bir ibâdet yaparken, bir şey yanlış mı doğru mu diye düşünürken; kişi ya kendi aklına, ya da inandığı dinin ölçülerine uyar. Eğer akıl Allah’tan gelen ilme yani vahye uyuyorsa, o akıl isabetli karar verir. Eğer bir akıl Allah’tan gelen haberlere inanmıyorsa, o akıl, sahibini yanıltacaktır ve o kişi hevâsına uymuş olacaktır. Kurtubî, hevâyı şöyle açıklar: "Hevâya uymak insanın Hak'tan gayrısıyla şehâdet etmeye ve hükümde zulüm ve benzeri ile hüküm vermesine sebep olur." Hevâ, insan ruhunun şehvetlerden ve hayvanî iştiha ve arzulardan doğan doğal eğilimi anlamında kullanılır. Başka bir tanıma göre hevâ, delile dayanmadan sırf arzulardan kaynaklanan görüştür. Bu anlamından dolayı Kur'an, kelimenin karşıtı olarak Peygamberin dilinden, "beyyine" (delil, kanıt, ilim) kelimesini kullanır. Hevâ kelimesinin bir anlamı da, iniş ve düşüş demektir (20/Tâhâ, 81). Aynı kökten türeyen "el-hâviye" kelimesi de düşüş anlamından dolayı Cehennem için kullanılmıştır (101/Kaaria, 9-11). Çünkü hevâsına teslim olup onun kulu haline gelerek Allah'ın gazabına uğrayan kimse, büyük bir irtifâ kaybına uğrayıp halifelik makamından inerek hayvanlardan daha aşağı derekeye düştüğünden cehenneme de benzer şekilde yukarıdan aşağıya düşecektir. Arapça'da bir kimsenin üst makamdan daha aşağı bir yere düşüşü de hevâ terimiyle ifade edilmektedir. Kur'an'da kullanılan "hevâ" kökünden gelen bir diğer kelime "istihvâ"dır. Bu, şeytanın insanı hevâya uymaya zorlamasıdır (6/En'âm, 71)

Kadınların örtünmesi

Mükellef olan, yani akıl ve balig olan insanın nemaz kılarken açması veya her zaman başkasına göstermesi ve başkasının bakması haram olan yerlerine (Avret mahalli) denir. Erkeğin ve kadının avret mahallini örtmesi, hicretin üçüncü senesinde gelen, (Ahzab) ve beşinci senesinde gelen (Nur) surelerinde emir olundu.

Hür olan kadınların ellerinden ve yüzlerinden başka her yerleri, bilekleri, sarkan saçları ve ayaklarının altı, nemaz için e avretdir.

Erkeğin veya kadının avret uzvlarından herhangi birinin dörtde biri, bir rükn açık kalırsa, nemaz bozulur. Azı açılırsa bozulmaz. Nemazı mekruh olur. Mesela, ayağının dörtde biri açık olan kadının nemazı sahih olmaz. Kendisi açarsa hemen bozulur.

Avret yerini örtmek, namazda da, namaz dışında da farzdır. Yalnız iken kılarken de, örtmek farzdır. Temiz elbisesi bulunan kimsenin karanlıkda, yalnız iken de çıplak kılması caiz değildir.

Kadınların, namaz dışında, yalnız iken, diz ve göbek arasını örtmesi farz olup, sırtını ve karnını örtmesi vacib, başka yerlerini örtmesi edebdir. Evde yalnız iken, başı açık dolaşabilir. Görünmesi caiz olan onsekiz erkek yanında, ince baş örtüsü örtmeleri evladır. İyi olur. Yalnız iken avret yeri, ancak özr ile açılabilir. Mesela halada açılır. Yalnız olarak gusl abdesti alırken açmak mekruh olur veya caizdir veya küçük yerde caiz olur da denildi. Namaz dışında, necasetli elbise ile de örtünmek lazım olur.

Kadınların, yabancı erkeklere yalnız yüzünü ve avuçlarını açması caiz ise de, erkeklerin, Müslüman olsun, kafir olsun, yabancı kadınların yüzlerine ve avuçlarına şehvet ile bakması caiz değildir.

Kadınların bakması caiz olan yerlerine, mesela yabancı kadınların yüzlerine, avuçlarına ve avret yerlerinin resmlerine ve konuşan çocukların avret yerlerine, lüzumsuz olarak şehvetsiz bakmak mekruhdur. Konuşmağa başlamamış olan küçük çocukların avret mahalli, yalnız sev’eteyndir.

Erkek çocukların, on yaşına kadar, kızların ise, gösterişli oluncıya kadar galiz avretlerine, bundan sonra, bütün avret yerlerine bakmak caiz değildir. Oğlanların yüzüne şehvet ile bakmak da haram olup, şehvetsiz bakmak, güzel olsalar da caizdir.

(Üç şey, göze cila verir: Yeşilliğe, akar suya ve güzel yüze bakmak) ve (Üç şey gözü kuvvetlendirir. Sürme çekmek, yeşilliğe ve güzel yüze bakmak) hadis-i şerifleri, bakması halal olan kimselere bakmanın faidesini bildirmekdedir. Yoksa, yabancı kadınlara, kızlara bakmak, gözü zaifletir ve kalbi karartır.

Hadis-i şerifte, (Yabancı bir kızı görüp de, Allahü teâlânın azabından korkarak, başını ondan çeviren kimseye Allahü teâlâ ibadetlerin tadını duyurur) buyuruldu. İlk görmesi afolunur. Bir hadis-i şerifde, (Allah için yapılan cihadda düşmanı gözleyen veya Allah korkusundan ağlıyan veya haramlara bakmıyan gözler, kıyametde Cehennem ateşini görmiyeceklerdir) buyuruldu.

Yedi veya on yaşında olan gösterişli kızlar ve onbeş yaşını dolduran veya baliga olan bütün kızlar, kadın hükmündedir. Böyle kızların başları, saçları, kolları, bacakları açık olarak, yabancı erkeklere görünmeleri ve erkeklere teganni etmeleri, onlarla yumuşak, cilveli konuşmaları haram olur. Kadınların, yabancı erkeklerle, alış veriş gibi, ihtiyac olduğu zaman, fitneye sebeb olmıyacak şekilde, sert konuşması caizdir.

Erkekler arasında yüzünü açmaları da böyledir. Kadınların, başı, saçı, kolları, bacakları açık sokağa çıkmaları ve yabancı erkeklere, lüzumsuz yere, seslerini duyurmaları, erkeklere şarkı söylemeleri, plak ile, film ile de duyurmaları, Kur’an-ı kerim, mevlid, ezan okuyarak duyurmaları büyük günahdır.

Kadınların, kızların ince, dar veya kürklü örtü ile ve küpe, gerdanlık gibi zinet eşyası açık olarak ve erkekler gibi giyinerek ve saçlarını erkekler gibi traş ederek sokağa çıkmaları haramdır.

Bunun için, geniş bile olsa, pantalon ile örtünmeleri de caiz değildir. Pantalon, erkek elbisesidir. Hadis-i şeriflerde, (Örtülü olan çıplaklara ve erkek gibi giyinen kadınlara ve kadın gibi giyinen, süslenen erkeklere la’net edildi).

Hele dar pantalon, erkeklere de caiz değildir. Çünkü, kaba yerleri dışardan belli olmakdadır. Bundan başka, kadınların pantalon giymeleri eskiden de, şimdi de islam adeti değildir.

Dinsizlerden, islam tesettürünü bilmiyenlerden gelmekdedir. Haramlar yayılsa, yerleşseler de, islam adeti olamazlar. Kafirlere benziyenin, onlardan olacağı, hadis-i şerifde bildirilmişdir. Pantalon, manto altına giyilebilir ise de, mantonun pantalon yokmuş gibi dizleri örtmesi lazımdır. Şalvar, çok geniş olduğu için, adet olan yerlerde, kadınlar için de, iyi bir örtü olur.

Âdet olmıyan yerlerde fitneye sebeb olursa, kullanması caiz olmaz. Geniş manto ile örtünmek adet olan yerlerde, kadının çarşafla sokağa çıkması da böyledir. Ayrıca, islam örtüsü ile alay edilmesine sebeb olarak, günah da olur. Nemazda ve nemaz dışında, avret yerini başkalarının yan taraflardan görmemeleri için, örtmek farz olup, kendinden örtmesi farz değildir.

İnsanların, birbirine görünmesi ve bakması, dört dürlüdür: Erkeğin kadına, kadının erkeğe, erkeğin erkeğe, kadının kadına bakmasıdır. Erkeğin kadına bakması da dörde ayrılır: Erkeğin yabancı hür kadına, kendi hanımsine ve kendi cariyelerine ve bakması caiz olan onsekiz akrabasına, başkalarının cariyelerine bakmasıdır.

Erkeklerin yabancı kadının yüzünden ve avuçlarının içinden ve dışından başka yerine bakmaları dört mezhebde de haramdır. Kızların yüzlerine şehvet ile bakmaları da haramdır. Bunun için, kızların yüzlerini de örtmeleri lazımdır. Hasi, ya’ni burulmuş, husyeleri çıkarılmış olanın bakması da haramdır. İnsanı burmak yani kısırlaştırmak haramdır. Hayvanı, ancak semizletmek için caizdir.

Erkeklerin, erkeğin göbeği ile dizi arasına bakmaları haramdır. Bunun dışına, şehvetsiz bakmaları caizdir. Zevcesine tepeden tırnağa kadar, şehvet ile dahi bakması ve bunların ona bakmaları caizdir.

Erkek, nikahla alması ebedi, sonsuz haram olan onsekiz kadının başına, yüzüne, gerdanına, kollarına, dizden aşağı bacağına, şehvetden emin ise, bakabilir. Göğüslerine, koltuk ve yanlarına [böğürlerine], uyluk ve dizlerine ve sırtına bakamaz. Kadınların buralarına da (Galiz) ya’ni (Kaba avret) yerleri denir. Her kadının, buralarını nemazda, yabancı erkeklerin yanında, şekli belli olmamak üzere geniş olarak örtmeleri lazımdır.

İslam kadınları, şimdiki manto ile örtünmekde idi. Çarşafla örtünmeleri, sonradan adet oldu. Geniş, uzun manto, kalın baş örtüsü ve uzun çorap, şimdiki çarşaflardan daha iyi örtmekdedir.

Kafirler, zındıklar, müslüman hanımlarını aldatmak için, (İslamiyyetin başlangıcında kadınlar örtünmezdi. Peygamber zamanında, Müslüman kadınları, başları,kolları açık gezerlerdi. Sonradan, kıskanç din adamları, kadınların örtünmelerini emr etdiler. Kadınlar, sonradan kapandı. Umacı gibi oldu) diyorlar.

Evet, kadınlar açık gezerdi. Fakat, hicretin üçüncü senesinde (Ahzab) ve beşinci senesinde (Nur) sureleri gelerek, Allahü teâlâ örtünmelerini emir eyledi.

Bakması caiz olan yere, şehvetden emin olanın dokunması da caizdir. Bir hadis-i şerifde, (Ananın ayağını öpmek, Cennet kapısının eşiğini öpmek gibidir) buyuruldu. Fakat, yabancı genç kadının eline ve yüzüne bakmak caiz olduğu halde, şehvetden emin olsa dahi, dokunmak, tokalaşmak caiz değildir.

Herhangi kadın ile zina etmek veya herhangi bir yerine şehvet ile dokunmak, unutarak veya yanılarak bile tutsa, hanefide ve hanbelide (Hurmet-i musahere)ye sebeb olur. Ya’ni, o kadının neseb ile ve süt ile olan anası ve kızları ile o erkeğin evlenmesi, kızın da, oğlanın oğlu ve babası ile evlenmesi ebedi haram olur. Bir baba ile kızı arasında hurmet-i musahere hasıl olursa, kızın anası ile, ya’ni adamın hanımsi ile adam arasındaki nikah bozulmaz. Kadın başkası ile evlenemez. Adamın bu kadını boşaması lazım olur. Bu kadın ile evli kalması ebedi haram olur.

Damad ile kayın validesi arasında hurmet-i musahere hasıl olursa, damadın hanımsini boşaması lazım olur. Damad, bu kadın ile, sonsuz olarak, bir daha evlenemez . Kızlar, kendilerinden emin olsalar da, yabancı erkeklere dokunmaları caiz değildir. Şehvet ile dokunurlarsa, hurmet-i müsahere hasıl olur. Kızın ve ihtiyarların şehveti, kalbinin meyl etmesi demekdir. Şehvete sebeb olmıyacak derecede ihtiyar kadınla müsafeha etmek [tokalaşmak] ve elini öpmek, kendinden emin olana caiz ise de, yapmamak daha iyidir.

Yabancı kadın çok olsa da, halvet olur. Çok ihtiyar kadınla ihtiyar erkek sefere çıkar ve yalnız kalabilirler . Ebedi mahrem olan onsekiz kadından biri ile halvet caiz ise de, yalnız süt kardeş ile ve genç kaynana veya gelin ile, fitne şübhesi olunca, mekruhdur. Yabancı genç kadınla, zaruret olmadan, konuşmak caiz değildir. Mescid gibi dışarıdan içerisi görünen umuma açık yerlerde [nakl vasıtalarında, dükkanlarda] yalnız kalmak, halvet olmaz. Bir evin iki odası bir yer sayılmaz.

İmam-ı Ebu Yusüfe göre, ekmek pişirmek, çamaşır yıkamak [ve kaba olmıyan avret yerlerinin açık olması lazım gelen başka işler] için ücretle çalışmağa mecbur kalan muhtac, esir, kimsesiz kadınlar [işçi ve me’murlar], iş icab etdirdiği kadar, ayaklarını ve kollarını açabilir. Erkeklerin, bunları, iş için görmesi ve şehvetsiz bakması caiz olur.

Baldız ve yenge de yabancı kadındır. Bunların da saçına, başına, koluna, bacağına bakmak haramdır. Bunlar gibi yabancı akraba evine gidince veya onlar gelince, kadın erkek birlikde oturmak, gülüp neş’elenmek caiz değildir. Beraber oturmak adet olan ve haram olduğuna ehemmiyyet verilmiyen yerlerde, fitne çıkarmamak ve akraba arasında düşmanlıklara yol açmamak için, kadınlar erkek akraba yanında ve sofrada örtülü olarak, kısa zaman oturur.

Ciddi konuşulur. Bu görüşmenin kısa sürmesine ve seyrek olmasına ve bilhassa bir yerde yalnız bulunmamalarına çok dikkat etmelidir. Dinini bilen ve uyan, bilgili ve halis Müslümanlar, böyle birlikde hiç oturmamalıdır. Cahillerle münakaşa etmemeli, dinimiz böyle emr ediyor diye israr etmemeli, dünya işlerini ileri sürerek, tatlı söyleyip, akrabayı darıltmıyarak, haramdan kaçınmağa çalışmalıdır.

Evlenmek istediği kızı, şehvet korkusu olsa bile, bir kerre görmeleri ve doktorun, ebenin, sünnetcinin, lavman yapanın, lazım olduğu kadar bakmaları caizdir.

Kadınların birbirlerine avret yeri, erkeğin erkeğe avret yeri gibidir.

Şehvetden emin olan kadının yabancı erkeğe bakması, erkeğin erkeğe bakması gibidir. Şehvet ile bakması haram olur.

Gayr-ı müslim ve mürted kadınların [ve mürted amca ve dayının], Müslüman kadınlarına bakması, ya’ni Müslüman kadınların bunlara görünmeleri, yabancı erkeklere görünmeleri gibi, üç mezhebde de haramdır. Bunlar Müslüman kadınlarının bedenine bakamazlar. Hanbeli mezhebinde caizdir.

Bedendeki bakması caiz olmıyan yerler, bedenden ayrılırsa, öldükden sonra dahi, bunlara bakmak caiz değildir. Kadınların saç ve başka kılları, ayak tırnakları [el tırnakları değil] ve kemikleri vücuddan ayrıldıkdan sonra, bunlara bakılamaz.

Kadınların bakılması haram olan yerlerinin aynadaki veya sudaki görüntülerine şehvetsiz bakmak haram değildir. Çünkü, kendileri değil, aksleri, benzerleri görülmekdedir.

Aksleri, resmleri, kendileri değildir. Bunları görmek, kendilerini görmek olmaz. Resmlerine, sinemadaki ve televizyondaki görüntülerine bakmak, aynadaki hayallerine bakmak gibidir. Hepsine şehvetsiz bakmak caiz olup, şehvet ile bakmak veya şehvete sebeb olacak görüntülerine bakmak, böyle sesleri dinlemek haramdır. Bunlara şehvet ile bakan elbette vardır. Şehvete, harama sebeb olan resmleri yapmak, basmak, resm etmek haram olur.

Kadınların avret yerlerine cam, herhangi gözlük ve su arkasından şehvetsiz de bakmak ve su içindeki kadına bakmak caiz değildir, haramdır.

Vücude yapışık olmıyan, dar olmıyan elbise ile örtülü kadına şehvetsiz bakmak caizdir. Kaba avret yerleri dar elbise ile örtülmüş kadına, şehvetsiz de bakmak haramdır. Yabancı kadının iç çamaşırlarına şehvetle bakmak haramdır. Sıkı, dar örtülmüş, kaba olmıyan avret yerlerine şehvetle bakmak haramdır.

Kadınların açık ve süslü olarak sokağa çıkmaları haram olduğu gibi, mahrem olmıyan erkeğin bulunduğu yerlere böyle girmeleri de haramdır. Avret yeri açık olarak cami’ içine girmek, daha büyük günahdır. Avret mahalli açık olan kimselerin bulunduğu yere veya haram işlenen her yere (Fısk meclisi) denir.

Müslümanların, zaruret olmadıkça, fısk meclislerinde, yani fasıkların toplandığı yerde oturmalarının ve hanımlerini göndermelerinin caiz olmadığı (Bezzaziyye)de yazılıdır.

Îmanı olan hanımların, sokağa çıkarken baş, saç, kol, bacak gibi kaba olmıyan avret yerlerini de örtmeleri bildirildi. Îmanın gitmemesi için, haramdan çok korkmalıdır.Yalnız keyflerini, zevklerini düşünenler, zevklerine kavuşmak için, başkalarının zarara, felakete düşmelerinden çekinmiyenler diyorlar ki: (Umacı gibi örtünmüş kadını görmek, insana sıkıntı veriyor. Süslü, açık, güzel kadına, kıza bakmak ise, insana ferahlık, neşe veriyor. Güzel bir çiçeğe bakmak, koklamak gibi tatlı oluyor).

Halbuki, çiçeğe bakmak, onu koklamak ruha tatlı gelmekdedir. Ruhun Allahü teâlânın varlığını, büyüklüğünü anlamasına, Onun emrlerine uymasına sebeb olmakdadır. Kokulu, tuvaletli, açık kıza bakmak ise, nefse hoş gelmekdedir. Kulak, renkden zevk almaz. Göz de sesden zevk almaz. Çünkü, anlamazlar. Nefs Allahü teâlânın düşmanıdır. Zevklerine kavuşmak için her kötülüğü yapmakdan çekinmez. İnsan haklarını, kanunları çiğner. Onun zevklerinin sonu yokdur. Kıza bakmakla doymaz.

Onunla buluşmak, her zevkını yapmak ister. Bunun içindir ki, bütün kanunlar, nefslerin taşkınlıklarını önlemekdedir. Nefsin taşkın zevkleri, insanı sefalete, hastalıklara, aile faci’alarına, felaketlere sürüklemekdedir. Allahü teâlâ, bu faci’alara mani’ olmak için, kızların açılmalarını, yabancı erkeklere yaklaşmalarını, içkiyi, kumarı yasak etmişdir. Nefslerinin esiri olanlar, bu yasakları beğenmiyorlar. Bunun için, Ehl-i sünnet alimlerinin ilmihal kitablarını kötülüyor, gençlerin bu kitabları okuyarak se’adete kavuşmalarına mani’ oluyorlar.

EL ÖPME VE "HÜRMET-İ MUSAHARA"

Islâm, büyüklerin küçükleri sevmesini, küçüklerin de büyüklere saygı duymasını emreder. Peygamberimiz: "Küçüklerimize şefkat, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir" buyurmuştur. (el-Câmiu's-sağîr V/388 (Tirmizî, Tabarânî ve Müsned'den).) Ancak, meşru olan bir şeye ulaştıran yolların da meşru olması esastır. Bir haram işlenerek, bir emir yerine getirilmez. Islâm'da bu, kurallaştırılmış ve: "Bir emirle bir yasak çatışırsa, yasaktan kaçınmak tercih edilir" (bk. Mecelle md. 30; Ibn Nüceym, Esbah 90; Hâdimî 319; Suyûtî, Esbah 87;105, el-Borno, el-vecîz 85; Ayrıca bk. Aclûnî, Kesfu'l Hafâ N/254.) varsın emir yerine getirilmemiş olsun, denmiştir.

Bunu hatırda tuttuktan sonra; el öpmenin; haram. mekruh, mubah ve müstehap olanı bulunduğunu söyleyebiliriz:

Kadının, mahremi olmayan erkeğin elini öpmesi, erkeğin de mahremi olmayan kadının elini öpmesi haramdır. Yine hem kadının, hem erkeğin, yakını olmayan, tüysüz genç oğlanların elini öpmesi de haramdır. Kişiye makamı, dünyalık şöhreti, ya da parası ve malı için saygı gösterip, elini öpmek mekruhtur. Hattâ haram diyenler de vardır. Çünkü hadîste: "Kim bir zengine malı için saygı gösterirse, dininin üçte ikisi gider" buyurulmuştur. (Ibn Salâh, Fetâva 18; Hindî, age NI/230 (6288) Deylemî'den.)

Takvâ ehli, âlim ve sâlih kimselerin, ana-babanın elini öpmek ise müstehaptır. Çünkü bunda, gerçekte ilme ve takvâya saygı vardır. Ancak hoş olmayan şey, herkesin kendisini salih zannedip elini öptürmesidir.

Bunların dışında kalanlardan küçüklerin, büyüklerin ellerini öpmeleri de mübahtır. Yapıp yapmamakta bir sakınca yoktur.

Gelinin kayınpederinin elini, damadın da kayınvalidesinin elini öpmesine gelince: Bunlar birbirlerinin ebedilik mahremleridirler, dolayısı ile birbirlerinin ellerine, kollarına, başlarına ve ayaklarrına bakabılirler ve genel kural olarak, bakılması helâl olan yerin tutulması da helâldir. Ancak Hanefî Bilginleri, bazı âyet ve hadîsleri diğerlerinden farklı anlamışlar ve dokunma ile doğacak şehvetin de hısımlık oluşturacağına karar vermişlerdir. Yani milyonda bir ihtimal de olsa, birbirlerinin elini tutan kaynana - damat, ya da kaynata - gelinden birinin bu sırada şehvet duyması, derhal aralarında yeni bir hısımlık oluşturur ye sanki karıkoca imişler gibi hüküm alırlar. Meselâ bu olayın gelinle kayınpederi arasında olduğunu düşünürsek, onların karı-koca olmaları varsayıldığında, birbirlerine haram olarak olan ast ve üstleri bu olayla da haram olur ve damat, Babasının karısıyla evlenemeyeceği için hanımı kendisinden derhal boşanmış olur. Damatla kayınvalide için de aynı şeyler geçerlidir.

Hattâ bu durum sadece uyanık ve ayık hale ait değildir. Meselâ karanlıkta hanımı sanarak, şehvet duyulacak yaşa gelmiş kızını, şehvetle tutan babaya artık kendi hanımı haram olur.

Ancak bu tür sonuç doğuracak tutmanın, teni tenine değerek olması, ya da altının sıcaklığını iletecek kadar ince bir örtüden olması gerekir. Kalın elbisesinden tutarak, ya da vücuduna bakıp düşünerek şehvet duymak, bu tür bir haramlıkoluşturmaz.

Bu tür hısımlık haramlığı oluşturan olaylar, sadece tutmaktan ibaret değildir. Erkeğin kadının iç fercine, kadının da erkeğin organına bakmasıyla şehvet duyması da aynı sonucu doğurur.

Yalnız, şehvet duymak, sırf kalbinden kötü bir ilişki geçirmek demek değildir. Şehvet duymanın işareti, erkeğin organında bir uyanma, uyanıksa uyanışının artması, kadının da kalbinin heyecanla çarpmasıdır. Ikisinde birden bulunması şart değildir. Bunun, sadece birinde bulunması bile sözkonusu haramlığın doğmasına yeter.

İşte, çok az da olsa böyle bir ihmalden ötürü, damadın kayınvalidesinin elini, gelinin de kaynatasının elini öpmemesi daha iyidir, denmiştir


[]

[]

Ico libri Anlamlar

[1] Cinsel istek, kösnü
[2] (mecaz) Aşırı istek.

Nuvola apps bookcase2 Örnekler

[1] "Düşman zabitinin gözlerinde şehvet arzuları yandı."- R. Enis.
[2] "Her sabah masamıza yeni bir şehvetle geçtik."- H. Taner.

Nuvola apps bookcase Köken

Nuvola apps bookcase Köken

Nuvola Turkish flag Türk Dilleri


|} | width=1% | |bgcolor="#FFFFE0" valign=top width=48%|

|}

|}

[]

[]

Ico libri Anlamlar

[1] cinsel istek
[2] aşırı istek

Write Yazılışlar

شهوت

Nuvola apps bookcase Köken

[1] Nuvola apps bookcase Köken

ro:şehvet

Advertisement