Yenişehir Wiki
Register
Advertisement

Kişilerin ya da kişilerin oluşturduğu toplumun dirlik ve düzenini bozacak her türlü eylem.

Fesad

Bozuk ve fenalık. Karışıklık. Haddi tecavüz edip zulmetmek. (Zıddı: Salâh'tır.) ($ Evet fıskla bozulan bir adam, bataklığa düşüp çıkamayan bir şahıs gibi çokların da o bataklığa düşmelerini istiyor ki, maruz kaldığı o dehşetli hâlet, bir parça hafif olsun. Çünkü musibet umumi olursa, hafif olur. Ve keza, bir şahsın kalbinde bir ihtilal, bir fenalık hissi uyanırsa; yüksek hissiyatı, kemalâtı sukut etmeye başlar; kalbinde tahribata, fenalığa bir meyil, bir zevk peyda olur. Yavaş yavaş o meyil kalbinde büyür; sonra o şahıs; bütün lezzetini, zevkini tahribatta, fenalıkta bulur. İşte o vakit, o şahıs, tam mânasiyle arzda yırtıcı bir hayvan, ihtilali çıkarıp büyüten bir belâ, fesadı durmayıp karıştıran bir âfet kesilir. İ.İ.)

FESÂD


Sözlükte "bir şey önceden düzgün, düzenli ve yararlı iken sonradan bu nitelikleri kaybedip değişmesi, bozulması, çürümesi, bir kimsenin itidâl ve doğruluktan sapması, zulüm, karışıklık, kuraklık ve kıtlık" anlamlarına gelir.

Kur'ân'da fesâd kelimesi isim ve fiil olarak 14 âyette, aynı kökten gelen ifsad ve müfsid kelimeleri ise, 36 âyette geçmiştir.

Fesâd kavramı; Kur'ân'da genel olarak, fert ve toplumun yeryüzü ve çevrenin, barış ve huzur ortamının, mal, can ve namus güvenliğinin bozulmasını ve yok olmasını, îmân, ibâdet, ahlâk, hak ve istikâmetten sapılmasını, şirk, küfür, nifâk ve isyân olan inanç, söz, fiil ve davranışları ifade eder.

Kur'ân'da Allah'ın fesadı sevmediği (Bakara, 2/205), eğer insanların bir kısmıyla diğerlerini savmamış olsaydı (Bakara, 2/251), insanların arzularına uysaydı (Mü'minûn, 23/71) ve iki ilâh bulunsaydı (Enbiyâ, 21/22) yeryüzü, gökler ve diğer varlıkların fesada uğrayacağı, denizde ve karada insanların fiil ve davranışları sebebiyle fesadın çıktığı (Rum, 30/41), yeryüzünde fesâd çıkaranların cezasının ölüm olduğu (Mâide, 5/32-33) bildirilmiş; fesâdın istenilmemesi (Kasas, 28/77) ve nehyedilmesi (Hûd, 11/116) emredilmiştir.

Fesâd kavramı hem kâinattaki ilâhî iradeye uygun olan düzen, denge ve kuralların bozulmasını hem de fert ve toplumda Allah'ın istediği nizamın, düzenin, ahlâkın ve ilkelerin bozulmasını ifade eder. İlâhî irâdeye uymayan her türlü inanç, söz, fiil, davranış, kural ve yaşama biçimi fesâddır. Meselâ ekini ve nesli helâk etmek (Bakara, 2/205), mü'minlerin Allah'ın emirlerini tutup birbirlerine destek olmamaları (Enfâl, 8/73), azgınlık, düşmanlık, kindarlık ve savaş kışkırtıcılığı (Mâide, 5/64) birer fesâddır. Fesâd kavramının, fitne, isrâf, bağy (azgınlık), isyân ve zulüm kavramlarıyla eş anlam ilişkisi vardır. Fesâd, salâhın zıddıdır. "İşte âhiret yurdu, onu yeryüzünde böbürlenme ve fesâd istemeyenlere veririz." (Kasas, 28/83) âyeti; fesadın, Allah katında ne kadar kötü bir şey olduğunu beyân etmektedir. (İ.K.)

Bir fıkıh terimi olarak fesâd, bir ibadet veya hukukî işlemin, vasıf ve şartlarındaki eksiklik ve bozukluk sebebiyle hükümsüz olması demektir.

Gerek ibadetler ve gerekse hukukî işlemler, kendisinde bulunması gereken rükün ve şartları taşıyıp taşımamasına göre sahih ? fâsit ve bâtıl şeklinde bir ayrıma tabi tutulur. Bir ibadet veya hukukî işlem, kendisinde bulunması gereken rükün ve şartları ihtiva etmesi halinde sahihtir. İşlem rükün veya kurucu unsurlarından birisinin yok olması halinde bâtıl; rüknü ve unsurları tamam olduğu halde şartlarının eksik olması halinde fâsit olur.

Fakihler, ibadetler ve nikâh konusunda fesâd ve butlânın aynı anlama geldiği konusunda ittifak etmişlerdir. İbadetlerdeki eksiklik, ister rükünlerde olsun, isterse şartlarda olsun sonuç aynıdır; ibadet bozulmuş olur. Mesela, rükû, secde gibi namazın rükünlerinden birinin terk edilmesi ile şartlarından birisi olan abdestsiz namaz kılınması arasında fark yoktur. Bunun yanında, usul ve adabına uygun olarak başlanmış bir ibadet, mahiyetiyle bağdaşmayan bir davranış sebebiyle de bozulabilir. Namazda konuşmak, oruçlu iken yemek-içmek böyledir. İster başladıktan sonra bozulan olsun, isterse rükün veya şartlarından birisi olmaması sebebiyle başlangıçtan itibaren batıl olan ibadet olsun, iade edilmesi veya kaza edilmesi gerekir. Bazen de ceza olarak keffâret gerekir. Nikâh konusunda ise, akit geçersiz sayılmakla birlikte, zifaf gerçekleşmişse, doğan çocuğun nesebinin sabit olması, zina cezasının düşmesi ve kadının mehre hak kazanması gibi bazı maddî sonuçlar doğurur.

Fakihlerin çoğunluğuna göre muamelat, yani hukukî işlemler konusunda da fâsit ile bâtıl arasında fark yoktur. Ancak Hanefîlere göre, bu konuda fâsit ile bâtıl arasında bir fark vardır. Hanefîlere göre butlân, hukukî işlemin rükünleri veya bu rükünleri ayakta tutan temel unsurlardan birisinde eksiklik bulunması sebebiyle muamelenin hiçbir hukukî sonuç doğurmamasıdır. Fesâd ise, bu unsurların dışında kalan şartlar veya vasıflardan birisinin yok olması sebebiyle hukukî muameledeki bozukluktur. Bu noksanlık genelde sonradan tamamlanabilir mahiyettedir. Başka bir tanımla akdin sıhhat şartlarından birisinin bulunmaması fesadı doğurur. Genel olarak fesâd sebepleri; akit konusundaki belirsizlik ve bilinmezlik, ikrah ve müfsit şartlardır.

Fâsit akit yasaklanmış olduğu için sahih değildir. Bununla birlikte esas itibariyle kurulmuş sayıldığından maddî varlığının yanında birtakım hukukî sonuçlar da doğurur. Taraflar fâsit akdi feshetmekle yükümlüdürler. Ancak akdin konusunun değişikliğe uğraması veya feshin üçüncü şahıslara zarar vermesi halinde akit feshedilmez. Diğer taraftan, bu tür akitte herhangi bir yolla fesadın giderilme imkânı varsa, feshe gidilmeksizin sebep ortadan kaldırılır ve akit sahihe dönüştürülebilir.

Hanefî hukukçularının ortaya atıp geliştirmiş olduğu fesâd teorisi, gerçekten çok ileri bir hukuk mantığı ve hukuk tekniği olup, günümüz hukuk anlayışıyla birbirine çok yakın benzerlik arz etmektedir. (İ.P.)

Fesad ve İfsâd; Anlam ve Mâhiyeti Fesad ve İfsâd

Fesad ve İfsâd; Anlam ve Mâhiyeti Fesad, "fe-se-de" fiil kökünden gelir; bir şeyi itidal (denge) dairesinden az veya çok çıkarmak demektir. Bu fiil, yiyecek ve içecekler için bozulma, kokma; ameller için geçersiz olma, hükmü olmama; bunların dışındaysa gerek nefis gerekse bedende meydana gelen maddî-manevî bozulma; toplumda ortaya çıkan kokuşma ve dengeden sapma durumlarını ifade etmek için kullanılır. Fesad, sözünü ettiğimiz fiilin mastarıdır; bozulma, kokuşma, itidalden çıkma anlamlarına gelir. İfsad: Bozmak, fesad çıkarmak, ifsad etmek, itidalden (dengeden, faydalı ve âdil olmaktan) çıkarmak, kokuşturmak demektir. Faydalanılan bir şeyin bozulmasına fesad; bunun zıddına da salah denir ki, bu da bir şeyin doğru bir hale getirilmesidir. Fesat kelimesi, Kur'an'da çeşitli ayetlerde genellikle 'yeryüzünde fitne uyandırıp, insanların durumunu ve yaşama yollarını doğruluktan saptırıp, dünyevî ve uhrevî çıkarları zedelemek' anlamında kullanılır. Müfsid; bu fiilin ism-i fâili olup, bozan, bozgunculuk yapan demektir. Fesadın zıddı salah; ifsadın zıddı ıslah; müfsidin zıddı muslih ve fâsidin zıddı da sâlihdir. Fesadın esasını varlık ve oluştaki dengeyi bozmak, bozgun ve yozlaşmaya sebep olmak oluşturur. Bu da, bazan insanın iç dünyasında, bazan bedenimizde, bazan da dışımızdaki dünyada meydana gelir. FESAD, FESAT Bir şeyin önce düzgün, düzenli ve yararlı iken, sonradan bu vasıflarını kaybederek değişmesi ve bozulması (kokuşması) gibi anlamlara gelir. Fesadın zıddı, salâh, fesad kökünden türeyen mefsedet'in zıddı da maslahat'tır.

Fesad bir çok şey hakkında kullanılabilmektedir. İbnu'l-Cevzî bunları şu şekilde maddeleştirmiştir:

1) Can, beden ve istikametten ayrılan her şey için.

2) Zat ve eşya hakkında kullanılabildiği gibi, din hakkında da kullanılabilir ki, din hususundaki fesad, çoğunlukla isyan veya küfür ile olur.

3) İbareler: Fesad, ibadetler hakkında da kullanılır. Bazı ibadetler (hac, umre), fâsid olduğu halde devam edilip tamamlanabilir. Bazıları ise (namaz vb.), fasid olunca artık devam edilmez ve tamamlanamaz. Yeni baştan yapılması gerekir.

4) Akitler: Akitler hukukî (şer'î) şartlarını tamamlamadıkları zaman fasid olurlar.

5) Şehadet: Kendisiyle hüküm verilmesini gerektirecek vasıfta ve özellikle olmayan şehadet "fasid şehadet" olarak adlandırılır.

6) Dava: Bir dava mahkemede dinlenebilmesi için gerekli şartları taşımıyorsa, "fasid dava" olarak vasıflanır.

7) Söz: Bir söz eğer muntazam ve düzenli değilse, buna "fasid söz" denir.

8) Fiil (iş): Bir iş, bir davranış, nazar-ı itibara alınmıyor ve önemsenmiyorsa, buna "fasid fiil" denir.

Fesad ve bu kökten türemiş olan isim ve fiiller, Kur'an'da elli yerde geçmektedir. Tefsirciler bunları genelde yedi anlamda toplamaktadırlar.

I) Ma'siyet: "Onlara yeryüzünde fesad çıkarmayın denilince: "biz ıslah edicileriz ' derler..." (el-Bakara, 2/1 1).

2) Helâk: "Eğer, gökte ve yerde Allah'tan başka ilahlar olsaydı, her ikisi de fâsid, yani helak olurdu..." (el-Enbiya, 21/22).

"Eğer gerçek onların arzuları doğrultusunda olsaydı, gökler, yer ve bu ikisinde bulunanlar helak olurdu. Halbuki biz onlara, kendi zikirlerini getirdik onlar ise kendi zikirlerinden (onlara açıkladığımız hakikatten) yüz çeviriyorlar" (el-Mü'minûn, 23/71).

3) Kuraklık (yağmur kıtlığı): "İnsanların, kendi elleriyle yaptıkları yüzünden, onlara yaptıklarının sadece bir kısmını tattıralım diye, karada ve denizde, "fesad" ortaya çıktı. Belki, yaptıklarının doğru olmadığını anlar vazgeçerler" (er-Rum, 30/41); (Bugün, havanın, suların, kısaca tabiatın toplumun, Sosyal ekonomik yapının insanlar tarafından bozulması, kirletilmesi bu ayetin muhtevası içinde değerlendirilebilir).

4) Öldürme (katl): "Firavn milletinin ileri gelenleri; Musa'yı ve kavmini, seni ve tanrılarını terkederek yeryüzünde fesad çıkarsınlar diye mi, yani Mısır ehlini öldürsünler diye mi terk ediyorsun" dediler... (el-A'raf, 7/127; Ayrıca bkz. Kehf, 18/94; Mü'min. 40/26).

5) Harab olma, harap etme: "Başa geçince, yeryüzünde fesad çıkarmak için yani, ona harab etmek için çabaladı..." (el-Bakara, 2/205; bkz. en-Neml, 27/34).

6) Küfr: "Sizden önceki nesillerin ileri gelenleri, yeryüzünde fesad 'a, yani, küfr'e engel olmalı değil mi idiler..." (Hûd, 1 1/1 16).

7) Sihir: "Sihirbazlar sihirlerini göstermeye başlayınca, Musa onlara: sizin bu yaptığınız sihirdir, Allah onu boşa çıkaracaktır. Çünkü Allah, müfsidlerin yani sihir yapanların amelini ıslah etmez, dedi" (Yunus, 1 0/8 1) .

Yine bu anlamlara ek olarak, Fîrûzâbâdî, "Biz ahiret yurdunu, yeryüzünde üstünlük ve fesad istemeyenlere mahsus kıldık..." (el-Kasas, 28/83) ayetindeki fesadın, "malı haksız yere almak" olarak tefsir edildiğini de söylemektedir. Hemen belirtelim ki, fesad için verilen bu anlamlar, sınırlandırıcı ve bağlayıcı olmayıp, o zamana kadar bu kelimenin nasıl tefsir edildiğini göstermek maksadıyla zikredilmişlerdir. Zamana ve şartlara göre, ayetlerde geçen "fesad" sözcüğünün daha başka şekillerde yorumlanması da mümkündür.

Fesad ve bu kökten türeyen isim ve fiiller, aynı şekilde, Hadislerde de çeşitli anlamlarda kullanılmıştır. Anlamları çok yakın olmakla birlikte, bunları genel olarak şu şekilde gruplandırmak mümkündür:

a) Bozulmak, istikametten ayrılmak" (Bkz. Tirmizî, Fiten, 13/27; Ebû Dâvûd, Cihad, 24), b) "Fitne ve huzursuzluk çıkarmak (ifsad)" (Buhâri, Fiten, 21; Ebu Dâvûd,

Adâb, 37; Buhâri, Hudûd, 31; Tirmizî, Nikâh, 3), c) "İki kişinin arasını açmak, birbirine düşürmek (ifsad)" (Dârimî, Rikak, 7; Ahmed b. Hanbel, VI, 459. Tirmizî, Kıyame, 56); d) İbadetin bozulması, geçersiz olması" (Buhâri, Ezân, 58; Vudû, 69; Salat, 15; Muvatta, Hacc, 152), e) "Akdin kusurlu (fasid) olması" (Buhari, Hiyel, 4), f) "Bozulmak" (Buhâri, İman, 39).

Bazı ayetlerde geçen, "yeryüzünde fesad çıkarmak" ifadesinin ne anlama geldiği hususunda şunlar kaydedilir:

a) İbn Abbas, Hasan ve Katade'ye göre; yeryüzünde fesad çıkarmak "Allah'a isyanı ortaya çıkarmak" anlamına gelir. Fahreddin er-Râzı'nin naklettiğine göre Kaffâl, bu hususu şöyle açıklamıştır: Allah'a isyan izhar etmek, yeryüzünde fesad çıkarmak demektir. Çünkü, şerîatler, insanlar arasına konulmuş yollar ve güzergâhlardır (sünen); insanlar, bunlara tutunursa düşmanlıklar kalkar, fitneler söner ve kan dökülmesi durur, neticede, yeryüzü ve bütün insanlar sulh ve sükuna kavuşur. Eğer, bu sünnetler terkedilirse ve herkes heva ve keyfi arzularına göre davranırsa, anarşi ve çalkantılar kaçınılmaz olur.

b) Bu ifade, bazı ayetlerde (el-Bakara, 2/205 de olduğu gibi), küfür ve nifak anlamına gelir.

c) Fitneyi körüklemek, savaş çıkarmak anlamına gelir. Bunun sonucunda da, insanların düzenleri, ekinleri, dinî ve dünyevî menfaatleri bozulur.

Görüldüğü gibi fesad, özellikle Kur'an'da, "anarşi, bozgunculuk, istikrarsızlık" gibi anlamlarda kullanılmaktadır. O halde Kur'an, toplum ve insanlık için gerek dinî gerekse sosyal manada, istikrar ve istikameti istemektedir. İslâm, toplumun istikrarını korumak uğruna, tam istikamet üzere olmayan (fâsık) idareciye başkaldırmama anlayışını buradan almaktadır.

Fesad'ın sosyal ve siyasi (sosyopolitik) muhtevasının yanında bir de, hukukî muhtevası vardır. Bu muhteva kelimenin Kur'an, hatta sünnetteki kullanımında mevcut olmayıp daha sonra hukukçular tarafından ona yüklenmiştir.

Hukuk doktrinlerinin doğup terminolojinin teşekkül etmeye başlamasından sonra, Hanefi hukukçular fesad sözcüğüne yepyeni bir hukukî anlam yüklemişler ve fesâd'ı akdin -fer'i yönlerinde (tamamlayıcı unsurlarında) bulunan ve akdi sıhhat mertebesi ile butlan mertebesi arasında bir mertebeye getiren bir kusur (halel) ile- kusurlu olması durumunu ifade için kullanmışlardır. Bu kusur, aslı noktalarda (kurucu unsurlarda) bir aykırılık olmadığı için, bu akit "batıl (gayri mün'akid)" sayılamayacağı gibi, bünyesinde, akit sistemine fer'i noktalarda bir aykırılık mevcut olduğu için "sahih" de sayılamaz. Öyleyse, fasid akit, hukukî varlığı olmayan bâtıl akit ile hukukî varlık kazanmış ve muteber olmuş sahih akit arasında yer almaktadır. Zaten bu anlam, kelimenin sözlük anlamında da mevcuttur. Nitekim, yukarıda da belirtildiği gibi, fesad'ın sözlük anlamı, yok olma, ortadan kalkma değil, mevcut olan bir şeydeki, değişme ve bozulmadır. Bu itibarla hukuken yok sayılan batıl akit ile, hukukî varlık kazandığı halde "bozuk (kusurlu)" olan fâsid akdin ayrı ayrı hükümlere tabi tutulması, güzel bir hukuk anlayışıdır.

Fesad teorisi Hanefi menşe'lidir. Diğer çoğunluk hukukçular, hukuken muteber olup olmamasına nisbetle akdi, biri "sahih (mün'akid)" diğeri, "fâsid veya bâtıl (gayri mün'akid)" olmak üzere iki derecede ele almışlar ve akdin gayri mün'akid olmasını, akit sistemindeki hukukî emir ve yasaklara uyulmaksızın yapılması olarak anlamışlardır. Hanefi doktrin ise, hukukî düzenlemeye aykırılık şekillerini aynı derecede tutmamış, bunun yerine aykırılığın aslı ve fer'i noktalarda olabileceğini ve bu farklı iki durumun aynı sonuca bağlanmasının doğru olamayacağını ileri sürmüştür. Çünkü, uygulanacak müeyyidenin, hukukî düzenlemeye (kanun koyucunun hukuk anlayışına) aykırılığın derecesiyle mütenasip olması gerekir. Buna göre, akit sistemine yalnızca fer'i noktalardan aykırı olan, fakat esaslı noktalarda, sisteme uygun olup rükun ve şartlarını bulunduran akdin butlan ve sıhhat arasında bir mertebede yer alması gerekir. Çağdaş İslâm hukukçularından Mustafa Ahmed ez-Zerkâ, Hanefilerin fesad teorisini "faydalı bir durak" olarak tavsif etmektedir.

Müctehid imamların, fesad mertebesi konusundaki ihtilafları, temelde, Kanun koyucunun -akitler gibi- itibarı varlığı bulunan tasarruflar hakkındaki yasağının (nehy) ne ifade ettiği (muktezası) konusundaki ihtilaflarına dayanır. Diğer bir ifadeyle ihtilaf, kanun koyucunun yasağının yorumlanmasındaki görüş ayrılığından kaynaklanın

Bazı ekoller, özellikle Hanbeli ekolü, nehyin yönelik olduğu noktalar arasında hiçbir ayırım yapmaksızın, nehyin muktezasının butlan olduğunu ileri sürmüşlerdir. Çünkü, bunlara göre yasak, yasaklanan işin meşruluğuna mutlak olarak aykırıdır. Bu noktadan hareketle, bu görüş sahipleri, "Faiz yiyenler, şeytan çarpmış kişiler gibi kalkarlar. Bunun sebebi, onların; "alım-satım da faiz gibidir" demeleridir. Halbuki Allah, alım-satımı helâl faizi de haram kılmıştır..." (el-Bakara, 2/275) ayetinden sonraki "Ey iman edenler, Allah'tan korkun, eğer mümin iseniz, artık faizi bırakın " (el-Bakara, 2/278) ayetinde geçen yasaklama sebebiyle, faizli akitlerin batıl olduğuna hüküm vermişlerdir. Aynı şekilde, yine hadisteki yasak yüzünden, yasak bir şarta mukterin olan akdin bâtıl olduğuna hükmetmişlerdir (Bazı durumlarda, akdi değil de öne sürülen şartı batıl saymışlardır).

Hanefi ekolünde ise, bir işin yasaklanmış olmasının, o işin aslının meşru olmadığına delalet etmeyeceği, aksine, yasağa rağmen işin aslının (öz) meşru kalabileceği kabul edilmiştir.

Sebeplerinin değişmesine göre, hukukî yasaklamanın sonuçlarına gelince:

Kanun koyucunun yasağı, genel olarak şu şekillerde karşımıza çıkar:

a) Yasağın, yasaklanan şeyin (Menhiyyun anh), bizzat (liaynihi) mi, yoksa dolaylı olarak (liğayrihi) mi, çirkin (kabıh) gösteren karineler olmaksızın varid olması: Bu şekildeki yasak, ilgili olduğu konuya bağımlı olarak iki çeşide ayrılır: Birinci çeşit yasak, zina, katı, şarap içme vb. gibi maddî (hissî) fiiller hakkındaki yasak, ikinci çeşit yasak ise, oruç, namaz, alım-satım ve kiralama gibi şer'î tasarruflar hakkındaki yasaktır. Maddi fiiller, yapılması ve gerçekleşmesi hukuk sistemine bağlı olmayan, yani bir hukuk sistemi olmaksızın da bihnen ve vukua gelen işler olarak tarif edilir. Şer'i tasarruflar ise, meydana gelmesi ve bir hukukî değere sahip olarak yapılması, ancak hukuk sistemi dairesinde olabilen işlemlerdir. Meselâ; oruç ve namazın, bir ibadet ve Allah'a yakınlaşma vesilesi olması ancak, İslâm hukuk sistemi (şer') ile olmaktadır. Aynı şekilde alım-satımın bir takım özel şartlarla mülkiyeti nakleden bir akit oluşu, yine hukuk sistemi sayesinde anlaşılabilmektedir .

Hissi fiil. ser-i tasarruf ayrımı, bünyesinde bir zorlama taşıyorsa da, özellikle Hanefi ekolündeki fesad-butlan teorisinde önemli bir yer tutar. Usulcüler, hissi filler hakkındaki yasağın, -eğer bu yasağın, lâzım veya hâricî bir vasıf yüzünden olduğuna delil yoksa yasaklanan şeyin özü itibariyle çirkinliğine ve fesadına delalet edeceğinde hem fikirdirler. Meselâ zina, hissi fiillerdendir, dolayısıyla zinanın yasaklanmış olması onun özü itibariyle çirkin olduğunu gösterir. Usulcüler arasındaki görüş ayrılığı daha ziyade şer'î tasarruflar hakkında, mutlak olarak yani, öze mi yoksa bir vasıfa mı yönelik olduğuna dair bir karine olmaksızın, varid olan yasak hususundadır. Diğer bir ifadeyle ihtilaf, hakkında bu türlü bir yasak varid olan şer'î tasarrufun hükmünün ne olacağı konusundadır. Bu konudaki görüşler kısaca şöyledir:

1) Şer'i tasarrufların mutlak olarak yasaklanması, bu tasarrufların butlanına delalet eder ve yasaklanan şeyin çirkinliği sabit olur. Bu tasarruf artık aslı itibariyle meşru olarak kalmaya devam edemez. Şâfiî usulcülerin çoğu bu görüştedir.

2) Böyle bir yasak tasarrufun butlanına delalet etmez. Hanefiler ile bazı Şafiî usulcüler bu görüştedir.

3) Bu nehiy, ibadetlerde fesada delalet eder fakat muamelatta fesada delalet etmez. Şevkanı, bu görüşü Ebu'l-Huseyn Basrı, Gazzalî ve Razi'ye nisbet eder.

b) Yasağın, yasaklanan şeyin bizzat kendisine veya bir parçasına (cüz'üne) yönelik olması: Meselâ; taş atmanın alım-satım sayıldığı (bey'u'l-hasât) sırf şeklî akdin yasaklanmasında yasak bizzat bu fiile yöneliktir (Müslim, Buyû, 1513; Şevkânî, Neylu'l-Evtâr, V, 147-148). Diğer taraftan, erkek hayvanın sulbündeki veya dişi hayvanın karnındakinin satılmasına (mezamin ve melakih) yasaklanmasında ise, yasak akdin bir rüknü ve bir parçası olan "mebı"e yöneliktir.

Çoğunluk usulcülere göre bu şekildeki nehiy, butlan muradifi olan fesad'ı gerektirir.

c) Yasağın, yasaklanan şeyin aslına (özüne) değil de, ayrılmaz bir vasfına yönelik olması: Meselâ, faizin yasaklanması böyledir. Çünkü, yasak, fazlalık sebebiyledir; bu fazlalık ise ne satım akdinin kendisi, ne de onun bir cüz'üdür. Aksine, akdin ayrılmaz (lazım) bir vasfıdır. Akdin muktezasına aykırı bir şartı ihtiva eden satım akdinin, bayram günü oruç tutmanın yasaklanması bu kabıldendir. Çoğunluk usulcülere göre bu yasaklama, bir şeyin bizzat (özü itibarıyla) yasaklanmasından farksızdır. Yani, fesadı gerektirir ve yasaklanan şey, matlub olan hiç bir sonucu meydana getiremez. Hanefilere göre ise, bu nehiy, sadece vasfın fesadını gerektirir ve işin aslı meşru olarak kalır. Hatta, bu vasıf giderilince söz konusu tasarruf meşrulaşır. Hanefiler bu şekildeki tasarrufu fasid olarak isimlendirir ve ona bir takım sonuçlar tertip ederler.

d) Yasağın, yasaklanan şeyin haricî ve ayrılabilir bir vasfına yönelik olması: Gasbedilmiş yerde namaz kılmanın yasaklanması böyledir. Buradaki yasak, başkasının mülkünü haksız olarak işgal etme sebebiyledir ki, bu sebep, namazın ayrılmaz vasfı değildir, yani namaz başka yerde de kılınabilir. Cuma ezanı okunurken alış-veriş yapmanın yasaklanması da böyledir. Yani yasak, alış-verişin özüne değil, onun dışında başka bir hususa yöneliktir ki, bu husus; alış veriş yaparken cuma namazının kaçırılmasıdır. Cumhur usulcülere göre, bu tür yasaklama, yasaklanan şeyin butlanını da fesadını da gerektirmez. Bu yasaklamaya rağmen, iş meşru olarak kalmaya devam eder ve amaçlanan sonuçlarını meydana getirir. Ne var ki fâili günah kazanmış olur.

Kanun koyucunun bâtıl olduğunu belirtmeksizin bir tasarrufu yasaklaması durumunda, nehyin sonucu, nehyin sebebine göre başka bir ifadeyle hukuk düzenine aykırılık çeşidine göre değişiklik gösterir. Şöyle ki;

1) Kanun koyucu, bir fiili bazan, özü (asıl) itibarıyla meşru olmadığı için yasaklar. Çünkü bu fiil özü itibariyle çirkindir. Meselâ, zinadan neseb ve mehir sabit olmaz, mûrisini öldüren (kâtil) öldürdüğü kişiye vâris olamaz, yine gasbeden gasbettiği şeye mâlik olamaz. Bu tür şeylerin yasaklanması literatürde "hissî (maddî) fillerin yasaklanması" olarak ifade edilir. Melâkih (erkek hayvanın sulbünde bulunan) ve mezâmınin (dişi hayvanın karnında bulunan) satılması hakkında sünnette varid olan yasak da bu kabıldendir. Ser', bunları akde uygun "konu" saymamıştır. Aynı şekilde, mülâmese ve münabeze'nin yasaklanması da böyledir. Çünkü, bu tür alım-satım, sahih rızaya delalet etmemektedir. Görüldüğü gibi, bu akitler, kurucu unsurlarından birini kaybetmişlerdir. Bu sebeple "bâtıl"dırlar.

2) Kanun koyucu, bazan, aslı meşru olan bir işi yasaklar ve bu yasak Kanun koyucunun, yasaklanan işte çirkin gördüğü ve işi kendisinden arındırmak istediği bir vasfa yönelir. Şöyle ki, aslın meşru olduğu açık olduğuna göre, sadece vasıf, yasağın hedefi olarak kalmaktadır. Faizli işlemin yasaklanması gibi. Böyle bir işlem ya satım ve ödünç akdidir ve her ikisi de asıl itibarıyla meşrudur. Fakat bu akitlerde, kanun koyucunun çirkin gördüğü bir vasıf vardır ki, o vasıf akdin, "karşılıksız bir fazlalığa" şamil olmasıdır. Satım ve kira akdinde bazı özel şartların öne sürülmeşinin yasaklanması da böyledir. Her iki akit de asıl itibarıyla meşrudur fakat bu akitlerde öne sürülen vasıf mesabesinde olan şart gayrı meşrudur.

Yasaklanan akit eğer bu türden ise yani aslen meşru ise, yasak, Hanefilere göre, bu akdin bâtıl olması sonucunu doğurmaz. Aksine bu akit fasid olarak (yani, fer'i yönlerinde, onu iptal edilebilir hale getiren bir kusurla kusurlu olarak) in'ikad etmiş sayılır. Eğer bu fasid akdin iptaline bir engel çıkarsa (mesela fasid akit sonucunda kabzedilen şey meşru başka bir akitle elden çıkarılmışsa veya onda geri iade edilmesine imkân vermeyecek birtakım değişiklikler husule gelmişse), bu takdirde fasid akdin hükmü sabit olur ve artık feshedilemez. İşte özellikle Hanefi fakihlerin fasid akdi tarif ederken "fasid akit, aslı itibarıyla meşru, vasfı itibarıyla gayrı meşru akittir" sözlerinin anlamı budur. Bilindiği gibi batıl akit, hem aslı hem de vasfı itibarıyla meşru değildir ve ona sahih akdin sonuçlarından hiçbirisi terettüp etmez.

3) Bazan da kanun koyucu, aslen ve vasfen meşru olan bir işi yasaklar ve bu yasağın illeti, tamamen haricî bir durum olur. Mesela; cuma ezanı vaktinde yapılan alım-satım hakkındaki yasak böyledir. Bu tür yasaklar, butlan veya fesadı gerektirmez. Çünkü, alım-satım, medenî bir akit olması bakımından temel (tabii) unsurlarını ve kuruluş şartlarını tamamlamıştır. Yasak ise, haricî bir sebep yüzündendir. Bu haricî sebep de; akit yapmak uğruna, vacib olan ibadeti yerine getirememe ihtimalidir. Böyle yasağın muktezası ise yalnızca "dinî bakımdan haramlık"'tır. Nitekim bir kişinin, yine alım-satım yüzünden başka bir namazı kaçırması durumunda da aynı dini haramlık söz konusudur. Namazın kaçırılması "din bakımından (diyaneten)" haramdır. Ancak, bu haramlık, bu esnada yapılan akdin sıhhatine etki etmez. Aynı şekilde, başkasının dünür olduğu kıza, -henüz düşünme safhasında iken- talip olmanın, bitmemiş pazarlığa yeni bir teklifle girmenin yasaklanması da bu kabıldendir. Bu ve benzeri yasaklama şekilleri bu şekilde alım-satım ve nikâhta "kazâı-medenî" yönden butlan ve fesad gerektirmez, ancak akdin kuruluş unsurları haricinde ahlâkı bir mana sebebiyle sadece "dinî bir kerahet" gerektirir. Eğer, nehyin illetine veya mahiyetine bakılmaksızın, her durumdaki neh'yin sonuçları eşitlenecek olursa, "eksik akdî mahiyet" ile "tam ve sağlam akdî mahiyet" de eşit tutulmuş olur ki bu, hukuk mantığı bakımından tutarlı bir yol değildir.

Butlân-fesad ayırımı bütün tasarruf çeşitlerine şâmil değildir. Mesela, namaz, oruç, hac vb. ibadetlerde batıl ile fasid arasında fark yoktur. İbadetler, ya sahihtir (ve mükellefin zimmetini borçtan kurtarmıştır) ya da sahih değildir ve borç düşmemiştir. İşte bu durumda bu ibadete fâsid ya da batıl denir ki her ikisi aynı anlamdadır. Bu konuda İslâm hukukçuları görüş birliği etmişlerdir.

Medenî hukuk alanında ise, fesad-butlan ayırımı, sadece karşılıklı borçlar doğuran ya da mülkiyeti nakleden "mâlı akitler"de câridir. Bu kural (söz) alım-satım, kira, rehin, havale, kısmet, şirket, büzaraa ve benzeri akitleri içine alır. Çünkü bu akitler karşılıklı borç doğururlar. Aynı şekil de karz ve hibe akdi de bu çerçevededir. Çünkü, bu ikisi mülkiyeti nakleder. Bu akitlerin hepsinde fesad, butlandan ayrılır ve bu akitler fesada rağmen hukukî varlık kazanmış (mün'akid) sayılır.

Aynı şekilde, butlan-fesad ayırımı şu tasarruflarda da cârı değildir: a) Mutlak fiilî tasarruflar b) Akit kabılinden olmayıp, talak, vakıf, ibra, kefalet, ikrar gibi tek taraflı irade kabılinden olan tasarruflar, (dava bundan istisna edilmiş ve onda bu ayırımın cari olacağı öne sürülmüştür). c) Evlenme, vekalet, vesayet, tahkim gibi mâlı olmayan akitler, (Vekalet, vesayet ve tahkim "tevfiz akitleri"dir. Bu yüzden bunlarda butlan-fesad ayırımı cân değildir. Ancak, nikâh akdinde bu ayırım doktrinde tartışmalıdır. Bk. Fasid nikâh). d) Vedia ve iâre gibi karşılıklı borç yükleyen fakat mülkiyeti nakletmeyen mali akitler.

Bu tasarruflarda, iki mertebe söz konusudur; sıhhat ve butlan. Bu ikisi arasında üçüncü bir mertebe yani fesad mertebesi yoktur. Aksine bunların butlan ve fesadı, hukuk düzeni tarafından muteber olmadığını göstermesi bakımından aynı anlamdadır.

Fesad sebebleri

Fesad sebebleri, genel fesad sebebleri ve özel fesad sebebleri olarak ikiye ayrılır. Özel fesad sebeblerini bilmek için, her akdin özel sıhhat şartlarını bilmek gerekir. Her akdin özel sıhhat şartları farklı olduğu için, bir akit için fesad sebebi olan bir sebep, başka bir akdi fasid kılmayabilir. Mesela "şüyû" satım akdini fasid kılmaz ama, rehn akdini fasid kılar. Aynı şekilde müfsid şart, muavazalı akitleri fasid kılar fakat hibeyi fasid kılmaz.

Genel fesad sebebleri

1) Cehalet: Hanefi doktrininde akdi fasid kılan cehaletle kasdedilen "fahiş cehalet"tir. Fahiş cehalet de, "çözümü güç anlaşmazlık (müşkil nizâ)"a yol açan cehalet anlamındadır. Mesela, bir kimse, tayin edilmeksizin sürü içerisinden bir koyun satsa, satıcı, tayin edilmemiş olma gerekçesiyle, kötü bir koyunu vermek isteyebileceği gibi, aynı gerekçeden hareketle müşteri iyi bir koyun isteyebilir. Her iki tarafın tutunduğu gerekçe birbirine eşit olduğu için bu türden anlaşmazlığın çözüme kavuşturulması güçtür. Bu türden çözümü güç anlaşmazlığa yol açmayan cehalet ise akde zarar vermez.

Akdi fasid kılan cehâlet genelde şu dört hususta olur; "akit konusu olan şeydeki (ma'kudun aleyh) cehâlet", "mali muavazalı akitlerde ıvazın, mesela, satım akdinde semen'in mechul olması", "surenin bağlayıcı önemi bulunan kira vb. akitlerde surenin meçhul olması" ve "akitte şart koşulan vesikalandırma yollarının meçhul olması mesela, satıcı müşteriden müeccel semen için bir kefil istese, bu kefilin belirlenmesi gerekir aksi takdirde akit fasid olur."

2) Ğarar (aldatma, kandırma): Ğararla kastedilen, akdin mevhum ve güvenilmeyen bir duruma dayanması durumudur. Hanefi doktrini, makudun aleyh'in aslında olan ğarar ile evsâf ve meKadir'deki ğararı birbirinden ayırmıştır. Makudun aleyhin aslında (özünde) olan ğarar akdin butlanını gerektirir. Meselâ, anasının karnındaki yavru hayvanı satmak böyledir.

Vasıf ve miktarlardaki ğarar ise akdin butlanının değil, fesadını gerektirir. Ğarar ile kasdedilen de daha ziyade bu ğarardır. Mesela, bir kimse, şu kadar litre süt veriyor olması şartıyla bir inek satarsa, bu satım fâsiddir. Çünkü, ineğin o kadar süt vermemesi mümkündür. Ancak, ineği, "bol sütlü" diyerek satarsa, bu bir vasıftır ve bunda ğarar yoktur. Eğer örfe göre, inek, sütlü denecek kadar süt vermiyorsa, müşteri, "şart koşulan vasfın olmaması" muhayyerliği ile ak di feshetme hakkına sahiptir.

3) İkrah: İkrahın, akdi fâsid mi yoksa mevkuf mu kıldığı hususu Hanefi doktrininde tartışmalıdır. Ebu Hanife, ikrahın akdi fasid kılacağını ve bu akde, diğer fâsid akitlere terettüp eden hükümlerin terettüp edeceği görüşündedir. Ebu Hanife'nin öğrencilerinden Züfer ise, ikrah bulunan akdin fâsid değil, "sahih mevkuf" olduğunu ileri sürmüştür.

Fesad sebebleri arasında bunlar dışında, bir de "müfsid şart" vardır.

Bunlar dışındaki fesad sebebleri özeldir ve etkisi bazı akitlere münhasırdır. Mesela, "süre tayini" satım ak dini, fasid kılar, "sürenin tayin edilmemesi" de kira akdini fasid kılar.

Fesâdın sonucu: Fasid akdin, hanefi doktrinde mün'akid (hukukî varlık kazanmış) akit olduğunu, fakat bununla birlikte feshedilmesi gerekli olduğunu belirtmiştik. İşte, fesadın sonucu, taraflardan her birinin, tek taraflı iradesiyle akdi feshedebilmeleridir. Bazı durumlarda, fâsid akdi hakim de feshedebilir.

Fasid akde terettüp eden hüküm, sırf in'ikad etmesiyle değil, ancak teslim anındadır. Teslim tamamlanıp, mebiin mülkiyeti müşteriye geçince, müşteri, konuştukları semeni değil, mebiin kabz günündeki kıymetini ödemek durumundadır (mecelle md. 371).

Fasid akdin feshedilebilmesi için de iki şart vardır.

a) Makudun aleyh'in, akdin tarafları dışındaki kişilerin makûdun aleyhte kazandıkları hakları iptal etmemesi. Mesela, fâsid bir alım-satım akdiyle satın aldığı malı, başka birine sahih bir akitle satarsa, artık fasid akdin feshi mümkün olmaz. Bu iki durumda fâsid akdin feshedilemez oluşu, her halde, "teamülün istikrarı" ve "kazanılmış haklarının korunması" fikrinden kaynaklanır.

Tarafların fesada razı olduklarını söylemeleri (icâzet) sonucu değiştirmez, akit fasid olarak kalmaya devam eder ve yine feshedilmesi gerekir. Çünkü, fesad, akit sistemine aykırılıktan kaynaklanmıştır.

İslâm hukukunda özellikle Hanefi hukukçuların ortaya atıp geliştirdikleri "fesad teorisi" gerçekten çok ileri bir hukuk mantığının ve hukuk tekniğinin bir ürünüdür. Fesad teorisi, çok ağır boyutta olmayan kusur ve aykırılıkları içeren akdin bir anda hukukî hayattan kaldırılmasını engelleyen ve o akde belli oranda ve belli şartlar dahilinde sonuç doğurabilme ve telafi edilebilme imkânı veren orijinal bir "medenî müeyyide"dir. Hükümsüzlük sisteminde sıhhat ile butlan arasındaki bu "ara müeyyide", sosyal şart ve ihtiyaçlara daha kolay uyum sağlama ve hukukî münasebetlerin devamlılık ve istikrarını sağlama açısından önemlidir.


KUR’AN’DA FESAD KAVRAMININ AÇILIMLARI

1-Savaşlar Olmasaydı,Yeryüzü Fesada Uğrardı Onları Allah'ın izniyle bozguna uğrattılar; Davud, Calut'u öldürdü, Allah Davud'a hükümranlık ve hikmet verdi ve ona dilediğinden öğretti. Allah'ın insanları birbiriyle savması olmasaydı yeryüzünün düzeni bozulurdu. Fakat Allah alemlere lütufkardır.2/Bakara-251

2-Hak,İnsanların Hevasına Göre Olsaydı Yeryüzü Fesada Uğrardı Eğer gerçek onların heveslerine uysaydı, gökler, yer ve onlarda bulananlar bozulup giderdi. Onlara, kendilerine öğüt veren bir şey getirdik; onlar ise öğütlerinden yüz çevirirler.23/Müminun-71

3-Yeryüzünde Otorite Olarak İki İlah Olsaydı Yeryüzü ve Gökyüzü Fesada Uğrardı Eğer göklerde ve yerde Allah'tan başka tanrılar olsaydı; bunların ikisi de muhakkak bozulup gitmişti. Arş'ın Rabbı olan Allah; onların nitelendirdiklerinden münezzehtir.21/Enbiya-22

4-Hükümdarlar-Egemen Güçler Bir Memleketi İstila Ettiklerinde Halkı Perişan Ederler(Amerika’nın Irak’a Yaptığı Gibi) Melike: Hükümdarlar bir memlekete girdiler mi, orayı perişan ederler ve halkının ulularını alçaltırlar. (Herhalde) onlar da böyle yapacaklardır, dedi.27/Neml-34

5-Yahudiler Yeryüzünde Fesat Çıkarmışlardır İsrailoğullarına Kitap'da: «Doğrusu yeryüzünde iki defa bozgunculuk yapacak ve kibirlendikçe kibirleneceksiniz» diye bildirdik.17/İsra-4

Yahudiler, «Allah'ın eli sıkıdır» dediler; dediklerinden ötürü elleri bağlandı, lanetlendiler. Hayır, O'nun iki eli de açıktır, nasıl dilerse sarfeder. And olsun ki, sana Rabbinden indirilen sözler onların çoğunun azgınlığını ve inkarını artıracaktır. Onların arasına kıyamete kadar sürecek düşmanlık ve kin saldık. Savaş ateşini ne zaman körükleseler Allah onu söndürmüştür. Yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar. Allah bozguncuları sevmez.5/Maide-64

6-Fesat Çıkaranlar-Mufsidler- Kendilerin Muslih-Düzelticiler Oldukları İmajı Vermeye Çalışırlar (Amerika’nın Irak’ı İşgalinde Söylediği Gibi) Onlara: Yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiği zaman, «Biz ancak ıslah edicileriz» derler.2/Bakara-11

6-Islah Edilmiş Bir Toplumda Fesat Çıkarmamak,Allah’a Kulluğun Gereğidir Düzeltilmişken, yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah'a korkarak ve umutla yalvarın. Doğrusu Allah'ın rahmeti iyi davrananlara yakındır.7/Araf-56

Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, sizin ondan başka tanrınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil gelmiştir; artık ölçüyü, tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını eksik vermeyin. Düzeltilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Eğer inananlar iseniz bunlar sizin için daha hayırlıdır.7/Araf-85

7-Yeryüzünde Bozgunculuk Yapmak,Allah’ın Lanetine Sebebiyet Verir Geri dönerseniz yeryüzünde bozgunculuk yapmanız ve akrabalık bağlarını kesmeniz beklenmez mi sizden?. İşte, Allah'ın lanetlediği, sağır kıldığı ve gözlerini kör ettiği bunlardır.47/Muhammed-22-23

Sağlam söz verdikten sonra Allah'ın ahdini bozanlar ve Allah'ın birleştirilmesini emrettiğini ayıranlar ve yeryüzünde bozgunculuk yapanlar, işte lanet onlara ve kötü yurt, cehennem, onlaradır.13/Rad-25

8- Allah Mufsidleri-Bozguncuları Sevmez İş başına geçti mi yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak, ekini ve nesli helak etmek için koşar. Allah ise bozgunculuğu sevmez.2/Bakara-205

Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma. Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.28/Kasas-77

9-Küfrün Elebaşları,İslam Davetçilerini/Peygamberleri Bozgunculukla Suçlamışlardır Firavun milletinin ileri gelenleri: «Musa'yı ve milletini yeryüzünde bozgunculuk yapsınlar, seni ve tanrılarını bıraksınlar diye mi koyveriyorsun?» dediler. Firavun: «Onların oğullarını öldüreceğiz, kadınlarını sağ bırakacağız. Elbette biz onları ezecek üstünlükteyiz» dedi.7/Araf-127

Firavun: «Beni bırakın da Musa'yı öldüreyim, o, Rabbine yalvaradursun. Onun, sizin dininizi değiştireceğinden veya yeryüzünde bozgun çıkaracağından korkuyorum» dedi.40/Mumin-26

10-Fasıklar Yeryüzünde Fesat Çıkarmaya Çalışırlar Onlar öyle (fâsıklar) ki, Allah'a kesin söz verdikten sonra sözlerinden dönerler. Allah'ın, ziyaret edilip hal ve hatırının sorulmasını istediği kimseleri ziyaretten vazgeçerler ve yeryüzünde fitne ve fesat çıkarırlar. İşte onlar gerçekten zarara uğrayanlardır.2/Bakara-27

11-Bozgunculuk Yapmak Azabın Daha da Artmasına Sebebiyet Verir İnkâr edip de (insanları) Allah yolundan alıkoyanlar var ya, işte onlara, yapmakta oldukları bozgunculuklar sebebiyle, azaplarını kat kat artıracağız.16/Nahl-88

12-Yeryüzünde Bozgunculuk Yapanlara İtaat Edilmemesi Gerekir Yeryüzünde bozgunculuk yapıp dirlik düzenlik vermeyen bozguncuların emrine uymayın.»26/Şuara-152-152 Musa'ya otuz gece vade verip sonra buna on gece daha kattık; böylece Rabbinin tayin ettiği müddet kırk geceye tamamlandı. Musa, kardeşi Harun'a, «Milletim içinde benim yerime geç, onları ıslah et, bozguncuların yoluna gitme» dedi.7/Araf-142

13-Yeryüzünde Bozgunculuk Yapan Derin Çeteler Vardır O şehirde, yeryüzünde bozgunculuk yapan, düzeltmeye uğraşmayan dokuz kişi (çete) vardı.27/Neml-48

14-Haklı Bir Sebeb veya Bozgunculuk Yapmayan Birini Öldürmek İnsanlığı Öldürmek Gibidir Bunun için İsrailoğullarına şöyle yazdık: «Kim bir kimseyi bir kimseye veya yeryüzünde bozgunculuğa karşılık olmadan öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu diriltirse (ölümden kurtarırsa) bütün insanları diriltmiş gibi olur». And olsun ki, onlara belgelerle peygamberlerimiz geldi, sonra buna rağmen, onların çoğu yeryüzünde taşkınlık edenler oldu.5/Maide-32

15-Toplumda Fesadı Önlemenin Yollarından Birisi;Müminlerin Birbiriyle Dost Olmasıdır İnkar edenler birbirlerinin dostlarıdır. Eğer siz aranızda dost olmazsanız yeryüzünde kargaşalık, fitne ve büyük bozgun çıkar.8/Enfal-73

16-Toplumun İleri Gelenleri Fesadı-Bozgunculuğu Bertaraf Etmek İçin Çaba Göstermeleri Gerekir Sizden önceki nesillerin ileri gelenleri, yeryüzünde bozgunculuğa engel olmalı değil miydiler? Onlardan kurtardıklarımız pek azdır. Kendilerine verilen nimete karşı haksızlık edenlere uyanlar ise suçlu oldular.11/Hud-116

17-Yeryüzünün Ekolojik Dengesinin Fesada Uğramasının-Bozulmasının Sebebi İnsandır İnsanların elleriyle işledikleri yüzünden karada ve denizde fesat çıkar; Allah da belki dönerler diye yaptıklarının bir kısmını böylece kendilerine tattırır.30/Rum-41

18-Allah’a Karşı Azan Kimseler Yeryüzünde Fesadı Çoğaltmışlardır İşte onlar ki beldelerde azgınlıkta bulunmuşlardı. Oralarda fesadı çoğaltmışlardı.89/Fecr-11-12

19-Yeryüzünde Bozgunculuk Yapanların Cezası-Eğer Önceden Tevbe Etmezse-;Öldürülmek veya Asılmak veya Elleri ve Ayaklarının Çapraz Kesilmesi veya Sürgündür Allah ve Peygamberiyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuğa uğraşanların cezası öldürülmek veya asılmak yahut çapraz olarak el ve ayakları kesilmek ya da yerlerinden sürülmektir. Bu onlara dünyada bir rezilliktir. Onlara ahirette büyük azab vardır. Ancak, onları yakalamanızdan önce tevbe edenler bunun dışındadır. Biliniz ki Allah, bağışlar ve merhamet eder.5/Maide-33-34

20-Takva Sahipleri Yeryüzünde Bozgunculuk Çıkarmazlar Bu ahiret yurdunu, yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu istemeyen kimselere veririz. Sonuç Allah'a karşı gelmekten sakınanlarındır.28/Kasas-88

21-Allah Bozguncu ile Düzelticileri Bilir Dünya ve ahiret hakkında (lehinize olan davranışları düşünün ve ona göre hareket edin). Sana yetimler hakkında soruyorlar. De ki: Onları iyi yetiştirmek (yüz üstü bırakmaktan) daha hayırlıdır. Eğer onlarla birlikte yaşarsanız, (unutmayın ki) onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah, işleri bozanla düzelteni bilir. Eğer Allah dileseydi, sizi de zahmet ve meşakkate sokardı. Çünkü Allah güçlüdür, hakîmdir.2/Bakara-220

Eğer yüz çevirirlerse, şüphesiz Allah bozguncuları bilir.3/Ali İmran-63

Aralarında ona inanan ve inanmayan vardır. Rabbin, bozguncuları daha iyi bilir.10/Yunus-40

22-Bozguncular Kendilerini Bozguncu Olarak Kabul Etmezler İyi bilin ki, asıl bozguncular kendileridir, lakin farkında değillerdir.2/Bakara-12

23-Bozgunculara Karşı Toplumun Tedbir Alması veya Çaba Göstermesi Gerekir Dediler ki: Ey Zülkarneyn! Bu memlekette Ye'cûc ve Me'cûc bozgunculuk yapmaktadırlar. Bizimle onlar arasında bir sed yapman için sana bir vergi verelim mi?.18/Kehf-94

24-Yeryüzünde Fesat Çıkarmayı Allah Yasak Kılmıştır Musa, milleti için su aramıştı; «Asanla taşa vur» dedik; ondan on iki pınar fışkırdı, herkes içeceği yeri bildi. Allah'ın rızkından yiyin, için, yalnız yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.2/Bakara-60 Allah'ın sizi Ad milleti yerine getirdiğini, ovalarında köşkler kurup dağlarında kayadan evler yonttuğunuz yeryüzünde yerleştirdiğini hatırlayın; Allah'ın nimetlerini anın, yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın» dedi.7/Araf-74

«Ey milletim! Ölçüyü ve tartıyı tamamı tamamına yapın; insanlara eşyalarını eksik vermeyin; yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.»11/Hud-85

İnsanların hakkı olan şeyleri kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.26/Şuara-183

Medyen halkına kardeşleri Şuayb'ı gönderdik. O, «Ey milletim! Allah'a kulluk edin, ahiret gününe umut besleyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın» dedi.29/Ankebut-36

25-Bozguncuların Sonunu Hatırdan Çıkartmamalıyız «Allah'a inananları yolundan alıkoyup ve o yolun eğriliğini dileyerek tehdit edip her yolda pusu kurup oturmayın. Azken, Allah'ın sizi çoğalttığını hatırlayın; bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bir bakın.»7/Araf-86

Sonra peygamberlerin ardından Musa'yı ayetlerimizle Firavun ve erkanına gönderdik. Ayetlerimize karşı haksızlık ettiler. Bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bir bak.7/Araf-103

Gönülleri kesin olarak kabul ettiği halde, haksızlık ve büyüklenmelerinden ötürü onları bile bile inkar ettiler. Bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bir bak!.27/Neml-14

26-Allah Fesat Çıkaranların Amellerini Islah Etmez Onlar (iplerini) atınca, Musa dedi ki: «Sizin getirdiğiniz sihirdir. Allah onu boşa çıkaracaktır. Çünkü Allah bozguncuların işini düzeltmez.»10/Yunus-81

27-Bozgunculuk Çıkaranların Son Anda Müslüman Olması Fayda Vermez İsrailoğullarını denizden geçirdik, Firavun ve askerleri haksızlık ve düşmanlıkla ardlarına düştüler. Firavun boğulacağı anda: «İsrailoğullarının inandığından başka tanrı olmadığına inandım, artık ben O'na teslim olanlardanım» dedi. O'na: «Şimdi mi inandın? Daha önce baş kaldırmış ve bozgunculuk etmiştin» dendi.10/Yunus-90-91

28-İnsanları Fırkalara Bölmek ve Öldürmek Toplumda Fesad Çıkarmaktır Firavun memleketin başına geçti ve halkını fırkalara ayırdı. İçlerinden bir topluluğu güçsüz bularak onların oğullarını boğazlıyor, kadınları sağ bırakıyordu; çünkü o, bozguncunun biriydi.28/Kasas-4

29-Müminler Bozgunculara Karşı Yardım Etmesi İçin Allah’a Dua Ederler Lut: «Rabbim! Bozgunculara karşı bana yardım et» dedi.29/Ankebut-30

30-Bozgunculuk Yapan İle Salih Amel İşleyen Allah Katında Eşit Olmaz Yoksa, inanıp yararlı iş işleyenleri, yeryüzünde, bozguncular gibi mi tutarız? Yoksa, Allah'a karşı gelmekten sakınanları yoldan çıkanlar gibi mi tutarız?.38/Sad-28

[]

[]

Ico libri Anlamlar

[1]Bozuk ve fenalık. Karışıklık. Haddi tecavüz edip zulmetmek.

Nuvola apps bookcase Köken"Nuvola apps bookcase Köken"

Balance icon Eş Anlamlılar ku:fesad

[]

[]

Ico libri Anlamlar

[1] (sanat) tüm değişim (sanatta)
[2] (eskimiş) ayaklanma
[3] (eskimiş) devrim
[4] (eskimiş) kargaşalık

en:ihtilal hu:ihtilal

Advertisement