Yenişehir Wiki
Register
Advertisement

Büyü Cin gibi manevî varlıklar aracılığı ile insan veya başka varlıklar üzerinde etki meydana getirme işi. Dinimiz büyücülerin şerrinden, kötülüklerinden Allah'a sığınmamızı emreder. Müslüman büyücülük yapmaz.


SIHIR[]

Sihir çok eski zamanlardan beri bilinegelen bir göz boyama. ya da birtakım ser güçlerin yardımıyla, bir takım olağanüstü tesirlerin oluşturulması yoludur. Hz. Mûsâ döneminde çok ileri seviyelere ulaştığını Peygamberlere iman bölümünde anlatmıştık. Kur'ân-ı Kerîm, hem bu olaydan, hem de Bâbil'deki sihirbazlardan sözeder. (Bakarâ (2) 102.) Peygamberimize sihir yapıldığı, hattâ az da olsa tesirini gösterdiği, bunun üzerine "Felâk" ve "Nâs" sûrelerinin indiği, o, bunları okuyunca sihrin çözüldügü rivâyeti vardır. (bk. Suyûtî, ed-Dürrü'l-Mensûr VN/687.) Bütün bunlar sihir denen bir olayın gerçekte varolduğunu gösterir.

Ancak sihirbaz bilinen herkes, ya da sihir bilinen her olay gerçekçi değildir. Çoğu böyle bir gücü olduğunu söyler ama, aslında birşey biliyor değildir. Sihir gibi gösterilen birçok olay da düzenbazlık, gözboyama ve el çabukluğu marifeti ile yapılır.

Sihirin gerçek olduğunu söylemekle, yapılmasının câiz olduğunu söylemek de ayrı ayrı şeylerdir. Islâm sihirin varlığını bildirmişama yapılmasını siddetle yasaklamıştır. Peygamberimiz insanları helâk eden en büyük günahları sayarken Allah'a şirk koşmayı birinci, sihri de ikinci olarak sıralamıştır. (Buhârî, vasâyâ 23,tib 48, hudûd 44; Müslim iman144; Ebû Dâvûd vasâyâ10; Nesaî, vasâyâ 12.)

Hattâ bir başka hadisinde sihir yapanın da müşrik olduğunu haber vermiştir. (Ebû Dâvûd, tip 17, 24; Nesaî, tahrîmu'd-dem 19; Müsned I/389, 438, N/220.) Bu yüzden çoğu Islâm âlimi sihir yapanın, hattâ yaptırmaya gidenin Allah'a şirk koştugu kanaatindedirler. (Kardâvî, el-Halâl ve'I-haram 222.) Dolayısıyla sihirbazın, kim olursa olsun öldürüleceğine hükmetmişlerdir.

Çünkü :

Kur'ân-ı Kerîm'in de belirttigine göre sihir, faydalı değil, devamlı zararlı işlerde kullanılır. Sihirin gerçekleşmesi için kötü ruhânilerden, şeytanlaşmış cinlerden yardım talep edilir ve bu yolda son derece çirkin metodlar uygulandığı olur. Sihir iddiasiyla, cahil halkın ve özellikle de kadınların hem imanları, hem de paraları sömürülür. Dolayısı ile sihrin haram oluşu, sadece sihir yapan için değil, ona giden, yaptıklarında onu doğrulayan ayağına gitmekle ve parasıyla onu teşvik eden için de geçerlidir. Onun için peygamberimiz "Sürekli içki içen, sihrin bir işini halledeceğine inanan ve akrabasıyla ilişkiyi kesen Cennet'e giremeyecektir" (Ibn Hibbân, Tertîbu's-Sahîh VN/648:) buyurur. Onun arkadaşı Ibn Mes'ûd da: "Gaip bilici olduğunu söyleyene, sihirbaza ve kâhine gidip, ona bir şey soran ve dediğini tasdik eden, Hz. Muhammed'e indirilen dini inkâr etmiş demektir" der. (Bezzâr ve Ebû Ya'lâ'dan el-Hindî, age VI/749 (17673).)


BÜYÜ[]

Sözlükte "aldatmak, göz boyamak, oyalamak, uzaklaşmak, gönlünü çalmak, batıl şeyi hak diye göstermek ve gizli işlem yapmak" gibi anlamlara gelen büyü, ıstılahta, tabiat üstü âlem ile bağ kurarak, yahut kendilerinde gizli güçler bulunduğuna inanmak sûretiyle bazı doğal nesneler kullanarak yapılan işlerdir.

Büyü, İslâm'dan önceki toplumlarda ve dinlerde de gelecekten haber verme, tılsımla tedavi etme, cincilik ve falcılık yapmak sûretiyle kehanette bulunma gibi davranışlar biçiminde bir çıkar vasıtası olarak kullanılmıştır. Büyünün asıl amacı, insana ve olaylara etki ederek çok avlama, balık tutma, hayvan yetiştirme, düşmanı yenme, zarara uğratma veya öldürme, çocuk, ürün ve mal çoğaltma, hastalıktan kurtulma, kısaca kişilere etki ederek iyilik ya da kötülük etmek sûretiyle bir menfaat sağlamadır. Büyü, olağanüstü etkileyici bir güç veya bilgiye sahip olduğuna inanılan kişilerce diğer bazı insanlara yapılır. Bunlar büyücü, şaman, sihirbaz, hekim gibi toplumlara göre adları değişen insanlardır. Bunların güçlerini iyiye de, kötüye de kullanabileceklerine inanılır. Büyüde araç olarak ruhlar, cinler, şeytanlar, canlı veya ölmüş bazı hayvanlar, cisimler, şekiller hatta adlar bile kullanılır.

Kur'ân-ı Kerim'de çoğunlukla büyü anlamına gelen sihir kelimesi, türevleriyle birlikte 62 defa geçmektedir. Bu kavram ilk kez Müddessir sûresinde insanları etkileyen söz anlamında kullanılmıştır. "Sonra baktı, sonra kaşlarını çattı, suratını astı. En sonunda, kibrini yenemeyip sırt çevirdi de: "Bu (Kur'ân) dedi, olsa olsa (sihirbazlardan öğrenilip) nakledilen bir sihirdir. Bu insan sözünden başka bir şey değildir." (Müddessir, 74/21-25) "Bir mucize görecek olsalar yüz çevirirler ve `süregelen bir büyüdür.' derler." (Kamer, 54/2)

İslâm dinî büyü yapmayı, kesin olarak yasaklamış ve bunu büyük günahlar arasında saymıştır. Büyü yapmada, Allah'ın irade ve kudreti üstünde işler başarabilme iddiası vardır. Ayrıca büyücülerin her şeyi bildiği, başaramadıkları hiçbir iş olmadığı tarzındaki inançlar da İslâm dinine ters düşmektedir. Bu yüzden İslâm bilginleri kitap ve sünnete uymayan sadece aldatmaya matuf büyüyü tamamen reddetmişlerdir. Büyü ve onun eseri olan davranışlardan kurtulmak için yine Allah'a sığınmak gerekir. (F.K.)

Sahir (Seher. den) Uykusuz kalan. Uyuyamayan.

Sahir Maskaralık eden, maskara eden.

Sahir Büyücü, büyü yapan, sihir yapan.


BÜYÜ, BÜYÜCÜLÜK[]

Buna Arapça'da "sihir" adı da verilir. Bir insanı istenilen şeyi yapmağa sevk eden gizli kuvvet, tabiata aykırı haller vücuda getiren etkiler. Bunları yapanlara "büyücü" denilir. Büyüyü şöyle tarif etmek mümkündür. Herhangi bir çıkar uğruna başkasına zarar vermeye yönelik meşru olmayan yollarla bir takım gizli kuvvetleri yönlendirerek yapılan ve gerçeğe uymayan gözbağcılık, düzenbazlık, oyunculuk şeklindeki işler. Gözbağcılık, düzenbazlık gibi oyunlarla insanları aldatan kişiye büyücü, bu kişilerin yaptığı işe büyü, bu işin meslek haline getirilmesine de büyücülük denir. Büyücülük, İslâm'dan önce Araplar'da, Rumlar'da, Hintliler'de, Mısırlılar'da yaygın idi. Özellikle Hz. Musa zamanında büyücülük itibarlı bir meslek idi. Hz. Süleyman zamanında da yaygındı. Büyünün kendine göre özellikleri ve çeşitleri vardır.

Kara büyü: Asıl sihir bu olup bazı kimseler, perilerin ve özellikle şeytanların müdahalesiyle, tabiatüstü bir takım fiiller yapabilecekleri iddiasındadırlar.

Mecaz yoluyla büyü: Anlaşılamaz, akıldan hariç şey demektir.

Beyaz yahut (tabii) büyü: Zahiren acaip, fakat aslında tabii sebeplerle meydana gelmiş bir takım fiiller yapmak sanatıdır. Hokkabaz kuleleri gibi.

İslâm toplumlarında sihir: Müslümanlardan bazıları büyüde Yahudilerden, Suriyeliler'den, İranlılar'dan, Keldânîler'den ve Yunanlılar'dan ders almışlardır. Tütsü, tılsım, muska, cadılık, fala bakmak vs. hep oralardan gelmiştir. Müslümanlar cinlere inandıkları için bu inanç sihre inanmaya da yolaçabiliyordu. Rasûlullah (s.a.s.) "isabet-i ayn"a, yılan sokması ve genellikle hastalıklara karşı rukyayı yani duayı caiz görmüştür. Fakat büyü ile Hz. Peygamber'in (s.a.s.) duası arasında hiçbir ilişki yoktur. Bir takım fal kitapları vardır ki kelime ve harflerin suretiyle geleceği bilmeye çalışırlar.

Büyü ve büyücülük İslâm'da yasaklanmıştır. Kur'an-ı Kerîm'de büyücülerin iflah olmayacağı (Tâhâ, 20/69) belirtilmiştir. Kâfirler, kendilerini haklı çıkarabilmek, Allah'ın elçilerini yalanlamak için onları büyücülükle, büyü yapmakla suçlamışlardır. Büyücülükle suçlananlar arasında Hz. İsa (es-Sâf, 61/6); Hz. Musa (ez-Zuhruf, 43/49); (ez-Zâriyat, 51/39), Hz. Süleyman (el-Bakara, 2/102), Hz. Muhammed (el-Hicr, 15/6) zikredilmektedir. Başka bir ayette, inanmayan kişilerin bütün peygamberleri büyücülükle suçladıkları görülmektedir (ez-Zâriyat, 51/52). Hz. Peygamber (s.a.s.) bir hadisinde yedi şeyden sakınınız" buyururken ikinci sırada "sihir yapmayı" zikretmiştir. (Buhârî, Iiasâya 23; Müslim, İman,144). Başka bir hadiste büyü yapan kişinin küfre girdiğini belirtmiştir. Muhabbet için efsun yapmanın, ipliğe okumanın, büyü yapmanın şirk olduğunu da belirtmiştir (Nesâî, Tahrim 19). Büyüye inanan kişinin Cennet'e giremeyeceği de (Ahmed İbn Hanbel, II, 83; IV, 399) belirtilmiştir.

Başka bir hadiste de büyücüye, müneccime, gaibden haber veren kimseye inanan kişinin Kur'an'ı inkâr etmiş olduğu belirtilmektedir. (Ebû Davûd, Tıp, 21).


[]

[]

Ico libri Anlamlar

[1] Büyü
[2] Yelvi

Nuvola apps bookcase Köken

[1] Nuvola apps bookcase Köken

Nuvola Turkish flag Türk Dilleri


|} | width=1% | |bgcolor="#FFFFE0" valign=top width=48%|

|}

|}

en:sihir fr:sihir ku:sihir zh:sihir

[]

[]

Ico libri Anlamlar

[1] Tabiat kanunlarına aykırı sonuçlar elde etmek iddiasında olanların başvurdukları gizli işlem ve davranışlara verilen genel ad

Balance icon Eş Anlamlılar

[1] afsun, sihir, füsun, bağı

Crystal Clear app Community Help Atasözleri

[1] Bir fit bin büyü yerini tutar

Nuvola Turkish flag Türk Dilleri


  • Türkmence: [[ovsun#Türkmence|ovsun]] (tk)
  • Şablon:Krc: [[hıynı#Şablon:Krc|hıynı]] (krc)
  • Şablon:Krc: [[halmeş#Şablon:Krc|halmeş]] (krc)
  • Eski Türkçe: yelvi (tr)
  • Eski Türkçe: yalvı (tr)
  • Eski Türkçe: arvış (tr)
  • Eski Türkçe: arvaş (tr)

|} | width=1% | |bgcolor="#FFFFE0" valign=top width=48%|

|}

|}

en:büyü

[]

Lupa Özel ad[]

Ico libri Anlamlar

[1] [[{{{2}}}#
Bakınız

Şablon:Soyadı - d


Soy adı - Soyad -Soyadı
Soyisim - Soy isim - Soy ismi
2525 sayılı Soyadı Kanunu
http://static3.wikia.nocookie.net/__cb20131217155161/yenisehir/tr/images/2/23/20131217134459_001.pdf

Soyadı değişikliği culum mahkeme kararı sinop 17.12

soyadı değişiklliği culum sinop adliyesi

|{{{2}}}]] Sihir, gizliyi bilme işi, bilgelik

Books-aj.svg aj ashton 01f Kaynaklar

  • Şablon:Soyad, Ad-ASS-2008

[]

[]

Ico libri Anlamlar

[1] Büyü
[2] Yelvi

Nuvola apps bookcase Köken

[1] Nuvola apps bookcase Köken

Nuvola Turkish flag Türk Dilleri


|} | width=1% | |bgcolor="#FFFFE0" valign=top width=48%|

|}

|}

en:sihir fr:sihir ku:sihir zh:sihir


BÜYÜ[]

...Kâhinlik yapan ve kâhine giden ve büyü yapan ve yaptıran ve bunlara inanan, bizden değildir. Kur'ân-ı kerîme inanmamıştır. (Hadîs-i şerîf-Hadîkat-ün-Nediyye)

Müslüman büyü yapmaz. Allah saklasın îmânı gittikten sonra, büyüsü te'sir eder. (Hadîs-i şerîf-İhyâ)

Fâtiha (Elhamdü), Âyet-el-Kürsî ve dört Kul, yedişer kerre okunup hastaya üflenirse, bütün âfetler, dertler için, büyü ve nazar (göz değmesi) için iyi gelir. Tuz üzerine okunup, suda eritip içirmek de tecrübe edilmiştir. Dört Kul, Kâfirûn, İhlâs ve Muavvizeteyn (Felak ve Nâs) sûreleridir. (Muhammed Osman Sâhib)

Semâvî dinler (Hak dinler), büyüyü yasaklamıştır. Bu arada, İslâmiyet de, kendinden önceki bütün dinleri neshetmiş, büyüyü (sihiri) de yasaklamış ve çok çirkin bir iş olarak vasıflandırarak, müslümanların büyü yapmaktan ve yaptırmaktan kesinlikle uzak durmalarını emretmiştir.

Modern fen ilimleri, büyüyü kendi metodları icâbı olarak reddederler. Bu hâl, o ilimlerin sahâsına girmeyen ve metodlarıyla incelenemeyen şeylerin yok olduğu mânâsına gelmez. Ancak, konuları ve hüküm verme sâhalarının dışında olduğunu gösterir. Bu bakımdan büyü, daha pekçok şey gibi, modern bilimlerin sâhası dışında kalmakta veya varlığı yokluğu laboratuvar teknikleriyle bugün için îzah ve ispat edilememektedir. (Yeni Rehber Ansiklopedisi)

Büyü insanları hasta yapar. Sevgi veya muhabbetsizliğe sebeb olur. Yâni cesede ve rûha tesir eder. Kadın ve çocuklara tesiri daha çoktur. Büyünün tesiri kesin değildir. İlâcın te'siri gibi olup, Allahü teâlâ isterse tesirini yaratır; istemezse, hiç tesir ettirmez. Büyücü istediğini elbette yapar, büyü muhakkak tesir eder diye inanmamalı, böyle düşünmemelidir. Böyle inanan kimsenin îmânı gider. Büyü, Allahü teâlâ takdir etmişse tesir edebilir, demelidir. (Abdülhakîm Arvâsî)

Büyü Hakkında[]

Büyü, Büyücülük http://www.istanbulkulturenvanteri.gov.tr/halk-kulturu/detay/envanter_id/185

“Büyü” sözcüğü, genel anlamıyla “iyi ya da kötü bir sonuç almak için tabiat öğelerini, yasalarını etkilemek ve olayların olağan düzenlerini değiştirmek için girişilen işlemlerin bütünü” nü ifade etmektedir. Bununla beraber “büyü” sözcüğünün, Türk dilinde eski çağlardan itibaren farklı anlamlarda ve farklı şekillerde kullanılmış olduğu görülmektedir. Eski Türkçe’de “bügi”, “bügü” şeklinde yazılmakta ve “din adamı” anlamına gelmekte olan büyü sözcüğü, sonraları bir dönem “akıllı” anlamını kazanan “bilge” ile anlamdaş olarak kullanılmıştır. Eski Hristiyan Türklerde “peygamber” anlamında da kullanıldığı çeşitli kaynaklarda görülmektedir. Bununla birlikte Uygur ve Göktürk anıtlarında “büyü” kelimesine rastlandığı bilinmekte ve Uygur Türkçesi’nde büyü, “hakim, tabiatüstü güç” anlamına gelmektedir.

Yunanca “magos” dan geldiği bilinen ve Fransızca ile Almanca’da “magie”, İngilizce’de “magi, magic” şeklinde kullanılan kelimelerin de “büyü” anlamına geldiği görülmektedir. Eski İran’da tabiatüstü güçleri kullanabildiği düşünülen rahipler sınıfına da “maguş” denilmekteydi. Diğer bir rivayete göre ise büyü, eski Türklerde “telkin” anlamına gelmekteydi. Bu anlamıyla büyü, bir inanışın, duygunun veya bir iradenin büyücü tarafından başka bir ferde aşılanmasıydı. Eski Türk inançlarında büyücüler, genellikle tapınaklarda görevli ve dinsel törenleri yöneten kimselerdi. Bu kişilerin olağanüstü güçlerle donatıldıklarına ve gaybdan haber verme yetisine sahip olduklarına inanılırdı.

Türkçe’de kullanılmakta olan “tılsım”, “efsun”, “sihir” gibi sözcükler, kimi zaman “büyü” ile aynı anlamda kullanılmaktadır. Ancak bu kelimeler aralarındaki anlam yakınlığına rağmen belli nüans farklılıklarına sahiptirler. Ünlü düşünür İbn Haldun, herhangi bir dış destek almaksızın yapılan büyü türüne ‘sihir’ derken, dış destek yardımıyla ortaya konulan büyü türüne ‘tılsım’ demekte ve büyünün üç şeklinden söz etmektedir. Bunlardan birincisi, dışarıdan destek almaksızın ve bir alet kullanmaksızın gerçekleştirilen “sihir”dir. İkincisi, gizli güç olduğu iddia olunan bir takım unsurlardan destek almak suretiyle yapılan “tılsım”; üçüncüsü ise dönemde ‘şa’vede’ ve ‘şa’beze diye adlandırılan, kişilerin tasavvur ve hayal güçlerini etkileyerek, gerçeği, başka türlü gösterme ameliyesidir. İbn Haldun’a göre birinci ve ikinci tür sihrin gerçekliğinden söz etmek mümkün iken, üçüncü türde olan sihrin hiçbir şekilde gerçekliği bulunmamaktadır. Bu noktada sihrin var olup - olmadığı tartışmasına değinen İbn Haldun yok olduğunu söyleyenlerin üçüncü şıkta yer alan sihri; var olduğu yönünde tavır alanların ise ilk iki şıktaki sihri dikkate aldıklarını belirtir.

Büyünün gerçekliği meselesi hakkında antropologlar ve araştırmacılar da birbirinden farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bir kısım araştırmacılar büyünün sistematik felsefi düşüncenin başlangıcından önceki kaynaklarından biri olduğunu savunurken, bazıları da dinin, bilimin ve tekniğin büyüden doğduğunu ileri sürerek “bilimden önceki bilim”in büyü olduğunu söylemişlerdir.

Bu düşünceye göre büyü, başlangıçta ufak tefek, canlı ve cansız birtakım eşyaya bir güç yüklemek ve bu güçten yardım beklemek şeklinde insanlar tarafından benimsenen bir inançtan doğmuştur. Eski Mısır ve Mezopotamya’da tıp ve astroloji alanında büyüsel bilgi önemli bir yer kaplamaktadır. Bununla birlikte Roma İmparatorluğu’nda da bu bilgiler büyük bir rağbet görmektedir. Büyücülüğün, atalara ve tabiat güçlerine tapınmaktan doğduğu tahmin edilen animizmin bir sonraki evresinde ortaya çıktığı düşünülmektedir. Bu inanış zamanla büyücülük, ruh çağırma, hulul inanışı gibi farklı inanış ve uygulamaların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Eski İran’da da “büyü” din adamları tarafından yapılan bilgelik araştırmalarının metodu olarak geçmektedir. Nitekim ‘maj’(mage/ magı) kelimesi İran’da Zerdüşt rahiplerin unvanı olarak kullanılmaktaydı. Öte yandan İran’ın eski dinlerinden sayılan ‘Mecus’ kelimesinin de buradan türediği dikkate alınırsa, bölgede o dönemde din ile büyü arasında yakın bir ilişki olduğu söylenilebilir. Din ile büyü arasında bulunan bu ilişkinin yanı sıra görünüşün ötesindeki temel farklılıklar da göze çarpmaktadır. Büyünün din ile ilişkilendirilebilecek birçok özelliğinin yanı sıra öncelikli olarak ‘güç istemi’, ‘güvence temini’ ve ‘bireysel merakların tatmini’ şeklindeki üç işlevsel özelliği ile dinden ayrıldığı düşünülmektedir.

Türklerde Büyü- Büyücülük

İnsanlık tarihinde, Paleolitik devirlerde bile örneklerine rastlanmakta olan büyünün, Türklerde ilk olarak ne zaman ortaya çıkmış olduğu bilinmemektedir. Bununla beraber çeşitli Türk kavimlerinde büyü, kehanet, falcılık, cincilik gibi uygulamaların çok eski zamanlardan beri uygulanmakta olduğu düşünülmektedir.

Türklerin İslamiyet’ten önce benimsemiş olduğu Şamanizm dininde din adamları “kam” sözcüğü ile ifade edilir, bu kişilerin ruhlar, tanrılar ve cinlerle ilişki kurabildiğine inanılırdı. Bu inanışa göre kam, afsun ve büyü yaparak sihirli sözcükler söyler, yaşayan ve ölmüş kimselerin ruhlarıyla irtibat kurabilir, insanların içlerinden geçenleri anlayabilir, gaipten haber verir ve çeşitli hastalıkları büyü yoluyla tedavi edebilirlerdi. Kamların tedavi uygulamaları genellikle davul eşliğinde afsunlu sözler söylemek, üfürmek, kendinden geçerek görünmeyen varlıklarla ilişki kurmak suretiyle gerçekleştirilir, bu uygulama sonrasında kama “ürüng” denilen bir ücret verilirdi. Ayrıca “yel” cin, “yelvi” büyü, “yelviçin” sözcükleri büyücü anlamına gelmekteydi. Eski Türklerde hemen hemen her sorunda afsuna, büyüye ve çeşitli büyüsel uygulamalara başvurulurdu. Her türlü bela ve afete karşı koruyucu muskalar hazırlanır, cinlerden korunmak için “kovuç kovuç” denilerek üzerlik ve öd ağacıyla tütsüler hazırlanırdı. Budist ve Maniheist Türklerde de buna benzer inanışların var olduğu arkeolojik kazılarla ortaya konulmuştur.

Türklerin İslamiyet’i kabul etmesinden sonra Kur’an’da yer alan yasaklamalara rağmen bu inanışlar İslami bir vecheye bürünerek bilhassa Anadolu’da yaygın olarak devam ettirilmiştir. Büyülerde kullanılan terimler İslamiyet’in kabulünden sonra da levh-i mahfuz, arş, kursi, zemzem gibi terimlerin eklenmesi ve duaların Kur’an ayetlerinden alınmasıyla çeşitlenmiş ancak öz itibariyle aynı kalan büyüler asırlar boyunca varlığını devam ettirmiştir. Büyü uygulamaları eski Mısır geleneğinden kalma afsunlar ve Yahudiliğin bir uzantısı sayılan Kabala dininden gelen rakamsal sistemlerle birleşerek çeşitlenmiş, uzun bir gelişme döneminden sonra günümüz Türkiye’sinde de çeşitli uygulamalarla devam ettirilmiştir.

Müslüman toplumların büyünün gerçekliği konusundaki düşüncelerine baktığımızda büyünün varlığı genel itibariyle kabul görmekle beraber gerek dini gerekse ahlaki açıdan çirkin bir davranış olarak görülmüştür. İslam dininin kutsal kitabı olan Kur’an-ı Kerim’de de büyünün günah olduğu birçok ayetle bildirilmektedir:

Felâk suresinde geçen “De ki; yarattığı şeylerin şerrinden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden, düğümlere üfürüp büyü yapan üfürükçülerin şerrinden ve kıskandığı vakit kıskanç kişinin şerrinden sabahın Rabbine sığınırım.” ayeti,

Ta-Ha suresinde Hz. Musa’nın karşısında Firavun’un sihirbazlarının durumunun anlatıldığı ayetlerde geçen,“Onların sanat diye ortaya, ancak bir büyücü tuzağıdır, büyücü ise nerede olursa olsun iflah etmez.” ayeti,

Bakara suresinde geçen “Süleyman’ın hükümdarlığı hakkında onlar, şeytanların uydurup söylediklerine tabi oldular. Hâlbuki Süleyman büyü yapıp kâfir olmadı. Lakin şeytanlar kâfir oldular. Çünkü insanlar sihrin de Babil’de Harut ile Marut isimli iki meleğe indirildiğini öğreniyorlardı. Hâlbuki o iki melek herkese: Biz ancak imtihan için gönderildik, sakın yanlış inanıp da kâfir olmayasınız, demeden hiç kimseye (sihir ilmini) öğretmezlerdi. Onlar o iki melekten karı ve koca arasını açacak şeyleri öğreniyorlardı. Oysa büyücüler, Allah’ın izni olmadan hiç kimseye zarar veremezler. Onlar, kendilerine fayda vereni değil de zarar vereni öğreniyorlar. Sihri satın alanların (ona inanıp para verenlerin) ahretten nasibi olmadığını çok iyi bilmektedirler. Karşılığında kendilerini sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bunu anlasalardı!” gibi açık ayetler, İslam âlimleri tarafından farklı açılardan yorumlanmış, bazı âlimler büyü yapan kişinin kâfir olacağını bildirirken diğer bir grup yalnızca kötü niyetle yapılan büyülerin günah olduğunu söylemiştir.

İslamiyet’te büyü üzerinde inceleme yapan Manfred Ulman, İslam ülkelerinde büyünün önemli bir kolunun tabi nesnelerin gizli özelliklerinin tanınması üzerine teksif edilmiş olduğunu belirtmektedir. İslam âlimlerinin havas ilmi adı verilen “nesnelerde, harf, kelime ve dualardan faydalanarak gaybdan haber verme veya varlıklar üzerinde etki yarattığı düşünülen bir ilim” sayesinde çok ciddi eserler ortaya koydukları bilinmektedir. Bu ilim Şiiler ve Bâtıniliğe eğilimli tasavvuf erbabı tarafından da oldukça ilgi görmüş, harflerin esrarı, simya ilmi, gezegenler ile burçların tali’ ve menzilleri, reml, cifr ilmi üzerine birçok eserin vücuda getirilmesini sağlamıştır.

Bu ilimler, âlimler tarafından önceleri Allah’ın yaratmış olduğu varlıklardaki ilahi sırların keşfedilmesi için kullanılmışsa da giderek amacının dışına çıkmış ve büyücülüğe dönüşmüştür. Zamanla halkın tüm katmanlarınca benimsenen bu ilimlerin bir kısmı geleneksel büyüyle karışmış ve ortaya çıkan eserler, düşmanı öldürmek, ağır hastalıklara düşürmek, servet ele geçirmek, karı- koca arasını bozmak, cinsel gücü bağlamak, birini kendisine âşık etmek, çocuk sahibi olmak gibi amaçlarla hazırlanan büyü uygulamaları katalogu haline dönüşmüştür. Bu eserlere çoğu kez halkın itimat etmesini sağlamak için Kur’an ayetleri, esma-i Hüsna ve çeşitli Arapça dualar eklenmiş; gül suyu, safran, misk, karanfil tozu gibi ürünlerle de büyü malzemeleri zenginleştirilmiştir.

Büyüler konusunda böylesine karışık ve anlaşılmaz bir zenginlik elbette sahte hocaların, sözde büyücülerin, cincilerin, üfürükçülerin de ortaya çıkmasıyla içinden çıkılmaz bir hal almış, toplumda, para ve umut tuzaklarından cinsel istismara varana kadar çeşitli fitne unsurlarının ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Tüm bunların yanı sıra bazı âlimler, geleneksel büyü ile mucize arasındaki farka da dikkat çekmişlerdir. Bunlardan birisi olan İdris Şah “Doğu Büyüsü” adlı eserinde, Hindu gizemcilerinin yapmış olduğu büyülerin büyük bir bölümünün ve mucize olarak adlandırılan olayların, henüz keşfedilmemiş alanla ilişkisi olan bir güç kaynağının marifeti saydıklarını bildirmektedir. Atom çekirdeği kuramının ışığında modern bilim bugün, bütün cisimlerin enerjiye dönüşebileceğini kabul etmektedir. İdris Şah, Arap bilginlerinin de bu tür bir güç kaynağından söz etmekte olduklarından bahsetmektedir. Ayrıca anlayamadığımız olayları büyü diye adlandırma alışkanlığımızdan dolayı birçok şeyi haksız olarak büyü damgasıyla belirlememiz gerektirdiğini de söylemektedir. Ona göre bunlar henüz işlevleri çözülmemiş bir güç alanıyla ilgilidir. Bu düşünce doğrultusunda Kuran’daki Neml suresinde (27- 39.) bahsedilen Sebe melikesinin tahtının Yemen’den Kudüs’e getirilmesi olayı da bazı araştırmacılar tarafından maddenin enerjiye dönüştürülmesiyle açıklanmıştır.

İbn Haldun’da da benzeri bir görüş söz konusudur. O hipnotik trans haliyle doğaüstü bir iş yapma yeteneği arasında bağlantı olabileceğini düşünmekte bu düşünce doğrultusunda büyücülerin nefislerinin mertebelerinden bahsetmektedir. İbn Haldun büyücülerin nefslerini üç mertebeye ayırmıştır;

Birinci mertebede olanlar sadece himmetleri vasıtasıyla varlıklara tesir ederler ve herhangi bir alet ve yardımcı olmaksızın etkide bulunurlar. Filozofların sihir diye nitelendirdikleri budur.

İkinci mertebedeki nefsler, feleklerin mizaçları yahut sayıların havassı yardım ile müessir olanlardır ki, buna tılsım denilmektedir.

Üçüncü mertebe ise; kişilerin hayal güçlerine tesirdir. Filozoflar buna “şa’beze” yahut “şa’veze” ismini verirler.

İbn Haldun gibi İbn Sina da, bazı kimselerin sürekli perhiz ve oruçlarla, uzun bir zühd hayatıyla ruhlar âlemine nüfuz ederek bedenlere nüfuz edebilecek duruma gelebildiklerini, kalp sırlarını ve gelecek vakaları keşfetme yetisine sahip olabileceklerini söylemektedir.

İstanbul’da Büyü ve Büyücülük

Farklı kültürlerin birleştiği İstanbul’da büyüsel işlemlerin katıksız bir İstanbul geleneği olarak incelenmesi mümkün değilse de gizemli şehir İstanbul’da büyünün ve büyücülüğün yaygın olduğu herkesçe bilinen gerçeklerdendir. İstanbul halkı arasında büyücülük, yukarıda anlatmış olduğumuz büyücülük kavramının daha dar bir kapsamı olan geleneksel büyücülüğün devamı şeklinde yaygınlaşmıştır. Halk arasında büyüye inanmak hak, yapan da yaptıran da kâfir olarak görülmüş, ancak farklı sebep ve gerekçelerle birçok insan yine de büyücülerden medet ummuştur. Hal böyle olunca İstanbul’un her köşesinde gerçek ya da sözde her derde çare bulacak bir büyücü mutlaka bulunmuştur.

Cin ve perilere söz geçirebilen Karagümrüklü Ejder Baba, evde kalmış kızlara kısmet bulan Kasımpaşalı Sülüklü Ali, şifacı Eyüplü Yamalı Nuri, periler tarafından daha çocukluğunda kaçırılan Köse Hoca ve elbette Cinci Hoca eski İstanbul’un unutulmaz büyücülerinden olmuştur. Bunların dışında eski İstanbul’un değişik semtlerinde özellikle de Nuruosmaniye Cami’nden Çemberlitaş’a giden yol üzerindeki dükkânlarda “hüddamlı hocalar” diye bilinen büyücülerin oturduğu bilinmektedir. Kılık kıyafetlerinden yabancı oldukları anlaşılan bu hocalar gizliden gizliye yaptıkları büyüler ve yazdıkları muskalarla ünlüydüler. Dükkânlarında remil denilen kum falına bakarak kayıpları bulan, şirinlik muskası yazan bu hüddamlı hocaların ocaklı ve izinli oldukları söylenir, kim oldukları yahut nereden geldikleri ise pek bilinmezdi. Bunların arasında kendisine müracaat edenlerin başına cin ve perilerini musallat edenlerin ve hastalıkların tedavisinde onların yardımını görenlerin olduğu rivayet edilirdi. İstanbul hak kuran kafeslerinde bu işlere vakıf birçok koca karı bulunduğu da rivayetler arasındadır.

Büyücüler genellikle kendisinin “büyücü” olarak tanıtılmasından rahatsızlık duyar, yaptıkları işin büyücülük değil şifa dağıtmak olduğuna inanırlardı. Çoğu zaman din kisvesi altında kadını kocasından, erkeği karısından, evlâdı annesinden, babasından, veziri padişahtan soğutmak için insanlara türlü büyü tarifleri sunmuş, sözde hocalar kısmet açmak için nefeslerini tüketmiş, fallar açılmış falında büyü çıkanların büyüsünü bozmak içinse çeşitli büyü reçeteleri yazılmıştır. Bu büyülere maruz kalanlar da çaresiz soluğu karşıt büyü yaptırmakta bulmuş; büyücü Müslüman ise büyünün kısa zamanda çözülebileceğine, büyücü Hıristiyan ise ancak büyücü ölüp de eli çürüdüğü zaman çözülebileceğine inanmışlardır.

İstanbul halkı boynunda içi cıva dolu fındık taşımanın, içine maydanoz tohumu konulmuş kovadan alınan su ile sabah akşam yüz yıkamanın insanı büyünün kötü etkilerinden koruyacağına inanmış, büyü bozmak için de “Zar bozan, zor bozan, büyü bozan” tütsüsünü kullanmışlardır. Büyü bozmak ve büyüden korunmak için türlü çarelerden bazıları ise şunlardır:

Bir yumak ipliğin üzerine yüz besmele, üç İhlâs suresi, üç Ayet’el- Kürsi okunur ve bağlanır. Kendisine büyü yapıldığına inanılan kişi bu ipliğin altından geçer. Yüz tane pirince yedi “Ha-Mim” suresi okunarak bu pirinçler büyü yapılana yutturulur. Demir tortusu kaynar suya atılır ve bu su ile büyü yapılan yıkanır. Birkaç damla idrar (küçük çocuk idrarı) banyo yapılacak suya karıştırılır, büyü yapılan bu su ile yıkanır. Porsuk yağı vücuda sürülür İnsan idrarı eşik önüne dökülür. Kapı eşikleri domuz yağı büyüsüne karşı sirkeli suyla sık sık silinir. İç çamaşırı ters giyilir. Leylek yuvasından alınan çalı çırpı kaynayan suya atılır ve bu su ile yıkanılır. Kırlangıç pisliği kahvenin üzerine ekilerek büyüye uğrayan kimseye verilir. Evin bütün kapılarının üst eşiklerine ardıç katranıyla haç işaretleri yapılır. Değirmen dolabından sıçrayan su ile abdest alınır. Kirpi kanı içilir. Deniz aşırı bir yere gidilir veya ırmak çay, nehir gibi küçük veya büyük akarsu üzerinden geçilir. Büyüyü bozmak için karşı büyü yaptırılır. Yedi dükkân süprüntüsü, leylek pisliği, maydanoz tohumu birlikte tütsülenir. Yedi dükkân süprüntüsü suya atılır. Komşudan çalınan pancar ve yeşil bir kâğıt ilave olunur. Bunların hepsi bir arada kaynatılarak bir saçak altında yıkanılır. Vücuttaki kıllardan toplanıp bir yerde yakılır ve giyilecek çamaşır bununla tütsülenir. Tuvalete ters oturulur. Zeytin çekirdeği yakılır ve tütsülenir. Leylek pisliği, kına, iğde çekirdeği bir arada yakılıp tütsü yapılır. Malta pamuğuyla kırk düğüm yapılır. Düğümlerden her biri üzerine Nâs ve Felâk sureleri okunduktan sonra çözülür. Pamuk bir bardak suyun içine konularak büyü yapılan kimseye bu sudan içirilir. Yedi kapı eşiğinden birer parça kesilerek ateşe atılır ve dumanıyla evin her tarafı tütsülenir. Nâs ve Felâk sureleri okunur.

Bu birbirinden ilginç yöntemlerle beraber İstanbul halkı daima büyüden korkar, zorda kalmadıkça büyü yapanla görüşmez, büyücünün evine oturmaya da gitmezdi. Gitmek zorunda kaldığı takdirde ise çocuklarını götürmez, uzun süre oturmaz, kapı eşiklerinden atlarken dualar okuyup geçerlerdi.

Büyülerin bozulmasında olduğu gibi yapılmasında da birbirinden ilginç malzemeler kullanılırdı. Kullanılan malzeme büyünün içeriğine göre değişir; saç, tırnak, giysi, resim, kan, adet kanı, tükürük, idrar, meni, otlar, bitkiler, ağaç kabukları, çeşitli topraklar, kil, mum, pamuk, bez parçaları, iplik, heykelcikler, bebekler, kurşun, değerli taşlar, sabun, kemik, kafatası, yılan, kurbağa, böcek, tavuk, kedi, köpek, salyangoz, domuz, domuz yağı, at nalı, pirinç, helva, yumurta, kilit, makas, anahtar, çivi gibi envai çeşit malzemeler sihirli sözler eşliğinde büyü yapmak için kullanılırdı.

İstanbul’dan derlenerek çeşitli kaynaklara geçen büyülerden birkaç örnek:

Muhabbet büyüsü örneği: “Uzun bir mum alınır. Büyü yapan kişi bu muma belli dualar okur. Mum bir dua ile dikilir, bir dua ile yakılır. Büyü kimin için yapılmışsa o kimse mum yanmaya başladığı andan itibaren mum gibi yanmaya başlar. Mum yanıp eridikçe o kişi de büyü yaptıran kişiye kavuşana kadar aşkından zayıflar.”

Soğutmak ve ayırmak büyüsü örneği: “ Koyun başının ağzı dikile. Mezarlığa gömülürken “Falan ile falan arasındaki muhabbet bu koyun başı burada nasıl çürürse öyle çürüsün.” denile. Koyun başı çürüyüp dağılırken niyet edilen kişiler arasındaki bağ da çözülür. O iki kişi birbirinden soğuyup ayrılır.

Sabun büyüsü: “Bir sabunun üstüne ölmesi istenilen kişinin ismi yazılır. Gece yarısı bir kuyu başına oturulur. 41 defa Yasin suresi okunur, her okuyuşun ardından üfleyerek sabun üzerine bir iğne batırılır. Bu sabun kuyuya atılır ve sabun eridikçe ismi yazılan kişi eriyerek iğneler sabundan kurtulduğunda bu kişi ölür.”

Dardağan Darısı: “Bir aile yuvasını dağıtmak için bir miktar darı alıp misafir gibi bu eve gidilir ve darı gizlice evin bir köşesine serpilir.”

Büyüsellik halk tarafından bunlar ve bunlar gibi birçok büyü reçetesi ve muskalarla benimsenmiş, çoğu zaman dini inançlar, batıl inançlarla karıştırılarak dini buyruklar göz ardı edilmiştir. Türkiye’de yasal olarak suç ve dini açıdan da günah olan büyücülük, tüm yasaklamalara rağmen İstanbul kökenli büyüler, Trakya, Anadolu bölgelerinden ve Doğu-Batı ülkelerinden gelen büyü yöntemleriyle de gelişerek varlığını günümüze kadar sürdürmüş ve sürdürmeye de devam etmektedir. Üstelik büyücülük kısmen internet ortamına dökülmüş ve sanal büyücülük farklı farklı isimler altında her kesimden insanın kolaylıkla ulaşabileceği bir hal almıştır.


Şule Yaver

Kaynakça


Anadol, Cemal, Halk inanışları: Büyü (sihir-tılsım), İstanbul, Devlet Yayın ve Dağıtım, [t.y.] Bayrı, Mehmet Halit, İstanbul Folkloru, 2. bs. İstanbul, A. Eser Yayınları, 1972. Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi; “Büyücülük”, İstanbul, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, 1994, s.343- 344.

Enginer, Gürbüz, Elemterefiş Anadolu’da Büyü ve İnanışlar; Elemterefiş Magiç and Superstition in Anatolia, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2003.

Kılıç, Cevdet, “Sistematik Felsefi Düşünce Öncesi Mitoloji, Büyü ve Dinler’ de Varlık Düşüncesi”, Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C.8, sayı: 1, 2008, s. 37- 50

Koçu, Reşat Ekrem, “Büyü, Büyücüler”, İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul, İstanbul Ansiklopedisi ve Neşriyat, C.4, 1963, s.3186- 3189. Örnek, Sedat Veyis, Sivas ve Çevresinde Hayatın Çeşitli Safhalarıyla İlgili Batıl İnançların ve Büyüsel İşlemlerin Etnolojik Tetkiki, Ankara, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Yayınları, 1966. Özterlemez, Ayşenur, Türk Toplumunda Din- Büyü İlişkisi( İstanbul Örneği), Marmara Üniversitesi, SBE, Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı Doktora Tezi, İstanbul, 2001.

Scognomillo, Giovanni, İstanbul Gizemleri; Büyüler, Yatırlar, İnançlar, İstanbul, Altın Kitaplar Yayınevi, 1993.

Tanyu, Hikmet, “Büyü”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Ankara, Türkiye Diyanet Vakfı, 1994, s.501- 506.

Ülken, Hilmi Ziya, “İbn Sina’nın Din Felsefesi”, AÜİFD, C.1, Ankara, 1955, s.93.

www.ihya.org/kavram/kavramlar-ansiklopedisi/dt-6700.html

Advertisement