Yenişehir Wiki
Register
Advertisement
Naziat Suresi 80.Sure Abese Suresi عبس Tekvir Suresi
Abese Suresi/Elmalı Orijinal

Mekke döneminde inmiştir. 42 âyettir. Sûre, adını birinci âyetteki عبس abese kelimesinden almaktadır.


Ayet No
Ayet Metni
Elmalı Meali (Orijinali)
İngilizce Meali (Yusuf Ali)
Rahmân[1] ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle"
Acıyıcı*[2], esirgeyici Allah’ın adıyla başlarım
In the Name of Allâh, the Most Gracious, the Most Merciful
عَبَسَ وَتَوَلَّى
Ekşidi ve döndü
(Peygamber) Yüzünü ekşitti ve döndü.
İNGİLİZCE MEAL
أَن جَاءهُ الْأَعْمَى
Çünkü ona a'mâ geldi
Kendisine âmâ geldi, diye.
İNGİLİZCE MEAL
وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّهُ يَزَّكَّى
Ne bilirsin o belki temizlenecek
Ne bilirsin, belki o temizlenecek?
İNGİLİZCE MEAL
أَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنفَعَهُ الذِّكْرَى
Veya öğüt belliyecek de o öğüt kendine fâide verecek
Veya öğüt belleyecek de öğüt ona fayda verecek.
İNGİLİZCE MEAL
أَمَّا مَنِ اسْتَغْنَى
Amma istiğnâ edene gelince
Ama buna ihtiyaç hissetmeyene gelince,
İNGİLİZCE MEAL
فَأَنتَ لَهُ تَصَدَّى
Sen onun sadâsına özeniyorsun
Sen ona yöneliyorsun.
İNGİLİZCE MEAL
وَمَا عَلَيْكَ أَلَّا يَزَّكَّى
Onun temizlenmemesinden sana ne?
Onun temizlenmemesinden sana ne?
İNGİLİZCE MEAL
وَأَمَّا مَن جَاءكَ يَسْعَى
Ve amma sana can atarak gelen
Ama sana can atarak gelen,
İNGİLİZCE MEAL
وَهُوَ يَخْشَى
Haşyet duyarak gelmişken
Allah'tan korkarak gelmişken,
İNGİLİZCE MEAL
فَأَنتَ عَنْهُ تَلَهَّى
Sen ondan tegafül ediyorsun
Sen onunla ilgilenmiyorsun.
İNGİLİZCE MEAL
كَلَّا إِنَّهَا تَذْكِرَةٌ
Hayır hayır zinhar, çünkü o bir tezkiredir
Hayır hayır, sakın. Çünkü o Kur'ân bir öğüttür.
İNGİLİZCE MEAL
فَمَن شَاء ذَكَرَهُ
İmdi onu dileyen tezekkür etsin
Artık dileyen onu düşünür.
İNGİLİZCE MEAL
فِي صُحُفٍ مُّكَرَّمَةٍ
Tekrim edilir
O, değerli sahifelerdedir.
İNGİLİZCE MEAL
مَّرْفُوعَةٍ مُّطَهَّرَةٍ
Yüksek tutulur mutahher sahîfelerde
Yüksek tutulan tertemiz sahifelerde.
İNGİLİZCE MEAL
بِأَيْدِي سَفَرَةٍ
Kiramı berabere
Yazıcıların ellerindedir,
İNGİLİZCE MEAL
كِرَامٍ بَرَرَةٍ
Sefere ellerinde
Değerli, iyi yazıcıların.
İNGİLİZCE MEAL
قُتِلَ الْإِنسَانُ مَا أَكْفَرَهُ
O kahrolası insan ne nankör şey
O kahrolası insan, ne nankör şey.
İNGİLİZCE MEAL
مِنْ أَيِّ شَيْءٍ خَلَقَهُ
O yaratan onu hangi şeyden yarattı?
O yaratan onu hangi şeyden yarattı?
مِن نُّطْفَةٍ خَلَقَهُ فَقَدَّرَهُ
Bir nutfeden, yarattı da onu biçimine koydu
Bir damla sudan, onu yarattı da biçime koydu.
ثُمَّ السَّبِيلَ يَسَّرَهُ
Sonra ona yolunu kolaylattı
Sonra ona yolunu kolaylaştırdı.
ثُمَّ أَمَاتَهُ فَأَقْبَرَهُ
Sonra onu öldürdü de kabre gömdürdü
Sonra onu öldürdü de kabre koydurdu.
ثُمَّ إِذَا شَاء أَنشَرَهُ
Sonra dilediği vakıt ona nüşur verecek
Sonra dilediği vakit onu tekrar diriltir.
كَلَّا لَمَّا يَقْضِ مَا أَمَرَهُ
Hayır hayır, doğrusu o hiç onun emrini tam eda etmedi
Hayır hayır, doğrusu o, hiç Allah'ın emrini tam yerine getirmedi,
فَلْيَنظُرِ الْإِنسَانُ إِلَى طَعَامِهِ
Bir de insan taamına baksın
Bir de o insan yiyeceğine baksın.
أَنَّا صَبَبْنَا الْمَاء صَبّاً
Biz o suyu bir döküş dökmekteyiz
Biz o suyu bol bol döktük.
ثُمَّ شَقَقْنَا الْأَرْضَ شَقّاً
Sonra o Arzı bir yarış yarmaktayız
Sonra toprağı nasıl da yardık.
فَأَنبَتْنَا فِيهَا حَبّاً
Bu suretle onda daneler
Bu suretle orada ekinler bitirdik.
وَعِنَباً وَقَضْباً
Üzümler, yoncalar
Üzümler, yoncalar,
وَزَيْتُوناً وَنَخْلاً
Zeytinlikler hurmalıklar
Zeytinlikler, hurmalıklar,
وَحَدَائِقَ غُلْباً
Âfâka ser çekmiş dilber bağçeler
İri ve sık ağaçlı bahçeler,
وَفَاكِهَةً وَأَبّاً
Meyveler, çayırlar neler yetiştirmekteyiz
Meyveler, çayırlar bitirdik.
مَّتَاعاً لَّكُمْ وَلِأَنْعَامِكُمْ
Sizin ve davarlarınızın intifaı için
Siz ve hayvanlarınız faydalansın diye.
فَإِذَا جَاءتِ الصَّاخَّةُ
Amma geldiği vakıt o Sahha (o sayhasını dinletecek belâ)
Kulakları sağır eden o gürültü geldiğinde,
يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ أَخِيهِ
O kaçacağı gün kişinin kardeşinden
O gün kişi kaçar, kardeşinden...
وَأُمِّهِ وَأَبِيهِ
Ve anasından babasından
Anasından , babasından..
وَصَاحِبَتِهِ وَبَنِيهِ
Ve refîkasından ve oğullarından
Eşinden ve oğullarından.
لِكُلِّ امْرِئٍ مِّنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شَأْنٌ يُغْنِيهِ
Onlardan her kişinin bir şe'ni vardır o gün başından aşar
Onlardan her birinin o gün başından aşan işi vardır.
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ مُّسْفِرَةٌ
Yüzler vardır o gün ışılar
Yüzler var ki, o gün parıl parıl,
ضَاحِكَةٌ مُّسْتَبْشِرَةٌ
Güler sevinir
Güler, sevinir.
وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ عَلَيْهَا غَبَرَةٌ
Yüzler de vardır o gün üzerinde tortoz
Yüzler de var ki, o gün tozlanmış,
تَرْهَقُهَا قَتَرَةٌ
Sarar onu bir kara
Onları karanlık bürümüş,
أُوْلَئِكَ هُمُ الْكَفَرَةُ الْفَجَرَةُ
İşte onlar o keferei fecere
Onları karanlık bürümüş,

Şablon:Kk

Advertisement