Yenişehir Wiki
Register
Advertisement

Yargıtay'dan çok kritik "darbeye yardım" kararı 27.04.2019


Devam eden 15 Temmuz davalarında, hiçbir olayın yaşanmadığı yerlerde bile “Darbeye yardım”dan cezalar veriliyor...

Birçok sanık için, “Darbenin başarısız olduğunu anlayınca, pozisyon değiştirdi” suçlamasıyla veya sadece sözde sıkıyönetim görevlendirme listelerinde adı olduğu için hüküm kuruluyor.


İşte Yargıtay 16. Ceza Dairesi, geçtiğimiz Mart ayında oy birliğiyle tahliyesini kararlaştırdığı dönemin Diyarbakır 7. Kolordu Komutanı eski Korgeneral İbrahim Yılmaz'la ilgili gerekçeli kararında, bu suçlamalar konusunda çok önemli tespitlerde bulundu.

Öncelikle, dönemin 2. Ordu Komutanı Adem Huduti'nin tutuklanması üzerine vekaleten bu göreve atanan, ancak kısa bir süre sonra tutuklanıp, üç kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla yargılanan Yılmaz'a yönelik suçlamaları özetleyelim:

“Sözde Yurtta Sulh Konseyi tarafından yayınlanan görevlendirme listesinde, Diyarbakır sıkıyönetim komutanı olarak gözükmesi...

Dönemin Diyarbakır Valisi, İl Emniyet Müdürü ve Cumhuriyet Başsavcısı ile hızlı bir şekilde doğrudan temas kurmaması...

Darbeci Semih Terzi'nin Ankara'ya gidişine engel olmaması...”


Yılmaz hakkındaki bir önemli iddia da 15-16 Temmuz gecesi “Çok sayıda koruma aracıyla Adliye binasına giderek, adliyeyi işgâle gelmiş ve askerin adliyeyi ele geçirdiği şeklinde bir izlenim oluşturması”ydı. Bu iddiasının sahibi ise bizzat henüz 15 Temmuz günü göreve başlamış olan Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısıydı. Başsavcı, Yılmaz'ın, 8. Ana Jet Üssü'ne yapılacak operasyonu geciktirdiğini de öne sürmüştü.

Cerideler, lehte tanık beyanlarına rağmen 1.5 yıllık yargılamanın sonucunda Ocak 2018'de Yılmaz, önce “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Ardından bu ceza “Darbeye yardımdan” 15 yıla, daha sonra 12.5 yıla indirildi.

Kararı, İstinaf Mahkemesi de onadı. Ancak geçtiğimiz 29 Mart'ta Yargıtay 16. Ceza Dairesi, bu kararı bozdu ve adli kontrol şartıyla Yılmaz'ı tahliye etti.

MSB'NİN KATILIMI HUKUKİ DEĞERDEN YOKSUN

Yargıtay'ın Yılmaz dosyasıyla ilgili gerekçeli kararı geçtiğimiz günlerde tamamlandı.

19 sayfalık gerekçede, ilk olarak Milli Savunma Bakanlığı'nın davaya katılımı ve temyiz başvurusu ele alınıp, “Sanığa müsnet Anayasayı ihlal suçunun niteliği itibarıyle suçtan doğrudan zarar görmeyen ve bu nedenle de davaya katılma hakkı bulunmayan MSB'nın davaya katılmasına ilişkin verilen karar hukuki değerden yoksun olup, hükmü temyiz yetkisi vermeyeceğinden temyiz isteminin reddine” denildi.

Dosyanın esasına gelince; Öncelikle şu tespitler yapıldı:

“Anayasal düzenin değiştirilmesine yönelik teşebbüsün ancak cebir ve şiddet kullanılarak, yani bireylerin iradeleri zorlanmak suretiyle ifsat edilerek gerçekleştirilmesi gerekir. Kanunun aradığı cebrilikten maksadın fiziki/maddi cebir olduğu açıktır... TCK'nın 309'uncu maddesinde yer alan amaçları gerçekleştirmeye yönelik araç suç, bu amaçları gerçekleştirmeye elverişli olmak kaydıyla icrai ya da ihmali hareketle işlenebilir. Ancak ihmali fiillerle bu suçun işlenebilmesi, sanığın gerçekleştirilmekte olan icrai fiiler yönünden görevi gereği önleme yükümlülüğünün mevcudiyedine, başka bir deyişle garantör sıfatının bulunmasına bağlıdır... Fiilin elverişli olup olmadığı her olayın özelliğine göre, fiilin niteliği, işleniş biçimi, işlenme zamanı, toplumda meydana getirdiği etki, ortaya çıkan zarar ve tehlikenin ağırlığı, örgütün amacı, faaliyet alanı, ülke genelindeki organik bütünlüğü gibi ölçütler değerlendirilerek takdir edilecektir... Elverişli/vahim eylemin, diğer tabirle araç suçun hazırlık hareketi aşamasından icra hareketi safhasına geçmesi, en azından teşebbüs boyutuna ulaşması, 'amaçlanan sonucu doğurabilecek icra hareketi olarak belirginleşmesi gerekir'... Kişinin eyleminin bir suça katılma aşamasına ulaşıp ulaşmadığı, ulaşmışsa da suça katılma düzeyinin belirlenmesi için eylemin bir aşamasındaki durumu değil, eylemin yapılması için verilen kararın, bu kararın icra ediliş biçiminin, olay öncesi, sırası ve sonraki davranışlarının da dikkate alınıp, tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi gerekir. Zira 'yardım etme'yi müşterek faillikten ayıran en önemli unsur, kişinin suçun işlenişi sırasında fiil üzerinde ortak hakimiyetinin bulunmamasıdır... TCK'nın 309'uncu maddesinde düzenlenen suça iştirakten bahsedebilmek için sadece araç/fiil suç bakımından değil, ayrıca amaç suç bakımından da iştirak idaresinin varlığı aranmalıdır. Bir kişinin maddede belirtilen amaçlara yönelik bir örgütün kurucusu ya da üyesi olması, tek başına TCK'nın 309'uncu maddesindeki suça iştirak anlamına gelmez. Bu sıfatları haiz kişilerin suça iştirakten sorumlu tutulabilmeleri için örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen ve bu amacı gerçekleştirmeye elverişli nitelikteki belirli bir araç fiil bakımından hem iştirak iradelerini ortaya koymaları hem de maddi veya manevi nitelikte nedensel bir katkıda bulunmaları gerekmektedir. Bu kişilerin maddede sayılan amaçları gerçekleştirmek için salt bir örgütün çatısı altında biraraya gelmeleri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen araç suçlara da iştirak etmiş sayılmaları anlamına gelmeyecektir. Suça iştirakten söz edebilmek için amaca yönelik bir fiil işleme hususunda iştirak iradelerini ortaya koyan kişilerin hepsinin bu amaçla kurulmuş bir örgütün üyesi olması da gerekmez. Failin fiil hakkındaki bilgisi, iştirak iradesini sağlamaya yeterli değildir. Olsa olsa bildiğini ihbar etmemekten doğan sorumluluk veya hazırlık hareketlerine katılma nedeniyle suçlar tahakkuk edebilir.”

SEMİH TERZİ İLE ARASINDA EMİR KOMUTA ZİNCİRİ YOK

Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nin gerekçeli kararında, İbrahim Yılmaz'la ilgili olarak ise hem Yılmaz'ın 15 Temmuz gecesi neler yaptığı hem de ülke genelinde yaşananlar saat saat anlatıldıktan sonra, “15-16 Temmuz tarihlerinde sanığa bağlı 7. Kolordu Komutanlığına bağlı birliklerin sorumluluk alanında kalkışmaya katılım olmadığı anlaşılmaktadır” denildi.

Ardından Yılmaz'ın, “Diyarbakır sıkıyönetim komutanı olarak görevlendirilmesi, 2. Ordu Komutanı Adem Huduti ile birden çok kez telefonla görüşmesi, sözde atama listesinde Diyarbakır sıkıyönetim komutanı olarak görevlendirilmiş olmasından Vali Hüseyin Aksoy'a bahsetmemesi, Semih Terzi ile görüşmelerinde darbecilerle olup olmadığını sormaması ve Terzi'nin Ankara'ya gidişini engellemeyip, bu yönde herhangi bir talimat vermemesi, darbe karşıtı mesajı gece 02.30 sularında yayınlaması, bu haliyle de olayın seyrine göre tavır takınıp, darbe girişiminin başarısız olacağının ortaya çıkmasından sonra darbeye karşı olduğuna ilişkin samimiyet içermeyen ve suçu gizlemeye yönelik açıklama yaparak, üzerine düşen yasal önleme görevini yerine getirmemek suretiyle ihmali davranışla Anayasayı ihlal suçuna yardım etmekten” cezalandırıldığı hatırlatılıp, özetle şu sonuca varıldı:

“İhmali suçlar, neticeli suçlardandır. Ancak failde mutlak neticeyi önleme yönünden hukuki yükümlülük bulunması gereklidir. İhmali suçlarda nedensellik bağı ve objektif isnadiyet sorumluluk için şarttır. Somut olayda; Hüküm tarihi itibarıyle örgütsel bağı kesin olarak ortaya konamayan sanığın, icrai hareketlerinden önce örgütsel organizasyon içinde yer alarak darbe girişiminden haberdar olduğunun, suç işleme karar ve iradesine katıldığının kanıtlanmasına, suçun işlenişine icrai bir hareketle iştirak etmediği hususunda tartışma bulunmamasına, bilakis yukarıda yer verilen davranışlarıyla kalkışmanın karşısında durduğunun, başarıya ulaşmaması için de kendi birliği üzerinde gerekli tedbirleri alması nedeniyle, sorumluluk bölgesi olan Diyarbakır'da darbenin icrai hareketleri bağlamında değerlendirilebilecek bir olayın da yaşanmadığının görülmesine, Özel Kuvvetlerde general olan, kalkışmaya katıldığı anlaşılan ve ölü ele geçirilen Semih Terzi'nin helikopterle Ankara'ya hareket ettiği hava üssünün 7. Kolorduya değil doğrudan Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na bağlı olması nedeniyle sanık ile arasında emir komuta zinciri olmamasına, dönemin 2. Ordu Komutanı Adem Huduti ve Semih Terzi ile yaptığı telefon görüşmelerinin, savunma ve ortaya koyduğu tavırların aksi yönde muhteva taşıdığının belirlenememesine, kaldı ki, örgütsel saik ile anayasal düzene karşı suç işleyen darbecilerin askeri hiyerarşi içinde verilecek yasaya uygun emirlere uyacaklarına ilişkin kabulün, hayatın olağan akışına uygun düşmemesine, darbeye katılan Semih Terzi ve ekibinin işlediği suçlarla sanığa isnat edilen ihmali davranış arasında illiyet bağı kurulamadığından gerçekleşen neticenin objektif olarak sanığa isnadı mümkün görülmemekle, ihmali davranışla sorumluluk şartlarının da gerçekleşmediğinin anlaşılmasına, darbecilerin asıl hedeflerinden olan Cumhurbaşkanına suikast, TBMM binası ile Cumhurbaşkanlığı Külliyesi çevresinde toplanan halkın savaş uçakları tarafından bombalanması, helikopterlerle ateş edilmesi ve Genelkurmay Karargahına tekrar saldırı girişimi saatleri ile sanığın komutası altındaki birliklere emir yayınlaması ve bir tv kuruluşunda darbe karşıtı açıklama yapması anı karşılaştırıldığında, emir ve beyanatın darbeye teşebbüs eyleminin başarısızlıkla sonuçlandığının anlaşıldığı saatlerde gerçekleştirildiğine ilişkin değerlendirmenin oluş ve delillerle örtüşmemesine nazaran, müsnet suça fail ya de yardım eden sıfatıyla iştirak ettiğine dair mahkumiyetine yeterli kesin delil bulunmadığı halde dosya kapsamı ile uyuşmayan yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesinde hukuki isabet bulunmamaktadır.”

ÖRGÜTTEN OLMAYANLARIN LİSTEYE KONULMASI STRATEJİSİ

Yargıtay'ın bozma kararında son olarak sözde görevlendirme listeleriyle ilgili olarak da şu değerlendirme yapıldı:

“Sözde Yurtta Sulh Konseyi tarafından yayınlanan gizli mesaj formunda 'Diyarbakır sıkıyönetim komutanı' olarak görevlendirilmiş sanık hakkında hükümden sonra gelen tanık beyanları duruşmada tartışılıp gerektiğinde ve mümkün olduğunda beyan sahiplerinin tanık olarak dinlenmesi, beyanlardan hangisinin diğerine hangi sebeple üstün tutulduğunun gerekçelendirilerek açıklanması, örgütsel bir strateji olarak kalkışmanın emir komuta zinciri içinde yapıldığı izlenimini vermek için FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensubu olmadığı halde anılan atama listesinde yer alanlar bulunup bulunmadığı yetkili merciilerden araştırılıp, mahkemesince değerlendirilerek sanığın hukuki durumunun buna göre takdirinde zorunluluk bulunması, bozmayı gerektirmiştir.”


Advertisement