Yenişehir Wiki
Advertisement

CUMHURİYETİN İLANI[]

Lozan'n kabulü ve barışın sağlanması ile geride Türk Devleti'nin siyasal yapısını belirleyecek devlet şeklinin ve adının

ne olacağı sorunu kaldı. T.B.M.M.'nin varlığı ile egemenliğin kayıtsız - şartsız ulusa ait olan, insan haklarına dayanan

bir devlet sistemi kurulmuştu. Fakat gerek halkın, gerekse Meclis içinde bulunanların büyük kısmı Padişah'a dinsel ve

geleneksel bağlarla bağlıydılar. Padişah'ın işgal ettiği Saltanat - Hilafet makamı yüzyıllardır kökleşmiş bir teokratik

sistemdi. 1300 yılından beri de Osmanoğullarından başka hiçbir aile iktidar olmamıştı. Egemenlik biri dinden, diğeri

gelenekten gelen iki kaynaktan çıkıyor ve Padişah'ta toplanıyordu. Gerçi İttihat Terakki bu gücü kırmıştı, fakat sistemin

özünü, yani egemenliğin kaynağını ve kullanılış biçimini değiştirememişti. Egemenliğin, tanrı hakları sisteminden, insan

hakları sistemine geçişin bir sonucu olarak Padişah'tan ulusa geçişi, bir ilke ve ülkü olarak Amasya Genelgesi'nde ortaya

konmuş ve 23 Nisan 1920'de B.M.M.'nde somutlaşmıştı. Teşkilat-ı Esasiye Kanunu da bu temel üzerine oturmuştu.

Kurtuluş Savaşı ulusal bağımsızlık yanında ulus egemenliğini de açık bir biçimde ortaya koyduğu için Padişah daha başından

beri milliyetçilerin amansız düşmanı kesilmişti. M. Kemal Paşa Padişah'ın ihanetini bildiği halde, henüz zamanı olmadığı

için Padişah'ı hedef almadı. Genç subaylık yıllarından beri inandığı ve Erzurum'da Mazhar Müfit'e not ettirdiği

"Cumhuriyet" inancını "Ulusal bir sır" olarak sakladı. Kurtuluş Savaşı içinde "Cumhuriyetçi" bir düşünceyi ortaya atmak,

iç parçalanmaya yol açacağı için bu yola gitmedi. Hatta Sivas Kongresi sırasında "Cumhuriyet" ilan edelim önerilerini red

etmişti. Fakat Kurtuluş Savaşı'nın Başkomutanı, Türk Ulusu'nun kurtarıcısı M. Kemal, Türkiye'nin siyasal yapısını

değiştirmenin ilk adımını Saltanat'ın kaldırılmasını sağlamakla attı. Saltanat'ın kaldırılışına en yakın arkadaşları bile

karşı çıkmışlardı. Meclis'te tutucu kanat direndiyse de, M. Kemal Paşa'nın kararlı ve sert tutumu sonucu Saltanat'ın

kaldırılışı sağlandı. Fakat onun bu sert tutumu endişe doğurdu. Bunun bir başlangıç olduğunu görenler çeşitli yöntemlerle

M. Kemal Paşa'yı engellemeye çalıştılar.

2 Aralık 1922'de Meclis'e muhalif grup tarafından bir öneri verildi. "İntihab-ı Mebusan Kanunu"nda değişiklik yapılmasını

isteyen önergede "Büyük Millet Meclisi'ne üye seçilmek için Türkiye'nin bugünkü sınırları içindeki yerler halkından olmak

ve seçim çevresine yeni gelenlerin ise en az beş yıl oturmuş olmaları" gerektiği kanun hükmü haline getirilmek

isteniyordu. M. Kemal Paşa'yı milletvekili seçilmekten yoksun bırakmak isteyen bu önerge üzerine söz alan M. Kemal Paşa,

doğum yerinin Türkiye'nin sınırları dışında kaldığını ve bir yerde beş yıl oturmadığını belirttikten sonra, düşmanlara

karşı savaştığını, vatanı kurtarmak için hiç bir yerde beş yıl oturamadığını hatırlatıp, ulusun sevgisisi kazanmış bir

insan olmasına rağmen kendisini yurttaşlık haklarından yoksun bırakmak isteyen bu kimselerin bu yetkiyi kimden aldıklarını

sordu. Önerge red edildi.

Mustafa Kemal'in kamuoyu yoklaması yapmak üzere 14 Ocak 1923'de Batı Anadolu'da bir geziye çıkmasını fırsat bilen muhalif

grup, O'nun Ankara'dan ayrıldığının ertesi günü "Hilafet-i İslamiye ve Büyük Millet Meclisi" başlıklı bir broşür

yayınladılar. Broşürün önceden hazırlanmış olduğu ve M. Kemal'in Ankara'dan ayrılmasını fırsat bilerek dağıtıldığı

anlaşılıyordu. Broşürün ana fikri, islam kamuoyunun son gelişmelerden (Saltanatın Kaldırılışı) büyük ızdırap içinde

bulunduğu, Hilafet'in hükümet demek olduğu ve Hilafet'in hukuk ve görevlerini yok etmenin hiç kimsenin, hiç bir meclisin

elinde olmadığı esaslarına dayanıyor, "Halife Meclisin, Meclis Halife'nindir." sözleriyle bitiriyordu. Yürütme yetkisinin

Halife'ye verilmesini ve Meclis'in aldığı kararların ve kanunların Halife'yi bağlamayacağı, dolayısıyla Meclis'in

çıkardığı Saltanat ve Hilafet ile ilgili yasaların meşru olmadığı görüşü savunuluyordu. Bu bildiri, M. Kemal'e ve O'nun

gerçekleştirmek istediği devrime bir tepki idi.

İzmit'e gelen M. Kemal, din ve hilafet konusunda yaptığı açıklamada "Türkiye Büyük Millet Meclisi Halife'nin değildir ve

olamaz, Türkiye Büyük Millet Meclisi yalnız ve yalnız Ulusundur." dedi. T.B.M.M.nin büyük programının tam bağımsızlık,

kayıtsız şartsız ulusal egemenlik esaslarına dayandığını, teokratik devlet biçiminin ve buna bağlı bütün toplumsal düzenin

ve çıkarların yıkılacağını belirtti. 16 Ocak'ta yaptığı toplantıda, Hilafet'in dinle ilgisi olmadığını, siyasi bir mevki

olduğunu, idare-i maslahatçılıkla devrim yapılamayacağını belirttikten sonra "Devrimin kanunu mevcut kanunların

üstündedir. Bizi öldürmedikçe, bizim kafamızdaki cereyanı boğmadıkça başladığımız devrim ve ilerleme bir an bile

durmayacaktır" diyerek gericilere gerekli yanıtı verdi. Basınla iyi ilişki kurmak istediği için İzmit'te yaptığı basın

toplantısında, "Devrim" yapılacağını açıklarken, Meclis'te birliğin sağlanması için "Müdafaa-ı Hukuk Gurubu"nun gerekli

olduğunu bunun dışındaki grupların yararlı olmadığını belirtti ve İttihatçılardan ülke yararı için politikaya

karışmamalarını istedi. Bu sırada Annesi Zübeyde Hanım'ın ölüm haberi geldi. İzmir'de annesinin mezarı başında devrimci

inancını "Ulusal hakimiyet uğrunda canımı vermek benim için bir vicdan ve namus borcu olsun" sözleriyle bir kez daha

yineledi. Bu sırada Lozan'ın ilk görüşmeleri kesildiği için İsmet Paşa ile Ankara'ya döndü. Meclis'te gizli oturumlar çok

sert geçti. Trabzon mebusu Şükrü Bey'in Topal Osman tarafından öldürülüşü, M. Kemal'e saldırılara yol açtı. M. Kemal'i

kendilerine buyük engel gören, tutucu, gerici, ittihatçılar, çıkarcı gruplar, O'na karşı muhalefette birleşiyorlardı.

Yakın arkadaşlarından Rauf Bey, Kazım Karabekir, Refet Bele, Ali Fuat Paşa'lar da yavaş, yavaş yanından ayrılıp,

Hilâfetçilere kuvvet veriyorlardı. Saltanatı geri getirmek isteyen gericilerin çalışmaları karşısında arkadaşlarının

kendisini yalnız bıraktığını gören M. Kemal, 20 Mart 1923'te Konya'da yaptığı bir konuşmada Türkiye'yi Ortaçağ karanlığına

çekmek isteyen gericilere karşı tutumunu açıkça şu sözleriyle belirtti: "Eğer onlara karşı benim şahsımda bir şey anlamak

isterseniz, derim ki, ben şahsen onların düşmanıyım. Onların olumsuz yönde atacakları bir adım, yalnız benim şahsi imanıma

değil, yalnız benim amacıma değil, o adım benim ulusumun hayatıyla ilgili, o adım benim ulusumun hayatına karşı bir kasıt,

o adım ulusumun kalbine yöneltilmiş zehirli bir hançerdir. Benim ve benimle aynı fikirde olan arkadaşlarımın yapacağı şey

mutlaka o adımları atanları tepelemektir... Sizlere bunun da üstünde bir söz söyleyeyim. Örneğin eğer bunu sağlıyacak

kanunlar olmasa, bunu sağlayacak meclis olmasa, öyle olumsuz adım atanlar karşısında herkes çekilse ve ben kendi başıma

yalnız kalsam; yine tepeler ve yine öldürürüm."

Cumhuriyet'e doğru gidiş bu kararlı sözlerle açıkça görülüyordu. M. Kemal Paşa, 8 Nisan 1923'de dokuz ilkede görüşlerini

toplatarak, programını belirlerken, siyasi biçimlenmeyi de hazırladı.

Savaş zamanının T.B.M.M.'nin görevi son bulmuştu. Bu sebeple Meclis kendini dağıtıp, seçime gitme kararı aldı. M. Kemal,

dağılmadan önce Meclisten 15 Nisan'da, Saltanatı geri getirmeye çalışanları vatan haini kabul eden bir kanun değişikliği

ile "Hıyanet-i Vataniye Kanunu"na, ileride gerekirse yine İstiklal Mahkemeleri kurma fırsatını veren bir ek getirdi.

Yeni kurulacak Meclis'te kuvvetli bir kadro oluşturmayı ve böylece Cumhuriyet'i ilan etmeyi düşünen M. Kemal'in bu

çalışmaları yakın arkadaşlarının kendisinden uzaklaşmasını hızlandırdı. Rauf Bey ve arkadaşları, M. Kemal'in partiler üstü

kalmasını, politikaya karışmamasını, önererek, O'nu pasif duruma getirmek istiyorlardı. Rauf Bey'in İsmet Paşa ile

aralarının açılması da bu ayrılığın başka bir yönü idi. Lozan'dan dönen İsmet Paşa'yı karşılamak istemeyen Rauf Bey

Başbakanlık'tan bile istifa etti.

İkinci Meclis, toplandıktan sonra Lozan'ı onayladı. Artık sorun Türkiye'nin rejiminin belirlenmesiydi. M. Kemal 22 Eylül

1923'de "Neue Treie Presse" adlı bir Viyana gazetesi muhabiriyle yaptığı görüşmede, 23 Nisan 1920'de kurulan sistemin

Cumhuriyet olduğunu fakat adının açıklanamadığını belirtip, yapılacak işin yalnızca isim koymak olduğunu söyledi.

Yeni devletin başkentinin neresi olacağı da bir sorundu. Ankara 1920'den beri bu işi yapıyordu. Merkezi ve güvenli durumu

ortada idi. Meclis'te uzun tartışmalardan sonra 13 Ekim'de Ankara başkent olarak oy çokluğu ile kabul edildi.

Cumhuriyet'in ilanına bir adım daha yaklaşılmıştı.

M. Kemal'e Cumhuriyet'in ilanına fırsat veren bir hükümet buhranı oldu. Başbakan Fethi Okyar Bey'e karşı Meclis'te

muhalefet oluşması üzerine M. Kemal, "Erkan-ı Harbiye Umumiye Riyaseti Vekili Fevzi Paşa"nın dışında kabinenin istifasına

karar verdi ve 27 Ekim'de uygulandı. Mevcut sisteme göre her bakan Meclis tarafından tek tek seçiliyordu. İstifa eden

bakanlar yeniden seçilirlerse, görev kabul etmeyeceklerdi. Bu sırada Rauf Bey, Kazım Karabekir, Ali Fuat, Refet Paşalar

İstanbul'da bulunuyorlar ve temasları, Halife'ye yakınlık gösterileri oluyordu. Ankara'da' ise kabine kurulamıyordu. Bu

gelişmeler üzerine "Cumhuriyet İlanı" ile işi kökünden çözmeye karar veren M. Kemal 28 Ekim gecesi Çankaya'da İsmet Paşa

ve bazı kimseleri toplantıya çağırdı ve "Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz." diyerek kararını açıkladı. Misafirlerin

ayrılmasından sonra İsmet Paşa'yı alıkoydu ve birlikte, Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nda gerekli değişikliği sağlayacak

önergeyi hazırladılar. Ertesi gün saat 10'da Parti grubunda yapılan toplantıda, M. Kemal Paşa Genel Başkan olarak Hükümet

buhranının mevcut sistemden kaynaklandığını, bunun çözumünün istikrarlı bir sistemde olduğunu belirtttkten sonra

değişiklik önergesini okuttu:


  • Türkiye Devleti'nin Hukümet şekli Cumhuriyettir
  • Türkiye Devleti, Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur
  • Türkiye Devleti, Hükümetin inkisam ettiği idare şubelerini İcra Vekilleri (Bakanlar Kurulu)vasıtasıyla idare eder.

Bu önerge Parti toplantısında tartışıldı Büyük Millet Meclisi'nin aynı akşam (29 Ekim 1923) saat 18:45'de yaptığı

toplantıdan sonra 20.30'da "YAŞASIN CUMHURİYET" sesleri arasında Cumhuriyet ilan olundu ve yeni Türk Devleti'nin adı

kondu. "TÜRKİYE CUMHURİYETİ". Hemen arkasından da Türk Ulusu'nun kurtarıcısı Gazi M.Kemal oy birliği ile Cumhurbaşkanı

seçildi. Kürsüye gelen Cumhurbaşkanı M. Kemal, kendisini Cumhurbaşkanı seçen Meclis'e teşekkür ettikten sonra "Son

yıllarda Ulusumuzun fiili olarak gösterdiği kabiliyet ve istidat, kendi hakkında kötü düşüncede bulunanlarınn ne kadar

tedkikten uzak görünüşe önem veren insanlar olduğunu pek güzel ispat etti. Ulusumuz kendisinde bulunan nitelikleri ve

değeri, hükümetin yeni adıyla uygarlık dünyasına çok daha kolay gösterebilecektir. Türkiye Cumhuriyeti, dünyada işgal

ettiği yere layık olduğunu eserleriyle ispat edecektir... Türkiye Cumhuriyeti mutlu, başarılı ve muzaffer olacaktır."

sözleriyle konuşmasını tamamladı. M. Kemal Cumhurbaşkanı seçildiğinde henüz 42 yaşındaydı. Cumhuriyetin ilk Başbakanı

İsmet Paşa oldu.

19 Mayıs 1919'da Samsun'da başlayan yeni ve bağımsız, bir Türk Devleti kurmak savaşı dış ve iç düşmanlara karşı başarıyla

sonuçlanarak Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Kurtuluş Savaşı'nın inanç ve başarısı nasıl Atatürk'ün eseri idiyse, Cumhuriyet

de yine O'nun eseri idi. İleriki yıllarda bunu şu sözleriyle belirtti. "Benim en büyük eserim Türkiye Cumhuriyeti'dir."

SONUÇ

Bir zamanların muhteşem Osmanlı İmparatorluğu, gerek iç gerekse dış etkenlerin sonucunda 18. y.y.'dan itibaren hızlı bir

çökuntüye girdi. Kapitülasyonlar sebebiyle Avrupa devletlerinin açık pazarı durumuna geldi. Rusya ve Avusturya'nın devamlı

saldırıları sonunda savaşları kaybederken, önemli topraklarını elden çıkardı. İmparatorluğun bu çöküntüsünü gören

Padişahlar, İmparatorluğu kurtarmak için ıslahat önlemlerine başladılar. Fakat yalnızca askeri olan bu önlemler etkili

olamadı. III. Selim'in başlattığı Nizam-ı Cedit ise 1807'de gerici bir ayaklanma ile son buldu.

19. y.y.'da çöküntü büyük hızla sürerken, Fransız Devrimi'nin ortaya koyduğu ulusal bağımsızlık ve egemenlik akımları,

Osmanlı İmparatorluğu'nun Balkanlar'da yaşayan Hristiyan azınlıklarını etkiledi ve bagımsızlık isteklerini kamçıladı.

Sırp, Yunan ve hatta Mısır ayaklanmaları İmparatorluğun iç bünyesini sarstı ve bunlar giderek bağımsızlık veya özerklik

kazandılar. Bu yüz yılda Rus tehlikesi karşısında İngiltere ve Fransa Osmanlı İmparatorluğu'nun toprak bütünlüğünü koruma

potikası izlediler. Kırım Savaşı'nda bu politika sonucu Rusya'ya savaş bile açtılar. 1838 ticaret anlaşması ile

imparatorluk ekonomik bakımdan batının eline geçerken, 1854'den sonra başlayan dış borçlanma ile, 1881'de mali iflasa ve

batının mali denetimine girdi. II. Mahmut Islahatı ve Tanzimat da İmparatorluğun kurtuluşu için çözüm olmadı. Genç

Osmanlılar'ın çalışmaları 1876'da Kanun-u Esasi'nin ilanını hazırladı. Birinci Meşrutiyet yaşama fırsatı bulamadan 1877-78

Osmanlı-Rus savaşı bu dönemin sonunu hazırlarken, Abdülhamid'in "İstibdatı" başladı. Bu tarihten sonra İngiltere de

koruyucu politikasını terk etti. Ermeni konusu da ilk kez gündeme geldi. Osmanlı İmparatorluğu bundan sonra Almanya'ya

yanaştı. Alman siyasi, askeri ilişkisi, Alman ekonomik ihtiraslarını da getirdi. Bağdat Demiryolu projesi bunu simgeledi.

20. y.y.'a girilirken Abdülhamid'e karşı başlayan Genç Türk hareketi gittikçe kuvvetlendi ve 1908'de II. Meşrutiyeti

getirdi. Fakat 31 Mart gerici ayaklanması ile 1909'da iç buhran yaşandı. II. Meşrutiyet de İmparatorluğu kurtaramadı.

Osmanlıcılık, İslamcılık, Batıcılık ve Türkçülük akımlarının çatıştığı bu dönem, içte buhranlar, anarşi yaratırken, dışta

da Trablus ve Balkan Savaşları'nda büyük yenilgi ve tüm Makedonya'nın kaybı ile sonuçlandı. 1914 yılında başlayan Birinci

Dünya Savaşı'na Almanya yanında giren İmparatorluğun kaderi de çizilmiş oldu. Bu savaştan çok ağır kayıplarla yenik çıkan

Osmanlı İmparatorluğu Mondros Ateşkesi ile kayıtsız şartsız teslim oldu.

Yüz yıldan beri süren Doğu Sorununun çözümü, Avrupa'nın Hasta Adamının mirasının paylaşılması ile Türk Ulusu'nun dünya

siyasi tarihindeki varlığı ortadan kaldırılmak isteniyordu. Savaş içinde gizli anlaşmalarla, İngiltere, Fransa, Rusya ve

İtalya Osmanlı İmparatorluğu'nun paylaşılmasını kararlaştırmışlardı. Fakat Rusya'da devrim çıkınca anlaşmalar önemini

yitirdi. Türk Ulusu'nun hakkında karar verecek en büyük kuvvet İngiltere idi. İngiltere Batı Anadolu'yu Yunanistan'a

veriyor, Doğuda bir Ermenistan ve Kürdistan kurmak istiyor, Türk yurdunun geri kalan yerlerini de Fransa ve İtalya ile

paylaşıyordu. Ülkenin yağmalanmasına boyun eğen Padişah ve Hükümet, kurtuluşu İngiliz himayesinde görüyorlardı. Halk ve

aydınlar çaresizlik içinde, çoğunluk kadere boyun eğmiş görünüyordu. Kurtuluş çareleri arayanlar Padişah - Halifesiz bir

çare düşünemiyordu. Kurtuluşu Amerikan mandasında görenler veya yörelerinin kurtuluşunu sağlamak için çalışanlar vardı.

Birinci Dünya Savaşı'nın sonundaki perişan ve çaresiz durumda, bir tek insan, M. Kemal topyekün kurtuluş ve tam bağımsız

yeni bir Türk Devleti kurmak düşüncesiyle Samsun'a geldi. O'nun yola çıktığı sırada ise Yunanlılar İzmir'i işgal

ediyorlardı. Padişah ve Hukümet ise İzmir'i Yunanlılara veren İngilizlerin hala körü körüne her isteğine boyun

eğiyorlardı. Düşmanla işbirliği yapan Padişah ve İstanbul Hükümeti'nin bu tutumları karşısında M. Kemal, ulusal

bağımsızlık ve ulusal egemenlik savaşının esaslarını Amasya'da ulusu ve orduyu Padişah - Halifeye karşı ayaklandırmak

şeklinde belirledi. Erzurum ve Sivas Kongreleri'nde de bu esaslar içinde yeni bir Türk Devleti'nin kuruluşunun ulusal

bilinçlenme, idari, siyasi örgütlenmesini de gerçekleştirdi. Misak-ı Milli ile bu esaslar İstanbul'da bir kez daha ortaya

konunca İngilizler, İstanbul'u işgal ettiler. Bundan yılmayan M. Kemal, Ankara'da ulusun meşru iradesinin eseri olan

ulusal egemenlik prensibini B.M.M. ile ortaya koydu. Fakat bütün bunların gerçekleşmesi çok büyük güçlükler ve

olanaksızlıklar içinde yapılıyordı. Bir yandan İtilaf Devletleri ve Yunan saldırısı ve baskıları bir yandan Padişah ve

İstanbul Hükümeti'nin M. Kemal ve B.M.M.'ni gayri meşru ilan etmesi, Türk Ulusu'nu olumsuz yönde etkiledi. Türk Ulusu,

yüzlerce yıldan beri dini ve geleneksel iktidar kabul edilen Padişah - Halife ile bu değerleri yıkan ve yerine ulusal,

egemenlik değerleriyle ulusu bir araya toplamak isteyen M. Kemal hareketi arasında bir süre bocaladı. Yer yer B.M.M.'nin

otoritesine karşı ayaklanmalar çıktı.

Doğu Anadolu'da Ermenilere, Güneyde Fransızlara karşı savaşıldı. Batıda Yunan Taarruzu ve iç ayaklanmalara karşı Kuva-yı

Milliye ile çözüm bulan B.M.M. daha sonra düzenli ordu kurar. I. ve II. İnönü Savaşları ile ilk askeri başarılarını

sağladı. Diğer yandan dış ilişkilerde Sovyetler Birliği ile Moskova Antlaşması'nı imzaladı. Sakarya Meydan Savaşı'nda

Yunan Ordusu'nu yendi. Fransa ile de anlaşan Türkiye İtilaf blokunu da parçaladı. 26 Ağustos 1922'de başlayan ve 9

Eylül'de İzmir'de Yunan Ordusu'nun denize dökülmesi ile son bulan Büyük Taarruz, Türkiye gerçeğini ve Türk Ulusu'nun

yenilmez azmini bütün dünyaya kanıtladı. Askeri başarısını Mudanya Ateşkesi ve Lozan Antlaşması ile de onaylattı.

Emperyalizme karşı yapılan bağımsızlık savaşını kazanan, "Türk Mucizesi"ni yaratan Türkiye'nin bu başarısı bütün Mazlum

Uluslara örnek oldu.

M. Kemal Kurtuluş Savaşı'nın bittiği yerde; Türkiye'nin çağdaşlaşma savaşını başlattı. 1 Kasım 1922'de Saltanat'ın

kaldırılışı ve 29 Ekim 1923'de Cumhuriyet'in İlanı ile Türkiye yeni devlet sistemini Fransız Devrimi ile ortaya konan

insan haklarına dayanan "Ulusal ve Laik Devlet"i gerçekleştirmiş oldu. Ancak, çağdaş devlet ve ülke olma mücadelesi için

Türk Devrimi'nin başarılması için Cumhuriyet döneminde Atatürk 'ün yeni mücadele vermesi gerekiyordu.

29 EKİM 1923' TEN GÜNÜMÜZE TÜRKİYE CUMHURİYETİ[]

Cumhuriyet Yönetimi[]

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Saygıdeğer Üyeleri!

Büyük Millet Meclisinin hayırlı ve bereketli elinin, Türk milletinin geleceğini yönetmeye başladığının beşinci senesini

kutluyoruz. Bu vesileyle yüksek heyetinizi saygıyla selâmlarım.

Geçen sene Büyük Millet Meclisi, Türk milletinin gerçek arzularına uygun olarak devlet şeklini Cumhuriyet olarak

kararlaştırdı. Cumhuriyet yönetimi, ülkemizin en uzak köşesine kadar büyük bir heyecanla ulaştı, kabul gördü. Millet;

cumhuriyetin,Türk vatanını asırların kötü yönetiminden kurtaracak ve ülkeyi lâyık olduğu gelişme seviyesine ulaştıracak

yegâne yönetim şekli olduğunu anladı. Millet, cumhuriyetin şu anda ve gelecekte her türlü tehlikeden korunmasını talep

etmektedir. Milletin talebi, cumhuriyetin denenmiş, sınanmış ve olumlu sonuçları alınmış bütün esaslara bir an evvel ve tam

anlamıyla geçilmesi şeklinde ifade edilebilir. Yüksek Meclisin büyük bir önem vererek uğraştığı teşkilâtı esasiyede

(Anayasa'da), milletin talebini karşılamak hepimizin görevidir. Diger taraftan, hükûmetin görevi, gelişmiş ve medenî

yönetimin bütün gereklerini anlaşılır ve çok hızlı bir şekilde ülkemizin tamamında uygulamak, aksaklıkları gidererek

geliştirmektir.

Görevimizi, milletin arzularına uygun olarak yapabilmeyi bütün gönlümle temenni ederim.

Mustafa Kemal ATATÜRK (1 Mart 1924)

Cumhuriyet'le ilgili şiir[]

Ey Bizlere Bu Günü Kazandıran Şehitler,

Ey Hürriyet Yolunda Can Veren Koçyiğitler.


Ey Kahraman Atatürk, Sizlere Minnettarız,

Rahat Rahat Uyuyun Nöbette Bizler Varız.


Canımızdan Azizdir Bıraktığın Emanet,

Cumhuriyet Şereftir, Namustur Cumhuriyet.


Ateş İçinde Doğduk, Uyku Bize Yaramaz,

Ölüm Bile Arasa, Bizi Evde Bulamaz.


Tarlada, Fabrikada, Kışlada, Okuldayız,

Fakat Hep Bir Emelde, Bir Yönde , Bir Yoldayız,


Bugün Hürriyet İçin Kore'yi Vatan Bildik,

Edirne, Çanakkale, İzmir-Ardahan Bildik.


İnandığımız Yolda Çiğneriz Dağı, Düzü,

Hak Edenin Bağrına Saplarız Süngümüzü.


Harikalar Yaratır, Bir Damlacık Türk Kanı,

Dünyalar Alkışlıyor, Bir Avuç Kahramanı.


O Bir Avuç Kahraman Biliyor Tarihini,

Onu Muzaffer Eden Şanı, Kanı Ve Dini.


Seve Seve Bırakıp Köydeki Ocağını,

Göz Kırpmadan Veriyor, Kolunu Bacağını.


O Böyle Haşroldukça Hürriyetle, İmanla,

Türk Yurdu Yükselecek Her gün Şeref Ve Şanla.


İmanlı Göğüslere Karşı Dağlar Duramaz,

Coşarsak Selimize Dünyalar Bent Vuramaz


Türk'üz, Düşman Üstüne İşte Böyle Akarız,

Yirmi Milyon Ateşiz, Yirmi Dünya Yıkarız.


Ey, Ölümsüz Atatürk, Şerefisin Milletin

Bekçisiyiz Tek Kalsak, İnan Cumhuriyetin

(BEHÇET KEMAL ÇAĞLAR)

CUMHURİYETİN KURULUŞU[]

Cumhuriyetimizin ilan tarihi olan 29 Ekim 1923'e gelinen süreçte milletimizin ne gibi badireler atlattığını ne gibi

yıkılışların ve tarih sahnesinden silinmenin eşiğine geldiğini hepimiz bilmekteyiz.

Milletimizin son 150 yılı yani kabaca 1850'den günümüze doğru gelinen noktada 1920’li yıllara değin kesif bir hüzün

destanıdır. Osmanlı düzelebilmek için hamle üstüne hamle yapmakta fakat devlete çizilen o makus talihi bir türlü

kıramamaktadır.İşte tanzimatı ilan etmiştir. Ardından ıslahat fermanı gelmiştir. Ardından bir Kırım savaşı geçirmişizdir.

Devamla payitahtta siyasi bunalımlar üst üste yaşanırken Abdülhamit devrinde biraz soluklanılmaya çalışılmış fakat makus

talih yine planını icra eylemiş, devlet ardı ardına Trablus, Balkan, 1.Cihan Savaşı ve Anadolu’nun işgali ile elden

ayaktan düşmüştü. Bu millet neredeyse 15 seneye yakın durmadan vuruşmaktaydı. Bu millette öyle acılar vardı ki baba

evden bir çıkmış Trablus’a gönüllü yazılmış bir daha evini görememişti 15 seneye yakın.

Bu felaketli süreçte , bu acıların en ağırının balyoz balyoz sırtımıza bindiği bu zorlu yıllarda dahi bu millet kendi öz

değerlerinden aldığı kuvvetle yılmamış, yetiştirdiği lideri ile bu acılı günlere kendi eliyle son vermesini bilmiştir.

Yani devlet ebet müddet geleneği içersinde Cumhuriyet yönetimini kurmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları, kadrosu, bu milletinden aldığı güvenle destekle yine millet yönetimi olan

yeni Cumhuriyet yönetimi olan ki cumhur halk anlamına gelmektedir. Cumhuriyet yönetimini kurmuşlardır.

Peki nedir Cumhuriyet?[]

Batı dillerinde cumhuriyetin karşılığı, ulusun kendisini yönetmesi anlamına gelir. Cumhuriyet rejiminde iki unsur çok

önemlidir:

a- İdare edilenler

b- İdare edenler


Bu iki unsurun sahip olası gereken özelliklerin başında dürüstlük gelir. Cumhuriyet rejiminde her iki tarafında dürüst ve

namuslu olması gerekir. Rejimin demokrasi paltformuna oturtulması şarttır.

Cumhuriyet, ulusun vatan ve hukuka sevgisi ve içten bağlılığı ile yaşatılmalıdır. Bu nedenle cumhuriyete hayat veren

damarların başında demokrasi gelir. Gerçek cumhuriyet rejimlerinde sistemin demokrasi ile olan ilişkisi çok önemlidir.

Çünkü iç ve dış tehlikelere karşı cumhuriyet kendisini sert ve katı bir şekilde ama demokrasinin gerekleri içinde

koruyacaktır. Bunların dışına çıkılmaması gereklidir, aksi taktirde demokrasi ile cumhuriyet arasında kopukluk başlar.

Bundan da en büyük zararı cumhuriyet rejimi görür. Onun için cumhuriyet yöneticileri daima uyanık ve gözleyici durumda

olacaklardır.

Demokrasiyi benimsemiş siyasi rejimlerdeki cumhuriyetlerde özgürlüklerin kullanılma alanları, demokrasinin kuralları ile

sınırlandırılmıştır. Demokratik sistem ile idare edilen cumhuriyetlerde hiç kimsenin sınırsız hak ve hukuku yoktur.

Sınırsız hak ve hukukun olduğu rejimlere de demokrasi veya cumhuriyet denemez. Çünkü demokrasilerde ve demokratik

cumhuriyetlerde kişilerin ve dolayısıyla toplumların özgürlükleri hukuk yolu ile güvence altına alındığı gibi, buların

sınırları da adaletin kalemi ile çizilmiştir. Bu kısa açıklamadan sonra Atatürk'ün cumhuriyet ve devlet anlayışına

değinelim.

Atatürk, kurmuş olduğu genç Türk Devletinin yapısını 29 Ekim 1923 tarihinde cumhuriyetin temelleri üzerine oturturken, en

kısa zaman da bunun gereği olan demokrasiye geçileceğini öngörüyordu. O da siyasi alanda demokrasinin çok partili sistemle

gerçekleşeceğinin bilincindeydi.

Atatürk'ün zamanımızdan yaklaşık üç çeyrek asır evvel cumhuriyet için söyledikleri, bugün hala bazı batı ülkelerin elde

etmeye çalıştıkları düşüncelerdir. O söylediklerimi bilimsel bir temel üzerine oturtmamış olsaydı, bu kadar zaman sonra

düşünceleri hala güncelliğini koruyabilir miydi? Atatürk sadece bilgili bir asker, uzak görüşlü bir devlet adamı değil

aynı zamanda gerçek bir düşünürdü. Ayrıca sadece düşünce üretmekle kalmamış, bu düşünceleri gerçekleştirerek, üçüncü dünya

ülkelerine bağımsızlığın ve kurtuluşun yolunu da göstermiştir. Bugün bağımsızlık savaşı veren pek çok ülkede Atatürk adı

hala bir bayrak gibi dalgalanıyorsa nedenini burada aramak doğru olur.

29 Ekim 1923 günü ilan edilen cumhuriyetin alt yapısını Atatürk aşama aşama nasıl hazırlamıştı ?

Cumhuriyet laik bir sistem üzerine kurulacaktı. Yani cumhuriyet idaresinde ne halifeye ne de onun kalıntılarına yer vardı.

Cumhuriyeti adaletli bir adalet sistemi koruyacaktı. Cumhuriyetin genç kuşakları çağ dışı kara kafalılar tarafından değil,

aydın bağımsızlık ve hürriyetin değerini bilen aydın kafalı öğretmenler tarafından yetiştirilecektir. İmparatorluktan

kalan mantık dışı ne varsa hepsi kaldırılacak, cumhuriyetin temelini müspet ilim oluşturacaktır. Cumhuriyetin yalnızca

kanunlar ile, devlet zoru ile ve yasaklarla korunamayacağının bilincinde olan Atatürk, onun gerçek değerini

anlayabileceğini söyleyebilmiştir. Geçen zaman içerisindeki olaylar bu ileri görüşlü devlet adamının ve düşünürünün ne

denli haklı olduğunu göstermiştir.

Bilgisiz ve bilinçsiz bir halk topluluğunun ulus olma hakkına sahip olamayacağını vurgulayan Atatürk, ulusun bilinçlendiği

oranda hak ve hukukuna sahip çıkacağını biliyordu. Bu nedenle eğitim ve kültüre çok önem vermiştir. Onun, bir bakıma

kültürü, cumhuriyetin temellerinden biri olarak görmesindeki neden budur.Atatürk'e göre sadece cumhuriyete sahip olmak

yeterli değildir.Ona layık olmak da gereklidir. Bunun içinde gereken yol gene eğitimden geçiyordu.

Hürriyet ve bağımsızlığın kıymetini, erdemli ve özverili, çağdaş eğitim almış olan gençler, savaş alanlarında bu uğurda

şehit düşen askerlerden çok daha iyi bilebilirlerdi Bağımsızlık; hürriyet, cumhuriyet bundan böyle savaşarak değil,

bunları değeri bilinerek korunacaktı. Onun için kılıçla elde edilen zaferler, siyasi, ekonomik, kültürel zaferlerle

taçlandırılmalıydı.

CUMHURİYETTEN BEKLEDİĞİMİZ NETİCE[]

Atatürk, Mudanya yolu ile Bursa'ya gidiyordu. Kalabalık bir halk kitlesi iskelede etrafını çevirmiş bulunmaktaydı. Bir

kadının elinde bir kâğıtla Atatürk'e yaklaştığı görüldü. İhtiyar, zayıf bir kadındı. Ata'nın yolunu keserek titrek bir

sesle:

-Beni tanıdın mı oğul? dedi. Ben sizin Selanik'te komşunuzdum. Bir oğlum var. Devlet demiryollarına girmek istiyor. Siz

onu alsınlar dediniz. Fakat müdür dinlemedi. Oğlumu yine işe almamış. Ne olur bir kere de siz söyleseniz.

Atatürk'ün çelik bakışlı gözleri samimiyetle parladı. Elleriyle geniş jestler yaparak ve yüksek sesle:

-Oğlunu almadılar mı? dedi. Ben tavsiye ettiğim hâlde mi almadılar? Ne kadar iyi olmuş... Çok iyi yapmışlar... İşte

Cumhuriyet böyle anlaşılacak...

Kadın, kalabalığın içinde kaybolmuştu. Ve Atatürk adeta kendinden geçmiş bir sesle:

- İşte cumhuriyetten beklediğimiz netice... diyordu.Hulusi KÖYMEN

CUMHURİYETİN GELİŞİMİ VE TÜRKİYE CUMHURİYETİ[]

İnsanların, kendini yönetmesi anlamına gelen Cumhuriyet rejiminin doğal bir gelişimi bulunur. Yunan ve Roma medeniyetleri

ile başlayan Cumhuriyet rejimi süreci, Ortaçağ Avrupasının karanlıklarında bir müddet bocalasa da, İngilizlerin

Meşrutiyeti, A.B.D.'nin kurulması ve Fransa ihtilali ile gelişerek 20.yy. başına kadar geldi.

Türk tarihine baktığımızda ise; Osmanlı'nın son dönemlerinde benzer hareketleri illegal de olsa görmek mümkün. Tanzimat ve

İslahat Fermanları, I. Meşrutiyet ve II. Meşrutiyetler en önemli aşamalardır.

1- Düşünce,

2- Gerçekleşme,

3- Gelişme. Bu gelişmeler düzgün ve dengeli bir yol izler. Atatürk'ün kafasındaki Cumhuriyet anlayışı

Fransız ihtilali fikirleri ile başlar. Öğrencilik yıllarında oluşan Cumhuriyet fikri, zamanla olgunlaşır. Osmanlı'nın I.

Dünya savaşından mağlup çıkması, bağımsızlığımızı tehlikeye düşürmüştü. Fakat daha ayağının tozuyla geldiği İstanbul'da

itilaf devletleri donanmalarını gören M.Kemal "Geldikleri gibi giderler" diyerek yeni bir meşaleyi ateşliyordu.

19 Mayıs 1919 tarihinde Samsuna çıkan Mustafa Kemal zihninde oluşturduğu önemli kararını tatbikata başladı. Fakat

ortamın hazır olmayışı fikirlerini söylemesine izin vermiyordu. 19 Mayıs'tan, I.İnönü zaferine kadar sürecek milli

mücadelenin hazırlık aşaması denir. Bu aşamada düzenlenen genelgeler ve kongrelerin ortak amacı; Anadolu insanını tek bir

yürek haline getirmek ve hedefe kilitlemekti.Bu aşamanın ardından düşmanlara karşı harekete geçmenin zamanı gelmiş ve

silahlı mücadele adını verdiğimiz II. kısım başlamıştır. Tarihi kahramanlıklarla dolu olan milletimiz İnönü savaşlarında,

Sakarya savaşında ve Büyük Taarruzda yeni bir kahramanlık destanı daha yazdı. 9 Eylül'de düşman Anadolu'ya ayak bastığı

yer olan İzmir'de tekrar denize döküldü. Böylece milli mücadelemizin askeri kısmı tamamlandı.

Artık sıra savaş meydanlarında kazanılan başarının siyasi anlamda ve devletlerarası hukuk alanında da tanınmasına geldi.

Lozan Antlaşması bu aşamanın gerçekleşmesini sağladı.

29 Ekim 1923 tarihinde bağımsız Türkiye devleti tercihini Cumhuriyetten yana kullanarak yeni bir döneme girmiş oldu.

Bu aşamanın temel amacı Türkiye'yi ve Türk Milletini Muassır medeniyetler seviyesine çıkarmaktı. Bu mücadele ve

gayretimiz halen devam etmektedir.

CUMHURİYETİN 50. YIL MARŞI[]

Müjdeler var yurdumun toprağına taşına.

Erdi Cumhuriyetim elli şeref yaşına.

Bu rüzgârla şahlanmış dalga dalga bayrağım.

Başka bir tuğ yaraşmaz Türk'ün özgür başına.


Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu.

Atatürk'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu.

Yıllan bir çığ gibi aşarak hafta hafta

Koşuyoruz durmadan kadın - erkek bir safta...


Elimizde meşale, ilke Atatürk,

Işıklarla donattık ülkeyi her tarafta...

Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu,

Atatürk'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu.


Aynı kandan feyz alır bunca toprak, bunca taş.

Kılıç tutan bilekler, verdi sabanla savaş.

Tekniğin dev nabzında her adım, her dakika,

Çarklarda aynı tempo, yüreklerde aynı marş.


Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu,

Atatürk'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu.

Biz yürekten bağlıyız elli yıldır bu yola.

"Yurtta barış" ilk hedef. "Cihanda sulh" parola.


Koparamaz hiçbir güç bizi millî birlikten,

Ata'mızın izinde koşuyoruz kol kola...

Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu,

Atatürk'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu.


Yaşasın hür ulusum, soylu gencim, benliğim,

Yaşasın şanlı ordum, sarsılmaz güvenliğim.

Ersin elli yıllarım nice mutlu çağlara.

Örnek olsun cihana devletim, düzenliğim.


Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu,

Atatürk'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu.

Bekir Sıtkı ERDOĞAN

ATATÜRK DİYOR Kİ[]

Cumhuriyet; fikren, ilmen ve bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlar ister.


Benim nâçiz vücudum birgün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.


Ey yükselen yeni nesil! İstikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.


Biz doğrudan doğruya milletseveriz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı, Türk topluluğudur.


Cumhuriyet fikir serbestliği taraftandır. Samimî ve meşru olmak şartıyla, her fikre hürmet ederiz. Her kanaat bizce muhteremdir.


Türk milletinin karakterine ve adetlerine en uygun olan idare, Cumhuriyet idaresidir.


Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemiyle devlet şekli demektir.


Cumhuriyet, yüksek ahlaki değer ve niteliklere dayanan bir idaredir. Cumhuriyet fazilettir.


Bugünkü hükümetimizin, devlet teşkilatımızın doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet ve

hükümet teşkilatıdır ki onun adı Cumhuriyettir. Artık hükümet ile millet arasında geçmişteki ayrılık kalmamıştır. Hükümet

millet ve millet hükümettir.

B U G Ü N[]

Durmadan dalgalan şanlı bayrağım,

Yurdumun en büyük bayramı bugün.

Ufuklar gül açsın, gülsün toprağım,

Yurdumun en büyük bayramı bugün.


Ağaçlar bezensin, dallar süslensin,

Bahçeler donansı güller süslensin.

Ata'nın geçtiği yollar süslendin.

Yurdumun en büyük bayramı bugün.


Yurt için savaşmak bir şanlı düğün,

Yaşamak tutkusu her şeyden üstün.

İstiklal sevdası ufkumuzda gün,

Yurdumun en büyük bayramı bugün.


Tarihe sığmayan şanlar Türk'ündür,

Ölümden korkmayan canlar Türk'ündür.

Bayrağa renk veren, kanlar Türk'ündür,

Yurdumun en büyük bayramı bugün.


Ata'mız her zaman kalbimizde hız,

Ülkümüz uğrunda ölmek andımız.

Şölenler kurulsun, içilsin kımız,

Yurdumun en büyük bayramı bugün.


Kanını toprağa katanımız var,

Bayrağın altında yatanımız var,

Destanlar kaynağı vatanımız var,

Yurdumun en büyük bayramı bugün.

Uluğ TURANLIOĞLU

CUMHURİYET BAYRAMI( 28 - 29 Ekim )[]

29 Ekim 1923 ülkemizde cumhuriyet yönetiminin ilan edildiği gündür. Bugün ulusal bayram günüdür. Her yıl cumhuriyet

yönetiminin ilanını 28 - 29 Ekim günleri Cumhuriyet Bayramı olarak coşkun törenlerle kutlarız.

Cumhuriyet Yönetiminden önce devletimizin adı Osmanlı İmparatorluğu idi. Osmanlı Devleti, Osman Bey tarafından 1299'da

Söğüt 'de kuruldu. Osmanlı devlet yöneticisine padişah denirdi. Osmanlı Devletini altı yüz yirmi dört yılda, otuz altı

padişah yönetti. Son padişah Sultan Vahdettin'dir.

Eskiden ülkelerde tek kişi egemendi. Ülkelerini diledikleri gibi yöneten bu kişilere padişah, şah, kral, hakan, sultan

denirdi. Yönetim çoğu zaman babadan oğula geçerdi. Oğulun küçük olması, deli olması yönetici olmaya engel sayılmazdı.

Böyle tek kişinin kendi başına buyruk, sorumsuz, denetimsiz yönetimine mutlakiyet denir. Mutlakiyet yönetiminde egemenlik

kayıtsız şartsız tek bir kişidedir.

Mutlakiyetle yönetilen ülkelerde zamanla hakana, padişaha, şaha, krala yardımcı olsun diye meclis kuruldu. Meclis üyeleri

halkın dileklerini yöneticiye duyurur, yasa tasarısını hazırlardı. Bu yasa taslakları hakan, padişah, şah, kral tarafından

benimsendiğinde yasalaşırdı. Bu yönetim biçimine Meşrutiyet denir. Ancak meclisin yetkileri genel olarak çok sınırlıdır.

Osmanlı Devletinde 1876 ve 1908 yıllarında iki kez meşrutiyet ilan edildi.

Üçüncü yönetim biçimi cumhuriyettir. Cumhuriyet'te egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur. Ulus kendini yönetme yetkisini

temsilcileri - milletvekilleri- aracılığı ile kullanır. Cumhuriyet yönetiminde yurttaşın seçme ve seçilme hakkı vardır.

Seçilen temsilciler yasalar yapar, yöneticileri ulusu adına denetler. Yönetilenler dilerlerse seçimlerde yöneticilerini

değiştirirler.


ÜLKEMİZDE CUMHURİYETİN KURULUŞU[]

Osmanlı İmparatorluğu'nda, ikinci Meşrutiyetin ilanından altı yıl sonra Birinci Dünya Savaşı başladı. 1914'te başlayan

Birinci Dünya Savaşı'na dünyanın belli öbaşlı devletleri katıldı. Dört yıl süren savaş sonunda bizimle birlikte olan

devletler yenildi. Savaş kurallarına göre biz de yenilmiş sayıldık. Ülkemiz İngilizler, Yunanlılar, Fransızlar, İtalyanlar

tarafından paylaşıldı.

Ulusuna inanan, güvenen Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919'da Samsun'a geldi. Erzurum'da, Sıvas'ta kongreler düzenledi.

Mustafa Kemal Paşa "Tek bir egemenlik var, o da Milli egemenliktir. Ülkeyi yine ulusun kendi gücü kurtaracaktır." diyordu.

Yurdun dört bir tarafından gelen ulus temsilcileri -milletvekilleri- 23 Nisan 1920 günü Ankara'da Büyük Millet Meclisi'nde

toplandı. Meclis, Mustafa Kemal Paşa'yı başkan seçti. Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde Büyük Millet Meclisi Ulusal

Kurtuluş Savaşı'nı başlattı. Bir yandan efeler, dadaşlar, seymenler bulundukları yörede düşmana karşı koydular. Öte yandan

düzenli ordular İnönü'de, Sakarya'da, Dumlupınar'da savaştılar. Yurdumuz düşmanlardan kurtarıldı.

Tahtını, rahatını düşünen padişah, yenilen düşmanla birlikte yurdumuzdan kaçtı. İmzalanan Lozan Barış Antlaşması ile yeni

bir devlet doğdu. Bu doğan devletin yönetim biçimi henüz belirlenmemişti.

İkinci dönem Büyük Millet Meclisi 11 Ağustos 1923'te ilk toplantısını yaptı. 13 Ekim 1923'te Ankara Başkent oldu. Atatürk

düşmanın ülkeden atılıp sınırlarımızın belirlenmesinden sonra, çoktan beri tasarladığı cumhuriyetin ilanı üzerinde

hazırlıklar yapmaya başladı. 28 Ekim 1923 akşamı yakın arkadaşlarını Çankaya'da yemeğe çağırdı. Onlara , "Yarın

Cumhuriyet'i ilan edeceğiz." Dedi.

29 Ekim 1923 günü Atatürk, milletvekilleri ile görüştükten sonra taslağı hazırlanan cumhuriyet önergesi Türkiye Büyük

Millet Meclisi'ne verildi. Meclis önergeyi kabul etti.

Böylece ülkemizde cumhuriyet yönetimi kuruldu. Atatürk kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaşkanı oldu.

Cumhuriyet'in ilanı yurtta sevinç ve coşku ile karşılandı.

Cumhuriyet ; yurttaşların seçme ve seçilme hakkının olduğu bir yönetimdir. Ulus temsilcilerinin kabul ettiği yasalarla

ülkenin yönetilmesidir. Cumhuriyet yönetiminde söz ulusundur. Cumhuriyet'i korumak, kollamak, yaşatmak her yurttaşın

ödevidir.

CUMHURİYET NASIL İLAN EDİLDİ[]

Aşağıda cumhuriyetin ilanını meclis muhabiri olarak izlemiş bir yazarımızın anısını okuyacaksınız.

O günlerde bütün gazeteciler ve halk merakta idi. Bir yenilik var… Fakat bu nedir ? Bir türlü belli olmuyordu. Ben o

zamanlar Öğüt Gazetesinde çalışıyordum. Meclisin bütün toplantılarına devam ediyordum.

Atatürk Çankaya'da kendisine konuk olan arkadaşlarına Cumhuriyet'i ilan etmenin zamanı geldiğini, bildiriyor. Bunun için

anayasada değişiklik yapmak gerektiğini açıklıyordu. 28 Ekim 1923 günü konukları gittikten sonra İsmet İnönü ile birlikte

anayasada ne gibi değişiklikler yapılacağını görüştüler.

1923 yılının Ekim ayının yirmi dokuzuncu Pazartesi sabahı idi. Güneşli bir hava. Samanpazarı ve Karaoğlan'dan insanlar sel

gibi meclise doğru akıyordu. Kalpaklı, başlıklı,fesli erkekler ve bunların arasında kadınlar, meclisin karşısındaki Millet

Bahçesi'ne meydana toplanmışlardı.

Halk Millet Meclisinin kararını merakla bekliyordu. Birçokları tanımadıkları milletvekillerine yaklaşıyor, haber

soruyordu. Güneş battı. Karanlık bastı. Buna rağmen halk dağılmıyordu. Hepimiz sabırsızlıkla bir haber bekliyorduk.

Meclisin dar kapısından bir milletvekili çıktı. Orada bulunan gazeteciler, hepimiz milletvekilinin etrafını çevirdik.

Milletvekili :

-Şu dakika içerde pek mutlu ve tarihsel kararlar veriliyor, dedi. Dışarıya sızan haber bu kadardı.

Akşam saat on sekiz kırk beş'ti Millet Meclisi oturumu açıldı. Donuk bir ışık. Sağda dinleyicilere ayrılmış bir yer, solda

gazeteciler balkonu, ortada okul sıralarında oturmuş milletvekilleri, Atatürk yok. Bütün milletvekilleri sıkışık bir

durumda oturuyorlardı. Bu sessizlik içinde İsmet İnönü : Anayasanın birinci maddesinin "Egemenlik kayıtsız şartsız

milletindir. Türkiye Devletinin hükümet şekli cumhuriyettir" biçiminde değiştirilmesi için görüşme açılsın dedi.

Değiştirilmesi istenen başka maddeler de vardı. Değişiklik isteği üzerine birçok milletvekili söz aldı. Heyecanlı

konuşmalar yapıldı. Bu sırada milli şair Mehmet Emin Yurdakul söz alarak orada bulunanları "Yaşasın Cumhuriyet" diye

bağırmaya davet etti. Bütün milletvekilleri tek bir vücut gibi harekete geçti, ayağa kalktılar. Gün görmüş gaziler,

generaller, kalemleriyle, kılıçlarıyla bu memlekete hizmet etmiş kahramanlar dimdik durdular. Sonra hep bir ağızdan

"Yaşasın Cumhuriyet" diye bağırdılar. Anayasa değişikliği görüşmeleri tamamlandıktan sonra değişiklik isteği oya sunuldu.

Bütün eller "kabul" diye kalktı. Türkiye devletinin cumhuriyet olduğunu belirleyen değişiklik oy birliği ile kabul edildi.

Saat sekiz buçuktu. Bu dakikadan itibaren Türkiye Devleti'nin adı Cumhuriyet olmuştu.

Bu cumhuriyete bir başkan seçmek gerekiyordu. Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaşkanlığı seçimine 158 milletvekili

katıldı. Ankara milletvekili Gazi Mustafa Kemal Cumhurbaşkanlığına seçildi.

Bu anda Kemal Atatürk meclis salonunda göründü. Alkışlar arasında kürsüye çıktı. Herkes Atatürk'ü dinliyordu. Konuşmasını

bitirdiği zaman uzun uzun alkışlandı. Gök gürültüsünü andıran alkışlar arasında Atatürk yerine oturdu.

Halk meclisin önünde bekliyordu. Cumhuriyetin ilanını ve Atatürk'ün Cumhurbaşkanı seçildiğini duyunca coştu. Bu arada 101

pare top atıldı. Top sesleri Türk ulusuna cumhuriyeti ilan ediyordu. Türk ulusu, yıllardan beri hasretini çektiği

egemenliğe ve cumhuriyete kavuşmuştu.Enver Behnan ŞAHPOLYO

CUMHURİYET BAYRAMI[]

Bir zamanlar yurdumuzda

Bir başka devlet varmış,

Başındaki padişah

Ne isterse yaparmış.


Millet onun yanında

Köle imiş, kul imiş,

Türklerin vatanında

Yıllar sürmüş bu gidiş.


Vatan kalmış bakımsız

Millet fakir perişan

Sönüp gitmiş eski hız

Yurda saldırmış düşman.


Atatürk padişaha

Düşmana karşı durmuş,

Yurdumuzu kurtarmış

Cumhuriyeti kurmuş.

İ.Hakkı TALAS


29 EKİM[]

Cumhuriyet bayramı

Geldi diye ne mutlu !

Bayraklarla donattık,

Güzel okulumuzu.


Sokaklarda, evlerde

Al bayrak dalgalanır.

Onun al rengini

Bütün bir dünya tanır.


Yirmi dokuz Ekimi

Karşılarız neşeyle

Çünkü bugün erdik,

Büyük Cumhuriyet'e


Yürüyün arkadaşlar

Hep ileri koşalım,

Bugün bayramımız var,

Gelin bayramlaşalım.

Ali PÜSKÜLLÜOĞLU


Cumhuriyet'le ilgili şiir[]

Al yıldızlı al bayraklar,

Her yanda dalgalanıyor.

Süslendi evler, sokaklar

Renk renk ışıklar yanıyor.


Yirmi üç yıl önce bugün.

Cumhuriyet kurdu millet,

Bize büyük Atatürk'ün,

Armağanı Cumhuriyet.


En birinci vazifemiz,

Onun yolunda yürümek.

Canımız gibi koruruz,

Cumhuriyet Türklük demek.


Sevinçle, sağlıkla geçsin.

Sabahımız, akşamımız.

Kutlu olsun hepimize,

Cumhuriyet Bayramımız.

Vasfi Mahir KOCATÜRK

Cumhuriyet'le ilgili şiir[]

Biziz bu memleketin,

Kanı, iliği, eti,

Yirmi dokuz Ekim'de,

Kurduk Cumhuriyeti.


Yirmi dokuz Ekim'de,

Yeni bir ay parladı.

İşte bu parlak ayın,

Cumhuriyettir adı.


Yirmi dokuz Ekim'de,

Bütün ışıklar yansın,

Caddeler baştan başa,

Bayraklarla donansın.


Elele tutuşalım,

Hiç değişmez bu niyet,

Yaşasın Türk Milleti,

Yaşasın Cumhuriyet.

Halil SOYUER

29 EKİM[]

En güzel günümüzdür,

Demokrasi ürünüdür,

Atatürk'ün eseridir,

Yirmi Dokuz Ekimler.


Vatandaşın hür sesi,

Vatanımın neşesi,

Kucaklıyor herkesi,

Yirmi Dokuz Ekimler.


Cumhuriyet kuruldu,

Türk'ün sesi duyuldu,

Törenlerle kutlandı,

Yirmi Dokuz Ekimler.

Fethi BOLAYIR


CUMHURİYET[]

Gönül verdik,

Sana erdik.

Ey hürriyet,

Cumhuriyet.


Herkes sever,

Seni över.

Ey hürriyet,

Cumhuriyet.


Canımızsın,

Şanımızsın.

Ey hürriyet,

Cumhuriyet.

A.O.ATOK


CUMHURİYET MARŞI[]

Cumhuriyet, cumhuriyet, en güzel şey hürriyet

Nice zahmet, nice emek verdi sana bu millet !

Gazimin sen en büyük yadigarısın bana

Nice zahmet, nice emek verdi sana bu millet !


Dalgalansın her tarafta şanlı Türk'ün bayrağı

Korumaktır ve yüceltmek azmimiz bu toprağı !

Bu vatan hiç sensiz olmaz, ey güzel cumhuriyet

Milletim öyle demiştir ; ya ölüm, ya hürriyet !

Advertisement