Yenişehir Wiki
Advertisement
Vakıflarrrr

Vakıflar Genel Müdürlüğü amblemi

Bakınız

Şablon:VGM - d


VGM - Vakıflar Genel Müdürlüğü
31.Vakıf Haftası/ 5-11 Mayıs 2014
Adnan Ertem - GM - İÜ/SBF

Burhan Ersoy GMY - İÜ/SBF
İslam Emiroğlu - İÜ/SBF
VGM/Mevzuat
Kavramlar
Vakıf

Bir Medeniyetin İz Düşümü: Vakıflar

Tarihçe[]

Misyon ve Vizyon[]

Vakıfları amaçlarına uygun yaşatmak, Vakıf medeniyetini çağdaş bir anlayışla geleceğe taşımak

Çağdaş yöntemleri ve evrenselleşen değerleri ile insanlığı Vakıf ruhu ve medeniyetinde birleştiren öncü bir kurum olmak

Vakıf Nedir?[]

Arapça bir sözcük olan ‘vakf’; sözlük anlamı ile durdurma, hareketten alıkoyma, hareketsiz bırakma manalarına gelir. Ayrıca “tamamen verme, büsbütün verme” anlamını da içerir.

İktisadi anlamda vakıf; kişisel çalışma ve gayretle elde edilen imkânların ve mal varlığının gönül rızasıyla paylaşılmasını öngören hukuki bir sistemdir.

Türk Medeni Kanununa göre vakıf; gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca özgülemeleri ile oluşan tüzel kişiliğe sahip mal topluluklarıdır.

Vakıf, tarih boyunca süregelmiş yardımlaşma ve dayanışma duygusunun kurumsallaşmış halidir.

O halde vakıf tüm insanlığın mutluluğunu amaçlayan bir sistemler bütünüdür.

Tarihte ilk vakıf; Hz.Ömer (r.a.)ın Hayber’in fethinden sonra ganimet olarak kendisine düşen bir arazinin satılmaması, miras bırakılmaması ve hibe edilmemesi şartı ile fakir, köle, misafir ve Allah yolunda olanların istifadesi için vermesi ilk vakıf olarak kabul edilmektedir.

Vakıfların Anadolu’da hızla yaygınlaşıp önemli hale gelmesinde sadaka, infak ve hayırda yarışma ya teşvik edici mahiyetteki ayetlerin yanı sıra şu hadis-i şerifler etkili olmuştur.

Ademoğlu vefat edince ameli kesilir, ancak üç hususta müstesna: Sadaka-i cariye, faydalı ilim ve kendine dua eden hayırlı evlat” “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır. Malın en hayırlısı Allah yolunda harcanandır. Vakfın en hayırlısı da insanların en çok duydukları ihtiyacı karşılayandır.”

Vakıfların Amaçları[]

Vakıflar, tarih boyunca hangi amaçlarla kurulmuş olurlarsa olsunlar, İslâm ve Türk dünyasında birbirinden önemli çok çeşitli hizmetleri üstlenerek, günümüzde modern devletin yapmakta olduğu çok sayıda kamusal görevi yüzyıllarca başarıyla yerine getirmişlerdir. Vakıflar, aynı zamanda, servetin zengin kesimlerden toplumun daha fakir kesimlerine doğru akışını önemli ölçüde gerçekleştirerek sosyal dengelerin kurulmasında ve sosyal bütünleşmenin sağlanmasında, içtimaî barışın sürekliliğinde, sınıf çatışmalarının önlenmesinde, kamunun hizmet taleplerinin yerinde karşılanmasında, siyasî ve ekonomik istikrarın sağlanmasında da merkezî yönetimlerin en büyük yardımcıları olmuşlardır.

Vakfın özünde bulunan yardımlaşma ve dayanışma duygusu, Türkler’in İslamiyet öncesindeki geleneklerinde de görülen bir sosyal özellik olduğundan Müslüman olduktan sonraki dönemde de vakıf ve yardımlaşma anlayışı “Allah Rızasını” kazanma isteği ile çok daha güçlenerek, genişlemiştir. Bu durum; vakfın belirli toplulukları kapsamasından çok, bütün insanları, hatta hayvanları ve doğayı da içine alacak şekilde genişleyerek enginleşmesine vesile olmuştur.

Türklerin, İslamiyet öncesinden gelen adet ve gelenekleri; vakıf anlayışı ve kültürünün bir medeniyet haline gelmesinde önemli katkılar sağlamış, İslâmiyet ile birlikte bu altyapı, semavî değerler ve evrensel ahlakî ilkelerle inceden inceye işlenerek daha da geliştirilmiştir. Vakıfların hizmetlerinden veya menfaatlerinden yararlanabilmek için ne etnik ne dinî, ne de cinsiyet ve sosyal statü olarak bir ön şart aranmamış, hayır hususunda kesinlikle ayrımcılık ve bölgecilik yapılmamıştır.


Diğer bir ifadeyle, Osmanlı'ya kadar hiçbir devlet, dil, din, ırk ve cinsiyet ayırımı yapmadan bütün halkının huzur ve mutluluğunu sağlayacak âdil devlet adamı prototipini ortaya koyan ve ülke kaynaklarının toplumun bütün kesimleri arasında makûl ölçülerde paylaşılmasına imkân sağlayan bir sistemi kurarak en müreffeh şehirlerin kurulmasını sağlayamamıştır. Bunun yanı sıra, vakıf kurumunun maddî-manevî kudretinden de tarihte hiçbir ulus Osmanlılar kadar yararlanamamıştır.

Osmanlı insanının günlük hayatında hemen her gün karşılaştığı ve yararlandığı cami, medrese, hastane, han, hamam, köprü, çeşme, su tesisi, imarethâne gibi kamusal nitelikli kurumların neredeyse tamamı, padişahlar ve diğer yönetici zümreler ile bunların yakınlarınca hayrat olarak yaptırılmış, bunların hizmetlerinde sürekliliği sağlamak üzere gelirlerini temin eden kervansaray, bedesten, dükkan, bağ, bahçe gibi diğer mal ve mülkler de akar olarak vakfedilmiştir. Böylece yalnızca Allah Rızası için kurulan vakıflar ve vakıfların topluma sunduğu hizmetler yıllar hatta yüzyıllar boyunca yaşatılabilmiştir.

Gerek sosyal gruplar arasında dostluk, kardeşlik, yardımlaşma ve yakınlaşmanın temininde ve gerekse kamunun belli sosyal kriterlere göre şekillendirilmesinde devletin elindeki en etkili kurumsal vasıta vakıflar olmuştur. Osmanlılar, servetin belirli ellerde yoğunlaşarak sosyal refah düzeyinde aşırı farklılaşmalar oluşması ve dolayısıyla içtimaî dengelerin bozulmasını önlemek için, kişilerin kendi istekleriyle kurdukları vakıflardan geniş ölçüde yararlan mışlardır. İmkânı olan herkes bir hayır eseri yaptırmıştır, buna gücü yetmeyenler bir mektep veya camiyi, ya tamir ettirmiş ya da tamirine madden-manen-bedenen katkıda bulunmuş, bunu da yapamayanlar hiç değilse bir çeşme yapımı ya da tamiri ile ilgilenmişlerdir.

Günümüzde modern devletin yüklendiği kamusal hizmetlerin neredeyse tamamı Osmanlı’da vakıflar eliyle yerine getirilmiş, sahip oldukları maddî imkânlara rağmen hayr u hasenat kültürüne” katkıda bulunmayanlara cemiyet tarafından iyi gözle bakılmamıştır.

Vakıflar kanalıyla, toplumsal servetin önemli bir bölümü, hukuken bir daha geri dönmesi mümkün olmayacak şekilde toplumun en zengin tabakalarından en alt tabakalarına ulaşacak şekilde; bir başka deyişle özel mülkiyete konu olmaktan çıkartılarak toplumsal mülkiyet kategorisine aktarılmıştır. Üstelik bu aktarımın, açık bir zorlama olmaksızın, gönüllü bir şekilde yapıldığı düşünüldüğünde, vakıf konusundaki şuurun ve duyarlılığın Osmanlı döneminde bütün medeniyetleri geride bırakan bir çıtaya ulaştığı görülebilir.

Bundan dolayıdır ki Osmanlı medeniyeti, "vakıf medeniyeti" olarak nitelendirilmiştir. Evliya Çelebi, XVII. yüzyıldaki Osmanlı vakıf eserler hakkında, "..ben elli yılda 18 padişahlık ve krallık yere seyahat ettim, hiçbir yerde bu kadar hayrat görmedim" diye yazacaktır.

Osmanlı sosyo-ekonomik ve kültürel hayatının neredeyse tamamını kuşatabilecek şekilde konumlanan vakıf sistemi, günümüzde de dünyanın dört bir yanında hâlâ hayatın vazgeçilmez sosyal ve siyaset kurumları arasında olduğu inkâr edilemez bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır.

Günümüzde, bir vakfın kuruluşu, 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun ilgili hükümlerine göre gerçekleşmektedir. Buna göre, kanunda belirtilen şartları taşıyan gerçek ya da tüzel kişiler vakıf kurabilmektedirler. Eğer kurucu gerçek kişi ise Türk Medenî Kanunu'nda belirlenen fiil ehliyetine sahip olması, tüzelkişi ise fiil ehliyetine sahip olmakla birlikte, ayrıca, kuruluş statüsünde vakıf kurabileceğine ve vakfa malvarlığı tahsis edebileceğine dair bir hükmün bulunması gerekmektedir.

Selçuklu ve Osmanlı döneminde kurulmuş olan ve bugün yöneticileri hayatta kalmayan vakıflar ise, Türkiye'nin en köklü ve büyük kurumlarından biri olan Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından temsil ve idare edilmektedir. Vakıflar Genel Müdürlüğü bu vakıflar adına hizmetlerini sürdürürken, diğer taraftan da yeni kurulan vakıfların kuruluş, dağılış ve denetim işlemlerini gerçekleştirmektedir. Vakıflar Genel Müdürlüğü kayıtlarına göre; Osmanlı ve Selçuklu Döneminden günümüze intikal etmiş ancak yöneticisi kalmamış vakıf sayısı 41.750 adettir.

Bu tarihî vakıfların tüzel kişiliklerini günümüzde de sürdüren Vakıflar Genel Müdürlüğü, kurucularının belirledikleri amaçlar doğrultusunda öğrencilere burs vermekte, muhtaç vatandaşlara aylık maaş ve gıda yardımı yapmakta, ayrıca, binlerce yıllık vakıf eserlerin onarımını gerçekleştirmektedir.

Vakıflar Genel Müdürlüğünce 3 bin 500’ün üzerinde vakıf eser restore edilmiştir. Son yıllarda gerçekleştirilen çalışmalar sonucunda, Osmanlı dönemindeki vakıf medeniyeti canlandırılmış, ülkemiz ekonomisine yaptığı katkı ise 2,5 milyar lirayı bulmuştur.

Bezmiâlem Valide Sultan Vakıf Üniversitesi ile Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversiteleri yüksek öğrenim alanında gerçekleştirilen iki önemli proje olarak müstesna bir değer taşımaktadır. Cumhuriyet öncesinde kurulmuş olan ve kuruluş amaçlarında eğitim şartı bulunan vakıfların faaliyetlerini gerçekleştirmek amacıyla oluşturulmuş Üniversiteler bugün modern kompleksler içinde eğitim vermektedir.

Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi bugün de hastaları tedavi edip şifa dağıtmaya devam etmekte, ücretsiz sağlık hizmeti sunmaktadır. Vakıflar, Vakıf medeniyeti ve vakıf bilincinin canlandırılarak, vakıf kurumunun özünde barınan kardeşlik ve yardımseverlik duygularını yaşatarak, gelecek kuşaklara aktarılmasını sağlamaktadır.

Ataturk

Atatürk ve Vakıflar[]

1 Mart 1922 'de T.B.M.M .'ni Açış Nutkundan

"Vakıflarla ilgili konulara gelince; bilinmektedir ki vakıflar memleketimizin mühim bir servetini teşkil eder. Bu servetten millet ve memleketin gerektiği şekilde istifade edebilmesi için Şer'iyye Vekâletiyle beraber bütün Bakanlar Kurulunun ve hatta Yüce Meclisin bu hususu ehemmiyetle tetkik ile bu büyük müessesenin haraplıktan korunmasını ve memlekete faydalı bir hale konulmasını temenni eylerim.

Efendiler;

Vakıfların varoluş esprisi göz önüne alınınca; bunun dinî müesseseler ile beraber hizmet ve sosyal dayanışmayı hedeflediği ortaya çıkar.

Vakıfların imarethaneler, bîmarhâneler, hastahaneler, kütüphaneler, kervansaraylar, hamamlar, çeşmeler, mektepler, medreseler, ve diğer irfan müesseselerini kapsamış olması, vakıflara ait konuların çözümünde uyulması zorunlu olan esasları göstermektedir." K.Atatürk

1 Mart 1339 (1923) T.B.M.M.'nin 4.Toplantı Yılını Açarken

Efendiler,

Geçen sene zarfında Evkaf Vekâleti; dînî ve hayrî yapıların tamir ve inşaatında oldukça mühim bir faaliyet göstermiştir. Yapılan tamirler, yurdun çeşitli yerlerinde olmak üzere toplam; 126 cami ve mescit ile 31 medrese ve mektep, 22 su yolu ve çeşme, 175 akar ve 26 hamama ulaşmıştır.

339 senesinde İstanbul'a ait olup, şimdiye kadar teşkilâtsızlık yüzünden ihmal edilen bentlerin tamiratı ciddiyetle göz önüne alınarak; bu hususta bir kanun tasarısı hazırlanıp, Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilmiştir ve adı geçen Kanunun Yüce Meclis tarafından kabulü halinde İstanbul'da susuzluk tehlikesine maruz kalan halk ve dinî yapıların su ihtiyacı mümkün olduğu kadar azaltılacaktır.

Toplamı önemli bir miktara ulaşan vakıflar giderlerinin hiçbir denetime tutulmadan harcanması uygun olmadığı gibi, devamlı olarak halk tarafından yapılan şikâyetlerin bir an önce tetkiki mümkün olmadığından, yeniden Teftiş Kurulu oluşturulması bütçeye konmuştur.

Aylık yirmibeş, elli kuruş gibi küçük bir ücretle hizmetlerini yürütmekte olan din görevlilerinden 487 kişinin maaşlarına şimdiye kadar 13006 lira zam yapılmış ve bu sene içinde bir o kadar lira zam kararlaştırılmıştır.

Efendiler !

Geçen sene arz etmiştim. Bu sene de tekrara mecburum ki, vakıflar konusu mühimdir. Memleket ve milletin hakiki menfaati yönünden tetkik ve günün gereklerine uygun bir şekilde çözülmesi lâzımdır, çok gereklidir." K. Atatürk


Telgraf Başvekilİsmet Paşa Hazretlerine

Son inceleme gezilerimde çeşitli yerlerdeki müzeleri ve eski sanat ve medeniyet eserlerini de gözden geçirdim.

1.İstanbul'dan başka Bursa ,İzmir , Antalya , Adana veKonya 'da bulunan müzeleri gördüm. Bunlarda şimdiye kadar bulunabilen bazı eserler muhafaza olunmakta ve kısmen de yabancı uzmanların yardımıyla tasnif edilmektedir. Ancak memleketimizin hemen her tarafında emsalsiz hazineler halinde yatmakta olan eski uygarlık eserlerinin ilerde tarafımızdan ortaya çıkarılarak ilmî bir şekilde koruma ve tasnifleri ve geçen devirlerin sürekli ihmali yüzünden çok harap bir halde olan âbidelerin korunmaları için Müze Müdürlüklerine ve kazı işlerinde kullanılmak üzere (arkeoloji ) uzmanlarına şiddetle ihtiyaç vardır. Bunun için Maarifçe yurt dışına öğrenime gönderilecek öğrencilerden bir kısmının bu konuya ayrılmasının uygun olacağını düşünmekteyim.

2.Konya'da asırlarca devam etmiş ihmaller sebebiyle büyük bir tahribat içinde bulunmalarına rağmen, sekiz asır evvelki Türk medeniyetinin gerçek mimarî şaheserleri sayılacak kıymette bazı binalar vardır. Bunlardan bilhassaKaratay Medresesi ,Alâeddin Câmii , Sahip Atâ Medrese Cami ve Türbesi, Sırçalı Mescit veİnce Minareli Cami derhal ve acele olarak onarıma muhtaç bir durumdadırlar. Bu tamirin gecikmesi ve âbidelerin tamamen ortadan kalkmasına sebep olacağından, öncelikle asker tarafından kullanılanlarının boşaltılmasını ve tamamının uzman kişiler kontrolünde onarımının temin edilmesini rica ederim. K.Atatürk

Vakıflar[]

a - Türk Medeni Kanunu'ndan Önce Kurulmuş Vakıfların Bilimsel Tasnifi: 1- Mahiyetleri Bakımından:

  • a) Hayri Vakıflar
  • b) Zürri Vakıflar

2- Mülkiyetleri Bakımından:

  • a) Sahih Vakıflar
  • b) Sahih Olmayan Vakıflar

3- İdareleri Bakımından:

  • a) Mazbut Vakıflar
  • b) Mülhak Vakıflar
  • c) Cemaat ve Esnafa Mahsus Vakıflar

4- Kullanım Şekilleri Bakımından:

  • a) İcare-i Vahideli Vakıflar
  • b) İcare-i Vahide-i Kademeli Vakıflar

1a) Hayri Vakıflar: Geliri tamamen ve kısmen muhtelif hayır şart ve hizmetlerine tahsis edilmiş bulunan vakıflardır. Kullanım şekillerine göre ikiye ayrılır.

1aa) Doğrudan doğruya toplumun yararlandığı müesseselerdir. Okul, camii gibi.

1ab) Gelirinden faydalananlar. Akarlardır.

1b) Zürri Vakıflar: Herhangi bir hayır şartı olmayıp, gelirinin tamamı vakfın evlatlarına tahsis edilmiş bulunan vakıflardır. Nesebin yok olması halinde bir hayri hizmete tahsis edile bilinir.

2a) Sahih Vakıflar: Her çeşit maddi varlıklarının mülkiyeti vakfın hükmü şahsiyetine ait olan vakıflardır. Bu tür vakıflarda vakfedilen menkul ve gayri menkuller vakfın malvarlığını oluşturur. Arazi Kanunun 2. maddesinde belirtilen arazi vakfedilmişse buna sahih vakıf denir.

Bunlar vakfiyede belirtilen şekilde mütevelliler tarafından idare olunur. Ancak, Arazi Kanunun 2 maddesinde belirtildiği gibi, rakabesi (kuru mülkiyeti) ve bütün tasarruf hakkı vakfın tüzel kişiliğine aittir. Bu tür vakıflara arazi kanunu hükümleri uygulanmaz.

2b) Sahih Olmayan Vakıflar: Devlet Başkanı veya onun izniyle, Devlet arazisi üzerinde meydana getirilen vakıflardır. Miri (Devlete ait) araziden olan bir yerin aşar veya rüsumu gibi yararlanma hakkı vakfedilirse, buna da sahih olmayan vakıf (Gayri Sahih Vakıf) ismi verilir.

Burada arazinin rakabesi (kuru mülkiyeti) Devlete aittir. Buna vakıf denmesinin nedeni devamlı bir tahsis olmasından ileri gelmektedir. Bunlara "Tahsisat Kabilinden Vakıf" veya "İrsadi Vakıf" ismi de verilmektedir. Bu konuda ayrıntılı bilgi arazi kanunun 4.maddesinde ve Ahkâm'ül Evkaf' ın 137. meselesinde yer almıştır. Sahih olmayan vakıflarda, gayrimenkulun çıplak mülkiyeti devlete ait olup;

aa) Yalnız aşar ve rüsumatı (resimleri, vergileri) Sultan tarafından bir cihete (hizmete) vakıf ve tahsis olan arazidir.

bb) Yalnız hukuk-u tasarruf iyesi Sultan tarafından bir cihete (hizmete) vakıf ve tahsis edilmiş olan arazidir.

cc) Hem hukuku tasarruffiyesi ve hem aşar ve rüsumatı sultan tarafından bir cihete vakıf ve tahsis edilmiş olan arazidir.

Bu üç kısımdan yalnız birinci kısımda, arazi kanunları hükümleri uygulanır. Diğer iki kısımda hukuk-u tasarruffiye, taraf-ı vakfa ait olduğundan onlarda arazi kanunu hükümleri uygulanmaz. Yani sahih vakıf hükmünde addedilir. Sahih olmayan vakıflarla ilgili, tavize tabi taşınmaz mallar bölümünde ayrıca bilgi verilecektir.

4a) İcare-İ Vahideli Vakıflar : Belli bir değer veya süreyle kiraya verilen vakıflar.

4b) İcare-İ Vahide-İ Kademeli Vakıflar: Tespit edilen belli bir icar bedelinin daimi olarak verilmesi halinde meccanen müstecirden hiç alınmayan ve müstecirinin ölümünde icarelik hakkı mirasçılarına intikal eden vakıflar olup Cumhuriyet devrinde bu uygulama kalkmıştır.

b- Türk Medeni Kanunu'na Göre Kurulan Vakıflar Bu kanuna göre bir mamelekin bütünü veya gerçekleşmemiş veya gerçekleşeceği anlaşılan her türlü geliri veya ekonomik değeri olan haklar vakfedilebilir.

Türk Medeni Kanunu'na göre vakıf yapacak kimse notere müracaatla bir resmi senet düzerler.

Noterce resen düzenlenen senette muhteva olarak şu hususlar yer alır.

  • 1- Vakfın gayesi.
  • 2- Uzuvları ( yönetimi, denetim kurulu)
  • 3- Bu gayeye tahsis edilen malları ve hakları,
  • 4- Vakfın teşkilatı (vakfı idare edecek kişi ve kişiler)
  • 5- İkametgah ve vakfın ismi.

Teşkilat Yapısı[]

Teskilat semasi

Dış Linkler[]

Advertisement