Kamusa göre delil[]
"yol gösteren, kılavuz, alamet, rehber, işaret, iz" gibi anlamlara gelir.
Kelam ilmine göre delil[]
Delil, kelamda, herhangi bir konuda gerçeğe veya kanıtlanması istenen hususa ulaştıran şey;
Fıkıh usulünde[]
Fıkıh usulünde üzerinde düşünüldüğünde şer'î ve amelî bir hükme götüren şey;
Muamelat hukukunda[]
muamelât ve özellikle muhakeme hukukunda, sözlük anlamıyla bağıntılı olarak bir şeyi bilmeye yarayan alamet ve karine manasına gelir.
Mhakeme usulünde delil[]
Yargılama usulü hukukunda ispat vasıtalarına genel olarak delil denilmektedir.
Kur'ân-ı Kerim'de delil kelimesi bir âyette sözlük anlamında geçmektedir. (Furkân, 25/45 ).
Kaynaklarına göre deliller[]
Deliller, bilginin kaynağı bakımından aklî delil ve naklî delil şeklinde ikiye ayrılır. Naklî delil, kelamcılara göre, bütün öncülleri nakle dayanan delildir. Fıkıhçılara göre ise, oluşumunda müçtehidin katkısı olmayan, Şâri'den nakledilen şer'î asıllardır. Bunlar da Kitap ve sünnetten ibarettir. Aklî delil, kelamcılara göre, bütün öncülleri akla dayanan delildir. Fıkıhçılara göre ise, naklî delil ile bağlantılı olmakla birlikte, aklî muhakeme ve beşerî yorumun ağırlıkta olduğu, oluşmasında müçtehidin katkısının bulunduğu delillerdir.
Ayrıca Kelamcılar delilleri, ortaya koydukları sonuçların değerine göre kat'î delil ve zannî delil kısımlarına ayırmışlardır. Kat'î delili, kanıtlamayı amaçladığı konuya ilişkin karşı ihtimalleri tamamen ortadan kaldıran delil şeklinde tanımlamışlardır. Buna yakînî delil de denir. Zannî delil ise, kanıtlamayı amaçladığı konuya ilişkin karşı ihtimallerin tamamını ortadan kaldıramayan delildir. Bu tür delillere iltizamî delil veya iknâî delil de denir.
Fıkıh[]
Fıkıhçılar ise, delilleri sübut ve delalet yönünden ayrım ve derecelendirmeye gitmişlerdir. Kur'ân-ı Kerim'in Hz. Peygamber'den bizlere kadar intikal ettirilmesinde hiçbir şüphe ve kesinti olmadığından, bütün âyetler sübut yönünden kat'îdir. Allâh'tan peygamberi vasıtasıyla bize kadar geldiğinde şüphe yoktur. Hadisler ise, mütevatir ve bir görüşe göre de meşhur olanlar hariç sübut yönünden zannîdir. Buna göre naklî deliller, sübutu ve delâleti kat'î deliller; sübutu kat'î delâleti zannî deliller; sübutu zannî delâleti kat'î deliller ile sübutu ve delâleti zannî deliller olmak üzere dörtlü bir ayrım ve derecelendirmeye tabi tutulmuştur.
Fakihler, Kitap ve Sünnetin şer'î delil olduğunda görüş birliği içindedirler. İcma' ve kıyas ise, âlimlerin çoğunluğuna göre şer'î delildir. (İ.P.)
Bürhan Delil, hüccet, isbat vasıtası.[]
Man: Yakînî mukaddemelerden meydana gelen kıyas.
Red ve inkâr için itiraz kabul edilmeyecek surette isbat-ı hakikat eden kavi hüccet. (Bir bürhan ile elde edilen netice-i tevhidi buzı insanlar isti'zam ile dar zihinlerine sıkıştıramazlar. Veya bozuk hayalleri tahammül edemez. Bu hule karşı o kat'i, sahih bürhanı reddetmek üzere: "Bu neticeyi, bu kadar azametiyle şu bürhan (onu) intac edemez." diye bahaneler ile kabul etmez. O miskin bilmez mi ki, neticenin kayyûmu imandır. Bürhan, ancak onu görmek için bir menfezdir. Veya bir süpürge gibi o neticeye konan vehimleri süpürür. Maahâza bürhan bir değildir, bin değildir. Zerrat-ı âlem adedince bürhanlar vardır. M.N.)
Burhan[]
Beyazlaşmak, hastalıktan kurtulup iyileşmek, delil getirmek, galip gelmek anlamlarındaki "b-r-h" kökünden türeyen burhan sözlükte, kesin delil, kanıt hüccet anlamlarına gelir.
Kur'ân'da isim şeklinde 8 âyette geçmiş ve hak ile batılı, doğru ile yanlışı ayıran bütün şüpheleri gideren kesin delil anlamında kullanılmıştır:
- "Ey İnsanlar! Size Rabbinizden bir delil (burhan) geldi ve size apaçık bir nur indirdik." (Nisâ, 4/174) âyetindeki; buradaki delil/burhan,
Hz. Muhammed'dir (a.s.) "Allâh ile birlikte başka bir ilâh mı var? De ki: Eğer doğru iseniz delilinizi (burhaneküm) getirin" (Neml, 27/64; Enbiyâ, 21/24; Bakara, 2/11; Mü'minûn, 23/117).
Hz. Musa'nın asası ve elinin bembeyaz olması mucizesine de burhan denilmiştir (Kasas, 28/32).
Gazzalî burhanı, "doğruluğu devamlı olan, değişikliğe uğraması imkânsız olan ve kesin bilgi meydana getiren delildir" diye tanımlamıştır.
Fıkıh usulûnde, fıkhî kıyas ve kesin delile; Kelam ilminde Allah'ın varlığını ispat etmede kullanılan delillere burhan denilmiştir.
Burhan, kesin öncüllerden oluştuğu doğru bilgiye dayandığı ve bütün bilgiler için güvenilir delil sayıldığı için mu'temed diye de isimlendirilmiştir. Ayrıca tecrübî verilere dayanan burhanlara, burhan-ı tecrübî, hem akıl hem tecrübî verilere dayanan burhana ise, burhan-ı mahlut; zarûrî ve bedihî öncüllere dayanan burhana burhan-ı vicdâni; zarûrî ve bedihî öncüllerden çıkarılmış bilgilere dayanan burhana, burhan-ı nazarî adı verilmiştir.
Mantık ilminde burhan;[]
Bir kıyasta sonucun ispat edilmesini sağlayan orta terimdir. Orta terim öncüller ile sonucu birbirine bağlar. Mesela; "Her şeyi yaratan Allah'tır", "su da bir şeydir", "öyle ise suyu da yaratan Allah'tır" kıyasında "yaratma" orta terimdir. Birinci cümle büyük öncül, ikinci cümle küçük öncül, üçüncü cümle sonuçtur.
İslâm mantıkçıları, burhan'ı delilden daha özel bir anlamda kullanmışlardır. Bunlara göre burhanda orta terim; büyük öncül ile küçük öncül arasındaki ilginin yani sonuçtaki hükmün illeti olur. Orta terimin, bu ilginin hem zihindeki hem de realitedeki illeti olursa buna burhan-ı limmî, sadece zihindeki illeti olursa burhan-ı innî adını alır. Mesela, "her öksüren hastadır", "Ali öksürüyor", "öyleyse Ali de hastadır" kıyasında "öksürme" orta terimi hem zihnî hem haricî illettir. Yani öksürme, hem zihnen Ali'nin hasta olduğu hükmüne varılmasını sağlıyor, hem de hastalığın fiilen vuku bulduğuna delalet ediyor.
"Her veremli öksürür", "Ali veremlidir", "öyleyse Ali de öksürür" kıyası sadece burhan-ı innîdir. Çünkü veremli olma orta terimi, öksürüğe zihinde delalet ediyor, realitede ise Ali'nin öksürüp öksürmediği bilinmiyor.
Fıkıh usulünde burhan-ı limmîye kıyas-ı illet, burhan-ı innîye ise kıyas-ı delalet denir. Bazı mantıkçılar sebepten sonuca götüren kıyasa burhan-ı limmî (argument apriori), sonuçtan sebebe götüren kıyasa burhan-ı innî (argument aposteriori) demişlerdir. Genel ve küllî hükümlerden cüz'î ve hususî hükümler elde etmeye ta'lil (tümden gelim, dedüksüyon), özel hükümlerden genel hükümlere geçmeye, cüziden küllîye gitmeye istikrâ (tüme varımBağlantı başlığı, endüksiyan) denir.
İlk ve orta çağ felsefesinde sadece aklın verilerine dayanan delillere burhan denilirken modern felsefede hem aklî, hem de tecrübî delillere burhan denilmektedir. Sonuçlardan hükümlere gidilerek yapılan delile burhan-ı tahlîli hükümlerden sonuçlara gidilerek yapılan delile burhan-ı terkîbi denir. Bu iki delili çağdaş felsefeciler burhan-ı riyazi olarak adlandırmışlar ve bunun en mükemmel delil olduğunu kabul etmişlerdir.
Bir fikrin doğruluğunu, zıddının yanlışlığını ispat ederek ortaya çıkarmaya [[burhan-ı hulfi /burhan-ı nakz denir. (İ.K.)]]
HÜCCET[]
Sözlükte hüccet[]
"Delil, burhan, senet" anlamına gelen hüccet,
Istılahta hüccet[]
Bir hükmün doğruluğunu kanıtlamak ve muarıza karşı galip gelmek amacıyla ileri sürülen delil; mahkemede düzenlenen hukukî belge demektir.
Kur'an-ı Kerimde hüccet[]
Hüccet kelimesi türevleriyle birlikte Kur'ân-ı Kerim'de, tartışma, muhaseme, çekişme (Bakara, 2/139, 2/258; Âl-i İmrân, 3/20, 61, 65, 66; En'âm, 6/80); delil ve delil getirmek anlamlarında kullanılmıştır. Herhangi bir sıfat bulunmaksızın yalın halinde geçtiği âyetlerde, doğru ve kesin delil için kullanıldığı gibi batıl ve zannî delil için de kullanılmıştır (Bakara, 2/76, 150; Âl-i İmrân, 3/73; Nisâ, 4/165; En'âm, 6/83). Hedefe ulaşan, sonuca götüren kesin delilin Allâh'a mahsus olduğunu belirten âyette (En'âm, 6/149), kesinliği belirtmek için bâliğa sıfatı ile birlikte geçmiştir.
Kelam ilminde hüccet[]
Hüccet kavramı özellikle kelâm literatüründe, delil ile aynı anlamda kullanılmış, hak olsun, batıl olsun herhangi bir görüşü kanıtlamak için getirilen delile denilmiştir. Hatta, tartışmalarda kullanılan şiir, safsata dahi hüccet olarak adlandırılmıştır.
Hukukta hüccet[]
Özellikle Osmanlı hukuk sisteminde ise, şahitlik, yemin, yeminden nükul (imtina) gibi bir davayı ispata yarayan delil ve bir hüküm ihtiva etmeyen mahkeme tarafından düzenlenen bir nevi tutanak manalarına gelmektedir.
Mahkemede hâkimin huzurunda, taraflardan birinin ikrarını, diğerinin de tasdikini içeren ve bir hüküm ihtiva etmeyen belgelerdir. Belgelerin üst tarafı hâkim tarafından imzalanarak mühürlenir.
Hadis ilminde hüccet[]
Hadis terimi olarak hüccet, hafızdan daha üst mertebede, üçyüzbin hadisi senet ve metinleriyle ezberlemiş, bu hadislerin her türlü değerlendirmesini bilen kimseye denir.
Ayrıca güvenilir olarak kabul edilip rivâyet ettikleri hadisleri delil sayılan ravîye de hüccet denir.
Hüccet olan bir râvînin rivâyet etmiş olduğu hadisler ve râviler hakkındaki değerlendirmeleri, dinî ve ilmî yönden güvenilir olması sebebiyle, başka bir desteğe ihtiyaç duyulmaksızın delil olarak kabul edilir. (İ.P.)
Sözlükte delil ve burhana denir. Bir hakikati açığa çıkaran gerek aklî, gerek naklî, gerek iknâ'î delile hüccet adı verilir.
Hadis Usulünde iki aynı yerde iki ayrı manaya kullanılır. Bunlardan birincisi, ta'dil lafızlarındandır. Ta'dilin, İbn Ebî Hâtim'in tasnifine göre birinci, İbn Hacer'inkine göre ikinci mertebesine delâlet eder. el-Hatibu'1-Bağdâdî, bu mertebede yer alan lafızlar içinde en yüksek lafız olarak hücceti görmüştür.
Kaide olarak bu mertebede bulunan lafızlardan birisiyle adaletine hükmedilen raviler, her bakımdan güvenilir kimselerdir. Başka suretle hataları açığa çıkmadıkça rivayetleriyle gönül rahatlığı ile amel edilir.
İkincisi, muhaddislere verilen lakablardandır. Hafızdan bir derece yüksek muhaddislere verilmiştir. Hüccet lakabiyle bilinen muhaddis, hadis ilimlerini layıkiyle bilen, herkesin otorite olarak kabul edeceği bir mertebeye yükselmiş olan alim demektir.
Bazı hadiscilere göre hüccet lakabı verilen hadis alimi üçyüz bin hadisi metin ve senetleriyle hıfzetmiş, senedlere dahil ravilerin hayat hikayelerini, cerh ve ta'dil noktasından hallerini bilen kimsedir. Ancak, işaret etmek gerekir ki bir muhaddisin ne kadar hadis bildiğini kesin rakam ölçüsü içinde kestirmeye imkan yoktur. Aynı şekilde hadis ravilerinin hayat hikayelerini, cerh ve ta'dil açısından haklarında verilmiş hükümlere ne derece muttali olduğunu kestirmek çok güçtür. Bu itibarla hüccet tabirinin delâlet ettiği manayı böyle bir rakamla değil, alimin hadis ilminde ulaştığı pek yüksek bir mertebe olarak kabul etmek daha uygun olur.
Hadis İlminde hüccet kabul edilen âlimlerden bazı isimler:[]
- Hişâm b. Urve İbni'z-Zubeyr;
- Musedded b. Meserhed el. Basrî;
- Ebu Nu'aymi'l-Curcânî.
Delil -دليل - Clue - Burhan - Hüccet - Kılavuz - Alamet - İşaret-Kanıt- Bazı mantıkçılar sebepten sonuca götüren kıyasa burhan-ı limmî (argument apriori), sonuçtan sebebe götüren kıyasa burhan-ı innî (argument aposteriori) demişlerdir. Genel ve küllî hükümlerden cüz'î ve hususî hükümler elde etmeye ta'lil (tümden gelim, dedüksüyon), özel hükümlerden genel hükümlere geçmeye, cüziden küllîye gitmeye istikrâ (tüme varım, endüksiyan) [[]]- [[]]-[[]]-[[]] Arabi delil:
آيات آية أبطل أثبات أدلاء أدلة أستاذ أسناد أشهاد أمثالإثبات إثباتات إدلاء إدلاءات بدرقة بذرقة برهان بصائر بصارة بصيرة بيادق بياذقة بيدخ بيدق بيذق بينات بينة ثبت جلاء حجاج حجة حجج خراريت خريت دلائل دليل سند سندات شاهد شهود صكوك علائم علامات علامة فرانق لضلاض مئم مئمة ماركة مبين | |
---|---|
x | |
Delil | Sözlükte delil :"yol gösteren, kılavuz, alamet, rehber, işaret, iz" gibi anlamlara gelir. |
Ku'anda delil | Kur'ân-ı Kerim'de delil kelimesi bir âyette sözlük anlamında geçmektedir. (Furkân, 25/45 ). |
Kelamda delil | Kelam ilmine göre delil: Delil, kelamda, herhangi bir konuda gerçeğe veya kanıtlanması istenen hususa ulaştıran şey; |
Fıkıhta delil | Fıkıh usulünde delil Fıkıh usulünde üzerinde düşünüldüğünde şer'î ve amelî bir hükme götüren şey; |
Muamelatta delil | Muamelat hukukunda delilmuamelât ve özellikle muhakeme hukukunda, sözlük anlamıyla bağıntılı olarak bir şeyi bilmeye yarayan alamet ve karine manasına gelir. |
Muhakemede delil | Muhakeme usulünde delil: Yargılama usulü hukukunda ispat vasıtalarına genel olarak delil denilmektedir. |
Menbalarına göre delil | Fıkıhta kaynaklarına göre delil: Deliller, bilginin kaynağı bakımından aklî delil ve naklî delil şeklinde ikiye ayrılır. Naklî delil, kelamcılara göre, bütün öncülleri nakle dayanan delildir. Fıkıhçılara göre ise, oluşumunda müçtehidin katkısı olmayan, Şâri'den nakledilen şer'î asıllardır. Bunlar da Kitap ve sünnetten ibarettir. Aklî delil, kelamcılara göre, bütün öncülleri akla dayanan delildir. Fıkıhçılara göre ise, naklî delil ile bağlantılı olmakla birlikte, aklî muhakeme ve beşerî yorumun ağırlıkta olduğu, oluşmasında müçtehidin katkısının bulunduğu delillerdir. |
Sonuçlarına göre delil | Kelamda sonuçların değerine göre deliller: kat'î delil ve zannî delil kısımlarına ayırmışlardır. Kat'î delili, kanıtlamayı amaçladığı konuya ilişkin karşı ihtimalleri tamamen ortadan kaldıran delil şeklinde tanımlamışlardır. Buna yakînî delil de denir. Zannî delil ise, kanıtlamayı amaçladığı konuya ilişkin karşı ihtimallerin tamamını ortadan kaldıramayan delildir. Bu tür delillere iltizamî delil veya iknâî delil de denir. |
İsbat | Bürhan; Delil, hüccet, isbat vasıtası.Man: Yakînî mukaddemelerden meydana gelen kıyas.Red ve inkâr için itiraz kabul edilmeyecek surette isbat-ı hakikat eden kavi hüccet. Örnek: Bir bürhan ile elde edilen netice-i tevhidi bazı insanlar isti'zam ile dar zihinlerine sıkıştıramazlar. Veya bozuk hayalleri tahammül edemez. Bu hale karşı o kat'i, sahih bürhanı reddetmek üzere: "Bu neticeyi, bu kadar azametiyle şu bürhan (onu) intac edemez." diye bahaneler ile kabul etmez. O miskin bilmez mi ki, neticenin kayyûmu imandır. Bürhan, ancak onu görmek için bir menfezdir. Veya bir süpürge gibi o neticeye konan vehimleri süpürür. Maahâza bürhan bir değildir, bin değildir. Zerrat-ı âlem adedince bürhanlar vardır. M.N.) |
Burhan | Burhan sözlükte:Beyazlaşmak, hastalıktan kurtulup iyileşmek, delil getirmek, galip gelmek anlamlarındaki "b-r-h" kökünden türeyen burhan sözlükte, kesin delil, kanıt ,hüccet anlamlarına gelir. |
Kur'an burhan | Kur'ân'da isim şeklinde 8 âyette geçmiş ve hak ile batılı, doğru ile yanlışı ayıran bütün şüpheleri gideren kesin delil anlamında kullanılmıştır:
Hz. Muhammed'dir (a.s.) "Allâh ile birlikte başka bir ilâh mı var? De ki: Eğer doğru iseniz delilinizi (burhaneküm) getirin" (Neml, 27/64; Enbiyâ, 21/24; Bakara, 2/11; Mü'minûn, 23/117). Hz. Musa'nın asası ve elinin bembeyaz olması mucizesine de burhan denilmiştir (Kasas, 28/32). Gazzalî burhanı, "doğruluğu devamlı olan, değişikliğe uğraması imkânsız olan ve kesin bilgi meydana getiren delildir" diye tanımlamıştır. |
Fıkıhta burhan | Fıkıh usulûnde burhan, fıkhî kıyas ve kesin delile; |
Kelamda burhan | Kelam ilminde burhan, Allah'ın varlığını ispat etmede kullanılan delillere burhan denilmiştir. Burhan, kesin öncüllerden oluştuğu doğru bilgiye dayandığı ve bütün bilgiler için güvenilir delil sayıldığı için mu'temed diye de isimlendirilmiştir. Ayrıca tecrübî verilere dayanan burhanlara, burhan-ı tecrübî, hem akıl hem tecrübî verilere dayanan burhana ise, burhan-ı mahlut; zarûrî ve bedihî öncüllere dayanan burhana burhan-ı vicdâni; zarûrî ve bedihî öncüllerden çıkarılmış bilgilere dayanan burhana, burhan-ı nazarî adı verilmiştir. |
Fıkıhta burhan | Fıkıh usulünde burhan-ı limmîye kıyas-ı illet, burhan-ı innîye ise kıyas-ı delalet denir. Bazı mantıkçılar sebepten sonuca götüren kıyasa burhan-ı limmî (argument apriori), sonuçtan sebebe götüren kıyasa burhan-ı innî (argument aposteriori) demişlerdir. Genel ve küllî hükümlerden cüz'î ve hususî hükümler elde etmeye ta'lil (tümden gelim, dedüksüyon), özel hükümlerden genel hükümlere geçmeye, cüziden küllîye gitmeye istikrâ (tüme varım, endüksiyan) denir. |
Felsefede burhan | İlk ve orta çağ felsefesinde sadece aklın verilerine dayanan delillere burhan denilirken modern felsefede hem aklî, hem de tecrübî delillere burhan denilmektedir. Sonuçlardan hükümlere gidilerek yapılan delile burhan-ı tahlîli hükümlerden sonuçlara gidilerek yapılan delile burhan-ı terkîbi denir. Bu iki delili çağdaş felsefeciler burhan-ı riyazi olarak adlandırmışlar ve bunun en mükemmel delil olduğunu kabul etmişlerdir. Bir fikrin doğruluğunu, zıddının yanlışlığını ispat ederek ortaya çıkarmaya [[burhan-ı hulfi /burhan-ı nakz denir. (İ.K.)]] |
HÜCCET | Sözlükte hüccet:"Delil, burhan, senet" |
Istılahta hüccet | Istılahta hüccet:Bir hükmün doğruluğunu kanıtlamak ve muarıza karşı galip gelmek amacıyla ileri sürülen delil; mahkemede düzenlenen hukukî belge demektir. |
Kuranda hüccet | Kur'an-ı Kerimde hüccet:Hüccet kelimesi türevleriyle birlikte Kur'ân-ı Kerim'de, tartışma, muhaseme, çekişme (Bakara, 2/139, 2/258; Âl-i İmrân, 3/20, 61, 65, 66; En'âm, 6/80); delil ve delil getirmek anlamlarında kullanılmıştır. Herhangi bir sıfat bulunmaksızın yalın halinde geçtiği âyetlerde, doğru ve kesin delil için kullanıldığı gibi batıl ve zannî delil için de kullanılmıştır (Bakara, 2/76, 150; Âl-i İmrân, 3/73; Nisâ, 4/165; En'âm, 6/83). Hedefe ulaşan, sonuca götüren kesin delilin Allâh'a mahsus olduğunu belirten âyette (En'âm, 6/149), kesinliği belirtmek için bâliğa sıfatı ile birlikte geçmiştir. |
Kelamda hüccet | Kelam ilminde hüccet: Literatürde delil ile aynı anlamda kullanılmış, hak olsun, batıl olsun herhangi bir görüşü kanıtlamak için getirilen delile denilmiştir. Hatta, tartışmalarda kullanılan şiir, safsata dahi hüccet olarak adlandırılmıştır. |
Hukukta hüccet | Hukukta hüccet: Özellikle hukuk sisteminde, şahitlik, yemin, yeminden nükul (imtina) gibi bir davayı ispata yarayan delil ve bir hüküm ihtiva etmeyen mahkeme tarafından düzenlenen bir nevi tutanak manalarına gelmektedir. Mahkemede hâkimin huzurunda, taraflardan birinin ikrarını, diğerinin de tasdikini içeren ve bir hüküm ihtiva etmeyen belgelerdir. Belgelerin üst tarafı hâkim tarafından imzalanarak mühürlenir. |
Fıkıhta delil | Fıkıhta delil.: sübut ve delalet yönünden ayrım ve derecelendirmeye gitmişlerdir. Kur'ân-ı Kerim'in Hz. Peygamber'den bizlere kadar intikal ettirilmesinde hiçbir şüphe ve kesinti olmadığından, bütün âyetler sübut yönünden kat'îdir. Allâh'tan peygamberi vasıtasıyla bize kadar geldiğinde şüphe yoktur. Hadisler ise, mütevatir ve bir görüşe göre de meşhur olanlar hariç sübut yönünden zannîdir. Buna göre naklî deliller, sübutu ve delâleti kat'î deliller; sübutu kat'î delâleti zannî deliller; sübutu zannî delâleti kat'î deliller ile sübutu ve delâleti zannî deliller olmak üzere dörtlü bir ayrım ve derecelendirmeye tabi tutulmuştur. Fakihler, Kitap ve Sünnetin şer'î delil olduğunda görüş birliği içindedirler. İcma' ve kıyas ise, âlimlerin çoğunluğuna göre şer'î delildir. (İ.P.) |
Luğatte hüccet | Hüccet, delil ve burhana denir. Bir hakikati açığa çıkaran gerek aklî, gerek naklî, gerek iknâ'î delile hüccet adı verilir. |
Hadiste hüccet | Hüccet hadisci: Hadis terimi olarak hüccet, hafızdan daha üst mertebede, üçyüzbin hadisi senet ve metinleriyle ezberlemiş, bu hadislerin her türlü değerlendirmesini bilen kimseye denir.
Ayrıca güvenilir olarak kabul edilip rivâyet ettikleri hadisleri delil sayılan ravîye de hüccet denir. Hadis Usulünde iki aynı yerde iki ayrı manaya kullanılır. Bunlardan birincisi, ta'dil lafızlarındandır.Bazı hadiscilere göre hüccet lakabı verilen hadis alimi üçyüz bin hadisi metin ve senetleriyle hıfzetmiş, senedlere dahil ravilerin hayat hikayelerini, cerh ve ta'dil noktasından hallerini bilen kimsedir. |
Hüccet kişiler | Hüccet muhaddisler:
|
x | |
Kitaplar | Gazali/Deliler metodolojisi |
Kaynak: |
Şablon:KanıtŞablon:Clue{{}}