Yenişehir Wiki
Advertisement
Dua_Joushan_Kabeer_-_دعاء_الجوشن_الكبير

Dua Joushan Kabeer - دعاء الجوشن الكبير

Dua Joushan Kabeer - دعاء الجوشن الكبير

Arif_Yıldız_Muhteşem_Sesiyle_Cevşen

Arif Yıldız Muhteşem Sesiyle Cevşen

Arif Yıldız Muhteşem Sesiyle Cevşen

Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi’nin “Cevşen” maddesi[]

“Cevşenü’l-Kebîr, her biri Allah’ın isim ve sıfatları ndan on tanesini ihtivâ eden yüz bölümden ibaret uzunca bir duadır. Her bölümün sonunda "Sübhâneke yâ lâ ilâhe illâ ente’l-emâne’l-emân hallisnâ/ecirnâ/neccinâ mine’n-nâr" (Sübhânsın yâ Rab! Sen’den başka yoktur ilâh! Emân diliyoruz Sen’den, koru bizi Cehennem’den!) ibaresi tekrarlanmaktadır. Bu yüz bölümden yirmi beşinin başında "ve es’elüke bi-esmâik" ibaresi bulunmakta ve "yâ Allah, yâ Rahmân, yâ Rahîm" şeklinde Allah’a ait isimleri ihtiva etmektedir. Bu ifade ile başlayan her bölüm arasında ise genellikle üç paragraf hâlinde "Yâ hayra’l-Gâfirîn" ibaresiyle başlayıp devam eden değişik münacatlar şeklinde dualar yer alır. Böylece duanın tamamı Allah’a ait iki yüz elli isim ile yedi yüz elli sıfat ve münacatı kapsamış olur. Bütün bu münacatların ana gayesi, duanın muhtevasından ve her faslın sonunda tekrarlanan "el-Emân el-Emân hallisnâ mine’n-nâr" ifadesinden de anlaşılacağı gibi, dünya afetlerinden ve ahret azabından kurtuluş niyaz edilmektedir.

Muhtevasının güzelliği, ifadelerinin akıcılığı ve okunduğunda elde edilebilecek dünyevî ve uhrevî iyi sonuçlara dair rivayetlerin çokluğu sebebiyle olacaktır ki Cevşenü’l-Kebîr, Türkiye’de bazı Sünnî Müslümanlar arasında da ilgiyle karşılanmıştır. Duayı, Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî , tarikata dair birçok evrâd ve ezkârı derlediği “Mecmûatü’l-Ahzâb ” adlı eserinde nakletmiş, daha sonra eser, özellikle Risâle-i Nûr talebeleri tarafından müstakil olarak birçok defa basılmış ve Türkçeye de tercümeleri yapılmıştır.

Şiî kaynaklarında zikredilen metinle bu eserlerdeki metin arasında bazı bölümler ile isim ve sıfatların sıralanışında takdim ve tehirler, bazı kelime ve harflerde değişiklikler, özellikle bölümlerin başlangıç ve bitimlerinde tekrarlanan cümlelerde eksiklik veya fazlalıklar göze çarpmaktadır. Yine bu kitaplarda 100. bölümden sonra zikredilen ve "Allahümme rabbenâ" diye başlayan kısım da rivayetin aslında mevcut değildir. Bu farklılıklar, Türkiye’de basılan kitapların duayı Şiî kaynaklarından değil, Mecmûatü’l-Ahzâb’da rivâyetin aslına ve kaynağına işaret edilmeden nakledilen metinden almalarından kaynaklanmaktadır.”

Esmaü'l-Hüsna Kanaviçesi: CEVŞEN[]

{C Esmâü’l-Hüsna’nın değişik şekillerde adeta bir kanaviçe gibi örgülenmesinden ibaret olan Cevşen duası, metin olarak Kur’an’da yer alan Esmâü’l-Hüsna kalıplarına en yakın dua olma özelliğini taşır. Tek başına bu özelliğine dikkat eden herkes, esasında onun Kur’an’a ve vahye dayandığını anlamakta güçlük çekmez.

Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de,Esmâü’l-Hüsna (güzel isimler) Allah’a aittir. O halde O’na onlarla dua edin” buyurarak, en makbul duanın Esmâü-l Hüsna ile yapılan dua olduğunu ifade buyuruyor.

Zırh ve bir tür savaş elbisesi” manasına gelen Cevşen’in aslı, rivayete göre Uhud Savaşı’na dayanır. Savaşın en kızgın anında, giydiği zırh, Efendimiz’i oldukça sıkıp rahatsız ederken, Efendimiz ellerini açıp Cenab-ı Hakk’a dua eder. Bunun üzerine gök kapıları açılır ve Cebrail (as) gelerek, “Ya Muhammed! Rabb’in sana selam ediyor ve üzerindeki zırhı çıkarıp bu duayı okumanı istiyor. Bu dua hem sana, hem ümmetine zırhtan daha sağlam bir emniyet sağlayacak!” diye bu duayı tebliğ eder.

“Cevşen”, bir duadır. Dua ise kulluğun özü ve imanın en halis bir neticesidir. Dua, kulu Allah’a yaklaştıran en kısa bir yoldur. ”Dua bir ubudiyet (kulluk)tur, semeratı uhreviyedir” der. Yani duanın asıl sonuçları ahrette ortaya çıkacaktır. {C Cevşen, rivayet silsilesi olarak Musa Kazım, Cafer-i Sadık, Muhammed Bakır, Zeynelabidin, Hz. Hüseyin ve Hz. Ali ile Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) dayanır. Cevşen, İranlı meşhur âlim Meclisî’nin Biharul-Envar isimli eserinin 90. cildinde ‘Daavat ’ bölümünde yer alır.

Senedinde yer alan raviler, Âl-i Beyt’e mensup imamlar olmasından dolayı Cevşen, tarih boyunca Şiilerce benimsenmiş ve Ehl-i Sünnet arasında yaygınlaşmamıştır.

Burada şu tarihi gerçeğe işaret etmekte fayda vardır. Sünni-Şii ihtilafının temelleri Asr-ı Saadet’e dayansa da, buna bağlı mezhep taassup ve aşırılıkları daha sonradan ortaya çıkmıştır. Bu ihtilafların meydana getirdiği taassup, sadece Sünnileri Cevşen gibi bir hazineden uzak bırakmakla kalmamış, Âl-i Beytin muhabbetini esas alan Şiileri de Sünnilerin elindeki nice kıymetlerden mahrum bırakmıştır.

Fethulllah Gülen’in ifadesine göre, Sünni kaynaklarda ancak Hakim’in Müstedrek ’inde Cevşen’den birkaç fıkra yer alır.

Fethullah Gülen, Cevşen’le ilgili yaptığı bir tahlilde Ehl-i Sünnet kaynaklarının, Şii kaynaklarından nakilde çok daha katı bir tavır sergilediklerine işaret ederek şöyle der:

“Nitekim Buhari ve Müslim’in rivayet ettiği pek çok hadis var ki, aynı hadisleri çok küçük farklarla, hatta bazen aynı şekliyle Küleynî’nin el-Kafi’inde görmek mümkündür. Ne var ki, Ehl-i Sünnet âlimleri Küleynî’ den tek bir nakilde bulunmamışlardır. Hâlbuki onda yer alan hadisler, Buhari ve Müslim’de de yer aldıklarına göre hem senet hem de lafız itibariyle cerhi söz konusu olmayan hadislerdir. Ancak, el-Kafi ’de yer alan hadisleri daha çok Şii imamlar nakletmişler ve bu sebeple de Sünnilerce daha işin başında endişe ile karşılanmışlardır. Cevşen için de aynı durum söz konusu olmuştur.”

Evet, bundan anlaşılıyor ki, Sünni-Şii ihtilafı sadece Cevşen değil, sayılamayacak kadar çok sahih hadislerin, gerek Sünni, gerekse Şii kaynaklarında yer almamasına neden olmuştur. Ne yazık ki, mezhep ihtilafının getirdiği taassup, bu tür bilgilerin sadece Sünni veya sadece Şiilerin malı olarak telakki edilmesine neden olmuş ve bu da İslam kültürünün kısırlaşmasının amillerinden olmuştur.

Bu konuda Ehl-i Sünnet tarafında olup da bir istisna teşkil edenler Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevî ile Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleridir. Gümüşhanevî, tarikatlara dair birçok evrad ve ezkarı derlediği Mecmuatü’l-Ahzab adlı eserine Cevşen’i de almıştır.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi ise, Cevşen’in Peygamber Efendimiz’in Cenab-ı Hakk’ın bin bir ismiyle dua ettiği bir münacatı olduğunu ve açıkça Kur’an’dan çıktığını belirterek ona sahip çıkmış, onu daimi bir vird edinerek hem okumuş hem de talebelerine okumalarını tavsiye etmiştir.

Allah'ı Tanıyıp Tarif Etmede Cevşen'in Benzeri Yoktur[]

Cevşen’in “Âl-i Beytin manevî ve gayet mühim bir mirası ve bir feyiz kaynağı” olduğunu belirterek Allah’ı tanıyıp tarif etme konusunda Cevşen’in bir benzeri olmadığını söylüyor. Allah (c.c), Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) hakikatini, ulûhiyetinin tecellilerine kapsamlı bir ayna yapmış ve bütün isimlerinin en büyük ve en yüksek mertebelerine onu mazhar ederek Kur’ân’dan çıkmış “Cevşen” gibi harika bir münacatı O’na nasip etmiştir.

Sözlükte “zırh, savaş elbisesi” anlamına gelen Cevşen, Arapça bir kelimedir. “Büyük zırh” manasında olan meşhur Cevşen-i Kebîr duası ise Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) büyük bir münacatıdır. Bu münacatla Efendimiz (s.a.v.), Cenâb-ı Hakk’a bin bir ismiyle dua eder ve ateşten O’na sığınır. (1) {C devamını oku...

Dua[]

İnsan bu dünyaya ibadet, duâ ve ilimle tekemmül etmek/mükemmelleşmek için gönderilmiştir. İbâdetin özü ise duâdır. Büyük bir kulluk olan duâ; her şeyin sahibi, mâliki, idârecisi, Rabbi, sonsuz rahmet, şefkat, sevgi, kudret sahibi olan Cenâb-ı Hakk’a yalvarmak, istemek, O’na dayanmak, aczimizi anlayıp O’nu vekil tâyin etmek, ihtiyaç ve arzularımızı O’na arz etmektir. “Duâ” kelimesinin Kur’ân’da 212 defa geçmesi; bize insânî vasfı kazandıran önemli ibâdet olduğunu gösterir.

  • Duâ eden bilir ki, yalnız değil, birisi var; bütün ihtiyaçlarını görür, bilir, sesini duyar, ona cevap verir. Buna binâendir, duâları işiten ve cevap veren Semî-i Mutlak ve Mucîb-i Mutlak olan yüce Rabbimiz, “Duânız olmasa ne ehemmiyetiniz var?”1 buyurmaktadır.

Bu meseleyi şöyle anlayabiliriz:Medeniyetten, insanlardan çok uzaklarda, mağaralarda yalnız başına yaşayan bir insanın ne önemi var?

Duâ ile Allah’ın sonsuz rahmet ve hazinesinden bir şey istemeyen insanın da Hakkın nazarında ne önemi olabilir?*

Duâ, varlığımızın değerini de belirler. Duâ, ispat-ı vücuddur. Yâni, varoluş sebebimizi, ne olduğumuzu, nereden geldiğimizi, niçin geldiğimizi ve nereye gideceğimizi, sonunda ne olacağımızı ve ne olmamız gerektiğini duâlarımızla ortaya koyarız.

  • Duâ psikolojik açıdan büyük bir rahatlık ve huzûr doğurduğu gibi, ahlâkî arınmayı, yücelmeyi gerektirir. Dolayısıyla, gelişim safhasındaki takılma ve saplantıların önlenmesinde, şahsiyetin/kişiliğin gelişmesinde yapıcı bir fonksiyon icra eder. Bir hadis-i kudsiye göre duâ ve ibâdetle meydana gelen yakınlaşma Allah’a karşı sevginin, bu sevgi de kuldan duyarlı bir vicdan ve sağduyunun doğmasına sebep olduğu belirtilir.

Böylece duâmızla, sonsuz Rahîm (şefkat eden, yardım eden), Hafîz (koruyan) Allah’ın koruma alanına gireriz. Şeytan ve habis ruhların şer/kötülük ve baskılarından emin oluruz.

  • Duâ, dünya ve içindekilerle beraber, şeytan ile nefsin etrafında dolanmaktan kurtulup, tek bir noktaya yönelmek demektir. Bu, çokluktan, dünya problemlerinden, sıkıntılarından sıyrılıp, ruha nefes aldırmak, onu dinlendirmektir aynı zamanda.

Duâ, madde bağımlılığından, nefsî, indî/subjektif, süflî/pespâye arzu ve isteklerden kurtulmaktır.

Duâ, işlediğimiz hatâ, kusur ve günahların izlerini vicdânımızdan siler, rûhumuzu arındırır. Şeytânî hallerden uzak durup; ruhumuzu imân, tefekkür, ilim, ibâdet, takva, salih amel gibi mânevî gıdalarla doyurup beslemeliyiz

.* Düşünce ve duygularımızın antenini duâ ile İlâhî hakikatlere, ulvî âlemlere çeviririz. Tamamen habis/siyah, karanlık menfî bir enerji boyutundan yaratılan şeytan; insanların ruhlarına etki edebilir. Gayet tabiî ki bu, şeytanın verici gücünün yüksekliğine ve alıcının telkine, olumsuz meselelere açık olmasına ve cevap vermesine bağlıdır. Şeytan, vesvese ve fitnesiyle ruh ve duygularımızın dengesini bozar. Rûh ile vücûdun manyetik dengesinin bozulmasından rûhî hastalıklar doğar. Şöyle ki:Elektrik de, sinir hücreleri arasında iletişim sağlayan bir unsurdur. Elektrik akımının da dengesizliği; vücut ritmini, dengesini bozar. Kimyevî ifrazat ve elektrik akımlarını harekete geçiren de; aşırı veya yersiz evham, korku, öfke, heyecan, kin, düşmanlık, sıkıntı, endişe/kaygı gibi negatif duyguların yerinde ve ölçüsünde kullanılmamasıdır. Aşırı ifrâzâtları, güzel söz ve telkinlerle dengelemek mümkün. Zaten, vehmî hastalıkların en etkili ilâçlarından biri önem vermemektir. Önem verdikçe büyür, şişer. Önem verilmezse küçülür, dağılır. Zaten, vehmî hastalık çok devam etse, (psiko-fizyolojik yapımızı etkileyerek) hakikî hastalığa döner. Vehham ve asabî insanlarda fena bir hastalıktır; habbeyi kubbe yapar, mânevî gücü kırar.2

  • Şeytanın vesveseleri negatif olduğundan ruh ve bedenin ritminin dengesini bozmaktadır. Duâ, ibâdet, zikir, fikir, pozitif enerji yayar ve biyo-manyetik tedâvî yaparak bozulan ruh ve beden ritmini, dengesini sağlar. Böylece şeytanın vesveselerine karşı bir kalkan, bir zırh görevi de görmüş olur. Çünkü, İlâhî, ulvî, melekî alana girilmiş olur.

Duâ eden bilir ki, yalnız değil, birisi var; bütün ihtiyaçlarını görür, bilir, sesini duyar, ona cevap verir. Buna binâendir, duâları işiten ve cevap veren Semî-i Mutlak ve Mucîb-i Mutlak olan yüce Rabbimiz, “Duânız olmasa ne ehemmiyetiniz var?”1 buyurmaktadır. Bu meseleyi şöyle anlayabiliriz:

devamını oku...

Vatikan İstanbul Temsilcisi Georges Marovitch:[]

“Cevşen’e âşık oldum”

Cevşen’i İstanbul Müftülüğü’nü ziyaretim sırasında tanıdım. Her bayram Müftülük’te toplanırız. Müslüman kardeşlerimizin tespih çekmesini merak ederdim. Bir bayram tespih çekerlerken ne okuduklarını sormuştum. Müftülük’teki kardeşlerimiz de bana Cevşen gönderdiler. Okumamla birlikte Cevşen’e âşık oldum. O günden beri çantamdan Cevşen’imi hiç ayırmam. Tanıdığım andan itibaren de yüzlerce Cevşen dağıttım. Bu güzel duayı herkesin okumasını isterim. Cevşen her dile çevrilmeli, tüm insanlık bu güzel dua ile tanışmalıdır.

Cevşen, kalpleri Allah’a yaklaştırıyor. Allah’ın isimlerini kalbimize nakşediyor. İbadet etmenin en güzel yollarından biri de Cevşen okumaktır. Cevşen duası ruhumuzu yüceltiyor ve Allah’ın şefkatli olduğunu hatırlatıyor. Bu güzel dua, insanı kendine hayran bırakıyor.

Cevşen bir zırhtır. Bu zırhı sadece muska gibi taşımak değil, okumak gerekir. Cevşen’in manevi kalkan olduğuna inanıyorum. Tren kazası geçirdim ve çantamdaki Cevşen’lerin beni koruduğunu düşünüyorum. Her kim Cevşen okursa faydasını görür.

Niçin Cevşen Okuyorlar?[]

{C Ruhun lezzeti için mi, Allah’a yakarış için mi, yoksa hayatlarını Esmaü’l Hüsna ile yaşamak için mi okuyorlar? Onlara Cevşen okumayı kim, ne diyerek tavsiye etti?

Bazısı dua olduğu için, bazısı vakitlerini süslemek için; kimi yolculuk sırasında, kimi de çocuğunu uyutmak için okudu. Ünlülere varıncaya kadar yediden yetmişe Cevşen çantalarda, ceplerde, boyunlarda taşınıyor. Okuyamayanlar da Cevşen’i kaset ve CD’lerden takip ediyor.

İlmi, şifayı, rızkı, tefekkürü, tevhidi, hidayeti ve korunmayı barındıran Cevşen’ül Kebir, Rabb’imizi bize nasıl öğretiyor? Cevşen’i ilk seslendiren İhsan Atasoy, İstanbul Vatikan Temsilcisi Georges Marovithc, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tefsir Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Davut Aydüz, yazar ve programcı Senai Demirci, yazar Gülay Atasoy, yazar Cemil Tokpınar, gazeteci Mehmet Ali Bulut ve Nuriye Uşşak ile Cevşen okuma üzerine görüştük.


Cevşen nedir?[]

{C Duâ-i Nebevî: Cevşenü’l-Kebir {C Cevşen, Farsça kökenli bir kelime olup, "bir tür zırh, savaş elbisesi" manasına gelmektedir. Terim manası Şii kaynaklarında Ehl-i Beyt tarikiyle Hz. Peygambere isnat edilip, Cevşen-i Kebir ve Cevşen-i Sagir olarak bilinen, metinleri birbirinden farklı iki duâyı ifade eder. Ancak Cevşen-i Kebir daha meşhurdur ve "Cevşen" denilince ilk akla gelen Cevşen-i Kebir'dir. Cevşen-i Kebir Musa el-Kazım-Cafer es-Sadık-Muhammed el-Bakır-Zeynelabidin-Hz. Hüseyin ve Hz. Ali tarikiyle Hz. Peygamber'e isnat edilir.

Ne zaman okunmalidir[]

Ehl-i Beyt (a.s) vasıtasıyla nakledilen bu değerli duânın özellikle Ramazan ayı nda bilhassa Kadir geceleri nde okunması tavsiye edilmiştir. Gerçi bu dua her zaman için okunabilir.

Bu duayı Merhum şeyh Abbas Kummî'nin Mefâtih-ü Cinan adlı eserinden nakledilmektedir. Merhum Kummî kitâbında bu duâ hakkında şu izahı vermiştir.

Beled-ûl Emin ve Misbâh-ı Kef'emi'nin nakline göre bu duâyı Hz. Seyyid-us Sâcidin İmam Zeynelabidin (a.s) babalarından, onlar da Resu-i Ekrem 'den (s.a.a) nakletmişlerdir. Resul-i Ekrem (s.a.a) savaşların birinde vücudunu rahatsız eden ağır bir zırh giymişti. O sırada Cebrâil (a.s) nâzil olarak Resulullah'a (s.a.a) şöyle arzetti:

Ey Muhammed Rabb'inin sana selamı var. O zırhını çıkarıp bu duayı okumanı buyuruyor. Bu duâ senin ve ümmetin için güven vesilesidir." Sonra duanın fazileti hakkında bir takım açıklamada bulunuyor ki onların hepsini açıklamanın yeri değildir. Ez cümle şöyle buyuruyor.

Kim bu duayı kefenine yazarsa Allah onu (cehennem) ateşiyle azap etmekten hayâ eder. Kim bu duayı Ramazan ayının başında halis niyetle okursa Allah Teala ona Kadir gecesini nasip eder ve onun için yetmiş bin melek yaratır ki Hak Teâlâ'yı takdis ve tespih ederler; bütün bunların sevâbı bu duâyı okuyana yazılır." Yine şöyle buyuruyor: "Kim bu duâyı Ramazân ayında üç defa okursa, Hak Teâlâ cesedini cehennem âteşine haram kılar; cenneti ona vâdeder; onu günahlardan koruyacak iki melek görevlendirir ve hayatı boyunca Allah'ın emânında olur. Rivâyetin sonunda İmam Hüseyin'ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: "Babam Emir-ü Mu'mininAli (a.s) bana bu duayı hıfzetmemi, o'nun kefenine yazmamı, onu âileme öğretmemi ve onları duayı okumaya teşvik etmemi vasiyet etti. Bu duâda ism-i A'zam da olmak üzere bin isim vardır."

Sözler[]

  • Nefis cevşen okuması , dinlerken ağlayabilirsiniz..[1] [2]

{C}Her gün cevşen okuyarak insanlığın barışı için ve barış adına çalışanlar için dua ediyo

Cevşen-i_kebir_ve_muhteşem_bir_acem_okuyuşu

Cevşen-i kebir ve muhteşem bir acem okuyuşu

cevşen-i kebir ve muhteşem bir acem okuyuşu

rum. Fırsat bulursam Papa'ya da cevşen hediye etmeyi düşünüyorum" Marovitch (Bu sözler Papa'nın Türkiye ziyareti öncesi söylenmiş ve ilgili İtalya 'da şüpheli bir kaza geçirmiştir.) [3]

Şeytan, Cevşen okunurken, ‘Bırak şu gırgırı’ diyor. Cevşen’den rahatsız oluyor. İnsî hemcinslerine nasıl da benziyor!..

  • İnsan bu dünyaya ibadet, duâ ve ilimle tekemmül etmek/mükemmelleşmek için gönderilmiştir. İbâdetin özü ise duâdır. Büyük bir kulluk olan duâ; her şeyin sahibi, mâliki, idârecisi, Rabbi, sonsuz rahmet, şefkat, sevgi, kudret sahibi olan Cenâb-ı Hakk’a yalvarmak, istemek, O’na dayanmak, aczimizi anlayıp O’nu vekil tâyin etmek, ihtiyaç ve arzularımızı O’na arz etmektir. “Duâ” kelimesinin Kur’ân’da 212 defa geçmesi; bize insânî vasfı kazandıran önemli ibâdet olduğunu gösterir.

Makaleler[]

Cevşen, Hâlisâne Yapılmış Bir Duadır

Cevşen, Hâlisâne Yapılmış Bir Duadır. Cevşen ile ilgili pek çok düşünce ve görüş ortaya atılmıştır. Daha çok Şiî kaynaklardan gelmiş olması, Ehl-i Sünnet'in Cevşen'e karşı soğuk davranmasına sebep olmuştur. Ancak bizim Cevşen ile ilgili mülâhazamız biraz husûsiyet arz etmektedir. Onun için de başkalarına ait görüşlerin naklinden daha çok, biz burada kendi mülâhazalarımızı aktarmak istiyoruz:

1. Cevşen, hâlisâne yapılmış bir duadır. Onun hangi cümle ve kelimesi ele alınırsa alınsın, damla damla ihlâs ve samimiyet yüklü dua takattur eder. Durum böyle olunca, Cevşen kime izafe edilirse edilsin, özdeki bu husûsiyete tesir etmemeli. Burada, "Bir sözün Efendimiz'e izafesiyle bir başkasına izafesi arasında fark yoktur." demek istemiyoruz elbette. Demek istediğimiz şudur: Cevşen'in asgarî vasfı onun bir dua olmasıdır. Başka hiçbir özelliği bulunmasa, sadece onun bu özelliği bile, Cevşen'e bir değer ve kıymet atfetmek için yeterli bir sebeptir. Halbuki onun daha nice özellikleri vardır ki, diğer maddelerde bazılarına işaret edilecektir. Öyleyse, sadece senedine âit şaibeden dolayı Cevşen'i tenkit pek haklı bir davranış olmasa gerek.

Peygamberâne ifadeler

2. Efendimiz'e ait sözlerin bütün beşer sözlerine bir rüçhaniyet ve üstünlüğü vardır. O'na ait beyan ve sözleri seçip tanımada maharet kazanmışlara gizli kalmayacak bir gerçektir ki, Cevşen baştan sona peygamberâne ifadelerle bezeli bir edâya sahiptir. Bu sebeple de duada O'na ait malzemeleri kullanmak hem önemli hem de kabule daha yakındır. Fakat yine de bu bir tercih meselesidir. Yoksa insan namazın dışındaki duaları hangi dille yaparsa yapsın bu durum duanın aslına tesir etmez; zira Cenab-ı Hak bütün dilleri bilir ve duaya icabette sadece duanın samimi ve gönülden olmasını esas alır. Zaten dillerin ve renklerin ayrı ayrı oluşu O'nun kudretini ele veren âyetlerden değil mi?

3. Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi Sünnî kaynaklar Cevşen'e yer vermezler. Sadece Hâkim'in Müstedrek'inde Cevşen'den birkaç fıkrayı görebiliriz. Onun dışındaki eserlerde ben şimdiye kadar, Cevşen'e ait ibare ve ifadelerin birkaçının bile nakledildiğini görmedim. Ancak bu tamamen senede ait bir husûsiyete dayanılarak alınmış müşterek tavrın tezahüründen başka bir şey değildir ve Cevşen'in değerine menfî yönde etki edecek bir ağırlığı da yoktur. Nitekim Buharî ve Müslim'in rivayet ettiği pek çok hadis var ki; aynı hadisler çok küçük farklarla, hatta bazen aynı şekliyle Küleynî'nin el-Kâfî'sinde yer almaktadır. Ne var ki Ehl-i Sünnet alimleri Küleynî'den tek bir nakilde dahi bulunmamışlardır. Halbuki onda yer alan hadisler, Buharî ve Müslim'de de yer aldıklarına göre hem senet hem de lafız itibarıyla cerhi söz konusu olmayan hadislerdir. Ancak, el-Kâfî'de yer alan hadisleri daha çok Şiî imamlar nakletmişler ve bu sebeple de Sünnîlerce, daha işin başında endişeyle karşılanmışlardır. Cevşen için de aynı durum söz konusu olmuştur. Eğer Cevşen Şiî imamlar yoluyla nakledilmemiş olsaydı, öyle zannediyorum ki, bütün Sünnîlerce kabul görecek ve baş tacı edilecekti. Fakat Cevşen, senet yönüyle bir talihsizliğe uğradığı için, bunca insan sırf bu yüzden onun nurlu, feyizli ve bereketli ikliminden mahrum kalmıştır. Şu anda böyle bir talihsizliği önleyecek güçte de değiliz. Asırların birikimiyle vücut bulmuş böyle bir kanaati bertaraf etmek imkânsız olmasa bile çok zordur.

4. Bazen hadis kriterleri ölçü olmayabilir. Ehlullahın Efendimiz'den keşfen hadis alması hiç de az vâki olmuş hâdiselerden değildir. İmam Rabbanî der ki: "Ben, İbni Mesud'dan, Muavvizeteyn'in Kur'ân'dan olmadığına dair rivayetini görünce, bu sûreleri farz namazlarımda da okumamaya başladım. Ne zaman ki, Efendimiz'den onların Kur'ân'dan olduğuna dair ihtar aldım, ancak o zaman bu sûreleri farz namazlarımda da okumaya başladım." Bazılarının bizim Kunut duâsı olarak okuduklarımızı, Kur'ân'dan kabul etmesi de, yukarıda işaret etmek istediğimiz husûsa ayrı bir delil kabul edilebilir. Ve yine İmam Rabbanî'den bir misal.. diyor ki: "Ben bazı hususlarda İmam Şafiî'yi taklit ediyordum. Ancak bana İmam Ebu Hanife'nin peygamberlik mesleğini temsil ettiği ihsas edildi. Ben de Ebu Hanife'ye iktida ettim..."

Bu durum da elbet belli kriter ve ölçü gerektirir. Yoksa önüne gelen herkes keşfen birşeyler aldığını söyler ve ortalık bir sürü uydurma keşiflerle dolar. Ama bazı büyük zatları bu kategoriye dahil etmek çok büyük yanılgı olur. Onlar "keşfen aldık" dediklerini mutlaka öyle almışlardır ve dedikleri de katiyen doğrudur. Ne var ki, bunları belli hadis kriterleri içinde tahlil etmek imkânsızdır. Onun için de hadisçiler bu türlü ifadelere iltifat etmemişlerdir. Ama onların iltifat etmemesi bu ifadelerin doğru olmadığı mânâsına da gelmez. Bütün bu söylediklerimiz Cevşen için de aynen geçerlidir. Onun için biz kesinlikle diyoruz ki, Cevşen mânâsı itibarıyla Efendimiz'e ilham veya vahiy yoluyla gelmiştir. Daha sonra da ehlullahtan birisi bu Cevşen'i keşif yoluyla Efendimiz'den almış ve Cevşen bize kadar öyle ulaşmıştır.

Bu hususlara şunu da ilave etmek faydalı olur kanaatindeyim. İmam Gazalî gibi bir allame, Gümüşhanevî gibi bir büyük veli ve Bediüzzaman gibi bir sahibkırân, Cevşen'i kabullenip onu vird edinmişlerdir. Hatta İmam Gazalî ona bir şerh yazmıştır. Cevşen'in me'hazindeki kuvvet ve kudsiyete ait başka hiçbir delil ve bürhan olmasa, sadece isimlerini verdiğimiz büyüklerin bu kabullenişleri ve yüz binlerce insanın Cevşen'e gönülden bağlanıp değer atfetmeleri, Cevşen hakkında en azından ihtiyatlı konuşmaya yetecek güç ve kuvvette delillerdir. Sadece senedine ait bir boşluktan dolayı Cevşen'e dil uzatmak en ılımlı ifadeyle bir haksızlıktır.

Dış linkler[]

]Rıza Günay - Cevşen 01 - 20 Bap[5]Rıza Günay - Cevşen 21 - 40 Bap[6]Rıza Günay - Cevşen 41 - 60 Bap[7]Rıza Günay - Cevşen 61 - 80 Bap[8]Rıza Günay - Cevşen 81 - 100 Bap[9]01 - 20 Bap[10]21 - 40 Bap[11]41 - 60 Bap[12]61 - 80 Bap[13]81 - 100 Bap[http://beta.radyocihan.com//assets/arsiv/duazamani/Cevsen/5-cevsen_81-100.mp3 ]

Cevşen videoları[]

Dua_Joushan_Kabeer_-_Haaj_Taheri_-_دعاء_الجوشن_الكبير

Dua Joushan Kabeer - Haaj Taheri - دعاء الجوشن الكبير

Dua Joushan Kabeer - Haaj Taheri 1 saat


Du'a_Jawshan_Kabir_1_to_10_(Supplication_of_the_Coat_of_Armor)

Du'a Jawshan Kabir 1 to 10 (Supplication of the Coat of Armor)

Du'a Jawshan Kabir 1 to 10

Senai_Demirci-Kalbten_Kalbe_Dualar-Cevsen

Senai Demirci-Kalbten Kalbe Dualar-Cevsen

Senai Demirci-Kalbten Kalbe Dualar-Cevsen

Advertisement