Yenişehir Wiki
Register
Advertisement

Hz. DAVUD (a.s.)

Kur'ân-i Kerim'de adi geçen israilogullari peygamberlerinden biri.

Yahuda kabilesinden isa (Yasa)'nin sekizinci ogludur.

İnsanoglu yoldan çikip da batakliga düstükçe, yüce Allah, onlara peygamberler göndermistir. Onlar bu peygamberler vasitasiyla uyarilmistir. israilogullarina da peygamberler gönderilmistir. Onlar, umumiyetle bu peygamberlere isyan hatta ihanet etmislerdir.

Hz. Musa'nin vefatindan sonra, yine israilogullari isyanin karanligina daldilar. Azginlik yaparak Hz. Musa'nin Allah'tan getirdigi akîdeyi terk etmeye basladilar. Cenâb-i Allah, onlarin üzerlerine baska bir kabîleyi musallat etti.

Hz. Musa'nin vefatindan sonra israilogullarinin idaresi Yusa'ya kaldi. israilogullarini çölden çikararak onlari dedelerinin ülkesine yerlestirdi. Bu ülke, Hz. Yakub'un yasadigi Ken'an bölgesi olup, israilogullari için mukaddes ülke sayilir.

israilogullari Hz. Musa'nin vefatindan sonra Filistin çevresine yerlesmis bulunan Amâlika Kabilesi ile karsi karsiya geldiler. israilogullari Amâlika ile yaptiklari bir savastan maglup çiktilar. Kendilerini toparlayarak yeniden bu düsman ile çarpismak istediler. Yüce Rabbimiz onlarin bu durumunu söylece anlatmaktadir: "israilogullarindan bir cemaat Musa'dan sonra peygamberlerine: "Bize bir hükümdar gönder ki, Allah yolunda savasalim" dediler. Peygamber. "Size muharebe farz olunursa korkarim ki, savasmazsiniz" dedi. Onlar: "-Niçin Allah yolunda savasmayalim? Yurdumuzdan ve evlatlarimizin yanindan çikarildik" dediler. Onlara farz kilindiginda, birazi müstesna olmak üzere, savastan yüz çevirdiler. " (el-Bakara, 2/246)

"Peygamberleri onlara: Allah, Teâlâ size hükümdar olarak gönderdi dediginde, onlar: O, bize nasil hükümdar olur? Biz hükümdarliga ondan daha layikiz. Onun mali da çok degildir. dediler. Peygamber. "Allah onu, sizin üzerinize namaz kildi. Ona ilimde ve cisimde fazlalik (üstünlük) verdi. Allah, mülkü diledigine verir. " (el-Bakara, 2/247).

israilogullari tarafindan kutsal kabul edilen bir sandik vardi. Kur'ân-i Kerim'de bu sandiga "Tâbût"* adi verilmektedir. Amâlikalilarla yapilan savas sonucunda bu sandik Câlût (Golyat)'in eline geçmisti. israilogullari bunun acisini duyuyorlar, fakat Tâlût'un da hükümdarligina itiraz etmekten geri kalmiyorlardi.

"Peygamberleri onlara söyle dedi: Onun hükümdarligina alamet; size, içinde Rabbiniz tarafindan sekînet ve Musa ailesi ile Harun ailesinin mirasi bulunan Tâbût'u meleklerin yüklenip getirmesidir. Eger siz iman edenlerdenseniz, bunda sizin için ibret ve mûcize vardir. " (el-Bakara, 2/248). Tâbût'un israilogullarinin eline geçmesi onlari yüreklendirdi. Yeniden toparlanarak Amâlika kabilesi üzerine yürüdüler. Tâlût, israilogullarina ögütte bulundu. Onlara söylece seslendi: "Allahu Teâlâ sizi bir nehir ile imtihan ediyor. O nehirden içen benden degildir. Ondan eli ile ancak bir avuç içen bendendir" dedi. Onlarin pek azi müstesna, digerleri içti. Tâlût ile iman edenler nehri geçtiklerinde: Bugün Câlût ve askerlerine karsi duracak takat bizde yoktur dediler. Allah'a kavusacaklarini bilenler. Nice az bir topluluk vardir ki, Allah'in izni ile daha çok olana galip gelmistir. Allah, sabredenlerle beraberdir. ' dediler. " (el-Bakara, 2/249)

Amâlika ordularinin basinda Câlût (Golyat) bulunuyordu. Câlüt'un ordusuyla karsi karsiya gelen mümin kitle söyle dua etti: "Ya Râb, üzerinize sabir ve sebat ihsan eyle, ayaklarimizi sabit kil ve kâfir kavme karsi bize yardim et. " (el-Bakara, 2/250)

Tâlût'un ordusunda Dâvûd (a.s.) bulunuyordu. Dâvûd (a.s.), Hz. Yakub'un neslinden idi. israilogullarindan olan Dâvûd, daha küçük yasta bir delikanli iken, hak davanin amansiz düsmani, zorba ve güçlü ordulara sahip olan Câlût ile yaptigi mücadeleyi kazanmis ve bu savasta Câlût'u sapan tasiyla öldürmüstü. Bu olayda Allah'a tevekkül eden müminlerin zalimleri nasil yendigi gösterilmektedir.

Câlût, zalim zengin ve korkunç bir hükümdardi. Onun açikça belli olan büyük üstünlügü vardi. Fakat Allahu Teâlâ, o zaman islerin yalniz zahiriyle meydana gelmeyip, gerçek anlamiyla vukû buldugunu göstermek istedi. islerin hakikatini sadece O bilir. Her seyin ölçüsü yalniz O'nun elindedir. Aslinda insanlara güçlü görünenin zayif, zayif görünenin de Allah'in yardimiyla güçlü oldugu ölçüsü Allahu Teâlâ'ya aittir. insanlar ise vazifelerini yerine getirmek, Allah'u Teâlâ' ya verdikleri ahitlerini ifa etmekle yükümlüdürler. Bundan sonra Allah'in istedigi seyler istedigi sekilde olur. insanlara, kendilerini korkutan zâlimlerin zayif, çok zayif olduklarini, Allah onlarin ölmesini istedigi zaman küçücük delikanlilarin bile maglup edebilecegini göstermek için bu zalim diktatörün ölümünü, daha genç bir bir delikanli iken Hz. Dâvûd'un eline verdi. Burada Allah'u Teâlâ'nin tahakkukunu istedigi gizli baska hikmetler de vardi. Allah, Tâlût'dan sonra mülkü Hz. Dâvûd'un almasini ve onun yerine oglu Süleyman (a.s.)'i varis kilmayi istedi. Bu sebeple Hz. Dâvûd (a.s.)'in gücü, Câlût'u öldürmesiyle gösterilmis oluyordu.

"Allah'in izniyle, onlari hemen hezimete ugrattilar. Dâvûd da Câlût'u öldürdü. Allah ona mülk ve hikmet verdi. Dilemekte oldugu seylerden de ona ögretti." (el-Bakara, 2/251).

Câlût'un öldürülmesiyle Amâlikalilar bozguna ugradilar, darmadagin oldular. Bu olaydan sonra halk, Hz. Dâvûd (a.s.)'a daha çok sevgi ve saygi göstermeye basladi.

Tâlût'un ölümünden sonra yerine Dâvûd (a.s.) geçti. Ona hem yönetim, hem peygamberlik verildi; "...Dâvûd'a daglari ve kuslari boyun egdirdik. Onunla beraber tesbih ediyorlardi. Biz (bunlari) yapariz." "Ona, sizi savasin siddetinden korumak için zirh yapmayi ögretmistik. Ama siz, sükrediyor musunuz ki?" (el-Enbiya, 21/78, 80)

"Andolsun Dâvûd'a tarafimizdan bir üstünlük verdik. Ey daglar, onunla beraber tesbih edin ve ey kuslar (siz de). Ve ona demiri yumusattik.", "Genis zirhlar yap, dokumasini ölçülü yap ve (hepiniz) iyi isler yapin. Çünkü ben, yaptiklarinizi görmekteyim. diye vahyettik." (Sebe, 34/10-11). Hz. Dâvûd (a.s.) hakkinda Kur'ân-i Kerim'den gelen rivâyetler; Dâvûd'un çok güzel bir sesi oldugunu, kendisine verilen Zebur'u okumaya baslayinca, daglarin ve kuslarin onu dinlemek üzere etrafinda toplandiklarini bildirmektedir. Zebur dört büyük semâvî kitaptan birisi olup, yüzelli sûreden ibarettir. Bu kitap, ser'î hükümleri tasimadigi için Hz. Dâvûd, Hz. Musa'nin serîati ile hükmetmistir.

Yahudi kaynaklarinda Hz. Dâvûd'un, Mizmar denen bir musiki âleti çaldigi kayitlidir. Kur'ân'da da: "(Her taraftan) gelen kuslar da ona icabet ederler, hepsi onun nagmesine katilirlardi ", "Onun mülkünü kuvvetlendirmistik. Kendisine hikmet ve açik konusma, güzel konusma vermistik. " (Sad, 38/19-20) buyuran Allah, ayni sûrenin 21. âyetinde, Hz. Dâvûd (a.s.) zamaninda olan bir hâdiseyi de, Hz. Muhammed (s.a.s.)'e söyle haber vermistir: "Dâvûd'un yanina gelmislerdi de, onlardan korkmustu. Korkma dediler, Biz, iki davaciyiz. Birimiz ötekinin hakkina saldirdi. simdi sen aramizda hak ile hükmet. Zulmetme. Bizi yolun ortasina (adalete) götür. " (Sad, 38/22)

Kur'ân'da anlatildigina göre bunlar iki kardestiler. Birisinin doksandokuz koyunu, ötekinin bir tek koyunu vardi. Böyle iken doksandokuz koyunu olan öteki kardesinin tek koyununu ister, aralarinda tartisma çikar. Tek koyunu olani bu tartismayi kaybeder. Hz. Dâvûd (a.s.)'a müracaat ederler. O, davaci olanlardan birini dinler, ötekini dinlemeden hükmünü verir. Bunu da Allah'u Teâlâ'nin kendisini imtihani sanir. Ancak bu yaptigi hareket sebebiyle Allah'dan magfiret dileyip secdeye kapanir, tövbe eder. Allah, onu affettigini bildirir ve ona su vahyi indirir: "Ey Dâvud, biz seni yeryüzünde (senden öncekilerin yerine) hükümdar yaptik. insanlar arasinda adaletle hükmet, keyfine uyma. Sonra seni Allah yolundan saptirir. Allah'in yolundan sapanlara, Allah'in hesap gününü unuttuklarindan dolayi, çetin bir azap vardir. " (Sad, 38/26)

israilogullari, Hz. Dâvûd zamaninda en parlak dönemlerini yasamislardir. Dâvûd (a.s.) Kudüs'ü fethetmis, kendisine baskent yapmisti.

Hz. Dâvûd, hem hükümdar, hem peygamberdi. Bir nimet olarak bu iki özellik ona verilmisti. O, israilogullarini kirk yil yönetti ve Rabbine kavustu. Hz. Dâvud (a.s.)'in yerine oglu Hz. Süleyman (a.s.) geçti ve ona da peygamberlik geldi. Hz. Dâvûd, bir gün oruç tutar, bir gün yerdi.

Abdullah b. Amr'dan rivâyetle, Abdullah, her gün gündüzleri oruç tutar, geceleri de (nâfile) namaz kilardi. Onun bu durumu Rasûlullah'a bildirildiginde Hz. Peygamber onu çagirdi ve söyle buyurdu: "Bir gün oruç tut, bir gün iftar et. iste bu Dâvûd (a.s.)'in orucudur."

Bir baska rivayette ise, Rasûlullah (s.a.s.) söyle buyurmustur: "Allah'u Teâlâ ya en sevimli oruç, Dâvûd (a.s.)'in orucudur. O, bir gün oruç tutar, bir gün iftar ederdi. Allah'a en sevimli namaz da Dâvûd namazi idi. O, her gecenin yarisinda uyur. Üçte birinde (nafile) namaz kilardi. Altida birinde de yine uyurdu." (Müslim, Siyam, 183; Nesâî, Siyam, 69).

Kaynak: Sâmil Islam ansiklopedisi

"http://tr.yenisehir.wikia.com/wiki/Davud" adresinden alındı.


Hz. DÂVUD (A.S) 1

Hz. Dâvud (a.s )'ın Kur'an da zikredilmesi 1

Hz. Dâvud (a.s)'ın Soyu: 1

Hz. Dâvud (a.s )'in İsrail oğulları Arasındaki Yeri: 1

Hz. Dâvud (a.s)'m Risaleti ve Daveti: 4

Yüce Allah'ın, Sadece Hz. Dâvud (a.s)'a Verdiği Özellikler: 5

Hz. Dâvud (a.s)'a Karşı Yapılmış Büyük Bir Yalan: 5

Hz. Dâvud (a.s)'ın Ölümü: 8

Hz. DÂVUD (A.S)

"Gerçekten Biz, bazı peygamberleri (diğerlerinden) üstün kıldık; Davud'a da Zebur'u gönderdik " (İsrâ: 17/55)

Hz. Dâvud (a.s )'ın Kur'an da zikredilmesi

Hz. Dâvud (a.s )'ın adı; Bakara, Nisa, Mâide, En'âm, İsrâ, Enbiyâ, Nemi, Sebe', Sâd Surelerinde olmak üzere Kur'ân-ı Kerîm'in toplam 16 yerinde geçmektedir.[1]

Hz. Dâvud (a.s), İsrail oğulları peygamberlerinden olup Hz. Ya'kûb (a.s)'ın oğlu Yahûzâ'nm soyundan gelmektedir.

Yüce Allah, Hz. Dâvud (a.s)'a, hem peygamberlik hem de hükümdarlık verdi. Dünya ve ahiretin hayrını birlikte verdi. Çünkü, Dâvud (a.s), oğlu Hz. Süleyman (a.s) gibi, hem Pey­gamber ve hem de hükümdar idi. [2]

Hz. Dâvud (a.s)'ın Soyu:

Hz. Dâvud (a.s)'m soyu şu şekildedir: Dâvud b. Işâ b. Uveyd. Yahûzâ b. Ya'kûb b. İshâk b. İbrahim (a.s)[3]

Tevrat ve İncîl ehli, Hz. Dâvud (a.s)'m soyunun, kendi ki­taplarında ayrıntılı bir şekilde geçtiğini söylemektedirler. Yine bunlar, Hz. Dâvud (a.s)'m, Hz. Ya'kûb'un oğlu Yahûzâ'nm soyundan geldiği konusunda tamamen görüş birliğine varmış­lardır.

Hz. Dâvud (a.s), Hz. Mûsâ (a.s)'dan sonra kendilerine se­mavi kitap indirilen peygamberlerden biridir. Çünkü Allah, ona, Zebur adlı ilahi kitabı vermiştir. Yüce Allah bununla ilgili olarak şöyle buyurmuştur:

" Davud'a da Zebur'u verdik." [4]

Hz. Dâvud (a.s )'in İsrail oğulları Arasındaki Yeri:

Hz. Mûsâ ile Hz. Harun'un ölümünden sonra İsrail oğulla­rı peygamberlerinden Yûşa' b. Nûn denilen bir Peygamber, onların basma geçti. Bu Peygamber, onları, Mûsâ peygamberin lisanı üzere Tevrat'ta onlara vaat etmiş olduğu Arzı Mukaddes (Kutsal Şehir) denilen Filistin'e onları soktu. Ele geçirilen ar a-ziyi aralarında bölüştürdü. Ölünceye kadar da onların işi erini yürüttü. O öldükten sonra İsrail oğullarının işlerini, kendi içi e-rinden 356 yıl müddetle "kadılar" üstlendi. Bu ara döneme, "Kadılar Dönemi" denilir.

Bu ara dönemde İsrail oğullarının üzerine zayıflık ve gü ç-süzlük çöktü. İçlerinde masiyetler ve kötülükler yayıldı. Şeriatı zayi ettiler. Saflarına putçuluk girdi. Bundan dolayı d a Yüce Allah, onların üzerine, kendilerine yakın toplulukları musallat etti. Bu sebeple de Amâlika, Aramiler, Filistinliler ve daha bir çok toplulukla savaştılar. Bu düşmanlarına karşı yaptıkları savaşlann çoğunu kazanamayıp yenildiler.

İbn Cerîr et-Taberi, "Tarihlinde derki: "Sonra İsrail oğul­larının işleri karıştı. Aralarında günahlar ve hatalar çoğaldı.

Peygamberlerden öldürebildiklerini öldürdüler. Bunun üzerine Allah, onlara gönderdiği peygamberlerin yerine; onlara zulmeden ve kanlarını döken zorba hükümdarlar musallat etti. Yine onlara, bunlardan başka düşmanlar da musallat etti. Düşmanlarından biriyle dövüştüklerinde, yanlarında bir 'Misak-ı Tabut' bulunurdu. Ehli kitap, bu sandığı, 'Anlaşma Sandığı' (Ahd-ı Tabut) diye adlandırmıştı. Bu sandığın içe ri-sinde, Tevrat'ın yazılı olduğu levhalar ile Hz. Mûsâ (a.s)'ın asası bulunmaktaydı. Nitekim şu ayeti kerime, buna işaret etmektedir:

"Peygamberleri, onlara: 'Tâlût'un hükümdarlığının ala­meti, Tabut'un size geri gelmesidir. Onun içinde, Rabbinizden size bir ferahlık ve sükunet, meleklerin taşıdığı, Mûsâ ile Hâ-rûn ailesinin bıraktıklarından bir miktar bakiyye vardır. " (Ba­kara: 2/248)

İsrail oğullan, bu sandığın bereketi ile savaş kazanmayı umuyorlardı. Gazze ve Askalanlılarla yaptıkları bir savaşta, yenildiler. Bunun üzerine düşmanları, sandığı İsrail oğullarının ellerinden aldılar. Bu olay üzerine İsrail oğullarının hükümd a-n, (sandığı kaybetmenin verdiği) üzüntüden öldü. İsrail oğullar, çobansız koyun sürüsü gibi ortada kaldılar. Nihayet Allah, onlara, peygamberlerden "Şamuyel" denilen bir peygamberi gönderdi. Kitap ehli, buna, "Samueî" demektedir...İsrail oğulları, bu peygamberden, düşmanlarına karşı savaşmak için ke n-di içlerinden birisini başlarına bir hükümdar tayin etmesini istediler.[5]

Yüce Allah, İsrail oğullarının işlerini Kur'ân-ı Kerîm'de bize şöyle anlatmaktadır:

"Mûsâ 'dan sonra, İsrail oğullarından ileri gelen kimseleri görmedin mi? Ne yaptılar! Kendilerine gönderilmiş bir pey­gambere: 'Bize bir hükümdar gönder ki, başımıza geçsin de

Allah yolunda savaşalım' dediler. (Peygamber, onlara:) 'Size savaş yazılır da ya savaşmazsanız!' dedi. (Onlarda:) 'Yurtla­rımızdan çıkarılmış, çocuklarımızdan uzaklaştırılmış olduğu­muz halde neden savaşmayalım?' dediler. Üzerlerine savaş yazılınca, içlerinden pek azı hariç geri dönüp kaçtılar. Al-lahzalimleri iyi bilir. [6]

Peygamberleri, Allah'tan gelen bir vahiy ile, onların üze­rine, Tâlût'u hükümdar yaptı. Tâlût'u, onların üzerine hüküm­dar yapmasının sebebi, Tâlût'un güçlü bedeni ile bilgiye sahip olmasından dolayı idi. Fakat İsrail oğulları, Tâlût'un hüküm­dar olarak üzerlerine atanmasını kabul etmeyip peygamberlerine:

"Biz hükümdarlığa daha layık olduğumuz halde, kendisine servet ve zenginlik yönünden geniş imkanlar verilmemişken, o, bize nasıl hükümdar olur?' dediler, (peygamberleri de, onla­ra:) 'Allah, onu, sizin üzerinize seçti. Bilgi ve beden yönünden ona, sizden daha çok üstünlük verdi. Allah, mülkünü dilediğine verir, Allah, her şeyi kuşatır ve her şeyi bilendir' dedi.[7]

Tâlût, İsrail oğulları üzerine hükümdar olunca, Allah, İsra­il oğullarının elinden çıkmış bulunan sandığı ona geri vermek suretiyle onu desteklemiştir...

Tâlût, güçlü ve kuvvetli bir ordu kurup düşmanları ile savaşmak için yola çıktı. Yolda giderken, önlerine bir nehir çıktı. Zor çöl yolculuğundan ötürü ordusu son derece susadığından onları imtihan etmek istedi. Bunun için ilk önce, bu nehirden, susuzluklarını gidermek için yalnızca bir yudum su içenin dışında su içmelerini yasakladı. Bu, Tâlût'un, ordusunun dayanıklılığını ve irade güçlerini ölçmek için yaptığı bir imtihan ve deneme idi. Yüce Allah, bu konu ile ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:

"Tâlût askerlerle beraber (cihad için bulunduğu memle­ketten) ayrılınca: 'Biliniz ki, Allah sizi bir ırmakla imtihan e-decek. Kim ondan içerse benden değildir. Ancak eliyle bir avuç içen hariç, kim ondan hiç tatmazsa, bendendir' dedi. İçle­rinden pek azı hariç hepsi ırmaktan içtiler.[8]

Bu olay üzerine Tâlût ile birlikte sadece 319 kişi kaldı.

Süddi'nin ifadesine göre; askerlerin toplam sayısı 80.000 kişi idi. Bu kimseler, zayıf iradeli kimseler olmalarında dolayı geri döndüler. Çünkü Tâlût, onlarla birlikte düşmana karşı sa­vaşmak istemedi. Putperest Filistinlilere karşı savaşmak için emrine uyan bu bir avuç insanı yeterli buldu. Düşman ordusu­nun komutanı, Câlût denilen insanları korkutan şiddetli zorba bir kimse idi. İsrail oğulları ondan korkup:

"Bugün bizim Câlût'a ve askerlerine karşı koyacak bir hiçbir gücümüz yoktur' dediler. Kendilerinin, sonunda Al-lah'm huzuruna varacaklarını bilenler, kendi aralarında: 'Nice az kişiler vardır ki, sayıca kendilerinden çok olan topluluklara Allah 'in izniyle galip gelmiştir. Allah, sabredenlerle beraber­dir' dediler.[9]

Câlût, (ilk önce) karşılıklı dövüşmek istiyordu. Karşısına, Hz. Ya'kûb'un oğlu Yahûzâ'nın soyundan gelen Dâvud adında küçük bir genç çıktı. Yalnız onun gibi yaşça küçük birisinin, savaş meydanına çıkması hiç hesapta yoktu. Çocuğu karşısın­da görünce, onu çok küçümseyerek:

- 'Geri dön. Çünkü seni öldürmeye acıyorum' dedi. Dâvud'da, ona:

'Fakat ben seni öldürmek istiyorum' dedi...

Bunun üzerine ikisi arasında karşılıklı savaş meydana ge­lip Dâvud, Câlût'u öldürdü. Câlût'un ordusu, çok kötü bir şekilde yenildi. Böylece Dâvud (a.s), tam bir zafer kazandı. Yü­ce Allah bununla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:

"Allah'ın izniyle Câlût'un ordusunu yendiler. Dâvud, Câlût'u öldürdü. Allah, Davud'a, hükümdarlık ve hikmet (pey­gamberlik) verdi. Dilediği ilimlerden ona öğretti... [10]

Bu zamandan itibaren Dâvud (a.s)'m adı, İsrail oğulları arasında yayıldı. Allah, İsrail oğullarını, önceki perişanlık ve zilletten kurtardı. Onun önderliğinde bir çok zaferler kazandı­lar ve üstünlükler elde ettiler,

İsrail oğulları, Tâlût'un Ölümünden sonra toplanıp hüküm­dar olması hakkında bu genç delikanlıya biat ettiler. Böylece daha yaşı, 30 bile değilken onlara hükümdar oldu... Halk ara­sında adaletle hüküm verir, hepsine eşit davranır, Tevrat'ın hükümlerini aynen uygulardı. Nihayet Yüce Allah, ona, vahiy yoluyla dört semavi kitaptan biri olan Zebur'u indirdi. [11]

Hz. Dâvud (a.s)'m Risaleti ve Daveti:

Hz. Dâvud (a.s) 40 ulaşınca, Yüce Allah, ona, hem hü­kümdarlık ve hem de peygamberlik verdi... Onu, İsrail oğulla­rına Peygamber olarak gönderdi. İçerisinde öğütler, ibretler, incelikler ve zikirler bulunan Zebur'u ona indirdi. Ayrıca ona, hikmet (peygamberlik) ve (hakkı batıldan) ayırt edici söz söy­leme kabiliyeti verdi.

Hz. Dâvud (a.s)'in sesi çok güzeldi. Güzel kaside ve ilahi­ler okurdu. Güzel sesi, (insanlar arasında) örnek olarak anlatı­lır oldu. Bundan dolayı (güzel sesli kimselere): "Davud'un mizmar (kaval)lartndan bir mizmar verildi." denilir.

Ebu Mûsâ el- Eş'ari'nin sesi de güzeldi. Bir gün Kur'an okurken, Resulullah (s.a.v) onun sesini işitip durdu. Onun Kur'an okuyuşunu dinledi. Güzel sesi ve harika Kur'an okuyuşu hoşuna gitti. Ona:

- 'Sana Dâvud ailesinin nıizmarlanndan bir mizmar veril­di' buyurdu. Ebu Mûsâ:

- 'Ey Allah'ın Rasulü! Kur'an okuyuşumu dinliyor muy­dun?' diye sordu. Resulullah (s.a.v.)'de:

- 'Evet' diye cevap verdi. Ebu Mûsâ:

- 'Beni dinlediğinizi bilseydim, Sizin için sesimi daha da güzelleştirirdim' dedi.[12]

Hz. Dâvud (a.s) Zebur'u okuduğunda, uçan kuşlar; en ya­kın yere konar, onu dinler, sözlerini onunla birlikte tekrar e-derlermiş. Hatta dağlar bile sabah akşam onun okuyuşuna eşlik edermiş.Kulakların bir benzerini daha duymadığı bir sesle Ze­bur'u okurmuş.Cinler, insanlar ve kuşlar onun sesini duymak için etrafına toplanırlarmış. Hatta bunlardan bazısı, (onu) din­leyeceğim diye beklerken acından ölürmüş.[13]

Hz. Dâvud (a.s ), o tatlı güzel sesiyle Allah'ı teşbih ve hamd eder, içerisinde Yüce Allah'ın sözü olan Zebur'u okuyup dağlar ve kuşlarda onunla birlikte (Allah'ı) teşbih e-derlerdi.Yüce Allah bu konuda şöyle buyurmuştur:

"Doğrusu Biz, sabah akşam Dâvud'la birlikte teşbih eden dağları ve toplu halde huşları, onun emri altına vermiştik.[14]

Yine Yüce Allah konuyla ilgili olarak şöyle buyurmakta­dır:

"And olsun ki Davud'a tarafımızdan bir üstünlük verdik. 'ey dağlar ve kuşlar! Onunla birlikte teşbih edin dedik. 'Ona, demiri de yumuşattık.[15]

Hz. Dâvud (a.s,) Zebur'u; acıklı ve süratli bir şekilde okumasına rağmen (okuduğu cümlelerin anlamlarını) düşünüp taşınır, bir terennüm ve nağmeli bir sesle okurdu. Okurken huşuyu da ihmal etmezdi. Bu husus hadisi şerifte şöyle geç­mektedir:

"(Zebur'u) okumak, Davud'a kolaylaştırıldı. Hayvanının eyerlenmesini emrederdi de hayvanı eyerleninceye kadar ken­disi Zebur'u okumuş olurdu. Elinin kazancından başka bir şey deyemezdi.[16]

Hz. Dâvud (a.s); bu büyüklüğüne, hükümdarlığına ve üs­tün makamına rağmen Yüce Allah'a çokça ibadet ederdi.

Hz. Dâvud (a.s), geceleri ibadet eder, gündüzleri oruç tu­tar, Gününün büyük bir bölümünü mescidde veya namazga­hında geçirirdi. Çünkü Hz. Dâvud (a.s), ibadet, taat, salih a-meller hususunda bitmek tükenmek bilmeyen bir güce sahipti. Yüce Allah bununla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:

"(Ey Muhammedi) Kulumuz ve o kuvvet sahibi Davud'u hatırla. Çünkü o, Allah 'a yönelendi.[17]

Abdullah ibn Abbas derki: "(Ayette geçen 'eyd' kelimesi, 'taatte ve ibadette güçlü olmak' (anlamını ifade eder)."

Buhârî ile Müslim'in Sahîh'lerinde konu ile ilgili şöyle bir hadis geçmektedir:

"Allah'ın en çok sevdiği namaz, Davud'un namazıdır. Al­lah'ın en çok sevdiği oruç, Davud'un orucudur. O, gecenin yansında yatar, üçte birinde (kalkıp) ibadet ederdi. Altıda bi­rinde uyurdu. Bir gün oruç tutar ve bir gün oruç tutmazdı. Düşmanla karşılaştığında da kaçmazdı.[18]

Yüce Allah'ın, Sadece Hz. Dâvud (a.s)'a Verdiği Özellikler:

1. Dağların, sabah akşam Hz. Dâvud ile birlikte teşbih etmeye amade kılınması,

"Doğrusu Biz, sabah akşam Dâvud'la birlikte teşbih eden dağlan, onun emri altına vermiştik. [19]

2. Zebur'u okurken, onunla birlikte kuşların da ona eşlik etmesi.

"Kuşları da (onun emri altına vermiştik) Hepsi de ona yo-nelmekteydi.[20]

3. Hz. Davud'a, kuş dilinin öğretilmesi. "Bize, kuş dili öğretildi. [21]

4. Demiri, elinde hamur gîbi yumuşatması. "Davud'a, demiri yumuşattık.[22]

5. Yüce Allah'ın, Hz. Davud'a, savaş tehlikesine karşı zırh yapma sanatım öğretmesi.

"Davud'a, savaş sıkıntılarınızdan sîzi koruması için zırh

yapmayı öğrettik.[23]

6. Yüce Allah'ın, Hz. Davud'un hükümdarlığını güçlendi­rip düşmanlarına karşı onu muzaffer ve kavmine karşı ise, heybetli kılması.

"Davud'un hükümdarlığım güçlendirdik. [24]

7. Yüce Allah'ın, Hz. Dâvud (a.s)'a; hikmet (peygamber­lik) ve (hakkı batıldan) ayırt edici söz söyleme kabiliyeti ver­mesi

"Davud'a, hikmet (peygamberlik) ve (hakkı batıldan) ayırt edici söz söyleme kabiliyeti verdik. [25]

Hz. Dâvud (a.s)'a Karşı Yapılmış Büyük Bir Yalan:

Bazı tefsirciler, senedi sağlam olmayan ve inanılması da caiz olmayan Ehli kitaptan gelene dayanarak bir kısım İsrâili rivayetleri tefsir kitaplarında nakletmekle çok çirkin bir hata işlemişlerdir. Çünkü bu rivayetler, hem Ehli kitabın saçmalık-lanndandı. Hem de 'Peygamberlerin Masuiyeti' (Günahsız­lığı) konusundaki Müslümanların akidesine ters düşmektedir.

İşte araya bu batıl hikayelerden birisi de, Hz. Dâvud (a.s)'ın, ordu komutanının hanımına aşık olması meselesidir. Hikayenin özeti şu şekildedir:

"Dâvud, evinin damında gezinirken, banyo yapan bir ka­dın görüp (aşık olup) şaşkınlıktan düşecek olmuş. Bu kadın, askeri komutanlarından 'Uriya' adında bir komutanının hanımı idi. Ondan kurtulup hammıyla evlenmek istedi. Bu sebeple adamın eline bayrağı vermiş ve (ordunun) başına geçirip onu savaşa göndermiş. Askerlerine de, düşmanla karşılaştıkları sı­rada onu ön safta yalnız bırakıp ondan geride kalmalarını öğütlemiş. Bu vesileyle adam, öldürülmüş. Dâvud'da aşık olduğu bu kadınla evlenmiş.[26]

Ehli kitap, Davud'un, kadının kocasının yokluğunda ka­dınla zina ettiğini, sonra da o adamdan kurtul(up aşığına kavuş)mak için böyle bir hileye başvurduğunu ve Süleyman'ın da aşık olduğu bu kadından doğduğunu iddia etmişlerdir.[27]

Bu yüce peygambere karşı daha bir çok saçma sapan yalan ve iftiralar ortaya atmışlardır. İşte bu hikaye de, Hz. Davud'a karşı uydurulmuş bir hikayedir...

Ehli kitabın kitaplarını okuyan kimseler, o kitapların içeri­sinde, peygamberlerin, büyük günah işlediklerine ilişkin bir çok mesele bulur. Onlar, bu hikayeleri, kendi işledikleri suçları ve büyük günahları temize çıkarmak için uydurmuşlardır.

İbn Kesîr derki: "Tefsirciİerin bir çoğu, bu hususta bir çok hikayeler ve haberler anlatmışlardır. Bunların çoğu da, İsrâiliyyattır. Bir kısmı da, tereddütsüz uydurma ve yalandır.

Beyzavî'de derki: "Hz. Davud'un, Uriya'yı ordunun başı­na geçirip birkaç kez savaşa göndererek öldürttüğü ve böylece hanımıyla evlendiğinin söylenilmesi, kupkuru bir iftiradır. İşte bundan dolayıdır ki, Hz. Ali: 'Kim kıssacıların, Hz. Dâvud hakkında rivayet ettiklerini anlatırsa, ona, yüz altmış sopa vururum' demiştir.[28]

Bu iftira ve yalan, bir Peygamber hakkında olduğu için a-ğıriaştırılmış bir iftira cezası (haddi kazif) dır. Fakat Kur'ân-ı Kerîm'in anlattığı kıssanın içinde; Hz. Dâvud (a.s)'ın masu-miyetliğini zedeleyen ve Ehli kitabın anlattığı iftira ve yalan ile ilgili herhangi bir bilgi asla yoktur.

Ne yazık ki bazı tefsirciler, bu İsrâiliyyat haberleri tahkik ve tespit etmeden (tefsirlerine) almışlardır...

Bazı insanların hakkında hataya düştükleri ayeti kerimeleri alıp araştırmacı tefsircilerin anlattıkları bir şekilde bu ayetlerin anlamlarını açıklayacağız.

Yüce Allah, Sâd Sûresinde bu konu ile ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:

"(Ey Muhammedi) Sana davacıların haberi ulaştı mı? Mabedin duvarına tırmanıp Davud'un yanına girmişlerdi de Dâvud onlardan ürkmüştü. (Onlar:) 'Korkma. Biz birimizin diğerine haksızlık ettiği iki hasım davacıyız. Aramızda adaletle hükmet, haksızlık etme. Bizi, doğru yolun ortasına götür' dedi­ler. (İçlerinden biri:) 'Bu kardeşimin doksan dokuz koyunu var. Benimse, bir tek koyunum var. Böyle iken onu da bana ver deyip tartışmada beni yendi' dedi. Dâvud: 'And olsun ki, senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemekle sana haksızlıkta bulunmuştur. Doğrusu ortakçıların çoğu, birbirlerinin hakla­rını gasp ederler. Yalnız iman edip de iyi işler yapanlar müs­tesna. Bunlar da, ne kadar az!' dedi. Dâvud, kendisini denedi­ğimizi sandı da Rabbine mağfiret dileyerek eğilip secdeye ka­pandı, tevbe edip Allah'a yöneldi.[29]

Araştırmacı tefsircilerin kaydettiğine göre, olayın detayı şu şekildedir: Hz. Dâvud (a.s), yaptığı işleri günlere ayırmıştı; bir gününü ibadete, bir gününü (insanlar arasında meydana gelen problemler hakkında) hüküm vermeye, bir gününü vaaz ve irşada, bir gününü de kendisine ayırmıştı...

Halvet gününde, melekler, insan şeklinde odasının duvarı­nı tırmanıp onun yanma girmişlerdi. (O gün) kapıda bir bekçi durup onun yanına girmek isteyenleri engellerdi. (İşte böyle bir günde) Hz. Dâvud (a.s), ansızın Önünde bazı insanlar gö­rünce onlardan ürkmüştü. Onlar ise, ona:

"Korkma. Biz, aramızda bir dava olan kimseleriz. 'Birimiz diğerine haksızlık etti. Aramızda adaletle hükmet, haksızlık etme.' (Sâd: 38/22) Yani hüküm verirken, haksızlık etme ve zulmetme. 'Bizi, doğru yolun ortasına götür' (Sâd: 38/22) Ya­ni hakkın kendisine ki o da, adalettir. (İçlerinden biri:) 'Bu kardeşimin doksan dokuz koyunu var.' (Sâd: 38/23) Bu da, dişi koyundur. Burada dişi koyun sözü, kadından kinayedir. Çünkü onun yanında 99 kadın vardı. Benimse, bir tek koyu­num var. Böyle iken onu da bana ver deyip tartışmada beni yendi' dedi. (Sâd: 38/23) yani münakaşada bana üstün geldi. Bunun üzerine Dâvud ona şöyle cevap verdi: 'And olsun ki, senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemekle, sana hak­sızlıkta bulunmuştur.' (Sâd: 38/24) burada o kişinin yaptığını çirkin görme ve açgözlülüğünü ayıplama vardır. Çünkü o kişi, 99 dişi koyunu(karısı) olduğu halde diğerinin bir dişi koyunu­nu (karısını) kendisininkine katmak istemiştir. 'Dâvud, kendi­sini denediğimizi sandı.' (Sâd: 38/24) yani onu imtihan ettiği­mizi bildi, inandı. 'Rabbine mağfiret dileyerek eğilip secdeye kapandı, tevbe edip Allah'a yöneldi.' (Sâd: 38/24) yani Rabbine dönüp tövbe etti. Çünkü Hz. Dâvud (a.s) davalı kim­senin sözünü dinlemeden hızlı bir şekilde hüküm vermeye ça­lışmıştı. Bu ise, bir hak gaspıdır. Çünkü iki tarafın sözünü tam olarak dinlemeden hüküm vermek caiz değildir.

Olay, bundan ibarettir, Buna ilave edilecek bir şey yoktur. Çünkü Hz. Dâvud (a.s) kendisine gelecek herhangi bir kötülü­ğe karşı (korunmak için) Rabbine istiğfar etmişti. Zira Hz. Dâvud (a.s) mihrabı tırmanıp yanma giren kimselerin, kendisi­ne bir zarar ve kötülük vereceklerini düşünerek, onları suikast­çı zannedip öldürmeyi içinden geçirdi.Bu olayda Ehli Kitabın ortaya attığı iftira ve yalan ile ilgili herhangi bir şey yoktur. Bu olayda Hz. Davud'un, ordu komutanının hanımına sevgisi ve aşkı nerededir?Yine savaşta komutanım ordusunun başına ge­çirip öldürttükten sonra onun karısını ele geçirmek için planlar hazırlaması bu olayın neresindedir? Bu, çok büyük bir yalan ve iftiradır.

Biz ehli kitabın, kendi Resullerine ve nebilerine iftira at­malarına şaşmıyoruz. Biz, bazı müslüman alimlerin, peygam­berlere ilişkin bu tür İsrâiliyyat kaynaklı hikayelere ve iftirala­ra aldanıp bunlara, kitaplarında (gerçekmiş gibi) yer vermele­rine ve hatta daha da ileri giderek bunları, Kur'an kıssaların­dan biriymiş gibi anlatmalarını garipsiyoruz. Bu masallar Pey­gamberlik makamındaki Hz. Dâvud a.s )a hiç yakışır mı? Çünkü Yüce Allah, Hz. Dâvud (a.s) hakkında:

"O, ne güzel bir kuldu! Doğrusu o, daima Allah'a yöne­lirdi, " (Sa 'd: 38/30), "Yanımızda onun yüksek bir makamı ve güzel bir geleceği vardır." (Sa 'd: 38/25), ve "Ona, hikmet (peygamberlik) ve (hakkı batıldan) ayırt edici konuşma kabiliyeti vermiştik " "(Sa 'd: 38/20) buyurmuştur.[30]

Bundan daha garip olanı; Hz. Dâvud (a.s) hakkında buna benzer açık hikaye ve iftiralara Tevrat'ta rastlamamrzdır. Çün­kü Tevrat'ta Hz. Dâvud (a.s) ile ilgili yine şöyle bir iftira geç­mektedir:

"Dâvud, putperest hanımlarının isteklerini yerine getirmek için put tapmağına girip orada dini ayinlere katılıyordu."

Derim ki: Alimlerin rivayetleri naklederken onların kay­nağını araştırmaları özellikle de Ehli kitabın kitaplarında geçen İsrâili hikayeleri alıp anlatırken (naklederken)çok dikkatli ol­malıdırlar. Çünkü Semavi kitapların içerisine tahrif ve bozul­ma girmiştir.Bu tür hikayelerin hepsi, temiz islamm temiz aki­desine aykırı olup batıl ve reddedilmiş haberlerdir. [31]

Hz. Dâvud (a.s)'ın Ölümü:

Ehli kitap: "Dâvud, 77 yıl yaşadı, sonrada öldü" der. İbn Cerir, bu görüşü kabul etmeyip şöyle der:

"Bu görüşte bir yanlışlık var. Çünkü Hz. Dâvud (a.s), 100 yıl yaşadı. Bu, İmam Ahmed'in rivayet ettiği şu hadiste geç­mektedir:

"Âdem, kendi zürriyeti, belinden çıkartıldığı zaman arala­rında peygamberleri gördü, bu peygamberler arasında parlak yüzlü birisini görüp:

- 'Ey Rabbim! Bu da kimdir?' diye sordu. Cenabı Al­lah'ta:

- 'Bu, senin oğlun Dâvud'dur' diye cevap verdi. Adem:

- 'Ey Rabbim! Bunun ömrü ne kadar olacaktır' diye sordu. Allah:

- 'Altmış yıl olacaktır' diye cevap verdi. Adem:

- 'Ey Rabbim! Bunun ömrünü artır' dedi.

- 'Hayır, olmaz. Ancak senin ömründen alıp onunkine ka­tarım' dedi.

Âdem peygamberin ömrü, 1000 yıl idi. Cenabı Allah, onun ömründen 40 yılı alıp Dâvud'unkine ekledi. Bu hesaba göre, Âdem'in ömrü sona erdiğinde, ölüm meleği, Âdem'in ruhunu teslim almak için yanma geldi. Âdem:

'Daha benim 40 yılım var' dedi. Kendi ömründen 40 yılı Dâvud peygambere verdiğini unutmuştu. Bunun üzerine Ce­nabı Allah, Âdem'in ömrünü yine 1000 yıla ve Dâvud'unkini ise, 100 yıla tamamladı.[32]

Hz. Dâvud (a.s)'m hükümdarlığı böylece 40 yıl daha sûr­du. Allah'ın salat ve selamı, onun ve diğer peygamberlerin üzerine olsun. [33]


[1] Bununla ilgili olarak b.k.r.Bakara: 2/251; Nisa: 4/163; Mâide: 5/78; En'âm: 6/84; İsrâ: 17/55; Enbiyâ: 21/78, 79; Nemi: 27/15, 16; Sebe': 34/10, 13; Sâd: 38/17, 22, 24, 26, 30

Hz. Dâvud (a.s)'m kıssası, ise şu sürelerde geçmektedir: Bakara: 2/246-251;

Enbiyâ: 21/78-80; Nemi: 27/15-16, Sebe': 34/10-11; Sâd: 38/17-26 (ç)

[2] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 622.

[3] Hz. Dâvud (a.s)'m soyu için b.k.z: îbn Cerîr et-Taberi. Tarih, 1/247; İbnü'1-Esîr, el-Kâmil, 1/223; fon Asâkir. Tarih, 5/190; îbn Sa'd, et-Tabakât, 1/55; Hakîm, Müstedrek, 2/585 (ç)

[4] Nisa; 4/163.

Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 622-623.

[5] Taberî, Tarîhu'r-Rüsûl vel-MülÛk, 1/472

[6] Bakara: 2/246

[7] Bakara: 2/247

[8] Bakara: 2/249

[9] Bakara: 2/249

[10] Bakara: 2/251

[11] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 623-627.

[12] Buhârî, Fezaİlu:l-Kur'an 31; Müslim, Salatu'l-Musafûin 235-236; Tirmizî, Meraki 55; Nesâî, İftitah 55; İbn Mâce, İkame, 176; Müsned: 2/369(ç)

[13] îbn Kesîr, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 2/11

[14] Sâd: 38/18-19

[15] Sebe': 34/10

[16] Buhârî, Enbiyâ 37, Tefsiru Sure-i îsrâ' 6; Müsned: 2/314, 6/37, 167; Taberanî, MıTcemu's-Sağir, 1/15

[17] Sad: 38/17 . .

[18] Buhârî, Teheccüd 7, Enbiya 37, 38; Müslim, Siyam 189-190; Ebu Dâvud, Savm 66; Nesâî, Siyam 14, 68, 76,; İb Mâce Siyam 31; Darimi, Savm 42; Müsned: 2/314,

Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 627-630.

[19] Sâd: 38/18

[20] Sâd: 38/19

[21] Neml: 27/16

[22] Sebe': 34/10

[23] Enbiyâ: 21/80

[24] Sâd: 38/20

[25] Sâd: 38/20

Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 630-631.

[26] Tabeiî, Tefsir, 23/146 vd; Suyuti, ed-Dürrü'I-Mensur, 5/300 vd; Taberî, Tarih, 2/563-566; İbmi'1-Esir, el-Kamil, 1/224-227; İbn Kesîr, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 2/13; Ahisi, Tefsir, 23/185; İbn Kesîr, Tefsir, 6/53; Tevrat E Samuel, il/2-27, 12/1-16 (ç)

[27] Tevrat, 2. Samuel, 12/1-16 (ç)

[28] B.k.z: Beyzavî. Tefsini'l-Beyzâvî; Zemahşerî, Tefsir, 4/81; Râzî, Tefsir, 26/192

[29] 'Sâd: 38/21-24

[30] Bu uydurma iftira ite ilgili olarak b.k.z: M. Ali Sâbûnî, Safvetü't-Tefasir, 3/54

[31] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 631-635.

[32] Tirmizî, Tefsiru Sure-i A'râf 2 ; Müsned: 1/252, 299, 371; İbn Sa'd, Tabakât, 1/28-29; İbn Kesir, el-Bidaye: 2/46; İbn Cerir et-Taberi, Tarihu’r-Rusul ve’l-muluk: 1/252 (ç).

[33] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 636-637.

Advertisement