Yenişehir Wiki
Advertisement

MADDE 10

İfade özgürlüğü[]

1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.

2. Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı


DANISTAY KARARLARINDA İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ VE SINIRLAMALARI[]

Hepimizin bildiği üzere AĐHS'nin dibacesinde söz edilen demokratik siyasal rejim ve insan haklarına saygı esasının 'olmazsa olmaz' sartlarından olan ifade özgürlüğü, sözlesmenin 10. maddesinde iki fıkra seklinde düzenlenmistir. Birinci fıkrada ifade özgürlüğünün üç unsuru vurgulanarak teminat altına alınmaktadır.

-Birincisi, öncelikle, kanaat sahibi olma özgürlüğü

-İkincisi, herkesin görüslerin açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahip olması

- Üçüncüsü, haber veya fikir alma ve verme (yani ulasma) özgürlüğüdür.

AİHM'nin çesitli kararlarından, 10. madde ile korunan ifade özgürlüğünün kapsamına, sadece yazılı yada sözel ifadeler değil, bir fikir veya bilgi sunan görüntü, resim, çizim yada eylemlerin de (bazı hayvanların da avlanmasını engellemek için düdük çalma, avcıların önünde yavas yürümek gibi..) girdiği görülmektedir. Bu bağlamda sanat eserleri veya filmler de bu maddenin korumasından yararlanmaktadır.(Prof. Dr. Tezcan Durmus, Yard. Doç. Dr. Erdem Mustafa Ruhan, Yard. Doç. Dr. Sancakdar Oğuz, AİHS ve Uygulaması, Ankara Açık cezaevi,2004,S. 253)

Üstelik 10. madde bilgi veya fikrin sadece içeriğini korumakla kalmaz bunların ifade edildikleri biçimleri de korur. Bundan dolayı basılı belgeler radyo yayınları, tablolar, filmler ve elektronik bilgi sistemleri de bu maddenin koruması altındadır. Bunun anlamı bilgi ve fikirlerin üretim ve iletimi, aktarılması ve dağıtımı için kullanılan araçların da 10. madde kapsamına girdiğidir.(Mocovei Monika, Đfade Özgürlüğü, Avrupa Đnsan Hakları Sözlesmesi'nin 10. Maddesinin Uygulanmasına Đliskin Kılavuz, Ankara Açık cezaevi, 2.baskı, 2003,S.17)

-İkinci fıkrada ise; devletlerin, ifade özgürlüğünün kullanılmasına müdahale etmesinin mesru sayılacağı durumlar belirtilmistir. Mesru müdahale için üç kosulun birden yerine gelmesi aranmaktadır;

-Birincisi, müdahalenin demokratik bir toplumda zorunlu tedbir niteliğinde olması

-Đkincisi, bu fıkrada sayılan hallerden birini veya birkaçını sağlamaya yönelik olması

-Üçüncüsü, yasalarda öngörülmüs bazı biçim kosullarına, sınırlamalara bağlanabilmesidir. Dolayısıyla bu hallerden birinin olmadığı bir durumda, yapılan müdahalenin ihlal olusturacağı açıktır.

AĐHM inceleme sırasında, öncelikle yasalarda öngörülmüs olma sartını aramakta bunun gerçeklesmediğini tespit ettiği durumlarda diğer sartlara bakmadan ihlali gerçeklesmis saymaktadır.

Türkiye’nin iç hukukundaki en üst milli hukuk normu olan Anayasanın 26. maddesi, düsünceyi açıklama ve yayma hürriyeti baslıklı olup, genel olarak AĐHS'nin 10. maddesindeki ifade özgürlüğü baslıklı düzenlemeye paralel bir düzenleme getirilmistir.

Anayasanın anılan hükmünde, sınırlama sebepleri arasında, AĐHS'den farklı olarak "sağlık veya ahlakın korunması" dan açıkça söz edilmemekle birlikte bu sebepler yönünden de, gerek bir ölçüde kamu düzeninin sağlanmasının içerisinde, gerekse temel hak ve hürriyetlerin genel sınırlama sekline iliskin Anayasanın 13. maddesine uygun olarak devlete ve idareye verilen görevleri düzenleyen kanunlarla sınırlamalar getirildiği görülmektedir.

Mahkeme ve Danıstay kararlarında, özellikle son yıllarda AĐHS'nin hükümlerine doğrudan atıf yapılarak verilen kararlar çoğalmakla birlikte, daha önceleri ve halende, sözlesme hükümlerini doğrudan atıf yapmak yerine Anayasa ve/veya ilgili yasa hükümlerine atıf yapılarak uyuşmazlığın çözümlendiği görülmektedir.

Durumu somutlastırmak için konu asağıda bes ana grup halindeki baslıklar altında,

1 Danıstay Onuncu Daire Tetkik Hakimi

2 yargıya yansıyan olaylar ve bu çerçevedeki örnek Danıstay kararlarıyla ele alınacaktır.

1-Basın bildirisine iliskin sınırlamalar

- İçisleri Bakanlığı, basın açıklamaları konulu 11.6.2004 tarih ve 2004/100 sayılı bir genelge çıkartarak, 81 ilin valiliklerine göndermis. Genelgede, basın açıklamalarının, Anayasanın 25 ve 26.maddelerinde düzenlenen düsünce ve kanaat hürriyeti ile düsünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanımı olarak değerlendirilmesi, bu hürriyetlerin kullanılmasının ancak milli güvenlik, kamu düzeni veya kamu güvenliğini korumak amacıyla sınırlandırılabileceği, bu konuda açık yasal düzenlemeler yapılıncaya kadar bazı idari tedbirler alınmasının zorunlu görüldüğü belirtilerek; 5 madde halinde, yapılması gerekenler ve yapılamayacaklar belirtilmis. Hem bu genelgenin hem de bu genelgenin uygulanmasına iliskin çesitli illerin valiliklerince çıkartılan genelgelere karsı, çok sayıda sivil toplum kurulusu,

mesleki örgüt ve sendika tarafından, temel hak ve özgürlüklere müdahale olduğu iddiasıyla davalar açıldı. Danıstay 10. Dairesi, Anayasanın 26.maddesini belirterek ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri yürüyüsleri hakkında Kanunun 6.ve 22.maddelerine değindikten sonra, 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun 11/C maddesinde, il sınırları içinde huzur ve güvenliğin, kisi dokunulmazlığının, emniyetin, kamu esenliğinin sağlanması ve önleyici kolluk yetkisi valinin ödev ve görevlerindendir"

kuralının yer aldığı, Anayasa hükmü ile yasal düzenlemelerde tanımlanmamıs olmakla birlikte basın açıklamasını, bir iletinin veya demokratik bir tepkinin, sözlü veya yazılı olarak kamuoyuna görsel veya yazılı basın aracılığı ile iletilmesi seklinde ifade etmenin mümkün olduğu, Anayasanın 26. maddesinde, herkesin düsünce ve kanaatlerini açıklama ve yayma hakkına sahip olduğu belirtildikten sonra, bu hakkın kullanılmasına iliskin yöntemler yönünden bir sınırlama getirilmediği, dolayısı ile basın açıklamasını da düsünceyi açıklama ve yayma hürriyeti kapsamında bulunan bir hak olarak değerlendirmek gerektiği, Đçisleri Bakanlığı'nın 11.6.2004 tarih ve 2004/100 sayılı Genelgesinde, sivil toplum örgütleri üyelerince ya da kisilerce "basın açıklaması" ve benzer adlar altında yapılacak faaliyetlerde; tüzel kisiler için yönetim ve denetim organlarının asil ve yedek üye tam sayılarının bes katını asmayacak sayıda insanın açık havada, toplu veya ferdi olarak araç trafiğini engellemeden, çevreye zarar vermeden, günlük hayatın doğal seyrini önemli ölçüde kesintiye uğratmadan ve siddete basvurmadan, konusu suç teskil etmemek kosulu ve megafon veya sınırlı alanda ses duyulmasını sağlayan cihazlar ile bir saati geçmemek üzere görüs ve düsüncelerin açıklanması ve konusu ile ilgili pankart - döviz açarak ve slogan atarak kamuoyuna duyurulmaya çalısılmasının, Anayasamızın 25 ve 26 ncı maddelerinde düzenlenen düsünce ve kanaat hürriyeti ve düsünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanımı olarak ifade edilmekle beraber, bu hakkın kullanımı sırasında ortaya çıkacak güvenlik ihtiyacını değerlendirmek suretiyle, nerelerde basın açıklaması yapılabileceğini belirlemeye mülki amirlerin yetkili olduğunun kurala bağlandığı, düsünceyi açıklama ve yayma hürriyeti kapsamında bulunan ve demokratik bir hak olarak değerlendirilmesi gereken basın açıklamasının, milli güvenlik, kamu düzeni ve kamu güvenliğini ihlal etmeden ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olarak kullanılmasını sağlamak amacıyla çıkarılan dava konusu genelgede ve bu genelge doğrultusunda tesis edilen valilik isleminde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermistir..(18.3.2008 tarih ve E:2005/3722 K:2008/1236)

- Aynı konuda, Hatay Valiliği, Hatay Đli genelinde basın açıklaması ve imza standı adı altında Hatay Arkeoloji Müzesi önünde düzenlenmekte olan etkinliklerin; müzeyi ziyarete gelen turistlerin hareket alanını kısıtlayarak turizmi olumsuz yönde etkilediği ve olumsuz yorumlara neden olduğu gerekçesiyle dava konusu islemle, bundan sonra Uzun Çarsı Caddesi baslangıcındaki meydanda yapılması, bunun dısında herhangi bir yerde yapılmaması yolunda karar almıs. Bu islemin iptali istemiyle açılan davada, Adana 1. Đdare Mahkemesi; Avrupa Đnsan Hakları Sözlesmesinin (Đnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına Đliskin Sözlesmenin) 10. ve 11. maddelerinde düzenlenen ifade özgürlüğüne, yalnızca, anılan düzenlemelerdeki mesru amaçların temini için, yasayla ve demokratik toplum gereklerine uygun olmak kosuluyla müdahalede bulunulabileceği; dava konusu olayda ise, düsünceyi açıklama özgürlüğünün mesru bir amaca dayanılmaksızın kısıtlandığı sonucuna ulasıldığından, dava konusu islemin sebep unsuru yönüyle hukuka uygun bulunmadığı gerekçesiyle islemin iptaline karar vermis, kararın davalı idarece temyizi üzerine,Danıstay 10. Dairesi;önceki kararındaki gerekçeye dayanarak ve düsünceyi açıklama ve yayma hürriyeti kapsamında demokratik bir hak olan basın açıklamasının ve bir düsünce veya isteğin kamuoyunca desteklendiğini imza toplamak suretiyle göstermek amacıyla imza standı açılmasının; Anayasanın 26. maddesindeki özel sınırlama sebepleri gözetilerek, kamu düzeni ve kamu güvenliğini ihlal etmeden ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olarak kullanılmasını sağlamak amacıyla yukarıda anılan yasal yetki çerçevesinde tesis edilen dava konusu islemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle Đdare Mahkemesinin kararını bozmustur.(24.10.2008 tarih ve E:2006/1121 K:2008/6958 sayılı kararı)

-Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü'nün 13.11.2006 tarih ve 2006/113 sayılı Genelgesinin 7. bendindeki 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunun hükümleri gereği hastane içinde duyurulması gereken afis ilan ve duyuruların sadece personelin yoğun ve toplu bulunduğu yemekhane salonlarında olusturulacak panolarda asılması, yönündeki hükmün iptali istemiyle dava açılmıs. Danıstay 10.Dairesi; 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu hükümleri gereği hastane içinde duyurulması gereken afis, ilan ve duyuruların, bir kamu isvereni olan davalı idareye bağlı hastanelerde yürütülen sağlık hizmetinin özelliği de dikkate alınarak ameliyathane ve benzeri sağlık hizmetlerinin sunulduğu birimlerin dısındaki alanlarda, bir baska ifadeyle sadece hastane personelinin toplu ve yoğun olarak kullandığı yemekhane salonlarında olusturulacak panolarda asılmasını öngören dava konusu Genelgenin iptali istenen 7. bendinde, sözü edilen Yasaya, Tebliğ ve Genelge hükümlerine, kamu yararı ve hizmet gereklerine aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddetmis.( 22.2.2010 tarih ve E:2006/7697 K:2010/1411 sayılı kararı)

Aslında, söz edilen yasa, tebliğ ve genelgede; kamu isvereninin, yönetim ve hizmetin isleyisini engellemeyecek biçimde sendika temsilcilerine çalısma saatleri içinde ve dısında görevlerini yapabilmeleri için imkânlar ölçüsünde kolaylıklar sağlayacağına iliskin hükümler içermekte. Buradaki sınırlama hizmetin niteliği gereği oluyor ve hakkın kullanımını ortadan kaldırmıyor. Danıstayın hukuka aykırı bulmamasının sebebinin bu olduğunu düsünüyorum. -Büro Emekçileri Sendikası tarafından, Ankara Defterdarlığı'nın (A) giris kapısı önünde yapması planlanan basın açıklamasının, (B) giris kapısı önünde yapılması yönünde tesis edilen 28.10.2004 tarih ve 32242 sayılı islemin iptali istemiyle açılan dava sonucunda Ankara 2. Đdare Mahkemesince, Anayasamızın 25 ve 26 ncı maddelerinde düzenlenen düsünce ve kanaat hürriyeti ve düsünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanımı sırasında ortaya çıkacak güvenlik ihtiyacını değerlendirmek suretiyle, nerelerde basın açıklaması yapılabileceğini belirlemeye mülki amirlerin yetkili olduğu; bu çerçevede, protokol ve araç girisinin engellenmemesi amacıyla tesis edilen islemin, bu hakkın kullanımına yönelik bir sınırlama niteliğinde değil, sadece yer düzenlemesinden ibaret olduğu; bu haliyle dava konusu islemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmistir. Danıstay 10. Dairesi, davacının temyiz istemini reddederek, anılan kararı onamıstır.(21.4.2009 tarih ve E:2006/2985 K:2009/3103 sayılı kararı)

2- Afis astırmama kararları

-Davacı Partiye ait "Yankee Go Home, askerinle, üslerinle, hamburgerlerinle defol, Sosyalist Đktidar Partisi" ibareli afislerin Đstanbul Đl Sınırları içerisinde asılmasının mümkün olmadığına iliskin davalı idare isleminin iptali istemiyle açılan dava sonunda Đstanbul 2.Đdare Mahkemesince, dava konusu islemin tesisine esas olan afisin, 2820 sayılı Kanunun 81. maddesinin (C) bendinde öngörülen, siyasi partilerin Türkçe'den baska dilde yazılmıs pankartlar kullanmayacakları yolundaki hükme açıkça aykırı bir içerik tasıdığı, dava konusu islemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmis. Davacı tarafından hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek anılan mahkeme kararının temyizen incelenip bozulması istenilmis.

Danıstay

10. Dairesi; davalı idarenin savunmasında, afisin Siyasi Partiler Kanunu'nun 81/C maddesine aykırı olduğu ve kastedilen devletle iliskilerimizi zedeleyebileceği dikkate alınmak suretiyle 5442 sayılı Đl Đdaresi Kanunu'nun 11/C maddesine dayanılarak afisin asılmasına izin verilmediğinin belirtildiği, 5442 sayılı Đl Đdaresi Kanunu'nun 11. maddesinin ( C ) bendinde , " Đl sınırları içinde 4 huzur ve güvenliğin, kisi dokunulmazlığının, tasarrufa müteallik emniyetin, kamu esenliğinin sağlanması ve önleyici kolluk yetkisi valinin ödev ve görevlerindendir. Bunları sağlamak için vali gereken karar ve tedbirleri alır" hükmüne yer verildiği, anılan Yasa hükmü doğrultusunda davalı Valilik, il sınırları içinde asılmak istenilen, suç islemeyi açıkça özendiren veya kıskırtan afis ve ilanların asılmasını engellemeye,belirtilen nitelikteki afis ve ilanlara iliskin bildirimi kabul etmemeye yetkili olduğu, ancak, davacı siyasi partinin ideolojisi ve savunduğu görüsler doğrultusunda tepkisel ve olumsuz Đngilizce ve Türkçe ibarelerin yer aldığı afisin, 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun "Azınlık yaratılmasının önlenmesi" baslıklı 81 inci maddesindeki, Türkçe'den baska dilde pankart asma yasağı kapsamına girmediği gibi, afiste kastedilen devlet ile iliskilerin zedeleneceği iddiasının da dayanaktan yoksun bulunduğu, bu itibarla 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'nun 81 inci maddesinde yer alan yabancı dilde pankart asma yasağı ile ilgili bulunmayan, demokratik ve çoğulcu sistemde doğal olan çok sesliliğin yansıması niteliğindeki davacı siyasi partiye ait afisin asılamayacağına iliskin dava konusu islemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle anılan mahkeme kararının bozulmasına karar vermis.(10.Dairenin 12.4.2006 tarih ve E:2004/7627 K:2006/2380 sayılı kararı) -Davacı siyasi parti tarafından, Đstanbul Đli genelinde asılmak istenen "AB Yolu Sevr'e Çıkar. Savunanlar Ya Gafildir, Ya Hain!" içerikli afisin asılamayacağı yolundaki 2.2.2007 tarih ve 23614 sayılı Đstanbul Valiliği isleminin iptali istemiyle açılan dava sonucunda, Đstanbul 1. Đdare Mahkemesince; 5442 sayılı Đl Đdaresi Kanunu'nun 11/C maddesi uyarınca, il sınırları içinde huzur ve güvenliğin, kisi dokunulmazlığının ve kamu esenliğinin sağlanması görevi ile önleyici kolluk yetkisi bulunan vali tarafından, davaya konu afisin asılmasının halkın tahrik olmasına ve üzücü olaylara yol açacağı gerekçesiyle tesis edilen dava konusu islemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermis. Danıstay 10. Dairesi temyiz istemini reddederek kararı onamıs.(17.11.2009 tarih ve E:2008/3205 K:2009/9757 sayılı kararı) - Bir siyasi partisinin, barısa davet konulu afisinin sehrin muhtelif yerlerde asılması yönündeki izin basvurusunun reddine iliskin davalı idare isleminin iptali istemiyle açılan dava sonunda, Đstanbul 3.Đdare Mahkemesince, dava konusu afisin içeriği bakımından incelenmesinden, konusunun barısa davet olduğunun, diğer bir ifadeyle toplum huzur ve sükünunun sağlanması ve bir an önce temin edilmesinin istendiğinin, bu istemin çesitli fotoğraflarla desteklendiğinin anlasıldığı, bu yönüyle sözkonusu afiste suça tahrik ya da tesvik edecek bir mahiyet görülmediğinden, Anayasanın 26.maddesi hükmüne aykırı olarak afis asılmaması yönünde tesis edilen dava konusu islemde hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle islemin iptaline karar verilmis. Davalı idare, hukuka aykırı olduğu savıyla anılan kararın temyizen incelenerek bozulmasını istemis. Danıstay 10. Dairesi; "Barıs Hemen Simdi" baslıklı sözkonusu afisinin incelenmesinden, afiste yasadısı kanlı terör örgütü mensuplarının cesetlerinin, sözde yakılmıs yıkılmıs evlerin, asker ve polis barikatlarının sergilenmek suretiyle içsavası andıran bir görüntü verilmeye ve "Barıs" kavramının istismar edilerek Devletle müzakerelere oturacak esit bir taraf yaratılmaya çalısıldığı anlasıldığından, sözü geçen afisin asılmasına izin verilmemesi yolundaki davalı idare isleminde 5442 sayılı Kanunun 11.maddesinin (c) bendine aykırılık bulunmamakta olup, anılan islemin iptaline yönelik idare mahkemesi kararında hukuki isabet görülmediği gerekçesiyle anılan mahkeme kararını bozmus.( 15.11.2000 tarih ve E:1998/2923 K:2000/5719) 3-Tiyatro oyununun gösterimine ve konserlere izin vermeme kararları "Memleket Hikayeleri" isimli tiyatro oyununun; güvenlik kuvvetlerine, Türk Silahlı Kuvvetlerine ve Adliye'ye hakaret içermesi, Atatürkçü düsünce ile bağdasan bir yönünün bulunmaması, yasa dısı terör örgütlerinin görüslerini aksettirir mahiyette olması nedeniyle gösterimine izin verilmemesine iliskin Ayancık Kaymakamlığı isleminin iptali ile bu islem nedeniyle uğranıldığı öne sürülen maddi ve manevi zararın tazmini ile maddi tazminata gecikme faizi uygulanması istemiyle açılan dava sonucunda, Samsun Đdare 5 Mahkemesince; oyunda, ülkenin güvenlik güçlerinin, adliye makamlarının, Türk Silahlı Kuvvetlerinin küçük düsürülmeye çalısıldığının, siyasi konulara girilerek toplumda huzursuzluğa sebep olabilecek konulara değinildiğinin, hakarete varabilecek bölümlere yer verildiğinin, bazı ferdi olayların bütün bir Devlete mal edildiğinin ve ayrımcılığa neden olabilecek bazı olaylardan sözedildiğinin anlasıldığı, buna göre 3713 sayılı Yasanın 8.maddesi ve 5442 sayılı Yasanın 11/c maddesi gereğince anılan oyunun sahnelenmesine izin verilmemesine iliskin dava konusu islemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmis. Davacı, oyunun kamu düzenini sarsan ve bozan bir niteliği bulunmadığı iddialarıyla anılan kararın temyizen incelenip bozulmasını istemis. Danıstay 10. Dairesi; Anayasanın 26. maddesinde, herkesin düsünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya baska yollarla tek basına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına, 27.maddesinde; herkesin bilim ve sanatı serbestçe öğrenme veya öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü arastırma hakkına sahip olduğunun belirtildiği, 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununun Ek.1. maddesinde, gerçek kisi veya toplulukların, mahallin en büyük mülki amirine en az 48 saat önceden müracaat suretiyle oyun ve temsil verebileceği veya çesitli sekillerde gösteri düzenleyebilecekleri, bunlardan genel ahlaka, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne veya Anayasa düzenine aykırı olduğu tespit edilenlerin mahallin en büyük amirinin emri ile polis tarafından menedileceği ve ilgililerin derhal adli mercilere sevk edileceklerinin hükme bağlandığı, yukarıda belirtilen Yasa hükmünde yer alan yetkilerin kullanılabilmesi için gösterimine izin verilmeyen oyun metninin yetkili makamlarca yasaklanmıs veya genel ahlaka, Devletin bütünlüğüne ya da Anayasal düzene aykırı olduğunun saptanması gerektiği, uyusmazlığa konu oyun metninde, yazarın siyasi ve resmi çevrelerin, halkın, medyanın gündemindeki güncel sorunları mizahi bir üslupla elestirip, insan haklarını, anayasal hak ve özgürlükleri, cumhuriyetin temel ilkelerini savunduğu ve yargı bağımsızlığını dile getirdiği anlasıldığından oyunun bu haliyle dava konusu islemde belirtilen hususları ve nitelikleri içermemesi nedeniyle gösterimine izin verilmemesine iliskin islemde hukuka uyarlık bulunmadığı, öte yandan hukuka aykırı olan bu islem nedeniyle davacı sirketin uğramıs olduğu maddi zararın da Anayasanın 125.maddesi uyarınca tazmini gerektiği gerekçesiyle mahkeme kararı bozulmustur.(28.6.2000 tarih ve E:1998/6871 K2000/4435 s ayılı kararı). Bozma kararına uyan Samsun Đdare Mahkemesince; aynı gerekçeyle dava konusu islemin iptaline, davacı sirketin maddi ve manevi tazminat istemlerinin kısmen kabulüne karar vermis, bu karar da Danıstayca onanmıstır.(20.3.2003 tarih ve E:2001/529 K:2003/1050 sayılı kararı) -Grup Kızılırmak'ın, davacının organizatörlüğünde Sanlıurfa'da düzenlemek istediği konsere, Grup üyelerinin, propaganda türü eylemler, yasa dısı toplantı ve gösteri yürüyüsü v.b. eylemlerinden dolayı çesitli il emniyet müdürlüklerinde kayıtlarının olduğu; bu kayıtlara göre ilde önlenemez olaylar çıkması olasılığı bulunduğu sebep gösterilerek konsere izin verilmemesi üzerine, söz konusu islemin iptali ile bu islem nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen 7.500- TL maddi ve 15.000-TL manevi zararın yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle dava açılmıs.Gaziantep 1.Đdare Mahkemesince; davalı idarece, konsere katılacak sanatçılar hakkında çesitli il emniyet müdürlüklerince bilgi fisi düzenlendiği yolunda belge sunulmus ise de; bu hususun, dava konusu islemin tesisine yeterli olmadığı gerekçesiyle dava konusu islemin iptaline; maddi zararı ortaya koyacak bilgi ve belgelerin uğradığını belirttiği zararları ortaya koyucu nitelikte belgeler olmadığı anlasıldığından, maddi tazminat isteminin reddine; öte yandan, dava konusu islem nedeniyle davacının manevi bir zararının doğduğunun kabulüne olanak görülmediği gerekçesiyle manevi tazminat isteminin de reddine karar verilmistir. Davalı idarece, anılan Mahkeme kararının, dava konusu islemin iptaline iliskin kısmının; davacı tarafından ise, maddi ve manevi tazminat istemlerinin reddine iliskin kısmının temyizen incelenerek bozulması istemis. Danıstay 10. Dairesi; Mahkeme kararının, dava konusu islemin iptali ile manevi tazminat isteminin reddine iliskin kısmını onamıs. Davacının, dava konusu islem nedeniyle uğramıs olduğu maddi zarar miktarı hesaplanırken ise, söz konusu konser kapsamında satılan bilet varsa, bunlardan iadesi yapılanların tespit edilmesi gerektiği, konser biletleri için ilgili Belediyeye herhangi bir sayı belirtilip belirtilmediği hususu da arastırılarak uyusmazlığa konu olan konser kapsamında satılmıs olan biletlerin tespit edilmesi; eğer, yapılan arastırma sonucunda satılan bilet sayısı tespit edilemez ise; konser verecek olan Kızılırmak Grubunun, gerek Sanlıurfa Đlinde, gerekse çevre 6 Đllerde verdiği diğer konserlere iliskin verilerden faydalanılarak, davacının maddi zararlarının hesaplanması gerektiği gerekçesiyle Mahkeme kararının, davacının maddi tazminat isteminin reddine iliskin kısmını bozmus.(24.9.2009 tarih ve E:2006/6908 K:2009/8214 sayılı kararı) -Grup Yorum adlı müzik grubunun 27.7.2003 tarihinde düzenleyeceği konsere izin verilmemesine iliskin 17.7.2003 tarihli islemin iptali istemiyle açılan davada; Muğla Đdare Mahkemesince, müzik grubu üyeleri aleyhine yargı makamlarınca verilmis bir sınırlama hükmü olmaksızın potansiyel eylem ve tutumlardan bahisle tesis edilen islemde hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu islemin iptaline karar vermis. Danıstay 10. Dairesi, idarenin temyiz istemini reddederek kararı onamıs.(26.6.2007 tarih ve E:2004/10917 K:2004/10917)

4-Devlet memurlarıyla ilgili örnekler[]

Birinci kararda; davacı, Hukuk Đsleri Müdürü iken, yeni yılda yakınlarına gönderilen tebrik kartında siyasi ve ideolojik amaçlı ifadeler kullandığı, bu kartın basında yayımlanması sebebiyle yapılan sorusturma sonucunda Devlet Güvenlik Mahkemesinde yargılandığı, açılan sorusturmanın devamı sırasında çesitli gazetelerde görüsünü savunduğu ve basına yaydığı, basına bilgi vermekten, amirleri alenen tenkitten, sorusturma safahatini ifsa etmekten dolayı açılan disiplin sorusturmalarının Bakanlık Yüksek Disiplin Kuruluna intikal ettirildiği sebepleriyle bu görevinden alınmıs.(DSĐ genel müdürlüğüne uzman olarak atanmıs).Bu islemin iptali istemiyle davayı açmıs. Danıstay Besinci Dairesi; Yılbası kartında yer alan "Yeni Yılınızı insan haklarının çiğnenmediği, düsünce suçunun olmadığı; demokrasinin tüm kurumlarıyla isler hale geldiği, emekçi sınıfların da kapitalist sınıflar gibi örgütlenip devlet yönetiminde söz sahibi oldukları, milli gelirin adil dağıtıldığı, sosyal adaletin gerçeklestiği; ekonomimizin IMF' nin, holdinglerin, para babalarının çıkarlarına göre değil, çalısan genis halk kitlelerinin çıkarlarına göre yönetildiği; kalkınmıs, çağdas uygarlık düzeyine ulasmıs, tam bağımsızlığın, özgürlüğün, barısın, kardesliğin, dostluğun, sevginin egemen olduğu yepyeni bir Türkiye’nin özlemiyle kutlar (ım) ..." biçimindeki ifadelerin, içeriğinden de anlasılacağı üzere, adı geçenin insan hakları, düsünce ve anlatım özgürlüğü, örgütlenme hakkı, ekonomik düzen gibi Anayasal, güncel ve toplumun her kesiminde açıkça tartısılan konulardaki kisisel düsünce ve özlemlerini açıklamaktan ibaret olup; bu ifadelerin herhangi bir siyasi parti ya da örgüt lehine ya da aleyhine bir yönü bulunmadığı gibi her hangi bir ideolojiyi savunan ya da yeren veya onu baskalarına benimsetmek amacı güden bir yönü de bulunmadığı, dolayısıyla söz konusu tebrik kartıyla davacının 657 sayılı Yasanın değisik 7/1.maddesinde öngörülen "siyasi ve ideolojik amaçla beyanda bulunmamak" yasağına aykırı hareket ettiğinden söz edilemeyeceğinden davacının eyleminin bu madde kapsamında değerlendirilmesinde hukuka uyarlık görülmediği,Türkiye'nin taraf olduğu, "Avrupa Đnsan Hakları Sözlesmesi"nin 10.maddesinin birinci ve ikinci fıkraları belirtilerek, Olayda davacının Hukuk Đsleri Müdürlüğü görevinden alınmasına neden olarak gösterilen yılbası tebrik kartında yer alan görüsler, yukarıda da değinildiği gibi, davacının kimi konularda, dilek ve temenni niteliğinde düsüncelerini belirtmekten ibarettir. Açık ve somut bir "kıskırtma" yada "suça iteleme" niteliğinde olmadıkça herkesin düsüncelerini serbestçe açıklaması, demokratik toplum olmanın basta gelen temel ilkelerinden birisi olarak kabul edilmektedir. Davacının yukarıda özetlenen görüs ve düsüncelerinin, Avrupa Đnsan Hakları Sözlesmesinin 10/2.maddesinde yer verilen sınırlamaları asan, baska bir anlatımla, ülkenin milli güvenliğini, toprak bütünlüğünü, kamu düzenini, genel sağlığı veya genel ahlakı, baskalarının söhret veya haklarını ihlal eden yada gizli bilgileri açığa vuran bir yönü bulunmadığı cihetle, adı geçenin bahsi geçen tebrik kartıyla demokratik bir toplumun bireyi olarak uluslararası sözlesmelerle kendisine tanınan hakkı kullandığı, dolayısıyla bu eyleminin dava konusu isleme hukuki sebep olusturamayacağı açık olduğu, Đslemin, Anayasa açısından da hukuki temelden yoksun olduğunu vurgulamak gerektiği, Anayasanın Avrupa Đnsan Hakları Sözlesmesinin 10.maddesine kosut düzenleme getiren 26.maddesine de değinilerek, davacının tebrik kartındaki ifadelerin kimi konulardaki düsünce ve kanaatlerini dilek ve özlem biçiminde açıklamaktan ibaret olup; bu haliyle sözü geçen eylemin Anayasanın 26/1.maddesi kapsamında düsünülmesi gerektiğinden, tesis edilen islemde bu yönden de hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle sebep ve amaç yönlerinden hukuka aykırı bulunan dava konusu islemin iptaline karar verilmis.(Danıstay 5. Dairesinin 22/05/991 tarih ve E: 7 1986/1723 K: 1991/ 933 sayılı kararı) -Đkinci karar da; Öğretmen olan davacının Diyarbakır Valiliğinin icraatı ile ilgili olarak basına açıklama yaptığı gerekçesiyle 657 sayılı Yasanın 125.maddesinin D-g bendi uyarınca bir yıl kademe ilerlemesinin durdurulması cezası ile cezalandırılmıs. Bu islemin iptali istemiyle açılan davada, Mahkeme, davacının Eğit-Sen Sendika temsilciliğinin Diyarbakır'da kurulması nedeniyle açıklama yaptığı, bu açıklamanın sendika temsilciliğinin açılmasına iliskin olduğunun anlasıldığı gerekçesiyle dava konusu islemin iptaline karar vermistir.Anılan kararın temyizi üzerine Danıstay 8.Dairesi;davacının, yerel bir gazeteye Eğit-Sen Sendikası Diyarbakır temsilcisi sıfatıyla, sendikalarının faaliyete geçmesini hazmedemeyen valiliğin haklarında suç duyurusunda bulunduğunu belirterek Valilik Makamını elestiren bir demeç verdiği, bu eylemin davalı idarece 657 sayılı Yasanın 125/D-g maddesi kapsamında değerlendirilerek dava konusu ceza ile cezalandırıldığı, 657 sayılı Yasanın 15.maddesindeki yasaklamanın ve 125/D-g maddesindeki cezanın, memurun görevli bulunduğu kamu kurulusu ile ilgili konularda ve durumlarda uygulanması gerektiği, davacı hakkında islem olusturulmasına neden olan demecin ise, kendi öğretmenlik görevine iliskin olmadığı, bununla birlikte,henüz memur sendikaları ile ilgili yasal düzenlemenin çıkmamıs olması nedeni ile ortada yasal olarak kurulmus bir sendikanın varlığından söz edilemeyeceğinden,basında,sendika yetkilisi sıfatıyla açıklama yaptığı yolundaki davacı savının da, davranısına haklılık kazandırmayacağı, öte yandan,davacının, kisilerin düsüncelerini açıklamasının anayasal bir hak olduğu ve bu hakkın Anayasanın 13.maddesine aykırı biçimde kısıtlanamayacağı yolundaki savına gelince; "kuskusuz ki, her vatandasın anayasa ile güvence altına alınan düsünce ve kanaat özgürlüğü çerçevesinde düsünce ve gözlemlerini dile getirmek ve baskalarına iletmek hakkı vardır.Ancak bu hakkın toplumun tüm bireylerince esit olarak ve aynı yoğunlukta kullanılmasına olanak yoktur.Devlet memuru olan kisilerin amirleri ve kamu görevleri hakkındaki açıklamalarında bu hak ve özgürlükleri, daha ölçülü ve daha özenli kullanmaları gerekir.Olayda, davacı sendika temsilciliğinin açılısına uygulanan islem nedeniyle düsüncelerini ve gördüğü olumsuzlukları dile getirirken, yönetimi elestirerek suçlamaktadır. Devlet memuru olan davacıya,hizmetin özelliğine aykırı olan bu davranısı nedeniyle disiplin cezası verilmesi yerinde ise de,suçla verilen ceza arasında adil bir denge bulunması gerektiğinden daha hafif bir ceza ile cezalandırılması hakkaniyet gereğidir.„ gerekçesiyle idare mahkemesi kararının bozulmasına karar vermistir.( 8.Dairenin 14.12.1993 tarih ve E: 1993/1617 K: 1993/4214 sayılı kararı) 5-Sinema, film, radyo ve televizyon yayıncılığı ile basılmıs eserlere iliskin sınırlamalara iliskin örnekler A-Yabancı film ekibinin izinsiz film çekmesi Davacı Đsveç Radyo Televizyon Kurumu tarafından Türkiye hakkında belgesel bir film yapımı için 10.1.1977 tarihinde Đstanbul'a gönderilen dört kisilik televizyon ekibi; 27.1.1977 tarihinde izinsiz film çektikleri gerekçesiyle polis gözetimi altına alınmıs; ellerindeki filmlere ve ses bantlarına el konulan ekip, 28.1.1977 günün sınır dısı edilmis. Sınırdısı edilme islemin 5683 sayılı Yasanın 19.maddesine göre yapıldığı sözlü olarak sınır dısı edilen televizyon ekibine bildirilmistir. Dava, Đçisleri Bakanlığının bu sınır dısı etme isleminin iptali istemiyle açılmıstır.5683 sayılı Yabancıların Türkiye'de Đkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanunun 19.maddesi "Đçisleri Bakanlığınca memlekette kalması umumi güvenliğe, siyasi veya idari icaplara aykırı sayılan yabancılar verilecek muayyen müddet zarfında Türkiye'den çıkmağa davet olunur. Bu müddetin sonunda Türkiye'yi terk etmeyenler sınır dısı edilebilirler" hükmünü içerdiği, görüldüğü gibi, 5683 sayılı Yasanın 19.maddesiyle, memlekette kalması umumi güvenliğe, siyasi veya idari icaplara aykırı sayılan yabancıları Türkiye'den çıkarmağa, sınır dısı etmeğe Đçisleri Bakanlığının yetkili sayıldığı,. Maddede geçen "genel güvenlik, siyasi veya idari icap" gibi deyimlerin aslında, belirsiz 8 yasal kavramlar olusturduğunda ve bu günkü yoğun uluslararası iliskiler karsısında, uygulamada çok büyük bir duyarlılığı gerektirdiğinden kusku yoktur.Davalı idare verdiği savunmada; Bakanlar Kurulunun 17.7.1972 gün, 7/4657 sayılı kararnamesi uyarınca yabancılardan yurdumuzda film çekebilmelerinin diplomatik yollardan Dısisleri Bakanlığına basvurma kosuluna bağlandığını; davacı kuruma mensup televizyon ekibinin bu gerekli basvurmayı yapmadığını; aynı zamanda 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununun 6.maddesine aykırı olarak izin almadan film çekimine basladığını, bu nedenle davacı kuruma mensup televizyon ekibinin sınır dısı edildiğini ileri sürmektedir.Dairece ara kararıyla istenildiği halde gönderilmeyen sözkonusu kararnamenin, Resmi Gazetede yayınlanmadığı, Bu itibarla üçüncü sahısların bilgisi dısında bulunan bu kararnameyle getirilen düzenlemenin üçüncü sahısları bağlayıcı nitelikte kabulü ve bu düzenlemeye aykırı davranıldığından söz edilerek yaptırım uygulanmasının kabul edilmeyeceği, öte yandan, gerek anılan Kararname, gerekse 2559 sayılı Yasanın 6.maddesi, yurdumuzda film çekimine iliskin olup, kararname ve Yasada öngörülen usuli islemleri yerine getirmeyen ve isleri de haber toplamak ve film çekmek olan yabancıların; ortada baskaca ciddi bir neden yokken 5683 sayılı Yasaya göre sınır dısı edilmelerini, anılan Yasada güdülen amaçla bağdastırmanın olanaksız olduğu, sadece film çekimi için gerekli izni almayan yabancıların memlekette kalmasının umumi güvenliğe, siyasi veya idari icaplara aykırı olduğunu bu kosullar içinde kabule olanak bulunmadığı, 1961 Anayasanının 2.maddesinde tanımlandığı gibi, Türkiye Cumhuriyeti'nin, insan haklarına dayanan bir hukuk Devleti olduğu, Anayasa Mahkememizin değisik kararlarında, bu arada Esas: 1966/11, Karar:1966/44 sayılı, 29.11.1966 günlü Kararında tanımlandığı gibi" hukuk devleti; insan haklarına saygı gösteren, bu hakları koruyucu, adil bir hukuk düzeni kuran, bunu sürdürmeye kendisini yükümlü sayan, bütün davranıslarında hukuka ve Anayasaya uyan ..... Devlet demek olduğu, diğer taraftan ilan ve kabul edilmis insan haklarına ve temel özgürlüklere iliskin uluslararası hukuk metinlerini, sözlesme ve anlasmaları yineleyen ve insan hak ve özgürlüklerinin ayrıntılı bir güvenlik ve isbirliği anlayısı içinde genisletilerek gelistirilmesini öngören ve 1.8.1975 tarihinde Türkiye'nin aralarında bulunduğu 24 ülkece imzalanan, Avrupa Güvenliği ve isbirliği Anlasması Nihai Belgesinde de; buna katılan devletler, gazetecilerin çalısma kosullarını kolaylastıracaklarını, gazetecileri meslek uğraslarını yasal yollardan yürütmelerinden ötürü sınır dısı etmeyeceklerini taahhüt ettikleri, yukarıda yer alan yasal ve uluslararası düzenlemelerin ve genel hukuk kurallarının ısığında, davalı idarenin yeterli bir arastırmaya, yazılı tebliğe lüzum görmeden; 5683 ve 2559 sayılı yasaların uygulanmasını haklı gösterecek inandırıcı bir kanıta da dayanmadan, davalı kurumun elemanlarını sınır dısı etmesinde hukuksal isabet görülmediği gerekçesiyle davacı Đsveç Radyo Televizyon Kurumunun dört kisilik televizyon ekibinin sınır dısı edilmesine iliskin dava konusu islemin iptaline karar verilmis. (12.Dairenin 24/04/978tarih ve E:1977/ 1349 K:1978/955 sayılı kararı) B-Filmlerin gösterimi ve ifade özgürlüğü 1-Davacının yapımcılığını üstlendiği "Disi Zorro" adlı erotik macera türündeki filmin dağıtım ve gösteriminin uygun görülmediğine iliskin islemin iptali istemiyle açılan dava sonucunda; Đdare Mahkemesince; dava konusu filme ait video kasetinin mahkeme heyetince izlenmesi sonucunda filmde yer alan görüntülerin konu ve görsel açıdan milli kültür, genel ahlak, örf ve adetlere uygun olmayan unsurlar içeren bir yapım olduğu kanaatine varıldığından, filmin gösterim ve dağıtımına izin verilmemesine iliskin islemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmistir. Davacı hukuka aykırı olduğunu öne sürerek anılan mahkeme kararının temyizen incelenip bozulmasını istemis, bunun üzerine, Danıstay Onuncu Dairesinin temyizen inceme sonucu verdiği 15.12.2006 tarih ve E:2003/3748 K:2006/7181 sayılı kararda; Đslem tarihinde yürürlükte bulunan 3257 sayılı Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanunda, bu Kanunda tanımlanan eserlerin, kayıt ve tescili için Bakanlığa basvurulacağı, Bakanlığın, alt komisyon ve denetleme kurulu teskil edebileceği, eserlerin, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, milli egemenlik, cumhuriyet, milli güvenlik, kamu düzeni, genel asayis, kamu yararı, genel ahlak ve genel sağlık açısından suç veya suça tesvik unsuru ihtiva etmemesi, milli kültür, örf ve adetlerimize uygunluğu yönünden yetkililerce inceleneceği, sorunlu görülmeyen eserlerle, denetim sonucu olumlu olan eserlerin kayıt ve tescilinin yapılacağı ve isletme belgesi verileceği, dağıtım ve gösterime sunulması hiçbir sekilde uygun bulunmayanların bütün idari ve yargı islemlerinin tamamlanmasından sonra iade edileceği, Bakanlık ile mülki idare amirlerinin, eserlerin dağıtım ve gösterilmeleri sırasında bunların isletme 9 belgeleri ile bandrollerini ve eser üzerinde herhangi bir değisiklik olup olmadığı hususunda eseri her zaman denetleyebilecekleri, isletme belgesiz veya bandrolsüz veya üzerinde değisiklik yapılan eserlerin toplatılarak C. Savcılıklarına suç duyurusu ile birlikte sevk edilecekleri, mülki idare amirlerinin bölgenin özellikleri sebebiyle toplumsal bir olaya sebebiyet vermesi muhtemel eserlerin dağıtım ve gösterimini, gerekçesini de belirtmek suretiyle yetki ve görev sınırları içerisinde yasaklayabilecekleri, Bakanlık veya mülki idare amirlerince yapılacak herhangi bir denetim sonucunda, eserin Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, milli egemenlik, Cumhuriyet, milli güvenlik, kamu düzeni, genel asayis, kamu yararı, genel ahlak ve genel sağlık, örf ve adetlerimize aykırı bulunması halinde eserin yasaklanacağı ve kanuni tahkikat açılacağı, Yasanın verdiği yetkiye dayanılarak yayımlanıp yürürlüğe giren Sinema, Video ve Müzik Eserlerinin Denetlenmesi Hakkında Yönetmeliğin 12. maddesinde ise, komisyon ve kurullarca, çocukların ruh ve beden sağlıklarını, yetistirmelerini olumsuz yönde etkileyebileceği tespit edilen film, video ve müzik eserlerinin tanıtılmasına ait afis, fotoğraf ve ilanlarında bu hususun belirtilmesinin zorunlu olduğunun hükme bağlandığı, Yukarıda belirtilen hükümlerin birlikte değerlendirilmesinden, tür ve içerik gereği cinselliğin yer aldığı yapımların genel ahlak, genel sağlık açısından suç ve suça tesvik eden unsurlar içermemesi ve milli kültür, örf ve adetlerimize aykırı olmaması gerektiği, anılan komisyon ve kurullarca çocukların ruh ve beden sağlıklarını, yetismelerini olumsuz yönde etkileyebileceği tespit edilen eserlerin ise 16 yasından küçük olanlara gösterilemeyeceğinden bu yönde ilanlara ibare konulacağının anlasıldığı, bu durumda, uyusmazlığın çözümlenebilmesi, filmin genel ahlak, genel sağlık, milli kültür, örf ve adetler açısından suç ve suça tesvik eden unsurlar içerip içermediği ve çocukların ruh ve beden sağlığını etkiler nitelikte olup olmadığının belirlenmesini gerektirdiği, anılan hususların niteliği dikkate alındığında, bu belirlemenin yapılarak uyusmazlığın çözümlenebilmesi, genel bilgilerle hakimlik mesleğinin gerektirdiği bilginin yanısıra konunun uzmanlarından alınacak özel ve teknik bilgiden de yararlanmayı gerektirdiğinden, bilirkisi incelemesi yaptırılmadan eksik incelemeye dayalı olarak verilen temyize konu mahkeme kararında hukuki isabet görülmediği gerekçesiyle bozulmasına karar verilmistir. (NOT:Dava konusu Đslem tarihinde yürürlükte bulunan 3257 sayılı Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanun'u yürürlükten kaldıran 5224 sayılı Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması ile Desteklenmesi Hakkında Kanun'da ve anılan Kanununun uygulanmasına iliskin Yönetmelikte ise, "...Ülke içinde üretilen veya ithal edilen sinema filmlerinin ticari dolasıma ve gösterime sunulmadan önce, gösterim ve iletim biçimleri dikkate alınarak kayıt ve tescile de esas olacak sekilde, kamu düzeni, genel ahlak ile küçüklerin ve gençlerin ruh sağlığının korunması, insan onuruna uygunluk ve Anayasada öngörülen diğer ilkeler doğrultusunda denetlenmesi, değerlendirilmesi ve sınıflandırılması" öngörülmekte ve bunun sonucuna göre ticari dolasıma sunulup sunulmamasına veya bazı kayıtlarla sunulmasına karar verilebilmektedir.) 2- 18.1.2001 tarihli Sinema Eser Đsletme Belgesi ile gösterime giren "Hemso" adlı filmin Sinema, Video ve Müzik Eserlerinin Denetlenmesi Hakkında Yönetmeliğin 12. maddesi uyarınca 16. yasından küçüklere gösterilmesinin yasaklanması yolunda tesis edilen islemin iptali istemiyle açılan dava sonucunda; Ankara 4. Đdare Mahkemesince, filmin izlenmesi sonucunda, filmde kan davasının yanında yurt dısından gelen ve fuhus yapan iki kadının hikayesinin mizahi olarak anlatıldığı ve filmde müstehcenlik bulunmadığının anlasıldığı, filmde çocukların ruhsal ve bedensel sağlıklarını olumsuz etkileyecek hiçbir unsurun bulunmadığı kanaatine varıldığından tesis edilen islemde hukuka uygunluk görülmediği gerekçesiyle dava konusu islemin iptali yolunda verilen kararın temyizen incelenerek bozulması istenmis, karar Danıstayca onanmıstır.(25.4.2002 tarih ve E:2001/4503 K:2002/1227) 3- Davacının isleticisi olduğu sinemada genel ahlaka aykırı porno film gösterildiğinin tespit edildiğinden bahisle sinemanın 60 gün süreyle kapatılmasına iliskin dava konusu islemin iptali istemiyle açılan dava sonucunda , Samsun Đdare Mahkemesince, davacının kolluk kuvvetlerine sunduğu sinema eseri isletme izin belgesinin, denetim sırasında oynatılan filme ait olup olmadığı hususu arastırılmaksızın ve filmin ayrıca genel ahlaka zararı olabilecek film olup 10 olmadığı hususu yetkili kurullarca belirlenmeksizin tesis edilen islemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu islem iptal edilmistir.Davalı idare, hukuka aykırı Đdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemis.Danıstay Onuncu Dairesinin temyizen inceme sonucu verdiği 7.4.2003 tarih ve E:2001/226 K2003/1191 sayılı kararda, polis imdat telefonuna yapılan ihbar üzerine görevli ekiplerle sinemaya gidildiği, yapılan kontrolde, filmin izlenmeye alındığı, ahlaka aykırı hareketlerin olduğu sonucuna varılarak filmin oynatımının durdurulduğu ve filmin alınarak zaptedildiği, ayrıca filmi seyredenlerin kimlik kontrollerinin yapıldığı ve 18 yasından küçük seyircilere rastlanıldığı, sinema görevlilerinin sunmus oldukları belgeye istinaden bu filmi oynattıklarını, filmin erotik olup yasak olmadığını beyan ettikleri, Emniyet görevlilerince sözkonusu belgenin oynatılan filme ait olup olmadığının tespit edilemediği ancak gösterilen filmin izlenmesinden müstehcen olduğunun çok açık olarak anlasıldığı sonucuna vardıkları, dolayısıyla bu hususta bilirkisi raporuna gerek olmadığını düsündükleri, dava konusu 30.6.2000 tarihli islemle 2559 sayılı Kanunun 8/d ve Açılması Đzne Bağlı Yerlere Uygulanacak Đsletmeler Hakkında Yönetmeliğin 30/f maddeleri uyarınca is yerinin iki ay süreyle kapatılmasına karar verildiği, dosyada mevcut "Çılgın Arzular" isimli film için verilen 25.12.1986 tarihli "Eser isletme Belge"sinde filmin sartsız kabul niteliğinde olduğunun yani yas sınırı bulunmadığının belirtildiği, ancak belgenin fotokopi olduğu, Samsun Cumhuriyet Bassavcılığınca yaptırılan bilirkisi incelemesi sonucu Basbakanlık Küçükleri Muzır Nesriyattan Koruma Kurulu tarafından düzenlenen 3.1.2001 tarih ve 2001/25 sayılı Bilirkisi Raporunda, "filmin halkın ar ve haya duygularını incittiği, cinsi arzuları tahrik ve istismar eder nitelikte genel ahlaka aykırı olduğu, dolayısıyla müstehcen bulunduğu, T.C.K'nun 426 ncı maddesini ihlal ettiği" yolunda mütalaada bulunulduğu , bu durumda, her ne kadar filme el konulduğu zaman, konusunda uzman kisilere bilirkisi incelemesi yaptırılmayarak Emniyet Müdürlüğünce filmin müstehcen olduğuna karar verilmis ise de; daha sonra, Samsun Cumhuriyet Bassavcılığınca yaptırılan 3.1.2001 tarihli bilirkisi raporunda, filmin genel ahlaka aykırı olduğunun belirtilmesi karsısında, filmin müstehcen olduğu kesinlik kazandığı, ancak dosyadaki, eser isletme belgesi ile filmin çoğaltılmasının, toptan dağıtımının, gösterime sunulmasının uygun bulunarak sartsız kabul edildiği anlasılmakta ise de, anılan belgenin fotokopi olması, aslı veya onaylı bir örneğinin dosyada bulunmaması, oynatılan filmin bu belgeye ait olup olmadığının, filme ekleme yapılıp yapılmadığının anlasılamaması karsısında, Mahkemece anılan belgenin doğruluk derecesi tespit edilerek ve bilirkisi raporu gözönünde bulundurulmak suretiyle karar verilmesi gerekirken, bu husus arastırılmaksızın eksik incelemeye dayalı olarak verilen Đdare Mahkemesi kararında hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle kararın bozulmasına karar verilmistir.(aynı yönde diğer bir karar da 6.3.2002tarih ve E:2001/225 K:2002/583)

== C- Basılı eserlerin 1117 sayılı Küçükleri Muzır Nesriyattan Koruma Kanunu'na göre sınırlanması ==

1117 sayılı Küçükleri Muzır Nesriyattan Koruma Kanunu'nun 1.maddesinde; 18 yasından küçüklerin maneviyatı üzerinde muzır tesir yapacağı anlasılan mevkute ve mevkute tanımına girmeyen diğer basılmıs eserlerin Yasanın diğer maddelerinde gösterilen sınırlamalara tabi tutulacağı, 6.maddesinde; fikri, içtimai, ilmi ve bedii kıymeti bulunan eserlerin bu Yasanın kapsamı dısında olduğu, 2.maddesinde; kurulun basılmıs eserlerin küçükler için muzır olup olmadığı hususunda yapacağı incelemede 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunundaki genel amaç ve ilkeleri göz önünde bulunduracağı, 4.maddesinde de; Kurul tarafından muzır olduğuna karar verilen eserler hakkında alınacak önlemler düzenlenerek Yasada belirtilen sınırlamalara uyulmak suretiyle 18 yasından büyüklere satıslarının yapılabileceği hükme bağlanmıstır. Yasayla, ruh ve beden sağlığı üzerinde zararlı etkiler yaparak dengesiz kisiliklere sebep olacak, milli duyguları, örf, adet ve inançları zayıflatıcı, ar ve haya duygularını inciten veya cinsi arzuları tahrik ve istismar eden nitelikler tasıyan muzır nesriyattan çocukların korunması amaçlanmıs olup, bu amaçla da belli sınırlama ve kısıtlamalara yer verilmistir. Yasa, bu haliyle tercihlerini bu tür eserler yayınlamak yönünde yapanlara yönelik olarak tamamen yasaklama yoluna gitmemis, ancak belli kosullarla satısına izin vererek çocuklara satısını engellemeyi öngörmüstür. -Erkek okuyucuya yönelik aylık yayımlanan bir dergide yer alan yazı ve fotoğrafların küçüklerin maneviyatı üzerinde muzır etki yaratacağı belirtilerek anılan derginin 1117 sayılı Yasa'nın 4.maddesindeki sınırlamalara tabi tutulmasına iliskin Basbakanlık Küçükleri Muzır 11 Nesriyattan Koruma Kurulunun 9.3.1998 tarih ve 1998/1 sayılı kararının iptali istemiyle açılan davada, Danıstay 10.Dairesi, çözümü özel ve teknik bilgiden yararlanmayı gerektiren bu tür uyusmazlıkta, bilirkisi heyetinin incelenen konunun mahiyetine uygun alanlarda yeterli özel ve teknik bilgiye sahip çocuk eğitiminde uzman, pedagoji formasyonu bulunan ayrıca çocuk ruh sağlığı uzmanı olan üyelerden olusturulması gerektiğine karar vermis(16.4.2003 tarih ve E:2001/383 K:2003/1393sayılı karar), hatta , bir öykü kitabının, küçüklerin maneviyatı üzerinde muzır tesir yapacak nitelikte olduğuna iliskin Basbakanlık Küçükleri Muzır Nesriyattan Koruma Kurulu'nun 5.7.1993 tarih ve 1993/19 sayılı Kararının iptali istemiyle açılan davada, Ankara 4. Đdare Mahkemesince, muzır nitelikte görülen kitabın edebi eser olduğu, 1993 Yunus Nadi Öykü Ödülüne layık görüldüğü, eserin bu niteliği nedeniyle 1117 sayılı Yasa'nın 6.maddesi gereğince anılan Yasa kapsamında değerlendirilemeyeceği gerekçesiyle dava konusu islemin iptali yolunda verdiği kararı, "bütünsel olarak ele alındığında muzır nitelik tasıyan bir çalısmanın yasada kapsam dısında tutulan eserlerden sayılmasına olanak bulunmadığından, ( …) uyusmazlık konusu öykü kitabı ise idarece muzır nitelikte görüldüğünden, yasada öngörülen amaç ve ölçütler dikkate alınarak yaptırılacak bir bilirkisi incelemesiyle uyusmazlığın çözümü gerektiği„ gerekçesiyle bozmus (1.10.1997 tarih ve E:1995/7195 K:1997/3287 sayılı karar), Mahkemece yaptırılan bilirkisi incelemesi sonucu hazırlanan bilirkisi raporunda, küçüklerin ruh ve beden sağlığı üzerinde muzır etki yapacak nitelikte bir yayın olmadığının belirtildiği gerekçesiyle dava konusu islemin iptali yolunda verilen karar onanmıs(18.4.2001 tarih ve E:1999/1213 K:2001/1481 sayılı karar), baska bir uyusmazlıkta da, yaptırılan bilirkisi incelemesi sonucu düzenlenen raporda fotoğraf ve yazıların, küçüklerin maneviyatı üzerinde muzır tesir yaratacağı sonucuna ulasılarak davanın reddi yolunda verilen karar onanmıstır.( 3.11.2008 tarih ve E:2006/6140 K:2008/7473) D - Radyo ve Televizyon yayıncılığı özgürlüğü Türkiye’de, radyo ve televizyon yayıncılığı, AĐHS nin 10.maddesinin 1.fıkrasının son cümlesine uygun olarak bir izin sistemine tabidir. 13.4.1994 tarih ve 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kurulus ve Yayınları Hakkında Kanun ile, daha önce devlete ait tekel niteliğindeki yayıncılık yerine çok sesli özel radyo ve televizyonculuğu yasal çerçeveye bağlanmıstır. 3984 sayılı yasayla getirilen bu izin sistemi, hem yayıncılık yapacak kurulusların yayının teknik yönden düzenlenmesine hem de yapılacak yayınların bu yasada öngörülen çerçevede yapılmasını sağlamaya yönelik düzenlemeler içermektedir.Anılan yasanın verdiği düzenleme yetkisiyle çıkartılan yönetmeliklerle, radyo ve televizyon yayıncılığı yapmak isteyen kuruluslardan asgari idari, mali sartlara uymaları istenmis, yayıncılık yapacak sirketlerin ortak ve yöneticilerinden bazı suçlardan mahkum olmadıklarına iliskin belge ve Basbakanlıktan "ulusal güvenlik belgesi" alarak sunmaları istenmistir. Yayıncılık için ön kosul olarak "ulusal güvenlik belgesi" istenmesine iliskin Yönetmelik hükmünün iptali istemiyle açılan davalarda, Danıstay, yasanın verdiği yetki çerçevesinde olduğu, kamu yararı ve hizmet gereklerine aykırı olmadığı, anılan düzenleme uyarınca ulusal güvenlik belgesinin olumsuzluğu halinde bu uygulama isleminin dava konusu edilerek yargı denetimine tabi tutulacağı gerekçesiyle davaları reddetmistir.(27.12.2001 tarih ve E:1999/1554 K:2001/4995). Oyçokluğuyla verilen kararda, bir üye ifade özgürlüğünün ancak kanunla sınırlanabileceğinden bahisle, yönetmelik hükmünün iptaline karar verilmesi gerektiği yolunda azlık oyu kullanmıstır. Anılan kararda belirtildiği üzere, olumsuz yöndeki uygulama islemleri üzerine açılan davalarda, ilgili kisinin durumu değerlendirilerek "Ulusal güvenlik belgesi" verilmemesi isleminin iptaline veya reddine karar verilmektedir. (10.Dairenin E:2002/586 K:2004/1641, 13.Dairenin E:2005/7385 K:2006/4551 sayılı kararları) Radyo ve televizyon yayınlarının düzenlenmesi amacıyla çıkarılan 3984 sayılı Yasa'da, söz konusu yayınların kamu hizmeti anlayısı içerisinde yapılmasını sağlamak üzere çesitli yayın ilkeleri belirlenmis ve bu ilkeler maddeler halinde sayılmıs olup, Danıstay Onuncu Dairesinin 8.12.2003 tarih ve E:2002/2012, K:2003/4872 kararında da belirtildiği üzere, radyo ve televizyon yayınlarının 3984 sayılı Yasanın 4. maddesinde belirlenen yayın ilkelerini ihlal ettiği gerekçesiyle uygulanacak bir yaptırıma karsı açılan davada; yayında yer alan ifadeler, yayının saati, verilis tarzı, kamu hizmeti anlayısı ve sorumluluk bilinciyle sunulup sunulmadığı, insan hakları ve temel özgürlüklerin gözetilip gözetilmediği, mevcut yasal düzenlemelere uygun davranılıp davranılmadığı gibi bir takım ölçütler değerlendirilmek suretiyle yargısal denetiminin 12 yapılması gerekmektedir. (Danıstay Đdari Dava Daireleri Kurulunun 3.4.2008 tarih ve E:2005/10 K:2008/953 sayılı kararı) a-Düsünce-haber alma –verme hakkı kapsamında haber ve tartısma programlarına iliskin irdelemeler 1-Đstisna olarak yayından önce yasaklama: 21.10.2007 tarihinde Hakkari'nin Dağlıca Bölgesinde meydana gelen terörist saldırılarla ilgili radyo ve televizyonlarda çesitli yayınlar yer almaya baslamıs. Basbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı tarafından imzalanan 23.10.2007 tarih ve B.02.0.001/116 sayılı dava konusu islemle; 21.10.2007 tarihinde Hakkari'nin Dağlıca Bölgesinde meydana gelen terörist saldırılarla ilgili olarak; kamu düzenini ve halkın moral değerlerini olumsuz etkileyen, güvenlik güçlerine dönük zaaf imajı yayan, toplumsal psikolojiyi olumsuz etkileyen radyo ve televizyon yayınlarının, toplumsal sorumluluğa ve duyarlılığa uygun yayın anlayısı temelinde, güvenlik güçlerinin moral değerlerinin yüksek tutulması, toplumsal psikolojinin olumsuz etkilenmemesi ve çocukların ruh sağlığının korunması amacıyla 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kurulus ve Yayınları Hakkında Kanun'un 25 inci maddesi gereğince durdurulmasına karar verilmis. Bu islemin iptali istemiyle dava açılmıs. Danıstay 13.Dairesi; 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kurulus ve Yayınları Hakkında Kanun'un 25. maddesinin birinci fıkrasında, yargı kararları saklı kalmak kaydıyla yayınların önceden denetlenemeyeceğinin ve durdurulamayacağının kurala bağlandığı, bu kuralın istisnası olarak maddenin devamında, milli güvenliğin açıkça gerekli kıldığı hallerde yahut kamu düzeninin ciddi sekilde bozulması kuvvetle ihtimal dahilinde ise Basbakan veya görevlendireceği bakanın yayını durdurabileceği hükmüne yer verildiği, bu düzenlemenin "yayının önceden durdurulması" niteliğinde olması nedeniyle ifade özgürlüğünü kısıtlaması, bu haliyle "yasaklama" niteliği tasıması karsısında, durdurma kararlarında kapsam ve sınırların açık ve somut bir biçimde belirlenmesinin zorunlu olduğu, bu hususun, demokratik rejimlerin önemli unsurlarından birini olusturan yayın özgürlüğü ilkesinin gereği olduğu, dava konusu islemle, kamu düzeninin ciddi sekilde bozulmasının kuvvetle ihtimal dahilinde olduğu sebebine bağlı olarak ve "güvenlik güçlerinin moral değerlerinin yüksek tutulması, toplumsal psikolojinin olumsuz etkilenmemesi ve çocukların ruh sağlığının korunması amacıyla" durdurma kararı verilmis ise de; radyo ve televizyon yayınlarının çesitliliği de göz önüne alındığında, yayın durdurma kapsamına alınan "kamu düzenini ve halkın moral değerlerini olumsuz etkileyen, güvenlik güçlerine dönük zaaf imajı yayan, toplumsal psikolojiyi olumsuz etkileyen radyo ve televizyon yayınlarının" hangi tür yayınlar olduğunun açık ve somut sekilde ortaya konulmaması nedeniyle, durdurmanın kapsam ve sınırlarının kararda belli edilmediği ve kararın bu yönüyle 3984 sayılı Yasa'nın 25. maddesinin birinci fıkrasına aykırılık olusturduğu gerekçesiyle kararın iptaline karar verilmistir. Karardaki savcı düsüncesinde, doğrudan T.C. Anayasasının 26. ve 13.maddeleri ile Avrupa Đnsan Hakları Sözlesmesinin 10.maddelerine değinerek, düsünceyi açıklama özgürlüğüne getirilecek sınırlamanın; yasa tarafından öngörülmesi, mesru bir amaç tasıması, demokratik toplum için zorunlu olması ve ölçülü kullanılması gerektiği , bilindiği üzere radyo ve televizyon yayıncılığında "yayın" kavramı; radyo ve televizyondan yayınlanan "haber, yorum, bilgilendirme, drama, reklam, karikatür, fotoğraf, ses v.b." ürünleri kapsadığı, dava konusu islemde durdurulan yayınların hangi tür yayınlar olduğu hususu açıkça ortaya konulmadığı, yasağın kapsamı ve sınırları konusunda bir belirsizlik tasıdığı, bu itibarla, Anayasa ve yasaya göre yürütme organına istisnai olarak kullanılmak üzere tanınan "yayınların yasaklanması" konusundaki yetkinin sınırlarının asıldığı, böylece halkın bir olay hakkında bilgi edinme hakkının tüm yollarının kapatıldığı ve "ölçülülük" ilkesinin ihlal edildiği sonucuna varıldığı belirtilmektedir. 2- Bir televizyon kanalında yayınlanan "Siyaset Meydanı" adlı programda; programda siyasi parti yöneticileri, gazeteciler, yazarlar, üniversite öğretim üyeleri, vatandaslar ve bir grup Aczmendi dergahı üyelerinin katılımıyla, çoğulculuk esası doğrultusunda tartısmalar yapılmıs, bu çerçevede Aczmendilerin rejim karsıtı düsünceleri ve bu düsüncelere karsıt görüsler de dile getirilmis, bir kısım radikal sağ grubun, rejim hakkındaki gerçek görüs ve düsüncelerinin tartısma sırasında ortaya konulmus. Radyo ve Televizyon Üst Kurulunca, bu programda 3984 sayılı Yasa'nın 4.maddesinin (g) bendinde yer alan , „toplumu siddete sevk eden ve toplumda nefret duyguları olusturacak yayınlara imkan verilmemesi„ yayın ilkesinin ihlal edildiği belirtilerek, aynı Yasa'nın 33.maddesi uyarınca davacı yayın kurulusunun uyarılmasına karar verilmis.Anılan islemin iptali istemiyle açılan dava sonucunda, Ankara 6.Đdare Mahkemesi; davacı yayın 13 kurulusuna ait televizyon kanalında yayınlanan "Siyaset Meydanı" adlı programa canlı yayında katılan Aczmendi dergahının Đstanbul sorumlusu olduğu belirtilen bir sahıs ile bir gazete yazarının açıkladığı düsüncelerin; Türkiye Cumhuriyetinin laik, demokratik, hukuk devleti ilkelerine aykırı, Atatürk ilke ve inkılaplarını hiçe sayar nitelikte ve toplum tarafından genel kabul görmesi mümkün olmayan mahiyette olduğu, bu kisilerin kullandıkları sözlerin, toplumu siddete sevk eden ve toplumda nefret duyguları olusturacak nitelikte olmalarına karsın, bu düsüncelerin ilgili yayın kurulusu tarafından benimsendiğinin kabul edilemeyeceği gibi, söz konusu yayınla, bu sahıslara amaçları doğrultusunda propaganda yapmalarına olanak tanınmasının amaçlanmadığının da açık olduğu, öte yandan, radyo ve televizyon yayınlarının, kamu hizmeti anlayısı içinde belirlenen ilkelere uygun, toplumu gerçekçi ölçülerle bilgilendirmeye yönelik olması gerektiği, söz konusu sahısların gerçek kimlik ve davranıslarıyla topluma sunulmasının, bu konuyla ilgili alınması gereken önlemlerin gelistirilmesini sağlayacağı, dolayısıyla kamu yararına aykırı bir durumdan söz edilemeyeceği, bu durumda, ilgililerin rejim karsıtı düsünce ve davranıslarının propagandasını yapmayı amaçlamadığı ve toplumu bilgilendirmeye yönelik olduğu anlasılan programın, toplumu siddete sevk eden ve toplumda nefret duyguları olusturacak yayınlara imkan veren nitelikte olmadığı, dolayısıyla dava konusu uyarı isleminde hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle islemin iptaline karar vermistir. Davalı idarenin temyiz istemini inceleyen 10.Daire istemi reddedilerek oyçokluğuyla kararı onamıstır. (Danıstay 10.Dairesinin 22.12.1999 tarih ve E:1997/465 K:1999/7142 sayılı kararı) 3-Bir yayın kurulusunun saat 19.30 da yayınladığı haber bülteninde, Almanya'da Türkiye aleyhine faaliyet gösteren ve Đslam Federe Devleti kurduğunu, halife olduğunu söyleyen Metin Kaplan'la canlı telefon bağlantısı kurulmus. 31 dakika boyunca sorulara cevap vermek dısında propaganda niteliğinde konusma yapmıs.Kurul, 3984 sayılı Yasanın 4/a maddesinde belirtilen „Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlık ve bağımsızlığına, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Atatürk ilke ve inkılaplarına aykırı yayın yapılmaması „ yayın ilkesinin ihlal edildiğinden bahisle bir gün süreyle yayınlarının durdurulmasına karar vermistir. Ankara 3. Đdare Mahkemesince, haber programı sırasında telefon bağlantısı kurulan Almanya'da Türkiye aleyhine faaliyet gösteren Metin Kaplan'ın sözlerinin propaganda niteliği tasıdığı, Devletin rejimine ve Anayasal düzene aykırı yıkıcı fikirleri içerdiği görülmekte ise de, program sunucusu tarafından bu sözlerin kabul edilemez nitelikte olduğunun sert bir dille cevaplandırıldığı ve hatta anılan kisiyi itham edici ve küçük düsürücü bir dil kullanıldığından bu kisinin düsüncesinin olumsuz bir propagandasının yapılarak kamu hizmeti anlayısıyla topluma haber içerikli bir yayın sunulduğu, bu haliyle yayın ilkesinin ihlal edildiğinden söz edilemeyeceği gerekçesiyle dava konusu islemin iptaline karar verilmistir. Kararı temyizen inceleyen Danıstay, Almanya'da Türkiye aleyhine faaliyet gösteren ve Đslam Federe Devleti kurduğunu, halife olduğunu söyleyen Metin Kaplan'la canlı telefon bağlantısı kurulduğu, 31 dakika boyunca Metin Kaplan'ın sözlerinin sorulara cevap vermek dısında propaganda niteliği tasıdığı, Devletin rejimine ve Anayasal düzene aykırı yıkıcı düsünceler içerdiği, sunucunun karsılık vermesinin ilgilinin 31 dakika boyunca söylediği sözlerini bölücü ve yıkıcı propaganda niteliğini değistirmeyeceği, yayın ilkesi ihlalini ortadan kaldırmadığı, ilgili tarafından sarfedilen sözlerin Devletin rejimine ve Anayasal düzenine yönelik bölücü ve yıkıcı düsünceleri içerdiği dikkate alındığında konunun demokratik toplumun kosullarından olan iletisim özgürlüğü ve haberalma hakkı kapsamında kabul edilmesine de olanak bulunmadığı gerekçesiyle bozulmustur. (Danıstay 10.Dairesinin 21.5.2001 tarih ve E:1999/2090 K:2001/1884 sayılı kararı) Yukarıda belirtilen iki karara konu olan "Aczmendilerin rejim hakkındaki görüsleri" ile ikinci karardaki telefon bağlantısındaki kisinin rejim hakkındaki görüsleri birbirine yakın olmakla birlikte, ihlalin gerçeklesip gerçeklesmediğinde ilkinde, programda siyasi parti yöneticileri, gazeteciler, yazarlar, üniversite öğretim üyeleri, vatandaslar ve bir grup Aczmendi dergahı üyelerinin katılımıyla, çoğulculuk esası doğrultusunda tartısmalar yasanması ve bununla toplunun bilgilendirilmesinin amaçlanması, ikincisinin ise, telefonla bağlanılan kisinin tek taraflı propaganda yapmasına olanak sağlanması temel farklılık olarak ortaya çıkmaktadır. Nitekim, 1915 Ermeni olaylarının konuyu arastıran uzman kisilerce tartısıldığı bir programda da, 3984 sayılı Yasanın 4/b maddesinde yer alan yayın ilkesinin ihlal edildiği nedeniyle verilen yayın durdurma cezasına iliskin davada, mahkemenin davanın reddi yolundaki kararı, Danıstayca, "canlı yayına katılan konusmacıların nitelikleri, üzerinde tartısılan konu hakkında yaptıkları 14 arastırmaları, programı hazırlayan ve sunan kisinin yorumu ile bir tartısma programı olduğu dikkate alındığında ve programın bütünü değerlendirildiğinde yukarıda yer verilen yayın ilkesinin ihlal edildiğinden sözetme olanağı bulunma"dığı gerekçesiyle bozulmustur.(Danıstay 10.Dairesinin 8.12.2003 tarih ve E:2002/3673 K:2003/4850 sayılı kararı) -Bir televizyon kanalında, Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin kararı üzerine, 10 yıldır cezaevinde bulunan DEP milletvekillerinin tahliyesini konu eden 09.06.2004 tarihli "Manset Özel " isimli haber program yayınlanmıs. Yayında yer alan ifadelerin terör örgütlerini sanki mesru bir örgüt gibi göstermeye ve Türkiye Cumhuriyeti ile terör örgütlerini aynı platforma koymaya çalısır nitelikte olması nedeniyle 3984 sayılı Yasa'nın 4. maddesinin (y) bendinde öngörülen yayın ilkesinin ihlâl edildiğinden bahisle, yayın kurulusu uyarılmıs. Bu islemin iptali istemiyle açılan davada, Đdare Mahkemesi'nce; dava konusu islemin, Anayasa'nın "düsünceyi yayma ve açıklama özgürlüğü" ile " basın ve haber alma özgürlüğü " hakkındaki esasları düzenleyen 26. ve 28. maddeleri ile Avrupa Đnsan Hakları Sözlesmesi'nin "düsünce, din ve vicdan özgürlüğü" hakkında esaslar getiren 9. ve 10. maddeleri ve konu ilgili Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi kararları doğrultusunda irdelenmesi sonucu; Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin kararı üzerine 10 yıldır cezaevinde bulunan DEP milletvekillerinin tahliyesini konu eden programda geçen konusmaların, programa konuk olarak ve telefon bağlantısı ile katılan kisilerin düsüncelerini açıklaması yönünde olduğu, sonuçta katılımcıların barıs, kardeslik ve siddete karsı çağrıda birlestiklerini, ülkenin geleceğinin barıs içinde geçmesinin vurgulandığı, konusmacıların bir profesör bir siyasi parti genel baskanı, Diyarbakır Belediye Baskanı, bir DGM savcısı, bir yazar ve eski bir parlamenterlerden olustuğu ve bu kisilerin kendi düsüncelerini açıkladıkları ve programın da bu kisilerin düsüncelerinin topluma yansıtılması ve bu konuda toplumun bilgilendirilmesine yönelik olduğu, konusmacılarının bir kaçının incitici düsüncelerinin programın tümüne yüklenemeyeceği, bu durumda Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi'nin ilgili kararlarına göre de, sözlesmenin 10. maddesinin sağladığı korumanın yalnızca sorunsuz olarak kabul edilebilecek düsünceler için değil aynı zamanda devleti ve halkın bir bölümünü incitici veya rahatsız edici düsünceler için de geçerli olduğu, toplumun ve kamuoyunun benimsenmeyen ya da kabul edilmeyen, incitici ve üzücü düsünceleri de öğrenme ve bunlara karsı önlem alma hakkının bulunduğu, belirli bir konuda yeterli bilgi edinmeden, karsı görüsü dinlemeden korunma olmayacağı, toplumun bunları öğrenmesi ve ona göre davranması, bilgilenmesi ve bilinçlenmesinin ancak bu tür düsünceleri öğrenmekle olacağı, programda yer alan düsüncelerin bazılarının rahatsız edici olmasının toplumun bunları öğrenme hakkını ve bu düsüncelere karsı bilinçlenme hakkını ortadan kaldırmayacağı, kamu yararı açısından toplumu yakından ilgilendiren bir konuda, konunun bir tarafının düsüncelerini açıklamak, toplumun bilgilenmesi ve bilinçlenmesini sağlamak amacına yönelik olarak yapılan dava konusu televizyon yayınının 3984 sayılı Yasa'nın 4756 sayılı Yasa ile değisik 4/y maddesinin ihlâli seklinde belirlenmesi olanağı bulunmadığı sonucuna varıldığı gerekçesiyle, dava konusu islemin iptaline karar verilmis, bu kararı temyizen inceleyen Danıstay 13.Dairesi idarenin temyiz istemini reddederek onamıstır.(07.11.2005 tarih ve E:2005/8937 K:2005/5375) -Öte yandan, Danıstay, bir radyoda "Savas savastır,savas bizimle Türklerin savasıdır." Đbarelerinin yer aldığı "Sersere" adlı Kürtçe sarkının yayınlanmasını, yayınların toplum huzuruna uygun olması ilkesini ihlal ettiği sonucuna varmıstır.(10.Dairenin 19.6.2000 tarih ve E:1998/4141 K:2000/3413 sayılı kararı) b-Kisilerin söhret ve haklarına saldırı halleri ile siyasetçilerin özel durumu -Bir televizyon kurulusunda yayınlanan Ana Haber Bültenlerinde yer alan, Devlet okullarında okuyan basarılı öğrencilerin özel okullarda okutulması ile ilgili haberde, " Hükümetin onbin maddi durumu iyi olmayan öğrenciyi kolejde okutmak için hazırladığı projenin Cumhurbaskanı Sezer'in vetosuyla rafa kalktığı belirtilirken; ekrana, " Sezer'in gerekçesi Laiklik karsıtı okullar", "Kolejler listesinde sakıncalı okullar", "ençok kontenjanı irtica listesindeki okullar ayırdı", ibarelerinin ekrana yansıtılmıs. Bu nedeniyle, 3984 sayılı Yasa'nın 4.maddesinin (k) bendinde düzenlenen yayın ilkesinin ihlâl edildiğinden bahisle, yayın kurulusunun uyarılmasına iliskin Radyo ve Televizyon Üst Kurulu isleminin iptali istemiyle açılan davada, Đdare Mahkemesi'nce, davacı yayın kurulusunun haber niteliğindeki bir olayı izleyicilere aktardığı, her 15 hangi bir kisiyi veya kurumu suçluymus gibi göstermediği, olayda adı geçen kuruluslar hakkında söylenen hususları "öne sürülen iddialar" seklinde haber olarak verdiğinin anlasıldığı, bu haliyle de söz konusu yayın ilkesinin ihlâl edilmediği sonucuna varıldığı gerekçesiyle dava konusu islemin iptaline karar verilmis, bu kararın davalı idare vekilince temyizi üzerine Danıstay; Avrupa Đnsan Hakları Sözlesmesi'nin 10. maddesini belirterek; kesinlesmis bir yargı kararı olmaksızın bu türden iddia düzeyindeki açıklamalara yer verilmesinin kisi ve kurulusların onur ve söhretini zedeleyeceğinin açık olduğu, haber programında "öne sürülüyor" "iddia ediyor" seklinde ifadelerle konunun aktarılmasının da yayıncının sorumluluğunu ortada kaldırmayacağı gerekçesiyle mahkeme kararını bozmustur.( 13. Dairenin E : 2005/6218 K : 2005/3533 sayılı kararı) -Bir televizyon kurulusunda yayınlanan "Arena" adlı haber programında, programı hazırlayıp sunan kisinin, "Simdi ekranlarınıza korkunç bir iddiayı getiriyoruz." sözleriyle baslayan haberde; Almanya'da yayın yapan ZDF kanalının "Monalisa" isimli programında, uluslararası organ mafyasına çalısan simsarlar tarafından, Moldavya'lı yoksul köylülerin is vaadiyle kandırılarak Đstanbul'a getirilip burada, sağlık kontrolü diye bayıltılarak böbreklerinin alındığı ve karsılığında üçbin dolar verildiği iddialarının yer aldığı belirtilmis,arkasından "Mafyadan söz açıldığında Türk televizyon seyircilerinin yabancı olmadıkları bir isim hemen ön plana çıkıyor; Doktor "XX." sözleriyle , Arena'nın 1999 yılında yapmıs olduğu ve organ ticaretiyle ilgili olarak, her seferinde yasalardaki bosluktan faydalandığı iddia edilen .XX. ‘in "yakayı ele verdiği” seklindeki ifadeleriyle programın görüntülerinin ekrana getirildiği, daha sonra "Evet yıllar sonra Alman televizyonunda boy gösteren .XX acaba simdi nerede? Gariban insanları kandırarak böbreklerini satın alan organ tüccarı XX., acaba nesteri eline alıp yeniden böbrek avına çıkmıs olabilir mi?" sözleriyle, "Monalisa" isimli programda Moldavya’da böbreklerini satmak zorunda kaldığı belirtilen ve Arena'nın daha önceki görüntülerinden XX'i teshis eden 2 kisinin görüntülerinin "Yine Yeniden XX." yazısı ile ekranda verildiği ve "Anlasılan o ki, Arena'nın yıllar önce maskesini düsürmeyi basardığı böbrek taciri XX'in para kesen acımasız nesteri bu kez Moldavya’daki masum insanların böbreklerini doğramıs" sözleriyle habere son verilmis. Anılan haber nedeniyle de, 3984 sayılı Kanunun 4756 sayılı Kanunla değisik 4 üncü maddesinin (k) bendinde belirlenen "Suçlu olduğu yargı kararı ile kesinlesmedikçe hiç kimsenin suçlu ilan edilmemesi veya suçluymus gibi gösterilmemesi..." ilkesinin ihlâl edildiğinden bahisle uyarılmasına iliskin Radyo ve Televizyon Üst Kurulu'nun kararının iptali istemiyle açılan davada, Đdare Mahkemesince; uyarı kararına konu olan programın bir haber programı olduğu, uluslararası kamuoyunu da yakından ilgilendiren hususlar içerdiği, programda organ ticareti yapıldığına dair görüntülere ve tanık anlatımlarına yer verildiği, programda bahsi geçen kisinin 1997 yılındaki Arena programından ötürü 2238 sayılı Yasa uyarınca yapılan yargılamasında Kadıköy Asliye Ceza Mahkemesince her ne kadar beraatına karar verilmis ise de, bu kisinin mezkur olay nedeniyle Kartal Devlet Hastanesindeki görevine son verilerek memuriyetten ihraç edildiği, programda Alman ZDF Kanalından alınan görüntülerle ve tanık beyanları ile ilgili kisinin aynı türde faaliyetlerine devam ettiğinin iddia baslığı ile kamuoyuna sunulduğu, ilgili hakkında yayın öncesi veya sonrasında yeniden bir sorusturma yapılmasının kisinin mağduriyetine karine teskil edemeyeceği gibi kamuoyunun bu konuda haber bazında aydınlatılmasıyla yetinildiği hususları dikkate alındığında, 3984 sayılı Yasanın 4.maddesinin (k) bendinin ihlâl edilmediği sonucuna varıldığı dava konusu islemin iptaline karar verilmistir. Bu kararın davalı idarece temyizi üzerine, Danıstay 13.Dairesi, Avrupa Đnsan Hakları Sözlesmesi'nin 10.maddesini belirterek, kesinlesmis bir yargı kararı olmaksızın,somut olayda sorusturması daha devam eden bir konuda,henüz iddia düzeyindeki açıklamalara, kisilerin kendilerine söz hakkı da tanınmadan tek yanlı olarak yer verilmesinin; kisilerin onurlarını ve söhretlerini zedeleyeceği ve yargı erkinin fonksiyonunu anlamsızlastıracağından bunun kabulü söz konusu olamayacağı, Öte yandan, haber programında "öne sürülüyor" "iddia ediliyor" seklinde ifadelerle konunun aktarılmasının da yayıncının sorumluluğunu ortada kaldırmayacağının gerekçesiyle içeriği aktarılan yayın nedeniyle 3984 sayılı Yasa'nın değisik 4.maddesinin ( k ) bendinde belirlenen yayın ilkesinin ihlal edildiğinin kabulü gerektiği sonucuna varılarak mahkeme kararı bozulmustur. (29.04.2005 tarih ve Esas No : 2005/5901 Karar No : 2005/2434 sayılı kararı) -Davacı sirkete ait radyoda yayınlanan reklam kusağında yer alan "Elektronikçi, hortumcu XX' in son marifetleri.." ibarelerinin 3984 sayılı Kanunun 4.maddesinin (j) ve (k) bentlerinde yer alan yayın ilkelerini ihlal ettiğinden bahisle uyarılmasına iliskin davalı idare isleminin iptali istemiyle açılan dava sonucunda Ankara 2.Đdare Mahkemesi; radyoda yayınlanan reklam kusağında yer 16 alan "Elektronikçi, hortumcu XX' in son marifetleri.." ibarelerinin adı geçen kurulusu elestiri sınırlarının ötesinde küçük düsürücü niteliğinin bulunduğu, aynı zamanda hüsnüniyete aykırı olarak özel amaç ve çıkarlara hizmet eden, haksız rekabete yol açıcı bir nitelik tasıdığı sonucuna varıldığı, dava konusu islemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddetmistir. Danıstay anılan kararı onamıstır. (10.Dairenin 3.12.2003 tarih ve E:2002/6787 K:2003/4676 sayılı kararı) -Yine bir televizyon kanalında canlı yayınlanan "Kırmızı Koltuk" adlı programa katılan Đsçi Partisi Genel Baskanı XX' in; Hükümet, Basbakan, bazı bakanlar ve Basbakanlık müstesarı hakkındaki, ; "Simdi bakınız hükümet Kıbrıs'ı filan veremez. Yani böyle Damat Ferit Pasa Hükümeti Türkiye'yi Đngiliz'lere; Yunan'a verebilmis midir ki Tayip Erdoğan, Abdullah Gül yönetimi Kıbrıs'ı Amerika'ya verebilsin..." ibareleri ile baslayan ve "... bu gün iktidarda bulunanlar ben onlara Türkiye Hükümeti demeyeceğim, Küçük Amerika iktidarı diyeceğim. O Atatürk'ün delalet, hıyanet içinde olan gafiller diye tanımladığı iktidar sahipleri diye söyleyeceğim..." seklinde devam eden ifadeleri nedeniyle 3984 sayılı Kanunun 4756 sayılı Kanunla değisik 4. maddesinin (ı) bendinde belirlenen "Kisilerin manevi sahsiyetlerine elestiri sınırları ötesinde saldırıda bulunulmaması..." ilkesinin ihlâl edildiğinden bahisle, yayın kurulusunu uyarmıs. Bu islemin iptali istemiyle açılan dava sonucunda Đdare Mahkemesi; islemde hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar vermis.Anılan kararın davacı tarafından temyizi üzerine 13.Daire önce kararı onamıs, ancak daha davacının karar düzeltme istemini kabul ederek bozmustur. Anılan kararda; 3984 sayılı yasanın 4/ı maddesinde yer alan hükümle, kisilik haklarının korunmasının, yayın yoluyla bu hakka yönelik saldırıların önlenmesinin amaçlandığı, yayın özgürlüğünün demokratik rejim için vazgeçilmez unsurlardan biri olması nedeniyle, gereksiz sınırlandırmalardan uzak olması gerektiğinden, bu kuralın uygulanmasında yayın özgürlüğü ile kisilik hakları arasında nasıl bir dengenin kurulacağının önem kazandığı, bu nedenle yapılan yayında kisilerin manevi sahsiyetlerine yönelik bir saldırı mı olduğu, yoksa elestiri çerçevesi içinde mi kalındığının saptanmasının zorunlu bulunduğu, kisilerin manevi sahsiyetlerine yönelik bir saldırı olup olmadığının yayının niteliği, içeriği, elestirilen ve elestiren kisilerin nitelikleri göz önüne alınmak suretiyle belirlenmesi gerektiği belirtilerek; yayınlanan programın bir siyasi parti lideri ile söylesi niteliğinde olduğu, yapılan konusmaların da, iktidarda olan bir siyasi partiye ve onun yöneticilerine yönelik bu liderin kendi siyasal görüsleri doğrultusunda yapılan konusmalar olduğunun belirlendiği, demokratik bir toplumun vazgeçilmez öğelerinden biri olan siyasi partilerin temsilcilerinin bu sıfatı ile katıldıkları medyatik toplantılarda, kendi savlarının ispatı bakımından karsıt görüsleri elestirmesi ve bu elestiriyi de en etkileyici sekilde yapmak arzusu içinde olmalarının tabii olduğu, bu çerçeve içinde siyasilerin birbirlerine karsı yapmıs oldukları elestirilerin üslubu ve ölçüsünün herhangi bir kisiye göre daha farklı ve çarpıcı hatta ağır olmasının siyaset yapmanın gereği olarak ortaya çıktığı, siyaset adamlarının toplumu etkileme ve yönlendirme konumlarının, onların "elestirilebilir" sınırlarını da genislettiği, bu itibarla siyasilerin ağır da olsa haklarında yapılan elestirileri hosgörüyle karsılamaları gerektiğinden; doğrudan kisisel niteliklerine yönelmeyen, siyasal kimliklerine yönelik ifadelerin elestiri sınırı içinde mütalaa edilmesi gerektiği belirtilerek ve Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesinin (Castels/Đspanya, 23.04.1992) ve (Lingens-Avusturya Kararı 1986) na değinerek, „Nitekim Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesinin çesitli kararlarında: "Hür siyasi tartısma bütünüyle Avrupa Đnsan Hakları Sözlesmesinde egemen demokratik toplum kavramının öz unsurunu olusturmaktadır. Bu, nedenledir ki hosgörülebilir elestiri sınırları kamusal kisi sıfatıyla hareket eden siyaset adamı konusunda, sade vatandaslara göre daha genistir... Kuskusuz siyaset adamı da özel hayat çerçevesi dısında, onurunun korunması hakkına sahiptir, fakat bu himayenin gerekleri, siyasi konuların serbestçe tartısılmasının sağlayacağı yararla dengelenmek zorundadır." (Castels/Đspanya, 23.04.1992), "Basın özgürlüğü halkla siyasi liderlerin fikirlerini ve tutumlarını kesfetmek ve bu konularda bir fikir olusturmak bakımından en iyi araçlardan birini sunar. Daha genel olarak, siyasi tartısma özgürlüğü, AĐHS'ne bir bastan ötekine damgasını vuran demokratik bir toplum kavramının tam merkezinde yer alır. Buna bağlı olarak, bizatihi bir politikacı hakkında yapılacak kabul 17 edilebilir elestirinin sınırları, sıradan bir kisi hakkındakilerden daha genistir." (Lingens-Avusturya Kararı 1986) yolunda değerlendirmeler yapıldığı görülmektedir. Dava konusu isleme esas alınan programda yapılan konusmaların da, muhataplarının doğrudan kisilik haklarına yönelik olmaması, siyasi tercih ve tasarruflarına yönelik olması nedeniyle elestiri sınırları içinde kaldığı sonucuna varılarak yayın ilkesinin ihlâl edildiği yolundaki davalı idare isleminde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle mahkeme kararını bozmustur. ( 13.Dairenin 26.01.2007 tarih ve E: 2006/5565 K: 2007/354 sayılı kararı) c-Yargıyla ilgili kararlar -Davacı sirkete ait televizyon kurulusunda yayınlanan "Gün Ortası Haber Bülteni" nde yer alan , "Mersin Adliyesinde Rüsvet Skandalı" baslıklı haberde , spikerin, "Mersin Adliyesi'nde rüsvet skandalı sayın seyirciler. Adliye'de 6 yıl içinde 7 milyon dolar rüsvet dağıtıldığı öne sürülüyor. Đddianın sahiplerinden biri de Bassavcılık Sekreteri" seklinde sunduğu haberde, "....Sarıyıldız, bir uyusturucu operasyonu kapsamında gözaltına alındığı günlerde, ben kızını çıkarırım diyerek annesinden iki bilezik alan Kazım Sümer'den sikayetçi olunca, Mersin Adliyesi karıstı.... Sarıyıldız'ın sikayetçi olduğu Kazım Sümer poliste, bazı savcı ve hakimleri suçlayan 29 sayfalık itirafın ardından tutuklandı. O andan sonra da yeni bir skandal sahnelendi. Dosyaya eklenen sahte bir dilekçe ile serbest bırakıldı.... Kazım Sümer 29 sayfalık dilekçesinde; Mersin Adliyesi'nde büyük rüsvet ağı olduğunu ve kendisinin de 7 yılda 6 milyon dolar tutarındaki rüsveti bazı savcı ve hakimlere ilettiğini iddia ediyor. Sümer'in mektubunda suçladığı Mersin Bassavcısı Mustafa Canpolat'ın ve halen Yargıtay Savcısı olan Mustafa Ünal'ın sekreterliğini yaparken emekli olan Yasemin Demiralp'in sözleri ise çok çarpıcı.... Menfaat çok dönüyor Adliyede. Para olayı çok dönüyor. Yani hep para ile is yapılıyor, parasız is yapılmıyor. Bir davacı fakir ise davalı kazanıyor.... Mustafa Ünal Tarsus'tan Mersin'e geldi. Bizim duyduklarımıza göre Mustafa bey için Tarsus'u yedi bitirdi sıra Mersin'e geldi diyorlardı. Ben orda çalısırken de bu yolsuzlukları hep duyardım... Kasım Sümer, Sümer olacak herhalde lakabı kel Kasım'mıs, Adliyeden dısarı çıkmazdı...... Yalnız Mustafa Ünal'la çok samimiydi" ifadeleri ile, konu ile ilgili olarak çok gizli bir sorusturmanın yürütüldüğü açıklamasına yer verilmis. Bu haber nedeniyle, 3984 sayılı Yasa'nın 4.maddesinin (k) bendinde düzenlenen "suçlu olduğu yargı kararı ile kesinlesmedikçe hiç kimsenin suçlu ilan edilmemesi veya suçluymus gibi gösterilmemesi..." yayın ilkesinin ihlal edildiğinden bahisle Radyo ve Televizyon Üst Kurulu yayın kurulusunun uyarılmasına karar vermis. Bu islemin iptali istemiyle açılan davada, Đdare Mahkemesi'nce; dava konusu ifadelerin yer aldığı yayın bandının izlenmesinden, davacı yayın kurulusunun haber niteliğindeki bir olayı izleyicilere aktardığı, her hangi bir kisiyi veya kurumu suçluymus gibi göstermediği, olayda adı geçen kisiler hakkında söylenen hususları "öne sürülen iddialar" seklinde, haber olarak verdiğinin anlasıldığı bu haliyle de söz konusu yayın ilkesinin ihlal edilmediği sonucuna varıldığı gerekçesiyle dava konusu islemin iptaline karar verilmis, bu karar davalı idare vekilince temyiz edilmis. Danıstay 13 Dairesi; Avrupa Đnsan Hakları Sözlesmesi'nin Düsünceyi Açıklama ve Haber Alma Özgürlüğü Baslıklı 9.Bölümündeki, Đfade Özgürlüğüne iliskin 10. maddesini belirterek, Sözlesmenin 10. maddesinin 2. fıkrası ile mesru müdahale nedenleri açık ve sınırlı sayıda tespit edildiği, " yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması" ile "baskalarının söhret ve haklarının korunması"na özel önemleri nedeniyle bu sınırlamalar içinde yer verildiği , „Kesinlesmis bir yargı kararı olmaksızın, somut olayda sorusturması daha devam eden bir konuda,henüz iddia düzeyindeki açıklamalara, kisilerin kendilerine söz hakkı da tanınmadan tek yanlı olarak yer verilmesi; kisilerin onurlarını ve söhretlerini zedeleyeceği ve yargı erkinin fonksiyonunu anlamsızlastıracağı gibi, en azından suçlayanların suçlananlardan daha "değerli" ve "dürüst" olduğu kabulünü yaratır ki,bunun kabulü söz konusu olamaz. Hiç süphesiz elestiri demokratik bir toplumun temel değerlerindendir ve üzerinde konusulamayacak hiçbir kurum yoktur. Ancak, yargıya olan güveni zayıflatacak ve yargı otoritesinin görevini yaparken çekingen 18 davranmasına neden olacak davranıs, eylem ve "yayınların" elestiri ve haber niteliği tasıdığı söylenemez. Öte yandan, haber programında "öne sürülüyor" "iddia ediyor" seklinde ifadelerle konunun aktarılmasının da yayıncının sorumluluğunu ortada kaldırmayacağı açıktır.„ yukarıda belirtilen değerlendirmeler karsısında, içeriği aktarılan yayın nedeniyle 3984 sayılı Yasa'nın değisik 4.maddesinin ( k ) bendinde belirlenen yayın ilkesinin ihlal edildiğinin kabulü gerektiği gerekçesiyle Đdare Mahkemesi'nce verilen kararın bozulmasına karar vermistir. (13.Dairenin 22.02.2005 tarih E : 2005/556 K :2005/947 sayılı kararı) -Bir televizyon kanalında yayınlanan programda 3984 sayılı Yasanın 4/I maddesini ihlal edici nitelikte yayın yapıldığından bahisle yayının bir gün süreyle durdurulmasına iliskin olarak tesis edilen islemin iptali istemiyle açılan dava sonucunda; Ankara 2. Đdare Mahkemesince, olayda, Manisa Emniyet Müdürlüğünde iskence gördüklerini iddia eden çocukların yargılanmasına iliskin olarak adli yargı yerince durusmaların gizli yapılması yönünde karar verilerek yayın yasağı konulmasına karsın, bu karara uyulmayarak söz konusu yayınla 3984 sayılı Yasanın 4. maddesi (I) bendinde yeralan adalet ve tarafsızlığa, yasalara saygılı olma esasına uygun yayın yapma ilkesinin ihlal edildiği sonucuna ulasıldığından, tesis edilen islemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmis. Danıstay, temyiz istemini reddederek kararı onamıstır.( 10.Dairenin 17.5.2000 tarih ve E:1999/328 K:2000/2438 sayılı kararı)

Advertisement