Yenişehir Wiki
Advertisement
Disambig Bakınız: Taziye , Taziye evi , Cenaze namazı , Cenaze duası , Cenaze yardımı , Defin , Teşyi , Tabut , Teneşir , Gasil , Gassal , Gasilhane , Yasin , Kefen , Kabir


Bâki olan Allah'tır ve her canlı ölümü tadacaktır. Doğum gibi ölüm de Allah'ın değişmez sünneti içerisinde doğal bir olaydır. Fakat İslâm inancı bakımından ölüm bir son değil, yeni bir hayatın başlangıcıdır. Dolayısıyla bu âlem için ölüm denilen olay, başka bir âlem için mahiyeti farklı yeni bir doğum olarak gerçekleşir. Mutlaka yaşanacak olan bu yeni hayat için insanın bu dünyada iken hazırlık yapması gerekir. Esasen Allah'ın emirleri ve Peygamberimiz'in tavsiyeleri dikkate alınıp onlara uygun davranışlar sergilenmesi dışında özel bir hazırlık yapmaya gerek yoktur. Bu emir ve tavsiyeler, bu geçici dünyanın en güzel şekilde yaşanmasını sağlamaya yeteceği gibi, müstakbel hayat için de bir hazırlık teşkil edecek özelliktedir.

Gasil[]

İnsanın ölüsü de saygıya lâyıktır. Bu saygı bir yönüyle, ölünün yakınlarına bir teselli mahiyeti taşıdığı gibi ölümün hiçlik olmadığını anlatmak amacına da yöneliktir. O ölmüştür, fakat yine insandır; bu dünya açısından ölmüştür, fakat başka bir âlem için yeniden doğmuştur. Ölünün âdeta yeni doğmuş bir çocuk gibi yıkanması, bir yönüyle bu yeniden doğuş olayını sembolize etmekte, bir yönüyle bu fâni yolculuğun yani dünya hayatının kendisi üzerinde bıraktığı kir, toz ve bulaşıkları gidermeyi temsil etmektedir. Bu yıkamanın ardından, yeni doğan çocuğa giydirilen zıbın misali kefene sarılır ve büyük bir ihtimamla beşiğine indirilir. Ötesini Allah biliyor, gidenler biliyor. Biz de bildirildiği kadarını biliyoruz...

Cenaze, ölü anlamına geldiği gibi, tabut veya teneşir anlamına da gelir. Son nefesine yaklaşmış ve ölmek üzere olan kişiye muhtazar, ölen kişiye meyyit (çoğulu mevtâ), ölü için genel olarak yapılması gereken hazırlıklara teçhiz, ölünün yıkanmasına gasil, kefenlenmesine tekfin, tabuta konulup musallâya yani namazın kılınacağı yere ve namazdan sonra kabristan a taşınmasına teşyî ve kabre konulmasına defin denir. Telkin , muhtazarın yanında kelime-i tevhid ve kelime-i şehâdet okumaya denildiği gibi definden sonra, sorulması muh

Ölen bir müslümanı yıkamak, kefenlemek, onun için namaz kılıp dua etmek ve bir kabre gömmek müslümanlar için farz-ı kifâyedir.

Peygamberimiz "Ölülerinizin güzel işlerini yâdedin, kötü taraflarını dile getirmeyin" (Tirmizî, "Cenâiz ", 34) diyerek, ölmüşlerimizi hayırla anmamızı, iyi taraflarını ön plana çıkarmamızı tavsiye etmiştir. Ölenin olumsuz yönleri konusunda suskun kalma hususu, ölen kişinin ölmeden önceki davranışlarıyla ilgili olduğu kadar, ölüm anındaki durumu, gasil işini yapanların gördükleri hoş olmayan şeylerle de ilgilidir. Fakat ölen kişi haramı açıkça işleyen bid`at ve sapıklıkla tanınmış ve bu hal üzere ölmüş biriyse, başkalarını sakındırmak maksadıyla onun bu durumu gerektiğinde söylenebilir.

==Ölmek üzere olan kişi==<

Ölmek üzere olan kişiyi, eğer bir güçlük yoksa kıbleye doğru ve sağ yanı üzerine çevirmek müstehaptır. Sırtına, ensesine yastık gibi şeyler konup başı yükseltilerek yüzü kıbleye gelecek şekilde ve ayakları kıbleye uzanık duruma getirilmesi aynıdır.

Bir hadiste "Kimin son sözü `Lâ ilâhe illallah' olursa, o kişi cennete girer" buyurulmuştur (Ebû Dâvûd, "Cenâiz", 16). Ölümü yaklaşmış kişiye kelime-i tevhid telkin edilmesi sünnettir (Müslim, "Cenâiz", 1). Ona "sen de söyle" dememeli, sadece yanında kelime-i tevhid ve kelime-i şehâdet okumalıdır. Bu telkinin amacı, hastanın son nefeste bu sözleri söylemesi ve son sözünün bu kelimeler olmasıdır. Bu bakımdan bu telkini hastanın sevdiği kimseler yapmalıdır. Bu telkin tövbeyi de içine alacak şekilde şöyle de yapılabilir: Estağfirullâhe'l-azîm ellezî lâ ilâhe illâ hû, el-Hayye'l-Kayyûm ve etûbü ileyh. Ölümü yaklaşmış kişinin (muhtazar) yanında Yâsîn veya Ra`d sûresini okumak müstehaptır.

Muhtazar ölünce[]

Muhtazar ölünce gözleri kapatılır, bir bezle çenesi bağlanır. Bunları yapan kişi şöyle dua etmelidir:

Bismillâhi ve alâ milleti resûlillâh. Allahümme yessir aleyhi emrehû ve sehhil aleyhi mâ ba`dehû ve es`idhu bi likaike vec`al mâ harece ileyhi hayren mimmâ harece anhü (Allah'ın adıyla ve Resûlullah'ın dini üzere? Ey Allahım bunun işini kolaylaştır ve sonrasında güçlük gösterme. Onu, cemalinle mutlu eyle. Gittiği yeri, ayrıldığı yerden daha hayırlı eyle).

Ölünün üzerinden elbisesi çıkarılır. Üzerine bir örtü çekilir, şişmemesi için karnı üzerine bıçak gibi demirden bir şey konur ve yıkanacağı yere konulur. Elleri yanlarına uzatılır, göğsünün üzerine konmaz. Cünüp, hayız, nifas hallerinde bulunanlar ölünün yanında bulunmaz. Ölünün yanında güzel kokulu bir şey bulundurulur..

Ölü yıkanıncaya kadar yanında Kur'an okunmaz. Yıkanma işlemi tamamlanmadan ölünün yanında Kur'an okumak mekruhtur. Fakat başka bir odada yüksek sesle okumak mekruh olmadığı gibi ölünün bulunduğu odada gizlice, içinden Kur'an okumakta da kerâhet yoktur.

Bir hadis[]

Peygamber efendimiz (s.a.v.) Ensârdan bir zâtın cenâzesinde bulunup, kabrine kadar gitti. Kabrin başında oturdu. Eshâb-ı kirâm (r.anhüm) etrafında oturdular.

Eshâb-ı kirâm, Peygamber efendimizin huzurunda bulunurlarken, edebe riâyetle öyle hareketsiz olurlardı ki, başlarına kuş konmuş gibi dururlardı.

Kabrin başında böyle hareketsiz beklerken, Resûlullah efendimiz mübârek başlarını kaldırıp iki veya üç defa, "Kabir azabından Allahü teâlâya sığınınız" buyurdu ve sonra şöyle devam etti: "Şüphesiz ki, mü'min bir kul, âhırete yönelmiş, dünyâdan kesilmiş bir hâlde iken melekler gelirler. Yüzleri beyaz olup, güneş gibi parlaktır. Yanlarında Cennet kefeni ve Cennet kokuları vardır»

Hastanın yanına otururlar. O kadar çok olurlar ki, gözün görebileceği yeri kaplarlar. Sonra ölüm meleği gelip, hastanın başucuna oturur ve "Ey Allahü teâlânın emirlerinden dışarı çıkmayan ruh! Allahü teâlânın mağfiretine, rızâsına çık" der.

Peygamber efendimiz (s.a.v.) devam ederek buyurdu ki, "Ruh, su kabından suyun damlaması misâli çıkar. Melekler onu alırlar, ona duâ ederler ve ellerinde hiç bekletmeden, yanlarında getirdikleri Cennet kefenine sararlar, yanlarında getirdikleri güzel Cennet kokularını üzerine serperler. Ondan, öyle bir koku yayılır ki, yeryüzünde bulunan miskten daha güzeldir. Sonra o ruhu alıp yükseklere götürürler.

Yükselirlerken, yanlarına uğradıkları her melek kafilesi, "Bu temiz, güzel kokulu ruh kimindir?" derler. Onu taşıyan melekler, "Bu filân oğlu filânın ruhudur" deyip en güzel isimleri ile söylerler.

Bu şekilde, dünyâ semâsına kadar giderler, dünyâ semâsının kapısının açılmasını isterler. Dünyâ semâsının kapısı açılır. Çok güzel bir şekilde karşılarlar, uğurlanırlar. Bu karşılama ve uğurlama ile yedinci semâya kadar giderler.

Orada Allahü teâlânın şu fermanı gelir: "Onun sicilini ılliyyîn (Cennetlikler) arasında tutunuz. Onu yeryüzüne iade ediniz. Onları topraktan yarattık ve oraya iade edeceğiz. Sonra yine topraktan çıkaracağız." Sonra o ruh, cesedine iade olunur.

Sonra ona iki melek gelip derler ki,

  • "Rabbin kimdir?"
  • O, "Rabbim Allahtır" der.
  • Melekler "Dînin nedir?" derler.
  • O, "Dînim İslâmdır" der.
  • Melekler Hz. Peygamberi göstererek, "Bu zât hakkında ne dersin?" derler.
  • O, "O, Resûlullahtır (s.a.v.)" der.
  • Melekler, "Nereden biliyorsun?" derler.
  • O, "Allahın kitabını okudum. Ona îmân ettim. Onu tasdîk ettim" der.

Sonra Allahü teâlâ tarafından bir nida gelir. "Kulum doğru söyledi. Onun için Cennet yataklarından bir yatak düşeyin. Ona Cennet elbiselerinden bir elbise giydirin. Onun için Cennetten bir kapı açın ki, o kapıdan Cennetin hoş kokusu ve güzel rüzgârı gelsin,"

Sonra o kulun kabri, göz görebildiği ölçüde genişler. Bundan sonra ona güzel yüzlü, hoş kokulu bir kimse gelir, "Bugün sana, seni sevindirecek bir şeyi müjdelemek için geldim. O müjde, Allahü teâlânın sana olan iyilik va'didir." 

  • O kimse, bu gelen kimseye "Sen kimsin?" der. 
  • Sonra o kimse, "Yâ Rabbî! Kıyâmeti çabuk oldur. Ehlime ve hizmetçilerime kavuşayım" diye duâ eder."

Resûlullah (s.a.v.) bundan sonra, kâfir bir kimsenin durumunun nasıl olacağını şöyle anlattı:

"Kâfir olan bir kul, âhırete yönelmiş, dünyâdan kesilmiş hâlde iken, gökten melekler gelirler. Yüzleri simsiyah olup, gözün görebildiği kadar kalabalıktırlar, yanlarında bir çul parçası getirmişlerdir. Sonra melek-ül-mevt gelip, o kâfirin başucunda oturur ve

  • "Ey habîs ruh! Allahü teâlânın hoşnutsuzluğuna, gadabına çık!" der.

Bunun üzerine onun uzuvları parça parça olur. Onun ruhu; kızgın bir demirin, ıslak bir koyunun derisine bastırılıp çıkarılması gibi çıkar. Damarlar ve sinirler birlikte çekilir. Melekler, o çıkan ruhu hiç bekletmeden beraberlerinde getirdikleri çul parçasına atarlar. Cifeden daha kerih bir kokusu vardır. Bu haliyle onu alıp çıkarlar. Her uğradıkları melâike taifesi,

  • "Bu habîs ruh kimin?" diye sorarlar.
  • Melekler, "Bu filân oğlu filânın ruhudur" deyip en kabîh, çirkin isimleri ile tanıtırlar.

Bu hâl ile dünyâ semâsına varırlar. Birinci semânın kapısını çalarlar, kapı açılmaz."

Peygamberimiz burada, "Onlara gök kapıları açılmaz (ruhları göğe yükselemez) ve deve, iğnenin deliğinden geçinceye kadar (hiç bir zaman) Cennete giremezler." (A'râf-40) meâlindeki âyet-i kerîmeyi okudu ve anlatmaya devam etti

  • "Allahü teâlâ tarafından bir nida gelir ki, "Onun sicilini Cehennemlikler arasında tutunuz. Bundan sonra o kâfirin ruhu fırlatılıp atılır."

Peygamber efendimiz (s.a.v.) burada, "Kim, Allahü teâlâya şirk koşarsa, sanki o gökten düşüp kuşa yem olana, rüzgârın uzağa savurduğuna benzer." (Hac-31) meâlindeki âyet-i kerîmeyi okudular.

Ve anlatmaya devam ettiler:

"O kâfirin ruhu böylece yuvarlanır. Sonra gelip cesede girer. Bundan sonra ona iki melek gelerek, yanına otururlar ve sorarlar.

  • "Rabbin kimdir?" O ise çok hayret edip,
  • "Ha... Ben bilmem" der.
  • Melekler, "Dînin nedir?" diye sorarlar.
  • O ise aynı şekilde "Ben bilmem" der.
  • Melekler, Peygamber efendimizi (s.a.v.) işaret ederek "Size gönderilen bu zât hakkında ne dersin?" derler.
  • O yine "Ben bilmem" der.
  • Bundan sonra bir nida gelir. "Kulum yalan söyledi. Ona ateşten bir yatak hazırlayın ve ateşten bir elbise giydirin ve ona Cehennemden bir kapı açın."

Böylece Cehennemin sıcaklığı ve zehirli havası onu sarar. Kabri onu sıkar, kaburga kemikleri birbirine geçer. Bundan sonra bir kimse gelir ki, kokusu pis, elbisesi çok çirkindir.

  • O kâfire, "Sana va'd olunan kötü hâlleri haber vermeye geldim" der.
  • O ise "Sen kimsin?" der. O gelen "Ben senin kötü amellerinim" deyince, kâfir, "Yâ Rabbi! Kıyâmeti vuku' buldurma! Yâ Rabbi! Kıyâmeti vuku' buldurma!" der.

Diğer bir haberde geldi ki:

Mîzânda (terazide) günâhları ağır gelen müslümanlar Cehenneme doğru yol alırlarken,

  • "Yâ Muhammed (s.a.v.), imdadımıza yetiş!" derler.

Fakat Cehennem meleklerinin reîsi Mâlik'i görünce, onun heybetinden Muhammed aleyhisselâmın ismini unuturlar.

  • Mâlik onlara "Sizler kimlersiniz?" diye sorar.
  • Onlar, "Bizler üzerimize Kur'ân-ı kerîm indirilen kavimdeniz. Bizler Ramazan'da oruç tutardık" derler.
  • Mâlik "Kur'ân-ı kerîm, Muhammed aleyhisselâma indirildi" der. Onlar Muhammed aleyhisselâmın ismini duyunca haykırırlar ve "İşte biz, Hz. Muhammed'in (s.a.v.) ümmetindeniz" derler.
  • Mâlik onlara, "Peki, Kur'ân-ı kerîmde, Allahü teâlânın yasak ettiği şeyleri yapmaktan men eden bin ma'nâ yok muydu?" der.

Böyle konuşup giderlerken Cehenneme ve zebanî meleklerine yaklaşmış olurlar.

  • Cehenneme ve zebanîlere bakarlar ve derler ki "Yâ Mâlik! Bize izin ver de hâlimize ağlıyalım."

Kendilerine izin verilir. Gözlerinden yaş yerine kan gelinceye kadar ağlarlar.

  • Mâlik onlara, "Bu ağlama ne güzel. Keşke dünyâda iken böyle Allah korkusundan ağlasaydınız, sizi ateşten korurdu. Fakat bugünkü ağlamanızın fâidesi yoktur."
  • Sonra Mâlik, orada vazifeli bulunan zebânî meleklerine, "Onları ateşe atın" emrini verir.
  • Onlar da Cehenneme atarlar.
  • Cehenneme atılan bu mü'minler hemen, "Lâ ilâhe illallah" derler.
  • Bunun üzerine ateş, onlardan uzaklaşır. Mâlik, "Yâ Nâr! Onları tut!" der.
  • Ateş, "Onları nasıl tutabilirim ki (Lâ ilâhe illallah) diyorlar" der.
  • Mâlik tekrar tutması için emir verir. Ateş yine aynı cevâbı verir.
  • Bunun üzerine Mâlik, ateşe "Evet, tutacaksın. Çünkü Allahü teâlâ öyle emrediyor" der. Sonra ateş onları tutar. Ba'zılarının ayaklarına kadar, ba'zılarının diz kapaklarına kadar, ba'zılarının bellerine kadar ve ba'zılarının da boğazlarına kadar ateş çıkar.
  • Ateş yüzlerine doğru yükselince, Mâlik ateşe emredip; "Yüzlerini yakma ki, dünyâda iken çok secde ettiler.
  • Kalblerini de yakma ki, çok Ramazan orucu tuttular, susadılar" der.
  • Sonra şöyle duâ ederler,"Ey merhametlilerin en merhametlisi! Ey iyilik sahibi! Ey ihsan sahibi!"

Allahü teâlâ, onlar için verdiği hükmü böylece infaz ettikten sonra Cebrâil aleyhisselâma,

  • "Yâ Cebrâil! Ümmet-i Muhammedin âsî olanlarının hâli nasıldır?" buyurur.
  • Hz. Cebrâil der ki, "Yâ Rabbî! Onları en iyi bilen sensin" der.
  • Allahü teâlâ "Git! Onların hâlini öğren" buyurur.
  • Cebrâil (a.s.) Mâlik'e gider. Mâlik'i, Cehennem ortasında ateşten bir minber üzerinde oturur hâlde görür. 
  • Hz. Cebrâil'i görünce, "Yâ Cebrâil! Buraya gelmene sebep nedir?" der.
  • Hz. Cebrâil, "Ümmet-i Muhammedin âsîlerinin halleri nasıldır?" diye sorar.
  • Mâlik, "Hâlleri çok fena, yerleri çok dar. Ateş onların cisimlerini yaktı. Etleri yandı. Kalbleri ve yüzleri kaldı. Oralarında da îmân parlar" der.
  • Cebrâil (a.s.) "Onlardan perdeyi kaldır da hâllerini bir göreyim!"
  • Mâlik, oradaki vazifeli meleklere emreder. Onlar da perdeyi kaldırırlar.
  • Cehennem ehli, Hz. Cebrâil'e bakarlar ve onun hüsn-i cemâlini görünce anlarlar, ki, o azâb melâikelerinden değildir.
  • "Bu zât kimdir ki, biz hiç kendisinden daha güzel birini görmedik?" derler.
  • Mâlik der ki; "Bu kerem sahibi Cebrâil aleyhisselâmdır ki, Rabbinden Muhammed aleyhisselâma vahiy getirirdi. Onlar, Muhammed aleyhisselâmın mübârek ismini duyunca, hep birden bağırırlar ve "Ey Cebrâil! (a.s.) Hz. Muhammed'e (s.a.v.) bizden selâm söyle, O'na, bizim günâhlarımız, seninle bizim bir araya gelmemize engel oldu de ve kötü hâlimizi anlat" derler.
  • Sonra Cebrâil (a.s.) Allahü teâlânın huzuruna gelir. Allahü teâlâ "Ümmet-i Muhammedi nasıl buldun?" buyurur.
  • Hz. Cebrâil "Yâ Rabbî! Onların hâli çok kötü, yerleri de pek dar" der.
  • Allahü teâlâ, "Senden birşey istediler mi?" buyurur.
  • Cebrâil aleyhisselâm "Evet yâ Rabbî! Kendilerinden Peygamberlerine selâm götürmemi ve kötü hâllerini kendisine haber vermemi istediler."
  • Allahü teâlâ, "O halde, selâmlanın ve haberlerini kendisine bildir" buyurur.
  • Cebrâil (a.s.) Hz. Muhammed'e (s.a.v.) gelir. O'nu inciden yapılmış beyaz bir köşkte bulur. Köşkün tam dörtbin kapısı vardır. Her kapının çevresi iki sıra sırma altın ile süslüdür. 
  • Cebrâil (a.s.), "Yâ Muhammed! (s.a.v.) Ümmetinden, Cehennemde azâb gören âsilerin yanından geldim. Sana selâm söylediler ve hâllerinin çok kötü olduğunu, yerlerinin pek dar olduğunu sana haber vermemi istediler" der.
  • Muhammed aleyhisselâm, Arş-ı a'lânın altına gidip, secdeye kapanır ve Allahü teâlâyı öyle sena eder ki, o zamana kadar hiç kimse öyle sena etmemiştir.
  • Bundan sonra Allahü teâlâ, "Başını kaldır ve iste! İstediğin verilecek. Şefâat et! Şefâatin kabul edilecek" buyurur.
  • Hz. Muhammed (s.a.v.), "Yâ Rabbî! Ümmetimden şakî olanlar hakkındaki hükmünü infaz ettin, onlar için şefâatimi kabul buyur" diye duâ eder.
  • Allahü teâlâ, "Onlar hakkında seni şefâatçi kıldım. Cehenneme git. Lâ ilâhe illallah diyenleri oradan çıkar" buyurur.
  • Muhammed aleyhisselâm gider. Mâlik O'nu görünce ta'zîm ile karşılar.
  • Ona "Ya Mâlik! Ümmetimin Cehennemlik olanlarının hâli nicedir?" diye sorunca
  • Mâlik "Hâlleri çok kötü ve yerleri de pek dardır" der,
  • Muhammed aleyhisselâm, "Kapıyı aç ve perdeyi kaldır" buyurur.
  • Kapı açılır, perde kalkar.
  • Cehennem ehli, Muhammed aleyhisselâmı görünce hep birden feryâd ederek "Yâ Resûlallah! Ateş derilerimizi yakıp, ciğerlerimize işledi" derler.
  • Muhammed aleyhisselâm, onların hepsini oradan çıkarır. Onlar ateşte yanmakla kömür olmuşlardır.
  • Muhammed aleyhisselâm onları, cennetin kapısında bulunan ve hayat nehri diye isimlendirilen nehre getirir. Onlar bu nehirde yıkanırlar. Nehirden çıktıklarında genç delikanlı olarak çıkarlar ki, gözleri sürmeli, yüzleri çok güzeldir.
  • Alınlarında "Bunlar, Rahmanın ateşten âzâd ettiği Cehennemliklerdir" yazısı bulunur. Sonra bunlar Cennete girerler.
  • Cehennemde azâb görmekte olan kâfirler bu hâli görünce, "Keşke biz de müslüman olaydık. Şimdi biz de Cehennemden çıkmış olurduk" derler.."

"Kıyâmet günü dünyâ , saçları dağılarak birbirine karışmış, mosmor, sivri köpek dişleri dışarıya kadar çıkık, kara, çirkin suratlı bir yaşlı kadın suretinde getirilir. Bu haliyle orada olanlara gösterilir. Mahşer ehli ondan iğrenirler. Mahşer enline denilir ki, "Siz bunu tanıyor musunuz?" Onlar, "Biz onu tanımaktan Allahü teâlâya sığınırız" derler. Onlara "İşte bu, uğrunda birbirinize girip dövüştüğünüz, ondan elde ettiklerinizle de birbirinize karşı övündüğünüz dünyâdır" denilir. Sonra emredilir, dünyâ bu haliyle Cehenneme atılır. O zaman der ki, "Yâ Rabbî! Hani benim dostlarım? Hani bana tâbi olanlar, gönül verenler?" der. Sonra bu söyledikleri de Cehenneme atılır. Dünyâ Cehenneme atılır, fakat ona azâb edilmez. Cehennemliklere dünyânın kötülüğü anlatılmak için böyle gösterilir."

Şablon:Cenaze işleri Şablon:Müftülük

Sözlük[]

  • cenaze funeral
  • cenaze funeral director
  • cenaze remain
  • cenaze mortuary
  • cenaze corpse ready for burial
  • cenaze mortal remains
  • cenaze corpse
  • cenaze funeral; corpse
  • cenaze corpse which has been made ready for burial, body ready for burial
  • cenaze funeral, obsequies

Türkçe - Türkçe çevirisi "cenaze"[]

cenaze Ölü cenaze Cenaze töreni CENAZE (C.: Cenâiz) İnsan ölüsü Cenaze NEYT Cenaze ŞERCA' cenaze Kefenlenip tabuta konmuş, gömülmeye hazırlanmış insan ölüsü cenaze Kefenlenip tabuta konmuş, gömülmeye hazırlanmış insan ölüsü. Ölü:"Evden iki sene içinde üç cenaze çıkmıştı."- P. Safa

*Teşkilat: İlçe Nüfus Müdürlüğü < Yenişehir İlçe Nüfus Müdürlüğü < Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü*Kavramlar:Nüfus < Nüfus olayları < Doğum < Ölüm < Evlenme < Boşanma < Adres*Sistemler:Adres < Adres Kayıt Sistemi < Ulusal Adres Veri Tabanı < Adres Standardı ve Adres Kayıt Sistemi < Kimlik Paylaşım Sistemi

Hukuki anlamada ölüm[]

Ölüm olayını;
  • a) Şehir ve kasabalarda 24/4/1930 tarihli ve 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu gereğince defin ruhsatı vermeye yetkili olanlar,
  • b) Köylerde, varsa resmî tabip veya sağlık kuruluşu yetkilileri, yoksa köy muhtarları,
  • c) Hastane ve bakım evi gibi sağlık kurumlarında kurum amirlikleri,
  • ç) Askeri birliklerde tabipler veya iç hizmet mevzuatına göre kıta komutanlıklarınca görevlendirilmiş olanlar ve askerlik şubeleri,
  • d) Doğal afetlerde mülkî idare amirlerince görevlendirilecek memurlar,
  • e) Adlî olaylarda ve kazalarda ilgili Cumhuriyet savcılıkları,

olayın meydana geldiği tarihten itibaren, dış temsilcilikler ise olaydan haberdar oldukları tarihten itibaren on gün içerisinde Genel Müdürlüğe ya da nüfus müdürlüğüne bildirmekle yükümlüdürler.

    • (2) Kanunî süre geçtikten sonra nüfus müdürlüklerine gelen ölümlere ait tutanaklar resmî sağlık kurumları kayıtlarına veya diğer resmî belgelere dayanılarak düzenlenmiş ise nüfus müdürlüklerince kabul edilip işleme alınır.
    • (3) Yurt içinde meydana gelen ölümlerde, ölüm nerede meydana gelmişse o yerin nüfus müdürlüğüne, ölüm yerinin tespit edilememesi halinde ceset nerede bulunmuşsa o yerin, ölüm bir taşıt içinde olmuşsa bu taşıttan çıkarıldığı yerin nüfus müdürlüğüne bildirilir.
    • (4) Ölenin kaydı yok ise yapılacak soruşturma sonunda Türk vatandaşlığı ve ailesi tespit edildiği takdirde doğum tutanağı düzenlenerek aile kütüğüne önce doğum, sonra ölüm olayı işlenir.

Ölüm, bir canlı varlığın (insan, hayvan ve bitkinin) hayati faaliyetlerinin kesin olarak sona ermesidir. Canlı varlıkların herhangi bir dokusunun canlılığını kaybetmesine de ölüm denir. Canlının ölümünden bahsedebilmek için, hayati faaliyetlerin bir daha geri gelmemek üzere sona ermesi şarttır. Zira boğulma, donma, zehirlenme tehlikesi geçiren ve kalbi duran kişilerde suni teneffüs ve kalp masajı yapılarak, durmuş gibi görünen solunum ve dolaşım fonksiyonlarının tekrar başlatılması çok kere mümkün olmaktadır.


Ölüm Semptompları[]

Bir kişinin öldüğünün belirtileri:

  • Pallor mortis, solukluk, ölümden itibaren ilk 120 dakika içinde gerçekleşir.
  • Algor mortis, vücut ısısında geri dönüşü olmayan düşüş
  • Rigor mortis, ölüm katılığı, kasların ölünen haldeki kasılma/gevşeme durumunda aynen kalması
  • Livor mortis, Kanın vücudun alt bölümlerinde toplanması
  • Dekompozisyon, çözünme, bedenin daha basit yapı taşı maddelerine ayrılması


Ölümden evvel, kısa veya uzun olmak üzere agoni ismi verilen bir can çekişme devresi sözkonusudur. Bu devre, müzmin hastalıklarda uzun, ani ölümlerde ise kısa olur. Bu devrede, dolaşım ve solunum sistemlerinde iyileşmesi mümkün olmayan değişiklikler meydana gelir. Agoni devresi birkaç dakikadan, birkaç güne kadar uzayabilir. Bu devredeki bir şahıs, tam olarak sessizlik ve hareketsizlik içinde bulunur, dış uyarılara karşı tepki çok azalmış veya kaybolmuştur. Bütün sistemlerin çalışması bozulmuştur. Bazen, bozukluklar düzelir gibi olur, şahıs kendini çok iyi hissettiğini bile söyleyebilir. Bu durum, ölüm öncesi görülebilen geçici bir iyilik halidir. İlk önce görme, son olarak işitme duyusu kaybolur. Gözler yukarı ve dışa tavana bakıyormuş gibi bir hal alır, gözbebekleri genişler. Göz akı ve göz kenarlarında yapışkan bir sıvı toplanır. Göz parlaklığını kaybeder, arkaya doğru çöker. Refleksler ortadan kalkar. Alından soğuk iri taneli terle birlikte son bir gözyaşı damlası gelebilir, şahıs ağlıyor gibidir. Nabız oldukça zayıflar. Kalp sesleri güçlükle ve çok hafif duyulur, el ve ayaklar soğur, fakat şahsın iç harareti bazan 42-43° dereceye kadar yükselir. Salya, sümük, idrar, pislik, meni dışarı çıkar ve neticede ölüm husule gelir. Bazı agoni durumlarında şuur kapalı olmakla birlikte akli melekeler, zeka ve şuur bozulmaz.

Ölümün birinci dönemi, fonksiyonel, klinik veya formatik ölüm dönemidir. Bu dönemde kişilik kaybolur. Ölümün ikinci dönemiyse hücrelerin ölümü veya moleküler ölüm dönemidir.

Kalp nakli ameliyatlarından önce klinik ölüm; dolaşım, solunum ve sinirle ilgili organların faaliyetlerinin son bulması şeklinde kabul ediliyordu. Kalp nakli ameliyatlarından sonra ölümün tarifindeki fikir ve araştırmalar değişik bir yön almıştır ve neticede beyin ölümü terimi ortaya çıkmıştır. Beyin ölümü yani klinik ölüm, beynin bütün faaliyetlerinin durması ve bütün tedavilere rağmen geri dönmeyecek şekilde kesilmesidir. Bu ölümde, dolaşım ve solunumu çalıştıran cihazlar çıkarılınca, solunum ve dolaşımın durmaları da esas alınmaktadır. Beyin faaliyetlerinin durması, elektroansefologramda düz bir çizginin görülmesiyle anlaşılır.

Ölüm teşhisinde kullanılan çeşitli metodlar sözkonusudur. Hekimlerce göz önünde bulundurulan ölüm belirtilerinden bazıları şunlardır:

Solunumun durması
Ölünün göğsüne bir bardak su konur. Canlıda solunum dolayısıyla su yüzeyi titrer. Ölünün ağzına ayna tutulur. Solunum varsa ayna buğulanır; fakat bu yol, eski bir usuldür. Cesetteki kokuşma dolayısıyla da ayna buğulanabilir.
Kalbin durması
Vücudun hiçbir yerinden nabız hissedilemez, kalp sesleri işitilmez, elektrokardriyogramda düz bir çizgi görülür ki, ölüm teşhisi yöntemlerinin en doğru sonuç vereni budur. Kan dolaşımının durduğu da çeşitli deneylerle tespit edilebilir.
Kanın tetkiki
Uzun süren hastalıklarda ölümden sonra pıhtılaşma olur, boğulma şeklinde ve ani ölümlerde ise, kan sıvı halinde kalır. Canlıda kan bazik reaksiyon verir. Ölümden 2-3 saat sonra ise, kan asidik reaksiyon verir.
Ölümden sonra deri elastikiyetini kaybeder
soluk beyaz ve sarımtrak bir renk alır. Deride yara açılırsa, yaranın dudakları genişlemez, yakılırsa kan ve su toplanması görülmez.
Gözdeki bütün refleksler kaybolur
Gözbebekleri genişlemez olup, ışığa cevap vermez.

ABD'deki bir kanun maddesine göre ölümün tarifi:[kaynak belirtilmeli]

  • Dolaşım ve nefes alma fonksiyonları, geriye döndürülmez bir şekilde durduğu zaman,
  • Beyindeki (beyin sapı dahil) bütün fonksiyonlar durduğu zaman ilgili şahıs ölü kabul edilir.

Bitkisel hayatta ise beynin kortikol faaliyeti durmuş, ama beyin sapı faaliyetleri devam etmektedir. Yani şahıs görmez, konuşmaz, işitmez, hareket edemez, fakat dolaşım, solunum ve bazı otomatik hareketler (uyuma, sindirim...) devam etmektedir.

Ölünün yüzünde, durumunda, ölümünden sonra görülebilen değişiklikler başlar. Ölünün yüzünde, ölüm halindeyken gördükleri sebebiyle, korkunç veya gülüyormuş gibi bir şekil husule gelebilir. Ölümden sonra bütün kaslarda gevşeme olur. Göz kapakları kasları gevşediğinden kapaklar arası açık, yarı açık veya kapalı olabilir. Bazan bu açıklık devamlı kalır, bazen açık olan gözkapakları arası birkaç saat sonra daralır. Ölümden hemen sonra ağız açılır, çene aşağıya düşer, ölü katılığı husule gelince, ağız bir santimetre kadar kapanır. Ölümden sonra kişi, yer çekimi kanununa uyarak yere düşer. Ölüm nerede vuku bulursa kişi orada kalır. Ölü katılığı halinde ise kişi, ölüm anında bulunduğu pozisyonu muhafaza eder. Mesela su içerken bir eli bardakla ağzında, oturur vaziyette bulunabilir. Ölü katılığı çözülünce bu durum da bozulur.

Isısı 5-15 derecede olan bir yerde, yeni ölen bir şahıs saatte 1 derece soğuyarak 24 saat sonra bulunduğu yerin ısısıyla aynı dereceyi bulur. Ölen şahıs, çevre ısısına bağlı olarak su kaybeder ve neticede ağırlığı azalır. Gözün üstünde göz salgısı toplanmasından dolayı örümcek ağı meydana gelir.

Ölümden sonra yer çekimi etkisiyle damarlardaki kan, cesedin alt kısımlarında toplanır ve koyu mor renkte ölü lekeleri meydana gelir. Ölü lekeleri vücudun yere dokunan kısımlarında husûle gelmez.

Ölümden sonra kaslarda sertleşme olur ki, buna ölü katılığı ismi verilir. Ölü katılığı halk arasında iyi bilindiğinden cesedin çenesi ve iki ayağı biçimsiz şekil almasın diye bağlanır. Ölü katılığı bazen hafif ve kısa zamanda geçen şekilde olmak üzere her ölende meydana gelir. Çok nadiren görülmeyebilir. Ölü katılığı, genellikle önce alt çenedeki adalelerden başlar. Sonra sırasıyla boyun, yüz ve gövdedeki adalelerde meydana gelir. Ölümden genellikle 2-3 saat sonra başlar, ölü katılığı 30 saat içinde tam bir şekilde meydana gelip, kokuşmanın başlamasıyla 48-72 saat sonra çözülür.


Hukuktaki ölüm[]

İnsan hayatının tamamen tükenmesi olan ölümle hukuki şahsiyet (kişilik) sona erer. Ölen kimse herhangi bir borç altına giremez ve hak sahibi olamaz. Ölen kimseye karşı veya onun adına dava açılamaz. Kaide olarak ölümün ispatı, nüfus sicilindeki kayıtlarla yapılır. Bir kimse nüfus sicilinde ölü görünüyorsa, bunu ileri süren tarafın sırf bu kayıtları delil olarak göstermesini adli makamlar yeterli görüyor. Aksini iddia eden kimse çeşitli delillerle iddiasını ispat etme hakkına da sahiptir.

Ölüm sicilleri nüfus memurluklarınca tutulur. Ölen her kimsenin ölüm sicilinin tutulması için, en geç on gün içinde nüfus memurluğuna bildirilmesi lazımdır. Bundan başka hakim tarafından gaib kararı verilmiş veya ölümüne muhakkak nazarıyla bakılan bir tehlike içinde kaybolan ve ölüsü bulunmayan kimse de (mahallin en büyük mülkiye amirinin emriyle) ölüm siciline ölü olarak kaydedilir.

Spiritüalizm'de ölüm[]

Spiritüalizm’de ölüm dezenkarnasyon terimiyle ifade edilir ve “ruh ile yoğun (fiziksel) beden arasındaki ilişkinin kesin olarak kesilmesi” şeklinde tanımlanır. Fakat buradaki “etten ayrılma” ifadesi vücudun içinden çıkıp gitmek anlamında değil, ruhun vücut üzerindeki hakimiyetini durdurması, vücudu etki altında tutmayı bırakması anlamında kullanılır; çünkü madde-dışı bir varlık olan ruh için, mekanla ilgili olan girmek ve çıkmak fiilleri kullanılamaz.

Ölürken Hissedilenler[]

Boğulma
Kişi ilk anda büyük panik yaşıyor. Nefesini tutuyor. Ardından su ciğerlerine doldukça bir yanma ve yırtılma hissi duymaya başlıyor. Son olarak hissettiği şey ise sakinlik ve dinginlik oluyor. Oksijen alamadığı için bilinci kapanıyor, ardından ölüyor.

Yanma
Yanıklar, çok şiddetli acıya yol açıyor. Sinir uçlarının yanması ise bu acı hissini bir süre sonra ortadan kaldırıyor. Ardından kişi biraz his kaybına uğruyor. Yanarak ölen kişilerdeki asıl ölüm nedeni çoğunlukla zehirli gazların solunması ve nefessizlik oluyor.

Kafanın kopması
Uzmanlara göre beyin, kafa koptuktan sonra saniyelerce fonksiyonlarını sürdürüyor. Fransa'daki raporlara göre 18'inci yüzyılda giyotinli idamlarda kopan kafada 30 saniye kadar yüz mimikleri görülüyordu.

Yüksekten düşme
ABD'deki Golden Gate Köprüsü'nden atlayan 100 kurban, akciğerin iflas etmesi, kalbin patlaması ve kırık kaburgaların iç organlara zarar vermesi sonucu öldü.

Elektriğe kapılma
Evde bir şekilde elektrik akımına kapılma kalbi durdurabiliyor. 10 saniye sonra da bilinç kapanıyor. Ancak elektrikli sandalyede idam edilen mahkûmların ölüm nedeni beynin aşırı ısınması ya da boğulma oluyor.

Kan kaybı
1.5 litre kan kaybeden kişi kendini halsiz, susamış ve korkmuş hissediyor. İki litre kan kaybedildiğinde baş dönmesi ve bilinç kaybı başlıyor.

Dekompresyon(Basınç Kaybı)
Ani basınç kayıplarından kurtulanlar göğsüne vurulmuş gibi ani bir acı yaşadıklarını anlatıyor. 15 saniyeden az süre içinde de bilinç kaybı yaşanıyor.

Kalp Krizi
En çok rastlanan olay, kaslar oksijen alamayıp çırpınmaya başladığında hissedilen göğüs ağrısıdır. Kalbin normal ritminin bozulması, kalp atışlarını durdurur. Bilinç kapanır, ölüm gerçekleşir.

Asılma
Yağlı urganla asılarak boğulma 10 saniye içinde bilinç kaybına yol açıyor. Fırlatma tarzı asılmalarda amaç, boynun kırılmasını sağlamak. Ancak bu yöntemle asılan mahkûmlarda ölümlerin yine boğulmadan kaynaklandığı belirlendi.

Zehirli İğne
ABD'de idamlarda kullanılan yöntem doğrudan kalbi durduruyor. Araştırmalar, mahkûmların yanma ve büyük acı hissettiğini gösteriyor.

Kaynakça[]

Ayrıntılı ve resimli olarak ölürken hissedilenler!

Bakınız

Şablon:Ölüm - d


Ölüm - Ölü - Ölmek
Mevt - Mevta - Mevt olmak

Mevt/Ayetler

Mevt/Hadisler
Mutu kable ente mûtû

Ölürken en pişman olunan beş şey
Yavaş ölüm
Ölüm türleri
Ölüm şiirleri

*Kavramlar:Nüfus < Nüfus olayları < Doğum < Ölüm < Evlenme < Boşanma < Adres
İlçe Nüfus Müdürlüğü < Yenişehir İlçe Nüfus Müdürlüğü < Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü
*Sistemler:Adres < Adres Kayıt Sistemi < Ulusal Adres Veri Tabanı < Adres Standardı ve Adres Kayıt Sistemi < Kimlik Paylaşım Sistemi
Ölüm şiirleri


an:Muerte ar:موت arc:ܡܘܬܐ arz:موت az:Ölüm bat-smg:Smertės be:Смерць be-x-old:Сьмерць bg:Смърт bn:মৃত্যু bo:ཤི་བ། br:Marv bs:Smrt ca:Mort ceb:Kamatayon cs:Smrt cu:Съмрьть cy:Marwolaeth da:Død de:Tod el:Θάνατος en:Death eo:Morto es:Muerte et:Surm eu:Heriotza fa:مرگ fi:Kuolema fr:Mort fy:Dea gan:過世 gl:Morte gn:Mano gu:મરણ he:מוות hi:मृत्यु hif:Maut hr:Smrt ht:Lanmò hu:Halál hy:Մահ ia:Morte id:Kematian io:Morto is:Dauði it:Morte ja:死 ka:სიკვდილი kn:ಮರಣ ko:죽음 la:Mors lt:Mirtis lv:Nāve mk:Смрт ml:മരണം mr:मृत्यू ms:Ajal mt:Mewt nah:Miquiztli nl:Dood nn:Død no:Død oc:Mòrt pap:Morto pl:Śmierć pnb:مرن pt:Morte qu:Wañuy ro:Moarte ru:Смерть rue:Смерть sah:Өлүү scn:Morti sh:Smrt simple:Death sk:Smrť sl:Smrt sq:Vdekja sr:Смрт su:Paéh sv:Döden sw:Mauti szl:Śmjyrć ta:இறப்பு te:మరణం th:ความตาย tl:Kamatayan uk:Смерть ur:موت vi:Chết wa:Moirt war:Kamatayan yi:טויט zh:死亡 zh-classical:死 zh-yue:死


ÖLÜM:[]

  • Rûhun bedene olan bağlılığının sona ermesi, rûhun bedenden ayrılması, mevt.

Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:

Her nefs (canlı) ölümü tadacaktır. (Âl-i İmrân sûresi: 185)

İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar. (Hadîs-i şerîf-İhyâu Ulûmiddîn)

İnsanlara vâiz olarak (öğüt ve ibret verici, nasîhat edici olarak) ölüm yetişir. Zenginlik isteyene, kazâ ve kadere îmân etmek yetişir. (Hadîs-i şerîf-Beyhekî ve Taberânî)

Ölümü çok hatırlayınız. Onu hatırlamak, insanı günâh işlemekten korur ve âhirete zararlı olan şeylerden sakınmağa sebeb olur. (Hadîs-i şerîf-Berîka)

  • Ölümden sonra olacak şeyleri bildiğiniz gibi, hayvanlar da bilselerdi, yemek için semiz hayvan bulamazdınız. (Hadîs-i şerîf-Berîka)
  • Gece ve gündüz ölümü hatırlayan kimse, kıyâmet günü şehidler yanında olacaktır. (Hadîs-i şerîf-Berîka)
  • Beş şeyden evvel beş şeyin kıymetini bil: İhtiyârlık gelmeden önce gençliğin, hasta olmadan önce sıhhatin, fakirlik gelmeden önce zenginliğin, meşgûliyetten önce boş vaktin ve ölmeden önce hayâtın. (Hadîs-i şerîf-Buhârî ve Müslim)
  • Ölümden korkuyor ve hazırlığımız yok diyorsak ne duruyoruz? Ne yapacaksak bir an önce yapalım. Yarın vakit el verir mi, bunu bilmiyoruz. Giden günler sermâye-i ömürden gidiyor. Sonra bu sermâye âniden tükenir de haberimiz bile olmaz. (Ali Hâfız) İsterse bu dünyâ hep senin olsun, Şân ü şöhret şerâfetinle dolsun, Halk-ı zaman hep emrinde bulunsun Âhiri ölümdür ne hayaldesin.

(Alvarlı Muhammed Lütfi)


ÖLÜM NEDİR[]

Ölüm tamamen yok olmak değildir. Ölüm, ruhun bedene olan bağlılığının sona ermesi, ruhun bedenden ayrılmasıdır. Ölüm, insanoğlunun bir halden bir hale dönmesidir. Örnek olarak, bir evden bir eve taşınmak gibidir. Ömer bir Abdülaziz Hz.’leri, buyurdu ki, Sizler ancak ebediyet sonsuzluk için yaratıldınız. . Ancak bir evden bir eve taşınırsınız. Ölüm her mümine bir hediye ve nimettir. Günahkar olanlara da bir musibettir. İnsanoğlu ölümü istemez. Halbu ki, ölüm fitneden hayırlıdır. . İnsanoğlu yaşamayı sever. Ancak ölüm onun için en hayırlısıdır. Salih müminler ölüm ile dünya aleminin eziyetinden meşakatinden ve yorgunluğundan kurtulur. Müminin ruhunun bedenden ayrılması, esir olan birinin hapisten kurtulması gibidir. Mü’min öldükten sonra bu dünyaya geri gelmek istemez. Yalnız şehitler, dünya alemine geri gelip bir kez daha şehit olmak ister. Ölüm büttün müslümanlar için bir hediyedir. Bir insanın dinini, ancak ve ancak mezarı korur. Mezardaki yaşam ise ya Cennet bahçelerinde bulunmak yahutda cehennem çukurlarında bulunmak gibidir. (Dünya Yaşamı Mümin için cehennem kafir içinse cennet gibidir.)

Advertisement