Yenişehir Wiki
Register
Advertisement

KUR'ÂN TERİMLERİ SÖZLÜĞÜ (EL-EŞBÂH VE'N-NEZÂİR Fİ'L-QUR'ÂNİ'L KERÎM)

Bakınız

Şablon:KTFbakınız - d


Kur'an Terimleri Fihristi Kur'an Fihristi/Görsel Eşbah Ve Nezair EL-EŞBÂH VE'N-NEZÂİR Fİ'L-QUR'ÂNİ'L KERÎM
Online Mucem : http://kuranmeali.com/mucem.asp
KTF
KKF [1] {{KTF}}
A B C Ç D E F G H I İ K Kef Q Qaf L M N O Ö R S Ş T U Ü V W Y Z
Amaç: Ülkemizin online en zengin Kur'an terimleri fihristini oluşturmaktır.
Her Kur'ani terime iç link verilecek ve terimle ilgili ansiklopedik madde oluşturulacak ve ansiklopedik maddenin içerisine ilgili ayetler link olarak verilecek.Böylece her bir Kur'anİ terimin geçtiği tüm ayetlere ve ayetlerin tüm meal ve tefsirlerine aynı anda ulaşılabilecektir. Hatta önlerimin geçtiği hadislere ve önemli sözlere aynı anda aynı sayfada ulaşılacaktır.
Yöntem : 1. KTF nde bulunan kavramlara iç link verielerek sayfa oluşturulacak . 2. O konu ile ilgili izah sayfaya eklenecektir. 3. HDKD tefsirinden bulunacak Kur'an terimlerina ait izahlar kavramla ilgili ansiklopedik sayfaya eklenecek, 4. KTF de olmayan kavramlar için yeni sayfa oluşturularak ve fihrsitin olduğu sayfaya alfabetik sıra gözetilerek eklenerek fihrist geliştirilecektir. 5. Ayrıca Mu'cemül Müfehresden alınan ayetler bu sitede ilgili kuran teriminin ansiklopedik sayfasına eklenecektir. aşağıda ayetlerin alınacağı link bulunuyor. http://www.kuranmeali.com/%5Cmucem.asp
sonuç:Böylece internetteki en zengin "Kur'an terimleri fihristi" kollektif ve kollebratif bir usulle oluşturulmuş olacaktır. başta öğretmenlerimiz olmak üzere emeği geçenlerden Allah razı olsun. Bursa Valiliği'nde görevli hizmetli Mustafa'ya da teşekkürlerimizi de unutmayalım.
Mu'cem-ul Müfehres - Kur'an Kelimeleri Fihristi - Mucem
ا ب ت ث ج ح خ د ذ ر ز س ش ص ض ط ظ ع غ ف ق ك ل م ن ه و ؤ ى ي ئ ة

EL-EŞBÂH VE'N-NEZÂİR Fİ'L-QUR'ÂNİ'L-KERÎM

Mukâtil b. Süleyman el-Belhî el-Horâsânî

Çeviri Hakkında[]

Çeviride, ilk baskısı 1975'te, ikinci baskısı -ilk baskı­dan tıpkı basım olarak- 1994'te yapılan nüsha esas alın­mıştır.

Çeviriyi sunarken aziz okuyucunun dikkatine aşağı­daki hususları arzetmekte fayda mülâhaza ediyoruz:

1. Kitap, tahkik edildiği için —anlamı değiştirmedik­çe- muhakkikin işaret ettiği metin ve yazma farkı çeviri­de gösterilmemiştir.

2. Muhakkik, metnin orijinalinde bir kısmı verilen âyetlerin, dipnotta bazan tamamını vermiştir. Gerekli ol­madıkça bunları çeviride göstermedik.

3. Müellifin, "el-Vechu'1-Evvel, es-Sâni" [birinci, ikin­ci... vecih] diye zikrettiği yerleri müteselsil rakam ile (1., 2., 3. şeklinde) gösterdik.

4. Çeviri esnasında, anlamı bir şekilde dercedilen muhakkik notları çevirilmemiştir.

5. Arabça neşirde, muhakkik tarafından dipnotta gös­terilen sûre isimleriyle âyet numaraları, tercümede metin içinde ve paranteze alınarak (örnek: Bakara/23 şeklinde) verilmiştir.

6. Müellifin zikrettiği sûre isimleri yerine, yaygın ola­rak kullanılan isimler tercih edilmiştir.

7. Diğer tasarruflara, yeri geldikçe dipnotlarda "çevi­ren" rumuzuyla işaret edilmiştir.

8. Kitap, asıl itibariyle lafızları tefsir etmeye dair olduğundan, kimi zaman meallerde, kimi zaman madde başlıklarında, kimi zaman açıklamalar esnasında izahı yapılan lafzı zikrederek dikkat çekmeye çalıştık.

9. Muhakkikin, Türkçe'de yansıtılması mümkün olma­yan, yahut gerek duyulmayan, yahut otomatikman tercü­me içine dercedilmiş olan dipnotlarını ayrıca çevirmedik.

10. Araya girecek Arabça ibareleri -ilmî usûlden kıs­men fedakârlık pahasına da olsa- okuyucuya rahat hitabı esas alarak mümkün mertebe azalttık.

11. Madde başlarını aslına uygun yazdık, ayrıca Arabçalannı da [ 3 koyduk.

12. Ayet meallerini, Mukâtil b.-Süleyman'ın açıkla­malarını dikkate alarak yaptık; meal ile Mukâtil b. Sü­leyman'ın açıklamaları arasında bütünlük sağlamaya ça­lıştık.

13. Muhakkikin, dipnotta âyet referanslarmdaki ha­talarını düzelttik.

14. Ayrıca, Mukâtiî b. Süleyman'ın, bilhassa kelime işti-kakıyla ilgili hatalarına -ki oldukça az sayıdadır- dikkat çektik. Kendilerine işaret olunan âyetlerin de mümkün mer­tebe yerlerini gösterdik. Şahsımıza ait bu ve benzeri notları, "çeviren" imzası ile muhakkikin notlarından ayırdettik.

15. Çeşitli bakımlardan1 önem taşıyan böyle bir eseri Türkçe'ye kazandırma lütuf ve ihsanını esirgemeyen Rab-bimize hamd u senalar ederiz.

Başarı Allah'tandır

M Beşir Eryarsoy

Ağustos 2003

Rahman-rahîm Allah'ın Adıyla


Önsöz[2][]

Hamd, bütün iyiliklerin, nimeti sayesinde tamamla­nabildiği Allah'a; salât ve selâm efendimiz Muhammed'e olsun.

İmdi, şu anda elinizde bulundurduğunuz eser, Hicrî 150 yılında vefat eden Belhli Mukâtil b. Süleyman'a ait olup el-Eşbâh ve'n-Nezâir fi'l-Qur'âni'l-Kerîm adını taşı­maktadır. Kâhire'deki el-Câmiatu'1-Arabiyye'ye bağlı "Ma'ha-du'l-Mahtûtât"ta [Yazmalar Enstitüsü'nde] bulunan tek nüshanın filmine dayanarak tahkikini yaptım. Söz konu­su bu nüshanın aslı ise, Türkiye'deki genel bir kütübhâ-nede 516 numara'da kayıtlı bulunmaktadır. Bu nüsha, iri ve güzel bir hat ile 7. asırda yazılmıştır.

Mukâtil b. Süleyman'ın geriye bırakmış olduğu kül­türel mirastaki özel ihtisasımın, bu eserin tahkikinde ba­na çok yardımı oldu. Bu ihtisasım neticesinde onun üslû­buna âşinâ oldum, görüşlerini öğrendim. Çünkü daha ön­ceden Mukâtil'in Tefsir-i Kebîrinin tahkikini ve bunun 1851 sayfaya ulaşan 4 ciltlik baskısını da gerçekleştir­miştim.

Bu tefsir üzerindeki çalışmamın, Mukâtil b. Süley­man'ın el-Vücûh [el-Eşbâh] ve'n-Nezâir adlı eserini tahkik etmekte bana yardımı oldu. Çünkü metin, benim için anlaşılmaz ya da kapalı bir hâl aldığında -doğruyu tesbit için- Tefsire başvuruyordum.

Tahkikten önce Mukâtil b. Süleyman'ın hayatını ve sivrildiği ilimleri incelemeyi başa aldım ve ardından, Kur'ân ilimleri, bu ilimlerin lafzî zenginliğinin açıklan­ması ve lugavî icazının ortaya konulması açısından -te­mel kaynaklar arasında olan- el-Eşbâh ve'n-Nezâir isimli bu kitabı tanıttım; kitabın yöntemini, düşüncesini açıkla­dım.

Allah'tan bu eseri faydalı kılmasını niyaz ederiz. Şüp­hesiz ki O du'âları işitendir, kabul edendir.

Dr. Abdullah Mahmûd Şehhâte[3]

Mukâtil'in Hayatı[]

Adı Mukâtil b. Süleyman b. Beşîr[4] el-Belhî'dir. Ezdli-lerin mevîâsıdır.[5] Künyesi Ebu'l-Hasen'dir.

Zehebî, biyografisinde ondan, "Müfessirlerin büyüğü Ebu'l-Hasen Mukâtil b. Süleyman el-Belhî" şeklinde söz etmektedir.

Mukâtil, Horasan bölgesinin bir şehri olan Belh'te dünyaya geldi. Kaynaklar onun Basra'da Hicrî 150 yılın­da vefat ettiğini belirtmişler, ancak hangi yılda doğdu­ğundan s.öz etme mislerdir.[6] Rivayetlerden, Mukâtil'in Hic­rî 80 yılında doğmuş olduğu kanaati ağırlık kazanmakla birlikte, bu tarihten önce doğmuş olması da mümkündür.

Mukâtil, Hicrî 2. asrın ilk dilimlerinde vefat etmiş ta­biînin ileri gelen âlimlerinin bir çoğundan rivayette bu­lunmuştur; Mücâhid b. Cebr el-Mekkî (v. 104 H.); Ata b. Ebî Rebah el-Mekkî (v. 114 H.) gibi.[7] Fakat onlardan yap­tığı rivayetler muîıkatı'dır. İbrahim el-Harbî bu hususta şöyle demiştir:

Mukâtil, Mücâbid'ten hiçbir şey dinlememiştir, onunla karşılaşmamıştır. Ancak Mukâtil, ilim adamlarının tef­sirle ilgili görüşlerini toplamış ve bunlara dayanarak -onlardan şifahen işitmeksizin- tefsir yapmıştır.[8]

Mukâtil, Belh şehrinde yetişti, sonra Merv'e gitti. Her ikisi de Horasan bölgesinin ünlü şehirlerindendir. Mukâtil'in yetiştiği ve kültürlerinden, dinî-mezhebî gö­rüşlerinden etkilendiği bu ülke, doğunun en verimli ve en geniş ülkesidir. Sınırlarım kuzey-doğudan Mâverâu'n-Nehir, güney-doğudan Sind ve Sicistaıı ülkeleri, kuzeyden ise Harizm ve Türkistan'daki Oğuzların ülkeleri, güney­den ise Fârisîlerin diyarı [İran] teşkil etmektedir.[9]

Horasan Hicrî 2., 3. ve 4. asırlarda İslâm ülkesinin fikrî hayatının en önemli merkezlerindendir. Burada pek çok büyük muhaddis, pek çok müfessir ve fakih yetişmiş­tir.

Grek uygarlığının bir merkezi olan Belh'te doğup ye­tişen Mukâtil, buradaki mabedleri gördü, dînleri tanıdı.

Ekumenikler döneminde Zerdüştlüğün kutsal şehri olan Belh'te -daha sonra- Kuşânîler kralları döneminde Budizmde yaygınlık kazandı.[10]

Arablar tarafından fethe dilincey e kadar Belh'te Zerdüştlük, Budizm'in yanıbaşmda yaşamaya devam etti. Bu iki din ile birlikte aynı zamanda Manilik ve Nesturi Hristiyanlığı da hayatiyetlerini sürdürüyordu. Bununla bir­likte üstünlük Budizm'de idi. Ziyaretçiler her yandan bu­raya geliyordu, aralarında pekçok Çinli de bulunuyordu. Budist enstitüsü olan Nevbahar'a gelirlerdi ki burası bü­yük ve dehşet verici bir mabetti. Arablar tarafından fethedildiği günlerde Belh'te en büyük dinî mevki, Nevbahar'ın hizmetkârı Bermek'in idi. Abbasî vezirlerinin için­den çıktığı aile olan Bermekîler de bu din adamları ailesindendirler.[11]

Bu büyük Merv,[12] Horasan şehirlerinin en büyüklerindendir. Bu şehre nisbet, -gayr-i kıyası olarak- "Merze-vî" şeklinde yapılır. Merv ile Nişâbur arası 70, Merv ile Belh arası ise 122 fersahtır.

Mukâtil Belh'den Merv'e geç­miş, orada ikamet edip oradan evlenmiştir.[13]

Mukâtil, Belh'e ve Horasan'a da nisbet edilmiştir.

Bi­yografi kitapları ondan, "Mukâtil b. Süleyman el-Belhî,[14] el-Mervezî,[15] el-Horasanî"[16] diye sözetmektedirler.

Mukâtil zekâ, feraset ve bilgi sahibi harika bir kişi olmakla birlikte.,' etrafında olup bitenlerden de etkilen­miştir.

Mukâtil'in doğup yetiştiği Belh'in, çeşitli dînlerin kaynaştığı bir şehir olduğunu ifade etmiştik. Orada Zer-düşler, Budistler, Maniheistler ve Hristiyanlar vardı. Bu dînler Arab fütuhatı zamanına kadar -üstünlük her ne kadar Hindu Budistlerde ise de- komşu olarak yaşadılar.

Mukâtil, doğup yetiştiği Belh'ten Merv'e geçti. Hora­san'da belli bir konuma sahip oldu. O kadar ki, Horasan emirleri ile onlara karşı ayaklananlar arasında barış gö­rüşmelerinde aracılık yapıyordu.

Mukâtil daha sonra Irak'a geçmiş, Basra'da konakla­mış, Bağdat'a gitmiş, orada Hadîs rivayet etmiş, sonra Basra'ya tekrar geri dönerek Hicrî 150 yılında vefat et­miştir.[17]

Mukâtil'in hangi yılda doğduğunu kesin olarak tesbit edemediğimiz -ancak Hicrî 80 yılında doğduğunu tercih ediyoruz- gibi, Irak'a hangi sene gittiğini de tesbit edemi­yoruz.

Basra;Mukâtil, o dönemde Irak'ın ikinci önemli kenti olan Basra'da konakladı. Irak'ta çeşitli dînler, mezhebler ve görüşler bulunmaktaydı. Eski dînlerin bir yatağı idi. Sür­yanîler orada yayılmış ve İslâm'dan Önce okullarını tesis etmişlerdi. Bu okullarda Yunan felsefesini, Fars hikmeti­ni okutuyorlardı.

Irak'ta İslâm'dan önce akîde konuların­da birbirleriyle mücâdele eden Hristiyan mezhebleri var­dı. İslâm'dan sonra da Irak çeşitli türlerin bir karışımı ol­maya devam etti. Orada pekçok fitne ve çalkantılar zu­hur etmişti. Siyasî ve akîdevî bakımdan birbirleriyle çatı­şan görüşler vardı. Şia oradaydı, -kırsal kesimlerinde-Hâricîler vardı, Mutezile oradaydı. Yine Irak'ta tabiînin müctehidleri vardı. Sahabîlerin ilmini taşımaları; dinî ilimleri çok iyi bilmeleri sebebiyle onlara rağbet ediliyor­du. Kısacası Irak'ta birbiriyle çatışan görüşler, mezhebler ve inançlar yaygındı.[18]

Ebû Hanife ile çağdaş olan Mukâtil Basra'da ikamet etmişti. Tartışma ve muhalif görüş sahiblerinin çoğu da Basra'da bulunuyordu.

Emevî ve Abbasîler döneminde Basra, Irak'ın en önemli merkezlerindendi. Basra ile Küfe arasında büyük bir rekabet vardı. Her iki şehrin de Mukâtil döneminde belirli özellikleri bulunuyordu. Basra tartışma ve kelâm ilmi, karşılıklı münazara ve kıssa anlatımı ile öne geç­mişti. Yine Basra'da pekçok fırka ortaya çıkmıştı. Mutezi-le'ye mensub en önemli fırkalar da Basra'da idi.

Mukâtiî Basra'ya gittiğinde orası pekçok fırka ile do­lup taşıyordu.

Hayatının son- dönemini Irak'ta geçiren Mukâtil'in, -daha önce Horasan'da Emevî emirleriyle ilişkisi bulun­duğu gibi- Irak'ta Abbasî halifeleri ile ilişkisi bulunuyor­du.

Mukâtil Basra'dan Bağdad'a geçti. O sırada halifeli­ğin baş şehri olması hasebiyle, Bağdat'a göçedenler çoğal­mıştı; bunların içinde birçok da âlim vardı.

Mukâtil Bağdat'ta ünlü birisi idi. Halifelerle oturup kalkar, emirler ona sual sorar, danışırlardı. Geniş bilgisi ve pek çok malumatıyla da ün salmıştı.

Mukâtil'in sıfatlarla ilgili görüşleri etrafa yayıldı. Ni­hayet halife Mukâtil'e sordu:

— Bana senin (Allah'ı) teşbih ettiğine dair haber ulaştı.

— Hayır, ben sadece şunu söylüyorum: De ki: "O Al­lah ki birdir. Allah ki sameddir. Doğurmamıştır, doğma­mıştır, O'na bir denk de olmamıştır." Kim (benim hakkım­da) başka bir şey söylerse yalan söylemiş olur.[19]

Sonra Mukâtil Bağdad'dan Basra'ya döndü ve Hicrî 150 yılında vefat edinceye kadar orada kaldı.[20]

Mukâtil'in Tefsir'inde, ashâb-ı kiram'dan Basra'da vefat edenlerin isimleri de zikredilmiştir.

Basra'da Esed oğullarının ayrı mahallesi vardı. Bun­lar da Şerik b. Mâlik'in oğulları idiler. Mukâtil de Bas­ra'da onların mevlâlarından [[[velâ]] akdiyle onlara bağlı olanlardan] idi.[21] Mukâtil, hayatının ilk yarısını Horasan'da, ikinci ya­rısını da Irak'ta geçirdi. Başka şehirlerde de ikâmet etti. Ancak oralardaki ikâmeti uzun sürmedi. [22]


Mukâtil Ve Hadîs İlmi[]

Hadîs âlimleri Mukâtil'i cerhetmiş; yalancılıkla ve Hadîs uydurmakla itham etmişlerdir. Bu nedenle de ço­ğunluk onu Hadîs rivayetine ehil görmemiş ve ondan Ha­dîs almamışlardır. Bununla birlikte müfessirler arasında üstün bir konuma sahip olup, tefsir konusunda kendisin­den övgüyle sözedildiğinden, sika ve tanınmış pek çok kimse Mukâtil'den Hadîs rivayet etmiştir.[23]

Mukâtil'in, tefsirinde naklettiği rivayetlerin çoğun­lukla Sahih(-i Buharı ve Sahih-i Müslim)de yahut da Sünenlerde yer aldığım gördüm.

Mukâtil; Sabit el-Bunanî, Sa'îd el-Makburî, Atâ b. Ebî Rebah, Atiyye b. Sa'd el-Avfî, Amr b. Şuayb, İbn Şi-hâb ez-Zührî, İbn Ömer'in azadlısı Nâfi, Zeyd b. Eşlem, Ensârın azadlısı Şurahbil b. Sa'd, Abdullah b. Bureyde, Abdullah b. Ebî Bekr b. Enes b. Mâlik, Muhammed b. Şî­rîn, Ebû İshâk es-Sübleyî ve Ebu'z-Zübeyr el-Mekkî'den rivayet etmiştir,

Mukâtil, Mücâhid b. Cebr el-Mekkî'den de rivayette bulunmuştur: fakat İbrahim el-Harbî, bu hususta şunları söylemiştir:

• Mukâtil/Mücâhid'ten hiçbir şey dinlememiş ve onun­la karşılaşmamıştır. • Mukâtil çeşitli kimseleı-in tefsire dair görüşlerini der­leyip topladı ve onlardan bizzat dinlemeksizin buna gö­re tefsir yaptı. Eğer herhangi bir kimse Ma'mer'in ve Seyhan'ın Katâde'den yaptığa tefsiri toplasaydı, buna göre tefsir yapması güzel olurdu. • Ben kendi tefsirime ondan (yani, Mukâtil'in tefsirin­den) herhangi bir şey sokmadım. el-Kelbî'nin tefsiri Mukâtil'in tefsiri ile aynı düzeydedir.

Mukâtil'den rivayette bulunanlar arasında ise İsmâîl b. Ayyaş, Sa'd b. es-Salt, Süfyan b. Uyeyne, Abdu'r-Rah-mân b. Muhammed el-Muhâribî, Abdu'r-Rezzak b. Hem-mam, el-Velid b. Müslim, Eb:û Nusayr Sa'dâl, İbn Sa'îd el-Belhî, Ebû Hayve, Şureyh b. Bureyd el-Himsî, Ebû Nasr Mansur b. Abdu'l-Hâmîd el-Barudî, Ebu'l-Cüneyd ed-Da-rir, Ebû Yahya el-Hammanî, Bakıyye b. el-Velîd, vŞebâbe b. Sevvâr, İmad b. Kîrat en-Nej'sabûrî, Abdullah b. el-Mübârek, Abdu'r-Rahmân b. Süleyman (b. Ebi'1-Hûb), Abdu's-Samed b. Abdu'l-Vâris, Attab b. Muhammed b. Şevzeb, Ali b. el-Ca'd, îsâ b. Ebî Fâtıma {İbn Subeyh], îsâ b. Yûnus, Haremî b. Umâre b. Ebî Hanîfe, Hammad b. Muhammed en-Nevârî, Hamza b. Ziyad et-Tûsî, Nasr b. Hammad el-Verrâk, Yahya b. Şibl, Yûsuf b. Hâlid es-Sum-nî, el-Velîd b. Merised el-Beyrût[24] bulunmaktadır.

Kimi güvenilir sika Hadîs âlimleri Mukâtil'den öv­güyle sözetmiş ve onun konumunun yüksekliğini dile ge­tirmiştir: İmam Şafii şöyle demiştir:

Her kim tefsirde derya kadar geniş olmak isterse, o Mu­kâtil b. Süleyman'ın ortaya koyduklarına muhtaçtır.

Süfyan b. Uyeyne, Meş'ar ile Hammad b. Amr arasın­daki şu konuşmayı nakletmektedir:

Meş'âr, Hammad b. Amr'a -Mukâtil'i kastederek- şöyle sordu:

— Adamı nasıl buldun?

Hammad b. Amr da şöyle cevap verdi:

— Eğer onun söyledikleri bir ilim ise, ondan daha âlim olabilir mi bilmiyorum. Abdullah b. el-Mübârek de Mukâtil'in tefsirini görün­ce şöyle demiştir:

Bu ne kadar büyük bir ilim, keşke bu İlmin bir de isnadı olsaydı.

Abd b. Kesir de şöyle demiştir:

Allah'ın kitabını Mukâtil'den daha iyi bilen bir kimse kalmadı.

Ebû Hanîfe'nin oğlu Hammad şöyle demiştir:

Mukâtil tefsirde el-Kelbî'den daha bilgilidir. Bakiyye ise şöyle demiştir: Ben Şu'be'ye, Mukâtil b. Süleyman hakkında sual sorul­duğuna pek çok kere şâhid oldum; fakat bir defa olsun ondan hayırdan başka bir şekilde sözettiğini duyma­dım. .;.

Ali b. el-Hueeyn b. Vâkid el-Mervezî, Merv ahalisin­den Abdu'l-Mecîd'den naklen şöyle demiştir: Mukâtil b. Hayyan'a sordum:

— Ey Ebû Bestam! Sen mi daha âlimsin, yoksa Mukâtil b. Süleyman mı?

Şöyle cevab verdi:

— Ben Mukâtü'in insanlar arasındaki bilgisini, diğer denizler arasında yeşil deniz gibi gördüm. Tefsirindeki ve diğer eserlerindeki aklî yöne gelince, o bu hususta gerçekten coşkun bir deniz gibi olup hep iler­dedir, kimse onu geride bırakanıamıştir. İmam Şafii'nin onun lehindeki şehâdetiyle bu böyledir.

Şayet bizler Mukâtü'in mirasını ihmal edecek olur­sak, fikir ve uygarlık mirasımızdan önemli bir bölümü ih­mal etmiş oluruz. Hatta aklî tefsirin ilk ürününü dahi ih­mal etmiş oluruz. Oysa bu, diğer toplumların geçmişleriy­le övündüğü ve geçmişlerinin kültürel mirasını canlan­dırmakta birbirleriyle yarıştığı bir zamanda yapılacak bir iş değildir. [25]

Mukâtil Ve Kelâm İlmi[]

Sadece fırka ve mezheblere dair eserler Mukâtil'e, "Allah et ve kandır..." sözünü nisbet ederler. Böyle bir ifa­de Mukâtil'in Tefsirinde kesinlikle yoktur.

Bazı Kelâm imamları ile fırka ve mezheb tarihçileri Mukâtil'den övgüyle sözetmiş ve onu, sapıklık ve inkârın bertaraf edilip önlenmesi için bir temel ve dayanak kabul etmişlerdir.

Mesela Şehristanî, Mukâtil'i selef imamlarından biri­si olarak kabul etmiş, onu İmam Mâlik b. Enes'le birlikte değerlendirmiştir. Şöyle ki:

Hadîs ashabından selef, Mutezile'nin, Allah'ın ilmi ve râşid imamlardan öğrenegeldikleri Sünnet'e muhalefet konusunda ileri gitmeleri, Umeyye Oğulları'ndan bir topluluğun Kaderi görüşleri desteklemeleri, Abbasî ha­lifelerinden bazılarının Allah'ın sıfatlarını nefy ve Kur'ân'm mahluk olduğu hususundaki kanaatleri sa­vunmaları karşısında, Ayet ve Hadîslerde bulunan mü-teşâbîhler hakkında Ehl-i Sünnet ve'1-Cemaat'in görü­şünü sağlam delillerle ortaya koymada aciz kaldılar. Ahmed b. Hanbel, Dâvûd b. Ali el-İsfehanî ve selef imamlarından bir topluluk kendilerinden önce gelen Hadîs ashabından olan Mâlik b. Enes ve Mukâtil b. Sü­leyman gibi mütekaddimlerin selef yöntemi üzerinde yürüdüler ve böylelikle selâmetli yolu izleyerek şöyle dediler:

"Bizler Kitap ve Sünnet'te vârid olanlara îmân ederiz, te'vîle kalkışmayız. Bununla birlikte kesinlikle Yüce Al­lah'ın yaratılmışlardan hiçbir şeye benzemediğini de bi­liriz. Şunu da biliyoruz ki, hayâlimizde canlanan her şe­yin yaratıcısı ve takdir edicisi O'dur."

Böylelikle onlar teşbihten alabildiğine sakınır ve çeki­nirlerdi. Nihayet demişlerdir ki: "Yüce Allah'ın, İki elimle yarattığım âyetini okuyunca, elini oynatanın elini, yahut da Mü'minin kalbi Rah­manın parmaklarından iki parmak arasındadır Hadî­sini rivayet edince parmaklarıyla işarette bulunan kim­senin parmağım kesmek icab eder."[26]

İmam Şafii de, Kur'ân tefsiri konusunda herkesin Mukâtil b. Süleyman'a muhtaç olduğunu ifade etmiştir.

Dr. Subhi espâlih, Mukâtü'in müslüman âlimlerin ve müfessirlerinin büyüklerinden biri olduğunu belirtmekte­dir.[27]

Bu sebeble diyoruz ki: Şayet Mukâtil b. Süleyman, "Allah, etten ve kandandır" demişse, kahrolsun. Ancak insaf, şunu söylememizi gerektirir; Böyle bir görüş Mukâ-til'e, onun biyografisinden sözeden eserlerden ya da tarih kitaplarından herhangi birinde nisbet edilmiş değildir. Bu görüş ona sadece fırkalara ve mezheblere dair kitap­larda nisbet edilmiştir. Fırkaların görüşlerini anlatan ki­taplar ise hasımlarının sözlerini bazan mübalağalı olarak aktarırlar.

O halde bize düşen Mukâtü'in görüşlerini bizzat ken­di kitaplarından tesbit etmektir. Güzel bir rastlantıdır ki, onun kimi kitapları kütübhânelerde yazma olarak bulun­maktadır. Ben onun bir kitabının filmini elde etmiş ve okumuş bulunuyorum.

Dr. Muhammed Yûsuf Mûsâ diyor ki:[28]

Biz şuna inanıyoruz: İnsaflı bir araştırmacıya yakışan, hasmın hasmı hakkındaki sözünü ve hasmına nisbet et­tiklerini ona ait kabul etmekte son derece ihtiyatlı dav­ranmasıdır. Özellikle de Bağdadî'nin el-Fark Beyne'l-Fı-rak'ı ile Şehristanî'nin el-Mile'l-ve'n-Nihal'i böyledir. Bunlar İslâm mezhebleriyle ilgili önemli kaynaklardan­dır. Birincisinin müellifi -İmam Fahru'd-Dîn er-Râ-zî'nin de belirttiği gibi- muhaliflere karşı oldukça muta-assıb bir kimseydi. Onların mezheblerini gerçek şekliyle anlatmadığı dahi söylenebilir. İslâm fırkalarının görüş­lerini Şehristanî de ondan alarak nakîetmiştir.[29]

Fırkaların durumlarını açıklamaya dair te'lif edilmiş en eski eserlerden birisi olan el-Malatî'nin (v. 377 H.) Ki-tabu'l-Tenbih ve'r-Red[30] isimli eserini mütalaa edecek olursak, onun Mukâtil b. Süleyman'dan övgüyle söz etti­ğini görürüz, hatta onu Kur'ân hakkında şüphe serdeden ve onda müteşâbih [çelişkili ifadeler] bulunduğunu iddia eden Zenâdıka'nm[31] görüşlerini reddetmek noktasında bir dayanak ve bir sığınak olarak değerlendirmiş ve de­miştir ki:

Bu kabilden olup da altından kalkamadığı soruların ce­vabını öğrenmek isteyen kimse, güvenilir ilim adamlarıtia başvuracak olursa istediğine kavuşur. Yemin ederim ki, hevâ (ve heves fırkalarına) mensub kimseler böyle bir durumda ayrılığa düşmüş ve sapılmışlardır. İşte bu, bizim güvenilir râviîerden, onların da Mukâtil b. Süley­man'dan naklettikleri bir hulâsadır. Eğer bunun üzerin­de düşünecek olursanız -inşâallah- size faydalı olur.

(Bunun ardından da), "Mukâtil dedi ki..."[32] deyip on­dan, Kur'ân'm müteşâbihlerinin te'vîliyle ilgili yirmi dört sayfa nakilde bulunmaktadır. [33]


Mukâtil'in Şiîlik Ve Mürcilik'i[]

İbnu'n-Nedim, eî-Fihristıte şöyle der:

Mukâtil b. Süleyman; Zeydî, muhaddis ve kıraat âlimi-dir.[34]

Kur'ân Tefsiri incelendiğinde Mukâtil'in, ?Şia'nın Zeydî? koluna mensub olduğuna dair pekçok delil görülür. Şia'nın Zeydî kolu, İslâm cemaatine [Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat'eJ en yakın Şia fırkalarından biridir. îtikadî me­selelerde aşırıya kaçmamışlar; imamlarını nübüvvet ya da ulûhiyyet mertebesine yükseltmemişlerdir.

Mukâtil, Mürcie[35] [irca görüşüne sahib] olmakla da itham edilmiştir. Nitekim Ebû Hanîfe de Mürcie olmakla itham edilmiştir. Mukâtil'in Tefsiri incelendiği vakit onun, "Küfür ile birlikte itaat fayda vermeyeceği gibi, îmân ile birlikte de ma'siyet zarar vermez" diyen bid'atçi Mürcie'den olmadığı anlaşılır.[36]

Mukâtil Ve Tefsir İlmi-Kur'ân İlimleri[]

1. Mukâtil'in Tefsiri, rivayet ve dirayet tefsirini bira-rada ihtiva eder, 2. Mukâtil, Kur'ân'ı baştan sona tefsir eden ilk kişi midir? 3. İlk tefsir tedvin edenler, 4. Mukâtil'in Tefsiri mi öncedir, İbn Cüreyc'in Tefsiri mi? 5. Mukâtil'in tefsir ve Kur'ân ilimlerine dair telifleri. [37]

1. Mukâtil'în Tefsiri, Rivayet Ve Dirayet Tefsirini Birarada İhtiva Eder

Mukâtil pek üstün bir aklî deha ile âyeti tefsir eder­di. Bu sebeble İmam Şafii, "Tefsir öğrenmek isteyen Mu-kâtil'e muhtaçtır" demiştir.

Mukâtii'in Tefsiri'nin ayırdedici özelliği kolaylık ve basitliktir. Bunun yanında âyetlerin anlamlarını ve Kur'ân'daki müteşâbihler ile Sünnet'te onunla alakalı olanları da tam anlamıyla kuşatır. O adeta sehl-i mümte-ni üslublu bir tefsirdir.

Görüşüme göre Mukâtil'in Tefsiri'nin, sahasında ben­zeri yoktur. Kolay ve sınırları belîi ifadelerle anlamı ku­şatması, daha sonra da âyet ile ilgili en güçlü ve en uy­gun olan görüşü -ayrılıkları zikretmeksizin- tercih etme­si bakımından benzersizdir.

Mukâtil, Kur'ân'ı tam anlamıyla kuşatmıştı. Bunu "Mukâtil'in Külliyatında açıkça görmek mümkündür.[38]

Mesela o şöyle diyor:

• Kur'ân-i Kerîm'de geçen her el-etrâb lafzı, lezzet ve zevk bakamından birbirine eşit otuzüç yaşındaki kızlar anlamındadır.

• Kur'ân-ı Kerîm'de geçen her el-ecdâs kelimesi, kabir­ler demektir.

• Kur'ân-ı Kerîm'de geçen her alâullâh ifâdesi, Allah'ın nimetleri demektir. (Onun elif harfi ile başlayan otuziki tane külliyât saydığını gördüm).

• Kur'ân-ı Kerîm'de geçen her Rabb'lerinin hamdi ile ibaresi, Rabb'lerinin emri ile anlamındadır. (Be harfin­den on tane külliyât saymıştır).

• Kur'ân-i Kerîm'deki bütün tallahi lafızları, vallahi de­mektir. (Tefsirinde, te harfi ile başlayan bu türden beş tane külliyât vardır).

• Kur'ân-ı Kerîm'deki her el-cahîm kelimesi, pek büyük ateş demektir. (Tefsirinde, cim harfi ile başlayan beş ta­ne külliyât geçmektedir).

• Kur'ân-ı Kerîm'deki her hasien lafzı, küçülmüş olarak demektir. (Tefsirinde, ha harfi ile başlayan yedi külliyât bulunmaktadır).

• Kur'ân-ı Kerîm'deki dâru'l-bevâr, kaumen bûrâ ve ti-câreten ten tebûr [sonu gelmez/tükenmez bir ticaret] ter-kiblerindeki her bur (kökünden gelen ikinci) lafzı, helak olmak, yok olmak anlamındadır. (Tefsirinde, dal harfi ile başlayan külliyât altı tanedir). Buna benzer Mukâtü'in tesbit ettiği ve Kur'ân-ı Ke-rîm'in tamamında 248'e ulaşan daha başka külliyât da vardır.[39]

Mukâtil'in bu şekilde Kur'ân'ın külliyâtına dair kapsayıcı açıklamalarda bulunması, onun Tefsiri'ne bu yö­nüyle bir özellik kazandırmıştır. Bu da Kur'ân'm Kur'ân ile tefsir edilmesi demektir. O bir âyeti tefsir ederken, hem onunla ilgili olan hususları, hem de anlamını ta­mamlayan hususları kaydetmektedir.

Gerçekten Mukâtil Kur'ân'ı Kur'ân ile -bu ilkenin en geniş anlamıyla- tefsir etmiştir. O, Kur'ân'm külliyâtını (yani, Kur'ân'da küllü [her bir] diye başlayan ibareleri), aynı hususta olmakla beraber az-çok farklılık taşıyan âyetleri, çelişki-/vehmedilen âyetleri, hayat ve ölümle ilgi­li âyetleri ve benzerlerini tedriciliklerine ve müteselsil sı­ralarına uygun olarak tefsir etmiştir. Zannederim Mukâ­til bu hususların bir çoğunda ilktir. [40]


Mukatil'in Tefsîrindeki Nakli Yön[]

Mukâtil, Tefsiri'nde aynı konuyla ilgili âyetleri birara-ya getirir ve senedleri zikretmeksizin âyetle ilgili Hadîsle­ri kaydeder. Bundan dolayı onun Tefsiri'nde sahih ve gayr-i sahih rivayetler birbirine karışmıştır. Yine bu Tefsi­ri'nde Ehl-i Kitap'tan nakledilmiş İsrâîliyat da açıkça gö­rülmektedir. Bilhassa Yüce Allah'ın, içlerini ve dışlarını yasaklanmış bir işe bulaşmaktan koruduğu peygamberle­rin bazılarıyla ilgili naklettiklerinde bunu görüyoruz.

Mukâtil, Hz. Peygamberin (s.a) Zeyneb bt. Cahş ile evlenmesiyle ilgili âyetleri tefsir ederken, Yahudilerden gelme İsrâîliyat kabilinden rivayetlerden etkilenmiştir.

Râvilerin senedlere çokça önem verdikleri bir dönem­de, senedleri zikretmeme sinin yanısıra, Mukâtil'in Tefsi-ri'ndekı en belirgin kusurlardan biri de İsrâîliyattır. [41]

Mukatil'in Tefsirîndeki Aklî Yön[]

Akl ile naklin içice olması Mukâtil'in Tefsirinde açık­ça görülen bir husustur. Onun el-Eşbâh ve'n-Nezâir fi'l-Our'âni'l'Kerîm isimli kitabı ile Tefsiru Hamsi Mieti Aye­tin mine'l-Qur'âni ve bihâ Ahkâmun Fıkhıyye adlı kita­bında da akl ile naklin içice olduğu açıkça görülmektedir.

Aydınlık bir aklın etkisi bu Tefsirin köşesinde-bucağında net bir şekilde görülmektedir.

Mukâtil'in sahip olduğu ze­kâ ve Yüce Allah'ın kitabını tefsir edecek kimse için ge­rekli olan her hususa dair geniş bilgisi bu konuda Mukâ-til'e oldukça yardımcı olmuştur.

O, Arab dili, bu dilin kelimeleri, kelimelerin terkibleri, kelime ve terkiblerin delâletleri, bunun evrimi, müşte­rek ve müteradif lafızlar, meânî, beyan ve bedîi konusun­da geniş bir bilgiye sahibti.

Aynı şekilde o icmali-tebyîni, umumu-hususu, mutlakı-mukayyedi, emrin-nehyin delâleti... gibi hususları bil­mesinin yanısıra, akaidi, ilahiyatı, nübüvvâtı [nübüvvetle ilgili meseleleri] ve hükümlerini, çeşitli kıraatleri, tecvidi, nahvi ve eski şiiri de biliyordu.

Özetle Mukâtil, müfessirin gerek duyacağı bütün ilimleri eksiksiz bilmekteydi. O bütün bunları Tefsirinde verimli bir şekilde kullanabilmiştir. Mukâtil, pekçok ilim ve bilgiyi kuşatan bir kişi olmakla birlikte, Tefsirinde ba­riz hatalar da yapmıştır.

Bu hatalar ise, rivayetlerin se­nedini hazfetmek, tedlîs yapmak, Yahudi ve Hristiyanla-nn malumatlarım [İsrâîİiyâtı] Kur'ân tefsirine aktarmak­tır. Bunlar, Mukâtil'in konumunu düşüren ve değerini azaltan büyük kusurlardır. Bu kusurlarına rağmen Mu­kâtil, dehası ile yüce ve üstün anlamları idrak ederek, Kur'ân'ı basit bir şekilde tefsir etmektedir. Bu sebeble onun Tefsiri, büyük bir beğeni kazanmış, ileri gelen imamların övgülerine mazlıar olmuştur.

Hakkındaki vecizeler[]

İmam Şafii'nin, şu şehâdeti çok değerli ve muteber bir şehâdettir: İnsanlar tefsirde Mukâtil'e muhtaçtırlar. Ahmed b. Hanbel'in de şöyle dediği rivayet edilmiştir: Mukâtil, Kur'ân'ı bilen biri idi. Ebû Hanîfe.'nin oğlu Hammad'm da şöyle dediği nak­ledilmiştir: Mukâtil; tefsir ilmini, el-Kelbî'den daha iyi bilir. İbrahim el-Harbî'den gelen rivayete göre şöyle demiş­tir: İnsanları, Mukâtil'i tenkide iten şey kıskançlıktır. Abdullah b. el-Mübârek, Mukâtil b. Süleyman'ın Tef-siri'ni tetkik ettikten sonra şunları söylemiştir: Eğer o sika olsaydı, onun Tefsiri ne kadar güzeldi! Eğer rivayetlerinin senedi bulunsaydı, buradaki ilim ne ka­dar büyüktü!

Advertisement