Yenişehir Wiki
Register
Advertisement
Şuara Suresi/123-140-Şuara Suresi/Elmalı/123-140 Şuara Suresi/141-159 Şuara Suresi/160-175-Şuara Suresi /Elmalı/160-175
Ayet No
Ayet Metni
Elmalı Meali (Orijinali)
İngilizce Meali (M. Pickthall )
كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَلِينَ
Semûd gönderilen Resulleri tekzib etti
(The tribe of) Thamud denied the messengers (of Allah)
إِذْ قَالَ لَهُمْ أَخُوهُمْ صَالِحٌ أَلَا تَتَّقُونَ
O vakıt ki kardeşleri Salih onlara demişti: Allahdan korkmaz mısınız?
Hani kardeşleri Salih onlara şöyle demişti: "Siz Allah'tan korkmaz mısınız?"
When their brother Salih said unto them: Will ye not ward off (evil)?
26/143
إِنِّي لَكُمْ رَسُولٌ أَمِينٌ
Haberiniz olsun ki ben size gönderilmiş bir Resulüm, eminim
"Haberiniz olsun ki ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim."
Lo! I am a faithful messenger unto you,
26/144
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
Gelin Allahdan korkun ve bana itaat edin
"Gelin artık, Allah'tan korkun ve bana itaat edin."
So keep your duty to Allah and obey me.
وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۖ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Buna karşı ben sizden bir ecir istemiyorum, benim ecrim ancak rabbül'âlemîne aiddir
"Buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir."
And I ask of you no wage therefor; my wage is the concern only of the Lord of the Worlds.
أَتُتْرَكُونَ فِي مَا هَاهُنَا آمِنِينَ
Siz burada emn-ü eman ile bırakılacak mısınız?
"Siz burada güven içinde bırakılacak mısınız?"
Will ye be left secure in that which is here before us,
26/147
فِي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ
In gardens and water springs
26/148
وَزُرُوعٍ وَنَخْلٍ طَلْعُهَا هَضِيمٌ
Lâtıf tal'ı sarkmış hurmalar, ekinler içinde
"Ekinlerin, salkımları sarkmış hurmalar arasında," Lâtif Latif
And tilled fields and heavy sheathed palm trees,
وَتَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتًا فَارِهِينَ
Ki bir de dağlardan keyfli keyfli evler yontuyorsunuz
Ki bir de dağlardan keyifli keyifli kâşâneler oyuyorsunuz."
Though ye hew out dwellings in the mountain, being skilful?
26/150
فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ
Gelin Allahdan korkun da bana itaat eyleyin
"Gelin! Allah'tan korkun da bana itaat edin."
Therefor keep your duty to Allah and obey me,
26/151
وَلَا تُطِيعُوا أَمْرَ الْمُسْرِفِينَ
İtaat etmeyin o kimselere ki
"Yeryüzünde bozgunculuk yapıp dirlik düzenlik vermeyen bozguncuların emrine uymayın."
And obey not the command of the prodigal,
26/152
الَّذِينَ يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ
yer yüzünü gesada verirler de islâh etmezler
"Yeryüzünde bozgunculuk yapıp dirlik düzenlik vermeyen bozguncuların emrine uymayın." Fesada fesada fesata
Who spread corruption in the earth, and reform not.
26/153
قَالُوا إِنَّمَا أَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ
Sen dediler: çok büyülenmişlerdensin
"Sen dediler, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin!"
They said: Thou art but one of the bewitched;
مَا أَنْتَ إِلَّا بَشَرٌ مِثْلُنَا فَأْتِ بِآيَةٍ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ
Sen bizim gibi bir beşerden başka nesin? Haydi bir âyet getir eğer sadıklardan isen
"Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bize bir âyet (mucize) getir."
Thou art but a mortal like us. So bring some token if thou art of the truthful.
قَالَ هَٰذِهِ نَاقَةٌ لَهَا شِرْبٌ وَلَكُمْ شِرْبُ يَوْمٍ مَعْلُومٍ
Ha, dedi: işte bir naka ona bir şirb hakkı' size de ma'lûm bir günün şirb hakkı
Salih "İşte (mucize) bu dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onundur, belli bir günün içme hakkı da sizin" dedi.
He said: (Behold) this she camel. She hath the right to drink (at the well), and ye have the right to drink, (each) on an appointed day.
26/156
156. وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابُ يَوْمٍ عَظِيمٍ
Sakın ona bir kötülükle ilişmeyin ki o yüzden sizi büyük bir günün azâbı yakalar
"Sakın ona bir kötülükle ilişmeyin, yoksa sizi büyük bir günün azabı yakalayıverir."
And touch her not with ill lest there come on you the retribution of an awful day.
26/157
فَعَقَرُوهَا فَأَصْبَحُوا نَادِمِينَ
Derken onu vurdular, fakat nâdim oldular
Derken onu kestiler; fakat pişman da oldular.
But they hamstrung her, and then were penitent.
فَأَخَذَهُمُ الْعَذَابُ ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً ۖ وَمَا كَانَ أَكْثَرُهُمْ مُؤْمِنِينَ
Çünkü kendilerini azâb yakalayıverdi şüphesiz bunda [[mutlak]] bir âyet var öyle iken ekserîsi mü'min olmadı
Çünkü kendilerini azap yakalayıverdi. Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır, ama çokları iman etmiş değillerdir.
So the retribution came on them. Lo! herein is indeed a portent, yet most of them are not believers.
26/159
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
Ve şüphesiz rabbın o, öyle azîz öyle rahîm
Ve şüphesiz Rabbin, işte O mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
And lo! thy Lord! He is indeed the Mighty, the Merciful.
Disambig Bakınız: Şuara suresi, Şuara suresi/MEALŞuara suresi/VİDEO, Şuara suresi/TEFSİR, Şuara suresi/TEZHİB, Şuara suresi/HAT, Şuara suresi/FAZİLETİ, Şuara suresi/HİKMETLERİ, Şuara suresi/, Şuara suresi/KERAMETLERİ, Şuara suresi/AUDİO, Şuara suresi/HADİSLER, Şuara suresi/NAKİLLER, Şuara suresi/EL YAZMALARI, Şuara suresi/VP
Yenişehir..

Şablon:Sadeleştirilmiş ET


Advertisement