Yenişehir Wiki
Advertisement
FB IMG 1588880211860

"Geçti gün
ferdâyı ko
sâat bu sâat
dem bu dem"
(Geçti gün,
Ferdayı (yarını) ko (yarın gelir mi gelmez mi belli değil bırak sal gitsin);
Saat bu saat,
Dem bu dem (An) bu an)
Şeyh Galip

Bakınız

Şablon:Şeyh Galip - d


Şeyh Galip
Şeyh Galip/Şah-ı mümeccedsin Efendim Divan edebiyatı şairleri arasında Efendimiz (s.a.v.) için, Zat–ı Uluhiyet için, şiir söylemiş olanlar çoktur. Fakat bunlar içinde en çok tanınmış olan Urfalı Nâbi ve bir de Galip Dede dediğimiz Şeyh Galip’tir.
Şeyh Galip şiirde girdaptır. der Mehmet Akif Ersoy. Şeyh Galip/Divanı Şeyh Galip/Besmele

FB IMG 1588880211860

"Geçti gün ferdâyı ko sâat bu sâat dem bu dem" (Dün geçti, yarın gelir mi gelmez mi belli değil; saat bu saattir, an bu an) Şeyh Galip

Divan Şiirinin şahıdır.

Hayatı

ŞEYH GÂLİB HAYATI VE ESERLER :

Mehmet Es’ad (Gâlib) 1171 / 1757 - 58 y9l9nda stanbul’da Yen9kap9 Mevlevihâne» yak9nlar9ndaki bir evde doCdu. Babas9 Mustafa ReEid Efendi, annesi Amine Hatun’dur.

lk bilgilerini babasından alan Gâlib, bir gazelinde, onun yolunu tuttuCunu, duâ ve senâlarla söyleyerek onu "MürEid-i Üstâd-9 Kül" diye övmekte ve saCl9C9n9 dilemektedir:


Peyrev oldum ben de Gâlib vâlid-9 zî-Eân9ma Kim duâ vü medhi hem farz ü hem elzemdir bize

Mustafâ nâm u ReEîd ü mürEid-i üstâd-9 kül Her nigâh-9 himmeti iksîr-i a’zamd9r bize

Fark9m9zda sayesin Allah memdûh eylesin Âlem ancak zât-9 vâlâs9yla âlemdir bize

"Hüsn ü AEk"9n Mirac bölümünü onun teEvikiyle yazd9C9n9, "Tarz-9 Pîr-i” ondan öCrendiCini belirtmektedir:

Bulmagla hitâm bu mebâhis

Bu zât-9 sütûde oldu bâ’is

Üftâde-i râh-9 ser-bülendi

Ya’nî pederim ReEîd Efendi

Bu güm-rehin oldu dest-gîri

ÖCretdi suhanda tarz-9 pîri

Esrar Dede; "Hazreti Gâlib Dede Efendimiz istidâd-9 harikulâdesi ianetiyle ulûm ve fünûn-9 mütemeddideden’vâye-gîr îdi. Halbuki babas9ndan yaln9z Râhîdî Dede manzûme-i lugaviyyesinden baEka fârisiyye ve ilm-i Eire aid kimseden birEey taallüm eylememiEdi"

demek suretiyle Eâirin babas9 Mustafa ReEid Efendi’den ilk tahsilini ald9C9n9 zikrediyor. Esrar Dede bu ifadesiyle Gâlib’e ümmîlik isnad etmek istediCi anlaE9l9yor, ilk anda Esrar Dede’ye hak vermek kanaat9 has9l olsa da Gâlib’in eserleri gözönüne al9nd9C9nda, bunlar9n öyle tahsilsiz bir insan taraf9ndan meydana getirilemeyeceCi kolayl9kla anlaE9l9r. Nitekim, Köseç Ahmet Dede’nin Es-Sohbetü’s-Safiye ismindeki eserine gayet fasih ve beliC bir Arapça ile haEiyeler yazm9Et9r. Ayr9ca Yûsuf-9 Sineçâk’m Cezîre-i mesneviyesine tasavvuf neE’esi ile bir Eerh yazm9E olmas9 da Gâlib’in düzenli bir tahsil gördüCünü göstermektedir. Râirimize, Es’ad mahlas9n9 veren, ayr9ca babas9 Mustafâ ReEid Efendi’den alm9E olduCu Eiir zevkini kuvvetlendiren ve ona bu yolda öncülük eden diCer bir üstad9 da Hoca NeE’et’dir.

Söz bir gûher-i ulvi-i Lâhût mekând9r .

Mebde’le meâad ana velî gûE u zebând9r.

diye baElayan Eiirle Gâlib, kendisine Es’ad mahlas9n9 veren Hoca NeE’et’e 37 beyitlik bir kasideyle teşekkür etmiEtir.

Şâirlik kabiliyeti, daha pek genç iken geliEen Mehmet, bir aral9k Divân-9 hümâyûn beylikçilik kalemine devam etti. Daha sonra Hoca NeE’et’e intisab ederek ondan mesnevi okumaya bir müddet sonra da büyük bir hevesle Eiir yazmaCa baElad9. Gâlib, babas9ndan ve Hoca NeE’et’ten tahsil etmekle kalmam9E, ayr9ca o devirlerde edebiyât, musikî ve tasavvuf mektebi mahiyetinde olan mevlevihânelerde, mevlevî büyüklerinin sohbetlerinden de faydalanm9Et9r. Türk edebiyât9n9n büyük üstâdlar9ndan baEka, ran’9n büyük Eâirlerini de iyice tan9yan, tasavvuf edebiyât9n9 lay9k9yla öCrenmeye baElayan Gâlib, Buhara’l9 Sâib’in Eiirlerini çok beCeniyordu. Bütün bunlar ve bilhassa Mevlânâ’n9n Mesnevîsi’nin onun düEünce hayat9n9n geliEmesinde çok büyük bir yeri vard9r. Râir Es’ad mahlas9n9, eski ve yeni birçok Eâirler tarar9ndan kullan9ld9C9n9, ayn9 zamanda isim iltibas9n9 önlemek için Gâlib mahlas9n9 seçti.. Riirlerinde bu yeni mahlas9 kullanmaCa baElad9. Es’ad mahlas9m da birdenbire terketmedi. Fakat sonralar9 Eiirlerini sadece Gâlib mahlas9yla yazd9. Râirin bir gurur ifâdesi taE9yan bu mahlas9 seçmesi zaman9nda dedikodulara sebep oldu. Hatta Eâir Surûri, alayl9 bir edâ ile yazd9C9 k9t’a ile Gâlib’e sataEt9. Bu büyük istidâd, genç yaEta inkiEâf gösterince (1195 / 1780) tarihinde yirmidört yas9nda iken ilk defa divân tertib etti. Bundan iki sene sonra da, (1197/1782-83)de mesnevi tarz9ndaki büyük eseri, Hüsn ü AEk’9 meydana getirdi. Nitekim, Semâhâne-i edeb’de : "Genç yaEta iken vücuda getirdiCi âsâr-9 mergûbeleriyle sabittir. Tam yirmidört yaE9nda iken, mükemmel bir divân vücuda getirmiEtir ki, bunu Euâra-y9 asrdan Pertev Efendi (kâne kelâmü Gâlib) f9kras9yla tevrîh eylemiEtir. Üdebân9n mâEuk-9 cân9 zurefân9n mahbûb9 vicdân9 olan Hüsn ü AEk nâm-9 eser bihterinlerin yirmialt9 yaElar9nda ken ikmal etmiEtir. Çûnki eser-i mezkûre kendilerinin bulduklar9 "Hitamü’l Misk" cümle-i celilesini Galib bu cerîde-i cefân9n Târihi olur “hitâmühü’l misk lâhiyas9n9 söylemege salahiyet-i kâmile verilmiEtir. Denilerek Eâirin Hüsn ü AEk’9 ve divan9n9n tamamlan9E9 aç9kça ifâde edilmiEtir. Hüsn ü AEk’9n yaz9lmas9na sebep olarak Eu hadise gösterilmektedir. Gâlib, divân9n9 tamamlad9ktan iki sene sonra bir gün bulunduCu bir mecliste Nâbî’nin Hayrâbâd’9n9 haddinden fazla medhetmiElerdi. Râir, Nâbî’ye hürmeti olduCu halde, onun yazd9C9 bu eserin k9ymetsizliCinden bahsetti ve "Bir h9rs9z9n kemâlini irâd" etmekten ibâret olan bu mesneviden daha mükemmel manzum bir hikâye kaleme alabileceCini muhataplar9na aç9kça söylemekten çekinmedi Fakat bu vesile ile mecliste bulunanlar9n istihfaf9na maruz kald9. Ete yîrmialt9 yaE9nda bulunan Gâlib, derin ve ani bir heyecanla bir iddia yüzünden baElad9C9 Hüsn ü AEk’9 alt9 ay zarf9nda ikmal etti ve ik9mal tarihi olarak 1197/1782 "Hitâmühül-misk" terkibini buldu. Hüsn ü AEk adl9 mesnevisini yazd9ktan sonra (1198 / 1783) Gâlib’in anî bir kararla Konya’ya gittiCini ve Mevlânâ dergâh9nda çileye soyunduCunu görüyoruz. Ana ve babas9n9n arzular9 hilâf9na yap9lan bu yolculuCun, hangi sebeple ihtiyar edilmiE olduCunu aç9klayan iki rivâyet vard9r. Bunlardan birisi; Eâirin Mevlânâ ve mevlevîliCe karE9 duyduCu aEk dolay9s9yla mevlevîliCin bu en büyük ve kutsal merkezini görmek ve çilesini orada ç9karmak isteyiEi, diCeri de Sütlüce’de tan9Et9C9 brahim Hân-zâdeler’den Yunus Bey ad9ndaki mahbûbun aEk ve alakas9yla gidiEidir. Bu sebeple, Konya’da kaç ay kald9C9n9 bilemiyoruz. Gâlîb, babas9 Mustafa ReEid’in devaml9 9srarlar9 ve Konya Çelebisinin ihtarlar9 üzerine, çilesinin geri kalan k9sm9m tamamlamak için stanbul’a dönmüE, Yenikap9 Mevlevîhânesi meEîhat9nda bulunan Ali Nutkî Dede’nin zaman9nda çilesini üç sene zarf9nda, Esrar Dede’ye göre de, Mevlevî tabiriyle "Bin bir gün" de tamamlam9E, "Dede" ve "Hücre-niEîn" olmuE daha sonra, Eeyhi olan Ali Nutkî Dede Efendi’den hilâfet alm9Et9r. Çilesi boyunca Gâlib, Eiirle uCraEmam9Et9r. Fakat çilesini bitirdikten sonra, tekrar Eiir yazmaCa baElad9C9 gibi ayr9ca tasavvufa ait eserler de vücuda getirmiEtir. Mevlevî derviE ve Eâir Yusuf Sineçâk’9n Cezîre-i Mesnevîsine bir Eerh yazm9Et9r. Ondan evvel de Tarabzonlu Kösec Ahmed Dede’nin "Es-Sohbetü’s-Sâfiye"sine bir haEiye yazm9Et9r. Art9k. hakl9 bir Eöhret kazanm9E; gerek Mevlevîler yan9nda, gerek o devir Eâirleri aras9nda mümtaz bir mevki sahibi olmuEtu. Bilhassa, mevleviliCi çok seven, Eiire, musikiye karE9 büyük bir alâka gösteren üçüncü Selim’in (1203/1789) tahta ç9kmas9, Gâlib için çok mes’ut bir hadise oldu. Zaman9n9n tan9nm9E bir Eâiri olan Gâlib Dede, yeni hükümdâr9n teveccüh ve himâyesini kolayl9kla temin etti. PâdiEâh, art9k Galib’i takdir ediyordu. Galib’i takdir eden padiEah III. Selim, Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî’nin türbesine gönderilecek örtü için Eâirden bir beyit istemiEti. O da; Müceddid olduCu Sultân Selî9m’in din ü dünyâya Nümâyând9r bu nev –pûEîdesinden kabr-i Monlâ’ya beyitlerini ihtiva eden Terci-i bendini III. Selim’e takdim etti, böylece padiEahla yak9nl9C9n9 daha da kuvvetlendirmiE oldu. Galata Mevlevîhânesi post-niEîni olan Halil Nûmân Dede Eeyhlikten azledilmiE ve yerine Konya’da Rems dergâh9 türbedarl9C9nda bulunan Abdullah Dede tayin edilmiEti. Fakat bu zat, vazifesi baE9na giderken Kütahya’da vefat etti. Konya Mevlevî âsitânesi Eeyhi olan Hac9 Mehmet Emin Çelebi, Gâlib’i yak9ndan tan9yordu. Derhal bir emirle onu, Galata Mevlevîhanesi EeyhliCine tayin etti. Esasen mevlevîlere daima teveccüh gösteren III. Selim, Gâlib’e karE9 beslediCi güven ve sevgi neticesi olarak ona zaman zaman baz9 vazifeler veriyordu. Bunlardan Mesnevîhanl9klar9n inhas9 hakk9 Eâire veriliyordu. DiCer taraftan Gâlib’in Eiirdeki kudretine hayran olan padiEah onun divan9n9 3000 lira sarfederek yazd9rm9E, ciltletip tezhip ettirmiEti. PadiEah9n bu iltifat ve ihsanlar9na Eâir, onun ad9na yazd9C9 kasîdelerle mukabele etmeCe çal9E9yordu. Ayr9ca Eâir ve hattat Cevrî’nin yazd9C9 mükemmel bir Mesnevi’yi de Gâlib’e hediye etmiEti. PadiEah9n bu iltifat9ndan büyük bir memnuniyet duyan Eâir o zaman Bana Sultân Selîm-i kâmver kâm-9 cihân verdi Bütün dünyâ deCer bir genc-i hâs9 râygân verdi matla9yla baElayan kasîde ile padiEah9n bu ihsan ve iltifatlar9na mukabele etmeCe çal9E9yordu.

Ete bu suretle padiEah9n devaml9 ihsan ve iltifatlar9na mazhar olan Eâir her vesile ile minnettarl9C9n9 ifâdeden geri durmuyordu. Gâlib’in Eiirleri gözden geçirilecek olursa, onun padiEah ve sultanlarla olan samimi münasebetlerini gösteren bir çok ifâdelere tesadüf olunur. Bahar9n gelmesi, bir mehtâb âlemi, bir k9E, bir bayram, askeri bir muvaffakiyet, ayr9ca Hatice Sultan’9n NeEatâbâd için yazd9C9 bir manzume, Beyhan Sultan9n Ç9raCan ve Ferahza kas9rlar9 hakk9ndaki tarihler, Eâire bir Eükran vesilesi olmuEtur. Bilhassa III. Selim için yaz9lan kasîdeler, o devre ait yap9lan muhtelif yenilikler hakk9nda ve yap9lan her müessese için Gâlib uzun medhiyeler, tarihler tanzim etmiE, müceddidliCjni hemen hemen her kasîdesinde, her tarih manzumesinde dile getirmiEtir. Özellikle o devirde mevlevîlere ait bir tak9m müesseselerin tamir ve yap9lmas9nda Gâlibin büyük tesiri olmuEtur. Nitekim bu kasîdelerin birinde, Ol pâdiEah ki verdi mühimmât-9 devlete Hüsn-i nizâm Mehdi-i sâhib-zaman gibi. demek suretiyle III. Selim’i Nizâm-9 Cedîd hareketiyle bir dünya müceddidi olarak Mehdiye benzetmektedir. Eski Mevleviler aras9nda aC9zdan aCtza dolaEan rivayetlere göre, beyaz bir cilde sahip olan Reyh Gâlib’i Sultan Selim “Pamuk Reyhim" diye sever, hatta sohbet s9ras9nda istirahat lüzumunu duyunca dizine yatarm9E. Galib’in III.. Selim’in k9zkardeEi Beyhan Sultan’a âE9k olduCu ve aEk9n9 bildirmediCi rivayetlerdendir. Ah kim düEdü gönül bir Eeh-i âlî-câha Rehnümâ her keremi bin elem-i cângâha ve Sultan vasf9 Hazret-i Beyhâna yaraE9r diyen ve: Bir suhanla dil-i viran9m9 ma’mûr etdi Ede mesrûr an9 Hak gönlümü mesrûr etdi beyitleriyle Eâirin Beyhan Sultan’a karE9 engin bir muhabbeti sezilir. Gâlib Divân9n’da Beyhân Sultan ad9na yaz9lm9E 3 kasîde 4 tarih vard9r. Beyhân Sultan için bu kadar mültefit davranan Gâlib’in bu iltifat9 Hatice Sultan’dan esirgemiE olmas9 herhalde manidard9r. Ancak bu rivayetlerin Galib’in gördüCü teveccühden doCma ve gerçekliCi Eüpheli bir rivayet olduCunu san9yoruz. Gâlib’in derviEler aras9nda Esrâr Dede gibi san’at âleminde oldukça mevki tutmuE k9ymetli Eah9slar da vard9. Yeni yetiEen gençler aras9nda devrinin en büyük Eâiri say9l9yor, Eiirlerine nazîreler yaz9l9yordu, iEte bu parlak, debdebeli hayat içinde Gâlib’i müteessir eden baEl9ca hadiseler (1209 H/1794-95) de annesi Emine Han9m’9n, iki sene sonra da çok sevgili arkadaE9 ve derviEi Esrar Dede’nin ölümü oldu. Bilhassa Esrar Dede için yazd9C9 mersiye, Gâlib’in bu ölüm karE9s9nda ne derin bir teessür duyduCunu anlatmaktad9r. Esrar Dede için bu üzüntüsünü dile getiren: Kan aClas9n bu dîde-i dürbâr9m aClas9n Ans9n beni o yâr-9 vefâdâr9m aClas9n beytiyle baElayan bu manzume, Eâirin en güzel eserlerinden birisidir. Gerek annesini, gerekse bu mevievî muhitindeki hâmisini kaybetmek Gâlib için büyük bir darbe oldu. Nihayet kendisi de hastaland9 ve 26 Recep 1213 (3 Ocak 1799) ÇarEamba sabah9 vefat etti. Râirin cenazesi kandile tesadüf eden perEembe günü büyük akla yak9n geliyor. Bütün bu rivayetler Galib’in genç yaE9nda hastalan9p ölmesi yüzünden aran9lan bir tak9m sebeblerden ibarettir. GÂL B N ESERLER

1. DÎVÂN Gâlib divan9n9n elimizde bulunan tek matbu nüshas9 1252 / 1836 tarihini taE9maktad9r. Yesârizâde hatt9 ile M9s9r’da Bulak matbaas9nda bast9r9lm9Et9r. Divan 380 sahife olup, 124 sahifesi kasideleri, 164 sahifesi gazelleri, 92 sahifesi de Hüsn ü AEk mesnevîsini meydana getirir. Dîvânda 30 Kasîde, 71 Tarih, 13 Terci-ibend, 1 Sâkinâme, 8 Müseddes, 19 Tahmis, 2 Muhammes, 1 Tard u Rekb , 11 Rark9, 11 Mesnevî, 1 Bahr-9 Tavîl, 1 Tezkire, 371 Gazel, 1 Mersiye, 2 Lügaz, 43 K9t’a, 63 Rübâ, 70 Beyit, 4 M9sra yer al9r. 2. HÜSNÜ ARK Gâlib’in as9l Eöhretini saClayan, kendisinin de övündüCü bu mesnevi 2101 beyitten meydana gelmiEtir. Matbu divan9n sonunda divanla beraber bas9ld9C9 gibi stanbul’da 1304 y9l9nda Ebuzziya matbaas9nda ayr9ca bas9lm9E, Tahir Olgun taraf9ndan da Mahfil mecmuas9 yay9n9 olarak, 1939’da tabettirilmiEtir. Vasfi Mahir Kocatürk 1961 y9l9nda Hüsn ü AEk’9 nesre çevirmiEtir. Hüsn ü AEk, Prof, Dr. Hüseyin AYAN ve Prof. Dr. Orhan OKAY son olarak Prof. Dr. M. NURDO�AN taraf9ndan nesre çevrilmiEtir. Reyh Gâlib, Hüsn ü AEk’9n sebeb-i telif bölümünde, bir mecliste, Nâbi’nin "Hayrâbâd" 9ndan bahsedildiCini, meclistekilerin bu mesneviyi övmede pek ileri gittiklerini, buna bir nazîre yazman9n mümkün olmad9C9n9 söylediklerini ve bu ifâdenin kendisine aC9r geldiCini, hatta bu sözlerin bir çeEit s9nama say9ld9C9n9, Nâbi’nin bu hikâyesinin konusunu Reyh Attar’dan çald9C9n9, Burak’9 övüEte de Nefi’nin "RahEiyye’sini örnek edindiCini, hele evlenme tasvirinin hiç lüzumu olmad9C9n9 söylediCini, bunun üzerine kendisine böyle bir eser yazmas9n9 teklif ettiklerini, onun da bu teklif üzerine Hüsn ü AEk’9 yazd9C9n9 söyler. "Husn ü AEk, Dîvân edebiyat9 bediiyyat9ndan ayr9lmak, bu suretle teferrüd etmek isteyen, o edebiyat9n talipleri içinde, ancak Sebk-i Hindi’nin yeni buluElar9yla eski mazmunlar9 iEleyen, fakat gerçekten de hem tasavvuf hem Eiir bak9m9ndan tesiri alt9nda kald9C9 eserleri bile yap9c9 bünyesinde eriten, bu suretle de tek kalan bir eserdir."Galib, bu eseriyle tarikatte visalin gayet çetin eziyetlere tahammüllerle mümkün olabileceCini, seyrin bir mürEit taraf9ndan ayd9nlat9lmay9 gerektirdiCini, visden sonra da Hüsn’nün AEk’tan baEka birEey olmad9C9n9n anlaE9lacaC9n9 ortaya koymaktad9r. 3. ES- SOHBETÜ’S- SÂF YYE Köseç Ahmet Dede’nin, Er-risâletü’1-Behiyye Fi tarikati’l-mevleviyye adh risâlesine tahEiyedir. Eser, Arapçad9r. Türk Dili ve Edebiyat9 dergisinde ç9kan bir makaleden, sözü geçen eserin Üsküdar Mevlevihânesi’nin son Eeyhi Ahmet Remzi taraf9ndan Türkçe’ye çevrilmiE olduCunu öCreniyoruz. 4. RERH-

CEZÎRE-
MESNEVÎ

Yusuf Sîne-Çâk’9n Mesnevî’nin alt9 cildinden mevzu ve mana bak9m9ndan uygun yüzer beyit seçerek alt9 bölüm olmak üzere tertib ettiCi baE tarafa dokuz beyitlik mesnevî tarz9nda ve mesnevî vezninde bir baElang9ç, sona beE beyitlik bitim bölümü eklediCi “Cezîre-i Mesnevî “sinin Eerhidir. Henüz bas9lmam9E olan bu eseri, Gâlib 1204 Receb’inden sonra (1789) ve Kulekap9s9 dergâh9na Eeyh olmadan önce, Sütlücüde’ki evinde Eerh etmiEtir. 5. MEVLEV

RLERE TEZK RE Kütüphanelerimizde birçok yazmalar9 bulunan bu eserde Gâlib, Mevlevi Eâirlerinin hal tercümelerini k9saca yazm9E ve baz9 Eiirlerinden seçmeler meydana getirmiEtir. Müsvedde halindeki bu eserim tertib, tasnîf ve ikmâl itmek üzere çok sevdiCi derviEi Esrar Dede’ye verdiCi bildirilmektedir. Nitekim, Esrar Dede bu müsvedde üzerinde çal9Earak Tezkire-i Ruarâ-y9 Mevleviyye adl9 eserini meydana getirmiEtir. EDEB AHS YET D L VE FÂDE ÖZELL KLER "Reyh Gâlib, edebiyat sahnesine ç9kt9C9 zamanda yani XVIII. yüzy9l9n son yar9s9nda Dîvân Eiiri bilhassa Nâbî tesiri alt9nda bulunuyordu. Nedim’i Nâbi’ye tercih ederek onun yolunda yürümek isteyenler yok deCildi. Fakat bilhassa Koca Rag9b PaEa’dan sonra, Nâbî tarz9 daha da kuvvetlenmiEti. Reyh Gâlib, Hüsn ü AEk’9nda "Eski Eâirlerin taze mazmun b9rakmayarak hepsini tükettiklerini, zamane Eâirlerinin eskilerini taklidden baEka birEey yapmad9klar9n9, bu eski üstadlar9n hakiki vârisi olarak, yaln9z kendisinin kald9C9n9 iddia etmektedir. Gâlib’in sanat hayat9nda tesadüf ettiCi ilk muar9zlar ve Nâbî hayranlar9d9r. Rag9b PaEa münEeât9n9 ezberlemekle kendilerini Eiir ve edebiyat adam9 sanan Bâb9âlî Kâtiplerinden alayla bahseden Gâlib diCer s9n9f muar9zlar9n9 da bize anlatm9E oluyor. Bunlar da birinciler gibi, her türlü yeniliklere aleyhtar olan Nâbi takdirkârlar9d9r. Halbuki dîvân Eiirinin bütün üstâdlar9n9 pek iyi bilen, ÇaCatayca manzûmesiyle Nevâî’ye yabanc9 kalmad9C9n9 gösteren Gâlib, Attar, Mevlânâ, Nizamî, Hüsrev, Sâip ve bilhassa Buharal9 Revket gibi çoCu neslen Türk olan ran Eâirlerini de iyice tetkik etmiEtir. Râir, geniE ve kuvvetli bir muhayyileye sahip olduCu için, sanat9n Eahsiyet ve yenilik demek olduCuna, baEkalar9n9 taklîd etmekle sanat eserleri vücuda getirilemeyeceCini pek iyi anlam9Et9. Ona gelinceye kadar, as9rlardan beri yetiEmiE büyük Eâirler, muhtelif Eiir nevilerinde en yüksek numûneleri vermiElerdi. Fuzûlî, Bakî, Nefî, Nedim dururken ne mesnevide, ne kasidede ne de gazelde onlar9n üstüne ç9kmak imkans9zd9. O devrin umûmi kültürü, klâsik slâm edebiyat9 dairesinden hariç yeni bir Eiir, yeni bir sanat telâkkisinin meydana ç9kabilmesine tamamen mani idi. Ete bir taraftan bu imkans9zl9C9 gören, diCer taraftan mutlaka bir yenilik yapmak lüzumunu duyan Reyh Galib, bu tezat karE9s9nda epey zaman ç9rp9nd9. Fakat kudretli Eâir, bütün bu imkans9zl9klara raCmen, nihayet yeni bir yol açmaCa muvaffak oldu. Bunu yaparken, kendinden önce gelen Eâirlerin kulland9klar9 bilhassa mazmunlar9, sembolleri yeni parlak renklerle boyayarak ve yeni nisbetler dairesinde telîf ederek yeni bir tarz meydana getirmeCe muvaffak oldu. DiCer taraftan Eâir, lisan ve tarz noktas9nda Bâkî, Nef’î, Nedim ve hatta Nâbî gibi büyük Eâirlerden istifâde etmiEtir. Fakat bütün bunlar9n yan9nda bilhassa Mevlânâ ve Buharal9 Revket’in, onun Eiir sanat9nda tesiri büyüktür. Prof. Dr. Naci OKCU ERZURUM B BL YOGRAFYA Ali, Enver : Semâhâne-i Edeb, stanbul, 1309 Alparslan Ali : eyh Gâlib, Ankara, 1988 Bilgegil, M. Kaya : eyh Gâlib, Hüsn ü AEk, haz: Hüseyin Ayan, Orhan Okay, M. Kaya Bilgegil, AEk’a Dair, stanbul, 1974 Ergun, Sadettin Nüzhet : eyh Gâlib, stanbul, 1932 ___________________ : eyh Gâlib Hayat� ve Eserleri, stanbul, 1935 ___________________ : eyh Galib’in uara Tezkiresi, Ats9z Mecmua, say9:16,

stanbul, 1932 Gâlib, Mehmet Esat : Divan (Basma), M9s9r, Bulak Bask9s9, 1252 ________________ : Hüsn ü A#k, Süleymaniye Ktp, Halet Ef. nr.171 Gölp9narl9, Abdülbâkî : Melamilik ve Melamiler, stanbul, 1931 __________________ : eyh Gâlib, Hayat�, Sanat�, iirleri, stanbul, 1957 __________________ : Mevlânâ, stanbul, 1951 __________________ : Mevlânâ’dan Sonras� Mevlevilik, stanbul, 1953 __________________ : Mevlânâ Celâleddin, stanbul, 1959 _________________ : Hüsn ü A#k, stanbul, 1968 _________________ : eyh Gâlib Maddesi, . A, C. II, stanbul Köprülü, Fuad : eyh Galib’e Kadar Osmanl� iiri, Servet-i Fünun, C. 44

stanbul, 1328 Kocatürk, Vasfi Mahir : Hüsn ü A#k, stanbul, 1944

stanbul, 1970 Sudi-i Bosnavi : erh-i Divan-� Haf�z, C. I, stanbul, 1288 Yüksel, Sedit : eyh Galib Eserlerinin Dil ve Sanat De+eri, Ankara, 1963

Advertisement