Yenişehir Wiki
Register
Advertisement
Kur'an_yılı_2010

Kur'an yılı 2010

http://www.dailymotion.com/video/xcpvqz_2010-kur-an-yili-synevyzyon_lifestyle

Kur'anı_anlayarak_okuma_yılı

Kur'anı anlayarak okuma yılı

http://www.dailymotion.com/video/xcd36o_2010-kur-an-i-anlayarak-okuma-yili_lifestyle

'2010 Kur'an Yılı' ilan edildi; etkinlikleri Başbakan başlattı: Lütfen bizi medya vaizlerinden kurtarın[]

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İslamla, Müslümanla terörü eş değer görmek art niyettir, kötü niyettir, suizandır, çirkin bir propagandanın neticesidir dedi.

Başbakan Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluş yıl dönümü ve 2010 Kur'an Yılı etkinlikleri açılış töreninde yaptığı konuşmada, tabiatın boşluk kabul etmediğini söyledi.

Bir alan boş bırakıldığında oraların nasıl doldurulduğunu, kimler tarafından doldurulduğunu acı tecrübelerle gördük, görüyoruz. İslamla, Müslümanla terörü eş değer görmek art niyettir, kötü niyettir, suizandır, çirkin bir propagandanın neticesidir diyen Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:

Ama bu algıyı pekiştiren, bu algının oluşmasına yol açan hataların yapıldığı da görmezden gelinemeyecek bir gerçektir. Bu hatalar bir alanın boş bırakılmasının, ihmal edilmesinin, buna ehemmiyet gösterilmemesinin neticesidir. Gerçek bilim adamlarının, gerçek aydınların, münevverlerin boş bıraktığı alanların, 'medya vaizleri' tarafından doldurulduğunu ve soru işaretlerinin hızla çoğaldığını da müşahede ediyoruz. Ben onun için siz değerli kardeşlerimden, lütfen bizi medya vaizlerinden kurtarın. Bunu istirham ediyorum.Ben açıkçası Türkiye'nin güzide bir kuruluşu olan Diyanet İşleri Başkanlığı'nın sadece ulusal ölçekte değil, küresel ölçekte bir örnek teşkil ettiğine, etmesi gerektiğine inanıyorum. Taraf tutmadan, soru işaretlerini artırmadan, sade bir şekilde, anlaşılır bir şekilde malayani tartışmalara kapılmadan, dosdoğru bir yol tutturduklarını ve bu yolda kararlılıkla ilerlediklerini görüyorum.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Eğer Kur'an bir kesim tarafından hayat veren kitap olarak algılanıyor diğer bir kesim tarafından bunun tam tersi bir şekilde algılanıyorsa, burada biz Müslümanları ilgilendiren çok ciddi bir mesele olduğu kaçınılmaz bir gerçektir dedi.

Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluş yıl dönümü ve 2010 Kur'an Yılı etkinlikleri açılış töreninde yaptığı konuşmada, Başkanlık çalışanlarının her türlü fedakarlık içinde çalışmalarını yürüttüklerini söyledi.

Diyanet çalışanlarının, 24 saat esasına göre görev yaptıklarını ve her an hayatın, her an toplumun içinde olduklarını belirten Erdoğan, Türkiye'de bir çok insanın yetişmesinde, erdem, fazilet, bilgi ve hikmete ulaşmasında formel eğitimle birlikte Diyanet personelinin çabaları da etkili oldu. Kur'an eğitiminden sağlıklı dini bilgi aktarımına kadar hayata müteallik her alanda onların bilgi ve tecrübesinden faydalandık. Milletçe Diyanet personeline şükran borçluyuz. Ben burada bu şükran ifadelerini kendilerine özellikle sunmak istiyorum diye konuştu.

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kuruluş yıl dönümüyle birlikte önemli bir programı da başlattıklarını, 2010 yılının Kur'an-ı Kerim yılı ilan edildiğini hatırlatan Erdoğan, yılın hayırlı, yapılacak tüm faaliyetlerin başarılı olmasını diledi.Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:

1400 yıl önce Hazreti Peygamber aracılığıyla 'İkra' yani 'Oku' emriyle nazil olmaya başlayan Kur'an, o andan itibaren tüm insanlığı kucakladı ve sıcaklığıyla, hikmetiyle, nuruyla kuşattı. İlahi muhafaza altında olan kutsal kitabımız, bugün de gönüllere şifa olmaya, inananların yolunu aydınlatmaya, tüm insanlığa barış ve kardeşlik mesajı vermeye devam ediyor. Elbette burada Kur'an'a bir ömür adamış değerli hocalarımızın yanında Kur'an'ın anlaşılmasına ilişkin teorik görüşler serdedecek değilim. Burada haddi tecavüz edemem.

GECİKMEDEN ÖZ ELEŞTİRİ YAPMAMIZ GEREKİYOR

Erdoğan, Başbakanlık yaptığı 7 yıl içinde 81 ülkeye 233 ziyaret gerçekleştirdiğine dikkat çekerek, İslam ülkelerindeki manzarayı görme fırsatı bulduğunu dile getirdi.

Başbakan Erdoğan, şunları söyledi: Bunun yanında diğer ülkelerde de İslam imajını, Müslüman imajını ve algısını müşahede etme fırsatı buldum. Ortada hakikati en güzel şekilde ortaya koyan kutsal bir kitap varken ve o kitap 1400 yıl boyunca muhafaza edilmişken nasıl olup da böyle birbirinden çok zıt yorumların ortaya çıktığını, bu mesaja uygun olmayan durumların yaşandığını emin olun anlamakta zorlandım ve zorlanıyorum. Elbette farklı yorumlar, farklı tefsirler olacak, bunu yadırgamıyorum. Hatta farklı fakat birbiriyle çatışmayan yorumları, tefsirleri gördüğümüz zaman Kur'an'ın büyüklüğünü ve zenginliğini daha iyi anlıyoruz. Ama eğer Kur'an bir kesim tarafından hayat veren kitap olarak algılanıyor diğer bir kesim tarafından bunun tam tersi bir şekilde algılanıyorsa, burada biz Müslümanları ilgilendiren çok ciddi bir mesele olduğu kaçınılmaz bir gerçektir.

Kur'an'ın özellikle Batı dünyasında ve toplumlarında farklı şekillerde algılanmasında elbette art niyetin ve propagandanın etkisi var. Ama bu ön yargıları gidermek için ne yaptık? Hatta bu ön yargıları oluşturacak ne yaptık? Bunu da kendimize sormamız ve öz eleştiriyi artık gecikmeden yapmamız gerekiyor. Merhum Mehmet Akif ne güzel ifade etmiş; 'İbret olmaz bize, her gün okuruz ezberde/Yoksa bir maksat aranmaz mı ayetlerde?/Lafz-ı muhkem yalnız, anlaşılan, Kur'an'ın/Çünkü kaydında değil, hiçbirimiz mananın/Ya açar Nazm-ı Celil'in, bakarız yaprağına/ Yahut üfler geçeriz, bir ölünün toprağına'. Esasen Akif'in gönül ve hikmet diliyle ortaya koyduğu bu dizeler, benim bahsettiğim o farklı algılamaların sebebini de gayet açık bir şekilde ortaya koyuyor. Evlerimizin odalarında, duvarlarında asılı durur ama bunun için değil tabii hikmeti nüzulü...

Safahat'ın bir başka yerinde de şunları söylüyor Akif, bu hele bizim için çok daha önemli; 'Doğrudan doğruya Kur'an'dan alıp ilhamı, asrın idrakine söyletmeliyiz İslam'ı'. İşte bunun üzerinde ısrarla durmamız gerekiyor. 1400 yıl önce 'Oku' emriyle nazil olmaya başlayan ve Akif'in dediği gibi idraki kuşatması gereken bu ilahi kitabın müntesiplerine, açık söylüyorum, böyle bir manzara yakışmıyor. Aydınların, yazarların, bilim adamlarının özellikle de din alimlerimizin bu soruyu çok daha yüksek sesle, çok daha gayretli biçimde sormaları ve sorgulamaları gerektiğine inanıyorum.

İSLAM DÜNYASININ PROBLEMLERİ KÜÇÜK HATALARDA

Ziya Paşa'nın gazelindeki Dolaştım mülkü İslamı, bütün viraneler gördüm dizesini de hatırlatan Başbakan Erdoğan, bugün böyle bir manzarayla karşı karşıya olunduğunu ifade etti. Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

Gerçekten de yoksulluğun had safhada olduğu, gelir dağılımındaki uçurumun büyüdüğü, hoşgörüsüzlüğün arttığı, savaşların, çatışmaların terörün artık alın yazısına, yaftaya dönüştüğü bir çağı yaşıyoruz. Hiç kuşkusuz bu manzara bizi var eden öğretilerin eseri değil. Tam tersine bu manzara bir uzaklaşmanın, teori ile pratik arasında oluşan uçurumun eseridir.

Dünyayı değiştirmek, dönüştürmek için kafa yoranların, kendisine büyük büyük hedefler belirleyenlerin, bu yolda uçlara doğru yolculuk yapanların mikro meseleleri unuttuğunu, ihmal ettiğini üzülerek görüyoruz. İslam dünyasının problemlerini belki de çok küçük hatalarda aramak gerekiyor. Acaba sokakta bir yaşlının ayağına mı bastık? Acaba semtimizde bir yoksul var da bizim haberimiz mi yok? Acaba birine hor gözle mi baktık? Kalp mi kırdık? Bir gönül mü yıktık? Bence asıl sorulması gereken sorular bunlardır. Gençlere, çocuklara anlatılması gereken, hiç kuşkusuz, dünyayı değiştirme hedefinden ziyade kendisini, kendimizi değiştirme hedefi olmalıdır. Dünyayı kurtarmak için yola çıkanların kendi yuvasını, sokağını, semtini, mahallesini, ilini ve ilçesini gözetmesi öncelikle tavsiye edilmelidir. 'Kendini bilmeyen Rabbini bilmez' diyor ilahi mesaj. Ondan esinlenerek Yunus Emre, 'İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir/Sen kendin bilmezsen bu nice okumaktır' diyor. Kur'an'ın ve hadislerin bir çoğunda güzel ahlaka vurgu yapılıyor.Ne yazık ki bu ayrıntı gibi görülen ilkelerin terk edilmesi, telafisi son derece güç zararlara yol açıyor. Ben Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bu manada çok önemli bir vazife yüklendiğine inanıyor ve bu vazifeyi de hakkıyla taşıdığını düşünüyorum.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Hakkari'deki anne ile Yozgat'taki anne, evlatlarının başında aynı Fatiha'yı, aynı Yasin'i okuyorsa, aynı duayı ediyorsa, cemaat aynı kıbleye dönüyorsa, burada ciddi bir yanlış var. Ben bunu söyledim. Bu ifadelerimin bile farklı yerlere çekildiğini gördüm dedi. Başbakan Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığının kuruluş yıl dönümü ve 2010 Kur'an Yılı etkinlikleri açılış töreninde yaptığı konuşmada, terör konusuna değindi.

Radikal İslam değil, ılımlı İslam değil, buna benzer önüne sıfatlar eklemek suretiyle getirilmiş bir İslam anlayışı değil, dosdoğru ve son derece sade bir anlayış, baskıdan uzak, zorlamadan uzak, iradeyi gözeten bir yaklaşım sergileniyor diyen Erdoğan, dünya konjonktürü dikkate alındığında Diyanet İşleri Başkanlığının yaklaşımını ne kadar doğru olduğunu gördüklerini söyledi.

Diyanet İşleri Başkanlığının, her türlü siyasi tartışmanın dışında tutulması gerektiğini dile getiren Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:

Bu kurumu daha verimli kılacak tavır, budur. Başkanlığın her adımının linç yaklaşımıyla eleştirilmesini, başkanlık personelinin hakları söz konusu olduğunda konunu çok farklı yerlere çekilmesini ben ülkeye ve millete yönelik ciddi bir sorumsuzluk olarak görüyorum.

Şunu da hatırlatmak durumundayım, Diyanet İşleri Başkanlığı, Medeniyetler İttifakı Projesine eş başkanlık yapan ülkenin Diyanet İşleri Başkanlığı'dır. Biz, ülke olarak kültürler arasında, medeniyetler arasında çatışmayı değil, uzlaşmayı ve diyaloğu teşvik eden uluslararası bir projenin sahibiyiz. İslam... Bu kökten gelen bir dinin mensuplarıyız. Barış... Öyleyse dünya barışında baş aktör olması gereken ülke biziz. Bu ülkede de birincil noktada da konuşacak olan bence sizlersiniz. Yine ulusal ve uluslararası bazda bunu söylüyorum.

Tarih boyunca, tarih boyunca 3 kıta üzerinde kurulmuş devletlerimiz, böyle bir hoşgörü iklimini inşa ettiler ve yaşattılar. Bunu ecdadımızda görüyoruz. Bugün o devletlerin mirasçısı olarak, bu iklimi geliştirmek ve çağın imkanları doğrultusunda insanlığa taşımak gibi bir sorumluluğumuz var.

100'den fazla ülkenin desteklediği bu proje, zaten aynı zamanda bizim dilimizdeki inceliğin, o yumuşaklığın da bir tezahürüdür. Bizim tarihi tecrübemizin yanında Diyanet'in de gayretiyle inanıyorum ki bu proje başarıya doğru yol alacaktır.

MİLLİ BİRLİK VE KARDEŞLİK PROJESİ

Başbakan Erdoğan, bu noktada Diyanet İşleri Başkanlığı'nın gerekli birikimi olduğunu dile getirerek, Medeniyetler İttifakı gibi uluslararası projeyi başarıyla taşırken, ülke içinde de kardeşliği, birliği, bütünlüğü pekiştirecek, beraberliği pekiştirecek, destek olacak kurumlardan birini yine Diyanet İşleri Başkanlığı olduğunu söyledi.

Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti: Tüm kurum ve kuruluşlarımızla, STK'larla, aydınlarımız, sanatçılarımızla birlikte Diyanet İşleri Başkanlığının ve onun değerli mensuplarını da bir devlet projesi olan milli birlik ve kardeşlik sürecinde, aktif rol almalarını ben sizlerden rica ediyorum, istirham ediyorum. Esasen, sürecin başarıya ulaşmasında ön yargıların kırılmasında toplumsal hastalıkların şifa bulmasında Diyanet kurumumuz tarihi bir sorumlulukla karşı karşıya.

Çok ciddi çalışmaların olduğunu biliyorum. Farklı dil ve lehçelerde vaaz ve hutbe, farklı dil ve lehçelerde Kur'an-ı Kerim meali, ilmihal gibi çalışmalar belli bir aşamaya geldi.

Bunun ötesinde gönüllere hitap etmek, gönülleri birbirine ısındırmak, bizi var eden yapı taşlarını, bizi birbirimize bağlayan o sarsılmaz bağları tekrar hatırlatmak noktasında da sizden destek bekliyoruz.

Ülkenin sadece belli bölgelerinde değil, 7 coğrafi bölgede, 81 vilayette hatta yurt dışı teşkilatlarımızda hükümetimizin başlattığı ve bir devlet projesi olan Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi'nin en iyi şekilde Diyanet İşleri Başkanlığımız tarafından anlatılacağına yürekten inanıyorum.

Zira biz, birliğin, beraberliğin, kardeşliğin adeta bir çimento gibi birbirine iyice kenetlendiği, birbiriyle kaynaştığı toplumuz, milletiz böyle olmamız gerekiyor. Hiç kimse bunu farklı yerlere çekmeye çalışmasın. Bakınız, Hakkari'deki anne ile Yozgat'taki anne, evlatlarının başında aynı Fatiha'yı, aynı Yasin'i okuyorsa, aynı duayı ediyorsa, cemaat aynı kıbleye dönüyorsa, burada ciddi bir yanlış var. Ben bunu söyledim. Bu ifadelerimin bile farklı yerlere çekildiğini gördüm. 'Başbakan meseleyi din üzerinden mi çözmek istiyor' şeklinde yüzeysel ve art niyetli yorumlar yapıldı. Ben türküleri de, şarkıları da dile getirdim, kahramanlarımızdan, birlikte gazi olduğumuzdan, birlikte şehit verdiğimizden bahsettim.

Elbette inançlarımız da bu noktada ortak paydamızdır. Elbette sahip olduğumuz inancın temel ilkelerini hatırlatmak durumundayım. Söz konusu olan kan, söz konusu olan gözyaşı, söz konusu olan insan. Biz yeter ki insanı yaşatalım, yeter ki insanı yüceltelim. Bunu ne şekilde ve nasıl yaptığınız teferruattır. Ortak inancı paylaşan, aynı yöne dönen, aynı ruh ikliminde yaşayan insanların birbirine husumet duymasının hiçbir mazereti olamaz.

Bizim tarihimizde Kerbela gibi, Hazreti Peygamber'in torununun ve ailesinin katledilmesi gibi gerçekten son derece acı bir vaka var, bu vakadan ders çıkarmak yerine, husumeti yaşatmak yeni Kerbelalara zemin hazırlamaktır.

Ülkemizin hiçbir ferdi arasında husumet ve hoşgörüsüzlüğün mazereti olamaz. Birbirimizi dinleyecek, anlayacak, hoşgörü ile birbirimize yaklaşacağız. Aramızdaki meseleleri konuşarak, asgari müşterekte uzlaşarak çözüm yoluna koyacağız. Bize yakışan budur, medeniyetimize, inancımıza yakışan budur. 1400 yıl boyunca dalga dalga büyüyen ilahi mesaj; 'inananlar kardeştir' diyor. Bunu tevile de, tefsire de bence ihtiyaç yoktur. Bu kadar özet ve net bir ifadedir.

2010 Kur'an Yılı[]

86. kuruluş yıldönümünü kutlayan Diyanet İşleri Başkanlığı, 2010 yılını, Kur'an'ın vahyedilişinin 1400'üncü yılı vesilesiyle "Kur'an Yılı" ilan etti.

  • [86. kuruluş yıldönümünü kutlayan Diyanet İşleri Başkanlığı, 2010 yılını, Kur’an’ın vahyedilişinin 1400’üncü yılı vesilesiyle "Kur’an Yılı" ilan etti.]

Yayına Giriş: 03.03.2010 15:52:46 Güncelleme: 03.03.2010 15:53:29

Diyanet İşleri Başkanlığı, 2010 yılını "Kur’an Yılı" ilan etti.

Kuran-ı Kerim’in 1400 yıldan bu yana insanlığı aydınlatmaya devam ettiğini belirten Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İslam’a yönelik batı dünyasındaki önyargılara karşı Kuran hakikatinin doğru bir şekilde aktarılması için din adamlarına çağrıda bulundu.

Erdoğan, Milli Birlik ve Kardeşlik projesinin başarıya ulaşması için Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan da destek istedi.

1400 yıl önce "Oku" emriyle Hazreti Peygamber’e vahyolundu. Ayet ayet alemi şereflendirdi ve bütün insanlığı kucakladı. Bugün de insanlığın yolunu aydınlatmaya devam ediyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı 86’ncı Kuruluş Yıldönümünü Kutluyor 86’ncı kuruluş yıldönümünü kutlayan Diyanet İşleri Başkanlığı, 2010 yılını, Kuran’ın vahyedilişinin 1400’üncü yılı vesilesiyle "Kur’an Yılı" ilan etti.

Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, "Çıkarcılığın, hedonizmin, acımasızlığın öne çıktığı, manevi ve ahlaki değerlerin hırpalandığı, aile değerlerinin ve toplumun ortak bağlarının hoyratça yok edildiği, dünyanın sanal ve geçici meşgalelerinin ve sonu gelmez heveslerinin bütün hayatımızı ve geleceğimizi ipotek altına aldığı modern dönemde rabbimizin rahmet yükle mesajının içeren kuranı anlamaya ve alemlere rahmet olarak gönderilen Muhammed Mustafa’nın sünnetini tanımaya hepimizin ayrı ayrı ihtiyacı vardır" dedi.

Diyanet’teki törene katılan Başbakan Tayyip Erdoğan da özellikle batı dünyasında, islama yönelik önyargıları gidermek için Kur’an gerçeğinin doğru bir şekilde aktarılması gerektiğine vurgu yaptı.

İslam ile terörü eşdeğer görmenin ardniyetli, çirkin bir propaganda olduğunu belirten Erdoğan, "Ama bu algıya yol açan hataların yapıldığı da görmezden gelinmeyecek bir gerçektir" dedi.

"Lütfen Bizi Medya Vaizlerinden Kurtarın

Erdoğan, "Gerçek bilim adamlarının, gerçek aydınların, münevverlerin boş bıraktığı alanların medya vaizleri tarafından doldurulduğunu ve soru işaretlerinin hızla çoğaldığını da müşahade ediyoruz. Lütfen bizi medya vaizlerinden kurtarın, istirham ediyorum" diye konuştu.

Erdoğan, Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi’nde de Diyanet İşleri Başkanlığını aktif rol almasını istedi.

Başbakan Erdoğan, "Gönüllere hitap etmek, gönülleri birbirine ısındırmak, bizi var eden yapı taşlarını, bizi birbirimize bağlayan o sarsılmaz bağları tekrar hatırlatmak noktasında da sizlerden destek bekliyoruz" dedi.

Diyanet İşleri Başkanlığı, 2010 "Kur’an yılı" etkinlikleri kapsamında, sempozyumlar, açık oturumlar, paneller, çalıştaylar ve konferanslar düzenleyecek. Yurt dışında Kur’an Sedası programları icra edilecek, mukabale geleneği canlandırılacak, yarışmalar, belgeseller ve afişlerle Kur’an mesajları topluma aktarılacak.

Diyanet İşleri Başkanın 2010 Kur'an Yılı Konuşması[]

2010 Kur'an Yılı Etkinlikleri Tanıtım Toplantısı Açılış Konuşması

Tarih: 03.03.2010

Prof. Dr. Ali BARDAKOĞLU

Diyanet İşleri Başkanı


Sayın Başbakanım,

Değerli Konuklar,

2010 yılı Kur’an’ın nüzûlünün 1400. yılı ve ve 3 Mart 2010 tarihi Başkanlığın kuruluşunun 86. yıldönümü. Bu vesileyle düzenlediğimiz tanıtım toplantısını onurlandırmanızdan dolayı hepinize teşekkür ediyor, hoş geldiniz diyor, ayrı ayrı selam ve saygılarımı sunuyorum.

3 Mart 1924 tarihi Diyanet camiamız açısından her zaman bir milat olarak değerlendirilmektedir. Bilindiği gibi Cumhuriyetimizin ilanının üzerinden henüz tam bir yıl geçmeden devletin din ve dini hayatla ilişkilerinin nasıl tanzim edileceği konusu bir hayli önem kazanmış ve bu konuda öne çıkan yaklaşım ve beklentilerin kanunla kayıt altına alınmasına ihtiyaç duyulmuştur. Böylece Diyanet İşleri Başkanlığı’nın varlığı, 86 yıl önce bugün, yeni Cumhuriyet’in ayrılmaz bir öğesi olarak ortaya çıkmıştır.

Ülkemizin bugün en baskın özelliklerinden biri, sadece nüfusta ve tezahür dünyasında değil gündelik hayatın ve beşeri ilişkilerin birçok alanında İslam’ın hissedilir şekilde var olmasıdır. Bu tespit için sokağa, mahalleye, hayata nazar etmek yeterlidir. Ancak bu nazar başka hiçbir Müslüman ülkede rastlanamayacak bir denge ve huzura da tanıklık edecektir. Gerçekten de ülkemizde varolan dini hayat, farklılıkları zenginlik kabul etmede, geçmişin mirası ile çağın dinamizmini sağlıklı bir şekilde buluşturmada, dini bilgide yenilenmeyi, davranışlarda samimiyeti, dindarlıkta ahlakiliği öne çıkarmada emsalsiz örnekler sunmaktadır.

Şüphesiz bu noktaya erişmede Diyanet İşleri Başkanlığı’nın rolü asla göz ardı edilemez. Başkanlık, ilgili kanunlarda kendisine yüklenen görevleri bugüne kadar eksiksiz ve yüksek bir sorumlulukla yerine getirme gayreti içinde olmuştur. Devletin kurumları içinde belki de sivil bir vizyona en çok sahip olan Başkanlığın siyaset üstü bir düzeyde kalma kararlılığı, her türlü polemikten uzak kalma iradesi, toplumu din konusundaki doğru bilgilendirme ve topluma kuşatıcı din hizmeti sunma çabası dün olduğu gibi bugün de hayati bir önemi haizdir.

Saygıdeğer Başbakanım,

Tıpkı 3 Mart 1924’de aynı Kanunla kurulan Genelkurmay Başkanlığı gibi siyaset üstü bir kurum olarak tasarlanan Diyanet İşleri Başkanlığının başlangıçta yüksek itibarlı bir kurum olarak tasavvur edildiğini, ancak bu öngörünün ve bu yöndeki ilk dönem uygulamaların ileriki dönemlerde çok iyi algılanamadığını, korunamadığını ve kurumun giderek sıradanlaştırıldığını söylersek kimseye haksızlık etmiş olmayız. Başlangıçta yeni kurulan devletin itibarını pekiştirerek şekillenen Diyanet İşleri Başkanlığı, ilerleyen süreçlerde maalesef kendi itibarını kendisi üretmek zorunda kalmıştır. Elbette bu gelişmenin birçok açıklaması yapılabilir ve her biri tartışılabilir. Ancak, Rahmetli Atatürk’ün bunu geçici ve muktezay-ı hal bir durum olarak öngördüğünü ve uyguladığını, sonrakilerin ise asıl olması gerekeni yaptığını ileri sürmek, gerek zihni arkaplan, gerek içerdiği imalar, gerekse doğurduğu sonuçlar yönüyle kabul edilemez.

Cumhuriyet’in başta gelen kazanımları arasında saydığımız Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bugün geldiği nokta, baktığımız yön ve sahip olduğumuz duruşa göre birbirine zıt nitelendirme ve değerlendirmelere konu olabilmektedir. Avrasya coğrafyasından tarihte birçok acı ve tatlı hatırayı paylaştığımız yakın komşularımıza kadar, Balkanlar, Kafkasya, Rusya, soydaş ve akraba topluluklardan Afrika’nın içlerine kadar geniş bir alanda, özgün, güvenilir, donanımlı ve yol gösterici bir dini tecrübeyi temsil eden, bağlılık ve vefa karışımı bir duyguyla kendisine yönelen bu dünyaya bilgi ve hizmet sunan Diyanet, Avrupa’daki insanımız için sadece bir din hizmetinin değil, adeta bir kimlik ve özüyle varoluş mücadelesinin de adıdır. Başkanlığın dış dünyadaki temsil gücü ve etkinliği, kurumsal inisiyatifin yanı sıra, tarihten bu yana milletimizin bu coğrafyalara götürdüğü hizmet ve ülkemizin dışarıda sahip olduğu önem ve itibarla da bağlantılı bir husustur.

Yurtdışından, özellikle de İslam ülkelerinden bakıldığında Diyanet, Müslümanlıkla modern hayatın, laikliğin ve demokrasinin birbiriyle yarıştırılmadan ve karşı karşıya getirilmeden ahenk içerisinde yaşatılabileceğini, 21. yüzyıl dindarlığının sahih dini bilgiyi, barış ve hoşgörüyü esas alarak, bid’at ve taassuptan uzak biçimde inşa edebileceğini gösteren önemli ve özgün bir örnek olarak görülür. Bugün başta yakın ve civar komşularımız olmak üzere birçok İslam Ülkesinde üzülerek izlediğimiz kaos ortamı, bizlere Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir kurumun ne anlama geldiğini yeterince anlatmaktadır sanırım.

Ülkemize gelince, çevresine din konusunda sağlıklı bilgi ve hizmet sunması ölçüsünde rehberlik, saygınlık ve otorite yönü öne çıkan binlerce personeli sebebiyle Diyanet Teşkilatı, kamuoyunun, dini bilginin ve gündelik dindarlığın, hatta geleceğin şu veya bu yönde oluşumunun baş sorumlusu veya umudu olarak da algılanır. İyi günde kötü günde birlik ve beraberliğin, acıyı, umudu ve coşkuyu paylaşmanın en bilinen, Milletin merkezle ve devletle buluşması için açılan ana yol, kulvar ve güzergâhlardan biridir kurum.

Ancak çevreden merkeze yani Ankara’ya doğru gelindiğinde durumun bir hayli değiştiğini görürüz. Merkezde, bakarsınız, sıradanlaşan, zaman olur yöneticilerinin uyumlu bürokratlar olması yeterli görülen, Ankara’daki birçok önemli kurum ve kuruluş arasında yer edinmekte zorlanan, her bir yeni ve önemli kurum ortaya çıktığında durumu tekrar gözden geçirilen, 657’nin sistemi içine alınarak ve bürokratik yapısı güçlendirilerek hal çaresi bulunduğu varsayılan, kamusal niteliğini kimilerinin laiklik adına reddettiği, kimilerinin sivilleşmesini ve özerkliğini Cumhuriyet adına tehlikeli gördüğü bir kurum oluverir. Kimilerine göre devletin dini kontrol ve baskı altında tutmasının bilinen en açık yöntemi, kimilerine göre devlet eliyle toplumu dindarlaştırma aracı. Ve bu bakış açıları uzayıp gider.

Avrupa Birliğine üyelik ve küreselleşme sürecinin hız kesmeden sürdüğü ve bizi yarınlara hazırlanmaya zorladığı şu günlerde keşke, özgüvenimizi kazanıp, yaşadığımız eski tecrübeleri ve 86 yıllık son tecrübeyi sağlıklı biçimde değerlendirip, iyi yaptıklarımızı geliştirip eksiklerimizi tamamlayabilsek. 21. yüzyılı kendimizce ve öz yararımıza hizmet eder tarzda inşa edebilsek.

Saygıdeğer Başbakanım,

Kuruluş gününde Başkanlıkla ilgili olarak arzettiğim bu kısa değerlendirmeden sonra, ilk kez bu yıl kutlamayı planladığımız hayırlı bir projeyi de yine bu önemli günde yüksek huzurlarınızda sizlerle paylaşmak isterim.

Diyanet İşleri Başkanlığı, Dinimizin temel kaynağı Kur'an-ı Kerim'in, Peygamber Efendimize (s.a.s)'e vahyedilmeye başlanmasının 1400. yılı münasebetiyle 2010 yılını ‘Kur’an Yılı’ ilan etmiş ve bu yılda toplumu Kur’an-ı Kerim ve Hazreti Peygamber konusunda daha etkili bir şekilde aydınlatmayı planlamış ve bu çerçevede bir dizi program düzenlemiştir. Başkanlığın, kuruluşunun ertesi yılında, 1925’de Atatürk’ün emriyle ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kararı ve bütçe tahsisi ile Hak Dini Kur’an Dili adlı Tefsiri ve Buhari’den seçme hadislerin şerhini neşir hazırlığına başlaması, İslam Dininin bu iki ana kaynağı konusunda toplumu doğru bilgilendirmenin Başkanlığın ilk günden itibaren üstlendiği temel bir misyon olduğunu göstermektedir.

Kuruluşundan bu yana, bilgi ve ahlak eksenli din hizmetini şiâr edinen Başkanlığımız, bu vesileyle milletimizin inancına, kültür ve medeniyetine kaynaklık eden Kur’an-ı Kerim’in insanlığa sunduğu rahmet yüklü mesajlarını bütün toplum kesimleriyle paylaşmak ve getirdiği değerlerin anlaşılması ve yaşanması için yeni farkındalıklar meydana getirmek düşüncesindedir.

Diyanet İşleri Başkanlığı, toplumu din konusunda doğru bilgi ile aydınlatma görevinin ayrılmaz parçası olarak, İslam’ı doğru anlamanın yolunun Kur’an’ı ve Peygamber Efendimizin sahih Sünnetini anlamadan ve bu iki temel kaynağın bilgisini ahlaki sorumluluk olarak hayatımıza yansıtmaktan geçtiğini her platformda ısrarla vurgulamaktadır. Çünkü dinin iyi anlaşılmadığı yerde bid’at ve hurafenin, törelerin, çıkar ilişkilerinin, dinle şöhret ve servet kazanmanın dini bir zemin bulması ve burada kökleşmesi kaçınılmaz olur.

Hedonizmin, çıkarcılığın ve acımasızlığın öne çıktığı, manevi ve ahlaki değerlerin hırpalandığı, aile değerlerinin ve toplumun ortak bağlarının hoyratça yok edildiği, dünyanın sanal ve geçici meşgalelerinin ve sonu gelmez heveslerinin bütün hayatımızı ve geleceğimizi ipotek altına aldığı modern dönemde, Rabbimizin rahmet yüklü mesajı Kur’an-ı Kerim’i ve âlemlere rahmet olarak gönderdiği Peygamberimiz (sav)’in Sünnetini daha iyi anlamaya, bunun için de gönlümüzü Kur’an’a açmaya, onun ahlak değerlerini yaşamaya ve yaşatmaya ve Sevgili Peygamberimiz(sav)’in örnek hayatını ve ahlakını rehber edinmeye büyük ihtiyacımız var. Çünkü Kur’an ve Sünnet, bize kendimizi, Rabbimizi ve varoluşun sırrını tanıtan bir hakikat bilgisi olarak 14 asırdır bizleri korumuş, dünya hayatının engebeli yolculuğunda dimdik ayakta durmamızı ve dosdoğru yol üzere yürümemizi sağlamıştır.

Bugün yüksek bir sadakat ve derin bir duyarlılıkla kendisine itibar ettiğimiz ve sağlam bir melce’ olarak da kabul edip teyit ettiğimiz yüce Kitabımızın, kamuoyunda bu ilgiye paralel bir duyarlılıkla kavrandığından, anlaşılıp müzakere edildiğinden, inanç ve amellerimize bihakkın yansıdığından söz etmek ne yazık ki zordur. Kabul etmek gerekir ki her Müslüman, Kur’an-ı Kerim’in, içinde yaşadığımız dünyanın dili içinde kavranması konusunda pek çok sorunla karşı karşıyadır. Bu nedenle, Kur’an-ı Kerim’le sadece duygu değil bilgi ve amel yönüyle de irtibat kurmamız, inanç ve ahlak değerlerimizin korunması, sağlıklı bir din anlayışının muhafaza edilerek geliştirilmesi ve kalıcı mutluluğun yakalanması açısından son derece önem arz etmektedir.

Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye Diyanet Vakfı ile işbirliği içinde, Kur’an’ın nüzûlünün 1400. yılı münasebetiyle, Kuran-ı Kerim’in çağlar üstü evrensel mesajını olabildiğince geniş kitlelere ulaştırmak, onu okuma, anlama ve yorumlama konusundaki çabaları desteklemek, Kur’an-ı Kerim hakkındaki yanlış yargı, izlenim, korku ve abartılar karşısında onun ruhuna uygun, yeni ve ufuk açıcı yaklaşımların öne çıkmasına fırsat vermek, bu doğrultuda geliştirilebilecek çabaların neşv-ü nemâ bulmasına vesile olmak için yurdumuzun her köşesinde, yurt dışındaki vatandaş ve soydaşlarımızın bulunduğu ülkelerde, sempozyumlar, açıkoturumlar, paneller, çalıştaylar, ilmi toplantılar, konferanslar, Kur’an Tilaveti programları, radyo ve televizyon programları, yarışmalar, Kur’an’la ilgili ilmi yayınlar vb. bir dizi etkinlik planlamıştır. Kuşkusuz bu amaçla gerçekleştirilecek bütün faaliyetler, Diyanet İşleri Başkanlığımızın uhdesine verilen toplumu din konusunda aydınlatma görevi doğrultusunda sunduğu din hizmetlerine ayrı bir ivme kazandıracak ve toplumda sevgi, dayanışma ve birliğe vesile olacaktır.

Planlanan bu faaliyetler ve yapılan ‘Kur’an’la buluşma’ çağrısı, modern insanın sadece Kur’an’la bilgilenmesi imkanı değil, aynı zamanda Kur’an ikliminde soluklanması, Kur’an ahlakı kazanması, ilahi kelamın esintisi ile üzerindeki ölü toprağı silkeleyerek dirilmesi, varoluşa hikmetle bakarak ve kalp gözünü açarak huzur bulması fırsatıdır. Bunun için de herkesi, bu vesileyle, başta Yüce kitabımız olmak üzere insanı ve varlık alemini konu edinen, insanı yücelten ve hayatı anlamlı kılan her şeyi okumaya ve anlamaya davet ediyoruz.

Katılımızdan dolayı tekrar hepinize teşekkür eder, Kur’an’ın manevi ikliminde yüz ağartıcı bir hayat yaşamamızı ve tüm insanlığın O’nun evrensel davetinin hedeflediği birlik, beraberlik, kardeşlik, sevgi, huzur ve barış içinde bir hayat sürmesini Yüce Allah’tan niyaz ederim.

Başkanlığımızca Kur’an’ın nüzûlünün 1400. yılı vesilesiyle bu yıl içinde gerçekleştirilmesi planlanan etkinlikler:

1.Sempozyumlar:[]

  • 14-15 Nisan 2010 tarihlerinde Muğla’da, “Hz. Peygamber ve Kur’an ”;
  • 16-17 Nisan 2010 tarihlerinde Eskişehir’de, Kur’an ve Evrensel Mesajı ;
  • 28-30 Mayıs tarihlerinde Ankara’da, Kur’an ve Hz. Peygamber ;
  • 3-4 Temmuz tarihlerinde Erzurum’da, Kur’an’ın Okunuşu (Tilavet ve Kıraat Çeşitleri, Okuma Biçimi);
  • 02-03 Ekim tarihlerinde Van’da, Kur’an, Hz. Peygamber ve İnsan ;
  • 6-7 Kasım 2010 tarihlerinde Kayseri’de, Kuran ve Bilim ;
  • 4-5 Aralık 2010 tarihlerinde Adana’da, Kur’an ve Çağdaş Yorumlar ;
  • 25-26 Aralık tarihlerinde Amasya’da, Kur’an ve Hat Sanatı konulu sempozyumlar yapılacaktır.

Ayrıca, Başkanlığımız Dış ilişkiler Dairesi Başkanlığı ve İSAM’ın işbirliği ile yurt dışında Kur’an konulu bir sempozyum gerçekleştirilecektir.

2.Açık oturumlar:[]

İl müftülüklerince Kur’an konulu açık oturumlar yapılacaktır. Açık oturumlarda,

  • Kur’an ve Bilim ,
  • Kur’an ve Adalet ,
  • Kur’an ve Öteki ,
  • Kur’an ve İnsan ,
  • Kur’an ve Tarih ,
  • Kur’an ve Ahiret ,
  • İnanmak ve Yaşamak : Kur’an’ın Değişmez Düsturları, Kur’an’da Geçmiş Ümmetler, Kur’an ve Güzel Ahlâk, Kur’an’ın Temel Hedefleri, Kur’an ve Kadın, Kur’an ve İnsan, Kur’an ve Gündelik Hayat Tasavvuru, Kur’an ve Ahiret Hayatı konuları işlenebilecektir.

3.Paneller:[]

14-15 Nisan 2010 tarihlerinde Muğla’da, “O’nun Ahlâkı Kur’an’dı” konulu bir panel gerçekleştirilecektir. İl müftülükleri de Kur’an temalı paneller tertipleyecektir.

4.Çalıştaylar:[]

30 Ekim 2010 tarihinde Ankara’da, Cumhuriyet Dönemi ve Kur’an; 13 Kasım 2010 tarihinde İstanbul’da, Modern Zamanlarda Kur’an konulu çalıştaylar gerçekleştirilecektir.

5.İlmi Toplantılar:[]

Almanya’da, Frankfurt Goethe Üniversitesi İslam Dini Vakıf Profesörlüğü ve DİTİB’in işbirliğiyle “Kur’an” Konulu ilmi toplantı gerçekleştirilecektir.

6.Konferanslar:[]

Bütün il merkezlerinde ve imkânlar ölçüsünde ilçelerde Kur’an merkezli konferanslar yapılacaktır. Konferansçılar için Başkanlığımız tarafından da isim önerisinde bulunulabilecektir. Konferanslarda; Kur’an’ı Yaşamak , Kur’an’ı Anlamak, Kur’an’ın Mesajı, Kur’an ve İnsan, Kur’an ve Müslüman, Kur’an ve Peygamber, Kur’an ve Cahiliye, Kur’an ve Hidayet, Kur’an ve Medeniyet İnşası, Kur’an’da Kur’an, Kur’an’da Geçmiş Ümmetlere İlişkin Bilgiler v.b konular ele alınacaktır.

7.Kur’an Tilaveti[]

Programları: Bu kapsamda, Başkanlığımızca “Kur’an Ziyafeti ” programları tertiplenecektir. Bu programlarda, ülkemizin önde gelen Kur’an okuyucuları ile İslam ülkelerinden davet edilecek kâriler kur’an tilavetinde bulunacaklardır. Müftülüklerimiz de imkanlar ölçüsünde bu tür etkinlikleri tertip edeceklerdir.

8.Yurt dışında,[]

“Kur’an Sadâsı” programları: Yurt dışında vatandaş ve soydaşlarımızın bulunduğu ülkelerde, Kur’an’ı güzel tilavet eden okuyucuların katılımıyla “Kur’an Sadâsı” programları geçekleştirilecek, böylece yurt dışındaki vatandaş ve soydaşlarımızın da Kur’an’la buluşmaları sağlanacaktır.

9.Mukabele Günleri:[]

Kur’an Günleri etrafında, ülkemizdeki geleneksel mukabele ortamının canlandırılmasına destek olmak amacıyla, Ramazan ayı dışında da müftülüklerimizce belirlenecek camilerde mukabele günleri tertiplenecektir.

10.Mushaf ve Kur’an Konulu Eser Satış Mekanları:[]

Bu kapsamda başta Ankara ve İstanbul’da olmak üzere, ülkemizdeki çeşitli kitap fuarlarında Kur’an ve Kur’an’la ilgili eserler bölümü oluşturulacaktır. Kitabevlerinde de Kur’an konulu kitapların sergilendiği mekanlar oluşturulacak, Kur’an konulu kitap sergileri düzenlenmesi teşvik edilecektir.

11.Kur’an Kitaplığı:[]

Başkanlığımızca Kur’an temalı, kolay okunabilir bir seri kitap yayınlanacaktır.

12.Kur’an Saati:[]

TRT ve diğer kanallarda yayınlanmak üzere Kur’an Saati programları hazırlanacaktır.

13.Cep Tefsirleri:[]

Kur’an’dan seçilecek bazı ayetlerin özgün yorumlarının yapılacağı bir kitap dizisi hazırlanacak ve imkanlar ölçüsünde Başkanlığımızca halkımıza ücretsiz dağıtılacaktır.

14.Kur’an Kayıtları:[]

Yakın tarihimizde ve günümüzde ülkemizin yetiştirdiği önde gelen hafızların ve kârilerin okuduğu Kur’an-ı Kerim ses kayıtları CD’ ye aktarılacaktır.

15.Ayet Kartelaları:[]

Başkanlığımızca konulu ayet kartelaları hazırlanarak halkımızın istifadesine sunulacaktır.

16.İlmi Dergi Kur’an Özel Sayısı:[]

2010 yılı Diyanet İlmi Dergi’nin bütün sayıları Kur’an merkezli planlanacak ve yılsonunda “Kur’an Özel Sayısı” olarak kitaplaştırılacaktır.

17. Özel Baskı Kur’an-ı Kerim:[]

Başkanlığımızca, “Kur’an’ın Nüzûlünün 1400. Yılı Anısına”, sanat değeri yüksek, özel baskılar için elverişli bir el yazması Kur’an-ı Kerim’in basımı konusunda çalışma yapılacaktır.

18.Hattatlara Kur’an Yazdırılması:[]

Başkanlığımız yetkilileri ve alanında uzman hattatlar ve hat sanatında uzman kişilerden oluşturulacak bir komisyonun belirleyeceği bazı hattatlarımıza Kur’an-ı Kerim yazdırılacaktır.

19. Yarışmalar:[]

Müftülüklerimiz tarafından, Kur’an’a ilişkin duyarlılığı geliştirmek ve Kur’an yılı vesilesiyle gerçekleştirilecek etkinliklerin daha geniş kitlelere ulaştırılmasına katkı sağlamak amacıyla; bilgi yarışması, yorum ve deneme, şiir, hat, tezhip, minyatür, kısa film, klip (ilahi), slayt tasarımı, belgesel türü yarışmalar düzenlenecektir.

20.Belgeseller:[]

Mimari Eserlerde Kur’an Mesajları ”, “Taşa Vurulan Kur’an Mührü ” gibi Kur’an temalı belgesel, albüm, fotoğraf-slayt vb. çalışmalar hazırlanacaktır.

21.Alan Araştırmaları:[]

Başkanlığımızca “Halkın Kur’an Anlayışı ”, “Aydınların Kur’an Anlayışı ”, Kur’an Eğitiminde İlgili Kurumlar Analizi ” vb. konular üzerine alan araştırmaları yaptırılacaktır.

22.Sinevizyonlar:[]

Kur’an Yılı açılış programlarıyla Kutlu Doğum ve Ramazan ayında değerlendirmek üzere Kur’an konulu sinevizyonlar hazırlanacak ve müftülüklerimize gönderilecektir.

23.Kuran-ı Kerim Dağıtımı:[]

Başkanlığımızca başta Kutlu Doğum Haftası, Ramazan ayı ve Camiler ve Din görevlileri Haftasında olmak üzere halkımıza ücretsiz Kuran-ı Kerim dağıtımı yapılacaktır.

24.Radyo ve Tv. Reklamları:[]

Ulusal ve yerel Radyo ve Tv’lerde yayınlanmak üzere, Kur’an konulu reklam filmleri hazırlanacak ve müftülüklerimize gönderilecektir. Müftülüklerimiz, mahalli radyo ve Tv’ler ile işbirliği yaparak, söz konusu reklamların yayınlanması konusunda çalışma yapacaklardır.

25.Afişlerle Kur’an Mesajları:[]

Başkanlığımızca, Kur’an’dan mesajların yer aldığı, bilboardlar ve afişler hazırlattırılacaktır. Müftülüklerimiz, yerel yönetimlerle işbirliği yaparak söz konusu çalışmaların il ve ilçelerde uygun yerlere asılması konusunda çalışma yapacaklardır. Bu amaçla hazırlanan materyaller Başkanlığımızca müftülüklere gönderilecektir.

26.Hutbe ve Vaazlar:[]

Genel olarak yıl içerisinde, Ramazan ayı boyunca da ağırlıklı olarak vaaz ve hutbeler Kur’an temalı planlanacaktır.

27.Kur’an Araştırmaları Merkezi:[]

Bu yıl vesilesiyle, Başkanlık hizmetlerine de büyük katkı sağlayacağı düşüncesiyle, bir Kur’an Araştırmaları Merkezi’nin kurulması yönünde çalışma başlatılacaktır.

2010 Kur'an Yılı Oldu![]

İşte Hayatın Gerçeği, Hz. Kur'an... Kur'an okumak mümin kişiyi psikolojik olarak rahatlatır. Yaratıcı'yla, metafizik alanla bağ kurduğu hissini verir. Bu bağ bilincimizde varlığın anlamlandırılmasını sağlar. Ruhsal iletişimi sözlü hale getirir.

Kur'an okumak insanı neden rahatlatır?[]

Din psikoloğu Prof. Dr. Ali Köse: Kur'an okumak mümin kişiyi psikolojik olarak rahatlatır. Yaratıcı'yla, metafizik alanla bağ kurduğu hissini verir. Bu bağ bilincimizde varlığın anlamlandırılmasını sağlar. Ruhsal iletişimi sözlü hale getirir.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: İbadet ve duanın insana verilen peşin bir ücreti vardır: Yalnız olmadığını hissetmek... İbadetin kişisel yararının yanında, sosyal alanda da faydaları var.

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay: Kur'an müminler için ruha gıda, gönüllere şifa, kalplere ise huzur kaynağıdır. Aslında Kur'an okumak bir iman ve inanç meselesidir. Şunu da unutmamalı; Kur'an'ın bizim okumamıza ihtiyacı yok, biz onu okumaya muhtacız!


Anlamını bilmesek de neden Kur'an orijinalinden okunmalı?[]

Prof. Dr. Ali Köse: Kur'an'dan zevk almak için Arapçasının ne ifade ettiğini anlamak şart değil. Din dediğimiz şey esasen duygudur, histir. İnsanlar Kur'an dinlerken anlamını bilmedikleri halde neden hisleniyorlar, gözyaşı akıtıyorlar? Çünkü o metinle Allah'ın kendilerine hitap ettiğini hissediyorlar. Kur'an okumanın o bağı kurduğunu düşünüyorlar.

Ali Bulaç: Kur'an'dan azami faydayı sağlamak için usulüne uygun okumak gerekir. Kur'an okumak sünnet, dinlemesi farzdır. Okurken acele etmemeli, anlamını bilmiyorsak dahi, lafızların fonetiğine dikkat edip bize verdiği mesajı algılamaya çalışmalıyız. Çünkü Kur'an'ın fonetiğinde müjde verici ve uyarıcı/korkutucu ayetlerdeki ton ve vurgular farklıdır. Hiç okuma yazma bilmeyen bir çoban dahi bunu fark edebilir. Kur'an okumak bir ibadettir. Çünkü lafzı da kutsaldır. Bu yüzden namazda başka dilden ayet okunamaz. Her gün mutlaka az veya çok –asgari çeyrek cüz- Kur'an okumakta ve güvenilir bir meal veya tefsirden okuduğumuzun anlamı üzerinde tefekkür etmemizde fayda var.


Çocuklara Kur'an nasıl sevdirilebilir?[]

Prof. Dr. Ali Köse: Kur'an öğretimini eğlenceli ortamlarda yapmalıyız. Mesela çocuğun neşesiz, yorgun olduğu bir zamanda "Hadi biraz Kur'an oku!" dememeliyiz. Çocuk kendisine Kur'an'ı öğretecek kişi ile olumlu bir duygusal bağ kuramıyorsa iyi sonuç almak mümkün değildir. Çocukları zorlamamalıyız. Kur'an öğrenmeyi ödüllü hale getirmek de güzel bir şey. Çocuklarımız diğer alanlarda başarılı bir iş yaptığında nasıl ödüllendirmeyi düşünüyorsak Kur'an konusunda da aynı şekilde ödüllendirmeliyiz. Kur'an öğrenmeyi onların boynunun borcu olarak görmemeliyiz. Ödülün illaki maddi olması şart değildir. Çocuğun duygusal özelliklerine göre davranmak gerekir. Bazen bir "aferin" demek, onu kucaklayıp öpmek bile yeterli olabilir.

Ali Bulaç: Kur'an ayetlerinden hıfzetmek önemlidir. Ezber, düşünüldüğünün aksine zihni geliştirir. Bu yüzden çocuklarımıza mümkün oranda fazla ayet ezberletmeye bakmalıyız, bu, derslerinde ve algılarının derinlik kazanmasında onlara katkı sağlar.


'Yanlış okuyorum' endişesiyle Kur'an okumamak doğru mu?[]

Prof. Dr. Ali Köse'nin dikkat çektiği ve Kur'an üzerine çalışmalar yapan bütün alimlerin mutabık olduğu ise "Yanlış okurum" endişesi ile Kur'an'dan uzaklaşmak. Hatalı bir endişe olduğunu vurguluyor ve "Ama doğru okumak için de gayret şart." şeklinde uyarmayı da ihmal etmiyor. Köse, "Telaffuz konusunda herkes aynı mahareti gösteremez. Şöyle düşünelim. Biz Türkçe konuşuyoruz. Ama bunu birçok şive veya aksanla gerçekleştiriyoruz. Kur'an okumayı da böyle düşünelim. Herkes her kelimeyi standart bir şekilde seslendiremeyebilir. Bu nedenle isteyen herkes Kur'an okumalı, hata yaparım endişesine kapılmamalı."


En güzel okuyanlar[]

Suat Yıldırım, üç yüz kadar tanınmış kari'nin (okuyucu) hatimlerinin dinlenebileceği www.islamway.com sitesini öneriyor. Ali Köse, rahmetli İsmail Biçer'i dinliyormuş. Mehmet Emin Ay'ın tavsiye ettiği Kur'an okuyucuları; Mısırlı Hafız Muhammed Sıddık Minşavi ve Fatih Çollak.




"Kur'an okuyan, Rabb'i ile münacat ettiği bilincinde olmalıdır"[]

Tefsir hocası Prof. Dr. Suat Yıldırım Hoca, Kur'an okumanın adabını anlattı. Birçoğumuzun merak ettiği sorulara içtenlikle cevap verdi.

Kur'an-ı Kerim sesli mi yoksa içten mi okunmalı?[]

İçinden okuma yerine, Mushaf-ı Şerif'e bakarak tane tane hafifçe sesli okuma daha makbul ve daha sevaptır. Zira bu durumda hafızadan başka, göz ve kulak da işe dâhil olur, onlar da hisselerini alır.

Herkes çok iyi okuyamıyor, yanlış bir şekilde okunması mahzurlu olmaz mı?

Yanlış okurum diye Kur'an'dan uzak durmak kesinlikle yanlış! Hatta Efendimiz (sas), zorlanarak okuyanın daha fazla sevap kazanacağını bildirmiştir.

İnsanlar neden Kur'an okumalı?[]

Yüce Allah, kâinatın sonsuz genişliği içinde bir zerre hükmünde olan insanı muhatap alıyor, böylece ona pek yüksek bir mevki veriyor. Ona katından bir mesaj, bir mektup gönderiyor. Bu mektupta ona iltifatlar, teselliler, müjdeler, yerine göre karşılaşabileceği tehlikelere karşı uyarmalar, ibretli olaylar, okumaya doyamayacağı cazip ayrıntılar, tatlı sürprizler var. Yapacağı işler hakkında komutanından günlük emir alan bir asker gibi kul, Kur'an okuyarak Rabb'inin talimatını alır. Annesine, babasına hasret bir asker, onlardan gelen mektubu, arada bir tekrar okuyarak teselli bulduğu gibi kul da, şefkatli Rabb'inin iltifat, teselli ve uyarı dolu kitabını okumalıdır.

Bir kişi Kur'an'ı anlamadığı halde neden orijinal dilinde okumalı?[]

Çünkü Kur'an olma sıfatı, yalnız o metne mahsustur. Meal ve tercümelerine "Kur'an" denilmez. Herhangi bir şiirin bile tam tercümesi mümkün değildir. Aslındaki duygu, vurgu ve çağrışımları taşıyamaz. Dil ve edebiyattan anlayan herkes bunu kabul eder. Bu ilahi kelam, Müslümanların birliğinin direğidir.

Meal ne durumda okunmalı?[]

Meal, Kur'an'ın kelimesi kelimesine tercümesi olmayıp, çok kısa bir tefsiri durumundadır. İnsanlar meali düşünerek okuma suretiyle, kutsal kitabımızın mesajına toplu ve yaklaşık olarak ulaşabilirler. Meali böyle bir dikkatle okuma, Kur'an'a ve onu gönderen Allah'a karşı gerekli bir görevdir. Dolayısıyla meal okuyan, elbette büyük sevap kazanır. Çünkü Kur'an'ı gönderen Rabbimiz, onu okumayı emrettiği gibi, anlamlarını düşünmeyi de istemiştir. Bir ayet-i kerimede Allah: "Biz sana kutlu, feyizli bir kitap indirdik ki insanlar onun ayetlerini iyice düşünsünler ve akıl sahipleri olanlar ondan dersler ve ibretler çıkarsınlar." (Sad, 29) buyurmuştur. Fakat tilavet kastıyla namazda ve diğer ibadetlerde okunmaz, aslının yerini tutmaz.

Meal ile hatim olabilir mi?[]

Tilavet ve ibadet kastıyla Kur'an-ı Kerim'in Arapça aslını her gün okumalı. Ortalama bir miktar, her gün bir cüz (20 sayfa) belirlenmiştir. Böylece ayda bir hatim yapılır. Bunu yapamayanlar, imkânları ölçüsünde, her gün Kur'an'la irtibatı sürdürecek kadar okumalıdır. Meal-i Şerif'i de baştan sona dikkatle okuma matluptur (istenilen). Ama tilavet ve teberrük (kutsal-uğurlu sayma) için değil, anlama ve tefekkür için.

Okumanın adabı var mı?[]

Kur'an okumanın zahiri adabı; abdestli, ibadet niyetiyle, Mushaf-ı Şerif'e bakarak, mümkünse kıbleye dönerek, uygun ve nezih bir mekânda, zihninin derli toplu olduğu bir durumda, telaşsız, acele etmeksizin, harfleri tane tane çıkararak, hafif sesle okumalı. Peygamber Efendimiz (sas)'in işaret buyurduğu üzere, "Kur'an okuyan, Rabb'i ile münacat ettiğinin bilincinde olmalıdır.". O'nun, kendisini özel randevu ile huzuruna kabul buyurduğunu hep hatırında tutarak, böyle bir nasibin gerektirdiği saygı, ihtimam içinde, hep O'nun huzurunda bulunduğunu düşünerek okumalı. Bu İlahi kelamın tercümanı Peygamber Efendimiz'in de huzurda bulunduğunu tasavvur etmeli. Bir an için, bu buyruğun tek muhatabının kendisi olduğunu düşünerek bu talimatı, Sahibi'nin büyüklüğüne göre, O'ndan almalı.

Ölenler için neden Kur'an okunmalı/okunuyor?[]

Ölenler için en çok okunan Yasin Suresi'nin 70. ayeti, "Kur'an, yaşayan, diri insanları uyarmak için gönderildi." buyurur. Bunu esas aldıktan sonra, bu bilinçle Kur'an okumadan, hatim yapmadan sevap ve ecir hasıl olur. Okuyan kimse okumadan hasıl olan nuru, sevabı ölenlerin ruhlarına da ulaştırmasını Cenab-ı Allah'tan niyaz edebilir. Onların da istifade edeceklerine dair hadis-i şerif vardır. Keza bazı ayetleri okuyarak, onların feyzi, bereketi hürmetine hastalıklara şifa istenebilir, bazı matlupları gerçekleştirmesi Cenab-ı Hak'tan istenebilir.


Ahlat'ta Kur'an Yılı Etkinliği[]

'2010 Kur'an Yılı' Ahlat'ta kutlandı

09 Haziran 2010 Çarşamba 11:30

İlçe Müftülüğü, '2010 Kur'an Yılı' münasebetiyle dünya birincisi hafızların sunduğu Kur'an ziyafeti ve konferans düzenledi

Ahlat Gençlik ve Spor Müdürlüğü'ne ait spor salonunda düzenlenen etkinliğe Ahlat kaymakamı Bilal Şentürk, Belediye Başkanı Abdulalim Mümtaz Çoban, İlçe Müftüsü Zahit Demirel, din görevlileri ve çok sayıda vatandaş katıldı. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın okunmasının ardından, program Kur'anı Kerim tilaveti ile devam etti.

Ardından ilçe Müftüsü Zahit Demirel programın açılış konuşmasını yaptı. Demirel yaptığı konuşmada, 2010 yılı Kur'an'ın nüzulünün 1400'üncü yılı nedeniyle programa teşrif edenlere teşekkür etti. Dünyaca birincisi hafızların ise Türkiye den olmasının ve ülkemizde böyle güzel Kur'an okuyan hafızların çıkması münasebetiyle Allah'a şükrettiklerini söyledi. Demirel Güzel Kur'an okuma ve dinlemenin de önemini vurgulayarak sözlerine son verdi.

Daha sonra, Samsun 19 Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hayrettin Öztürk "Kur'anı anlama ve yaşamaya doğru" konulu konferans" verdi. Ardından Kur'an ziyafeti gerçekleştirildi. Dünya birincisi hafızlardan, Hafız Ali Sel, Hafız Ahmet Karal ve Hafız Ali Keleş'in sunduğu Kur'an ziyafeti vatandaşlar tarafından huşu içerisinde dinledi.

Program sonrasında ise uzun kuyruk oluşturan vatandaşlar Kur'an tilaveti sunan hafızlar ile Doç. Dr. Hayrettin Öztürk'ü tebrik ettiler.[1]

Dış linkler[]

Advertisement