Allah’a kurban edilen develer Allah’ın işaretlerinden, yani şeairindendir.
Bu hayvanlara “büdün” denmesinin sebebi, cüsselerinin iriliği dolayısıyladır. İri cüsseli hayvanlara insanın yararlanması için boyun eğdirilmiştir. İnsan hem etlerinden, deri ve tüylerinden istifade etmekte, hem de Allah’a adayarak sevap kazanmaktadır. Ancak bu yararı ve hayrı Allah’ın kendisine sağladığı imkan sayesinde elde etmektedir. Çünkü tabiatta küçük cüsseli hayvanlar olsa bile, yırtıcı olma özellikleri dolayısıyla insana boyun eğdirilmiş değildirler. Duruma göre yırtıcı bir kartalı bile kesmek mümkün değildir. O halde bu iri cüsseli hayvanlar insanın yararına sunulmuşsa bu Allah’ın dilemesi, kudreti sayesindedir ki, insana düşen bunun bilincinde olup şükretmesidir.
Devenin kendine özgü hususiyetleri vardır:[]
Razi, her hayvan veya canlının Allah’ın varlığına delil oluşuna dikkat çeker. Her şey Allah’ı noksan sıfatlardan tenzih eder, yüceltir (17/İsra, 44). Bu açıdan yaratılmış bütün cisimler eşittirler, ancak her bir cisme verilmiş bulunan sıfatlar, haslet ve fonksiyonlar farklıdır. Şu halde cisim olmakta eşit olan varlıkların her birine ayrı sıfat verilmesi, bunu bir Veren’in olduğunu gösterir. Bu da “alim, kadir, hakim ve hiçbir şeye ve kimseye muhtaç olmayan gani bir Yaratıcı”dan başkası değildir. Her bir şey ve canlı kendisine verilmiş bulunan sıfatı ve özelliğiyle iş ve işlev görür, böylece varlık aleminde ve tabiatta nizam ve intizam tesis edilir. Biri diğerinin sıfatına ve rolüne özenecek olsa hem bunu yapamaz hem gülünç duruma düşer. Toplum hayatı da öyledir, yaşına, kabiliyet ve mizacına göre her insanın, özellikle erkek ve kadının kendilerine göre farklı sıfat ve özellikleri vardır. Her biri kendi asli fonksiyonunu görecek olsa fıtrata uygun, sağlam bir düzen kurulur. Birbirlerinin rollerini oynamaya kalkıştıklarında beşeri hayat sağlam örf üzere olmaktan çıkar; kötü âdet ve sapkın geleneklere mahkum olur.
Deve haksız yere kızdırıldığında yerine göre öfkeli ve kinci bir hayvan olduğu hâlde kurban edileceği zaman akıl almaz biçimde uysallaşır. Tavuk bile kesildiğinde çırpınırken, Allah’ın kendisinin bir işareti olmak üzere insana boyun eğdirdiği deve, kurban edilirken diğer hayvanlar gibi yatırılıp bağlanmadan, ayakta ve âyetteki ilgili kelimenin diğer bir anlama göre bir ayağı bağlanmış hâlde durarak kendisini bıçağa teslim eder.
Yüce Allah kendi varlığının harikulade bir nişanesi olarak deveye dikkat çekmiştir: “Bakmıyorlar mı o deveye; nasıl yaratıldı? Göğe, nasıl yükseltildi? Dağlara; nasıl oturtulup-kuruldu? Yere; nasıl yayılıp-döşendi?” (Ğaşiye, 88/17.) Kendi bağlamı içinde devenin gök, dağlar ve yeryüzünden önce zikredilmiş olması manidardır.
İbn Kesir şöyle der: Çölde seyahat eden bir bedeviyi düşündüğümüzde bedevinin kendi varlığını ilk fark ettiği durum deve üzerinde yolculuk yapmasıdır. Başını yukarıya kaldırdığında göğü; uygun bir coğrafi ortamda ise yana baktığında yüce dağları, tepeleri; aşağı baktığında yeryüzünü (arz) görür.
Kurtubi “develeri karanın gemileri”ne benzetir.
Hayvanların etlerinden, sütlerinden, derilerinden istifade edilir. Türlerine göre yük aracı veya binek olarak kullanmak mümkün olduğu gibi bir zevk ve temaşa nesnesi olarak da kullanmak mümkün (16/Nahl, 5-7; 36/Yasin, 71-72).
Deve her hayvandan daha fazla süt ve et verir, hiçbir hayvan onun kadar yük taşıyamaz, çölde 10 gün susuz kalabilir, sırtında sonraki günler için yemek stok eder. Belli kapasitede hafızası olması dolayısıyla yolunu şaşırması nadirdir. Devenin çölde doğru yolda yürümesi “hidayet”, yolunu şaşırması “dalalet”tir.
Fahreddin Razi, bir defasında çölde yollarını kaybettiklerinde salıverdikleri develer sayesinde yolu bulduklarını anlatır. Son vahyin dili Arapçanın sayısız kelime iştikakı ve kavram zenginliği deve ile bağlantılıdır. Hakikaten deve şanı yüce Allah’ın hem şiarlarından, hem harikulade ayetlerindendir.
Oryantalist resim bu yüzden küçültücü imaj inşa ederken “deve, çöl ve İslamiyet”i bir arada kullanmıştır.