Yenişehir Wiki
Advertisement
Acem Şahı Safahat Bayrak
Mehmet Akif Ersoy
Hürriyet Şiiri
Disambig Bakınız: İstibdâd, İstibdâd/1 , İstibdâd/2 , İstibdâd/3 , İstibdâd/4 , İstibdâd/İngilizce , İstibdâd/Osmanlıca , İstibdâd/Farsça , İstibdâd/Arapça


2'li tablo sunumu[]

Şiir Metni
Güncel Türkçesi
Kardeşim Midhat Cemâl´e

Yıkıldın, gittin amma ey mülevves devr-i istibdâd,

Kardeşim Midhat Cemal'e

Yıkıldın gittin amma ey kirli baskı dönemi,

Bıraktın milletin kalbinde çıkmaz bir mülevves yad!

Diyor ecdâdımız makberlerinden: "Ey sefil ahfâd,

Milletin kalbinde silinmez bir kirli hatıra bıraktın!

Atalarımız mezarlarından diyor: "Ey sefil oğullar,

Niçin binlerce ma´sûm öldürürken her gelen cellâd,

Hurûş etmezdi, mezbûhâne olsun, kimseden feryâd

Niçin binlerce suçsuzu öldürürken her gelen cellat,

Çıkmazdı kimseden, son bir ümitsiz çırpınışla da olsa, bir feryat?

Otuz milyon ahâlî, üç şakînin böyle mahkûmu

Olup çeksin hükûmet nâmına bir bâr-ı meş´ûmu!

Otuz milyon halk üç eşkıyanın böyle mahkûmu

Olup çeksin hükümet etmek namına bir uğursuz yükü!

Utanmaz mıydınız bir, saysalar zâlimle mazlûmu?

Siz, ey insanlık isti´dâdının dünyâda mahrûmu

Utanmaz mıydınız bir, saysalar zulm edenle edileni?

Siz ey bu dünyanın insanlık yeteneğinden yoksun çocukları!

Semâlardan da yüksek tuttunuz bir zıll-i mevhûmu!"

O birkaç hayme halkından cihangîrâne bir devlet

Göklerden de yüksek tuttunuz aslı esası yok bir gölgeyi!"

O birkaç çadır halkından dünya çapında bir devlet

Çıkarmış, bir zaman dünyâyı lerzân eylemiş millet;

Zaman gelsin de görsün böyle dünyâlar kadar zillet

Çıkarmış, bir zaman dünyayı titretmiş olan millet;

Zaman gelsin de görsün böyle dünyâlar kadar zillet,

Otuz üç yıl devâm etsin, başından gitmesin nekbet...

Bu bir ibrettir ammâ olmıyaydık böyle biz ibret!

Otuz üç yıl devam etsin, başından gitmesin felaket...

Bu bir ibrettir, ama biz olmamalıydık böyle bir ibret!

Semâ peymâ iken râyâtımız tuttun zelîl ettin;

Mefâhir bekleyen âbâdan evlâdı hacîl ettin;

Gökte dalgalanırken bayraklarımız tuttun yere indirdin;

Çocuklarından övünülecek işler bekleyen babaları utandırdın;

Ne âlî kavm idik; hayfâ ki sen geldin sefil ettin;

Bütün ümmîd-i istikbâli artık müstahîl ettin;

Ne yüce millet idik, yazık ki sen geldin alçaltın;

Bütün gelecek ümidini artık imkânsız kıldın;

Rezîl olduk... Sen ey kâbûs-i hûnî, sen rezîl ettin!

Hamiyyet gamz eden bir pâk alın her kimde gördünse,

Rezil olduk... Sen ey kanlı kâbus, sen rezil ettin!

Haysiyet belirtisi gösteren bir temiz alın her kimde gördünse,

"Bu bir cânî!" dedin sürdün, ya mahkûm eyledin hapse.

Müvekkel eyleyip câsûsu her vicdâna, her hisse.

"Bu bir cani!" dedin sürdün, ya da mahkûm ettin hapse.

Vekilin kılıp casusları her vicdana, her hisse,

Düşürdün milletin en kahraman evlâdını ye´se...

Ne mel´unsun ki rahmetler okuttun rûh-i İblîs´e!

Düşürdün milletin en kahraman evlatlarını ümitsizliğe...

Ne lânetlisin ki rahmetler okuttun Şeytan'm ruhuna!

Değil kâbûsun artık devr-i devlet intibâhındır.

Gel ey nâzende hürriyyet ki canlar ferş-i râhındır.

Şimdi artık senin kâbusunun değil, uyanıklığın devridir.

Gel ey nazlı hürriyet ki canlar yolunun yaygısıdır.

Emindir mevki´in: En pâk vicdanlar penâhındır.

Serâpâ mülk-i Osmânî müeyyed taht-gâhındır.

Artık sana korku yoktur, çünkü en temiz vicdanlar sığınağındır.

Bütün Osmanlı Ülkesi senin sağlam taht yerindir.

Serîr-ârâ yı ikbâl ol ki: Bir millet sipâhındır.

Bizim mahalleye poyraz kışın da uğrayamaz;

Yücelik tahtını süsle, işte bu millet askerindir.

Bizim mahalleye poyraz kışın da uğrayamaz;

Erir erir akarız semtimizde geldi mi yaz!

Bahârı görmeyiz amma latîf olur derler.

Erir erir akarız semtimizde geldi mi yaz!

Baharı görmeyiz amma güzel olur derler...

Çiçeklenirmiş ağaçlar, yeşillenirmiş yer.

Demek, şu arsada ot bitse nev-bahâr olacak...

Çiçeklenirmiş ağaçlar, yeşillenirmiş yer.

Demek, şu arsada ot bitse ilkbahar olacak...

Ne var gidip Yakacık´larda dem-güzâr olacak?

Fusûlü dörde çıkarnaz bizim sokaklarımız;

Ne var gidip Yakacık'larda vakit geçirecek?

Mevsimleri dörde çıkarmaz bizim sokaklarımız;

Kurak, çamur, iki mevsim tanır ayaklarımız!

Müneccimin, bereket versin, eski takvîmi

Haber verir bize, mevsim şehirde gelmiş mi?

Kurak, çamur, iki mevsim tanır ayaklarımız!

Müneccimin, bereket versin, eski takvimi

Haber verir bize, mevsim şehirde gelmiş mi?

Sıcak, ziyâde sıcak bir geceydi; baktım ki:

Oturmak evde ölümden beter, dedim: Belki,

Sıcak, çok sıcak bir geceydi; baktım ki:

Oturmak evde ölümden beter, dedim: Belki,

Çıkar dışarda gezersem biraz nefeslenirim;

Epey de yorgunum amma gelince dinlenirim.

Çıkar dışarda gezersem biraz nefeslenirim.

Epey de yorgunum amma gelince dinlenirim.

Bizim müsâmere meydânı Yayla tümseğidir;

Uzak çekerse de poyraz tutar, yazın iyidir.

Bizim seyir alanı Yayla tümseğidir;

Uzak çekerse de poyraz tutar, yazın iyidir.

Giyip ayağını çıkarken sopam yetişti hele...

Emîn olup gidemem, çünkü, vermesek el ele.

Giyip ayağımı çıkarken sopam yetişti hele...

Emîn olup gidemem, çünkü, vermesek el ele.

Odur cihanda benim, varsa yoksa, mu´temedim;

Vakûr, hâtırı mer´î, vefâlı, çok denedim.

Benim dünyada, varsa yoksa, odur güvendiğim;

Ağır başlı, hatırı sayılır, vefalı, çok denedim.

Bizim sokakları tahmîn için deyin ki: Kuyu!

Doğar şehirde güneş, yükselir minâre boyu,

Bizim sokakları tahmin için deyin ki: Kuyu!

Doğar şehirde güneş, yükselir minare boyu,

İdâre kandili karşımda göz kıpar hâlâ;

Gurûb ikindiyi bulmaz, leyâl hep yeldâ!

İdare kandili karşımda hâlâ göz kırpar;

Güneşin batması ikindiyi bulmaz, geceler hep uzundur!

Nasılsa bedrin o akşam nigâh-ı sîmîni,

Tarassud etmek için sanki evlerin içini;

Nasılsa ayın o akşam gümüşten bakışı,

Gözetlemek için sanki evlerin içini;

Dikildi safha-i mînâda semt-i re´simize.

Tavansız evlere, yâ Rab, ne hoş bir âvîze!

Dikilmişti göğün mavi yüzünde tam tepeye.

Tavansız evlere, ya Rab, ne hoş bir avize!

Dur ey sirâc-ı ezel, gitme olduğun yerden:

Biraz şu sahne-i deycûru okşasın şu´len.

Dur ey ezeli ışık, gitme olduğun yerden:

Biraz şu karanlık sahneyi okşasın aydınlığın.

Şu´â-i muhriki altında, gündüzün, şemsin

Yanan alınlar için bir hayât olur lemsin...

Yakıcı ışınları altında, gündüz, güneşin

Yanan alınlar için bir hayat olur dokunuşun...

Açıktı pencereler; sağlı sollu her evden

Gelirdi türlü sadâlar, acıklı, ba´zen şen.

Açıktı pencereler; sağlı sollu her evden

Gelirdi türlü sesler, acıklı, bazen şen.

-Bak anne, aydede bak bak!

Aman da mâşallah

Değirmi tabla kadar var...

-Bak anne, aydede bak bak!

-Aman da maşallah Değirmi tabla kadar var...

-Susundu Ayşe, günah.

-İlâhi teyze tuhafsın, neden günâh olacak?

Susundu Ayşe, günah.
-İlahi teyze tuhafsın, neden günah olacak?

-Günah dedim ya, bırak, şimdi...

-Haydi sen de bunak!

-Günah dedim ya, bırak şimdi...

-Haydi sen de bunak!

- Bunak munak deme billâhi çarparım elimi...

Aşifteler sizi... Âhir zaman tevekkeli mi!

-Bunak, munak deme billahi çarparım elimi...

Aşifteler sizi... sonu kaderine razı olmak mı!

Evin birinde nevâ-sâz bir güzel ûdî;

Birinde cezbe fezâ bir sadâ-yı dâvûdî,

Evin birinde nağmeler düzen bir güzel udî;

Birinde heyecan veren bir ses, dâvudî,

Tilâvet etmede Kur´an; gelip geçenlerse

Ayakta irkiliyor incizâb edip o sese.

Kur'an okumakta; gelip geçenlerse

Ayakta irkiliyor kapılarak o sese.

Duyulmasın mı biraz sonra başka bir acı ses?

Aceb ne var? diyerek koştu önceden herkes;

Duyulmasın mı biraz sonra başka bir acı ses?

Acaba ne var? diyerek koştu önceden herkes;

Fakat gidenlere baktım ki kaldırıp tabanı,

Bucak bucak kaçıyor.Kaç bilir misin amanı!

Fakat gidenler baktım ki kaldırıp tabam,

Bucak bucak kaçıyor: Kaç bilir misin amanı!

Kısıldı karşıki evlerde mumların hepsi,

Kısıldı sanki bütün bir mahallenin nefesi!

Kısıldı karşıki evlerde mumların hepsi,

Kısıldı sanki bütün bir mahallenin nefesi!

Kesildi nağme-i Kur´an, kesildi nağme-i sâz;

Zaman zaman duyulan sâde bir- rakîk âvâz.

Kesildi Kur'an'ın nağmesi, sazın nağmesi;

Zaman zaman duyulan sade bir ince sesti.

Niçin kaçıştı ahâli, ne var ki yâ Rabbi?

Yavaş yavaş, sokulur, anlarım nedir sebebi.

Niçin kaçıştı halk, ne var ki ya Rabbi?

Yavaş yavaş sokulur, anlarım nedir sebebi.

Ne manzaraydı, İlâhî, o gördüğüm sahne!

Beş on herif yapışıp bir fakîrin ellerine,

Ne manzaraydı, İlâhi, o gördüğüm sahne!

Beş on herif yapışıp bir fakirin ellerine,

Sürüklüyor; öteden bir kadın diyor:

-Bırakın!

Kocam ne yaptı? Nedir cürmü bî-günâh adamın?

Sürüklüyor; öteden bir kadın diyor:

-Bırakın!

Kocam ne yaptı? Nedir suçu günahsız adamın?

Zavallının büyük evlâdı öldü askerde;

İkinci oğlu da sürgün Yemen´de bir yerde.

Zavallının büyük evladı öldü askerde;

İkinci oğlu da sürgün Yemen'de bir yerde.

Acıklı, göğsü sakat koyverin, didiklemeyin;

Günahtır etmeyin, oğlum, ayıptır eylemeyin.

Acıklı, göğsü sakat koyverin, didiklemeyin;

Günahtır etmeyin, oğlum, ayıptır eylemeyin.

Efendi kim, o ne bilsin? Bilirse hem ne çıkar?

Kilercisiyle uzaktan biraz hısımlığı var.

Efendi kim, o ne bilsin? Bilirse hem ne çıkar?

Küercisiyle uzaktan biraz hısımlığı var.

Geçende komşuyu görmüş, demiş selâm söyle.

Demek alınmıyacak Tanrı´nın selâmı bile!

Geçende komşuyu görmüş, demiş selam söyle.

Demek alınmıyacak Tanrı'nın selamı bile!

Köpek sürürgibi insan sürüklenir mi ayol?

-Kadın, çekil döverim ha! Sokulma, haydi defol!

Köpek sürür gibi insan sürüklenir mi ayol?

-Kadın, çekil döverim ha! Sokulma, haydi defol!

-Herif bırak, diyorum. Durdu işte bak nefesi.

-Ne dırlanıp duruyor? Susturun canım şu pisi!

Herif bırak, diyorum... Durdu işte bak nefesi.

-Ne dırlanıp duruyor? Susturun canım şu pisi!

Demez miyim size ben her zaman ki "dağdağasız"

Yapın? Eşek gibi siz hiç lâf anlamaz mısınız?

-Kadın, paşam, ne yaparsın?

Demez miyim size ben her zaman ki "dağdağasız"

Yapın? Eşek gibi siz hiç laf anlamaz mısınız?

-Kadın, paşam, ne yaparsın?

Paşam mı? Nerde paşa?

Şu korkuluk gibi dimdik duran herif mi? Paşa!

-Paşam mı? Nerde paşa?
Şu korkuluk gibi dimdik duran herif mi paşa?

Tasavvur et: İki arşın kazık kadar bir boy!

Getir de üstüne kalpaklı bir kemik kafa koy.

Düşün ki: İki arşın kazık kadar bir boy!

Getir de üstüne kalpaklı bir kemik kafa koy.

Ocak süpürgesi şeklinde bir sakal yaparak

"Senin bu işte yüzün, al!" deyip o yüzsüze tak.

Ocak süpürgesi şeklinde bir sakal yaparak,

"Senin bu işte yüzün, al!" deyip o yüzsüze tak.

Ocak süpürgesi, lâkin süpürmüyor, yıkıyor;

Nedense bittiği yerden cenâzeler çıkıyor!

Ocak süpürgesi, fakat süpürmüyor, yıkıyor;

Nedense bittiği yerden cenazeler çıkıyor!

Budak delikleri tarzında aç da çifte oyuk,

Büyükçe bakla kadar alnının az altına sok.

Budak delikleri tarzında aç da çifte oyuk,

Büyükçe bakla kadar alnının az altına sok.

Bilir misin çalı altında gizli inler olur.

Yılan sabah çıkar, akşam usulcacık sokulur;

Bilir misin çalı altında gizli inler olur:

Yılan sabah çıkar, akşam usulcacık sokulur;

Bıyık o kırda yetişmiş diken yemişli çalı;

Ağız da in gibi aslâ görünmüyor, kapalı.,

Bıyık o kırda yetişmiş diken yemişli çalı;

Ağız da in gibi asla görünmüyor, kapalı.

Bu şekl-i mûhişi mümkünse bir düşün şöyle,

Paşam dedikleri u´cûbe işte aynıyle!

Bu korkunç şekli mümkünse bir düşün şöyle,

Paşam dedikleri garip yaratık işte ayniyle!

Belinde seyfi "sadâkat´; elinde bir kamçı,

Ferik nişanları altında gördüğüm umacı,

Belinde "bağlılık" kılıcı, elinde bir kamçı,

General nişanları altında gördüğüm umacı,

Ziyâ-yı bedr-i münîrin içinde, yâ Rabbi,

Dururdu sîne-i îmâna girmiş, ukde gibi!

Ayın parlak ışığı içinde, ya Rabbi.

Dururdu imanın göğsüne girmiş düğüm gibi!

Semâ, zemin bütün envâr iken o pis gölge,

Cebîn-i pâkine leylin ne pâyidâr leke!

Gök, yer bütün nur içindeyken o pis gölge,

Temiz alnında gecenin ne silinmez leke!

-Kuzum, nasıl paşasın, görmüyor musun? Kocamı sürükleyip duruyorlar...

-Defol kadın, adamı vunınca öldürürüm ha! Benim şakam yoktur.

-Kuzum, nasıl paşasın, görmüyor musun? Kocamı Sürükleyip duruyorlar...

-Defol kadın, adamı vurunca öldürürüm ha! Benim şakam yoktur.

Bilir misin onu! Şevket-meâb Efendimiz´in birinci bendesidir...

-Hay yetişmesin pampin!

Bilir misin onu! Şevketli Efendimiz'in birinci kuludur...

-Hay yetişmesin pampin!

-"Sürün!" demiş, ona Şevketli´nin irâdesi var.

-Sürüm sürüm sürünün tez zamanda alçaklar!

-"Sürün!" demiş, ona Şevketli'nin fermanı var.

-Sürüm sürüm sürünün tez zamanda alçaklar!

Ya sen, zebâni kıyâfetli, gulyabâni paşa,

İlâhi yumru başın bir geleydi sivri taşa!

Ya sen, zebani kıyafetli, gulyabani paşa,

İlahi yumru başın bir geleydi sivri taşa!

Yılan bakışlı şebek bir bakın şunun gözüne!

Kazık boyundan utan... Tû! Herif, senin yüzüne!

Yılan bakışlı şebek, bir bakın şunun gözüne!

Kazık boyundan utan... Tû! Herif, senin yüzüne!

Sakın mahallede erkek bırakmayın, götürün.

Sayıyla vermediler, öyle, posta posta sürün!

Sakın mahallede erkek bırakmayın, götürün.

Sayıyla vermediler, öyle, posta posta sürün!

Bakın şu hayduda, durmuş yıkın diyor evimi!

Torunlarım ya herif, aç kalıp dilensin mi?

Bakın şu hayduda, durmuş yılan diyor evimi!

İbrunlanm ya herif, aç kalıp dilensin mi?

Mahallemizde de çıt yok ne oldu komşulara?

Susup da kurtulacak sanki hepsi aklısıra.

Mahallemizde de çıt yok, ne oldu komşulara?

Susup da kurtulacak sanki hepsi aklısıra.

Ayol, yarın da sizin hânümânınız sönecek...

Ne var sıçan gibi evlerde şimdiden sinecek?

Ayol, yarın da sizin ocağınız sönecek...

Ne var sıçan gibi evlerde şimdiden sinecek?

Yazık sizin gibi erkeklerin kıyâfetine...

-Yetişti yaygaran artık... Çekil kadın evine!

Yazık sizin gibi erkeklerin kıyafetine...

-Yetişti yaygaran artık... Çekil kadın evine!

Atın Şu kaltağı gitsin, tıkın hemen içeri.

- Paşam, bayıldı kadın.

Anlamam o hîleleri.

Atın şu kaltağı gitsin, tıkın hemen içeri.

Paşam, bayıldı kadın.

-Anlamam o hileleri.

Atın şu kaltağı gitsin, tıkın hemen içeri.

Paşam, bayıldı kadın.

-Anlamam o hileleri.

Atın şu kaltağı gitsin, tıkın hemen içeri.

Paşam, bayıldı kadın.

-Anlamam o hileleri.

Demek ki bekleyelim gelsin âlemin keyfi...

Saat üç oldu, geciktik, omuzlayın herifi.

Demek ki bekleyelim gelsin âlemin keyfi...

Saat üç oldu, geciktik, omuzlaym herifi.

Refik-i ömrü giderken cenâze hâlinde,

Serildi, kaldı kadın âşiyân-ı lâlinde,

Hayat arkadaşı giderken cenaze hâlinde,

Serildi, kaldı kadın suskun yuvasında,

Benim de bitti nihâyet tahammülüm, tâbım;

Boşandı seyl-i dümû´um, boşandı a´sâbım.

Benim de bitti sonunda tahammülüm, gücüm,

Boşandı gözyaşı selim, boşandı sinirlerim.

Utandım ağlıyarak ağladım utanmıyarak!

Diyordu sanki o bîçâre karşıdan: Alçak

Utandım ağlayarak, ağladım utanmıyarak!

Diyordu sanki o zavallı karşıdan: Alçak

Demin gerekti hamiyyet! Hem ağlamak ne demek?

Figân ederse kadın, susturur koşup erkek

Demin gerekliydi haysiyetli davranış! Hem ağlamak ne demek?

Ağlayıp çırpınırsa kadın, susturur koşup erkek.

Eve döndüm, bütün o fâcialar

Geldi karşımda durdu subha kadar.

Eve döndüm, bütün o trajediler

Geldi karşımda durdu sabaha kadar.

Döndü dîdemde bin hayâl-i elîm!

Öttü beynimde bin figân-ı yetîm.

Binlerce acıklı hayal döndü gözümde,

Binlerce yetimin feryadı öttü beynimde!

Ağlasın inlesin de bir mazlûm,

Olayım seyre sâde ben mahkûm!

Ağlasın inlesin de bir mazlum,

Ben sadece seyretmeye mahkûm olayım!

Yalınız ben miyim fakat câni?

Kim çıkıp "Yapmayın!" demişti, hani?

Yalınız ben miyim fakat cani?

Kim çıkıp "Yapmayın!" demişti, hani?

Sustu herkes duyunca feryâdı,

Kimsecikler yerinden oynamadı.

Sustu herkes duyunca feryadı,

Kimsecikler yerinden oynamadı.

Sesi hattâ kısıldı Kur´ân´ın

Sustu güyâ sadâsı Mevlâ´nın!

Sesi kısıldı hatta Ku r' a n' ı n,

Sustu sanki sesi Mevla'nın!

Sus! O susmaz: Nidâ-yı tehdîdi,

Dinle bak nerden in´ikâs etti:

Sus! O susmaz: Tehdit eden sesi,

Dinle bak nereden yankılandı:

Arnavutluk´ta gürleyen toplar

Geliyor işte pâyitahta kadar.

Arnavutluk'ta gürleyen toplar

Geliyor işte İstanbul'a kadar!



Şiir Metni
Güncel Türkçesi
İngilizce Tercüme
Osmanlıca
İstibdâd
Kardeşim Midhat Cemâl´eYıkıldın, gittin amma ey mülevves devr-i istibdâd,Bıraktın milletin kalbinde çıkmaz bir mülevves yad!Diyor ecdâdımız makberlerinden: "Ey sefil ahfâd,Niçin binlerce ma´sûm öldürürken her gelen cellâd,Hurûş etmezdi, mezbûhâne olsun, kimseden feryâd?

Otuz milyon ahâlî, üç şakînin böyle mahkûmu

Olup çeksin hükûmet nâmına bir bâr-ı meş´ûmu!

Utanmaz mıydınız bir, saysalar zâlimle mazlûmu?

Siz, ey insanlık isti´dâdının dünyâda mahrûmu

Semâlardan da yüksek tuttunuz bir zıll-i mevhûmu!"


O birkaç hayme halkından cihangîrâne bir devlet

Çıkarmış, bir zaman dünyâyı lerzân eylemiş millet;

Zaman gelsin de görsün böyle dünyâlar kadar zillet,

Otuz üç yıl devâm etsin, başından gitmesin nekbet...

Bu bir ibrettir ammâ olmıyaydık böyle biz ibret!


Semâ peymâ iken râyâtımız tuttun zelîl ettin;

Mefâhir bekleyen âbâdan evlâdı hacîl ettin;

Ne âlî kavm idik; hayfâ ki sen geldin sefil ettin;

Bütün ümmîd-i istikbâli artık müstahîl ettin;

Rezîl olduk... Sen ey kâbûs-i hûnî, sen rezîl ettin!


Hamiyyet gamz eden bir pâk alın her kimde gördünse,

"Bu bir cânî!" dedin sürdün, ya mahkûm eyledin hapse.

Müvekkel eyleyip câsûsu her vicdâna, her hisse.

Düşürdün milletin en kahraman evlâdını ye´se...

Ne mel´unsun ki rahmetler okuttun rûh-i İblîs´e!


Değil kâbûsun artık devr-i devlet intibâhındır.

Gel ey nâzende hürriyyet ki canlar ferş-i râhındır.

Emindir mevki´in: En pâk vicdanlar penâhındır.

Serâpâ mülk-i Osmânî müeyyed taht-gâhındır.

Serîr-ârâ yı ikbâl ol ki: Bir millet sipâhındır.



Bizim mahalleye poyraz kışın da uğrayamaz;

Erir erir akarız semtimizde geldi mi yaz!

Bahân görmeyiz amma latîf olur derler.

Çiçeklenirmiş ağaçlar, yeşillenirmiş yer.

Demek, şu arsada ot bitse nev-bahâr olacak...

Ne var gidip Yakacık´larda dem-güzâr olacak?

Fusûlü dörde çıkarnaz bizim sokaklarımız;

Kurak, çamur, iki mevsim tanır ayaklarımız!

Müneccimin, bereket versin, eski takvîmi

Haber verir bize, mevsim şehirde gelmiş mi?


Sıcak, ziyâde sıcak bir geceydi; baktım ki:

Oturmak evde ölümden beter, dedim: Belki,

Çıkar dışarda gezersem biraz nefeslenirim;

Epey de yorgunum amma gelince dinlenirim.

Bizim müsâmere meydânı Yayla tümseğidir;

Uzak çekerse de poyraz tutar, yazın iyidir.

Giyip ayağını çıkarken sopam yetişti hele...

Emîn olup gidemem, çünkü, vermesek el ele.

Odur cihanda benim, varsa yoksa, mu´temedim;

Vakûr, hâtırı mer´î, vefâlı, çok denedim.

Bizim sokakları tahmîn için deyin ki: Kuyu!

Doğar şehirde güneş, yükselir minâre boyu,

İdâre kandili karşımda göz kıpar hâlâ;

Gurûb ikindiyi bulmaz, leyâl hep yeldâ!

Nasılsa bedrin o akşam nigâh-ı sîmîni,

Tarassud etmek için sanki evlerin içini;

Dikildi safha-i mînâda semt-i re´simize.

Tavansız evlere, yâ Rab, ne hoş bir âvîze!

Dur ey sirâc-ı ezel, gitme olduğun yerden:

Biraz şu sahne-i deycûru okşasın şu´len.

Şu´â-i muhriki altında, gündüzün, şemsin

Yanan alınlar için bir hayât olur lemsin...

Açıktı pencereler; sağlı sollu her evden

Gelirdi türlü sadâlar, acıklı, ba´zen şen.


-Bak anne, aydede bak bak!

Aman da mâşallah

Değirmi tabla kadar var...

-Susundu Ayşe, günah.

-İlâhi teyze tuhafsın, neden günâh olacak?

-Günah dedim ya, bırak, şimdi...

-Haydi sen de bunak!

- Bunak munak deme billâhi çarparım elimi...

Aşifteler sizi... Âhir zaman tevekkeli mi!


Evin birinde nevâ-sâz bir güzel ûdî;

Birinde cezbe fezâ bir sadâ-yı dâvûdî,

Tilâvet etmede Kur´an; gelip geçenlerse

Ayakta irkiliyor incizâb edip o sese.

Duyulmasın mı biraz sonra başka bir acı ses?

Aceb ne var? diyerek koştu önceden herkes;

Fakat gidenlere baktım ki kaldırıp tabanı,

Bucak bucak kaçıyor.Kaç bilir misin amanı!

Kısıldı karşıki evlerde mumların hepsi,

Kısıldı sanki bütün bir mahallenin nefesi!

Kesildi nağme-i Kur´an, kesildi nağme-i sâz;

Zaman zaman duyulan sâde bir- rakîk âvâz.

Niçin kaçıştı ahâli, ne var ki yâ Rabbi?

Yavaş yavaş, sokulur, anlarım nedir sebebi.


Ne manzaraydı, İlâhî, o gördüğüm sahne!

Beş on herif yapışıp bir fakîrin ellerine,

Sürüklüyor; öteden bir kadın diyor:

-Bırakın!

Kocam ne yaptı? Nedir cürmü bî-günâh adamın?

Zavallının büyük evlâdı öldü askerde;

İkinci oğlu da sürgün Yemen´de bir yerde.

Acıklı, göğsü sakat koyverin, didiklemeyin;

Günahtır etmeyin, oğlum, ayıptır eylemeyin.

Efendi kim, o ne bilsin? Bilirse hem ne çıkar?

Kilercisiyle uzaktan biraz hısımlığı var.

Geçende komşuyu görmüş, demiş selâm söyle.

Demek alınmıyacak Tanrı´nın selâmı bile!

Köpek sürürgibi insan sürüklenir mi ayol?

-Kadın, çekil döverim ha! Sokulma, haydi defol!

-Herif bırak, diyorum. . . Durdu işte bak nefesi.

-Ne dırlanıp duruyor? Susturun canım şu pisi!

Demez miyim size ben her zaman ki "dağdağasız"

Yapın? Eşek gibi siz hiç lâf anlamaz mısınız?

-Kadın, paşam, ne yaparsın?


Paşam mı? Nerde paşa?

Şu korkuluk gibi dimdik duran herif mi? Paşa!

Tasavvur et: İki arşın kazık kadar bir boy!

Getir de üstüne kalpaklı bir kemik kafa koy.

Ocak süpürgesi şeklinde bir sakal yaparak

"Senin bu işte yüzün, al!" deyip o yüzsüze tak.

Ocak süpürgesi, lâkin süpürmüyor, yıkıyor;

Nedense bittiği yerden cenâzeler çıkıyor!

Budak delikleri tarzında aç da çifte oyuk,

Büyükçe bakla kadar alnının az altına sok.

Bilir misin çalı altında gizli inler olur.

Yılan sabah çıkar, akşam usulcacık sokulur;

Bıyık o kırda yetişmiş diken yemişli çalı;

Ağız da in gibi aslâ görünmüyor, kapalı.,

Bu şekl-i mûhişi mümkünse bir düşün şöyle,

Paşam dedikleri u´cûbe işte aynıyle!

Belinde seyfi "sadâkat´; elinde bir kamçı,

Ferik nişanları altında gördüğüm umacı,

Ziyâ-yı bedr-i münîrin içinde, yâ Rabbi,

Dururdu sîne-i îmâna girmiş, ukde gibi!

Semâ, zemin bütün envâr iken o pis gölge,

Cebîn-i pâkine leylin ne pâyidâr leke!


-Kuzum, nasıl paşasın, görmüyor musun? Kocamı

Sürükleyip duruyorlar...

-Defol kadın, adamı

Vunınca öldürürüm ha! Benim şakam yoktur.

-Çekil hanım, paşa lâf dinlemez vurur mu, vurur.

Bilir misin onu! Şevket-meâb Efendimiz´in

Birinci bendesidir...

-Hay yetişmesin pampin!

- "Sürün!" demiş, ona Şevketli´nin irâdesi var.

-Sürüm sürüm sürünün tez zamanda alçaklar!

Ya sen, zebâni kıyâfetli, gulyabâni paşa,

İlâhi yumru başın bir geleydi sivri taşa!

Yılan bakışlı şebek bir bakın şunun gözüne!

Kazık boyundan utan... Tû! Herif, senin yüzüne!

Sakın mahallede erkek bırakmayın, götürün.

Sayıyla vermediler, öyle, posta posta sürün!

Bakın şu hayduda, durmuş yıkın diyor evimi!

Torunlarım ya herif, aç kalıp dilensin mi?

Mahallemizde de çıt yok ne oldu komşulara?

Susup da kurtulacak sanki hepsi aklısıra.

Ayol, yarın da sizin hânümânınız sönecek...

Ne var sıçan gibi evlerde şimdiden sinecek?

Yazık sizin gibi erkeklerin kıyâfetine...

-Yetişti yaygaran artık... Çekil kadın evine!

Atın Şu kaltağı gitsin, tıkın hemen içeri.

- Paşam, bayıldı kadın.

Anlamam o hîleleri.

Demek ki bekleyelim gelsin âlemin keyfi...

Saat üç oldu, geciktik, omuzlayın herifi.


Refik-i ömrü giderken cenâze hâlinde,

Serildi, kaldı kadın âşiyân-ı lâlinde,

Benim de bitti nihâyet tahammülüm, tâbım;

Boşandı seyl-i dümû´um, boşandı a´sâbım.

Utandım ağlıyarak ağladım utanmıyarak!

Diyordu sanki o bîçâre karşıdan:

-Alçak

Demin gerekti hamiyyet! Hem ağlamak ne demek?

Figân ederse kadın, susturur koşup erkek


Eve döndüm, bütün o fâcialar

Geldi karşımda durdu subha kadar.

Döndü dîdemde bin hayâl-i elîm!

Öttü beynimde bin figân-ı yetîm.

Ağlasın inlesin de bir mazlûm,

Olayım seyre sâde ben mahkûm!

Yalınız ben miyim fakat câni?

Kim çıkıp "Yapmayın!" demişti, hani?

Sustu herkes duyunca feryâdı,

Kimsecikler yerinden oynamadı.

Sesi hattâ kısıldı Kur´ân´ın

Sustu güyâ sadâsı Mevlâ´nın!

Sus! O susmaz: Nidâ-yı tehdîdi,

Dinle bak nerden in´ikâs etti:

Arnavutluk´ta gürleyen toplar

Geliyor işte pâyitahta kadar

BASKI
TÜRKÇEKardeşim Midhat Cemal'e (1)Yıkıldın gittin amma ey kirli baskı dönemi,Milletin kalbinde silinmez bir kirli hatıra bıraktın!Atalarımız mezarlarından diyor: "Ey sefil oğullar,

Niçin binlerce suçsuzu öldürürken her gelen cellat,

Çıkmazdı kimseden, son bir ümitsiz çırpınışla da olsa, bir feryat?


Otuz milyon halk üç eşkıyanın böyle mahkûmu

Olup çeksin hükümet etmek namına bir uğursuz yükü!

Utanmaz mıydınız bir, saysalar zulm edenle edileni?

Siz ey bu dünyanın insanlık yeteneğinden yoksun çocukları!

Göklerden de yüksek tuttunuz aslı esası yok bir gölgeyi!"


O birkaç çadır halkından dünya çapında bir devlet

Çıkarmış, bir zaman dünyayı titretmiş olan millet;

Zaman gelsin de görsün böyle dünyâlar kadar zillet,

Otuz üç yıl devam etsin, başından gitmesin felaket...

Bu bir ibrettir, ama biz olmamalıydık böyle bir ibret!


Gökte dalgalanırken bayraklarımız tuttun yere indirdin;

Çocuklarından övünülecek işler bekleyen babaları utandırdın;

Ne yüce millet idik, yazık ki sen geldin alçaltın;

Bütün gelecek ümidini artık imkânsız kıldın;

Rezil olduk... Sen ey kanlı kâbus, sen rezil ettin!


Haysiyet belirtisi gösteren bir temiz alın her kimde gördünse,

"Bu bir cani!" dedin sürdün, ya da mahkûm ettin hapse.

Vekilin kılıp casusları her vicdana, her hisse,

Düşürdün milletin en kahraman evlatlarını ümitsizliğe...

Ne lânetlisin ki rahmetler okuttun Şeytan'm ruhuna!


Şimdi artık senin kâbusunun değil, uyanıklığın devridir.

Gel ey nazlı hürriyet ki canlar yolunun yaygısıdır.

Artık sana korku yoktur, çünkü en temiz vicdanlar sığınağındır.

Bütün Osmanlı Ülkesi senin sağlam taht yerindir.

Yücelik tahtını süsle, işte bu millet askerindir.

Bizim mahalleye poyraz kışın da uğrayamaz;

Erir erir akarız semtimizde geldi mi yaz!

Baharı görmeyiz amma güzel olur derler...

Çiçeklenirmiş ağaçlar, yeşillenirmiş yer.

Demek, şu arsada ot bitse ilkbahar olacak...

Ne var gidip Yakacık'larda (2) vakit geçirecek?

Mevsimleri dörde çıkarmaz bizim sokaklarımız;

Kurak, çamur, iki mevsim tanır ayaklarımız!

Müneccimin, bereket versin, eski takvimi

Haber verir bize, mevsim şehirde gelmiş mi?


Sıcak, çok sıcak bir geceydi; baktım ki:

Oturmak evde ölümden beter, dedim: Belki,

Çıkar dışarda gezersem biraz nefeslenirim.

Epey de yorgunum amma gelince dinlenirim.

Bizim seyir alanı Yayla (3) tümseğidir;

Uzak çekerse de poyraz tutar, yazın iyidir.

Giyip ayağımı çıkarken sopam yetişti hele...

Emîn olup gidemem, çünkü, vermesek el ele.

Benim dünyada, varsa yoksa, odur güvendiğim;

Ağır başlı, hatırı sayılır, vefalı, çok denedim.

Bizim sokakları tahmin için deyin ki: Kuyu!

Doğar şehirde güneş, yükselir minare boyu,

İdare kandili karşımda hâlâ göz kırpar;

Güneşin batması ikindiyi bulmaz, geceler hep uzundur!

Nasılsa ayın o akşam gümüşten bakışı,

Gözetlemek için sanki evlerin içini;

Dikilmişti göğün mavi yüzünde tam tepeye.

Tavansız evlere, ya Rab, ne hoş bir avize!

Dur ey ezeli ışık, gitme olduğun yerden:

Biraz şu karanlık sahneyi okşasın aydınlığın.

Yakıcı ışınları altında, gündüz, güneşin

Yanan alınlar için bir hayat olur dokunuşun...

Açıktı pencereler; sağlı sollu her evden

Gelirdi türlü sesler, acıklı, bazen şen.


-Bak anne, aydede bak bak!

-Aman da maşallah Değirmi tabla kadar var...

-Susundu Ayşe, günah. -İlahi teyze tuhafsın, neden günah olacak? -Günah dedim ya, bırak şimdi...

-Haydi sen de bunak!

-Bunak, munak deme billahi çarparım elimi...

Aşifteler sizi... Ahir zaman tevekkeli mi!


Evin birinde nağmeler düzen bir güzel udî;


Birinde cezbe veren bir ses, dâvudî,

Kur'an okumakta; gelip geçenlerse

Ayakta irkiliyor kapılarak o sese.

Duyulmasın mı biraz sonra başka bir acı ses?

Acaba ne var? diyerek koştu önceden herkes;

Eakat gidenler baktım ki kaldırıp tabam,

Bucak bucak kaçıyor: Kaç bilir misin amanı!

Kısıldı karşıki evlerde mumların hepsi,

Kısıldı sanki bütün bir mahallenin nefesi!

Kesildi Kur'an'ın nağmesi, sazın nağmesi;

Zaman zaman duyulan sade bir ince sesti.

Niçin kaçıştı halk, ne var ki ya Rabbi?

Yavaş yavaş sokulur, anlarım nedir sebebi.


Ne manzaraydı, İlâhi, o gördüğüm sahne!

Beş on herif yapışıp bir fakirin ellerine,

Sürüklüyor; öteden bir kadın diyor:

-Bırakın!

Kocam ne yaptı? Nedir suçu günahsız adamın?

Zavallının büyük evladı öldü askerde;

İkinci oğlu da sürgün Yemen'de bir yerde.

Acıklı, göğsü sakat koyverin, didiklemeyin;

Günahtır etmeyin, oğlum, ayıptır eylemeyin.

Efendi (4) kim, o ne bilsin? Bilirse hem ne çıkar?

Küercisiyle uzaktan biraz hısımlığı var.

Geçende komşuyu görmüş, demiş selam söyle.

Demek alınmıyacak Tanrı'nın selamı bile!

Köpek sürür gibi insan sürüklenir mi ayol?

-Kadın, çekil döverim ha! Sokulma, haydi defol!

-Herif bırak, diyorum... Durdu işte bak nefesi.

-Ne dırlanıp duruyor? Susturun canım şu pisi!

Demez miyim size ben her zaman ki "dağdağasız"

Yapın? Eşek gibi siz hiç laf anlamaz mısınız?

-Kadın, paşam, ne yaparsın?


-Paşam mı? Nerde paşa? Şu korkuluk gibi dimdik duran herif mi paşa?

Düşün ki: İki arşın kazık kadar bir boy!

Getir de üstüne kalpaklı bir kemik kafa koy.

Ocak süpürgesi şeklinde bir sakal yaparak,

"Senin bu işte yüzün, al!" deyip o yüzsüze tak.

Ocak süpürgesi, fakat süpürmüyor, yıkıyor;

Nedense bittiği yerden cenazeler çıkıyor!

Budak delikleri tarzında aç da çifte oyuk,

Büyükçe bakla kadar alnının az altına sok.

Bilir misin çalı altında gizli inler olur:

Yılan sabah çıkar, akşam usulcacık sokulur;

Bıyık o kırda yetişmiş diken yemişli çalı;

Ağız da in gibi asla görünmüyor, kapalı.

Bu korkunç şekli mümkünse bir düşün şöyle,

Paşam dedikleri garip yaratık işte ayniyle!

Belinde "bağlılık" kılıcı, elinde bir kamçı,

General nişanları altında gördüğüm umacı,

Ayın parlak ışığı içinde, ya Rabbi.

Dururdu imanın göğsüne girmiş düğüm gibi!

Gök, yer bütün nur içindeyken o pis gölge,

Temiz alnında gecenin ne silinmez leke!


-Kuzum, nasıl paşasın, görmüyor musun? Kocamı

Sürükleyip duruyorlar...

-Defol kadın, adamı

Vurunca öldürürüm ha! Benim şakam yoktur.

-Çekil hanım, paşa laf dinlemez; vurur mu vurur.

Bilir misin onu! Şevketli Efendimiz'in

Birinci kuludur...

-Hay yetişmesin pampin!

-"Sürün!" demiş, ona Şevketli'nin fermanı var.

-Sürüm sürüm sürünün tez zamanda alçaklar!

Ya sen, zebani kıyafetli, gulyabani paşa,

İlahi yumru başın bir geleydi sivri taşa!

Yılan bakışlı şebek, bir bakın şunun gözüne!

Kazık boyundan utan... Tû! Herif, senin yüzüne!

Sakın mahallede erkek bırakmayın, götürün.

Sayıyla vermediler, öyle, posta posta sürün!

Bakın şu hayduda, durmuş yılan diyor evimi!

İbrunlanm ya herif, aç kalıp dilensin mi?

Mahallemizde de çıt yok, ne oldu komşulara?

Susup da kurtulacak sanki hepsi aklısıra.

Ayol, yarın da sizin ocağınız sönecek...

Ne var sıçan gibi evlerde şimdiden sinecek?

Yazık sizin gibi erkeklerin kıyafetine...

-Yetişti yaygaran artık... Çekil kadın evine!

Atın şu kaltağı gitsin, tıkın hemen içeri.

Paşam, bayıldı kadın.

-Anlamam o hileleri.

Demek ki bekleyelim gelsin âlemin keyfi...

Saat üç oldu, geciktik, omuzlaym herifi.


Hayat arkadaşı giderken cenaze hâlinde,

Serildi, kaldı kadın suskun yuvasında,

Benim de bitti sonunda tahammülüm, gücüm,

Boşandı gözyaşı selim, boşandı sinirlerim.

Utandım ağlayarak, ağladım utanmıyarak!

Diyordu sanki o zavallı karşıdan:

-Alçak

Demin gerekliydi haysiyetli davranış! Hem ağlamak ne demek?

Ağlayıp çırpınırsa kadın, susturur koşup erkek.


Eve döndüm, bütün o trajediler

Geldi karşımda durdu sabaha kadar.

Binlerce acıklı hayal döndü gözümde,

Binlerce yetimin feryadı öttü beynimde!

Ağlasın inlesin de bir mazlum,

Ben sadece seyretmeye mahkûm olayım!

Yalınız ben miyim fakat cani?

Kim çıkıp "Yapmayın!" demişti, hani?

Sustu herkes duyunca feryadı,

Kimsecikler yerinden oynamadı.

Sesi kısıldı hatta Ku r' a n' ı n,

Sustu sanki sesi Mevla'nın!

Sus! O susmaz: Tehdit eden sesi,

Dinle bak nereden yankılandı:

Arnavutluk'ta gürleyen toplar (5)

Geliyor işte İstanbul'a kadar!





(1) Midhat Cemal: 1885-1956 yuları arasında yaşamış

şair ve yazar Midhat Cemal Kuntay. Akif in

yakın dostlanndandır.

Akif hakkında yazılmış en iyi eserlerden birinin sahibidir

(2) Yakacık: İstanbul'un Kartal ilçesinde bir mesire yeri

(3) Yayla: İstanbul'da Fatih 'e yakın bir semt.

(4) Efmdi: II. Abdülhamit'ten sonra tahta

çıkacak olan veliahd Mehmet Reşat Efendi

(5) II. Meşrutiyet'in ilanı dolayısıyla atılan toplar

gone period were destroyed dirty oppression, You left an indelible memory in the heart of the nation's Our ancestors graves, says: "O wretched sons, Why is killing thousands of innocent from the hangman, Would not anyone with a last desperate fuss about, albeit a far cry?

Thirty million people in three bandits such prisoners Burden to the government on behalf of the draws is a sinister! Were you a shameless, count those atrocities? Children of this world are incapable of humanity! No basis in truth you did make a shadow sky high! "


It is a worldwide state of the people of a few tents Removed, a time when the nation is the world shaked; Also let the time come to such worlds bad, Keep the thirty-three years, going to the beginning of the disaster ... This is an example, but we should not be a sign like that!

You took my place fluctuates flags lowered in the sky; Fathers of children waiting to be proud of jobs; What great nation we were, unfortunately you came down lower; All hope for the future is now made impossible; We have the infamous ... Thou bloody nightmare, did you disgrace!

Get a clean, showing signs of any who has dignity if you have seen, "This is a criminal!" You said you drive, or sentenced to jail did. Unto every conscience of the agent spies, each share, Dropped the most heroic sons of the nation's despair ... What cursed spirit of Satan that you tought mercy!

Now that your nightmare, not the period for alertness. Lives that the path of freedom Come that’s beam coy. Now I have nothing to fear, because the shelter of the cleanest consciences. All your firm the throne of the Ottoman Land of the location. Decorate the throne of glory, that this nation soldiers.



Our neighborhood don’t visit north in winter; Melts mite came our town summer! Spring will not see but say beautiful ... come into flower trees, come into leaf place. I mean, this plot will be the grass runs out, the spring ... What is it going will time? Four seasons of our streets does not; The dry, mud, our feet recognizes two seasons! Astrologers, fortunately, the old calendar News gives us, the season came to town?

Hot, very hot night, I looked at that: Sit at home, worse than death, I said: Maybe, Subtract a little breath if I go travel out. As for the tired but rest a lot of . Plateau area of our cruise (3) bump; Far north in the amount of pulls in the summer is good. Especially caught my foot while wearing stick ... You are sure, you can not go, because, I would not hand in hand. My world, if not, I trust he is; Heavy-headed, respectable, loyal, very tried. To estimate our streets say: Well! The sun rises in the city, rises the minaret height, Oil lamp still blinks to the administration in front of me; Afternoon for as soon as the sun goes down, all night long! Somehow the look of silver moon that evening, As if to spy on the inside of the houses; Erected on the exact hill blue sky. Without ceiling homes, Lord, what a lovely chandelier! Stop, O eternal light, where you're going to: Carey is on a bit of light on the dark scene. Under the burning rays, day, sun Burning is a life to touch foreheads ... Open windows; provided from the left to every home Sounds kind of come to the sad, sometimes merry.



-Look, Mom, look at the-moon! Oh my God, ıt is as big as a round-table ... -Ayşe, sin. -Divine aunt weird, why would ıt be a sin? -Sin I said, drop it now ... -Come on, you're senile! -my hand hit if not you do not say senile You hussy!

Tune in one of the layout of the house in a beautiful oud;

A sound that in one of the charm, Davudi, Reading the Kuran; He is listening while he was standing Do you sound a little bitter to be heard and then another? I wonder what? previously ran everyone; He escape


All the candles go out


I didin’t read Kuran To time heard a small sound, from time.

Why did public escape? I slowly inserted, what do I know the reason. He saw the scene! Five and ten guy stuck a poor on the hands A woman says: -Let! What did do my husband? What is the crime of man's sin? Man 's son died in the army; The second son is exile at a place in Yemen. Leave around poor man


it is sin shame .


"Who master"he may know what Recently seen neighbor, said Say hello. I mean, even if don‘t God's peace! human drifts like a dog drive? -Female, off beat, Bites, come on, get out! Leave-guy, I say ... Look here he stopped breathing. -What speak? Silence the man Can not say I always say to you "dağdağasız" Make? Are not you understand words like Donkey? -Female, Pasha, what do you do?

Do-Pasha? Where pasha?Is guy like scare crow, pasha? Think about that: as a pile height of two cubits! Bring to put a bone in the head Oven cleaner in the form of making a beard, "I face in this business, take!" saying that brazen knock. Oven cleaner, but don’t sweep, put down; Open knot holes in the style of the double cavity, Pod at the bottom of the shock rather large forehead. Do you know the secret ins under the shrub is: The snake is morning, evening quietly inserted;

thorn bush mustache he grew up in rural areas;

Never appear in the mouth, such as, closed. Think of this like a horrible way possible, Strange creature called Pasha here! Waist "loyalty" the sword, a whip in his hand, General Insignia I saw under the bogey


In the bright light of the moon, or the Lord. Would keep the faith, such as chest, entered the knot! Sky, in the light inside all those nasty shadows, What indelible stain on his forehead clean of the night!

,Do not you see? My husband Drag-standing ... -Get out woman, I kill person, I do not joke. -Back off lady, pasha don't listen word. Does he hit? yes he does Do you know him

- "Crawl!" he said, What about you, the old dragon robes, pasha,


Pasha hit sharp stone to a head You take men from street You exile them This bandit standing in my house There isn't sound in street what happened my neighbor They thinks they escape if they don't speak Pity the men dress like you Pasha, women fainted. -Understand, he cheats.. Hour three was the late,

Woman husband's corpse took by men


Women fall down. Divorced tear benign, divorced my nerves. Embarrassed crying, I cried ashamed As if he was saying how the poor: -Low Recently dignified behavior needed! And what it means to cry? crazy crying women and men ran mute.

I returned home, all those tragedies Arrived in front of me stopped until morning. Thousands of eyes turned tragic imagination, Thousands of ring orphan cry in my brain! A Cry in Inle oppressed, I just watch me be condemned! Thug mansion, but am I? Who's out, "Do not!" he said, you know? Everyone stopped to hear scream, Has not played a soul around. Voice of the Quran narrowed even


God’s voice trailed off as if! Shut up! He don’t shut up: threatening tone, Listen to me from where rang: Albania's booming balls (5) Coming up here in Istanbul







örnek osmanlıca مقدمة



Latin harflerine transkriptli metin Sadeleştirilmiş metin İngilizce Tercümesi


Safahat logo

Şablon:Düz liseler için safahat projesi
Şablon:Anadolu liseleri için safahat projesi
Şablon:Sosyal Bilimler Liseleri için safahat projesi
Şablon:Türki Dillerde Safahat Projesi
Şablon:Safahat İngilizceye Tercüme Projesi

Advertisement