|
←EÇS/10/106 | Evliya Çelebi Seyahatnamesi 10.Cilt Evliya Çelebi |
EÇS/10/108→ |
raber girüp, bir köşede oturdum. Amma sadrazamın huzuruna gitmedim. Heman şunu işittim ki reis efendi:
— Hâşâ, bu mektuptan haberim yoktur. Devletlû vezir, oğlum, efendim, bu düşman işidir. İnanma!
Diye feryad eder. Sadrazam (Yâ bu mühür senin değil midir?) deyince reis (benim mührümü burada taklid edip yazmışlar) der idi.
Sadrazam kızarak: ,
— Bre bunu saadetlû pâdişâhıma sen gönderdin. Onlar dahi saadetle bu kâğıdı bana gönderdiler. Beni niçin böyle yanlış inhâ ve arzettin? Ve niçün ibrahim Paşa Estergon'da önce düşmanı kırmazsa peygamberin sancağı giderdi, vezir küçük bir yiğittir, iş görmemiştir, mühüre lâyık kulun değildir, İbrahim Paşa kulun yaşlıdır ve iş görmüştür. Ve doğrusu mühre lâyık kulundur) diye yazarsın...
Dedikde reis (Hâşâ ve kellâ) der iken (Kaldırın şu hâinleri) diye emir verdi. Meğer cellâd çelebiler evvelden hazır imiş... Bir kerre İbrahim Paşanın sesini işittim: “Ne durursuz, hey adamlar!”
Dedi. Bir de Reisin sesini işittim:
“Devletlû! Beni katledersin, gam değildür, bir ihtiyar idim. Amma İbrahim oğlumu azad eyle!”
Deyince onu gördüm ki, Reis ve İbrahim Paşayı kuburdan dışarı çıkarıp, dağlar gibi yığılan toprağın arkasında ikisini dahi boğarak, orada gömdüler. Aklım başımdan gidüp, açıktan seyirde seyirde önce çadırıma, oradan İbrahim Paşa otağına geldim. Meğer çoktan malları, hazineleri ve gulâmları sabahtan gelen çavuşbaşı ve Gürcü-Mehmet Efendi zaptetmişler. Hakirin eline burada bâzı şeyler verdiler. İki at ve bir serhadli samur kürkü, bir tirkeş, bir kılıç ve gümüş hıştı çavuşbaşı Mehmed Efendi hakire bağışlayıp, çadırıma giderken atının biri kaleden top ile vuruldu. Orada eğerile kalıp, ister istemez, kolanını bıçakla kesüp, sırma kadife eğeri ve hâlis altın özengileri ve çerkez takımını alıp, çadırıma geldim. Gördüm ki, darmadağın olmuş ve yurt yerinde hakirden başka kimse kalmamıştır, Heman partal, sartal, martalları yükletüp, sadrâzam kethüdâsı eski dostum ve velinimetim İbrahim Kethüdâ dairesinde kaldım. Kethüdâ ile buluştuğum vakit (Yâ Evliyam, ben sana Edirne'de demedim miydi ki gel benimle