Yenişehir Wiki
Register
Advertisement
Wikipedia-logo-tr
Vikipedi'den İstiklal Marşı/Irk ile ilgili bir şeyler var.
Nevruz'a

İhtiyar amcanı dinler misin, oğlum, Nevruz?

Ne büyük söyle, ne çok söyle; yiğit işde gerek.

Lâfı bol, karnı geniş soyları taklîd etme;

Sözü sağlam, özü sağlam adam ol, ırkına çek.

Mehmet Akif Ersoy
İstiklal Marşı Osmanlıca

İstiklal Marşı için en enteresan kreografi. Bu tasarım, İstiklal marşı beste kapağında yer almaktadır. Tasarımda iki tarafta al bayrak simetrisi mızrak ve kargı ve yeşillik, yanlarda yeşile sarılmış güllerden oluşan bir çerçeve, en üstte eski yazıyla En üstte İstiklal Marşı eski harflerle yazılmış bayrak veya flama içerisinde dalgalanıyor. Altında marif vekaletince yaptırıldığına dair altta yazı.Onun altında da bestekarı Ali Rıfat beyin ismi yazılı, bence bu imajı güzel sanatlar lisesi yeniden repreducte etmeli.

İstiklal_Marşı_Belgeseli_(Özet)

İstiklal Marşı Belgeseli (Özet)

Bakınız

Şablon:İstiklalamarşıbakınız d
{{Şablon:İstiklalamarşıbakınız}}


İstiklal marşı
İstiklal MArşı/Nefes yerleri
Tablolar halinde sunumu İstiklal Marşı/1 İstiklal Marşı/2 İstiklal Marşı/3 İstiklal Marşı/4
İstiklal Marşı/Kapalı mekanlarda okunur mu?
Milli Eğitim Bakanlığı Bayrak Törenleri Yönergesi
İstiklal Marşı/Kabulü İstiklal Marşı/Köşe yazıları İstiklal Marşı/Medya haberleri İstiklal Marşı/Şairlere davetiye İstiklal Marşı/Bestekarlara davetiye İstiklal Marşı/Belgeselleri İstiklal Marşı/Dokumantasyonları İstiklal Marşı/Devlet büyükleri açıklamaları
İstiklal Marşı/Transliterasyonu İstiklal Marşı/Transkripsiyonu
İstiklal Marşı/Osmanlıca İstiklal Marşı/İngilizce İstiklal Marşı/Arapça İstiklal Marşı/Osmanlı Arapçası نشيد الْاِ سْتِقْلَال
İstiklal Marşı/Tasarımları İstiklal Marşı/Tabloid
Güfte ve tahliller İstiklâl Marşı/Güftesi İstiklal Marşı/Bestesi
İstiklâl Marşı/Tahlili İstiklal Marşı'nın tahlili/Mehmet Kaplan İstiklal Marşı Tahlili ve Planı (Atakan ALTUNKAYNAK) İSTİKLAL MARŞI’NIN TAHLİLİ Prof. Dr. Mehmet KAPLAN İSTİKLAL MARŞI’NIN TAHLİLİ İsa KOCAKAPLAN
İSTİKLAL MARŞI’NIN AÇIKLAMASI (Biray Akçay) İstiklal Marşı/Sözler İstiklal Marşı/Açıklama İstiklal Marşının Açıklaması – (Performans – Proje Ödevleri)
İstiklal Marşı/Makaleler/Murat Bardakçı
İstiklal Marşı kavramları http://www.tdvia.org/madde.php İstiklâl Marşı/Kavramları İstiklal Marşı/İstiklal İstiklal İstiklal Marşı/Marş Marş İstiklâl Marşı/Korkma Korkma İstiklâl Marşı/Al sancak Al sancak Sancak İstiklal Marşı/Sevr Sevr İstiklal Marşı/Arkadaş Arkadaş İstiklal Marşı/Hilal Hilal İstiklal Marşı/Sancak Sancak İstiklal Marşı/Kurban Kurban İstiklal Marşı/Millet Millet İstiklal Marşı/Irk Irk Irkçılık Race Race (human classification) Racism Asabiyet Unsuriyet Race and society İstiklal Marşı/Ezel - ezel İstiklal Marşı/Ebed - ebed İstiklal Marşı/Hür - Hür İstiklal Marşı/Arkadaş - Arkadaş İstiklal Marşı/Şüheda - Şüheda İstiklal Marşı/Hüda İstiklal Marşı/Cüda İstiklal Marşı/Vecd İstiklal Marşı/Secde İstiklal Marşı/Arş İstiklal Marşı/Şehadet İstiklal Marşı/Ezan İstiklal Marşı/Namahrem İstiklal Marşı/Emel İstiklal Marşı/Ebed İstiklal Marşı/Ezel İstiklal Marşı/Hak-Hakk İstiklal Marşı/Yıldız İstiklal Marşı/Ceriha İstiklal Marşı/İlahi İstiklal Marşı/Ruh-i mücerred İstiklal Marşı/Na'ş İstiklal Marşı/Bayrak
Bestesi Biz İstiklâl Marşı Derneği olarak toplantılarımıza Bayram Tekbiri olarak da bilinen Teşrik Tekbiri ile başlıyoruz arkasından Salavat-ı Şerife getiriyoruz. Arkasından da İstiklâl Marşı’nı orijinal bestesiyle söylüyoruz. Bugün mekteplerde, resmi dairelerde, spor karşılaşmalarında İstiklâl Marşı’nın söyleniş tarzı, bestesi İstiklâl Marşı’nda neler söylendiğine dikkat edilmemesi için, neler söylendiğinin anlaşılmaması için yapılmış bir şeydir. İnsanlar; “Korkma sönmez bu şafak!” diye bir şey söylüyorlar. Bunda da Türkiye’deki müesses nizamın gücünün kabulü fikrinden başka hiç bir şey yok. İsmet Özel İstiklâl Marşı/Besteleri İstiklal Marşı/Bestesi İstiklal Marşı/Bestesi/Yorumlar İstiklal Marşı/İcrası Istiklal Marsi (Acemsiran) Istiklal Marsi (Nihavend) Istiklal Marsi (Rast1) Istiklal Marsi (Rast2)
İstiklâl Marşı/Oratoryosu İstiklâl Marşı/Piyesi
İstiklâl Marşı/Videoları İstiklâl Marşı/Resimleri
İstiklâl Marşı/VP İstiklâl Marşı/WP
Proğramlar İstiklal Marşının Kabulü Haftası Proğramları İstiklâl Marşı Oratoryosu İstiklal Marşı Oratoryası/Kitapçık İstiklal Marşı Oratoryası/A4 İstiklal Marşı/Piyesi İSTİKLAL MARŞI PİYESİ İstiklal Marşı/Müzikali İstiklal Marşı/Destanı İstiklal Marşı/Tiyatrosu İstiklal Marşı/Sempozyumu İstiklal Marşı/Konferansı İstiklal Marşı/Tebliğleri İstiklal Marşı/Semineri İstiklal Marşını anma proğramları
İstiklal Marşının Dünya Dillerine Tercümesi Projesi İstiklal Marşı/Azerice İstiklal Marşı/Almanca İstiklal Marşı/Hollandaca İstiklal Marşı/Osmanlı Arapçası İstiklal Marşı/Kızgızca İstiklal Marşı/Tatarca İstiklal Marşı/Kazakça İstiklal Marşı/Gagavuzca İstiklal Marşı/Türkmence İstiklal Marşı/Tuvaca İstiklal Marşı/Uygurca İstiklal Marşı/Moğolca İstiklal Marşı/Macarca İstiklal Marşı/Başkurtça İstiklal Marşı/Kızılderelice İstiklal Marşı/Arapça İstiklal Marşı/İbranice İstiklal Marşı/Süryanice İstiklal Marşı/Aramice İstiklâl Marşı/İngilizce İstiklâl Marşı/Almanca İstiklâl Marşı/Fransızca İstiklâl Marşı/Macarca İstiklâl Marşı/Sırpça İstiklâl Marşı/Rusça İstiklâl Marşı/Bulgarca İstiklal Marşı/İngilizce İstiklal Marşı/Fransızca İstiklal Marşı/İtalyanca İstiklal Marşı/İspanyolca İstiklal Marşı/Macarca İstiklal Marşı/Yunanca İstiklal Marşı/Arapça İstiklal Marşı/İbranice İstiklal Marşı/Farsça İstiklal Marşı/Azerice İstiklal Marşı/ Özbekçe İstiklal Marşı/Kazakça İstiklal Marşı/Kırgızca İstiklal Marşı/Belarusça İstiklal Marşı/Slovakça İstiklal Marşı/Rusça İstiklal Marşı/Sırpça İstiklal Marşı/Japonca İstiklal Marşı/Korece İstiklal Marşı/Malezyaca İstiklal Marşı/Endonezyaca İstiklal Marşı/Flemenkçe İstiklal Marşı/Lehçe İstiklal Marşı/Tayca İstiklal Marşı/Urduca İstiklal Marşı/Vietnamca İstiklal Marşı/Yunanca İstiklal Marşı/Çince Safahatı Dünya Dillerine Tercümesi Projesi * Safahat'ın ingilizceye tercümesi projesi * Yurdışı Türkler ve Akraba Toplulukların dillerine tercüme projesi : * Safahat/Arapça (Yenişehir Müftülüğünce tercüme edilmektedir) * Safahat/Farsça Bu çalışmanın telif hakkı Mersin Yenişehir kaymakamlığına aittir. Kaynak gösterilmeden alıntılanamaz. İstiklal Marşının Dünya Dillerine Tercümesi İstiklal Marşının Türki Dillere Tercümesi Projesi İstiklal Marşının Batı Dillerine Tercümesi Projesi İstiklal Marşının Slav Dillerine Tercümesi Projesi İstiklal Marşının Sami Dillerine Tercümesi Projesi İstiklal Marşının Ural Altay Dillerine Tercümesi Projesi İstiklal Marşının Hint Avrupa Dillerine Tercümesi Projesi İstiklal Marşının Komşu Ülkelerin Dillerine Tercümesi Projesi İstiklal Marşının Osmanlı Coğrafyası Dillerine Tercümesi Projesi İstiklal Marşı tercümeleri
Allah Bu Ülkeye Bir İstiklal Marşı Daha Yazdırmasın! İstiklal Marşı üzerinden alfabe mütealaları İstiklal Marşı Projeleri
İstiklal marşının kabul edildiği gün ve Mehmet Akif Ersoy'u anma günü hakkında kanun İstiklâl Marşının kabul edildiği günü ve Mehmet Akif Ersoy'u anma günü hakkında yönetmelik
İstiklâl Marşı/Videoları İstiklâl Marşı/Resimleri
Tercüme çalışmaları :[1] Mehmet Akif'in Kur'an meali çalışması Müslüman Kadını (1909) Hanoto’nun Hücumuna Karşı Şeyh Muhammed Abduh’un Müdafaası (1915) İçkinin Hayat-ı Beşerde Açtığı Rahneler (1923) Anglikan Kilisesine Cevap (1924) İslâmlaşmak (1919) İslâm’da Teşkilât-ı Siyasiye (1922).
* Kavramlar: Asım'ın nesli * Safahat baskıları : Genç Safahat
*Çanakkale Şehitlerine Çanakkale Şehitlerine/Tahlili Çanakkale Şehitlerine/Oratoryo Çanakkale Şehitlerine/Bestesi Çanakkale Şehitlerine/Videolar Çanakkale Şehitlerine/Resimler Çanakkale Şehitlerine/PPT sunuları Çanakkale Şehitlerine/Proğramları Çanakkale Şehitlerine/Değerlendirmeler
Mehmet Akif Ersoy/Resimler Mehmet Akif Ersoy/Nakiller Mehmet Akif Ersoy/Videoları Mehmet Akif Ersoy/PPT Mehmet Akif Ersoy/Bibliyografya Mehmet Akif Ersoy/Kronolojisi Mehmet Akif Ersoy/Bestelenen şiirleri Mehmer Akif Ersoy/Makaleler Mehmet Akif Ersoy/Şiir okuma yarışmaları Mehmet Akif Ersoy/Safahat şiirlerini okuma yarışmasında okullar arası görev dağılımı
5649 sayılı İstiklal Marşının Kabul Edildiği Günü ve Mehmet Akif Ersoy’u Anma Günü Hakkındaki Kanun Madde 1: Her yıl 12 Mart, İstiklal Marşının kabul edildiği günü ve Mehmet Akif Ersoy’u anma günüdür. Anılan günde bütün kamu kurum ve kuruluşlarının öncülüğünde, halkımızın ve sivil kuruluşların iştiraki ile anma törenleri düzenlenir.
İstiklal Marşının Kabul Edildiği Günü ve Mehmet Akif Ersoy’u Anma Günü Hakkında Yönetmelik >07.03.2008 tarihli ve 26809 sayılı Resmi Gazete’de yayımlandı.
İstiklal Marşı Kurulları 12 Mart İstiklal Marşı ve Mehmet Âkifi Anma Günü Merkez Kutlama Kurulu İstiklâl Marşının Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy'u Anma Günü/Merkez Yürütme Kurulu İstiklâl Marşının Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy'u Anma Günü/Yürütme Kurulları İstiklâl Marşının Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy'u Anma Günü/İl Yürütme Kurulu İstiklâl Marşının Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy'u Anma Günü/İlçe Yürütme Kurulu
İstiklâl Marşının Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy'u Anma Günü/İl Kurulu İstiklâl Marşının Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy'u Anma Günü/İlçe Kurulu İstiklâl Marşının Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy'u Anma Günü/Okul Kurulu İstiklâl Marşının Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy'u Anma Günü/SGK Kurulu
İstiklâl Marşının Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy'u Anma Günü/Yenişehir İlçe Kurulu İstiklâl Marşının Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy'u Anma Günü/Mersin İl Kurulu İstiklâl Marşının Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy'u Anma Günü/Düzenlenecek etkinlikler
İstiklal Marşının Kabul Edildiği Günü ve Mehmet Akif Ersoy’u Anma Günü Etkinlikleri ve İl Yürütme Kurulu/Ankara Önemli yazışmalar en tepeden yapılıyor.
Siteler * İstiklal Marşı BLOGU * Mehmet Akif Ersoy BLOGU * Safahat şiir okumaları video grubu çalışması
Linkler * Almanlar İstiklal Marşı için para talep etti * İstiklal Marşı Kamulaştırıldı * Bakanlar Kurulu Kararı: İstiklal Marşı Telif hakları kapsamında değildir.
İstiklâl Marşı Derneği
Portal:Mehmet Akif Ersoy Portal:İstiklal Marşı Portal:Safahat Portal:İstiklal Marşı
Şablon:İstiklal Marşı Şablon:Mehmet Akif Ersoy Şablon:Safahatbakınız Şablon:Safahat Şablon:Mehmet Akif Ersoy Şablon:İMO Şablon:İstiklalmarşıbakınız

İstiklal marşı osmanlıca 5 guruş

İstiklal marşı osmanlıca 5 guruş Mehmet Rıfat ve Mehmet Akif resimleriyle

İstiklal marşı askerli evlere asılmak için ilk basımı 5 kuruş
Nevit_Kodallı_Anadolu_Lisesi_İstiklal_Marşının_en_güzel_icrası

Nevit Kodallı Anadolu Lisesi İstiklal Marşının en güzel icrası

Nevit Kodallı Anadolu Lisesi İstiklal Marşının en güzel icrası

İstiklal marşında ırk[]

HDP ve Istiklal Marsi nda irk kavrami ve Taha Akyol degerlendirmesi[]

DP Eşbaşkanı Figen Yüksekdağ, AKP hükümetinin IŞİD’in yaptığı katliama yardım ettiğini iddia ederken şöyle diyor: “Eğer, bu katliam, bu soykırım ve işgal girişimi, sizin desteğinizle gerçekleştirilmediyse, buyurun bunu kanıtlayın... Hükümet bu katliama destek vermediği söylemini kanıtlamak ve ispatlamak zorundadır. Aksi durumda bizim kanıtlarımız, ispatlarımız, iddialarımız geçerlidir.” Bu sözler eleştiri değildir, mesnetsiz bir suçlama, siyasi bir kampanyadır. Çünkü sadece hukukun değil, mantığın da temel kaidesi, “iddia sahibinin iddiasını ispat etmesi”dir. Nitekim önceki akşam Bugün TV’de Selahattin Demirtaş Kobani’ye yapılan IŞİD saldırıları konusunda, “saldırılar Türkiye sınırından gerçekleştirildi diyemem” dedi. Hükümetin Suriye politikasında eleştirilecek yönler elbette var fakat bu eleştirilerin sorumlu bir dille yapılması gerekir.


SEÇİMLER SIRASINDA


Halbuki Selahattin Demirtaş CNN Türk’te Ahmet Hakan’a “kendimizi dar bir alana hapsetmiştik, artık buradan çıktık” diye konuşmuştu. (27 Mayıs) HDP’nin bazı mitinglerinde Türk bayrağının bulunmasını “normalleşme” olarak nitelemişti. (1 Haziran) Demirtaş’ın son silah bırakma çağrısı elbette olumludur.“Emanet oylar” söylemi de bilinmektedir. Fakat Kandil’den ters mesajlar gelince Demirtaş “emanet oylar” konusunda tevil yollu konuşmalar yaptı. Bunu Kürt hareketinin iç dengeleri bakımından bir ölçüde anlamak mümkün. Fakat HDP’lilerin Meclis açılışında İstiklal Marşı konusundaki tavırlarını anlamak mümkün değildir, “Türkiyelileşme” söylemiyle hiçbir şekilde bağdaştırılamaz.


İSTİKLAL MARŞI


Sayın Demirtaş, İstiklal Marşı’nda geçen “kahraman ırkım” terimine takmış. Mehmet Âkif mi ırkçıydı?! Bu kavram ifadeyi aruz veznine uyarlamak için söylenmiştir. Kaldı ki İstiklal Marşımızın yazıldığı 1921 yılında “ırk” kelimesi bugünkü “ırkçı, ayrımcı” anlamında bir kavram değildi; 1930’lar Avrupası’nda Nazizmin yükselişi kelimeye bugünkü “ırkçılık, ayrımcılık” anlamını yüklemiştir. Hatta 1930’larda bizde Nurullah Ataç gibi ultra-Batıcılar İstiklal Marşımızı “ümmetçi” diye suçlamış, değiştirilmesini istemişlerdi! Bugün İstiklal Marşı’nı “ırkçı” diye suçlamak mantıkla, sağduyu ile izah edilemez. HDP içinde “Türkiyelileşmek” fikrini benimseyenler İstiklal Marşı’na bile ortak değer olarak bakmazsa, o vakit “Türkiyelileşmek” ne demektir?! HDP Gaziantep Milletvekili dostum Celal Doğan, şu görüşüme katılacaktır sanırım: HDP ayrılıkçı bir parti değil, “Türkiyeli” bir parti olduğuna kamuoyunu inandırmada daha çok gayret etmelidir. Çözümler öyle bir güven ortamında daha kolay va sağlıklı olur.

Müslümanlık Nerde Bizden Geçmiş İnsanlık bile şiirinde ırk kullanımı[]

Kim müslümanların derdini kendine mâl etmezse onlardan değildir. Hadis-i Şerif

Müslümanlık nerde, bizden geçmiş insanlık bile

Kim müslümanların derdini kendine mâl etmezse onlardan değildir. Hadis-i Şerif

Müslümanlık nerde, bizden geçmiş insanlık bile
Mehmet_Akif_Ersoy_Müslümanlık_nerde,_bizden_geçmiş_insanlık_bile

Mehmet Akif Ersoy Müslümanlık nerde, bizden geçmiş insanlık bile

Mehmet_Akif_Ersoy_Müslümanlık_nerde,_bizden_geçmiş_insanlık_bile

Mehmet Akif Ersoy Müslümanlık nerde, bizden geçmiş insanlık bile

Müslümanlık nerde, bizden geçmiş insanlık bile...

Âlem aldatmaksa maksat, aldanan yok, nâfile!

Müslümanlık nerde! Bizden geçmiş insanlık bile...

Alem aldatmaksa maksat, aldanan yok, boşuna!

Kaç hakikî Müslüman gördümse: Hep makberdedir;

Müslümanlık, bilmem amma, galiba göklerdedir!

Kaç hakikî müslüman gördümse: Hep kabirdedir;

Müslümanlık, bilmem amma, gâlibâ göklerdedir!

İstemem dursun o pâyansız mefâhir bir yana...

Gösterin ecdâda az çok benzeyen bir kan bana!

İstemem, dursun o bitmez tükenmez övünülecekler bir yana..

Gösterin atalara az çok benzeyen bir kan bana!

İsterim sizlerde görmek ırkınızdan yâdigâr!

Çok değil ancak! Necip evlâda lâyık tek şiâr.

İsteri sizlerde görmek ırkınızdan yadigâr !

Çok değil ancak Soylu evlâda layık, tek bir şiar (iz, alamet) .

Varsa şayet, söyleyin bir parçacık insâfınız:

Böyle kansız mıydı – Hâşâ – kahraman eslâfınız ?

Varsa şayet, söyleyin, bir parçacık insafınız:

Böyle kansız mıydı hâşâ kahraman selefleriniz ?

Böyle düşmüş müydü herkes ayrılık sevdâsına?

Benzeyip şîrâzesiz bir mushafın eczâsına,

Böyle düşmüş müydü herkes ayrılık sevdasına?

Benzeyip 'şirâzesiz bir kitabın parçalarına',

Hiç görülmüş müydü olsun kayd-ı vahdet târumâr?

Böyle olmuş muydu millet can evinden rahnedar?

Hiç görülmüş müydü olsun birlik bağı darmadağın ?

Böyle olmuş muydu millet can evinden rahnedar (yaralı)?

Böyle açlıktan boğazlar mıydı kardeş kardeşi?

Böyle adet miydi, bî-pervâ, yemek insan leşi?

Böyle açlıktan boğazlar mıydı kardeş kardeşi?

Böyle âdet miydi, hiç çekinmeden, yemek insan leşi?

Irzımızdır çiğnenen, evlâdımızdır doğranan!

Hey sıkılmaz! Ağlamazsan, bâri gülmekten utan!...

Irzımızdır çiğnenen, evladımızdır doğranan!

Hey sıkılmaz ağlamazsan, bâri gülmekten utan?

His” denen devletlüden olsaydı halkın behresi:

Pâyitahtından bugün taşmazdı sarhoş nâ’rası!

"Duyarlılık" denen o yüksek değerden olsaydı halkın nasibi:

Başkentinden bugün taşmazdı sarhoş narası!

Kurt uzaklardan bakar, dalgın görürmüş merkebi,

Saldırırmış ansızın yaydan boşanmış ok gibi.

Kurt uzaklardan bakar, dalgın görürmüş eşeği,

Saldırırmış ansızın yaydan boşanmış ok gibi.

Lâkin aşk olsun ki, aldırmaz da otlarmış eşek,

Sanki tavşanmış gelen, yahut kılıksız köstebek!

Fakat aşk olsun ki aldırmaz da otlarmış eşek,

Sanki tavsanmış gelen, yâhud kılıksız köstebek!

Kâr sayarmış bir tutam ot fazla olsun yutmayı...

Hasmı, derken, çullanmışlar yutmadan son lokmayı!..

Kâr sayarmış bir tutam ot fazla olsun yutmayı...

Düşmanı, derken, çullanırmış yutmadan son lokmayı!..

Bir hakikattir bu, şaşmaz, bildiğin üslûba sok:

Hâlimiz merkeple kurdun aynı, asla farkı yok.

Bir hakikattir bu, şaşmaz, bildiğin üslûba sok:

Hâlimiz eşekle kurdun aynı, asla farkı yok.

Burnumuzdan tuttu düşman, biz boğaz kaydındayız!

Bir bakın: Hâlâ mı hâlâ ihtiras ardındayız!

Burnumuzdan tuttu düşman, biz boğaz derdindeyiz!

Bir bakın: Hâlâ mı hâlâ hırsların peşindeyiz!

Saygısızlık elverir... Bir parça olsun arlanın:

Vakit çoktan geldi, hem geçmektedir arlanmanın!

Saygısızlık yeter... Bir parça olsun utanın:

Vakti çoktan geldi, hem geçmektedir utanmanın!

Davranın haykırmadan nâkûs-ı izmihlâliniz...

Öyle bir buhrâna sapmıştır ki, zirâ haliniz:

Davranın haykırmadan parçalanma (tehlike) çanlarınız !

Öyle bir krize sapmıştır ki, zira durumunuz;

Zevke dalmak şöyle dursun, vaktiniz yok mâteme!Davranın, zîra gülünç olduk bütün bir âleme,
Zevke dalmak şöyle dursun, vaktiniz yok yas tutmaya!

Davranın, zîrâ gülünç olduk bütün bir aleme.

Bekleşirken gökte yüz binlerce ervâh, intikam;

Yerde kalmış, naşa benzer kavm için durmak haram!

Bekleşirken gökte yüzbinlerce ruhlar, intikam;

Yerde kalmış, cesede benzer kavim için durmak haram!

Kahraman ecdâdımızdan sizde bir kan yok mudur?

Yoksa: İstikbâlinizden korkulur, pek korkulur!

Kahraman atalarınızdan sizde bir kan yok mudur?

Yoksa: Geleceğinizden korkulur, pek korkular.

Nevruz'a şiirinde ırk kavramı[]

Güncel Türkçesi
İhtiyar amcanı dinler misin, oğlum, Nevruz?


Ne büyük söyle, ne çok söyle; yiğit işde gerek.

İhtiyar amcanı dinler misin, oğlum, Nevruz.


Ne büyük söyle, ne çok söyle, yiğit işte gerek.

Lâfı bol, karnı geniş soyları taklîd etme;


Sözü sağlam, özü sağlam adam ol, ırkına çek.

Lâfı bol, karnı geniş soyları örnek alma:


Sözü sağlam, özü sağlam adam ol, soyuna çek.

Video

Irkçılık - İslam Ansiklopedisi[]

IRKÇILIK

Sosyal grupların kalıtımla geçen bedenîözellikler sebebiyle farklılaştığını ve bu farklılıkların onlar arasındaki statü ve ilişkinin belirleyicisi ^ olması gerektiğini iddia eden akım. ^

Irk (¿¿»if) kelimesi Arapça'da "kök, bitkinin gövdesi, yaprağın sapı, damar, asıl, irsî özellik, nesep, menşe, ata" gibi anlamlara gelir {Lisânü'l-'Arab, "carlç" md.; Tâcü'l-'arûs, ""ark" md.).

İbn Manzûr'un naklettiği bir beyit eski Araplar'da ırk kelimesinin "soy üstünlüğü ve asalet" anlamında kullanılabildiğini göstermektedir. İslâmî dönemde buna yakın bir anlamda. fakat çoğunlukla reddedici bir yaklaşımla yine bir Câhiliye dönemi kavramı olan asabiyetkullanılmaktaydı. Ancak bu kelime, çağdaş bir kavram olan ırkçılığın anlam genişliğinden uzak olup genellikle kabilecilik çerçevesinde bir içerik taşıyordu. Zamanla bilhassa İranlılar'ın müslüman olmaya başlamasıyla birlikte kısmen ırk ayırımını ve buna dayalı çekişmeleri de ifade eden şuûbiyye kelimesi kullanılmaya başlandı. Günümüz Türkçe'sinde aralarında kan bağı bulunan, aynı soydan gelen büyük insan toplulukları ırk kelimesiyle ifade edilmekle beraber aynı anlamda veya daha az içerikte olmak üzere nesil, nesep, zürriyet, soy, sülâle gibi başka kelimeler de bulunmaktadır. Sosyal grupların kalıtımla geçen bazı özellikleri sebebiyle farklılaştığını, bu farklılıkların onlar arasında statü ve değer farklarına da yol açtığını ileri süren akımlara ise ırkçılık denmektedir. Modern Arapça'da ırk kelimesi genellikle yukarıdaki sözlük anlamıyla sınırlı kalırken şa'b, nesil, ümmet, cîl, cins, kavim gibi kelimeler kısmen belli bir insan soyunu veya zümresini ifade etmekte, Türkçe'deki ırk karşılığında genellikle unsur, ırkçılık karşılığında ise unsûriyye kullanılmaktadır. Zaman zaman unsur-unsûriyye yerine cins- cinsiyye, kavim-kavmiy- ye kelimelerinin kullanıldığı da görülmekle birlikte özellikle kavmiyyenin (kavmiyet) Türkçe'deki milliyetçilik karşılığında kullanımı daha yaygındır. Irk kelimesinin karşılığı olarak Batı dillerinde Latince asıllı race, rasse, ırkçılık teriminin karşılığında iseracisme. racial-isme, racism veya rassismus gibi kelimeler kullanılmaktadır. Bat dillerinde bu terimler ırkın, insanın özelliklerinin ve kapasitesinin temel belirleyicisi olduğu ve ırkî özelliklerin, bir ırkın diğerine üstünlüğünü doğurduğu inancını ifade etmektedir (Webster's Ninth Mew Collegiate Dictionary, s. 969).

Modern disiplinlerde ırk kavramı başlıca şu anlamları içermektedir:

1. İnsan türünün alt sınıfları (beyaz, siyah, sarı ırk gibi).

2. Etnik grup (Cermen ırkı gibi).

3. Belli bir sosyokültürel grup.

Bu son tanımlama nesnel ölçülere dayanmaz. Meselâ Kuzey Amerikalılar'a göre siyah ırk mensupları Brezilya'da beyaz olarak tanımlanmaktadır (Cashmore, s. 237-239).

Modern Batı'da ırkçı teoriler de üç farklı iddia sebebiyle birbirinden ayrılmaktadır. Bir iddiaya göre insan türü biyolojik olarak farklı gruplardan oluşmaktadır: irsiyet, tevarüs edilmiş yetenek ve eğilimlerin açıklanmasını mümkün kılan bir faktördür. İkinci görüşte grup özelliklerinin kanla geçtiği, ileri sürülürken son görüş ırkçılığın teoris- yenlerince ortaya atılmış olup bazı insan - gruplarının diğerlerinden fizikî, zihnî ve i mânevî açıdan üstün olduğunu iddia eder (The Encyclopedia of Philosophy, VII, 58-, 59).

Yahudilik'teki bu ayırımcı anlayışın temeli Hz. Nûh'un oğullarına kadar götürülür. Tevrat'a göre ırklar tûfandan sonra Nûh'un Sâm. Hâm ve Yâfes adlı üç oğlun- :|3 dan türemiştir (Tekvîn, 5/32; 9/18; 10/32).; Hâm babasına karşı bir saygısızlığından M dolayı onun lânetine uğradığı için soyun- | dan gelenler de Sâm ile Yâfes'in nesline köle olmaya mahkûm edilmiş (Tekvîn, 9/ j 19-27), böylece ırklar arasında kalıtımla ' geçen derece farkları ortaya çıkmıştır. Bu derecelenmede en üstün, hatta tek üstün yer Sâm'ın soyundan geldiğine inanı-lan yahudilere tahsis edilmiştir. Buna göre, "Rab yer üzerinde olan bütün Kavimlerden üstün olarak kendisine has bir ka- vihri olmak üzere" İsrailoğullârı'nı seçmiş fîfesniye, 14/12). bu suretle onlar "Allah'ınkavrhi" olmuşlardır (Levililer, 26/12; Çıkış, 19/5-6).

Tevrat'ta buna dair şöyle denilmektedir: "Ve onlardan nefret ettim. Fakat size dedim: Siz onların topraklarını miras alacaksınız... Ve bana mukaddes olacaksınız..." (Levililer,20/24-26). "İşte şimdi bildim ki bütün dünyada Allah yoktur, ancak İsrail'de vardır" (II. Krallar. 5/ 20): Kitâb-ı Mukaddes'te Yahudilerin üstünlüğünü ifade eden daha birçok açıklama yer alır (meselâ bk. Tesniye, 23/20; Mezmurlar. 67/6; II. Samuel, 22/44-48).

Tevrat'a göre yahudiler bu üstünlükleri dolayısıyla diğer milletleri idare etme hakkına sahiptir. "Bütün göklerin altında olan kavimler üzerine bugün senin dehşetini ve korkunu koymaya çalışacağım, onlar senin haberini işitecekler ve senin yüzünden titreyip kıvranacaklar" (Tesniye, 2/25).

Yahudiliğin ırka bağlı din anlayışını Hıristiyanlık onaylamamıştır. Ancak Avrupalı hıristiyan milletler gerek sömürgecilik dönemlerinde hâkimiyetleri altına aldıkları Asya ve Afrika ülkelerinde gerekse modern çağda Avrupa'daki yahudilere karşı ırkçı bir tavır sergilemişlerdir. Esasen modern anlamda ırkçı düşünce ve uygulamalar ilk olarak hıristiyan toplumlarda ortaya çıkmış olup günümüzde Batı'- da hâlâ farklı ırkların kiliselerinin de ayrı olduğu gözlenmektedir. Amerika Birleşik Devletleri'nde siyahların ve Uzakdoğuluların kiliselerinin ayrı olması bunun örneğidir.

Câhiliye döneminde modern anlamda- kine benzer bir ırkçılık düşüncesi ve bunu ifade eden kavramlar bulunmamakla birlikte genellikle asabiyet kelimesiyle ifade edilen güçlü bir kabilecilik ruhu hâkimdi.

Bu dönemde aralarında baba tarafından kan bağı bulunan topluluğa "asabe", bu topluluğun bütün fertlerini birbirine bağlayan topluluk arasındaki dayanışma duygusuna da "asabiyet" denilmekteydi. Câhiliye toplumunda bu duygunun kabile üyelerinin savunulmasına imkân sağlaması yanında kabileler arasında asalet çekişmelerine, zulüm ve haksızlıklara, savaşlara yol açtığı bilinmektedir (bk. ASABİYET; CÂHİLİYE). İslâm dini insanların farklı ırklardan geldiğini kabul etmekle beraber bunun

onlar arasındaki ilişkilerde belirleyici rol oynamasını reddeder. Bu bakış açısı teorik alana hâkim olduğu gibi ondan hareketle gerçekleşen sosyal ve hukukî düzenlemelere de yansımıştır. Teorik ve felsefî olarak İslâm'ın insan kavramında ırka dayalı bir üstünlük kabul edilmezken fıkıhta insanlar arası ilişkiler bağlamında da ırkın belirleyici bir yeri yoktur. Muhtelif ırkların varlığı Allah'ın kudret ve ilminin bir işareti olarak yorumlanmış olup bu yorum. ırklar arasında kurulması öngörülen barışçı ve eşitlikçi düzenin inanca dayalı ahlâkî temelini oluşturur. Kur'ân-ı Ke- rîm'deki prensipler Hz. Peygamber'in ve onun ashabının hayatında somut ifadesini bulmuştur. Daha sonraki devirlerde de felsefe, fıkıh, tasavvuf ve ahlâk alanlarında eser veren âlimler tarafından ırkçılık sürekli olarak reddedilmiştir. Bu açıdan İslâm dini kendinden önceki bazı din ve kültürlerde bulunan ırkçı veya kast sistemine dayalı anlayışlarla mukayese edildiğinde inkılâpçı bir tutum sergilemiştir. Kur'ân-ı Kerîm'in mesajı evrenseldir: Kur'an, ırk ayırımı gözetmeksizin yeryüzünde "halife" olarak yaratıldığını bildirdiği her insanı dünya ve âhiret saadetine çağırır. Dil ve renk ayrılığı ile sosyal farklılaşma bir problem değil Allah'ın rahmetinin eseri olan bir nimet ve O'nun ilim ve kudretini ortaya koyan bir alâmettir (lbrâhîm 14/ 4; er-Rûm 30/22; el-Hucurât 49/13). Özellikle Hucurât sûresinin 13. âyetinde bütün insanlara hitap edilerek onların arasındaki tabii farklılaşmanın ilâhî bir fiil olduğu belirtilmekte ve bu fiilin hikmeti göz önüne serilmektedir. Tabii farkların karşılıklı tanışmaya ve oradan hareketle Allah'ı tanımaya vesile olması amaçlanmıştır. Tabii ferdî ve sosyal farklılaşmanın getirdiği özellikler birer üstünlük kaynağı olarak görülemez. Üstünlük iradî olmayan tabii özelliklerde değil iradî olan dinî ve ahlâkî duyarlıkla (takvâ) bunun ürünü olan güzel fiillerde aranmalıdır.

Kur'ân-ı Kerîm, yeryüzünde haksız olarak üstünlük taslayanların veya diğer insanlar üzerinde hâkimiyet kurmak isteyenlerin Allah tarafından şiddetli bir şekilde cezalandırılacağını haber verir. Buna dair âyetler (el- Kasas 28/83-84) insanların ancak kendi fiillerinin karşılığını elde edebileceklerini göstermektedir. Allah ırk ve benzeri özelliklere bakmaksızın insanları inanç ve davranışlarının değerine göre eşit

bir şekilde mükâfatlandıracak veya cezalandıracaktır (el-Kehf 18/30). Bir insana karşı bizzat onun kendi fiiline dayanmayan bir özellikten dolayı olumsuz bir tutum içine girmek bir iftira ve apaçık günahtır (el-Ahzâb 33/58). Câhiliye döneminde Mekke aristokratları sosyal hayatta sahip oldukları yüksek statünün dinî alanda da korunmasını istiyor, ancak bu şartla İslâm dinini benimseyeceklerini, aksi takdirde Habbâb b. Eret, Bilâl ve Ammâr b. Yâsir gibi aşağı sınıftan gördükleri kimselerle aynı mekânda bulunmayı kabul edemeyeceklerini söylüyorlardı. Fakat Kur'an, mâneVî ve ahlâkî değer ölçülerine vurgu yapan ifadelerle böyle bir dinî kast sistemini reddetmiş ve eşitliği temel prensip olarak ilân etmiştir (el-Kehf 18/28).

Atalar fetişizmi bir yandan hür düşünceyi ve doğru tercihler yapmayı engellerken öte yandan haksızlıklara, adaletsizliklere, hatta hak dinden sapmaya bile götürdüğü için Kur'ân- ı Kerîm'de birçok âyette yasaklanmış, böylece insana hür düşünceye dayalı seçimler yapma imkânı getirilmiş, insanın atalannın ve ırkının körü körüne takipçisi olmasının önüne geçilmesi istenmiştir (el- A'râf 7/28, 70; Yûnus 10/75-78; Hûd 11/ 61-63,84-88; en- Nahl 16/35; Sebe' 34/ 43; ez-Zuhruf 43/22- 25). Kur'ân-ı Kerîm'in ortaya koyduğu ilkeler bakımından insanlar arasında renk, cinsiyet ve coğrafya farklılığı gibi fiziksel sebeplere bağlı bir değer hiyerarşisinden söz edilemez; sadece takvâya bağlı olarak ruhlar arasında derece farkı olabilir. Ancak bu türden bir fazilet de sosyoekonomik ilişkilerde üstünlük getirmez: takvâ- nın mükâfatı âhirettedir. İnsanlar arasındaki soy ve cinsiyet farklılıklarını alay konusu yapmak ve insanları aşağılamak Allah'ın onları yaratmadaki hikmetini görmemek mânasına gelir. Hucurât sûresinin 11-12. âyetleri, müslümanlar arasında her türlü bölücü ve aşağılayıcı tavrı fâ- sıklık olarak nitelemekte, bu cümleden olarak ırkçılığı da yasaklamaktadır. Buna karşılık aynı sûrede inanç ve değer birliğine dayalı kardeşliğin insanlar arasındaki ilişkinin mahiyetini belirlemesini emretmektedir. Irk farklılaşması diğer birçok kevnî âyetle birlikte yorumlanarak ele alınmalı, Allah'ı ve O'nun bu kâinatı yaratmadaki hikmetini daha iyi tanımaya vesile kılınmalıdır (el-Hucurât49/13). Renk farklılığı sadece insanlara has bir durum değildir, Allah'ın kudretinin bir işareti olarak bu tür biyolojik farklılıklar tabiatta bitkiler ve hayvanlar âleminde, hatta dağlarda bile gözlenebilir (Fâtır 35/27 -28; ayrıca bk. en-Nahl 16/13 , 69; ez-Zümer 39/ 21 ). Esasen insanların hepsi Âdem'in çocuklarıdır, kâfirlerin şahısları değil inançları ve tutumları red ve tahkir edilir. Nitekim onlar bu inanç ve tutumlarını bıraktıkları anda müslümanlarla aynı değeri ve onuru paylaşırlar. Müslüman bir kişinin ırkdaşları bir yana aynı inançları taşımayan aile üyeleriyle bile dostluk ilişkisi ortadan kalkar (et-Tevbe 9/23). Kur'ân-ı Kerîm, Araplar arasında son derece önem verilen nesep ilişkilerini ve soy üstünlüğü anlayışını tamamen dışlayarak "sıla-i rahim" (akrabalık bağını sürdürme) bağlamında ve ahlâk kuralları çerçevesinde ödev, hak ve sorumluluklar açısından düzenlemiştir. İslâm'ın önerdiği bu yeni anlayışta akrabalığın devam ettirilmesine yapılan vurgu soyun üstünlüğünden dolayı değil toplum düzeni ve yardımlaşma açısındandır. Kur'ân- ı Kerîm bu bakımdan sıla-ı rahmi teşvik etmiş, soyları ile bağlantıyı koparanları yermiştir, ancak soy ile övünmeyi de yasaklamıştır. Nihaî noktada sadakat soya değil İslâm'adır. Câhiliye dönemindeki ırk, nesep ve kabile bağları bu yeni bakış açısından mahiyet değiştirmiştir. Sosyal yapıdaki bu köklü değişimin önemli bir göstergesi de sahâbîler arasında muharebelerde müşrik akrabalarına karşı savaşanların bulunmasıdır (Kare. s. 48-49,66). Bu nevi tarihî hadiseler. Câhiliye dönemi Arap sosyal yapılanmasına tamamen hâkim olan kavim, kabile, aile gibi tabii ve irsî özelliklere dayalı sosyal kimliklerin bir kenara bırakılıp akîdeye dayalı bir kimliğin sosyal ilişkilerde temel belirleyici haline geldiğini göstermesi bakımından önemlidir. Bu olaylar ayrıca Kur'ân-ı Kerîm'in ırkçılığı yasaklayan hükümlerinin teorik planda birer temenni olarak kalmayıp inananların hayatında gerçeklik kazandığını göstermektedir. Hadislerde de genellikle asabiyet olarak ad/andınian ırkçılık yasaklanmıştır. Hadis literatüründe asabiyet ırkçılığı da içine alan geniş bir kavram olup kısaca "İslâm dışı bir gaye etrafında gruplaşma" mânasına gelir. Hz. Peygamber, insanlık ailesinin ayırımsız olarak beyazıyla siyahıyla hepsine gönderilmiş tek mürşididir (Müsned, 1,250,301; Dârlmî, "Siyer", 67; Müslim, "Mesâcid", 3). Aynı şekilde Resûlul- lah Vedâ hutbesinde. "Ne Arap'ın Arap olmayana ne de Arap olmayanın Arap olana üstünlüğü vardır" (Müsned, VI, 411) derken de o zamana kadarki bütün ırkî üstünlük iddialarını temelinden yıkmayı hedeflemiştir.

Irkçılığın önemli bir tezahürü veya sonucu da kızgınlık, nefret ve haksızlıkta yardımlaşma olduğu için Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Kim ırkçılığa (asabiyet) çağırarak yahut ırkçılıktan dolayı başkasına kızarak gayesi belirsiz bir topluluğun bayrağı altına girerse onun ölümü Câ- hiliye'deki ölüm gibidir" (Müslim."İmâre", 57; Nesâî. "Tahrîm", 28; İbn Mâce, "Fiten", 7). "Asabiyet bir kişinin kavminin haksız davranışına arka çıkmasıdır" (Müsned, IV, 107.160; Ebü Dâvûd,"Edeb", 112). İrkçılıkla ilgili hadislerin en anlamlılarından biri de Resûlullah'ın Vedâ hutbesindeki şu ifadeleridir: "Ey insanlar! Sizin rabbi- niz birdir. Babanız da birdir... Haberiniz olsun ki takvâ dışında hiçbir Arap'ın Arap olmayana, hiçbir Arap olmayanın da bir Arap'a, hiçbir siyahînin beyaza, hiçbir beyazın da siyaha temel bir üstünlüğü Fıkıhta hukukun karşı amaçlarından' biri nesli Şüphesiz olduğu için huzurda en yoktur. korumak ki ilâhî bir insanın, kendi soyundan başka bir olanınızdır..." değerliniz en müttaki soya kendisi veya birVI, başkası tarafından ırkçılığın (Müsned, 411). Resûl-i Ekrem nisbet edilmesinin haram olduğu da bildirilmiş bir topluluğu zayıflatıp sonunda dış olup bu tür hükümler. ırkçılığa karşı saldırılara açık hale getireceği konusunda olmanın* kendi soyunu Soya dayanarak da uyarıda bulunmuştur. inkâr anlamı taşımadığını böbürlenmeyi göstermesi açıkça yasaklayan, ırk bakımından önemlidir. Diğerkışkırtarakbir müslümanlar ayırımcılığını taraftan insanın soyu ile alâkası bölücülük yapanları birliğine arasında hiçbir zaman inanç şiddetle baskın gelemez ve inanç farklılığının miras kınayan hadisler de vardır (Ebü Nuaym, I. ve II, 367; SüyÛtî. 1,8-12; Hatipoğlu, XXIII! 9; evlenme gibi bazı konularda kısıtlayıcı hükümler 135). 1978|, s. doğurmasını önleyemez. Evlilikte ve hadislerin ortaya koyduğu bu Âyet denklik konusunda bazı fıkıh âlimlerinin kabileler veya ırklar arasında açık tavır ahlata* bir tavır olmanın fark gözeten bir sonuçlar da doğurmuştur. yanında hukukî tavır sergilemelerinin de dinî bir temeliinsanların temel haklan ve İslâm fıkhında olmayıp tarihî ve sosyal telakkilerden kaynaklanmıştır. sorumlulukları belirlenirken muayyen bir ırka mensubiyet bir ırkçı bir zihniyetin İslâm öncesinde istisna teşkil etmez. hâ-' kim olursa olsun hukuk karşısında Irkı ne olduğu Câhiliye toplumundan bu telakkiyi bir anda tamamen silmek bütün müslümanlar eşittir. Fıkhın amacı mümkün olmamıştır. Ashap arasında olan, insanlarla ilgili leh ve aleyhte zenci ve beyazların ilişkisindeki değişim, hususlar yani hak ve sorumluluklar bu açıdan İslâm farklılığına İslâm sonrası belirlenirken ırk öncesi ve en küçük bir dönemlere rol tanınmamıştır. İlke mukayeseli bakarak olarak yönetici bir şekilde incelendiğinde bu ona itaat etmek Habeşli bir köle bile olsa zihnî ve sosyal değişim süreci ve bu süreçte karşılaşılan gerekir (Müsned, IV, 126,127; problemler açıkça görülür. Çünkü Araplar Dârimî. "Mukaddime", 16; İbn neseplerine son derece "Ci- hâd", 39; bk. Mâce, "Mukaddime", 6, düşkün insanlardı ve Teymiyye, Minhâcü's- şünne, IV, 92). İbn bu durum kabileler arasında bir övünç kaynağı idi. Kendi ırkıyla övünmek Halifeliğin Kureyş'e ait olduğunu ifade İranlılar'" hadisi da devardı. Resûlullah'ın eden da bu bağlamda İran asıllı sahâbîler! bu konuda eğittiği değerlendirmek gerektiği, aksi halde görülmektedir (Ebü Dâvûd, "Edeb", 112). Kureyşliler'i yönetici sınıf gibi görmenin açıkça İslâm prensiplerine ters düşeceği de Muk XXIII Öme sahâ birin yerin söyle köle has unsu enge göst nam imam Suhe çeki gele imam seçil (Hat İslâm oldu tâbi

126

Irkçılığa karşı mücadelenin Hulefâ-yi Râşidîn döneminde de sürdürülmesine rağmen eski aristokratların yeni eşitlikçi düzenden zaman zaman şikâyet ettikleri görülmüştür (bazı örnekler için bk. Bu- hârî. et-Târîiju'l-kebîr, II. 104-105; Abdul-

lah Mübârek,s. 1000; Hâkim. Müsted- rek/UU 282 Ibnü'l-Esîr, 11,480; Hatipoğ- lu, XXIII11978|, s. 152-153). Müslümanlar arasındaki eşitlik anlayışının ilişki kurdukları ırkçı toplumlarca da yadırgandığı olmuştur. Meselâ Mısır'ı müslümanlara karşı savunmaya çalışan Mukavkıs'a gönderilen iheyetin başında esmer tenli Ubâde b: Sâmit'in bulunması onu rahatsız etmiş: bu rahatsızlığını açıklaması üzerine heyettekiler Ubâde'nin içlerinde en üstün ve en akıllı kişi olduğunu, bu sebeple onun liderliğine razı olduklarını, her konuda onun görüşüne saygı duyup itaat edeceklerini bildirmişlerdir (Lewis, Race and Color In Islam, s. 10). Emevîler ve Abbâsîler döneminde İranlılar, Berberîler ve Türkler gibi Arap olmayan kavimlerin İslâm'a girmesiyle İslâm dünyasında ırkçılığı hatırlatan bazı prob- lemler gündeme gelmiş, bu dönemde "mevâlî* olarak adlandırılan gayri Arap unsurlara karşı Araplar'ın üstün olduğunu iddia edenler çıkmıştır. Bunlar Peygamberin Arap, Kur'an'ın da Arapça olması gibi hususları kullanmışlardır. Öte yandan bu tür üstünlük iddialarına tepki olarak başta İran asıllılar olmak üzere Arap dışı unsurlar arasında ırkçılığı hatırlatan bir hareket başlamıştır. "Şuûbiyye" denilen bu hareketin amacı Arap olmayanların Araplar'dan daha üstün olduğunu ispatlamaktı. Başlangıçta bir tepki hareketi olarak ortaya çıkan ve eşitliği savunan bu yöneliş, sonradan yavaş yavaş Arap- lar'a karşı mutaassıp davranarak Arap soyunun düşmanı olan, onu dünya kavimlerinin en âdisi sayan ve Arap olmayan kavimleri Araplar'a üstün tutan bir fırka haline gelmiştir. Böylece şuûbiyyenin esası ırkçılığa dayanmakta olup (Câhlz, II, 20; Kılıçlı, s. 53) bu ideolojinin lehinde ve aleyhinde olanlar tarafından zengin bir literatür ortaya konmuştur (bk. ŞUÛBİYYE). Gerek İslâm vahyinde gerekse onun içtimaî ve siyasî uygulamalar planındaki tarihî yorumunda ırkçılık hiçbir zaman önemli bir problem oluşturmamakla birlikte müslüman toplulukların edebiyatında genelde ırk, özelde renk ayırımının yapıldığı izlenimini veren bazı beyanlar bulunmaktadır. Bu edebiyat içinde erdeme sarılan siyahî kölelerin beyaz tenli kılınarak ödüllendirilişini konu edinen masallara, bazı kavimlerin aklî ilimler konusunda yaratılıştan yeteneksiz olduğunu, hatta bazı iklimlerde yaşayan

b;

kavimlerin köle tabiatlı yaratıldığını iddia eden metinlere rastlanmakta, mevâlîye reva görülen çok aşağılayıcı Arap tavrına dair edebî örneklerle karşılaşılmaktadır (Lewis. Race and Slavery in the Middle East, s. 19.36- 37, 55). Kısmen İslâm öncesi felsefelerden İhvân-ı Safâ ve İbn Sînâ gibi bazı filozofların eserlerine de yansıyan (meselâ bk. er-ResA'il, I. 302- 305; eş-Şif&\ 1,447), fakat İslâm diniyle ilgisi bulunmayan ve sosyokültürel şartlanmışlığın eseri olan bu ârızî ön yargılar, zaman içinde çeşitli kavimlerin İslâm medeniyetine yaptığı katkılar müşahede edildikçe kendiliğinden yok olmuştur. Selçuklu-Osmanlı geleneğinde de ırkçı temayüllere rastlanmamaktadır. Özellikle Osmanlı millet sistemi farklı din ve kavimlerden oluşan çok dinli, çok kavimli ve çok kültürlü bir sosyal dokuya sahipti ve bu sistem temellerini evrensel ölçekte yorumlanmış bir din anlayışında bulmaktaydı. Bu sebeple ırk faktörü hiçbir şekilde bu sistemin işleyişinde bir imtiyaz ölçüsü olarak görülmemiştir. Nitekim millet sistemi içinde yer alan farklı etnik gruplar ve kavimler, bu sistemin öngördüğü kamu düzeni çerçevesinde kendi din ve inançlarını açıkça ifade edebiliyor, tam bir kültürel özerklik içinde yaşayabiliyorlardı. Zimmîler hakkındaki farklı hükümler ve bazı uygulamalar ise kesinlikle ırk temeline dayanmayıp din ve inanç hürriyetinin korunması ve inanç farklılığının siyasî, idarî ve hukukî alanlara yansımasıyla ilgilidir. Sonuç olarak ilk fütuhat döneminin ardından gözlenen Arap- Acem, Arap-mevâlî ayırımının: siyahiler, Berberîler. Hintliler, Türkler gibi bazı etnik gruplara yönelik ön yargıların dinde yerinin bulunmadığı, başarı, üstünlük ve iktidarın ırk ve renk faktörüne dayanmadığı kısa sürede anlaşılmıştır. Kur'an ve Sünnet'te ırkçı temayüllere karşı kesin bir tavır takınılmasına bağlı olarak İslâm âlimlerinin ırkçı eğilimlerle mücadelesi her devirde hâkim bir çizgi oluşturmuştur. Buna dair eserler arasında Ebü'l-Fe- rec İbnü'l-Cevzî'nin Tenvîrü'l- ğabeş fî fazli's-Sûdân Celâleddin es- Süyûtî'nin Refu şe'ni'l- Hubşân, Mu- hammed Nu'mân b. Muhammed b. Ar- râk'ın Kitâbü Kenzi'z- Zinâdi'l-vâri fî zikri ebnâ'i's-serârî,Ebü'l-MeânîAlâed- din Muhammed b. Abdülbâki el-Buhârî el-Mekkî'nin et- Tırûzü'l-menküş fî me- hâsini'l-Hubûş, Ali b. Abdürraüf el-Ha- beşînin Refıı'l- ğubûş fî iezâ'ili'l-Hu- bûş, Câhiz'in Fahrü's-Sûdân cale'l-bî- zân ve Fezâ'ilü'l-Etrâk adlı eserleri zikredilebilir.

ve'l-Habeş,

Hadis literatürüne de giren bu telakkinin savunucuları, "Onun (Nûh'un) zürriye- tini, evet onları yeryüzünde bâki kıldık" (es-Sâffât 37/77) meâlindeki âyetin bu telakkiyi desteklediğini ileri sürerlerse de Hûd sûresinin 40. âyetinde Hz. Nuh'a sayısı az olmakla birlikte başka insanların da iman ettiği bildirilmektedir. Buna göre Sâffât sûresinin 77. âyetindeki "zürriyet" ile Nuh'a iman etmiş olanların kastedildiği anlaşılmaktadır. Bütün ırkların Hz. Nûh'un üç oğlundan geldiğine dair hikâye bazı hadis, tefsir ve tarih kitaplarına girmiştir.Ancak birtakım İslâm âlimleri hadis olarak aktarılan hikâyelerin râvilerinin güvenilirliklerini sorgulamışlar ve bu rivayetlerin Tevrat'tan geldiğini ortaya koymaya çalışmışlar, özellikle ırk farklılaşmalarının iklimden kaynaklandığını düşünen ekole mensup olan İbn Haldûn gibi âlimler açıkça bu rivayetlerin asılsız olduğunu belirtmişlerdir. Irkların kaynağının coğrafî şartlar olduğu şeklindeki ikinci temel iddia dünyayı yedi iklime ayıran klasik Yunan coğrafyasına dayanır. Bu coğrafya anlayışı ile dönemin dört unsura dayalı tıp anlayışı birleştirilerek ırkların kaynağı izah edilmeye

4[]

IRKÇILIK


çalışılmış, yine Grek düşüncesine hâkim

olan her şeyin ortasının (itidal) en iyisi

olduğu ölçütü de kullanılarak orta iklimde

yer alan ırkların zihinsel üstünlüğü iddia

edilmiştir. Bu anlayış Aristo gibi Yunan

filozoflarının siyaset ve sosyal teorilerini de

etkilemiş. Yunan felsefesinin İslâm dünyasına

girmesiyle İslâm filozofları tarafından da

ilgi görmüştür, «indîden başlamak üzere

Fârâbî, İhvân-ı Safâ, İbn Sînâ, İbn Rüşd gibi

filozofların, İdrîsî gibi coğrafyacıların. Sâid

el-Endelüsî ve İbn Hal- dûn gibi tarihçilerin

görüşlerini etkilemiştir. Mutedil iklim dışında

yaşayan Türkler ve siyahların medeniyete

kabiliyeti olmadığı bu teoriye dayanılarak

ileri sürülmüştür.

İbn Haldun da meşhur coğrafyacı İdrî-

sî'nin verdiği bilgilere dayanarak dünyanın

yedi "iklim" (bölge) olduğunu var sayar ve ırk

farklılaşmasının kaynağı hakkındaki kuramını

bu var sayım üzerine inşa eder (Mukaddime,

[, 337-397). İbn Haldûn'un ırk farklılaşması

hakkındaki

görüşlerinin

anlaşılabilmesi

için antik Yunan'dan devralınan ve Ortaçağ

boyunca müslüman- lar arasında yaygın

olarak kullanılan tıp, biyoloji, astronomi

ve coğrafya anlayışının da göz önünde

bulundurulması gerekir.

İrk kavramının karşılığı olarak ümmet,

nevi,

eli

kelimelerini

kullanan

İbn

Haldûn'un "hukemâ'ya nisbet ederek verdiği

bilgilere göre dördüncü iklim kuşağı en

üstün ırkın yaşadığı ve medeniyete en

uygun insanların ortaya çıktığı bölgedir

(a.g.e., I, 387). Dördüncüden sonra onun

iki tarafındaki üçüncü ve beşinci iklimler

gelir. Kısaca en mutedil iklim olan dördüncü

iklimden uzaklaştıkça insanların medeniyete

olan kabiliyeti zayıflar, dolayısıyla ırkın

üstünlük derecesi de azalır. Mutedil iklim

kuşaklarında yaşayanlar beden, renk.

ahlâk ve din bakımından en mükemmel

toplulukları oluşturur. Hatta peygamberler

bile genellikle bu bölgeden yetişir. Buna

karşılık itidalli iklim kuşağından en uzakta

olan güney ve kuzey iklimlerine peygamber

gönderildiğine dair hiçbir bilgi yoktur.

İbn Haldun ırkların kaynağının nesep

olduğunu iddia edenleri eleştirirken şöyle

der: "Varlıkların tabiatları hakkında hiçbir

bilgi sahibi olmayan bazı nesep âlimleri

vehmettiler ki siyahlar Nûh'un oğlu Hâm'ın

çocuklarıdır: babasının onun neslinin köle

olması için yaptığı bedduanın eserinin

ortaya çıkması sonucu siyah renk ile diğer

insanlardan ayrıldılar. Onlar bu konuda

hikâyecilerin hurafelerinden hikâyeler de

naklederler. Nûh'un, oğlu Hâm'a bedduası


Tevrat'ta yer almakta, ancak orada siyah

renkten bahsedilmemektedir: Nûh sadece

Hâm'ın çocukları kardeşlerinin (Sâm ve

Yâfes'in) kölesi olsun diye beddua etmiştir"

(a.g.e., I. 389).

Sâid el-Endelüsî de ırkları medeniyete

yatkınlıkları

bakımından

tabakalara

ayırmıştır. Ona göre coğrafyaya bağlı

olarak iklim bir ırkın medeniyete ne derece

kabiliyetli olacağını belirler. Bu yönden

insanlık yedi ana ırka ayrılır: 1. İranlılar,

2. Keldânîler, 3. Yunan, Fransız, Slav ve

Romalılar, 4. Kıptîler'le onlara yakın olan

bazı zenciler. Habeşistanlılar ve Berberîler.

S. Türkler. 6. Hintliler. 7. Çinliler.

Endelüsî bu ırkları ilme değer verenler ve

vermeyenler diye ikiye ayırarak ilme değer

veren ırkları Hintliler. İranlılar, Keldânîler,

İbrânîler. Yunanlılar, Romalılar, Mısırlılar ve

Araplar şeklinde sıralamakta; geride kalan

ırkların hiçbirinin ilme önem vermediğini

ileri sürmektedir (Tabak&tü'l- ümem,s. 10-

11) . Bu düşünceler klasik Yunan coğrafya,

tıp ve felsefesinin bir ürünüdür. Ayrıca

nesebe dayalı teori gibi Sâid el-Endelüsînin

yedi iklim teorisinin sonunda insanları

medeniyet ve bilime yatkınlık açısından

tabakalara ayırmasının da Kur'ân-ı Kerîm

ve hadislerin yukarıda ortaya konan temel

bakışına ters düştüğü açıktır.


Batı dünyasında ırkçılık, modern çağın

en önemli olguları arasında yer alan

sömürgecilik ve onunla bağlantılı kapitalist

sistemin

oluştuğu

şartlar

altında

sömürgeciliğe meşruiyet tanıyan bir ideoloji

olarak ortaya çıkmıştır. Tarih boyunca Batı

kolonyalizmi ve kapitalizminin gelişme

aşamalarına bağlı olarak ırkçılık da farklı

tezahürlerde

gelişmiştir,

ilk

aşamada

Amerika ve Karayipler'in yerli sakinleri olan

Kızılderililer sömürgecilerin apaçık talan ve

soykırımına mâruz kaldılar; ırkçı teoriler de

bu dönemde ortaya çıkmaya başladı.

Sömürgeciler, buralarda yaptıkları baskı ve

zulümleri izah için ırkçılığı bir araç gibi

kullandılar. Nitekim ilk olarak 1550 yılında

İspanyol ilâhiyatçı Gaines de Sepulveda

Kızılderililer'in aşağılık bir ırk olduğunu ve

bunların beyazlara hizmet etmek üzere

yaratıldıklarını ileri sürdü. Bu teori

Amerika'da

uzun

yıllar

propaganda

edilmiştir. XVII.-yüzyılın ilk yarısında beyaz

işçilerle siyah köleler iş yerlerinde yanyana

çalışıyorlardı. Ancak siyah köleler beyazlara

göre hem ucuzdu hem de her türlü şartlarda

çalışmaya razı olduklarından bu dönemde iş

gücü

olarak

sadece

siyah

köleler

kullanılmaya baş-; landı. Amerika ve


Karay

adlan

hiçbir

başla

değiş

politi

işlevi

Frans

sömü

kaldır

değiş

siyah

ırk m

oluştu

kültü

de k

uyum

biçim

ortay

Aydın

ve B

filozo

halind

Arthu

sur l'

Paris

aklı v

ortay

artist

sürdü

insan

Stewa

neunz

adlı

sergil

üstün

Birleş

atılan

ekono

gelişt

olara

sürdü

gelec

konum

arzed

Grant

(New

Stodd

White

kitab

doğum

çeker

kaybe


128

5[]

ği.endişesini

dile

getirdiler

(The

Encyclopedia of Philosophy, VII, 60).

XX. yüzyıl Batı'da ilk defa tek bir dünya

sistemi iddiasının ortaya çıktığı dönemdir.

Batı dünyasının gelenekleşmiş olan ırkçılık

zihniyetinin bu yüzyılda faşist politikalarla

birleşmesinden sonra bazı milletler kendi

ırkının üstünlüğünden ve dünya insanlarını

kendisinin kurtaracağından söz etmeye

başladılar. Almanlar'ın işgal ettikleri

her yerde yahudileri soykırımına mâruz

bırakmaları bu düşünceden kaynaklanmıştır.

Ancak Avrupa'da yahu- di düşmanlığı ile

pratiğe yansıyan anti- .SĞitıİtizm (Sâmî

ırkına düşmanlık) olgusu. Cermen ırkının

üstünlüğünü ileri süren Adolf Hitler'in

yeni bir buluşu olmayıp Batı tarihinde

şekillenmiş bir ırkçılık biçimidir.

XX. yüzyılda Avrupa kıtası dışında

ırkçılığın en yoğun yaşandığı bölgelerden

biri Güney Afrika, diğeri de Amerika

Birleşik

Devletleri

olmuştur.

XVII.

yüzyıldan itibaren Hindistan. Endonezya

ve Malezya'dan köle olarak Güney Afrika'ya

getirilen müslümanlar da bu ülkedeki ırkçı

uygulamaların

sıkıntısını

yaşamışlardır.

Şeyh Yûsuf el-Makassarî, İmam Abdullah İbn

KâdîAbdüsselâm, Ahmed Efendi, Abdullah

Abdurrahman ve İmam Abdullah Hâ- rûn

gibi liderler.yanında daha birçok müs-

lüman ferdî olarak veya Afrika Ulusal

Kongresi (ANC) gibi platformlarda ırkçılığa.

emperyalizme ve baskılara karşı mücadele

etmişlerdir.

Amerika Birleşik Devletleri'nde XIX.

yüzyılın sonunda ve XX. yüzyılın başında ırk

ayırımını öngören ilk yasalar (Jim Crow

Laws) çıkarılmaya başlandı. Bu yasalara

yaygın bir şiddet dalgası da eşlik ediyordu.

irk ayırımına karşı yürütülen mücadelelerde

siyahlar farklı kamplara ayrıldılar; siyah

örgütlerin üç farklı görüş etrafında oluştuğu

söylenebilir. Bunlardan siyah burjuvazinin

çıkarlarını temsil eden grup (National

Association for the Advancement of

Coloured People [NAACP]) sadece yasal bir

devrim istiyor ve son derece ılımlı bir tavır

sergiliyordu. Liderliğini Martin Luther

King'in yaptığı, "hemen özgürlük" (freedom

now) sloganıyla ortaya çıkan ikinci siyah

hareketi

beyazlarla

entegrasyonu

savunuyordu. Gandi'nin sadık bir izleyicisi

olan Protestan rahibi King mücadelede

şiddet kullanılmasına karşı çıkmış, barışçıl

eylemlerle ırkçı uygulamaları yenmeye

çalışmıştır. Üçüncü hareketi, uzlaşmaz ve

sert bir çizgi takip eden Siyah Müslümanlar

Hareketi (Black Muslims) temsil ediyordu.


1930 yılında Wallace D. Fard (Wallace Fard

Muhammed)

tarafından

kurulan

bu

hareketin başına daha sonra Elijah

Muhammed geçmiş ve hareketi II. Dünya

Savaşı'ndan sonra faal bir konuma

getirmiştir. Aşırı tepkici davranan ve aslî

kaynaklarla tarihî uygulamalardan çok

farklı bir İslâm anlayışına sahip olan Elijah

Muhammed. beyazların doğuştan birer

şeytan olduğuna ve kendisinin Allah

tarafından bu ırkı yok etmek üzere

görevlendirildiğine inanıyordu. Buna göre

boş bir eşitlik ve entegrasyon için

mücadele etmektense sadece siyahlardan

oluşan ayrı bir dünya kurmak ve bağımsız

olmak daha gerçekçiydi (Fontette. s. 109-

110). Samimiyetsizliği ve bozuk inancı

bizzat kendi oğlu Wallace (Warlth)

Muhammed tarafından teşhir edilinceye

kadar İslâm Milleti (The Nation of İslam)

örgütüne mensup müslümanlar onun gayet

disiplinli ve inanmış birer izleyicisi olarak

kaldılar. Siyah Müslümanlar Hareketi'ne

hapiste iken katılan Malcolm X (Mâlik eş-

Şahbâz) 1952 yılında hapisten çıktıktan

sonra kendisini bu harekete adamış, kısa

zamanda

ırkçılık

mücadelesinin

Amerika'daki en önemli liderlerinden biri

olmuştur. Malcolm X, hareketten ayrıldığı

1964yılına kadar Elijah Muhammed'in sadık

bir izleyicisi idi. Mekke'ye yaptığı bir hac

ziyaretinden sonra fikirlerini kökten gözden

geçirmeye başladı. Hareketten ayrıldıktan

sonra

da

bu

siyah

müslümanların

meselelerini giderek yumuşayan bir üslûpla

işlemeye devam etti. Siyah Müslümanlar

Hareketi'nden ayrıldıktan sonra Harlem'de

(New York) Müslüman Camii (Muslim

Mosque) ve Afrikalı-Amerikalılar Birliği

Derneği'ni

(Afro-American

Unity

Organization)

kuran

Malcolm

X,

çalışmalarını

21

Şubat

1965'te

öldürülünceye

kadar

bu

kuruluşlar

vasıtasıyla sürdürdü.

Günümüz

Amerika'sında

ayırımcı

yasalar ortadan kaldırılmış ve hukukî

eşitlik sağlanmıştır. Ancak uygulamada

hâlâ beyazlar arasında yer yer ırkçı ön

yargılara rastlanmaktadır. Her ne kadar

başlangıçta faşizm ile ırkçılık arasında

birebir ilişki söz konusu değilse de

bugün çeşitli Avrupa ülkelerinde ortaya

çıkan "yeni faşizm" hareketlerinin hepsi

ırkçılığı vazgeçilmez bir ilke olarak

ideolojilerine katmıştır. Avrupa'da bu

tür grupların üzerinde birleştikleri en

önemli

konu

yabancı

düşmanlığıdır.

Eski Yugoslavya'nın dağılmasından sonra


Bosna-Hersek'te ve Kosova'da müslüman

Boşnaklar'la Arnavutlar'ı hedef alan etnik

arındırma eyleminin de temelinde ırkçılık

yatmaktadır.

XIX ve XX. yüzyıllarda Avrupa'da esen

milliyetçilik ve ırkçılık rüzgârları zamanla

İslâm dünyasını da etkisi altına almıştır.

Ümmet bilinciyle yaşayan milletler arasında

genel olarak ırkçılık ve kavmiyetçiliğin ne

olduğu bilinmezken Batılı devletlerin İslâm

dünyasına, özellikle Osmanlılar'a yönelik

politikalarında

görülen

değişikliklerden

sonra Arnavutlar. Araplar, Türkler ve

Kürtler arasında müstakbel sürtüşmelere

zemin hazırlamak üzere kavmiyet ayırımına

dayalı ideolojiler gündeme gelmiştir.

XIX. yüzyıl Osmanlı aydınlan, dönemin

Avrupacında ortaya çıkan "cins ittihadı"

yani ırk birliği fikrine dayalı olan

milliyetçilik akımlarını kendi toplumları

için

elverişli

görmemişlerdir.

Meselâ

Nâmık Kemal birlik ve kardeşlik fikrini

insanların "yumru yanaklı" veya "çatık kaşlı"

bir nesilden gelmelerine dayandıran anlayışı

reddetmiştir. Yine Esad Efendi "cins" (ırk)

unsurunu birlik ve dayanışma sebeplerinden

biri olarak kabul etmekle birlikte İslâmî

anlayışta

birliği

sağlayacak

vasıtanın

İslâmiyet olduğunu savunmuştur (Türküne.

s. 266-267). Kendi tabiriyle "Avrupa'da ras

(race) meselesi'yle ilgili ırkçı tartışmaları

yakından takip eden (Danişmend, s. 28-

29) Ali Suâvi de Avrupa'da güdülen "cinslik

davası'na

(ırkçılık

ideolojisi)

Osmanlı

ülkesinde rastlanmadığına dikkat çekerek

müslümanlann birliğinin tevhid ilkesine

dayandığını

belirtmiştir.

Ali

Suâvi'ye

göre Osmanlı bir Türk devletidir, ancak

ırkçılık davasına itibar etmeyerek her

ırktan ehliyetli bulduğu kimseleri istihdam

etmiştir. Ali Suâvi bazı Avrupalı yazarların

Tûrkler'i "mesâî-yi zihniyyeden ârî, yalnız

bir kaba kahraman gibi" değerlendiren

ırkçı yaklaşımlarını şiddetle reddetmiş ve

Türkler'in müslüman olduktan sonra ilim

ve medeniyet alanında ortaya koydukları

başarıdan örnekler vermiştir (Çelik, s. 623-

630).

II.

Meşrutlyet'in

ilânından

sonra

İstanbul'da Türk Derneği, Selânik'te Genç

Kalemler dergileri yayın hayatına katılarak

Osmanlı Devleti'nin bütünlüğü idealini

örselemeksizin Türk dili ve kültürü etrafında

milliyetçi bir şuur telkin etmeye başlamıştı.

1913 yılında yayın hayatına başlayan

İslâm Mecmuası'nda eski şeyhülislâm Mûsâ

Kâzım Efendi İslâm dinine göre ırk ve cins

iddiasında bulunmanın şiddetle yasak

olduğunu, ırk ve cins davası gütmenin islâm


129


kardeşliğine zarar

6[]

ği.endişesini

dile

getirdiler

(The

Encyclopedia of Philosophy, VII, 60).

XX. yüzyıl Batı'da ilk defa tek bir dünya

sistemi iddiasının ortaya çıktığı dönemdir.

Batı dünyasının gelenekleşmiş olan ırkçılık

zihniyetinin bu yüzyılda faşist politikalarla

birleşmesinden sonra bazı milletler kendi

ırkının üstünlüğünden ve dünya insanlarını

kendisinin kurtaracağından söz etmeye

başladılar. Almanlar'ın işgal ettikleri

her yerde yahudileri soykırımına mâruz

bırakmaları bu düşünceden kaynaklanmıştır.

Ancak Avrupa'da yahu- di düşmanlığı ile

pratiğe yansıyan anti- .SĞitıİtizm (Sâmî

ırkına düşmanlık) olgusu. Cermen ırkının

üstünlüğünü ileri süren Adolf Hitler'in

yeni bir buluşu olmayıp Batı tarihinde

şekillenmiş bir ırkçılık biçimidir.

XX. yüzyılda Avrupa kıtası dışında

ırkçılığın en yoğun yaşandığı bölgelerden

biri Güney Afrika, diğeri de Amerika

Birleşik

Devletleri

olmuştur.

XVII.

yüzyıldan itibaren Hindistan. Endonezya

ve Malezya'dan köle olarak Güney Afrika'ya

getirilen müslümanlar da bu ülkedeki ırkçı

uygulamaların

sıkıntısını

yaşamışlardır.

Şeyh Yûsuf el-Makassarî, İmam Abdullah İbn

KâdîAbdüsselâm, Ahmed Efendi, Abdullah

Abdurrahman ve İmam Abdullah Hâ- rûn

gibi liderler.yanında daha birçok müs-

lüman ferdî olarak veya Afrika Ulusal

Kongresi (ANC) gibi platformlarda ırkçılığa.

emperyalizme ve baskılara karşı mücadele

etmişlerdir.

Amerika Birleşik Devletleri'nde XIX.

yüzyılın sonunda ve XX. yüzyılın başında ırk

ayırımını öngören ilk yasalar (Jim Crow

Laws) çıkarılmaya başlandı. Bu yasalara

yaygın bir şiddet dalgası da eşlik ediyordu.

irk ayırımına karşı yürütülen mücadelelerde

siyahlar farklı kamplara ayrıldılar; siyah

örgütlerin üç farklı görüş etrafında oluştuğu

söylenebilir. Bunlardan siyah burjuvazinin

çıkarlarını temsil eden grup (National

Association for the Advancement of

Coloured People [NAACP]) sadece yasal bir

devrim istiyor ve son derece ılımlı bir tavır

sergiliyordu. Liderliğini Martin Luther

King'in yaptığı, "hemen özgürlük" (freedom

now) sloganıyla ortaya çıkan ikinci siyah

hareketi

beyazlarla

entegrasyonu

savunuyordu. Gandi'nin sadık bir izleyicisi

olan Protestan rahibi King mücadelede

şiddet kullanılmasına karşı çıkmış, barışçıl

eylemlerle ırkçı uygulamaları yenmeye

çalışmıştır. Üçüncü hareketi, uzlaşmaz ve

sert bir çizgi takip eden Siyah Müslümanlar

Hareketi (Black Muslims) temsil ediyordu.


1930 yılında Wallace D. Fard (Wallace Fard

Muhammed)

tarafından

kurulan

bu

hareketin başına daha sonra Elijah

Muhammed geçmiş ve hareketi II. Dünya

Savaşı'ndan sonra faal bir konuma

getirmiştir. Aşırı tepkici davranan ve aslî

kaynaklarla tarihî uygulamalardan çok

farklı bir İslâm anlayışına sahip olan Elijah

Muhammed. beyazların doğuştan birer

şeytan olduğuna ve kendisinin Allah

tarafından bu ırkı yok etmek üzere

görevlendirildiğine inanıyordu. Buna göre

boş bir eşitlik ve entegrasyon için

mücadele etmektense sadece siyahlardan

oluşan ayrı bir dünya kurmak ve bağımsız

olmak daha gerçekçiydi (Fontette. s. 109-

110). Samimiyetsizliği ve bozuk inancı

bizzat kendi oğlu Wallace (Warlth)

Muhammed tarafından teşhir edilinceye

kadar İslâm Milleti (The Nation of İslam)

örgütüne mensup müslümanlar onun gayet

disiplinli ve inanmış birer izleyicisi olarak

kaldılar. Siyah Müslümanlar Hareketi'ne

hapiste iken katılan Malcolm X (Mâlik eş-

Şahbâz) 1952 yılında hapisten çıktıktan

sonra kendisini bu harekete adamış, kısa

zamanda

ırkçılık

mücadelesinin

Amerika'daki en önemli liderlerinden biri

olmuştur. Malcolm X, hareketten ayrıldığı

1964yılına kadar Elijah Muhammed'in sadık

bir izleyicisi idi. Mekke'ye yaptığı bir hac

ziyaretinden sonra fikirlerini kökten gözden

geçirmeye başladı. Hareketten ayrıldıktan

sonra

da

bu

siyah

müslümanların

meselelerini giderek yumuşayan bir üslûpla

işlemeye devam etti. Siyah Müslümanlar

Hareketi'nden ayrıldıktan sonra Harlem'de

(New York) Müslüman Camii (Muslim

Mosque) ve Afrikalı-Amerikalılar Birliği

Derneği'ni

(Afro-American

Unity

Organization)

kuran

Malcolm

X,

çalışmalarını

21

Şubat

1965'te

öldürülünceye

kadar

bu

kuruluşlar

vasıtasıyla sürdürdü.

Günümüz

Amerika'sında

ayırımcı

yasalar ortadan kaldırılmış ve hukukî

eşitlik sağlanmıştır. Ancak uygulamada

hâlâ beyazlar arasında yer yer ırkçı ön

yargılara rastlanmaktadır. Her ne kadar

başlangıçta faşizm ile ırkçılık arasında

birebir ilişki söz konusu değilse de

bugün çeşitli Avrupa ülkelerinde ortaya

çıkan "yeni faşizm" hareketlerinin hepsi

ırkçılığı vazgeçilmez bir ilke olarak

ideolojilerine katmıştır. Avrupa'da bu

tür grupların üzerinde birleştikleri en

önemli

konu

yabancı

düşmanlığıdır.

Eski Yugoslavya'nın dağılmasından sonra


Bosna-Hersek'te ve Kosova'da müslüman

Boşnaklar'la Arnavutlar'ı hedef alan etnik

arındırma eyleminin de temelinde ırkçılık

yatmaktadır.

XIX ve XX. yüzyıllarda Avrupa'da esen

milliyetçilik ve ırkçılık rüzgârları zamanla

İslâm dünyasını da etkisi altına almıştır.

Ümmet bilinciyle yaşayan milletler arasında

genel olarak ırkçılık ve kavmiyetçiliğin ne

olduğu bilinmezken Batılı devletlerin İslâm

dünyasına, özellikle Osmanlılar'a yönelik

politikalarında

görülen

değişikliklerden

sonra Arnavutlar. Araplar, Türkler ve

Kürtler arasında müstakbel sürtüşmelere

zemin hazırlamak üzere kavmiyet ayırımına

dayalı ideolojiler gündeme gelmiştir.

XIX. yüzyıl Osmanlı aydınlan, dönemin

Avrupacında ortaya çıkan "cins ittihadı"

yani ırk birliği fikrine dayalı olan

milliyetçilik akımlarını kendi toplumları

için

elverişli

görmemişlerdir.

Meselâ

Nâmık Kemal birlik ve kardeşlik fikrini

insanların "yumru yanaklı" veya "çatık kaşlı"

bir nesilden gelmelerine dayandıran anlayışı

reddetmiştir. Yine Esad Efendi "cins" (ırk)

unsurunu birlik ve dayanışma sebeplerinden

biri olarak kabul etmekle birlikte İslâmî

anlayışta

birliği

sağlayacak

vasıtanın

İslâmiyet olduğunu savunmuştur (Türküne.

s. 266-267). Kendi tabiriyle "Avrupa'da ras

(race) meselesi'yle ilgili ırkçı tartışmaları

yakından takip eden (Danişmend, s. 28-

29) Ali Suâvi de Avrupa'da güdülen "cinslik

davası'na

(ırkçılık

ideolojisi)

Osmanlı

ülkesinde rastlanmadığına dikkat çekerek

müslümanlann birliğinin tevhid ilkesine

dayandığını

belirtmiştir.

Ali

Suâvi'ye

göre Osmanlı bir Türk devletidir, ancak

ırkçılık davasına itibar etmeyerek her

ırktan ehliyetli bulduğu kimseleri istihdam

etmiştir. Ali Suâvi bazı Avrupalı yazarların

Tûrkler'i "mesâî-yi zihniyyeden ârî, yalnız

bir kaba kahraman gibi" değerlendiren

ırkçı yaklaşımlarını şiddetle reddetmiş ve

Türkler'in müslüman olduktan sonra ilim

ve medeniyet alanında ortaya koydukları

başarıdan örnekler vermiştir (Çelik, s. 623-

630).

II.

Meşrutlyet'in

ilânından

sonra

İstanbul'da Türk Derneği, Selânik'te Genç

Kalemler dergileri yayın hayatına katılarak

Osmanlı Devleti'nin bütünlüğü idealini

örselemeksizin Türk dili ve kültürü etrafında

milliyetçi bir şuur telkin etmeye başlamıştı.

1913 yılında yayın hayatına başlayan

İslâm Mecmuası'nda eski şeyhülislâm Mûsâ

Kâzım Efendi İslâm dinine göre ırk ve cins

iddiasında bulunmanın şiddetle yasak

olduğunu, ırk ve cins davası gütmenin islâm


129


kardeşliğine zarar

Advertisement