|
←EÇS/14/215 | Evliya Çelebi Seyahatnamesi 14.Cilt Evliya Çelebi |
EÇS/14/217→ |
dik. Başımızdan geçenleri anlattım. Adamlarından birini atından indirip beni bindirdi. Allaha hamdedip ağladım. İki saatte Glamoş kalesine girdik. Dizdarın hanesine misafir oldum. Ertesi gün dizdardan on atlı rica ettim. (arkadaşları dağda bıraktım, onları yollayayım) dedim. Geldiğiz yollardan dağlara gittim. Tüfenklerimi, kemerimi, altınlarını sakladığım yere yakın gelince anımdaki adamlara (varıp şu ileride bir teşelşül edeyim) diyere taş altına sakladığım mallarımı buldum. Fakat tirkeşimin kayışını tiki mi çakal mı yemiş. Her ne hal ise. Alıp Glamoş kalesine geldik bir gece ihtilâm gibi bir şey oldum. Bel ağrısı ile uyandım. Belim boşanıp kızıl kan ve irin bir saat aktı. Yedi gün hasta kaldım. Sonra iyileştim. Dizdar bir at, bir uşak verip Helona sahrasında Tekeli Mustafa paşaya buluştum. Fakat dostlarımdan kimseyi bulamadım. Hepsini düşman şehit etmiş. Düşman Kilis kalesini almış.. Tekeli paşa bize itibar etti. Sergüzeştimi anlattım.
Bunları anlatmaktan maksadım şudur. Glamoş kalesinde belim boşanıp aslâ erkekliğim kalmamıştı. İhtilâm bile olmazdım. Çok üzüntülü idim. Mısır’a gelip bu yılan meslûkasından iki fincan içince arka arkaya geceleri rahatsız oldum. Erkekliğim tekrar yerine geldi. Sabahleyin hekimbaşıya anlattım. On vakiyye yılan meslûkası bir hokka zeyt ile karışmış yılan yağı verdi. Beş altı gün bunları kullandım. O kadar tendürüst oldum ki vücudumun et ve yağı üzerinde fındık kırılırdı. Daha nice faydalarını gördüm.
TİRYAK-I FARUK KURSU NETİCESİ: Siniler içine konulan yılan yahnilerini hekimbaşı ve talebeleri, ellerini yıkayıp ellerine alarak yılanın arkasındaki omurga dedikleri bel kemiğinin iki tarafında, kalemtıraş sapı kalınlığında ip gibi uzun et parçaları çıkardılar. (Tiryak-ı Faruk Kursu) dedikleri budur. Her yılandan birer miskal kurs çıkar. Bütün pişmiş âzası Faruk olmaz.
GÜZEL BİR LATİFE: Bu yılan meslûkalarını bazı erkelikten kalmış kişilere verirler. O adam hatunu ile beş on kere birleşmeye kanaat temez. Kadın sabahleyin erken mahkemede dâva açar. Kadın (ben buna tahammül edemem) der. Kazasker efendi aralarını bulup, yirmi kereye iki tarafı razı eder.
Velhasıl bu yılanların sırt etlerini ağaç dibinde ve yine ağaç havan eli ile dövüp, macun haline getirirler. Burada buna (yılan kursu) derler. Bunu rumun birkaç kere kaynamış halis balı ile karıştırıp bütün ilaçlara