Yenişehir Wiki
Advertisement


BAYRAM YÜKSEL'DEN MÜHİM HATIRALAR[]

Ömer Özcan Ağabeyler Anlatıyor-1 kitabında, Bay­ram Yüksel’in Bediüzzaman hazretlerinin hizmetine girişini şöyle anlatıyor:

Son gün­le­rin­de git­ti­ği Al­man­ya’da se­si kı­sıl­mış­tı. “Tıp­kı Üs­tad’ımın de­di­ği gi­bi, se­sim kı­sıl­mış, ar­tık ba­na ih­ti­yaç kal­ma­mış” de­miş­ti. Bel­ki de his­set­miş­ti.

Ni­te­kim bu se­ya­ha­tin dö­nüş yo­lun­da, 19 Ka­sım 1997’de Sof­ya ya­kın­la­rın­da Ali Uçar ve Meh­met Çi­çek ile be­ra­ber geçir­dik­le­ri bir tra­fik ka­za­sın­da şe­hit ol­du. Bar­la kab­ris­ta­nı­na bin­ler­ce Nur ta­le­be­sinin dua ve tek­bir­le­riy­le def­ne­dil­di.

BE­Dİ­ÜZ­ZA­MAN’A İH­TAR­LAR, İŞA­RET­LER Mİ GE­Lİ­YOR­DU Kİ, BAY­RAM’I IS­RAR­LA İS­Tİ­YOR­DU

Kore Savaşı dö­nü­şü­nün (1953) er­te­si gü­nü Üs­tad: “Ben se­ni ver­me­ye­ce­ğim, ben se­ni hiz­me­ti­me ala­ca­ğım” dedi.

Genç Bay­ram, ken­di ifa­de­siy­le, “çocuk­luk hal­le­rin­den ve Üs­tad’ı tam an­la­ya­madı­ğın­dan” baş­tan naz­lan­dı.

Her­hal­de Üs­tad Be­di­üz­za­man’a ih­tar­lar, işa­ret­ler ge­li­yor­du ki, ileride en sa­dık ta­le­be­le­rin­den bi­ri ola­cak olan Bay­ram’ı ıs­rar­la is­ti­yor­du.

Hâlbuki çok kim­se, Be­di­üz­za­man’ın ya­nın­da kal­mak, hat­ta 10 da­ki­ka­cık bi­le ol­sa huzuruna gi­re­bil­mek için can atıyor, çok uzak yer­ler­den ge­li­yor­lar­dı.

Üs­tad, ta­le­be­si Bay­ram’ın köy­ü­ne ka­dar git­ti, “Ev­lâ­dım, ben se­ni bek­li­yor­dum, gel” dedi, fa­kat ol­ma­dı. Üs­tad, ikin­ci ve üçüncü se­fer yi­ne git­ti köye ka­dar, tek­rar “Gel ev­lâ­dım” de­di.

Ar­tık genç Bay­ram’a da ih­tar mı gel­miş­ti, bil­mi­yo­ruz; “Baş üs­tü­ne Üs­tad’ım” de­yip yü­rü­dü. Ar­ka­sına bak­ma­dan bir yü­rü­dü ki ya­nın­da bin­ler­ce kü­çük “Bay­ram”lar­la be­ra­ber hâlâ yürüyor…

Bayram Yüksel Anlatıyor:

ÜSTADIM BEDİÜZZAMAN’I İLK DEFA 1948’DE AFYON HAPİSHANESİNDE GÖRDÜM.

Üs­tad haz­ret­le­ri­nin adı­nı, fa­zi­le­ti­ni, ke­ra­met­le­ri­ni hep du­yu­yor, ken­di­si­ni gör­me­yi çok ar­zu edi­yor­dum. Hat­ta Üs­tad’ımız rü­ya­la­rı­ma gi­ri­yor, mü­ba­rek si­ma­sı­nı rü­ya­la­rım­da gö­rü­yor­dum. İlk de­fa Af­yon hap­ishanesin­de (1948) 16 ya­şımda iken gör­düm Üs­tad’ımı­zı, hem de bü­tün mü­him ta­le­be­le­riy­le be­ra­ber ya­kı­nın­da bu­lun­mak na­sip ol­du. Af­yon Ha­pishane­si’nde Zü­be­yir Ağa­bey be­nim­le çok il­gi­len­di.

Ha­pis­ten son­ra Üs­tad, Emir­dağ’da kal­ma­ya baş­la­dı. Ora­da Ça­lış­kan­lar Ha­ne­da­nı Üs­tad’a sa­hip çık­tı. Ben de sa­lı gün­le­ri (pa­za­rın ku­rul­du­ğu gün­dür) Emir­dağ’a gelir, Üs­tad’ın evi­ni te­miz­ler, ye­me­ği­ni ya­par gi­der­dim.

İN­KÂR-I ULÛ­Hİ­YE­TE KAR­ŞI SA­VAŞ­MAK LA­ZIM DİYE BENİ KORE’YE GÖNDERDİ

1951’de as­ker­li­ğim gel­di ve o sı­ra­lar­da Ko­re Sa­va­şı çık­tı. Be­nim ku­ram da Ko­re’ye çıkmıştı.

Üs­tad’a söy­le­di­ğim­de: “Ta­mam! Ben de Ko­re’ye bir ta­le­be­mi; ya se­ni, ya Cey­lan’ı gön­der­mek is­ti­yor­dum. İn­kâr-ı ulû­hi­ye­te kar­şı sa­vaş­mak la­zım” di­ye­rek mem­nu­ni­ye­ti­ni bildirdi. Bana kendi Cevşen’ini vererek: “Yedi kat muşamba yaptır, hep yanında taşı, sıkıştığın zaman beni hatırla” diye tembih etti.

ÜSTAD KÖYÜMÜZE BENİ ALMAK İÇİN GELMİŞTİ

Ko­re’den dön­dü­ğüm­de, önce üç gün kadar İzmir’de kaldım. İşte bu sırada Üstad bizim köye gitmiş, beni sormuş. “Daha gelmedi efendim” demişler. İzmir’den köye (Çoğu, yeni adı Kemerkaya) döndüğümde bir gece evde kaldım. Üstad’ın beni aradığını söylediler.

Er­te­si gü­nü Emir­dağ’a git­tim. Emir­dağ’a var­dı­ğım­da Üs­tad’ım çok se­vin­di, “Ben se­ni ver­me­ye­ce­ğim” de­di. Ça­lış­kan ağa­bey­le­re de, “ya­tak ha­zır­la­yın” de­di.

Çocuk­luk hal­le­ri iş­te, Üstad’ımı tam an­la­ya­ma­dı­ğım­dan, “Üs­tad’ım, ben gi­de­ce­ğim” de­dim.

Üs­tad, “Yok, ben se­ni ver­me­ye­ce­ğim” di­yor­du.

Ben de: “Gi­de­ce­ğim. Ben Ko­re’den gel­dim, an­nem be­ni bek­li­yor” di­yor­dum.

Üs­tad ise: “Ben se­ni ver­­me­ye­ce­ğim, ben se­ni hiz­me­ti­me ala­ca­ğım” di­yor­du.

Bak­tım Üs­tad bı­­rak­mı­yor, “Üs­tad’ım, gi­de­yim, ge­le­yim” de­dim, doğ­ru­ca köye git­tim.

ÜSTAD’IMIZ İKİNCİ KERE KÖYÜMÜZE GELDİ

Er­te­si gü­nü Üs­tad’ımız köy­ün ya­kın bir ye­rin­de bek­li­yor­muş.

Zü­be­yir Ağa­bey bi­zim evi bul­muş, “Üs­tad gel­di, se­ni köy­ün ya­kı­nın­da bek­li­yor” de­di.

Üs­tad’a var­dık, eli­ni öp­tüm. Üs­tad ba­na Eş­ref Edip’in bas­mış ol­du­ğu Kü­çük Ta­rih­çe-i Ha­yat’ı, kü­çük ri­sa­le­ler­den ve yün bo­yun at­kı­sı ge­tir­miş, ba­na bun­la­rı te­ber­rük et­ti.

“Ev­lâ­dım, se­ni bek­li­yo­rum, gel” de­di.

Ben de “Pe­ki” de­dim, fa­kat yi­ne Üs­tad’ı an­la­ya­ma­dı­ğım­dan gi­de­me­dim.

MÜ­BA­REK ÜS­TAD’IMIZ, ÜÇÜNCÜ SE­FER KÖYE GELDİ

Köye ya­kın ba­ğı­mız var­dı, ora­ya git­miş­tim. Mü­ba­rek Üs­tad’ımız, üçüncü se­fer köye yakın gel­miş, Zü­be­yir Ağa­be­yi gön­der­miş­. Çocuk­lar ba­ğa gel­di­ler, “Ho­cae­fen­di se­ni bek­li­yor” de­di­ler.

Ko­şa­rak köye gel­dim. Zü­be­yir Ağa­bey bek­li­yor­muş. Üs­tad’ımı­zın ya­nı­na be­ra­ber gittik, el­le­ri­ni öp­tüm. Üs­tad’ımız şef­kat­le: “Ev­lâ­dım, ben se­ni bek­li­yor­dum, gel” de­di.

Ben, “Baş üs­tü­ne Üs­tad’ım” de­dim.

ZÜ­BE­YİR AĞA­BEY: “HER­KES ÜS­TAD’IN YA­NIN­DA KAL­MAK İS­Tİ­YOR, ÜS­TAD SE­Nİ İS­Tİ­YOR” DEDİ

Zü­be­yir Ağa­bey de: “He­men gel, Üs­tad sa­na ehem­mi­yet ve­ri­yor. Bak her­kes Üs­tad’ın ya­nın­da kal­mak is­ti­yor, ama Üs­tad se­ni is­ti­yor” de­di.

Er­te­si gün ya­ta­ğı­mı yor­ga­nı­mı al­dım, Emir­dağ’a Üs­tad’ımı­zın ya­nı­na git­tim. Üs­tad’ımız çok se­vin­miş­ti…

ZÜBEYİR AĞABEY, BEN VE CEYLAN AĞABEY ÜSTAD’IN HİZMETİNE GİRDİK

Üs­tad’ımı­zın evi­nin kar­şı­sın­da es­ki bir ev var­dı. Al­tın­da ke­çe ve ke­pe­nek do­ku­yor­lar­dı. Zü­be­yir Ağa­bey i­le iki­miz ora­da kal­ma­ya baş­la­dık. Zü­be­yir Ağa­bey ben­den bir ay ev­vel Emirdağ’a gel­miş­ti. Ben­den bir ay son­ra da Cey­lan Ağa­bey as­ker­den gel­di, Üs­tad’ımız Cey­lan Ağabe­y’i de ya­nı­na al­dı.

Hâlbuki 1953’e ka­dar Üs­tad’ımız hiç kim­se­yi ya­nın­da bı­rak­maz­dı. Emir­dağ’da­ki ta­le­bele­ri ek­me­ği­ni, su­yu­nu sı­ray­la ge­ti­rir­ler, ak­şam na­ma­zın­dan ev­vel dı­şa­rı­dan ka­pı­yı ki­lit­ler gider­ler­di. Üs­tad’ımız da ka­pı­yı ar­ka­dan sür­gü­ler­di.

ÜS­TAD İLK DEFA 1953 SE­NE­SİN­DE, ‘YA­NI­NA KİM­SE­Yİ AL­MA­MA’ KAİ­DE­Sİ­Nİ EMİRDAĞ’INDA DE­ĞİŞ­TİR­MİŞ­Tİ.

Bir gün ilk de­fa biz­le­re: “Ak­şam na­ma­zı­nı bu­ra­da kı­lın” de­di.

Bir­kaç gün son­ra da, “Ya­tak yor­gan­la­rı­nı­zı bu­ra­ya ge­ti­rin” di­ye em­ret­ti ve ya­nı ba­şın­da­ki oda­yı gös­te­re­rek, ora­da ya­tıp kal­ka­bi­le­ce­ği­mi­zi söy­le­di.

Zü­be­yir Ağa­bey, Ceylan Ağa­bey ve ben ya­nın­da kal­ma­ya baş­la­mış­tık. Böy­le­ce ye­ni bir dev­re baş­la­mış­, Üs­tad 1953 se­ne­sin­de ‘ya­nı­na kim­se­yi al­ma­ma’ kai­de­si­ni de­ğiş­tir­miş­ti…

Bayram Yüksel ağabeyin doğduğu ev. Bolvadin’e bağlı Çoğu (Kemerkaya) köyü. 1969

Foto: Ömer Özcan

Bayram Yüksel ağabeyle beraber üniversiteli talebeler olarak Ankara’dan İzmir’e yolculuğumuz sırasında Çoğu köyüne yaptığımız ziyaret. 25 Nisan 1970.

Kaynak:risalehaber.com

Bayram YÜKSEL(r.h.) Ağabeyimizden Mühim Hatıralar

1931 – 19 KASIM-1997

1- Üstad Hazretleri, (Mevlid-i Nebevi gecesi hâriç) diğer leyâli-i Mübâreki ihyâ ettirir, uyutmazdı. Uyuyanları ibrikle su dökerek uyandırırdı. Ayrıca Ramazan’ın 15’inden sonra uyutmazdı. Üstad Hazretleri, kendi de mübarek gecelerde ve Ramazan’ın son 15 gününde uyumazdı.

2- Bir ders esnasında 17. Lem’a’daki Nota’lar bahsi okunurken Üstad Hazretlerinin hazır olduğu bir derste Ağabeylerden biri, “Ey gafil Said” ibâresini okuyunca, Üstad Hazretleri, “Keçeli, beni itham etmeye hakkınız yok!” dedi. O ibâre yerine “Ey gafil nefsim veya Ey gafil filan!” (Okuyan kendi ismini söylesin) ma’nasında sözler söyledi.

3- Bir gün, Üstad Hazretleri, “Kardeşim, bu zaman çok acâib olmuş, elini versen kolunu alır, kolunu versen vücûdunu alır. Zarûrî rızkı bulsanız, kifayet ediniz.” diyerek Ağabeylere ve bizlere buyurdular ki, “Size, hayat-ı içtimâiyeye girmeye mecbur kalırsanız, ancak çobanlığa izin veriyorum!” dedi.

4- Bingöl Milletvekili (Said), Üstad Hazretlerinin yanına geliyor ve Ankara’dan çok sıkıldığını söylüyor. Üstad Hazretleri, “Yok, yok! Ankara’nın her mahallesinde, her semtinde bir dershane olacak!” diyor. “Ankara’da, en kara bir hâlet hissettim, fakat sonra Ankara nurlandı!” diyor.

5- Mustafa Birlik Ağabey, Üstad Hazretlerine, “Zekât yerine Risale-i Nur kitablarından dağıtabilir miyim?” diye sorunca, Üstad Hazretleri, “Olur!” dedi.

6- Üstad Hazretleri, “Tenbellik, hastalık ve yorgunluk nefsin desisesidir!” diyor ve hiç sevmiyordu!

7- Üstad Hazretleri, “Gavs-ı A’zam, Allah’tan hizmet için ömür rica etmiş. Ben de, Risale-i Nur, matbaalarda basılıp bitinceye kadar Allah’tan ömür istiyorum.” dedi.

8- Öğlene kadar ders yaptığımız oldu. Fakat bu, Arabça Mesnevi’yi okuma zamanına mahsus idi.Sâir zamanlarda, birer ikişer sahife olarak, sabah dersinde okurduk.

9- Üstad Hazretleri, “Evladlarım, evladlarım, Risale-i Nur dinsizlerin, Komünistlerin, Masonların belini kırmıştır., merak etmeyiniz! Risale-i Nur dâima galiptir. Yeter ki, siz Risale-i Nur!a sadık kalın!” diyordu.

10- Üstad Hazretleri, “Eğer mümkün olsaydı, Risale-i Nur’un bir sahifesinin yazılması için on altın verecektim.” dedi.

11- Yine Üstad Hazretleri, “Acaba Risale-i Nur dâiresine girip de, bütün bütün dâireden atılan var mı?” diyor, sonra “Ben hiç hatırlamıyorum.” diyordu.

12- Üstad Hazretleri, birbirinize haksız yere seksen sopa vursanız buradaki netice-i azîme için burayı bırakıp bir yere gitmeyeceksiniz!” diyordu.

13- Üstad Hazretleri, “Dünyanın şaşaalı bir devri gelecek, İnşâallah. Ben görmeyeceğim, ben kabrimde seyredeceğim, Mustafa Sungur da bana ders okuyacak” diyordu.

14- Üstad Hazretleri, Emirdağ’ında iken Ziya Arun Ağabey ayrılıyor. Üstad Hazretleri, Keşki ben gelinceye kadar tutsaydınız!” (Ziya Ağabeyinin mezcubâne hareketinden, Bayram Ağabey de onun gitmesini arzu ediyor. Bayram Ağabey bavulunu taşıyor, o kolu bir hafta ağrıyor.) Üstad Hazretleri, “Ziya duamda, birinci tabakada iken şimdi yedinci tabakada zor kabul ediyorum.” dedi. Yine, Üstad Hazretleri “Ziya hayat-ı içtimâiyenin boşluğunu bildi, tımarhaneye kapandı. Şimdi orada imamlık yaparak hizmet ediyor.” dedi. Hâşiye: Ziya Ağabeyde ırsî bir meczûbiyet hâli varmış!

15- Üstad Hazretleri, “Ben kızdığım zaman kalben değil sûreten hiddetleniyorum.” derdi.

16- Bir gün Ceylan, Tahiri, Sungur Ağabeyler, Bayram Ağabeyin bulunduğu bir derste “Üstad Hazretleri, “Siz zannediyor musunuz ki, biz beş altı kişilik bir ders yapıyoruz. Biz bu dersimizde Anadolu’daki binler cemaatlerin arasına girip ders yapıyoruz.” dedi.

17- Üstad Hazretleri “Nasıl ki, Cuma akşamları camilerde tecdid-i iman yapılıyor. Biz de, Risale-i Nur okuyarak tecdid-i iman yapıyoruz.” diyordu.

18- Üstad Hazretlerinin en çok kızdığı İslâmiyete zarar veren İngiliz ve Fransızlar idi. Ağabeylere diyordu ki, “Fransız ve İngiliz, Sidre’ye uçaklarını gönderip bombardıman yapsalar beş para ehemmiyet vermeyeceğim.Siz de ehemmiyet vermeyin. “Zübeyir, yap bir kahve !” diyeceğim.”

19- Üstad Hazretleri,”Târihçe-i Hayat, on ordu, yirmi mecmua kadar hizmet edecek!” diyordu.

20-Üstad Hazretleri, beş saat geçmeyince yemek yemez, iki saat geçmeyince de su içmezdi. Çamaşırını sık sık değiştirirdi. Yıkamak için aldığımızda gül gibi kokunca, ancak kirli olduğunu anlıyorduk!

21-Üstad Hazretleri, ben Kore’ye giderken: “Tam, tam. İnkâr-ı Ulûhiyete karşı gitmek lâzımdı. Ben ya seni, ya Ceylan’ı düşünüyordum. Orada kafana göre bir arkadaş edin. Nefis ve Şeytan’ın seni sıkıştırdığında beni hatırla! Korktuğun zaman da beni hatırla! Senin lisan-ı hâlin, lisan-ı kâlinden daha ziyâde te’sir edecektir.” diyordu.

22-Kore’de bir gün, Bayram Ağabeye de radyo yayını için “Türkiye’deki vatandaşlarına bir diyeceğin var mı?” diye soruyorlar. O da, “Üstadım Bediüzzaman Hazretlerine selâm ederim, ellerinden öperim.” demiş. Bu sırada, Üstad Hazretleri mahkemeden çıkınca, radyoyu açtırır ve o anda yayında olan Bayram Ağabeyin konuşmasını dinler.

23- Üstad Hazretleri, Isparta için, “Bu mübârek şehri ihya etmek için, her gün Cennet’ten altı damla bu göle, (Gölcük’e) damlıyor.” demiş. (Terzi Mehmed’den)

24- Hava astsubayları Üstad Hazretlerini ziyarete gelirken jip devriliyor! Üstad, onlara “Ziyaretinizin makbuliyetine işarettir.” buyurdular.

25- Üstad Hazretleri, birbirine edilen gıyâbî dualara ehemmiyet veriyordu.Sabah namazından bir saat evvel başladığı duada beş metre uzunluğunda (ve bir metre genişliğinde) kâğıda yazılı şecerede bulunan isimlere bağışlıyordu. Üstad Hazretleri, mübârek zatların hepsine dua ediyordu. Buyururlardı ki, “Nasıl zarfın üzerine isim yazılınca adrese kolay gider; aynen öyle de, birbirinize ismen dua ederseniz, o zarfdaki gibi olur ve yerine gider.” derdi.

26- Üstad Hazretleri, uçağı gördüğü zaman, onu göstererek, “Nev’imle iftihar ediyorum!” dedi.

27- Üstad Hazretleri, sabah namazını Şafii mezhebine göre, yâni biraz erken kılardı. Ağabeyler o zaman namazlarını ayrı kılarlar ve sonra zile basılınca Üstad Hazretlerinin yanına giderlerdi. O zaman, Üstad Hazretleri “Tesbihatı yapıp yapmadıklarını” sorar, yapmamışlarsa “yapmalarını” söylerdi. Eğer namazı beraber kılmışlarsa Lâ İlâhe İllallah çekilinceye kadar, kimseyi bırakmazdı.

28- Üstad Hazretleri, “Yirmi milletvekili “vatan, Kur’an için çalışacağız.” deseler, maaş almazlarsa bomba gibi te’sir edecek!” dedi.

29- Üstad Hazretleri, gömleğinin önüne bazan reyhan ve gül takıyordu.

30- Üstad Hazretleri, “Benim hizmetkârlarımı gıybet edenin âkıbetinden korkarım.” buyurdu.

31- Üstad Hazretleri, “Menderes gelse, “Bayramı bana şoför olarak ver!” dese, bunun neticesi olarak “Risale-i Nur dağıtacağım, neşredeceğim” dese, ben Bayramı vermeyeceğim.” dedi.

32– Abdullah Ağabey Urfada hizmette iken, vâlidesi Üstad Hazretlerine mektub yazarak diyor ki: “Abdullah’a müsaade edin, iki aylığına yanıma gelsin! Yoksa hakkımı helâl etmeyeceğim.” Üstad Hazretleri,o sırada Emirdağı’nda imiş. Bu mektubdan evvelâ haberdar olan olan Zekeriyya Kitabçı Ağabey, Üstad Hazretlerinden habersiz olarak Abdullah Ağabeye mektub yazarak demiş ki, “Annenden böyle böyle mektub geldi.Üstad Hazretleri iki aylığına değil de iki günlüğüne memlekete gitmenize izin verdi. Çabuk gelin” Abdullah Ağabey, hemen yola çıkarak evvelâ Üstad Hazretlerini ziyaret ederek, memlekete gitmek niyetiyle Emirdağ’a geliyor.Üstad Hazretleri, Abdullah Ağabeye o zaman şöyle demiş: “Sıla-i rahim mektubla da olur. Hemen Urfa’ya geri dön. Eğer önceden tedbir alıp eve ara sıra mektub yazsa idin bunlar başına gelmezdi. Eğer seni özlemişlerse onlar senin yanına gelsinler.” Abdullah Ağabeyin anlattığına göre, Üstad Hazretleri sağ elini göstererek demiş ki:”Baş parmak Hukukullah; İşaret parmağı hukuk-u Resulullah: Orta parmak hukuk-u Üstad; Yüzük parmağı hukuk-u vâlide; Küçük parmak hukuk-u peder.” demiş. Sonra Üstad Hazretleri, baş parmağını işaret ederek, “hepsine mukabildir ve hepsinden önce gelir.” demiş. Abdullah Ağabey, hemen Urfa’ya dönmüş.

33- Üstad Hazretleri, Ağabeylere nâfile oruç tutturmuyormuş ve tutarlarsa bozduruyormuş.

(Bayram Ağabey, “Za’fiyet geçirip, hizmetten geri kalmamak için” diyor.) Bayram Ağabey diyor ki: “Ben de, bunu için Üstad Hazretleri Isparta’dan ayrıldığı zaman nâfile oruç tutardım.” Eğer Ramazan ise, Üstad Hazretleri Ağabeyleri oruç tuttukları için zahmet olur diye suya göndermiyormuş.

34- Abdülmecid Ağabey, Üstad Hazretlerini ziyarete gelince, Isparta’daki Ağabeylerin hepsi yemekte toplanıyor. (Üstad Hazretleri, dışardan lokantadan yemek getirtiyor.) Üstad Hazretleri, yemekten sonra şöyle dua ediyor: “Yâ Rab! Bu cemaatla beraber, Cennet’te de yemek nasib eyle!” diyor.

35- Üstad Hazretleri, fırtınalı bir havada Eğridir’den Barla’ya motorlu bir kayık ile gidiyor. Üstad o fırtınada kayık içinde bir delikanlı gibi duruyor. Kayık içinde korkmayan bir Üstad Hazretleri ile bir çocuk varmış. Üstad Hazretleri, kayıktaki korkaklara diyor: “Hey ahmaklar, ne korkuyorsunuz? Şehid olacaksınız!” Karaya çıktığında Üstad Hazretlerinin üzerinde bir damla yağmur ve deniz suyu yokmuş. Üstad Hazretleri, orada bulunan ihtiyare bir kadına: “Çayınız var mı?” diye soruyor. Kadın: “Hiç çay âdetimiz yoktur!” diyor. Üstad Hazretleri bir yerden çay alıyor. Oba sahibi ise: “Şekeri de benden olsun diyor.” Üstad Hazretleri ise: “Ben seksen senelik kâidemi bozamam!” deyip şekerin parasını veriyor. (Emirdağ.2:198-199’a bakınız.)

36- Üstad Hazretleri, “Van’daki ada içinde yetiştireceğim on adam, dünyayı idare eder!” diye buyurmuştur. Sebebi sorulunca: “Çünki, âfâkî meşguliyet yok!” demiş.

37- (Sırr-ıı İnnâ A’tayna), ay ışığında ve Çam dağında te’lif ediliyor.

38- Üstad Hazretleri, “Bast-ı zaman, Risale-i Nur’un te’lifinde vuku’ bulmuştur.” demiştir.

39- Üstad Hazretleri, “Demokrat Parti parmak kesiyor. Halk Partisi el kesiyor. Onun için Demokrat Partiye ehven-üş şer nazariyle bakıyorum!” diyordu.

40- Üstad Hazretleri, “Tevfik Tığlı, Hüseyin Câhid ve Ahmet Emin Yalman gibiler kırk yıl bana karşı mücadele ettiler.” (Bunlar Üstad Hazretlerinin aleyhinde yazı yazıyorlardı.) deyince, Zübeyir Ağabey Bayram Ağabey birlikte, “Onları öldürelim, Üstadım!” diyorlar. Üstad Hazretleri ise: “Hiç ehemmiyet vermeyin. Risale-i Nur onların temellerini yıkmıştır. Cevab dahi vermeyin!” dedi.

41- Bayram Ağabeyin kalbine birgün “Bir avuç Nur Talebeleri olan bizler yazıyoruz, bizler okuyoruz.” diye geliyor. Üstad Hazretleri, birden “Bu Nurları bütün kâinata okutturacağım!” diye buyurdular.

42- Üstad Hazretleri, (Sarıklı genç) için “Bir zaman Ceylan’ı düşünmüştüm.” demişti.

43- Üstad Hazretleri, “fıtrî uyku beş saattir.” diyordu. Kendi de erken yatıp saat ikide kalkıyordu.

44- Üstad Hazretleri, Emirdağı’na üç Km. kalsa bile namaz vakti girince arabayı durdurup, hemen evvel vaktinde namazını eda ediyordu.

45- Üstad Hazretlerinden âfâkî hiç bir şey duymadık. Beş dakika boş durduğunu da görmedik. Ya yazıyor veya okuyordu.

46- Üstad Hazretleri, “Benden sonra sizin vazifeniz, Tevafuklu Kur’an, Risale’i Nur’un ta’limi, Lâhika mektublarının neşri (Kastamonu ve Emirdağ Lâhikaları neşredilmemişti) olacak” diyordu. (Ağabeylere hitaben)

47- Üstad Hazretleri, “Risale-i Nur’u bir yerden bir yere götürmek, on kâfiri öldürmekten daha ehemmiyetlidir.” buyurmuştu.

48- Üstad Hazretleri, bazan bizleri çağırır ve “Siz mi çalışkansınız, ben mi çalışkanım?” diye sayfaları gösteriyor ve kendisinin ikiyüz sahife okuduğunu tek tek sayıyordu.

49- Üstad Hazretleri, “Risale-i Nur’u evrâd makamında da okuyabilirsiniz!” diyordu.

50- Üstad Hazretleri ile birgün yolda giderken, yolda gördüğümüz yeni doğmuş on günlük bir bebeğin Üstad Hazretlerine gitmek ister gibi hareketlendiğini gördük.

51- Üstad Hazretleri Arabça Mesneviyi ders verdiği zamanlarda dersi çok uzatıyor ve sabah namazından öğle namazına kadar ders yapıyordu. Zübeyir Ağabey, uyumamak için vücuduna iğne batırıyordu. Üstad Hazretleri, Arabça Mesneviyi okurken izah ediyordu.

52- Üstad Hazretleri, Bayram Ağabeye soruyor: “Anladın mı?” Bayram Ağabey, “Anlamadım!” diyor. Üstad Hazretleri, tekrar anlatmaya başlıyor. Bayram Ağabey diyor: “O zaman bendeki kafa gitti ve her söyleneni anlayan bir kafa geldi. “Ben artık oldum!” diye kapıdan çıkınca kafamda bir şey kalmadı. Sonra yine “Anladın mı?” diye soruyor. Bu def’a “Anlamadım!” deyince Üstad Hazretleri bir tokat vuruyor ve diyor: “Mükemmel anladın! Eğer tam anlasa idin istihdam olunmayacaktın, “Ben oldum” deyip, gidecektin!” dedi.

53- Üstad Hazretleri: “Ben bu zamanda dindar bir muallime, eski zaman velisi nazarı ile bakıyorum.. Bir muallim çocuğa ne verse ne anlatırsa çocuk onu mıknatıs gibi çeker, menfi ise menfi, müsbet ise müsbet alır. Ben bu zamanda mümkün olsa her muallime on altın verip, “Kardeşim, benim çocuğumu iyi yetiştir.” diyeceğim. Üstad Hazretleri, yanına gelen muallimlere, “Bu zamanda terbiye ana babadan alınmış, muallimlere verilmiş. Siz olmasanız ben yanımdakilerden birini sizin yerinize vazife için göndereceğim. Muallimliğin ortası yoktur. Ya minare başındadır veya kuyu dibindedir.” dedi.

54- Üstad Hazretleri, “Eşeğe işlek deyin, yoksa hakaret olur.” diyordu.

55- Üstad Hazretleri, “İhtiyaç anında 400 Âyet-i Kerime imdâdıma geliyor!” derdi.

56- Bir Cum’a günü Üstad Hazretleri, Tâhiri, Zübeyir, Bayram, Ceylan Ağabeylerle beraber Isparta’da Sidre’nin eteklerindeki Öküz Battı mevkiine kıra gidiyorlar. Üstad Hazretleri, Cum’a vakti gelince, Tâhiri ve Ceylan Ağabeylere: “Sizler medenisiniz, cum’aya şehre gidin. Bunlar (Zübeyir, Bayram) vahşîdir, burada kalsın!” diyor. Üstad Hazretleri, kalanlarla beraber öğle namazını eda etmişler. Sonra Zübeyir ve Bayram Ağabeyleri de, 500 metre ileriden su doldurmaya gönderiyor. Ağabeyler oyalanmadan hemen dönüyorlar. Fakat Üstad Hazretleri, “Geç kaldınız!” diye hiddetleniyor. Ağabeylerin üzerine taş atmaya başlıyor. Zübeyir Ağabey bir ara, “Yok Üstadım geç kalmadık, istersen saat tutalım.” diyor. Üstad Hazretleri, “Avukat gibi kendini müdafaa ediyor.” diye daha da çok hiddetleniyor. Cum’adan gelen Tâhiri ve Ceylan Ağabeylerle beraber dershaneye dönüyorlar. Üstad Hazretleri, o gece Ağabeyleri topluyor. Tâhiri Ağabey’e diyor ki : “Ben bu ikisi için kaidemi bozdum.(Zübeyir, Bayram Ağabeyler için) Ama, ben bunlarla yapamıyorum. Başkası ile de yapamam! Ben eski hayatıma geri döneceğim! “Tâhiri Sen ananın evine git! Zübeyir Sen de, ananın evine git!”, Bayram, Ceylan sizler de Diyar-ı Bekire gidin!” deyince Tâhiri Ağabey, şefaatçi olarak. “Aman Efendim Hazretleri, affet!” diyor. O zaman Üstad Hazretleri,” Benim mesleğim sahabe mesleği, yokluk var, eziyet var, hapis var, var var .. Eğer Abdül Kadiri Geylani Hazretleri gelse, “Ya Said! Şu mesleği terket, benim mesleğime gir! Sana günde bir milyon mürid ve her imkân sağlanacak ve bu tazyikatlardan kurtulacaksın!” dese, ben elini öpüp bu dersimi, bu mesleğimi Üstad-ı Hakikimden ders aldığımı söyleyip, bu mesleğimden geri dönmeyeceğim. Getirin Kur’anı! Benim mesleğimden geri dönmeyeceğinize yemin edin!” diyor ve Ağabeylere Kur’ana el bastırarak sabaha kadar, belki on def’adan fazla yemin ettiriyor.

57- Üstad Hazretleri, bazan “Siz kime hizmet ettiğinizi bilmiyorsunuz!” derdi.

58- Üstad Hazretleri, 1926 senesinde bir gazetede haşre dâir iman aleyhinde bulunduklarını duyunca, Cenab-ı Hakk’tan niyaz ediyor. 40 def’a haşre dâir âyeti okuyor. Daha sonra Cenab-ı Hak, 10 Söz olan haşir Risalesini ikram ediyor. Onuncu Söz ilk neşredildiğinde hâşiyesizdi. Hâşiyeleri sonra koydurdu.

59- Üstad Hazretleri, “Gerçi milyonlar var, fakat hizmeti yürüten 50-60 kişidir. Siz bu fedakârlar dâiresini genişleteceksiniz.” dedi.

60- Üstad Hazretleri, “Her zamanın fedakârlığı , o zamanın altında olursa, fedakârlık devam eder!” dedi.

61- Üstad Hazretleri, “Kalbime nasıl geldiyse öyle yazdım.” diyor, tashih ettiği zaman titriyordu.

62- Üstad Hazretleri, Re’fet Ağabeye, Yahudiler için: “Elleme! Toplansınlar, imhaları kolay olur!” dedi.

63- Üstad Hazretleri zamanında Kastamonu ve Emirdağ Lahikaları Said Özdemir Ağabeye gönderiliyor, fakat basılamıyor. Çünki, o zaman eksik olarak gönderilmiş. Zübeyir Ağabey sonra daktilo ederek hepsini topluyor, fakat Üstad Hazretlerinin bazı ağabeylere hususi mektublarını içinden çıkarıyordu.

64- Risaleler ilk def’a Latinceye Üstad Hazretleri zamanında çevrildi. Sözler, Mektubat ve Lem’alar basıldığında Üstad Hazretleri yerinde duramaz oldu, bir hareket başladı. Basılan eserler eline geldikçe nezdinde bizzat tashih ediyordu. Üstad Hazretleri, her risale basılıp geldikçe. “Bunu da görsem gideceğim! Abdülkadiri Geylani Hazretleri hizmet için ömrünün uzamasını dua ile istemiş. Ben de, risaleler tab’ oluncaya kadar ömür istiyorum.” dedi.

65- Üstad Hazretleri yanına gelenlere: “Risale-i Nur okuyor musunuz? Dersaneniz var mı?” diye sorardı.

66- Üstad Hazretleri, sakal tıraşını ustura ile olurdu.

67- Üstad Hazretleri, son zamanlarında çayın içine şekeri atıp, limon da sıkarak ve karıştırarak içiyordu.

68- Üstad Hazretleri, bir gün ders esnasında, “İnsan olan bir insan diyebilir ki: Güneş bir lambam ..ilââhir” yeri gelince, buyurdular ki: “Tâhiri, sen böyle diyebilirsin!” O anda kapıdan Hasan Âtıf Ağabey geçiyor. Üstad Hazretleri onu işaret ederek: “Bu da diyebilir!” dedi.

69- Üstad Hazretleri, abdest aldıktan sonra yaş ayakla yere basmazlar, hemen çorab giyerlerdi. Namaza duracağı esnada da çorablarını çıkararak (Şafii Mezhebine göre) çıplak ayakla namaz kılarlardı.

70-Üstad Hazretleri, iki rekat Teheccüt ve Duha namazlarını kar kış demez, asla terk etmezlerdi.

71- Üstad Hazretleri, bir dersane açılışı oldu mu, mutlaka kendi giderdi. Gidemezse bizleri gönderirdi. O dersaneyi açanlara, “O benim evim!” derdi. Civardan dersane açıp Üstad Hazretlerinin ziyaretine gelenleri, evvelâ mutlaka kabul ederdi. Bunlar açılan dersanelerin anahtarlarını getirip Üstad Hazretlerine verirlerdi. Böyle, birçok dershane anahtarı yanımızda birikmişti.

72- Üstad Hazretlerinin yanına gelen bazı me’murlar, “Biz fazla para alıyoruz. Bize haram değil mi?” dediler. Üstad Hazretleri, “Çalışmamızın ücretidir!” demeyin. Allah’ın lûtf-u ihsanı olarak alın!” buyurdu.

73- Üstad Hazretleri, “Sadakatta Zübeyir, ihlâsda Bayram, zekâda Ceylan, takvada Tâhiri başda gelir” diye sıralıyordu. (Mustafa Sungur Ağabey)

74- Üstad Hazretleri, bir gün Tâhiri Ağabeye: “Tâhiri, kendini bilmek mi istersin, yoksa istihdam mı olmak istersin?” deyince, Tâhiri Ağabey. “Aman efendim, istihdam olmak isterim!” dedi.

75- Üstad Hazretleri, dişi olmadığı halde misvak kullanırdı, damaklarına sürerdi. Elmayı da rendelenmiş olarak yerdi.

76- Üstad Hazretleri ineğin sütünü, yoğurdunu, koyunun da etini yer içerdi.

77- Üstad Hazretlerinin yıkanmış ıslak çamaşırlarına birinin eli veya başı değse onları tekrar yıkatıyordu. Evlerde yıkanan Üstad Hazretlerinin çamaşırları gelince, tekrar üç def’a sudan geçirip sıktırıyordu. (52. Paragrafa da bakınız.)

78- Üstad Hazretleri, dışarıya çıkarken sarığının üzerine atkısını sarıyordu.

79- Üstad Hazretleri, yemeklerden sonra az da olsa mutlaka tatlı bir şey yerdi.

80- Üstad Hazretleri Barla’daki çınar ağacı için: “Bu ağaç da, – Cennet’teki şeceretü’n-mübâreke’deki ağaçlara dahildir.” buyurdular.

81- Üstad Hazretleri, Menderes’e ezanı asliyetine çevirmesinden dolayı ehemmiyet verirdi ve “İslâm Kahramanı” derdi. Çınar ağacı için de, “Menderes gelse, çınar ağacını ver, buna mukabil Risale-i Nur’u bastırıp dünyaya dağıtacağım.” Bir dalını dahi vermeyeceğim.” dedi.

82- Üstad Hazretleri: “Kardeşim, evlilikteki lezzet, insanın tuvalet ihtiyacı için tuvalete girer, çıkar, işte o kadardır.” dedi.

83- Üstad Hazretleri ile Urfa’ya giderken, benimle Zübeyir Ağabeyi arkaya alarak. “Kardeşlerim, kardeşlerim! Risale-i Nur, dinsizlerin, Komünistlerin ve Masonların belini kırmıştır. Merak etmeyin! ” diye müteaddit def’a tekrar etti. (Avuçlarını aşağı döndürerek) Ben gidersem böyle olacaklar! (Ellerini döndürerek) Beni anlayamadılar. Benim gibi adamı siyasete bulaştırmak istediler.” buyurdular.

84- Üstad Hazretleri, bir sayfaya yazdırdığı Sekine’yi çay içerken, yüzüne bakarak okurdu..

85- Üstad Hazretleri bir gün uçağı göstererek: “Ben buna parasız bineceğim!” demiştir. (Hakikaten vefatından sonra kabrinden çıkarılıp askeri bir uçakla nakledilmiştir.)

86- Ahmed Feyzi Ağabey, Emirdağı’na Üstad Hazretlerini ziyaret için gelmişti. Ziyaretten sonra, Üstad Hazretlerinin tenbihine rağmen dönemeyip, Mehmed Çalışkan Ağabeyin evinde, da’vet edilen yüksek zevatla geç vakitlere kadar sorulara (Mehdilik dahil) cevab verip sohbet ediyor. Sabah olunca , Gece kaldığını bilmemesi gereken Üstad Hazretleri tarafından Zübeyir Ağabey ile yanına çağrılıyor. Korkarak, Mehmed Çalışkanla beraber giderler. Kapıdan girince, Üstad Hazretleri :”Kardeşim aynen söylediklerini tasdik ediyorum.” diyor.Sonra Ahmed  Feyzi çıkınca, Ağabeylere hitaben: “Ahmed Feyzi mi, Mehmed Feyzi mi? (Fazilet noktasında) Kardeşim, Ahmed Feyzi’ye yetişilmiyor.” diyor.

87- Osman Çalışkan Ağabey, kalbinden diyor ki: “Ahmed Feyzi Ağabey Üstadımızın mehdiliğinden bahsediyor. Fakat, Mehdi-i A’zam ehl-i beytten olacak. Üstadımız ise Kürd’dür. Acaba Kürd’den Mehdi olur mu?” diyor. Sonra, Demirci Ali Ağabeyle beraber Üstad Hazretlerinin yanına gidiyorlar. Üstadımız buyuruyor ki: “Kardeşim Ali Efendi! Elinde dövdüğün demir gibi emin ol ki, benim annem Hasanî, babam ise Hüseynîdir. Yâni, annem Hazret-i Hasan (r.a.) ve babam Hazret-i Hüseyin (r.a.)’dendir.”

88- Barla’da Üstad Hazretlerinin oturduğu üstteki evde idik. Ben çay bardaklarını ve bulaşıkları yıkarken: “Bu Barla’ya her zaman geliyoruz. Mahrumiyet yeridir, bazan aç kalıyoruz. Kıymeti nedir?” diye hatırımdan geçer geçmez (Ki, Üstad Hazretleri arkada evradla meşgul oluyordu) birden beni çağırdı ve : “Evladım Bayram! Bu Barla’yı kerih görme. Hakikaten ehemmiyetlidir, hakikaten ehemmiyetlidir.” ve yüksek sesle: “Hakikaten ehemmiyetlidir. İnşâallah, ileride nurlanacak!” dedi.

89- Yine birgün mutfakta çalışırken aklıma geliyor ki: “İçeride Ağabeyler ve kardeşler okumak ve yazmak ile meşguldürler.” Birden Üstad Hazretleri gelerek: “Evlâdım senin aklına böyle şeyler gelebilir. Sen bu hizmetin ile içeridekilerinin hepsinin yaptığı hizmetten hisse alıyorsun!” dedi.

90- Ceylan Ağabey bana lâtife tarzında takılırken, Üstad Hazretleri buyurdu ki: “Bayram’ı kerih görme! İleride büyük hizmet görecek!” dedi.

91- Bir gün Üstad Hazretlerine cemaat olacağım zaman: “Niyet ettim Mehdiye!” diye uydum. Üstad Hazretleri de namaza niyet etti, fakat tekbir alıp namaza başlamıyordu. Sonra yine niyet etti. Ben de içimden niyet ettim: “Uydum Mehdiye” diye. Üçüncüde de niyetimi aynen böyle tekrarlayınca, Üstad Hazretleri dönerek kafama vurdu: “Keçeli, niyetini değiştir!” dedi. Ben de normal niyet ettim, sonra namaza başladı.

92- Birgün Üstad Hazretlerine, “Amerikalılar 150 metreden tarladaki kara karıncayı vuran bir âlet bulmuşlar. Ruslar da onu vuracak bir âlet bulmuşlar.” dediğimde,Üstad Hazretleri: “Ben onları geçmişim. Afyon hapsindeyken Ceylan ile Bayram’ın alın yazısını okumuşum.” dedi.

93- Üstad Hazretleri, Ramazan davulcusuna şeâir-i İslâm nazarı ile bakar ve para verirdi.

94- Bayram Yüksel Ağabey, 1953’den 1960 da yanında vefat edinceye kadar, Üstad Hazretlerinin yanında kaldığı zaman zarfında evinde bir gece dahi geçirmediğini söylüyor. Çünki, Üstad Hazretleri talebelerini evlerine hiç göndermiyormuş. Yalnız, Üstad Hazretleri Bayram Ağabeyin köyü olan Çoğol’un yanından geçerken “Git, ananın elini öp , gel!” dermiş. Onun için Bayram Ağabey de kendi yanındaki vakıfları evlerine izine göndermeye taraftar olmuyor. Fakat yine de Bayram Ağabey vakıfları memleketlerine senede sadece üç günlüğüne gönderdiğini söylüyor. Hattâ Abdullah Yeğin Ağabeyin Urfa’dan Emirdağı’naÜstaddan memleketine gitmek için izin almaya gelmişken, Üstad Hazretleri derhal Urfa’ya geri dönmesini söylemiş.Sılah-i rahimin mektubla da olabileceğini anlatmış. (32. Paragrafa bakınız.)

95- Mustafa Sungur, Hüsnü Bayramoğlu, Bayram Yüksel, Abdullah Yeğin, Ahmed Aytimur, Salih Özcan beraber olduğu bir derste, Bayram Ağabeye soruldu: “Üstad Hazretleri Delâil-in Nur okurken bir kısmında durup, orada Evrâd-ı Kudsiye’yi okuyup sonra da Delâil-in Nur’u bitirirmiş. Öyle mi Bayram ağabey?” Bayram Ağabey “Evet” dedi. Yalnız nerede durup, evrâdı okuduğunu kimse sormadı, öğrenemedik.

Şâfii olan Said Nursi Hazretlerinin tatbikatından hatıraları:

1- Üstad Hazretleri, intikal tekbirlerinde ellerini kaldırmıyormuş.

2- Üstad Hazretleri, oturuşlarda işaret parmağını kaldırıyormuş.

3- Üstad Hazretleri, dört olan sünnetleri iki rekat kılarmış.

4- Üstad Hazretleri, hususî havlusunu kullanırmış. (76. Paragrafa bakınız.)

5- Abdestten hemen sonra çoraplarını giyer, namazı çıplak ayakla kılarmış. (76. Paragrafa bakınız.)

6- Sabah namazlarını vakt-i evvelinde tek kılar, kunut duasını da okurmuş. Talebeler ise, Tahirî Ağabeyin imametliğinde Üstaddan bir saat sonra kılarlarmış.

7- İmam arkasında Fatiha’yı okur ve Ağabeylere de “okumalarını (Husûsi dâirede), imamlara i’timad olmadığını” söylermiş. Bayram Ağabey de buna göre, “Nur Talebesi imamların değil de, başka imamların arkasında Fatiha okuduğunu” söylüyor.

8-Bayram Ağabey, Üstad Hazretlerinin vefat etmezden evvel son bir iki senesinin Ramazan aylarında önce iftar edip, yemeğini yedikten sonra namaz kıldıklarını, tesbihatı ise aynen yaptıklarını söylüyor.

BBAYRAM YÜKSEL ABİ VİDEO KAYDI:

https://www.facebook.com/GURBETEM/videos/574746233148049

Bayram Yüksel Ağabey Anlatıyor. Ruhlarına Fatiha…

0:17 / 1:00

Allah rahmet etsin..

[1] [2] [3]

Benzer Konular

Advertisement