Yenişehir Wiki
Advertisement


Ahlak, (Hulk.C.) Huy, tabiat. İnsanın davranış tarzı, tutum ve tavrı, bir cemiyette makbul ve iyi sayılan davranış kuralları. Bu kural ve kaideleri inceliyen ilim. Ahlâkın kaynağı ve mahiyetini inceliyen felsefe.

Ahlakın kaynağı ne?[]

Filozoflar hangi hareketlerin iyi, hangilerinin kötü olduğu ve insanın neden ahlâk kaidelerine uyması gerektiği konusunda ortak bir fikre varamadılar.

Kimi menfaati, kimi saadeti, kimi de vazifeyi ahlâkın temeli saydı.

İslâm ahlâkı ise ahlâkın temeli Allah'ın emrine uygunluğu ve gaye olarak da Allah rızasını almakla insanı şahsi veya içtimâi (toplumsal) bencillikten kurtarmıştır.

Ahlâkı da cemiyetten cemiyete ve zamanla değişen keyfî ve tesadüfî kaideler yığını olmaktan çıkarıp Allah'ın emirlerine uygunluğu esas almakla, birlik ve beraberliği ve devamlılığı sağlamıştır. (Bak: Hulk)

Ömer Nasuhi Bilmen[]

Ahlâkın Mahiyeti, Nevileri ve Ahlak İlminin Kısımları[]

1- Ahlâk sözü, hulk kelimesinin çoğuludur. Hulk, insanın ruhundaki "huy" dediğimiz bir meleke, özel bir hal demektir. Böyle bir meleke, ya hayırlı bir semere verir veya hayırsız ve zararlı bir semere verir.

Bu bakımdan ahlak özellikleri güzel ve çirkin diye ikiye ayrılır.

Şöyle ki:

Güzel huylara ve bunların güzel meyve ve neticelerine: "Ahlak-ı Hasene, Ahlak-ı Hamide, Mehasin-i Ahlak, Mekârim-i Ahlak (Güzel Huylar)" adı verilir.

Aksine çirkin huylara ve bunların meyvelerine de: "Ahlak-ı Kabiha, Ahlak-ı Zemîme, Mesavi-i Ahlak, Rezail-i Ahlak (Çirkin huylar)" denir.

Örnek: Edeb, tevazu, kerem, birer güzel huy eseridir. Sefahat, kibir, cimrilik de birer çirkin huy eseridir.

İşte bütün bu huylardan ve neticelerinden bahseden ilme "Ahlak İlmi" denilmektedir.

2- Ahlak ilmi, nezarî ve amelî ahlak diye iki kısma ayrılır.

Nazarî Ahlak: Ahlak esaslarına ve kanunlarına ait görüşleri ve fikirleri gösterir.

Amelî Ahlak: Ahlakla ilgili görevlerin nelerden ibaret olduğunu bildirir.

İnsanlar, hayatlarındaki uygulama bakımından Nazarî ahlaktan çok, Amelî ahlaka muhtaçtırlar.

Biz de bu eserimizde bu amelî ahlak kısmını biraz anlatacağız.

Yalnız şunu da belirtelim ki, filozofların birtakımı, ahlak esaslarını lezzete, zevke, maddî menfaate, kalbin duygularına veya görev ve kemal duygusuna dayandırmak istemişlerdir. Oysa ki, bunlardan hiç biri, ahlak için yeterli bir dayanak olamaz. Bunlara dayanan ahlak müesseseleri, insanların bu konudaki ihtiyaçlarını karşılayamaz. Ancak hak bir dine bağlanan ve dayanan, bu yönden İlâhî bir mana taşıyan ahlak müessesesi, insanın manevî ihtiyaçlarını karşılar ve yükselmesine yeterli olur.

İşte, Allah'a hamd olsun, bizler İslam dini sayesinde böyle yüksek bir ahlak müessesesine sahip bulunmaktayız.

Ahlâkın Önemi ve Arındırmaya Elverişli Olması[]

3- İslam dini, ahlaka pek büyük bir kıymet ve önem vermiştir. Aslında İslam, bir ahlak ve fazilet, bir hikmet dinidir. Öyle ki, Peygamber Efendimiz buyurmuştur:

"Ben, ancak mekâkim-i ahlakı (ahlakın iyi ve güzel olanlarını) tamamlamak için gönderildim."

İslamda, insanların manevî kıymetleri, sahib oldukları ahlaka göredir. Bir hadis-i şerifde buyurulmuştur:

"Sizin imanca en güzeliniz, ahlakça en güzel olanınızdır."

Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) diğer bir hadis-i şerifde buyurmuştur: "Allahü Teala'ya kullarının en sevgilisi, ahlakça en güzel olanıdır."

Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle dua buyururdu:

"Allah'ım! Ben, senden sağlık, afiyet ve güzel ahlak dilerim."

4- İnsanların ahlakı değişebilir. Çirkin huyları güzel huylara çevirmek işine "Tehzib-i ahlâk" denir. Bu değiştirme her halde mümkündür. Mümkün olmasaydı, Peygamber efendimiz:

"Ahlakınızı güzelleştirin diye emretmezdi.

Nefisleri ile mücadele eden çok kimselerin başarıya ulaşarak çok güzel huylar kazandıkları daima görülmektedir. Nefis terbiyesi (riyazet-alıştırma), hayvanlara, otlara, çiçekler ve hatta taşlara tesir edip dururken, insanlara tesir etmez mi? "Huy canın altındadır. Can çıkmadıkça huy çıkmaz," sözü, her yönü ile doğru değildir. Bazı huyları değiştirmek güçtür; fakat imkansız değildir. Tedavi sayesinde bazı hastalıklar tesirsiz hale geldiği gibi, terbiye ve mücahede sayesinde de bazı huylar, hiç olmazsa, tesirini gösteremez bir hale gelir, güzel huyların karşısında siner kalır.




Diğer sözlük anlamları[]

Allah'ın yaratması,Fıtrat,tabiat,huy,yaradılış

Hilkat Doğuştan gelen vasıf. Yaratma. Yaratılış.

HİLKAT[]

Üzerinde yatıp kalktığınız, yiyip içtiğiniz, gezip dolaştığınız, gülüp oynadığınız, dertlerinize devâ, korkulara, sıcağa-soğuğa, açlığa-susuzluğa, yırtıcı ve zehirli hayvanlar ile düşmanların hücumlarına karşı koyacak vâsıtaları bulduğunuz şu yer küresi yapılırken, taşları, toprakları hilkat fırınlarının ateşlerinde pişirilirken, suyu ve havası kudret kimyâhânesinde imbiklerden çekilirken, siz nerede idiniz, ne içinde idiniz, hiç düşünüyor musunuz?

(Seyyid Abdülhakîm Arvâsî)

İslâmiyet'i işitmeyen çok kimse vardır ki, önceleri bozulmuş, uydurulmuş dinlerin mensuplarına aldanmışlar, astronomide ve fen mensuplarına ve bilhassa tıb ilminde gördükleri nizamlı hâdiselerin birbirlerine bağlantılarını düşünerek, hilkatin sırlarını bu hesaplı düzenin hakîkatini anlamak istemişlerdir. Bunlar yine akl-i selîmleri ile İslâmiyet'in bildirdiği güzel ahlâkın bir çoğunu bulup müslüman gibi yaşamış, kendilerine ve başkalarına faydalı olmuşlardır.

(M. Sıddîk bin Saîd)

Seciye[]

Seciye Huy, karakter. Huy güzelliği. Ahlâk durumu.

Seciye Sahibi Olmak Ve Sebat Etmenin Fazileti

Hazreti Ömer (r.a.) zamanında Rum savaşçılari bir kısım müslümanları esir alırlar. Müslümanların içinde bulunan kuvvetli ve heybetli biri, Rum hükümdarına anlatılır. Rum hükümdarı onu görmek için yanına cağırır.

Hükümdarın bulunduğu yerin önünde zincir çekilmişti. Başını eğmeden (rüku eder gibi) oradan kimse geçemezdi. Müslüman adam onu gördüğündem rüku eder gibi eğilerek oradan geçmekten kaçındı ve:

- ”Ben, kafir olan bir kimsenin yanında rüku eder şekilde girmekten Hazreti Muhammed Aleyhisselam’dan utanırım“ dedi.

Bunun üzerine Rum hükümdarı çekilmiş olan zincirin kaldırılmasını emretti. Zincir kaldırılıp, Rum hükümdarın yanına girdiği zaman onunla uzun uzadıya konuştu. Rum hükümdarı ona:

- “Eğer bizim dinimize girersen, mührümü eline veririm. Rum beldesinin hükümdarlığını da sana bırakırım, istediğini yaparsın“ dedi. Müslüman olan zat:

- “Rum hükümdarlığının dünyada hakim olduğu yer ne kadardır?“ diye sordu.

- “Üçte biri veya dörtte biri kadardır“ diye cevap verdi. Adam:

- “Eğer dünya ve dünya dolusu altın ve cevherler onların olsa ve onu bana bir günlük verseler, yine de kabul etmem“ dedi. O zaman Rum hükümdarı sordu:

- “Ezan nedir?” Adam:

- “Ezan: Eşhedu en la ilahe illallah ve eşhedu enne muhammeden abduhü ve rasülühü” demektir” dedi.

Rum hükümdarı etrafındakilere:

- “Bunun kalbine Muhammed (s.a.v.)’in sevgisi tam manasıyla yerleşmiş. Bu durumda bu adamın dönmesi mümkün değildir” dedi ve ateşe su dolu büyük bir kazan konulmasını ve iyice kaynadığı vakit adamın kaynar suyun içine atılmasını emretti.

Rum hükümdarının emrini yerine getirdiler, adamı kaynar suya attılar. Kaynar suya onu attıkları vakit “Bismillahirrahmanirrahim” dedi ve Allahü Teala’nın yardımıyla kendisine hiçbir şey olmadan, sapa sağlam bir halde dışarı çıktı. Bunu görenler taaccüb ettiler. Çünkü bu, insan gücü ve takatinin üstünde bir hadise idi.

Bunun üzerine Rum hükümdarı , onun karanlık odaya konulmasını, kendisinden yemek ve içmenin men edilmesini, sadece domuz eti ile şarap verilmesini emretti. Bu halin tam kırk gün devam etmesini istedi. Rum hükümdarının emri yerine getirildi. Kırk gün tamam olunca yanına girdiler. Kendisine kırk gün içinde verdiklerinin hepsini yanında gördüler. Onlardan hiçbir şey yemediğini ve içmediğini anladılar ve:

- “Sen bunlardan nasıl yemedin ve içmedin? Halbuki Muhammed’in dininde, zaruret halinde iken bunlardan yenilmesi ve içilmesi caizdir“ dediler. Adam onlara şöyle cevap verdi:

- “Eğer ben onlardan yemiş ve çıkmış olsaydım siz sevinirdiniz. Ben ise sizi kızdırmak ve öfkelendirmek istedim.“ Rum hükümdarı:

- “Onlardan yemediğine göre bana secde et, ta ki seni seninle beraber onları serbest bırakayım“ dedi. Adam:

- “Muhammed (s.a.v.)’in dininde Allah’tan başkasına secde etmek caiz değildir” dedi. Rum hükümdari:

- “Ellerimi öp, seni ve seninle beraber esir bulunanları serbest bırakayım“ dedi. Adam:

- “El öpmek caiz değildir. Ancak baba, adil olan sultan ve hocanın elinin öpülmesi caizdir“ dedi.

Rum hükümdarı, adama:

- “Alnımı öp“ dedi. Adam:

- “Bunu bir şartla yaparım” dedi. Hükümdar:

- “Nasıl istersen öyle yap” dedi. Adam, yenini hükümdarının alnının üzerine koydu, onu niyet ederek öptü. Bunun üzerine hükümdar onu ve kendisiyle bulunan esirleri serbest bıraktı. Adama bir çok hediyeler verdi ve Hazreti Ömer (r.a.)’e bir mektup yazarak dedi ki:

- “Eğer bu adam bizim memleketimizde olup, bizim dinimizde bulunmuş olsaydı, biz ona yüksek mevkiler verirdik”. Hazreti Ömer (r.a.)’ın yanına geldiklerinde, adama:

- “Bu hediyeleri kendine alıkoyma. Bütün Medine halkını bu hediyelerden hissedar kıl!“ buyurdu. Adam da Hazret Ömer (r.a.)’in emrini yerine getirdi.

HUY[]

İbâdetleri az olan bir kul, iyi huyu ile kıyâmette yüksek derecelere kavuşur. Bir kulun ibâdetleri çok olsa da, kötü huyu, onu Cehennem'in dibine götürür; bâzen küfre götürür. (Hadîs-i şerîf-Berîka)

İy huyları tamamlamak, yerleştirmek için gönderildim. (Hadîs-i şerîf-Berîka)

Sıcak su buzu erittiği gibi, iyi huy da hatâları eritir. Sirke balı bozduğu gibi, kötü huy, hayrâtı ve hasenâtı (iyilikleri) yok eder. (Hadîs-i şerîf-Berîka)

Ey oğlum! Kötü huydan, gönül dağınıklığından sakın, sabırsız olma. Yoksa arkadaş bulamazsın. İşini severek yap, sıkıntılara katlan. Bütün insanlara karşı iyi huylu ol. Çünkü insanlara karşı iyi huylu olan ve onlara güler yüz göstereni herkes sever.

(Lokman Hakîm)

Muhammed aleyhisselâm, gâyet güzel huylu, güzel yüzlü, kibâr tavırlı ve çok dürüst bir zât idi. Dâimâ hiddet ve şiddetten kaçmış, hiçbir zaman zulüm yapmamıştır. Müslümanların dâimâ iyi huylu, güler yüzlü olmasını istemiş, Cennet'e iyi huy ve sabır ile gidileceğini bildirmiştir. (Muhammed Rebhâmî)

HULK (HUY) BÖLÜMÜ[]

faslinda 1 sayfada 5 kayitli hadis var

  • Ravi : Muaz İbnu Cebel
  • Hadis : Resulullah (sav) bana: "Ey Muaz, insanlara karşı iyi ahlaklı ol!" dedi.

HadisNo : 1673

  • Ravi : Ebu Hüreyre
  • Hadis : Resulullah (sav) buyurdular ki: "Mü`minler arasında imanca en kamil olanı, ahlakça en güzel olanıdır. En hayırlınız da ailesine hayırlı olandır."

HadisNo : 1674

  • Ravi : Ebu`d-Derda
  • Hadis : Resulullah (sav) buyurdular ki: "Kıyamet günü, mü`minin mizanında güzel ahlaktan daha ağır basan bir şey yoktur. Allah Teala hazretleri, çirkin düşük söz (ve davranış) sahiplerini buğzeder." (Tirmizi`nin bir rivayetinde şöyle denmiştir: "Güzel ahlak sahibi, ahlakı sayesinde, namaz ve oruç sahibinin derecesine ulaşır.")

HadisNo : 1675

  • Ravi : Cabir
  • Hadis : Resulullah (sav) buyurdular ki: "Bana en sevgili olanınız, kıyamet günü de bana mevkice en yakın bulunacak olanınız, ahlakça en güzel olanlarınızdır. Bana en menfur olanınız, kıyamet günü de mevkice benden en uzak bulunacak olanınız, gevezeler, boşboğazlar ve yüksekten atanlardır." (Cemaatte bulunan bazıları): "Ey Allah`ın Resulü! Yüksekten atanlar kimlerdir?" diye sordular. "Onlar mütekebbir (büyüklük taslayan) kimselerdir!" cevabını verdi.

HadisNo : 1676

  • Ravi : Nevvas İbnu Sem`an
  • Hadis : Resullullah (sav)`a iyilik (birr) ve günah hakkında sordum. Bana şu cevabı verdi: "İyilik (birr), güzel ahlaktır. Günah da içini rahatsız eden ve başkasının muttali olmasından korktuğun şeydir."

HadisNo : 1677

Disambig Bakınız: Erdemli

Fazıl (Fâdıl)[]

Fazilet sâhibi. Üstün kimse.

FAZİLET (Fazl)[]

Fazilet kelimesi fazl kelimesinden türetilmiştir. Fazl masdar olarak artmak, üstün olmak, isim olarak ise artık, fazlalık, ihsan, eksikliğin zıddı gibi anlamlara gelmektedir.

Fazl terim olarak, Allâh'ın çok yönlü lütuf, ihsan ve keremi demektir.

Kur'ân'da fazlın Allah'ın elinde bulunduğu, onu dilediğine verdiği (Âl-i İmrân, 3/73; Hadid, 57/29) ifade edilmekte, O'nun fazlına engel olabilecek kimsenin olmadığı belirtilmektedir (Yûnus, 10/107). Çeşitli âyetlerde dünya ve âhiret mutluluğu, cennet ve cennet nimetleri, Allah'ın bazı günahkârları cezalandırmada acele etmemesi, günahlarını bağışlaması ya da azaplarını hafifletmesi, hüsrandan koruması, hidâyete erdirmesi, bilmediğini öğretmesi, iyiliklere fazlasıyla sevap vermesi, İslâm, îman, vahiy, şefaat ve Peygamberlik gibi Allah'ın insanlığa büyük lütuf ve ihsanları, çeşitli varlık ve imkânlar fazl kavramı içerisinde gösterilmiştir (bk. Nisâ, 4/69, 70, 83, 95; Neml, 27/15-16; Hucurât, 49/7-8).

Fazl kelimesinden türeyen fazilet kelimesi ise, kişinin iyilik yapmasını ve kötülüklerden uzak durmasını sağlayan ruhî yetenekler anlamında kullanılmaktadır. Âyet ve hadislerde adalet, i'tidal, doğruluk, takvâ, hoşgörü, dostluk, kardeşlik, sevgi ve dayanışma, barışçılık, tövbe, tevekkül, kanaatkârlık, hikmet, hayırda yarışma, ölçü ve tartıda dürüst davranma, ağır başlılık, selamlaşma, cesaret ve kahramanlık gibi birçok faziletli tutum ve davranış üzerinde durulur ve mü'minlerin bu erdemlere sahip bulunması ısrarla vurgulanır (bk. Bakara, 2/177; Âl-i İmrân, 3/133 -135). (M.C.)

Erdem[]

[1] (eskimiş) Faziletli, erdemli (kimse)
[2] Erdemli
[3] Erdemi olan, faziletli
[4] Ahlâkın övdüğü iyilikçilik, alçak gönüllülük, yiğitlik, doğruluk gibi niteliklerin genel adı, fazilet
[5] İnsanın ruhî olgunluğu

1 . Ahlakın övdüğü iyilikçilik, alçak gönüllülük, yiğitlik, doğruluk gibi niteliklerin genel adı, fazilet:

"Spor, alçak gönüllülük gibi bir erdem aşılar sporcuya."- N. Cumalı.

2 . felsefe İnsanın ruhsal olgunluğu.

3 . Erdem, Şerefli olmanın temel ögelerinden her biridir.

ERDEM NEDİR?[]

FARABI: Kişiyi erdemli kılan Tanrı'dır.

Friedrich HEGEL: Erdem, varlığın bilincidir.

KALLIKES: Erdem, güçsüzün işine gelendir.

SPINOZA: Erdem akla uygun davranmaktır.

VOLTAIRE: Erdem, benzerine iyilik etmektir.

HUTCHESON: Erdem bir eğilimdir, iç güdüdür.

ARISTIPPOS: Erdem, haz almada ölçülü olmaktır.

ORIGENES: Erdem, Tanrı karşısında ölçülü olmaktır.

Joseph BUTLER: Kişinin kendi kendinin yargılamasıdır.

GEULINCX: Erdem, Tanrı'nın düzenine boyun eğmektir.

Immanuel KANT: Erdem bir içgüdü işi değil bir akıl işidir.

Max STIRNER: Erdem, kendi isteklerime benim uygunluğumdur.

SCHOPENHAUER: Erdem denmeye değer tek eğilim acımaktır.

BERKELEY: Erdem, sonsuz güçlü ruhun idrak ettirdiği bir fikirdir.

LEIBNIZ: Erdem bir zorunluluktur şu halde erdemsizlik mümkün değildir.

Samuel CLARKE: Erdem nesnelerin doğal niteliklerine uygun davranmaktır.

SARTRE: Hiç bir şey kişi oğlunu, kendinden, kendi benliğinden kurtaramaz.

Friedrich NIETZSCHE: Erdem, insanın insanüstüne ulaşmak için harcadığı çabadır.

KONG FU TSEU: İnsanın amacı iyi ve uzun yaşamaktır. Bunun içinse erdem gerekir.

GOTAMA: İnsan yüreğinden yaşamak isteğini çıkartmalıdır, ancak yok olarak acıdan kurtulabilir...

KSENOFANES: Varlık her şeydir. Değişiklik görünüşten ibarettir, gerçekte değişen hiçbir şey yok.

Francis BACON: Erdemler ülkesini yöneten Süleyman Evi bir başka adıyla Altı Günlük İşler Koleji'dir.

DESCARTES: Erdem düşünce ölçüsünü kullanmaktır. İyi sandığımız şeyleri işlemekte gösterdiğimiz karardan ibarettir.

MACCHIAVELLI: Sözünde durmak büyük bir erdemdir, ama bütün büyük işleri sözünde durmayanlar başarmışlardır.

EMPEDOKLES: Devinim bir gerçektir ama oluş diye bir şey yoktur. Sevgi sonunda tiksinmeyi yenecektir. Sevgi Tanrı'dır...

HERAKLEITOS: Evren, yaratmayla yok olmanin sonsuza kadar birbirini kovalamasıdır. Herşey ancak karşıtların kavgasından doğar...

MAHAVIRA: İnsan, hiçbir canlı varlığa kötülük yapmadan yaşamalıdır. Çok sıkı bir perhiz yapmalı, mümkünse çıplak gezmelidir. Aç kalarak ölmek en büyük erdemdir.

PARMENIDES: Varlık eğer var olmaya başlamışsa, ya bir varlıktan ya da bir yokluktan çıkıyor demektir. Üçüncü bir oluş düşünülemez. Varlık eğer bir varlıktan çıkıyorsa, kendi kendini doğurmuş oluyor ki bu da yeni bir şey olmaması demektir. Varlığın yokluktan çıkması akla uygun değildir. Varolan değişmez. Çünkü değişmek ya bir varlığa ya da bir yokluğa geçmek demektir. Bu kuruntudan ötürü akıl için bir birlik olan evren, biz insanlara ikililik olarak görünüyor...

SOKRATES: Tek kesinlik, erdem bilgisindedir. Erdem öğrenilir. Kişiler bilmedikleri için kötüdürler. Erdem birdir, bölünmez, ayrılmaz. Erdem insanın kendini bilmesi, tanımasıdır.

MONTAIGNE: Biz insanlar, kendimizi kötülemede gösterdiğimiz zekayı hiç bir yerde göstermeyiz. Kafamızın o herşeyi bozabilen tehlikeli aletin peşine düştüğü öldürmeye kastettiği av kendi kendimizdir. İnsanı öldürmek için gün ışığında geniş meydanlar ararız. İnsanı yaparken gizlenip utanmak bir ödev onu öldürmesini bilmekse bir çok erdemleri içine alan bir şereftir.

Advertisement