ESK/MECELLE. MC/1. MECELLE: MKK: Mecelle/1-100/Kelime İzahlı .ESK/Dava/Mecelle ihlalleri | |
---|---|
Mecelle/English. Mecelle/İngilizce.Mecelle/16. Kısım.Mecelle/Arabi.Mecelle/Almanca. *Mecelle/Mukaddime:Mecelle/1-100 - Mecelle/1 . |
https://docs.google.com/document/d/1TfRfjHEDPCuD0bpGjJRDrODJXuQkToDWowxMcCNnTAw/edit?usp=sharing
islam hukukunun genel kuralları
[Kelime anlamlı, açıklamalı, örnekli ve tasnifli]
- Emrah Çelik
- [Kokkedal, Danimarka]
- 03/01/2007
* 'MECELLE-‐‐İ AHKAM-‐‐I ADLİYYE []
- 1869–1876 yılları arasında Ahmet Cevdet Paşa başkanlığındaki bir heyet tarafından bölüm bölüm hazırlanarak kabul edilen, İslam dünyasının ilk ve en önemli medeni kanunu. Bir giriş ile 16 bölümden oluşmuştur ve 1851 madde içerir.
* AHMET CEVDET PAŞA (1822 – 1895) []
- Osmanlı devlet adamı, tarihçi ve hukukçu. 12 ciltlik bir Osmanlı tarihi yazmış, Mecelle'ʹnin hazırlanmasında önemli rol oynamıştır.
- İlköğrenimini Lofça'ʹda yaptı. 1839'ʹda İstanbul'ʹa gelerek Fatih'ʹteki Paşaoğlu Medresesi’ne girdi. Burada öğrenimim sürdürürken bir yandan da tarih, coğrafya, astronomi, matematik gibi alanlarda özel ders aldı ve Fransızca öğrendi.
- Medreseyi 1844'ʹte bitirdikten sonra Premedi (bugün Arnavutluk'ʹta) kazası kadılığına atandı.
- 1845'ʹte “İstanbul rüusu” alarak müderris oldu. 1846'ʹda Sadrazam Mustafa Reşid Paşa'ʹnın yanında görevlendirildi. Bu tarihten, paşanın vefat ettiği 1858'ʹe değin hukuksal konularda danışmanlık yaptı.
- 1849'ʹda, olağanüstü görevle Bükreş'ʹte bulunan Fuad Efendi'ʹnin (Paşa) yanına gönderildi.
- 1850'ʹde Meclis-‐‐i Maarif üyeliğiyle birlikte Darülmuallimin müdürlüğüne atandı.
- 1851'ʹde yeni kurulan Encümen-i Daniş üyeliğine getirildi. Bu kurul tarafından, Osmanlı Devleti’nin 1774'ʹten sonraki tarihini yazmakla görevlendirildi.
- 1855'ʹte vakanüvisliğe atandı.
- 1856'ʹda Galata kadısı oldu.
- 1857'ʹde “Mekke” payesi aldı.
- Fransızca, Farsça öğrenmiş, bunun yanı sıra matematik, felsefe, kozmografya ve tabii ilimler üzerinde de çalışmış olup, dönemin ünlü bir hukukçusudur. Kadılık, Divan-‐‐ı Ahkâm-ı Adliye Reisliği yapmıştır. “Mecelle‐i Ahkâm-ı Adliyye” isimli hukuk metnini oluşturanların başında gelmiştir. Divan‐ı Ahkâm-‐ı Adliye Reisliği, bakanlığa çevrilince ilk adalet bakanı olmuştur. Beş kez adalet bakanlığı, üç kez eğitim, iki kez evkaf, bir kez dâhiliye, ticaret ve ziraat bakanlıklarında bulunmuştur. “Tarih-‐‐i Cevdet” en önemli eseridir.
- II
1- “İlm-‐‐i fıkh, mesâil-‐‐i şer'ʹiyye-‐‐i ameliyeyi bilmektir.”
- İlm-‐‐i Fıkh: Fıkıh ilmi
- Mesail: Meseleler
- Mesâil-‐‐i şer'ʹiyye-‐‐i ameliye: Amellerle ilgili şer’i / hukuki meseleler
2- “Bir işten maksat ne ise hüküm ona göredir.”
- Örnek:
- • Yitik bir malı koruyup sahibine verme niyetiyle alan kişinin, malın helak olması halinde onu tazmin etmesi gerekmezken; söz konusu malı sahiplenme niyetiyle almış olması halinde tazmini gerekir.
- • Bir devlet büyüğüne ibadet niyetiyle secde edilmesi küfür, bunun saygı amacıyla yapılmış olması sadece günah olarak görülmüştür.
- 3- “Ukudda itibar mekasıd ve meaniyedir; elfaz ve mebaniye değildir.”
- Ukud: Akitler, anlaşmalar
- Mekasıd: Maksatlar
- Meani: Manalar
- Elfaz: Lafızlar, sözler, cümleler
- Mebani: Açıklamalar
- Bu madde, niyet ile ifade arasında aykırılık bulunduğu zaman geçerlidir. Yoksa lafız tamamen bir kenara atılacak değildir. Ayrıca bu madde, lafızların asıl manalarından başka manalarda da kullanılabileceği göz önüne alınarak tespit edilmiştir.
- Kaidede “ukud” kaydının bulunması, yeminlerle ilgili hükümleri istisna etmek içindir; zira yeminler amaca göre değil, kullanılan lafızlara göre değerlendirilir. Kısastan af gibi.
- Örnek: Bir kimse usulü dairesinde tanzim ettiği senette “Şu malımı oğlum Ahmet'ʹe hibe ediyorum. Sağ olduğum müddetçe bu malda tasarruf edeceğim, ben öldükten sonra oğlum Ahmet tasarruf edecek ve diğer varislerim müdahale etmeyecektir.” demiş olsa, “hibe ediyorum” tabiriyle bu tasarrufun hibeye hamli mümkün ise de “Ben sağ olduğum müddetçe tasarruf edecek” ibaresinin delaleti ile maksadın vasiyet olduğu anlaşılır.
- 4- “Şekk ile yakin zail olmaz.”
- Şekk: Bir şeyin varlığına ve yokluğuna eşit derecede kani olmak
- III
- Yakin: Bir şeyin varlık veya yokluğundan birine, bir delil sebebiyle, aklın kesin olarak veya kuvvetli bir zanla karar vermesi
- Zail olmak: Yok olmak
- Yani: Var olduğu yakinen bilinen bir şeyin aksine kesin delil bulunmadıkça, sonradan meydana gelen bir şüphe ve tereddütten dolayı onun yok olduğuna hükmedilmez; yakin, ancak yakin ile zayi olur.
- Örnek :
- • Abdestli olan bir kişi, abdestinin bozulup bozulmadığından şüpheye düşse, abdestinin bozulduğuna dair kesin bir bilgi olmadıkça bu şüpheye itibar edilmez, bu abdestle kıldığı namazlar sahih kabul edilir.
- • Bir kimse “Filan şahsa zannımca şu kadar lira borcum vardır” dese bununla borç sabit olmaz.
- 5- “Bir şeyin bulunduğu hal üzere kalması asıldır.”
- Yani: Geçmişte sabit olduğu kesin olarak bilinen bir şeyin, aksine bir delil bulunmadıkça geçmişteki haline itibar edilir.
- Örnek: Kayıp kişinin hayatta olduğu geçmişte kesin olarak bilinmekte iken, öldüğüne dair kesin bir delil bulunmadıkça hayatta olduğu kabul edilir. Dolayısıyla, bu durumdaki kişinin ölümüne dair kesin bilgi elde edilmedikçe, malları mirasçılarına paylaştırılamaz.
- 6- “Kadim kıdemi üzerine terk olunur.”
- Kadim: Başlangıcını kimsenin bilmediği şey, eski.
- Kıdem: Eskilik
- Örnek: Bir evin yağmur suları, eskiden beri komşusunun bahçesine akmaya devam ettiği halde, komşusu, “bundan sonra akıtmam” diyemez. Çünkü bu uygulama “kadim” olmuştur.
- 7- “Zarar kadim olmaz”
- Örnek: Yayaların geçişini engelleyecek şekilde yapılmış balkonlar, kamu sağlığını tehdit eden kanalizasyon ve çöplükler, ne kadar eski uygulamalar olursa olsun kaldırılır veya tamir edilip zararları giderilir.
- 8- “Bir zamanda sabit olan şeyin hilafına delil olmadıkça bekasıyla hükmolunur.”
- Hilafına: Aksine, tersine.
- Beka: Kalıcılık
- IV
- Örnek: Bir kimsenin başka birine borçlu olduğu, ikrar veya başka bir delille sabit olduktan sonra bu şahıs, borcunu ödediğini veya kendini bu borçtan ibra edildiğini iddia etse, söz, yeminle birlikte alacaklıya ait olur.
- 9- “Bir emr-‐‐i hâdisin akreb-‐‐i evkatına izafeti asıldır.”
- Emr-‐‐i Hadis: Sonradan gerçekleşen olay, iş.
- Akreb-‐‐i evkat: En yakın vakit
- İzafet: Bağlantı kurmak
- Konu, yeni ortaya çıktığı kabul edilen durumun ortaya çıkış tarihi ile ilgilidir. Mevcut durumun sonradan mı meydana geldiği, yoksa eskiden beri mi var olduğu, tartışma konusu değildir.
- Örnek: Bir kimsenin, ölmeden önce bir ikrarda bulunduğu sabit olsa, bu ikrarın ne zaman meydana geldiğinde anlaşmazlık çıkması halinde, aksine bir delil olmadığı sürece bu ikrarın ölüm hastalığı (maraz-‐‐ı mevt) esnasında meydana geldiğine hükmedilir.
- 10- “Beraet-‐‐i zimmet asıldır.”
- Beraet-‐‐i zimmet: Kişinin temiz ve borçsuz olması
- Örnek:
- • Ödünç alan kişi, ödünç malı iade ettiğini iddia ederse, bu kaide gereği onun sözüne itibar edilir.
- • Bir kimse başkasının malını telef ettiğinde, bunun miktarı konusunda taraflar ihtilaf etmişlerse, söz telef edene ait olur. Çünkü telef eden, karşı tarafın ileri sürdüğü fazlalığın zimmetindeki varlığını inkar etmektedir. Beraet-‐‐i zimmet asıl olması hasebiyle, iddia ettiği fazlalığın ispatlanması için mal sahibinden delil getirmesi istenir.
- 11- “Sıfat-‐‐ı arızada asl olan ademdir.”
- Sıfat: Asli ve arızi olmak üzere ikiye ayrılır. Hayat, sağlık gibi, bir şeyin zatıyla kaim olan sıfatlar, “asli” sıfatlardır. Mesela hayat, insanın sıfatıdır ve hayat olmazsa insan yaşayamayacağı için bu sıfat, asli sıfattır. Ticaret malının kusurlu olması gibi, sonradan meydana gelen sıfatlar ise “arızi” olarak değerlendirilir.
- Adem: Yokluk
- Örnek: Bir kişi başkası hakkında, o kimsenin kendisiyle bir sözleşmesi olduğunu veya malını telef ettiğini ya da bir suç işlediğini iddia eder, o da inkar ederse, davacı iddiasını ispatlayıncaya kadar söz, davalının olur. Çünkü iddia edilen şeyler için önceden gerçek olan asli durum, ‘yokluk’tur.
- 12- “Kelamda asl olan manayı hakikidir.”
- Asl olan: Tercih edilen
- Manayı hakiki: Gerçek anlam, sözlük anlamı; bir söz duyulduğunda akla gelen ilk anlam.
- V
- Mecaz: Kelimenin sözlük anlamında kullanılmayıp, ona benzeyen başka bir anlamda kullanılmasıdır.
- Örnek: “Şu ev Ahmet’e aittir.” Diyen bir kişi, bu ikrarıyla, söz konusu evin mülkiyetinin Ahmet’e ait olduğunu belirtmiştir. Bu kişi sonradan, “bu sözümle o evin, Ahmet’in kira ile oturduğu meskeni olduğunu kastettim; aslında ev benimdir” dese kabul edilmez ve önceki ikrarıyla sorumlu tutulur; çünkü öncelikle sözün hakiki anlamı geçerlidir.
- 13- “Tasrih mukabilinde delalete itibar yoktur.”
- Tasrih: Sarih; kendisiyle maksadın tam olarak ve açıkça ortaya çıktığı lafız
- Mukabil: Karşı
- Delalet: Alamet, nişane
- Örnek:
- • Bir kimse bir mal için, “sattım veya satın aldım” dedikten sonra, “ben satış akdi için niyet etmemiştim” dese, bu sözü kabul edilmez ve akit geçerli sayılır.
- • Bir vakfın gelirlerinin harcama yerleri, önceki vakıf yöneticilerinin uygulamalarının delaletiyle belirlenir. Ancak vakıf senedinde harcama yerleri açıkça belirtilmişse, vakıf yöneticilerinin bunun aksine olan uygulamaları geçerli sayılmaz.
- 14- “Mevrid-‐‐i nassda ictihada mesağ yoktur.”
- Mevrid-‐‐i nass: Nassın bulunduğu yer, hakkında nass bulunan konu
- Nass: Vahiy ile sabit olan ifade, Kur’an ayetlerine ve hadislere verilen ortak ad; kanun metni
- İctihad: Nassın bulunmadığı bir konuda bir âlimin, araştırmaları sonucu belirttiği görüşü
- Mesağ: İzin, ruhsat, cevaz.
- Yani: Hakkında nass bulunan bir meselede içtihat yapılamaz; çünkü içtihat zan ifade ettiği için onunla elde edilen hüküm de zanni olur. Nassla sabit olan hüküm ise içtihadın aksine kesinlik ifade eder.
- Bazı alimlerin, hakkında nass bulunan bir konuda farklı içtihatlarda bulunmaları, söz konusu nassın tevil ihtimali taşımasından dolayıdır. “Alışveriş yapanlar, ayrılmadıkları sürece muhayyerdirler.” hadisindeki “ayrılmak” lafzı hakkındaki farklı yorumlardan kaynaklanan farklı içtihatlar gibi.
- 15- “Ala hilafi’l-‐‐kıyas sabit olan şey, saire makisun aleyh olamaz.”
- Ala hilafi’l-‐‐kıyas: Kıyas kuralına ters olarak
- Kıyas: Dört rükünden meydana gelir: Asl, fer’, hüküm, illet.
- Sair: Başka
- Makisun aleyh: Kendisi üzerinden kıyas yapılan nass, hüküm; asl.
- VI
- Yani: Bir konunun hükmü kıyasa aykırı olarak sabit olmuşsa, bu hüküm ona benzer konuların kıyas edilmesi için “asl”, yani “makisun aleyh” olamaz. Kıyasa aykırı olarak sabit olan nass, kendi konusu ile sınırlı tutulur.
- Örnek: Sabah namazının sünnetinin, öğle vakti girmeden kaza edilmesi, özel bir sebebe binaen meşru kılınmıştır. “Ta’ris olayı” diye bilinen, Hz. Peygamber’in ashabıyla birlikte Hayber dönüşü bir vadide uyuyakalarak sabah namazını kaçırmasından sonra namazı sünnetiyle birlikte kaza etmesi, zevalden sonra veya başka zamanlarda da sabah namazının kaza edileceğine dair “makisun aleyh” olamaz.
- 16- “İctihad ile diğer ictihad nakz olunmaz.”
- İctihad: Nassın bulunmadığı bir konuda bir âlimin, araştırmaları sonucu belirttiği görüşü
- Nakz olunmak: Geçersiz kılınmak, bozulmak
- Yani: İçtihatlar aynı derecede birer zanni delil olduklarından, kat’i olan nasslara aykırı olmadığı sürece biri ile diğerini geçersiz kılmak caiz değildir. Aksi taktirde istikrarsızlığa yol açılmış olurdu.
- Örnek: Hz. Ömer, Hz. Ebubekir’in hilafeti sırasındaki ictihadi uygulamalarına muhalefet etmiş ama daha sonra kendi hilafeti döneminde bu içtihatlardan meydana gelen hükümleri bozma yoluna gitmemiştir.
- İstisna: Kamu yararı bir içtihadın bozulmasını gerektiriyorsa, başka bir içtihat ile onun bozulması caizdir.
- 17- “Meşakkat teysiri celb eder.”
- Meşakkat: Zorluk, sıkıntı
- Teysir: Kolaylaştırma
- Celb etmek: Çekmek
- Uyarı: Sözü edilen meşakkat, şer’i yükümlülüklerin özünde bulunan zorluklar değildir; bir konuda kolaylığa gidilmesi, o konu ile ilgili nasslarla çatışmaya da yol açmamalıdır.
- Örnek:
- • Açlıktan ölüm tehlikesi yaşayan birinin, yasak olan ölü veya domuz etini yiyebilmesi
- • Yolculuk durumu, ibadetler konusunda önemli kolaylılar sağladığı gibi, hukuki yönden de birçok ruhsatlara imkan vermektedir.
- 18- “Bir iş dıyk oldukta, müttesa’ olur.”
- Dıyk olmak: Daralmak
- Müttesa’: Genişletilen
- Yani: Fazla sıkışan iş kendi kendine genişler.
- Örnek:
- VII
- • “Haddini aşan her şey aksine sonuç verir.” (Arap Atasözü)
- • İnsanların yaşama, sağlık, hürriyet, itibar ve şeref gibi tabii haklarını tehlikeye düşürecek derecede ileri giden sıkı bir kanun hükmü, mahkeme kararı veya idari tedbir, genellikle gayesini sağlayamaz. Halk, bu ağır hükümlerden kaçınmak için çareler arar, türlü hilelere başvurur.
- • Borcunu ödemeye güç yetiremeyen kişiye ödeme gücü elde edene kadar süre tanınması veya toptan ödeyemeyen kimseye taksit imkanı verilmesi bu kaide gereğidir.
- 19- “Zarar ve mukabele bi’z-zarar yoktur.”
- Mukabele bi’z-zarar: Zararla karşılık vermek
- Örnek: Borcunu ödememekte ısrar eden borçluyu alacaklının dövmeye veya hapsetmeye ya da malını zorla elinden almaya yetkisi yoktur. Bunları yapması halinde tazminle sorumlu olacağı gibi ayrıca kendisine cezai müeyyideler de uygulanır. (Hukuk dilinde buna “ihkak-‐‐ı hak” denir ve kesinlikle meşru değildir.)
- 20- “Zarar izale olunur.”
- İzale olunmak: Yok edilmek
- Örnek:
- • Meslek erbabının kendilerinden kaynaklanan zararların yine kendileri tarafından izale edilmesi gerekir.
- • Paranın sürekli değer kaybettiği yerlerde, alınan borcun miktar olarak aynen ödenmesi, borç veren kişinin zararına yol açmaktadır. Bu zararın izale edilmesi gerekmektedir; bunun için de, borçların geri ödenmesinde paranın miktarı değil, alım gücü esas alınmalıdır.
- 21- “Zaruretler, memnu olan şeyleri mübah kılar.”
- Zaruret: Yasak olan şeyin işlenmesini caiz kılan özür
- Memnu: Yasaklanmış
- Mübah: Yapılıp yapılmaması serbest olan
- Not: İslam hukuk usulünde, yasak olan şeylerin mübah kılınmasına “ruhsat” adı verilmektedir ki, bir özür sebebiyle sonradan meşru kılınan şey demektir. Fakat ruhsatta yalnızca hukuki sorumluluk kalkar, haramlık ise devam eder.
- Örnek: Muhtaç ve zor durumda kalınması ve başka çare bulunmaması hali, faizle borç almayı mübah kılan bir zaruret sayılmıştır.
- 22- “Zaruretler kendi miktarlarınca takdir olunurlar.”
- Yani: Zaruret sebebiyle caiz olan şey, yalnızca zarureti giderecek kadar işlenebilir.
- Örnek:
- VIII
- • Canının telef olmasını önleyecek ekmek varken, et veya tatlı gibi pahalı bir gıdayı sahibinden izinsiz almak, gasp hükmünde sayılmıştır.
- • Gerek sünnet, gerekse tıbbi bir tedavi ihtiyacı bir zarurettir ve sünnetçi veya doktor konumunda olan kişinin kullanacağı ruhsat, işini gereği gibi yapabileceği bir alanla sınırlıdır.
- 23- “Bir özür için caiz olan şey, ol özrün zevali ile batıl olur.”
- Caiz: Uygun, mahzursuz
- Zeval: Ortadan kalkmak
- Batıl olmak: Geçersiz olmak
- Örnek:
- • Su bulunduğunda veya suyu kullanabilecek duruma gelindiğinde teyemmüm batıl olmuş olur.
- • Kiralanan bir malda bir kusur meydana geldiğinde, kiralayan kişinin bu akdi fesih yetkisi doğar. Ancak mal sahibi akdin feshedilmesinden önce söz konusu kusuru giderirse, kiralayanın akdi feshetme hakkı kalkar.
- 24- “Mani zail olunca memnu avdet eder.”
- Mani: Engel
- Zail olmak: Ortadan kalkmak
- Memnu: Yasaklanmış olan
- Avdet etmek: Geri dönmek
- Yani: Bir özür sebebiyle uygulanamayan asli bir hüküm, özrün kalmasıyla önceki konumuna döner.
- Örnek: Bir davada çocuk veya kör olan birinin şahitliği çocukluk veya körlük sebebiyle reddolunduktan sonra, söz konusu şahıs baliğ olsa vay gözleri açılsa, bu kişinin daha sonra aynı dava için yapacağı şahitlik kabul edilir.
- 25- “Zarar kendi misli ile izale olunamaz.”
- Yani: Aslında yapılan zararın, zarar vermeden telafi edilmesi en uygunudur; ancak bu mümkün olmadığı taktirde daha hafif bir zarar ile zararın izale edilmesi amaçlanmalıdır.
- Örnek: Bir malın üretildiği yerde, aynı malı üretecek başka bir fabrikanın yapılması engellenemez. Yani önceki fabrikanın zararına olur gerekçesiyle yeni yatırım yapmak isteyenlere zarar verilemez.
- İkaz: Zaruret hali ile meşru müdafaa birbirine karıştırılmamalıdır.
- 26- “Zarar-‐‐ı âmmı def'ʹ için, zarar-‐‐ı hâs ihtiyar olunur.”
- Zarar-‐‐ı âmm: Geniş kapsamlı zarar
- IX
- Zarar-‐‐ı hâs: Dar kapsamlı zarar
- İhtiyar olunmak: Tercih edilmek
- Örnek:
- • Hastalığa karşı aşı yatırmak, geçici bir ateş ve sıkıntı yapabilir; ancak ileriki yıllarda ölüm veya hastalıkla sonuçlanabilecek hastalıklara karşı bağışıklık kazandırır.
- • Orman yangınlarında yangının daha fazla yayılmasını önlemek için, normal şartlarda yasak olan bir kısım ağaçların kesilmesi bir zorunluluk halini almaktadır.
- • Cahil doktoru işinden men etmek
- 27- “Zarar-‐‐ı eşedd, zarar-‐‐ı ehaff ile izale olunur.”
- Zarar-‐‐ı eşedd: Çok şiddetli zarar
- Zarar-‐‐ı ehaff: Daha hafif zarar
- İzale etmek: Gidermek, yok etmek
- Yani: Zarar, kendinden daha hafif bir zararla telafi edilir.
- Örnek:
- • Ölen hamile bir kadının, canlı olan ve yaşayacağı umulan çocuğunun ana karnından çıkarılması gerekir. Bu durumda ölüye verilecek zarar, çocuğa gelecek zarardan daha hafiftir.
- • Kişi, bakmakla yükümlü olduğu kimseler için yapması gereken harcamaları yapmaması halinde hapsedilerek görevini yapmaya zorlanır. Böylelikle ihtiyaç sahiplerinin zararının izale edilmesine çalışılır.
- 28- “İki fesat tearuz ettiğinde ehaffı irtikab ile a’zamının çaresine bakılır.”
- Tearuz etmek: Çatışmak
- Ehaff: Daha hafif
- A’zam: Daha büyük
- İrtikab: Yapmak, tercih etmek
- Yani: Biri büyük, diğeri daha hafif iki zarar bir anda söz konusu olduğunda, hafif olan zararı işleyerek büyük zarardan kurtulma yoluna gidilir.
- Örnek:
- • İslam’da imamlık, müezzinlik ve Kur’an öğretme gibi ibadet niteliği taşıyan işler için ücret almak caiz değildir. Ancak zamanla bu işler için istekliler azalmış ve böylece bir zaruret sebebiyle ücret cazi kılınmıştır.
- • Zalim olan yöneticiye başkaldırmak, onun yaptığı zulümden daha kötü sonuçlara yol açacaksa, ona itaat etmek suretiyle, hafif olana katlanarak daha büyük zararların meydana gelmesi önlenmiş olur.
- X
- 29- “Ehven-‐‐i şerreyn ihtiyar olunur.”
- Ehven: Daha iyi
- Şerreyn: İki kötü, zararlı şey
- İhtiyar olunmak: Tercih edilmek
- Örnek: Parmakta çıkan bir yara, kangren olup kolun elden gitmesine sebep olacaksa parmak kesilir. Gerekirse vücudu kurtarmak için kol da feda edilir.
- 30- “Def-‐‐i mefâsid celb-‐‐i menâfi’den evlâdır.”
- Def’: Gidermek
- Mefasid: Kötü ve zararlı şeyler
- Celb: Elde etmek, çekmek
- Menafi’: Yararlı şeyler
- Evlâ: Daha iyi
- Yani: Kötü ve zararlı şeylerin giderilmesi, yararlı şeylerin elde edilmesinden daha önemlidir. Br konuda yararla zarar çatıştığı taktirde öncelikle zararın def edilmesi esas alınmalıdır.
- Örnek: Meskun bir mahalde oturanların huzur ve rahatını bozacak bir işyeri yapılamaz.
- 31- “Zarar bi kaderi’l-‐‐imkan def olunur.”
- Bi kaderi’l-‐‐imkan: İmkanlar elverdiğince
- Def’ olunmak: Giderilmek
- Yani: Meydana gelen bir zararın tamamıyla telafi edilmesi her zaman mümkün olmayabilir. Böyle durumlarda zararın telafisi için imkanların elverdiği kadarıyla yetinilir.
- Örnek: Bir zararı tazmin etmekle yükümlü olan bir kişi öldüğü zaman, zarar gören kişi zararını onun bıraktığı mirastan tahsil etme yoluna gider. Şayet kalan miras, zararın tamamını karşılamaya yetecek miktarda değilse, mirasın yettiği kadarıyla zarar karşılanır, zararın kalan kısmı için, mirasçı durumunda olan kişiler kendi mallarından ödemeye zorlanamazlar.
- 32- “Hacet umûmî olsun, husûsî olsun, zaruret menziline tenzil olunur.”
- Hacet: İhtiyaç
- Umûmî: Genel
- Husûsî: Özel
- Örnek:
- • Hakkında nass bulunmayan ve kendisine kıyas edilecek bir örnek de bulunmayan pek çok husus, istihsan, örf veya maslahat açısından meşru görülmüştür. Hepsinin gerekçesi de ihtiyaçtır.
- XI
- • Bir apartmanın ortak giderlerine herkes eşit miktarda katkıda bulunur. Oysa herkesin giderlere konu olan ortak malzemeleri eşit derecede kullanması söz konusu değildir. Aynı şekilde şehir içi ulaşımda, kısa ve uzun mesafe gidecek olanlar ve otelde kalan müşteriler, otel imkanlarını farklı kullanmalarına rağmen eşit ücret ödemektedirler. Böyle durumlarda kıyas mantığının kullanılması halinde, insanlar sıkıntıya düşeceği gibi, hukuki ilişkilerde de karışıklık meydana gelir. Dolayısıyla bu tür ihtiyaçlar özel olsun genel olsun zaruret gibi değerlendirilir ve ona göre hüküm verilir.
- 33- “Iztırar gayrın hakkını iptal etmez.”
- Iztırar: Zaruret hali; kişinin hayati tehlike karşısında, normalde yapmaması gereken şeyi yapmak zorunda kalma durumu
- Gayr: Başkası
- İptal etmek: Geçersiz kılmak
- Örnek: Kişinin zaruretten dolayı başkasına ait bir malı almak veya kullanmak zorunda kalması, mal sahibinin tazmin veya ücret hakkını ortadan kaldırmaz.
- 34- “Alınması memnu’ olan şeyin, verilmesi dahi memnu'ʹ olur.”
- Memnu’: Yasaklanmış
- Örnek:
- • Rüşvet
- • Riba (Faiz)
- • Uyuşturucu maddeler
- 35- “İşlenmesi memnu’ olan şeyin istenmesi dahi memnu’ olur.”
- Yani: Suça azmettirmek
- Örnek:
- • Yalan yere şahitlik yapmak
- • Zulmetmek
- • Başkasını malını gasp etmek veya çalmak
- 36- “Adet muhakkemdir.”
- Muhakkem: Hakem kılınan
- Yani: İslam hukukunda, bir konu hakkında Kur’an ve sünnette bir delil bulunmadığı zaman, halk arasında yerleşmiş olan ve İslam dininin temel prensiplerine aykırı olmayan örf ve adetlere göre hüküm verilmesi esas alınmıştır.
- XII
- Örnek: Buğday ekmeği yenen bölgede ‘ekmek’ sözcüğü mutlak olarak kullanıldığında buğday ekmeğine, ‘para’ sözcüğü de ülkenin kullandığı para birimine hamledilir.
- 37- “Nâsın istimali bir hüccettir ki, anınla amel vacip olur.”
- Nâs: İnsanlar
- İsti’mal: Uygulama
- Hüccet: Delil
- Anınla: Onunla
- Amel: İş
- Vacip olmak: Gerekmek
- Yani: Örf ve adetin hukuki bir bağlayıcılığı vardır.
- Örnek:
- • Yevmiyeci olarak çalıştırılan bir kişinin çalışma süresini, -‐‐özel bir düzenleme yoksa örf belirler.
- • Bir kap içerisinde gönderilen hediyeye kabın dahil olup olmadığını örf belirler.
- • Kişilerin iffet ve namusuna dil uzatmak anlamına gelen bazı kötü sözler, böyle bir niyet ve amaç taşımadan bir bölgede yaygın hale gelebilir. Ceza veya uyarı, bu durum göz önünde bulundurularak verilir.
- • Başlık parasının, hukuken mehir olarak değerlendirilmesi.
- 38- “Âdeten mümteni olan şey, hakikaten mümteni gibidir.”
- Mümteni: İmkansız
- Yani: Bazı şeyler gerçekte mümkün olabilir; ancak adeten gerçekleşmesi mümkün değildir. Bu taktirde gerçekte mümkün olmayan bir şey gibi değerlendirilir.
- Örnek: Tevatür yoluyla sabit olan bir şeyi yalanlayan kişinin yalanladığı konuyla ilgili davasına bakılmaz. Bu konuda delil getirmesi de istenmez; zira böyle kesinlik ifade eden şeylerin inkarı adeten pek görülmüş şey değildir.
- 39- “Ezmanın tegayyürü ile ahkâmın tegayyürü inkâr olunamaz.”
- Ezman: Zamanlar
- Tegayyür: Değişmek
- Ahkam: Hükümler
- Örnek:
- XIII
- • İslam’ın ilk dönemlerinde gasp edilen malın menfaati tazmin konusu değilken, özellikle yetim ve vakıf mallarına haksız müdahaleler artınca, gayrı meşru hırsları engellemek için, bu fetva terk edilerek menfaatin tazmini yönünde hüküm verilmiştir.
- • Hz. Ömer zamanında atlara zekat konulması,
- • Hz. Ömer zamanında “müellefe-‐‐i kulub”a zekât verilmesinin kaldırılması,
- • Hz. Ömer zamanında “Sevad” uygulamasında taşınmaz malların ganimet sayılması,
- • Hz. Ömer zamanında diyet ödemesinin, katilin yakın akrabası olan “asabe” yerine divana bırakılması...
- İstisna: İnsanların tabii haklarını koruyan ilahi emirler ve bazı nadir kanunlar ve kaideler zamanla değişmez.
- 40- “Âdetin delaletiyle mana-‐‐yı hakikî terk olunur.”
- Mana-‐‐yı hakiki: Gerçek anlam, sözlük anlamı, birinci anlam.
- Yani: Bir sözün örfen başka anlamda kullanılması yaygınlaştığı taktirde gerçek anlamına itibar edilmez.
- Örnek:
- • Lambayı yakmak
- • Odayı yakmak
- 41- “Âdet ancak, muttarit yahut galip oldukta muteber olur.”
- Muttarid: Düzenli
- Yani: Âdetin muteber olabilmesi için, düzenli bir şekilde devamlı ya da çoğu zaman uygulanır olması gerekir.
- Örnek:
- • Katma Değer Vergisinin fiyatlara dahil olup olmaması
- • Nakliye ücretinin, beyaz eşyaya dahil olup olmaması
- 42- “İtibar gaalib-‐‐i şayia olup nadire değildir.”
- Galib-‐‐i şayi’: Çok yaygın
- Nadir: Az
- Yani: Hüküm vermede dikkate alınacak olan, nadiren vuku bulan değil, insanlar arasında yaygın olan uygulamalardır.
- Örnek: Mefkud, yani kayıp olan, sağ ya da diri olduğuna dair bilgi alınamayan kişi; bir kısım hakları elde etmesi bakımından ölü, ancak kendisinden bir hak elde edecek başkaları açısından diri hükmündedir. Bu kişinin ölümüne karar vermek için çocuk ölümleri ve salgın hastalık gibi istisnai durumlar dışında, normal şartlar altında o bölgede yaşayan hemcinsi olan insanların yaş ortalaması
- XIV
- esas alınır. Nadiren bu yaşın üstünde yaşayanlar da olabilir; ancak hüküm nadir olana göre verilmez.
- 43- “Örfen maruf olan şey, şart kılınmış gibidir.”
- Maruf: Bilinen
- Örnek:
- • Ücretle çalıştırılan bir kişiye yemek verilip verilmemesini örf belirler.
- • Araba satışlarında yedek tekerleğin fiyata dahil olup olmadığı sorulmaz.
- 44- “Beynet-‐‐tüccar mâruf olan şey, aralarında meşrut gibidir.”
- Beyne’t-‐‐tüccar: Tüccarlar arasında
- Maruf: Tanınan, bilinen
- Meşrut: Şart kılınmış
- Yani: Tüccar arasında bilinen uygulamalar, aralarındaki sözleşmelerin şartlarından sayılır.
- Örnek: Ödemelerin peşin olup olmaması, ödemenin hangi para birimiyle olacağı...
- 45- “Örf ile tayin nass ile tayin gibidir.”
- Tayin: Belirlemek
- Nass: Açıkça belirtilmiş söz
- Yani: Bir şeyin açık sözle belirlenmesi ne hüküm ifade ederse, örfler belirlenmesi de aynı hükmü ifade eder.
- Örnek: Bir kimse komşusundan ödünç olarak ekmek bıçağı alsa , bununla odun parçalayamaz. Bir yemek kabı alsa onunla kömür taşıyamaz.
- 46- “Vücudda bir şeye tabi olan, hükümde dahi ona tabi olur.”
- Vücud: Varlık
- Örnek:
- • Satın alınan kilidin anahtarı.
- • Sütü için alınan ineğin kendi sütünü emen yavrusu.
- • Satılan gebe hayvanın karnındaki yavrusu.
- • Öldürülen hamile bir kadının sadece kendisi için diyet ödenir, çocuk için ayrıca diyet olmaz.
- 47- “Tabi olan şeye ayrıca hüküm verilmez.”
- XV
- Örnek:
- • Bir hayvanın karnındaki yavru ayrıca satılamaz.
- • Taşınmaz bir malın geçiş ve suyolu gibi hakları, taşınmaz malın kendisinden ayrı olarak alınıp satılamaz.
- 48- “Bir şeye malik olan kimse, o şeyin zarûriyyatından olan şeye dahi malik olur.”
- Zarûriyyat: Ayrılmaz parça durumunda olan şeyler.
- Örnek:
- • Bir evi satın alan kişi, onun yol hakkını da almış olur.
- İstisna: Yeraltı suları, genel olarak kamu yararına ait sulardandır. Dolayısıyla bir yere sahip olmak, onun altındaki sulara sahip olmayı gerektirmez.
- 49- “Asıl sakıt oldukta, fer’i dahi sakıt olur.”
- Fer’: Tabi olan
- Sakıt olmak: Düşmek, hükümsüz olmak
- Örnek:
- • Alacaklı olan kimse alacağından vazgeçse, bu borç için kefil olan kişinin kefillik sorumluluğu da sona erer. Fakat alacaklı kefili ibra etse asıl borçlunun sorumluluğu kalkmış olmaz.
- 50- “Sakıt olan şey avdet etmez.”
- Avdet etmek: Dönmek
- Örnek:
- • Kişinin, sattığı malın ücretini alabilmek amacıyla malı elinde tutma hakkı vardır. Ancak ücreti almadan malı teslim etmişse, bu hakkı ıskat etmiş sayılır. Ücreti ödemediği için o malı müşteriden geri isteyip elinde tutma hakkını artık kullanamaz.
- • Alacaklı, alacaklıya borcunu hibe etse, bu hibesinden geri dönemez.
- • Bir arsada yol hakkı bulunan kimsenin rızasıyla orada bir bina yapılsa, o kimsenin yol hakkı sakıt olur.
- 51- “Bir şey bâtıl oldukta anın zımnındaki şey de batıl olur.”
- Batıl: Geçersiz
- Oldukta: Olduğunda
- Zımn: Altındaki anlam; kapalı ifade
- Yani: Bir kısım söz ve sözleşmelerin kendileriyle kastedilen açık anlam ve hükümleri olmasının yanı sıra, onların altında yatan başka anlam ve hükümleri de bulunur ki, bunlara, “zımnen sabit olan
- XVI
- şeyler” adı verilir. Bunların geçerli olup olmaması, kastedilen ve açıkça anlaşılan anlamın geçerli olup olmamasına bağlıdır.
- Örnek: Müşteri, aldığı maldaki bir kusur için satıcıyla başka bir mal karşılığı sulh yapsa, anlaşsa, sonra müşterinin özel bir çabası olmadan o kusur düzelmiş olsa; ‘dolayısıyla’, yapılan sulh geçersiz olur.
- 52- “Asıl sabit olmadığı halde fer'ʹin sabit olduğu vardır.”
- Fer’: ‘Asl’a tabi olan
- Yani: Fer’, sükut (düşme) bakımından asla tabi olmakla birlikte, sübut yönünden sürekli asla bağlı olmayabilir.
- Örnek: Bir kimse, “filanın filana şu kadar borcu vardır, ben ona kefilim” derse, daha sonra asil’in, yani borçlunun inkarı üzerine alacaklı hak iddia ederse, borcu kefilin ödemesi gerekir. Asil, yani borçlu inkar ederek düşmüştür ama kefilin kefilliği düşmez, devam eder.
- 53- “Mâni ve muktezi tearuz edince mâni takdim olunur.”
- Mani: Engelleyici unsur
- Muktazi: Gerektirici unsur
- Tearuz etmek: Karşı karşıya gelmek, çatışmak
- Takdim olunmak: Öne geçirilmek
- Yani: Bir konuda engelleyici unsur ile icap ettiren unsur birlikte bulunursa, engelleyici unsurun gereği yapılır.
- Örnek:
- • Kişi, borçlu olduğu kişinin elinde rehin olarak bulunan malı başkasına satamaz.
- • Hakim, kendi çocuğunun yabancı biriyle ortak olduğu bir şirket lehine hüküm vermiş olsa, bu hüküm geçersizdir.
- Fakat icap ettiren unsur üstün durumda olursa onun gereği yapılır. Mesela, açlıktan ölmek üzere olan kişinin başkasının malını almasına izin verilir.
- 54- “Aslın ibkâsı îfası kabil olmadığı hâlde bedeli îfâ olunur.”
- İfa: Yapmak, ödemek
- Kabil olmak: Mümkün olmak
- Bedel: Burada sözü edilen bedel sadece para değil, zararı karşılayacak herhangi bir tedbirdir.
- Yani: Geri ödemelerde asıl olan, malın bizzat kendisinin, şekil ve mana yönünden tam olarak iade edilmesidir. Bedelin ödenmesi sadece mana açısından bir iadedir ki, ancak aslın ödenmesi mümkün olmadığı zaman söz konusu olabilir.
- XVII
- 55- “Bizzat tecviz olunmayan şey, bittebâ tecviz olunabilir.”
- Bizzat: Kendisi, kendi başına
- Tecviz olunmak: Uygun görülmek, onaylanmak
- Bitteb’a: Tabi olmakla
- Örnek: Yol (mürur) ve sulama (şirb) gibi gibi irtifak hakları tek başlarına vakfedilemezken, ilgili oldukları mallarla birlikte vakfedilebilmektedirler. İçinde aktığı kanala tabi kılınarak suyun vakfı da caiz görülmüştür.
- 56- “İbtidaen tecviz olunamayan şey bekâen tecviz olunabilir.”
- İbtidaen: Başlangıçta
- Bekaen: Sonunda
- Örnek: Ücretsiz satış sözleşmesi fasittir; ancak akit ücretle yapıldıktan sonra satıcının müşteriden ücreti kaldırması sahihtir ve akit de fasit olmaz.
- 57- “Beka, ibtidâdan esheldir.”
- Beka: Devam ettirmek
- İbtida: Başlamak
- Eshel: Daha kolay
- Yani: Bir şeyi olduğu hal üzere bırakmak, yeni hüküm inşa etmekten daha kolaydır.
- Örnek: Yerine vekil bırakma yetkisi bulunmayan bir hakimin bıraktığı vekilin verdiği hüküm geçersizdir. Fakat sözü edilen hakim, vekilin verdiği hükmü daha sonradan kendisi onaylarsa bu hüküm caiz olur. Dolayısıyla başlangıçta caiz olmayan vekil bırakma işlemi ‘bekaen’ geçerli görülmüştür.
- 58- “Teberru’ ancak kabz ile tamam olur.”
- Teberru (akitleri): Bedelsiz akitler (Hibe, ariyet, vasiyet ve sadaka)
- Kabz: Karşı tarafın malı eline alması
- Yani: Teberru akitleri kabz, yani karşı tarafın malı bizzat teslim alma işlemi olmadan gerçekleşmiş olmaz.
- Örnek: Geliri yılsonunda ele geçen bir vakıftan, hizmet karşılığı pay alan bir kişi, henüz vakfın geliri elde edilmeden ölmüş olsa, o kişinin hizmet ettiği süre içinde hak ettiği ücret, mirasçılarına ödenir. Çünkü ücreti hak etmek için kabz şart değildir. Ama bir hizmet karşılığı olmadan vakıftan pay alam durumundaki bir kişi, yılsonu gelmeden ölmüş olsa, mirasçılarına bir şey ödemek gerekmez. Zira vakıf bir teberrudur ve ancak kabz ile tamam olur.
- İstisna: Vasiyet
- XVIII
- 59- “Raiyye, yani teb’a üzerine tasarruf maslahata menuttur.”
- Raiye, teb’a: Devlet başkanı veya başka bir idarecinin yönetimi altında bulunan bütün insanlar.
- Maslahat: Fayda
- Menut: Dönük
- Yani: İnsanları idare etmekle görevli olan yetkili kişiler, görevlerini yaparlarken halkın genel yararını gözetmek zorundadırlar.
- Örnek: Bazen kamu yararıyla şahsın menfaati çatıştığında, şahsın uğrayacağı maddi zarar karşılanmak kaydıyla kamunun yararı tercih edilir. Mesela, bir yolun genişletilmesi gerekiyorsa devlet, yolun geçeceği yerin sahibinin arazi ücretini hazineden ödeyerek yolu genişletebilir.
60- “Velâyet-‐‐i hâssa velâyet-‐‐i âmmeden akvâdır.”
- Velâyet: Reşit olan bir kimsenin, ehliyeti eksik olan birinin şahsi ve mali işlerini yönetme konusunda yetkili olmasıdır.
- Velâyet-‐‐i hâssa: Ehliyeti eksik şahıslar adına yetki kullanmanın yanı sıra, vakfın mütevellisi olmak gibi bazı özel görevleri de içine almaktadır ki, bu, üç sınıfta değerlendirilir:
- • Yalnız nikah,
- • Yalnız mal,
- • Hem nikah hem mal konusundaki veliliktir.
- Velayet-‐‐i âmme: Devlet başkanının ya da devletin yetki verdiği yargı kurumlarının, kamu düzenini sağlamak ve halkın yararına olan düzenlemeleri yapmak üzere ellerinde bulunan hukuki yetkilerdir.
- Akvâ: Daha kuvvetli
- Örnek: Bir vakfın mütevellisi varken, hakim o vakfın malında tasarrufta bulunamaz. İsterse onu kendisi tayin etmiş olsun. Hatta hakim, vakıf malını kiraya verse, mütevelli onun akdini geçersiz kılabilir.
61- “Kelamın i’mâli, ihmalinden evlâdır.”
- İ’mâl: İşlemek
- Evlâ: Daha iyi
- Yani: Bir kelamın, gerçek veya mecaz bir manaya hamli mümkün olduğu müddetçe ihmal edilmemeli, yani manasız sayılmamalıdır.
- Örnek: Bir şahıs, “bu malımı filanın oğluna vakfettim” dese, fakat o şahsın oğlu yoksa, hakiki anlam imkansız olacağından mecaz anlama bakılır ve torununa hamledilir; zira kelamın i’mali, ihmalinden evladır.
62- “Bir kelamın i’mâli mümkün olmazsa ihmal olunur.”
- Yani: Bir kelamın hakiki veya mecazi bir manaya hamli mümkün olmazsa o halde manasız bırakılır.
- XIX
- Örnek:
- • Bir kimsenin, kendisinden yaşça büyük biri için “oğlumdur” demesi anlamsızdır.
- • “Şu evi filana verin” diyen, fakat hibe, satış, vasiyet gibi bir açıklama getirmeyen kimsenin ifadesi geçersiz sayılır.
63- “Manayı hakiki müteazzir olduğunda mecaza gidilir.”
- Müteazzir: Zor
- Örnek: “Şu ağaçtan yemeyeceğim” diyen birinin, söz konusu ağacın kendisini yemesi mümkün olsa da çok zor olan bir şeydir; dolayısıyla bu sözle, ağacın meyvesinin kastedildiğinin anlaşılması gerekir.
64- “Mütecezzî olmayan bir şeyin bazısını zikretmek, küllünü zikir gibidir.”
- Mütecezzî: Parçalara ayrılan
- Küll: Hepsi
- Yani: Bölünmesi mümkün olmayan şeyler bir bütün olarak değerlendirilir; bir kısmından söz etmekle tamamı anlaşılır.
- Örnek:
- • Kısastan affetme, kefalet ve şuf’a hakkı gibi konularda bölme ve ayırma geçerli değildir.
- • Kısasla cezalandırılacak kişinin bir kısmının affedilmesi, bütünüyle affedilmesi anlamına gelir ve ceza diyete dönüşür.
65- “Mutlak ıtlakı üzere cari olur. Eğer nassen yahut delaleten takyid delili bulunmazsa.”
- Mutlak: Manası genel olup, herhangi bir kayıtla kapsamı sınırlandırılmamış sözcük. Mesela, kitap, öğrenci ve kuş gibi sözcükler, sayı ya da vasıf belirtmeyen, sadece mahiyet ifade eden mutlak lafızlardır.
- Mukayyed: Sınırlandırılmış lafız. Mesela, eski kitap, yürüyerek gelen öğrenci, akşama kadar izinlisin ve sabah olunca git gibi ifadeler sırasıyla, vasıf, hal, gaye ve şartla katıltanmış sözcükler olup mukayyet lafızlardır.
- Itlak: Bir ibarenin veya sözün kayıt ve şarta bağlı olmayarak, delalet ettiği manaya hamledilmesi
- Cari olmak: Geçerli olmak
- Takyid: Sınırlandırmak
- Yani: Herhangi bir kayıtla kayıtlanmamış olan mutlak bir ifade, kendisinden anlaşılan geniş anlamı çerçevesinde değerlendirilir.
- Örnek: Bir kimse terziye elbise dikmesi için kumaş verip pazarlık yapsa, bu mutlak bir işlem olur. Dolayısıyla terzi, bu elbiseyi kendi dikebileceği gibi kalfasına da diktirebilir.
- XX
66- “Hazırdaki vasıf lağv, gaibdeki vasıf muteberdir.”
- Hazır: Konuşma anında orada bulunan
- Gaib: Konuşma anında orada bulunmayan
- Vasıf: Malın vasfedilmesinden maksat, onun belirlenmiş olmasıdır ki, işaretle olan belirleme sözle anlatımdan daha güçlüdür.
- Lağv: Söylenip söylenmemesi itibara alınmayan söz.
- Muteber: İtibar edilen
- Yani: Sözleşmelerde, kişinin karşısında duran bir şeyi vasfetmesi dikkate alınmaz; ancak yanında olmayan bir şeyi vasfetmesi muteberdir.
67- “Sual cevapta iade olunmuş addolunur.”
- Addolunmak: Sayılmak
- Yani: Tasdik olunan bir soruda ne denilmiş ise, cevap veren onu söylemiş hükmündedir.
- Örnek: “Okula gittin mi?” sorusuna verilen “evet” cevabının içinde “okula gittim” cümlesi tekrar edilmiş sayılır.
68- “Sâkite bir söz isnad olunmaz. Lakin maraz-‐‐ı hacette sükût beyandır.”
- Sakit: Susan kişi
- İsnad olunmak: Dayandırılmak
- Maraz-‐‐ı hacet: İhtiyaç anı; konuşulması gereken an
- Sükût: Susmak
- Beyan: Konuşmak, bir şey ifade etmek
- Yani: Normal şartlarda susan, bir söz söylemeyen kimseye, “şu sözü söylemiş oldu” denemez ve böyle bir varsayımla hüküm verilemez; fakat konuşulması gereken yerde susması, ikrar veya beyan sayılır.
- Örnek: Malının satıldığını gören kişinin buna ses çıkarmaması, satışı onayladığı anlamına gelmez; şayet o malı alan müşterinin malı alıp götürmesine de bir şey demez ve seyirci kalırsa, bu bir açıklama sayılarak, mal sahibinin bu satışı onayladığına hükmedilir.
69- “Bir şeyin umur-‐‐u batınada delili, o şeyin makamına kaim olur.”
- Umur-‐‐u batına: Görünmeyen, gizli işler
- Delil: Alamet
- Makamına kaim olmak: Yerine geçmek
- Yani: Bir şeyin gerçek durumunun anlaşılmasına imkan bulunmayan hususlarda, görünen alamete göre hüküm verilir.
- XXI
- Örnek: Sözleşme için satış teklifinde bulunan kişi, daha sonra malını satmak istemediği anlamına gelen bir kısım söz ve davranışlarda bulunduğu taktirde, yaptığı satış teklifini geçersiz kılar.
70- “Mükâtebe, muhâtaba gibidir.”
- Mükatebe: Yazmak
- Muhâtaba: Konuşmak
- Yani: Uzaktan yazışmak suretiyle yapılan sözleşmeler, yüz yüze yapılan sözleşmeler hükmündedir.
71- “Dilsizin işaret-‐‐i ma'ʹhudesi, lisan ile beyan gibidir.”
- İşaret-‐‐i ma’hude: -‐‐Özellikle erbabınca-‐‐ bilinen işaretler
- Lisan: Dil
- İstisna: Zina ve iftira cezası gibi hadler konusunda dilsizin işareti ittifakla geçerli görülmemiştir. Çünkü hadler, şüphe ile düşürülen cezalardandır. Dilsizin işareti ise şüpheden uzak değildir.
72- “Tercümanın kavli her hususta kabul olunur.”
- Tercüman: Konuşmaları tercüme eden kişi
- Kavil: Söz
- Yani: Tercüman, hukuken tercüme ettiği kişinin yerine kaim kılınır.
73- “Hatası zâhir olan zanna itibar yoktur.”
- Zâhir: Açık
- İtibar: Değer, önem
- Yani: Yanlış olduğu ortaya çıkan zan hukuken geçersizdir.
- Örnek: Hâkimin verdiği kararda hata ettiği anlaşılırsa, iade-‐‐i mahkeme yoluyla hâkimin önceki görüşünden dönmesi gerekir.
74- “Senede müstenid olan ihtimal ile hüccet yoktur.”
- Sened: Dayanak
- Müstenid: Dayanan
- Hüccet: Delil
- Yani: Bir delilden kaynaklanan ihtimal ortaya çıkınca, bu delile muhalif olan hüccete itibar edilmez. Yalnız, bu “ihtimal”in bir delile dayanması gerekmektedir.
- Örnek: Vekil olan kimse, kendisi ya da müvekkili adına aldığını belirtmeden bir şey satın alsa, daha sonra mal telef olduğunda veya ayıplı çıktığında, o şeyi müvekkili adına aldığını söylese, bu sözü
- XXII
- tasdik edilmez; zira bu durumda bir töhmet ‘ihtimali’ mevcuttur. Bunun ‘delil’i, malın helak olmasından veya ayıplı çıkmasından sonra bu sözü söylemiş olmasıdır.
- Bir kimsenin, yakınları lehine yaptığı şahitliğin kabul edilmemesi de bu kaidenin gereğidir.
75- “Tevehhüme itibar yoktur.”
- Tevehhüm: Herhangi bir delile dayanmayan soyut ihtimal
- Örnek: İflas ederek ölen bir kimsenin malları satılarak değeri alacaklılar arasında paylaştırılır. Başka bir alacaklının daha ortaya çıkabileceği ihtimaline dayanılarak başka bir pay ayrılmaz. Yani, onun mahrum kalacağı vehmine itibar edilmez. Şayet böyle biri çıkarsa, normal yollarla hakkını arar.
76- “Burhan ile sabit olan şey, ayanen sabit gibidir.”
- Burhan: Kesin delil
- Ayanen: Açıkça, gözle görülmüş şekilde
- Yani: Kesin bir delille (adil bir kişinin şahitliği de buna dahildir) sabit olan şey, açıkça, gözle görülerek sabit olmuş hükmündedir.
77- “Beyyine müddeî için ve yemin münkir üzerinedir.”
- Beyyine: Açıklama, delil getirme
- Müddeî: İddia eden
- Münkir: İnkar eden
- Yani: Muhakeme sırasında davacı delil getirmekle yükümlü olup, delil getirmediği taktirde davalıdan, yani davacının iddiasını inkar eden kişiden yemin etmesi istenir.
78- “Beyyine, hilaf-‐‐ı zahiri isbat için, yemin aslı ibkâ içindir.”
- Hilaf-‐‐ı zahir: Görünenin tersi
- İbka: Olduğu hal üzere devam ettirme
- Yani: Delil, görünen normal durumun aksini ispatlamak, yemin ise asıl durumun olduğu hal üzere bırakılması içindir.
- Örnek: Alışveriş yapan iki kişi, satışın rıza ile veya zorlamayla olduğu konusunda anlaşmazlığa düştükleri taktirde söz, rızayı savunan tarafın olur; çünkü sözleşmelerde asıl olan rızadır. Zorlama, aslın hilafına, tersine bir durum olduğundan dolayı, bunu iddia eden kişiden delil getirmesi istenir.
79- “Beyyine, hüccet-‐‐i müteaddiye ve ikrar, hüccet-‐‐i kâsıradır.”
- Hüccet-‐‐i müteaddiye: Etkisini sadece ilgili şahısta göstermeyip, başkasının hakkına da sirayet eden delil
- İkrar: Açıktan söylemek; kabul etmek
- XXIII
- Hüccet-‐‐i kâsıra: Etkisini sadece ilgili şahısta gösteren başkasının hakkına sirayet etmeyen delil
- Yani: Bir şey kesin delille sabit olur ve gereği ile hükmedilirse, o hüküm yalnız kendisine delil getirilen şahsa münhasır kalmayıp başkasına da sirayet edebilir. Çünkü kesin delil, hakimin hükmüyle hüccet olma vasfını kazanır.
- İkrar ise böyle olmayıp sadece ikrarda bulunan şahsın kendisi hakkında hüccet olur ve başkasına sirayeti yoktur; aksi taktirde başkasına zarar vermek için yapılacak kötü amaçlı ikrarların yolu açılmış olurdu.
- Örnek: Bir kimse mirasçılarından sadece birinin huzurunda miras malından alacağı olduğunu iddia edip bunu kesin bir delille ispat etse, verilen hüküm diğer varislere de sirayet eder; yani onları da bağlar, etkiler. Dolayısıyla diğer mirasçılar, davacının iddiasını kendi huzurlarında da ispat etmesini talep edemezler. Fakat söz konusu borç, delille değil de, yalnız bir mirasçının ikrarı ile sabit olup ona göre hüküm verilseydi, borç sadece ikrarda bulunan mirasçının mirastan alacağı paydan tahsil edilebilirdi.
80- “Kişi ikrarı ile muaheze olunur.”
- İkrar: Açıktan söylemek; kabul etmek
- Muaheze olunmak: Sorumlu tutulmak
- Yani: İkrar, sahibi açısından kesin delil gibi bağlayıcıdır; çünkü şahsın kendisiyle ilgili bir hüccettir ve ikrarın yalana dayanması adeten mümkün görülmemektedir. Bir konuda beyyine ile ikrar, ikisi birlikte bulunduklarında, hükmü beyyineye dayandırmaya ihtiyaç yoksa ikrara itibar edilir.
81- “Tenakuz ile hüccet kalmaz. Lakin mütenakızın aleyhine olan hükme halel gelmez.”
- Tenakuz: Tutarsız konuşmak, birbirine zıt düşünceler ortaya atmak; iki sözden her birinin, diğerinin ispat ettiği hükmü nefyetmesi; yani ikisinden birinin yanlış birinin doğru olmasıdır.
- Hüccet: Burada hüccet ile kastedilen, şahitliktir.
- Mütenakız: Çelişen
- Halel: Zarar
- Yani: Hâkimin, yapılan bir şahitliğin gereği olarak verdiği hüküm, daha sonra aynı şahitlerin ifade değiştirmesi ile bozulamaz; ancak şahitler, önceki şahitlikleri sebebiyle telefine sebep oldukları şeyi tazminle yükümlü tutulur.
82- “Şartın sübutu indinde ona muallâk olan şeyin sübutu lazım olur.”
- Sübut: Sabit olmak, gerçekleşmek
- İndinde: Yanında, katında
- Muallâk: Asılı, bağlantılı
- Yani; bir sözleşmenin gerçekleşmesi herhangi bir şarta bağlandığı taktirde, şartın meydana gelmesiyle sözleşme gerçekleşmiş olur.
- XXIV
83- “Bikaderi’l-‐‐imkan şarta riayet olunmak lazım gelir.”
- Bikaderi’l-‐‐imkan: Mümkün olduğunca, imkanlar elverdiğince
- Riayet olunmak: Uyulmak
- Şart: Burada sözü edilen şart, “...yapmak şartıyla”, “...etmek şartıyla” şeklindeki takyidi şarttır.
- 84- “Va’dler suret-‐‐i ta’liki iktisâ ile lazım olur.”
- Yani: Kendisine bağlanan şartın meydana gelmesiyle, ona bağlanan vaatlerin de meydana gelmesi zorunludur.
85- “Bir şeyin nef’i, zamânı mukabelesindedir.”
- Nef’: Fayda
- Zamân: Tazmin etme
- Mukabele: Karşılık
- Yani: Bir şeyden faydalanmak, onu tazmin sorumluluğunu da beraberinde getirir.
- Örnek: Telef olan malın zararını yüklenmek, o şeyden yararlanmanın tabii bir sonucudur.
86- “Ücret ile zaman müctemî olmaz.”
- Zaman: Tazmin
- Müctemi olmak: Bir arada bulunmak
- Yani: Tek bir sebepten dolayı hem ücret hem de tazmin bir arada bulunamaz.
- Örnek: Bir kimse bir şahsın arabasını gasp edip kötü bir şekilde kullanır ve arabanın değeri düşerse, o şahsa arabanın değer farkını tazmin etmek zorundadır. Ona ayrıca bir kullanma ücreti vermesi gerekmez.
87- “Mazarrat menfaat mukabelesindedir.”
- Mazarrat: Zararlar
- Mukabele: Karşı
- Yani: Bir şeyin zararının karşılanması, ondan elde edilen menfaat sebebiyledir.
- Örnek: Şirkete ait bir malın tamir edilmesi söz konusu olduğunda, şirkete ortak olanlar tamir masrafına, şirketteki hisseleri oranında katılırlar.
88- Külfet nimete ve nimet külfete göredir.”
- Külfet: Zorluk
- XXV
89- “Bir fiilin hükmü failine muzaf kılınır ve mücbir olmadıkça amirine muzaf kılınmaz.”
- Fail: Fiili yapan
- Muzaf kılınmak: Bağlanılmak, yüklenilmek
- Mücbir olmadıkça: Zorlamadıkça
- Amir: Emreden
- Yani: Bir fiili yapanın bizzat kendisi sorumlu olur. Ona bu fiili yapmasını emreden kişi, zorlamadığı müddetçe yapılan fiilden dolayı sorumlu tutulamaz; İslam hukukunda sorumluluk şahsidir. Şayet emreden kişi zorla yaptırdıysa zahire bakılmayıp fiil emredene isnad edilir. Bu durumda fail, cansız bir alet gibi değerlendirilerek sorumlu tutulmaz.
90- “Mübaşir, yani bizzat fail ile mütesebbib müctemî oldukta hüküm, faile muzaf kılınır.”
- Mübaşir: Bir şeyi bizzat yapan
- Mütesebbib: Sebep olan kişi
- Müctemi: Toplanmış
- Yani: Bir şeyin meydana gelmesinde, o şeyi bizzat yapanla ona sebep olan birlikte bulundukları taktirde hüküm, sebep olana değil onu bizzat yapana isnad edilir.
- Örnek: Evin kapısını açık koymak, arabanın kontak anahtarını üzerinde bırakmak suretiyle evin soyulmasına ve arabanın çalınmasına sebep olan kişiler tazminle yükümlü olmazlar.
91- “Cevaz-‐‐ı şer'ʹi, zamâna münafi olur.”
- Cevaz-‐‐ı şer’i: Kanuni izin
- Zamân: Tazmin
- Münafi: Aykırı, zıt
- Yani: Bir şey hukuken meşru, kanuni olursa, o şey sebebiyle kasıtsız olarak meydana gelen zararların tazmini gerekmez.
- Örnek: Bir kişinin kendi mülkünde kazmış olduğu kuyuya birinin hayvanı düşüp telef olsa tazminat lazım gelmez; çünkü kişinin kendine ait bir mülkte kuyu kazabilmesi hukuken meşru bir haktır.
92- “Mübaşir, müteammid olmasa da zâmin olur.”
- Mübaşir: Bir şeyi bizzat yapan
- Müteammid: Kasıtlı
- Zâmin: Tazmin eden
- Yani: Bir işi yapan kişi, o konuda bir kastı bulunmasa da tazminle sorumlu olur.
- XXVI
- Örnek: Bir kimse alışveriş yerinde ayağı kayarak düşse oradaki bir kısım eşyaya zarar verse onları tazmin etmesi gerekir.
- Sanayi atıklarının zararları, hatalı ilaç üreten firmalar ve doktor hataları sebebiyle uğranılan zararlar bu kapsamda ele alınmaktadır.
93- “Mütesebbib müteammid olmadıkça zâmin olmaz.” []
- Mütesebbib: Sebep olan
- Müteammid: Kasıtlı
- Zâmin: Tazmin eden
- Yani: Bir zarara sebebiyet veren kişi, o zarara sebep olan fiili kasten ve haksız olarak işlemedikçe tazminle yükümlü olmaz.
- Çünkü o sebep, müstakil olarak bir malın telefine illet değildir. Mütesebbibin tazminle sorumlu olması için, fiilin haksız olması icap eder.
- Örnek: Bir avcının, avına tüfekle ateş etmesi sebebiyle ürken bir hayvan kaçarken düşüp ölse ya da bir tarafı sakatlansa, bir kasıt olmaması sebebiyle avcıya tazmin gerekmez. Ancak bu fiili kasıtlı olarak yaptığı anlaşılırsa, zarar kendisine ödettirilir.
94- “Hayvanatın kendiliğinden olarak cinayet ve mazarratı hederdir.” []
- Hayvanat: Hayvanlar
- Mazarrat: Zararlar
- Heder: Boşa gitme; zararın hükümsüz olması ve tazmin gerektirmemesi.
- Yani: Sahibinin bir “kastı ve kusuru olmaksızın” bir hayvanın meydana getirdiği zararın, o hayvanın sahibi tarafından tazmin edilmesi gerekmez.
95- “Gayrın mülkünde tasarrufla emretmek batıldır.” []
- Gayr: Başkası
- Tasarruf: Sahip olma ve kullanma; yönetme
- Batıl: Geçersiz
- Yani: Bir kişinin, başkasının sahip olduğu mal ve menfaatte, vekalet ya da velayet yetkisi bulunmaksızın tasarrufta bulunması geçerli olmadığı gibi, o mal veya menfaate tasarruf etmesi konusunda başkasına verdiği emirler de batıldır, yani geçerli değildir. Geçerli olmayan emirler ise müspet ya da menfi bir telkinden ibarettir ve bu tür emir, sahiplerine hukuki sorumluluk getirmezler.
- Örnek: Bir kimse diğer bir şahsa, başkasına ait malı denize atmasını veya telef etmesini emretse ve o da bu malın başkasına ait olduğunu bile bile bu emri yerine getirse, tazmin sorumluluğunu, emri yerine getiren kişi yüklenmiş olur. Mal sahibinin, emreden kişi hakkında, “benim malımı sen telef ettirdin” diye açtığı tazminat davasına bakılmaz.
- XXVII
96- “Bir kimsenin mülkünde onun izni olmaksızın âhar bir kimsenin tasarruf etmesi caiz değildir.” []
- Âhar: Başka
- Yani: Başkasına ait olan mülkün dokunulmazlığı vardır; onda sahibinden izinsiz olarak tasarrufta bulunmak suretiyle bu dokunulmazlığın çiğnenmesi caiz değildir.
- Örnek: Ortak bir malın, ortaklardan biri tarafından izinsiz olarak kullanılması ve komşuya ait duvardan izinsiz yararlanılması caiz değildir.
- Tasarruf konusundaki izin: Sarih veya delalet yoluyla olur. Bir kimsenin, evini satması için başkasını vekil tayin etmesi sarih bir izindir. Çobanın, ölmek üzere olan bir koyumu kesmesi ise delaleten izindir. Çünkü böyle durumlarda çoban, mal sahibi tarafından zımnen izinli sayılır.
97- “Bilâ-‐‐sebeb-‐‐i meşru'ʹ, birinin malını bir kimsenin ahz eylemesi caiz olmaz.” []
- Bila-‐‐sebeb-‐‐i meşru’: Hukuki bir gerekçe olmaksızın
- Ahz eylemek: Almak
- Yani: Hukuki bir dayanağı olmaksızın, ister ciddi ister şaka, isterse hata ile olsun başkasının malını almak caiz değildir. Aldığı taktirde kişinin, hemen geri vermesi ya da tazmin etmesi gerekir. Unutma ve hata, kul haklarında mazeret değildir.
98- “Bir şeyde sebeb-‐‐i temellükün tebeddülü o şeyin tebeddülü makamına kâimdir.” []
- Sebeb-‐‐i temellük: Mülk edinme sebebi
- Tebeddül: Değişmek
- Mülk edinme: Üç şekilde gerçekleşir:
- a) Sözleşme ve benzeri şeylerle malın el değiştirmesi,
- b) Miras yolu,
- c) Avlanma gibi, mübah bir mala el koyma şeklinde.
- Yani: Bir şeyin kendisi değişmediği halde, mülk edinme sebebi değiştiği taktirde o şeyin kendisi değişmiş kabul edilir.
- Örnek: Bir kimse satın aldığı malı, ‘başkasına sattıktan sonra’ ondan geri aldığında, malın ilk aldığı kişiden kendisine kusurlu intikal ettiğini fark etse, söz konusu malı ona bu kusur sebebiyle iade edemez; çünkü, malın üzerinden geçen diğer sözleşme temellük sebebini değiştirmiştir.
99- “Her kim ki kendi tarafından tamam olan şeyi nakz etmeğe sa'ʹy ederse sa'ʹyi merduddur.” []
- Nakz etmek: Bozmak
- Sa’y etmek: Gayret etmek, çalışmak
- Merdud: Reddedilmiş, geçersiz
- XXVIII
- Yani: Bir kimse kendi kabulü ya da yapmasıyla tamamlanan bir şeyi sonradan bozmaya kalkarsa, bu davranışına itibar edilmez.
- Örnek: Bir şeyi ikrar edip sonradan hata ettiği gerekçesiyle ikrarından dönmek isteyen kişinin sözü dinlenilmez.
- == 100- “Kim ki; bir şeyi vaktinden evvel isti’cal eyler ise mahrumiyetle muateb olur.” ==
- İsti’cal eylemek: Aceleyle, vaktinden önce istemek
- Muateb olmak: Azarlanmak, cezalandırılmak
- Yani: Bir kimse, elde edilmesi için genel ve standart bir sebebin vaz’ edildiği bir menfaate kavuşmak için, onun vaktini beklemez ve acele davranırsa, o menfaatten mahrum edilerek cezalandırılır.
- Örnek: Kişinin miras malından yararlanabilmesi için, miras bırakacak kimsenin ölmesi, genel ve standart bir kuraldır. Dolayısıyla, miras malını vaktinden önce elde etmek amacıyla murisini öldüren kişi, alacağı mirasın tamamından mahrum edilerek cezalandırılmış olur.
- Kaynakça:
- Mecelle’nin Külli Kaideleri, Doç. Dr. Mustafa Yıldırım, İzmir İlahiyat Vakfı Yayınları, İzmir, 2001
- XXIX
Mecelle maddelerinin konularına göre tarafımızca tasnif edilmiş şekli: []
FIKIH []
- 1. “İlm-‐‐i fıkh, mesâil-‐‐i şer'ʹiyye-‐‐i ameliyeyi bilmektir.”
NİYET []
- 2. “Bir işten maksat ne ise hüküm ona göredir.”
- 3. “Ukutta itibar mekasıd ve meaniyedir; elfaz ve mebaniye değildir.”
İSTISHAB []
- 4. “Şekk ile yakin zail olmaz.”
- 5. “Bir şeyin bulunduğu hal üzere kalması asıldır.”
- 6. “Kadim, kıdemi üzerine terk olunur.”
- 7. “Zarar kadim olmaz.”
- 8. “Beraet-‐‐i zimmet asıldır.”
- 9. “Sıfat-‐‐ı arızada asl olan ademdir.”
- 10. “Bir zamanda sabit olan şeyin -‐‐hilafına delil olmadıkça-‐‐ bekasıyla hükmolunur.”
- 11. “Beka, ibtidâdan esheldir.”
- 12. “Bir emr-‐‐i hâdisin akreb-‐‐i evkatına izafeti asıldır.”
ZARAR []
- 13. “Zarar ve mukabele bi’z-‐‐zarar yoktur.”
- 14. “Zarar izale olunur.”
- 15. “Zarar kendi misli ile izale olunamaz.”
- 16. “Zarar-‐‐ı âmmı def'ʹ için, zarar-‐‐ı hâs ihtiyar olunur.”
- 17. “Zarar-‐‐ı eşed, zarar-‐‐ı ehaf ile izale olunur.”
- 18. “İki fesat tearuz ettiğinde ehaffı irtikab ile a’zamının çaresine bakılır.”
- 19. “Ehven-‐‐i şerreyn ihtiyar olunur.”
- 20. “Def-‐‐i mefâsid, celb-‐‐i menâfiden evlâdır.”
- 21. “Zarar, bi kaderi’l-‐‐imkân def olunur.”
ZARURET-‐‐HACET []
- 22. “Meşakkat teysiri celb eder.”
- 23. “Bir iş dıyk oldukta, müttesa’ olur.”
- 24. “Zaruretler, memnu olan şeyleri mübah kılar.”
- 25. “Zaruretler kendi miktarlarınca takdir olunurlar.”
- 26. “Bir özür için caiz olan şey, o özrün zevali ile batıl olur.”
- 27. “Mani zayi olunca memnu avdet eder.”
- 28. “Hacet umûmî olsun, husûsî olsun, zaruret menzilesine tenzil olunur.”
- 29. “Iztırar gayrın hakkını iptal etmez.”
- XXX
SEDDİ ZERAYİ []
- 30. “Alınması memnu olan şeyin, verilmesi dahi memnu olur.”
- 31. “İşlenmesi memnu olan şeyin istenmesi dahi memnu olur.”
ÖRF []
- 32. “Adet muhakkemdir.”
- 33. “Nâsın istimali bir hüccettir ki, anınla amel vacip olur.”
- 34. “Adeten mümteni olan şey, hakikaten mümteni gibidir.”
- 35. “Ezmanın tegayyürü ile ahkâmın tegayyürü inkâr olunamaz.”
- 36. “Âdetin delaletiyle mana-‐‐yı hakikî terk olunur.”
- 37. “Âdet ancak, muttarit yahut galip oldukta muteber olur.”
- 38. “İtibar gaalib-‐‐i şayia olup nadire değildir.”
- 39. “Örfen maruf olan şey, şart kılınmış gibidir.”
- 40. “Beynettüccar maruf olan şey, aralarında meşrut gibidir.”
- 41. “Örf ile tayin nass ile tayin gibidir.”
TABİLER []
- 42. “Vücudda bir şeye tabi olan, hükümde dahi ona tabi olur.”
- 43. “Tabi olan şeye ayrıca hüküm verilmez.”
- 44. “Bir şeye malik olan kimse, o şeyin zarûriyyatından olan şeye dahi malik olur.”
- 45. “Asıl sakıt oldukta, fer’i dahi sakıt olur.”
- 46. “Asıl sabit olmadığı halde fer'ʹin sabit olduğu vardır.”
- 47. “Mâni ve muktezi tearuz edince mâni takdim olunur.”
- 48. “Sakıt olan şey avdet etmez.”
- 49. “Bir şey bâtıl oldukta anın zımnındaki şey de batıl olur.”
- 50. “Aslın ibkâsı (veya îfası) kabil olmadığı hâlde bedeli îfâ olunur.”
- 51. “Bizzat tecviz olunmayan şey, bittebâ tecviz olunabilir.”
- 52. “İbtidaen tecviz olunamayan şey bakâen tecviz olunabilir.”
- ' '53. “Teberru’ ancak kabz ile tamam olur.”
MASLAHAT []
- 54. “Raiyye, yani teb’a üzerine tasarruf maslahata menuttur.”
- 55. “Velâyet-‐‐i hâssa velâyet-‐‐i amme'ʹden akvâdır.”
- XXXI
KELAM []
- 56. “Kelamda asl olan mana-‐‐yı hakikidir.”
- 57. “Manayı hakiki, müteazzir olduğunda mecaza gidilir.”
- 58. “Kelamın i’mali, ihmalinden evlâdır.”
- 59. “Bir kelamın i’mali mümkün olmazsa ihmal olunur.”
- 60. “Mütecezzî olmayan bir şeyin bazısını zikretmek, küllünü zikir gibidir.”
- 61. “Mutlak ıtlakı üzere cari olur. Eğer nassen yahut delaleten takyid delili bulunmazsa.”
- 62. “Hazırdaki vasıf lağv, gaibdeki vasıf, muteberdir.”
- 63. “Sual cevabda iade olunmuş addolunur.”
- 64. “Sâkite bir söz isnad olunmaz. Lakin maraz-‐‐ı hacette sükût beyandır.”
- 65. “Bir şeyin umuru batınada delili, o şeyin makamına kaim olur.”
- 66. “Mükâtebe, muhâtebe gibidir.”
- 67. “Dilsizin işaret-‐‐i ma'ʹhudesi, lisan ile beyan gibidir.”
- 68. “Tercümanın kavli her hususta kabul olunur.”
'DELİL' []
- 69. “Tasrih mukabilinde delalete itibar yoktur.”
- 70. “Mevrid-‐‐i nassda ictihada mesağ yoktur.”
- 71. “Ala hilafil kıyas sabit olan şey saire makîsun aleyh olamaz.”
- 72. “İctihad ile diğer ictihad nakz olunmaz.”
- 73. “Hatası zahir olan zanna itibar yoktur.”
- 74. “Senede müstenid olan ihtimal ile hüccet yoktur.”
- 75. “Tevehhüme itibar yoktur.”
- 76. “Burhan ile sabit olan şey, ayanen sabit gibidir.”
- 77. “Beyyine müddeî için ve yemin münkir üzerinedir.”
- 78. “Beyyine, hilafı zahiri isbat için, yemin aslı ibkâ içindir.”
- 79. “Beyyine, hüccet-‐‐i müteaddiye ve ikrar, hüccet-‐‐i kâsıradır.”
- 80. “Kişi ikrarı ile muaheze olunur.”
- 81. “Tenakuz ile hüccet kalmaz. Lakin mütenakızın aleyhine olan hükme halel gelmez”
- 82. “Her kim ki kendi tarafından tamam olan şeyi nakz etmeğe sa'ʹy ederse sa'ʹyi merduttur.”
ŞARTLAR []
- 83. “Şartın sübutu indinde ona muallak olan şeyin sübutu lazım olur.”
- 84. “Bi kaderi’l-‐‐imkan şarta riayet olunmak lazım gelir.”
- 85. “Vaadler sureti taliki iktısa ile lazım olur.”
- XXXII
NİMET-‐‐KÜLFET []
- 86. “Bir şeyin nef’i zamanı mukabelesindedir.”
- 87. “Ücret ile zaman müctemî olmaz.”
- 88. “Cevaz-‐‐ı şer'ʹi, zamana münafî olur.”
- 89. “Mazarrat menfaat mukabelesindedir.”
- 90. “Külfet ni'ʹmete ve ni'ʹmet külfete göredir.”
SORUMLULUK []
- 91. “Bir fiilin hükmü failine muzaf kılınır ve mücbir olmadıkça amirine muzaf kılınmaz.”
- 92. “Mübaşir, yani bizzat fail ile mütesebbib müctemî oldukta hüküm, faile muzaf kılınır.”
- 93. “Mübaşir, müteammid olmasa da zâmin olur.”
- 94. “Mütesebbib müteammid olmadıkça zâmin olmaz.”
- 95. “Hayvanatın kendiliğinden olarak cinayet ve mazarratı hederdir.”
KUL HAKKI []
- 96. “Gayrın mülkünde tasarrufla emretmek bâtıldır.”
- 97. “Bir kimsenin mülkünde onun izni olmaksızın ahar bir kimsenin tasarruf etmesi caiz değildir.”
- 98. “Bilâ-‐‐sebeb-‐‐i meşru'ʹ birinin malını bir kimsenin ahz eylemesi caiz olmaz.”
- 99. “Bir şeyde sebeb-‐‐i temellükün tebeddülü o şeyin tebeddülü makamına kâimdir.”
- 100. “Kim ki; bir şeyi vaktinden evvel isti’cal eyler ise mahrumiyetle muateb olur.”
- XXXIII
Portal:Mecelle: Mecelle• مجلة• المجلة
Son:Eyüp Sabri Kartal çalışmaları:ESK/Mecelle . Mecelle/İngilizce/Düz metin. KBVT . Mecelle/Türki Arabi Terim ve Lügat izahlı, Mecelle/Tr- Eng - Arb- Fransızca - Osmanî - Mecelle/Vecizeler . Fihrist-i Mecelle-i Ahkam-ı Adliye . MC/1. MC/2• MC/90 | |
---|---|
Mecelle/Arabî. Mecelle/Osmani .Mecelle/Fransızca Dosya:Mecelle Fransızca legislation ottomon ikogoog.pdf.
| |
1.Kitap | Mecelle/Mukaddime: 1- Fıkhın tarifi(1) ve 2 -Kavaid -i Külliye (1-100) - Kitab'ul Büyû' Bir mukaddime ve 7 bab (101-403) |
2.Kitap | Kitab'ul İcârât Bir mukaddime 8 Bab (403-611)
|
Arapça | Mecelle/Arapça luğatte .مجلة. Ve الجمع Cem'i : meccal( مجالّ) ve meccalat (مجلاَّت) *El-mecelle; Kitap المَجَلَّة : الكتاب
المَجَلَّة : الصَّحيفةُ تَجْمَعُ طرائف المعرفة وتقال في عصرنا هذا لكل صحيفة عامّةٍ أَو متخصِّصة في فن من الفنون تظهر في أَوقات معينة ، بخلاف الصّحف اليوميَّة Cem'i والجمع : مجالُّ ، مَجَلاَّتٌ Akademik personel anlamında kullanılır |
Kitabeti | Mecelle. مجله.Majalla . Megillah . |
Türev | Celle• Celil• Celal • Tecelli• Mücella |
Diğer | Azerbeycan Cumhuriyetinin Mülki Mecellesi |
VP | Mecelle/VP - Mecelle/WP[5] - Mecelle/WP Arabi |
Alakalı | Ester - Esther -Aşir - Aşur - Aysu - Esau - Isaiah Book of Esther [6] (Ester kitabı [7]) :Hz.Muhammed as hakkında haberler vardır. İbni Kesir Peygamber olduğunu söyler. |
x |
MECELLE:Mecelle/Esbâb-ı Mûcibe Mazbatası | |
---|---|
MECELLE ESBÂB-I MUCİBE MAZBATASI ASLI. Mecelle/Esbâb-ı Mûcibe Mazbatası/Sadelestirilmiş |
MECELLE : MUKADDİME:INTRODUCTION -MAKALE-İ ÛLÂ .(1.KISIM) : İLM-i FIKHIN TARİF VE TAKSİMİ HAKKINDADIR .MAJALLA: PART I: Definition of Jurisprudence . MKK |
---|
MECELLE :MUKADDİME:MAKALE-İ SANİYE (Mecelle/2.KISIM) . MKK - HKK : Mecellenin Külli Kaideleri .Kavaid -i Külliye (KÜLLİ KAİDELER: MAXIMS OF JURISPRUDENCE: Principes fondamentaux du Droit Sacré :MC/1 . MC/2 . MC/10 . MC/15 . MC/90 Mecelle/Madde 90 . Mecelle/Kartelalar Mecelle/resimler https://www.picbear.org/tag/Mecelle
Mecellenin ilk 100 maddesi/Arapça Osmanlıca Türkçe .MKK/Düz Metin . MKK/Düz Metin linkli | |
---|---|
Hukuki deyimler . Fıkhi deyimler . Beraat-ı zimmet - İstishab - Yakin delili - Mütevatir delili
Malumu Âlinizdir ki füru', asla tâbidir. Asıl resmî olmazsa, füru' da resmî olmaz. Batıl makîsünaleyh olamaz. Kanun namına protesto ederim .Majalla/Inrtoduction Mecelle/Mukaddime |
MKK: MKK2 :MKK/25-50 MC/25. MC/26 .MC/27. MC/28 .MC/29. MC/30 .MC/31. MC/32 .MC/33. MC/34 .MC/35. MC/36 .MC/37. MC/38 .MC/39. MC/40 .MC/41. MC/42 .MC/43. MC/44 .MC/45. MC/46 .MC/47. MC/48 .MC/49. MC/50 | |
---|---|
MC/25 | Madde 25 Bir zarar kendi misliyle izâle olunamaz. MC/26, MC/27, MC/28, MC/29, MC/31, MC/965, MC/1141, MC/1288, MC/1312.; TCK 49-50, 516/4; TBK 52 ● Article 25. An injury cannot be removed by the commission of a similar injury. |
MC/26 | Madde 26 - Zarar-ı âmmı def için zarar-ı has ihtiyâr olunur. MC. MC/20, MC/27, MC/28, MC/29, MC/1325. ● Article 26. A private injury is tolerated in order to ward off a public injury. The prohibition from practice of an incompetent physician is derived from this principle. |
MC/27 | Madde 27 - Zarar-ı eşedd zarar-ı ehaf ile izâle olunur. MC. MC/25, MC/26, MC/20, MC/902, MC/906, MC/1044, MC/1224, MC/1440.; TMK. 656, 661 vd. ● Article 27. Severe injury is removed by lesser injury. |
MC/28 | Madde 28 - İki fesâd te'âruz etdikde ehaffí irtikâb ile a'zamının çaresine bakılır. MC/20, MC/25, MC/26, MC/27, MC/29, MC/902.; TMK. 656, 661 vd. ● Article 28. In the presence of two evils, the greater is avoided by the commission of the lesser. |
MC/29 | Madde 29 - Ehven-i şerreyn ihtiyâr olunur. MC. MC/21, MC/22, MC/26, MC/27, MC/28, MC/902.; TMK. 656, 661 vd. ● Article 29. The lesser of the two evils is preferred. |
MC/30 | Madde 30 - Def'-i mefâsid celb-i menâfi'den evlâdır. ● Article 30. Repelling an evil is preferable to securing a benefit. |
MC/31 | Madde 31 -Zarar bi-kadari'l-imkân def olunur. MC. MC/28, MC/29, MC/30, MC/532, MC/533.; TMK. 656 ve 661. ● Article 31. Injury is removed as far as possible. |
MC/32 | Madde 32 - Hâcet umûmî olsun husûsî olsun zarûret menzilesine tenzîl olunur. Bey ' bil-vefânın tecvîzi bu kabîldendir ki Buhara ahâlîsinde borç tekessür etdikçe görülen ihtiyaç üzerine bu mu'âmele mer'iyyü'l-icrâ olmuştur. MC. MC/21, MC/118, MC/205, MC/213, MC/396, MC/420.● Article 32. Any want, whether of a public or private nature, is so dealt with as to meet the exigencies of the case. The validity of sale subject to a right of redemption is of this nature. The inhabitants of Bokhara having fallen badly into debt, this procedure was put into operation in order to meet the exigencies of the case. |
MC/33 | Madde 33 - Iztırar gayrın hakkını ibtâl etmez.Binâen-alâ-zâlik bir adam aç kalıb da birinin ekmeğini yese ba'dehû kıymetini vermesi lazım gelir.MC. MC/400, MC/1007.; TCK: 49-50/4; TBK. 52 ● Article 33. Necessity does not invalidate the right of another. Consequently, if a hungry person eats bread belonging to another, such person must later pay the value thereof. |
MC/34 | Madde 34 - Alması memnû' olan şeyin vermesi dahi memnû' olur.TCK 64 67 MC MC/35 tbk 50 ● Article 34. A thing which may not be taken may also not be given. |
MC/35 | Madde 35 - İşlenmesi memnû' olan şeyin istenmesi dahi memnû' olur.TCK 64-67.; TBK 50.; MC. MC/34, MC/1818. ● Article 35. It is forbidden to request the performance of a prohibited act. |
MC/36 | Madde 36 - Âdet muhakkemdir. Yani hükm-i şer'iyi isbât için örf ve âdet hakem kılınır. Gerek âmm olsun ve gerek hâs olsun. MC. MC/37, MC/38, MC/39, MC/40, MC/41, MC/42, MC/43, MC/44, 45, MC/230, MC/251, MC/291, MC/450, MC/460, MC/469, MC/574, MC/575, MC/576, MC/1340, MC/1790, MC/188, MC/354, MC/495, MC/555, MC/622, MC/829.; TMK. 1/1, 590/11, 592/281, 285, 420, 423. ● Article 36. Custom is an arbitrator; that is to say, custom, whether public or private, may be invoked to justify the giving of judgement. |
MC/37 | Madde 37 - Nâsın isti'mâli bir hüccetdir ki anınla amel vâcib olur. I'MK ı; MC. MC/36, MC/168, MC/389, MC/495. ● Article 37. Public usage is conclusive evidence and action must be taken in accordance therewith. |
MC/38 | Madde 38 - Âdeten mümteni' olan şey hakîkaten mümteni' gibidir.MC. MC/36, MC/37, MC/39, MC/40, MC/1589, MC/1629. ● Article 38. A thing which it is customary to regard as impossible is considered to be impossible in fact. |
MC/39 | Madde 39 - Ezmanın tegayyürü ile ahkâm'ın tagayyürü inkâr olunamaz.MC. MC/36, MC/37, MC/38, MC/40, MC/244, MC/326, MC/596, MC/1716. ● Article 39. It is an accepted fact that the terms of law vary with the change in the times. |
MC/40 | Madde 40 - Âdetin delâletiyle ma'ânîy-ı hakîkî terk olunur.MC. MC/12, MC/36, MC/37, MC/38, MC/39, MC/61, MC/82, MC/912, MC/1584.; TMK ı, 2.; TBK. 18 ● Article 40. In the presence of custom no regard is paid to the literal meaning of a thing. |
MC/41 | Madde 41- Âdet ancak muttarid yâhut galip oldukda mu'teber olur.MC. MC/36, MC/37, MC/38, MC/39, MC/40, MC/42, MC/240.; TMK ı Article 41. Effect is only given to custom where it is of regular occurrence or when universally prevailing. |
MC/42 | Madde 42 - İ'tibâr galib-i şâyi'adır, nâdire değildir.MC. MC/41, MC/987.; TMK ı; HUMK 238● Article 42. Effect is given to what is of common occurrence; not to what happens infrequently. |
MC/43 | Madde 43 - Örfe ma'rûf olan şey şart kılınmış gibidir.TMK 1; TTK ı; MC. MC/36, MC/37, MC/41, MC/42, MC/461, MC/563, MC/596, MC/871 ● Article 43. A matter recognised by custom is regarded as though it were a contractual obligation. |
MC/44 | Madde 44 - Beyne't-tüccâr ma'rûf olan şey beynlerinde meşrût gibidir.MC. MC/36, MC/37, MC/38, MC/790, MC/1463.; TMK 1/1, 2; TBK 18 ● Article 44. A matter recognised by merchants is regarded as being a contractual obligation between them. |
MC/45 | Madde 45 - Örf ile ta'yîn nass ile ta'yîn gibidir,MC. MC/43, MC/44, MC/527, MC/528, MC/816, MC/1498, MC/1499.; TMK ı ● Article 45. A matter established by custom is like a matter established by law. |
MC/46 | Madde 46 - Mâni' ve muktazi teâruz etdikde mâni' takdîm olunur. Binâen-alâ-zâlik bir adam borçlusu yedinde merhûn olan malını âhara satamaz. MC. MC/337, MC/350, MC/397, MC/96-MC/1192, MC/590-MC/1725, MC/756-MC/1192-MC/747, MC/1192-MC/1197, MC/1598-MC/1601. ● Article 46. When prohibition and necessity conflict, preference is given to the prohibition. Consequently, a person may not sell to another a thing which he has given to his creditor as security for debt. |
MC/47 | Madde 47 - Vücudda bir şeye tâbi' olan hükümde dahi ana tâbi' olur. tılmış olur??? MC. MC/48, MC/50, MC/236, MC/903.; TMK. 619-622 ● Article 47. An accessory which is attached to an object in fact is also attached to it is law. Consequently, when a pregnant animal is sold, the young in its womb is sold with it. |
MC/48 | Madde 48 - Tâbi' olan şeye ayrıca hüküm verilmez. Meselâ bir hayvanın karnındaki yavrusu ayrıca satılamaz. MC. MC/47, MC/216, MC/224, MC/856.; TMK. 619-622 ● Article 48. An accessory to an object cannot be dealt with separately.yvT A Example: The young in an animal's womb cannot be sold separately. |
MC/49 | Madde 49 - Bir şeye mâlik olan kimse ol şeyin zarûriyyâtmdan olan şeye dahi mâlik olur. Meselâ, bir hâneyi satın alan kimse ana mûsil olan tarîka dahi mâlik olur. MC. MC/232, MC/1194 ● Article 49. The owner of a thing held in absolute ownership is also the owner of the things indispensable to the enjoyment of such thing.yvT K Example: A person who buys a house is also owner of the road leading to it. |
MC/50 | Madde 50 - Asıl sâkıt oldukda fer' dahi sâkıt olur. MC. MC/81, MC/661, MC/662, MC/1527, MC/1530 ● Article 50. If the principle fails, the accessory also fails. |
x |
MKK: MKK3: MKK/51-75 MC/51. MC/52. MC/53. MC/54. MC/55. MC/56. MC/57. MC/58. MC/59. MC/60. MC/61. MC/62. MC/63. MC/64. MC/65. MC/66. MC/67. MC/68. MC/69. MC/70. MC/71. MC/72. MC/73. MC/74. MC/75 | |
---|---|
Madde 50 - Asıl sâkıt oldukda fer' dahi sâkıt olur.MC. MC/81, MC/661, MC/662, MC/1527, MC/1530 | |
51 | Madde 51 - Sâkıt olan şey avdet etmez. Ya'ni giden geri gelmez. |
52 | Madde 52 - Bir şey bâtıl oldukda anın zımmındaki şey dahi bâtıl olur.MC. MC/175, MC/523, MC/1566.; MA. 41.; TCK. 49, 50, 51, 60.; TBK ı, 6, 113; HUMK. 234 |
53 | Madde 53 - Aslın îfâsı kâbil olmadığı halde bedeli îfâ olunur.MC. MC/488, MC/489, MC/891.; TBK. 43. |
54 | Madde 54 - Bizzat tecvîz olunmayan şey bi't-teba' tecviz olunabilir. Meselâ, müşteri mebî'i kabz için bâyi'i tevkîl etse câiz olmaz. Amma iştira eylediği zahîreyi ölçüp koymak için bâyi'a çuvalı verip dahi zahîreyi çuvala edicek zımnan ve teb'an kabz bulunur. |
55 | MC/55???mMadde Meseli, 55 hi12s:-i' - İbtidâen şâ9ylayı tecviz olunmayan şey bakâen tecviz olunabilir.
hibe etmek sahîh değildir. Amma bir mâl-ı mevhûbun bir hisse-i şâyi'asina bir müstahlik çıkıp da zabtetse hibe bâtıl olmayıp hisse-i bâkiye-i mevhûbün lehin malı olur.MC. MC/19, MC/24, MC/430, MC/858, MC/1466.; TMK. 2 |
56 | Madde 56 - Baka' ibtidâdan esheldir. MC/55, MC/429, MC/430.; TMK. 2 |
57 | Madde 57 - Teberru' ancak kabz ile tamam olur. Meselâ, bir adam birine bir şey hibe etse kable'l-kabz hibe tamam olmaz. |
58 | Madde 58 Raiyye yani teb'a üzerine tasarruf maslahatâ menuttur. |
59 | Madde 59 Iltejelllîl-i Velâyet-i hâssa velâyet-i âmmeden akvadır. Meselâ, vakfın velâyeti kadınin velâyetinden akvadır. TMK. 262, 265, 266, 267, 272, 275, 405.; MC. MC/974, MC/975. |
60 | Madde 60- Yani bir kelâmın bir manaya hamli mümkün oldukça ihmâl yani manasız i vamamalıd MC, MC/40, MC/61, MC/1456.; TMK. ı, 2.; TBK. 18. |
61 | Madde 61 - Ma'nây-ı hakîkî mütaazzir oldukta mecaza gidilir. MC.MC/40, MC/60, MC/62, MC/1517.; TMK. ı, 2.; TBK. 18. |
62 | Madde 62 - Bir kelâmın i'mâli mümkün olmaz ise ihmâl olunur. Yani bir kelamın hakîkî ve mecâzî bir manaya hamli mümkün olmaz ise o halde mühmel yani manasız bırakılır. MC. MC/60, MC/61, MC/1577, MC/1629, MC/1697.; TMK. ı, 2.; TBK. 18. |
63 | Madde 63 - Mütecezzi olmayan bir şeyin bazını zikretmek küllünü zikr gibidir. MC. MC/60, MC/1041.; MA. 31, 36.; TBK. ı, 6.; HUMK 234. |
64 | Madde 64 - Mutlak ıtlakı üzere cârî olur. Eğer nassan yahut delâleten takyîd delîli bulunmaz ise. MC. MC/1, MC/2, MC/571, MC/572, MC/573, MC/819, MC/820, MC/1494, MC/1495, MC/1478, MC/1482, MC/1483, MC/1484.; TBK. 180.; HUMK 234. |
65 | Madde 65 - Hazırdaki vasıf lağv ve gaibdeki vasıf muteberdir. Meselâ, meclis-i hazır olan bir kır atı satacak olduğu halde şu yağız atı şu kadar bin kuruşa satdım dese icabı muteber olup yağız tabiri lağv olur amma meydanda Olmayan bir kır atı yağız deyu satsa vasıf mu'teber olmakla bey' mün'akid ol- MC. MC/107, MC/208,.; TMK ı, 2.; TBK. 18, 31. |
66 | Madde 66 - Sual cevapta iâde olunmuş addolunur. Yani tasdik, olunan bir sualde ne denilmiş ise mûcib onu söylemiş hükmündedir. |
67 | Madde 67 - Sâkit'e bir söz isnâd olunmaz. Lâkin ma'raz-ı hâcette sükût beyandır. Yani, sükût eden kimseye şu sözü söylemiş oldu denilemez, lâkin söyleyecek yer- MC. MC/281, 377]], 438]], 596]], MC/773, MC/805, MC/843, MC/847, MC/971, MC/1451, MC/1452, MC/1485, MC/1659, MC/1822.; HUMK 234.; TBK ı, 6, 31, 198-200, 221, 263, 387, 428. |
68 | Madde 68 - Bir şeyin umûr-u bâtınada delili ol şeyin makâmına kâim olur. Yani hakîkatine olan umûr-l bâtınada delîl-i zâhirîsi ile hükm olunur???. MC. MC/67, MC/183, MC/344, MC/769, MC/770, TMK 3. |
69 | Madde 69 - Mükâtebe muhâtaba gibidir.MC. MC/436, MC/1607, MC/1610, MC/1736.; TEK 5, 10. |
70 | Madde 70 - Dilsizin işaret-i malhûdesi lisan ile beyân gibidir. |
71 | Madde 71 - Tercümanın kavli her hususda kabul olunur. |
72 | Madde 72 Hatâsı zâhir olan zanna i'tibar yoktur.MC. 914, 1061, MC/1838.; TMK. ı, 2.; TBK. 18.; HUMK. 236, 254. |
73 | Madde 73 - Senede müstenid olan ihtimal ile hüccet yoktur.
Meselâ, bir kimse veresesinden birine şu kadar kuruş borcu olduğunu ikrâr hücc:ettiği takdirde eğer maraz-ı mevtinde ise diğer verese tasdik etmedikçe bu ikrârı değildir. Zira eğer vereseden mal kaçırmak ihtimali maraz-ı mevte müsteniddir. amma hal-i sıhhatda ise ikrârı mu'teber olur ve ol halde olan ihtimal mücerred bir nevi te- MC.MC/72, MC/74, MC/1568, MC/1578.; HUMK. 236, 254. |
74 | Madde 74 - Tevehhüme i'tibar yokdur. MC. MC/72, MC/73, MC/75, MC/1013, MC/1161, MC/1192, MC/1741.; MA. 92. |
75 | Madde 75 - Bürhan ile sâbit olan şey ıyânen sabit gibidir. |
MKK: MKK/4 -MKK/75-100 MC/75 . MC/76 . MC/77 . MC/78 . MC/79 . MC/80 . MC/81 . MC/82 . MC/83 . MC/84 . MC/85 . MC/86 . MC/87 . MC/88 . MC/89 . MC/90 . MC/91 . MC/92 . MC/93 . MC/94 . MC/95 . MC/96 . MC/97 . MC/98 . MC/99 . MC/100 | |
---|---|
MC/75 | Madde 75 - Bürhan ile sâbit olan şey ıyânen sabit gibidir.● Article 75. A thing established by proof is equivalent to a thing established by ocular inspection. |
MC/76 | Madde 76 - Beyyine müdde'î için ve yemîn münkir üzerinedir. MC. MC/1461, MC/1463, MC/1613, MC/1817, MC/1818, MC/78, MC/79.; TMK. 6, 28, 157, 185.; TBK 42/1, 55/1, 103/11. ● Article 76. EVIDENCE IS FOR HIM WHO AFFIRMS; THE OATH FOR HIM WHO DENIES. |
MC/77 | Madde 77 — Beyyine hilâf-ı zâhiri isbât için ve yemîn aslı ibkâ içindir. MC. 8, 9, 11, 77, 81, 403, 967, 1774.● Article 77. The object of evidence is to prove what is contrary to appearance; the object of the oath is to ensure the continuance of the original state. |
MC/78 | Madde 78 - Beyyine hüccet-i müteaddiye ve ikrâr hüccet-i kâsıradır. MC. 80, 81, 1384, 1572, 1642, 1676.; HUMK. 236, 254, 299. ● Article 78. Evidence is proof affecting third person; admission is proof affecting the person making such admission only. |
MC/79 | Madde 79 - Kişi ikrârıyla muaheze olunur. MC. 79, 81, 1127, 1573, 1575, 1588, 1632, 1654. ● Article 79. A person is bound by his own admission. |
MC/80 | Madde 80 — Tenâkuz ile hüccet kalmaz, lâkin mütenâkızın aleyhine olan hükme halel gelmez.
Meselâ, şehidler şahâdetlerinden rücû' ile tenâkuz etdiklerinde şahâdetleri hüccet olmaz, lâkin evvelki şahâdetleri üzerine kâdî hükmetmiş ise bu hüküm dahi bozulmayıp mahkumunbihi şahidlerin tazmin etmesi lazım gelir. MC. 78, 90, 1729, 1730. ● Article 80. Contradiction and proof are incompatible; but this does not invalidate a judgement given against the person contradicting. Example:- Witnesses contradict themselves by going back upon the evidence they have given. Such evidence is not proof; but if the court has already given judgement based upon the original evidence, such judgement may not be set aside, but the witnesses must pay the value of the subject matter of the judgement to the persons against whom judgement has been given. |
MC/81 | Madde 81 — Asıl sâbit olmadığı halde fer'in sâbit olduğu vardır. Meselâ, bir kimse filanın filana şu kadar kuruş deyni vardır, ben dahi kefilim dese ve asil'in inkârı üzerine dâ'in iddi'â etse meblağ-ı mezburu kefilin vermesi lazım gelir. MC. 78, 1632. ● Article 81. Failure to establish the principle claim does not imply failure to establish a claim subsidiary thereto. Example:- A person states that A owes a sum of money to B and that he has the surety of A. Such person will be obliged to pay the sum in question if A repudiates the debt and B demands payment. |
MC/82 | Madde 82 — Şartin sübûtu indinde ana muallak olan şeyin sübûtu lazım olur. MC. 83, 84, 408, 494, 623, 1456, 1584.; TMK/2. ● Article 82. If the validity of a condition is established, the validity of anything dependent thereon must also be established. |
MC/83 | Madde 83 — Bi-kaderi'l-imkân şarta mürâat olunmak lâzım gelir. MC. 82, 84, 186, 187, 189, 287, 398, 468, 474, 777, 813, 884, 1073, 1166, 1420, 1337, 1402, 1561.; TMK. 2. ● Article 83. A condition must be observed as far as possible. |
MC/84 | Madde 84 - Va'dler suver-i ta'lîki iktisâ ile lazım olur. Meselâ, sen bu malı filan adama sat, eğer akçesini vermez ise ben veririm dese ve malı alan akçeyi vermese bu va'di eden kimsenin akçeyi vermesi lazım gelir. MC. 82, 83, 623. ● Article 84. Any promise dependent upon a condition is irrevocable upon such condition being fulfilled. Example:- A person tells A to sell a certain thing to B and informs A he will pay him in the event of B failing to do so, and B does in fact fail so to do. The person making the promise is obliged to pay the money. |
MC/85 | Madde 85 — Bir şeyin nefi zamânı mukâbelesindedir. Yani, bir şey telef olduğu takdirde hasârı kime âit ise anın zamanında demek olup ol kimsenin bu vechile zamanı ol şey ile intifâ'a mukâbil olur.
Meselâ, hıyar-ı ayb ile reddolunan bir hayvanı müşteri kullanmış olmasından dolayı bâyi' ücret alamaz. Zira kablen-redd telef olaydı hasarı müşteriye ait olacaktı. MC. 86, 87, 88, 236, 344, 393, 891, 903. ● Article 85. The enjoyment of a thing is the compensating factor for any liability attaching thereto; that is to say, in the event of a thing being destroyed, the person to whom such thing belongs must suffer the loss and conversely may enjoy any advantages attaching thereto. Example:- An animal is returned by reason of an option for defect. The vendor may not charge any fee on account of the use of the animal, because if it had been fallen upon the purchaser. |
MC/86 | Madde 86 - Ücret ile zamân müctemi' olmaz. MC. 85, 87, 88, 416, 469, 511, 536, 545, 548, 551, 596. ● Article 86. Remuneration and liability to make good loss do not run together. |
MC/87 | Madde 87 - Mazarrat menfa'at mukâbelesindedir. Yani, bir şeyin menfa'atına nâil olan anın mazarratına da mütehammil olur. MC, 85, 86, 88, 292, 1073. 1152, 1308, 1316, 1319, 1324, 1327, 1328. ● Article 87. Disadvantage is an obligation accompanying enjoyment. That is to say, a person who enjoys a thing must submit to the disadvantages attaching thereto. |
88 | Madde 88 - Külfet ni'mete ve nümet külfete göredir. MC. 85, 86, 87. ● Article 88. The burden is in proportion to the benefit and the benefit to the burden. |
89 | Madde 89 - Bir fiilin hükmü fâiline muzâf kılınır ve mücbir olmadıkça âmirine muzaaf kılınmaz. MC 90, 92, 93, 95, 9. Kizp, 293. ● Article 89. The responsibility for an act falls upon the author thereof; it does not fall upon the person ordering such act to be performed, provided that such person does not compel the commission thereof. |
90 | Madde 90 - Mübâşir yani bizzat fâil ile mütesebbib müctemi' oldukda hükm ol fâile muzaf kılınır. Meselâ. birinin tarîk-i âmmda kazmış olduğu kuyuya diğeri, birinin hayvanını ilkâ ile itlâf ezse o zâmin olup kuyuyu hafr eden kimseye zamân lâzım gelmez. MC. 89, 91. 92 193, 922, 1828; TCK 52, 6467.; TBK. 41, vd. ● Article 90. If a person performs any act personally and is implicated therein with the person who is the cause thereof, the person performing such act is responsible thereof. Example:- A digs a well in the public highway and B causes C's animal to fall therein and to be destroyed. B is responsible thereof and no liability rests with the person who dug the well. |
91 | Madde 91 - Cevâz-ı şer'i zamâna münâfi olur. Meselâ, bir adamın kendi mülkünde kazmış olduğu kuyuya birinin hayvanı düşüp telef olsa zamân lazım gelmez. MC 92, 93, 796, 798, 822, 224, 875, 924, 1075, 1192.; TCK. 52, 64-67, 78, 49-51. ● Article 91. An act allowed by law cannot be made the subject of a claim to compensation. Example:- An animal belonging to A falls into a well which B has dug on his own property held in absolute ownership and such animal is destroyed . No compensation can be claimed. |
92 | Madde 92 - Mübâşir müteammid olmasa da zâmin olur. MC. 91, 93. 912, 913. 926; 41 vd. ● Article 92. A person who performs an act, even though not intentionally, is liable to make good any loss caused thereby. |
93 | Madde 93 - Mütesebbib müteammid olmadıkça zâmin olmaz. MC. 91, 93, 913, 924; TBK 41 ● Article 93. A person who is the cause of an act being performed is not liable to make good any loss caused by such act unless he has acted intentionally. |
94 | Madde 94 -Hayvanâtın kendiliğinden olarak cinâyet ve mazarratı hederdir. MC. 81, 929, 931, 932. 933.939 ● Article 94. No liability attaches in connection with offences of or damage caused by animals of their own accord. |
95 | Madde 95 - Gayrın mülkünde tasarrufla emretmek bâtıldır. MC. 96, 97, 125, 657, 1007, 1510.: TEK. 411, 413.; 900 vd. ● Article 95. Any order given for dealing with the property of any other person held in absolute ownership is void. |
96 | Madde 96 - Bir kimsenin mülkünde anın izni olmaksızın âhar bir kimsenin tasarruf etmesi câiz değildir. MC, MC/27, MC/45, MC/95, MC/97, MC/365.MC/446*MC/799, MC/857, MC/919, MC/1075, MC/1078, MC/1079, MC/1459, MC/1546. ● Article 96. No person may deal with the property of another held in absolute ownership without suchperson's permission. |
97 | Madde 97 - Bilâ-sebeb-i meşrü' birinin malını bir kimsenin ahz eylemesi câiz olmaz. MC. 95, 96, 369, MC/891, MC/889.; TMK. 2.; TBK 61, 41 ● Article 97. No person may take another person's property without some legal reason. |
98 | Madde 98 - Bir şeyde sebeb-i temellükün tebeddülü ol şeyin tebeddülü makâmına kâimdir. MC. 255, 869.● Article 98. Any change is the cause of the ownership of a thing held in absolute ownership is equivalent to a change in that thing itself. |
99 | Madde 99 — Kim ki bir şeyi vaktinden evvel isti'câl eyler ise mahrûmiyetle mu'âteb olur. TMK. 285-286.; TCK. 343, 477.● Article 99. Any person who hastens the accomplishment of a thing before its due time, is punished by being deprived thereof. |
100 | Madde 100 — Her kim ki kendi tarafından tamam olan şeyi nakz etmeğe sa'y ederse sa'yi merduttur. MC. 19, 356, 368, 616, 898, 1658.; TMK. 3-4. ● Article 100. If any person seeks to disavow any act performed by himself, such attempt is entirely disregarded. |
MECELLE: 1.Kitap:Kitab-ul Büyu' .Book I:Sale | |
---|---|
Sale - Büyu' - ALIŞ VERİŞ]] | |
MC/101 | . |
MECELLE: 2.Kitap (Boş):Kitab'ul İcârât.(Boş) Majalla/BOOK II (Dolu) | |
---|---|
İcar . İcâr . İcârât . Hire (Adam kiralama, Arapça ecir) . Rent (Mülk kiralama). Kira . Kiralar . 1. a person who has been hired, especially in a cohort; 2. to exchange the services of for remuneration; 3. the state of being hired, or having a job; employment; | |
İcar | İcarat . İcar . İcâr . İcâre . İcâreten |
Müstecir . | Kiralayan . Kiracı . Müstecirin vazifeleri . Renter formerly, law renter, tenant, lessee
|
Mücir | Mücir . Mücirin vazifeleri |
Mecur | Kiralanan |
MC/ | . |
. |
MECELLE: 3.Kitap:Kitab'ul Kefâlet |
---|
MECELLE: 4.Kitap:Kitab'ul Havâle |
---|
MECELLE: 5.Kitap:Kitab'ul Rehn |
---|
MECELLE: 6.Kitap:Kitab'ul Emanet |
---|
MECELLE: 7.Kitap:Kitab-ul |
---|
MECELLE: 8.Kitap:Kitab'ul Hibe |
---|
MECELLE: 9.Kitap:Kitab'ul Hacr ve-l İkrah Veş-Şuf'a |
---|
MECELLE: 10.Kitap:KİTAB'UL ŞİRKET • Majalla:BOOK X: JOINT OWNERSHIP | |
---|---|
x | |
İstilahat | Terminoloji: Şirket (JOINT) |
Kitab-ı Şirket/Düz metin |
MECELLE: 11.KİTAP:KİTÂBÜ'L-VEKÂLE (Vekalet Kitabı).KİTÂB-I HÂDÎ AŞAR:Bir Mukaddime 3 Bab (1449-1530 Maddeler arası)- Kitâbü'l-Vekâle/Düz metin - Book XI :AGENCY . Portal:Mecelle | |
---|---|
Terimler | Vekalet .Vekalet sözleşmesi |
MECELLE: 12. KİTAP: KSVİ - KİTÂBÜ'S-SULH VE'L-İBRÂ - KİTÂBÜ'S-SULH VE'L-İBRÂ/Düz Metin |
---|
MECELLE :13.KİTAP: KİTÂBÜ'L-İKRÂR (İKRAR KİTABI) KİTÂB-I SÂLİS-İ AŞAR
İKRAR HAKKINDA OLUP DÖRT BÂBI MÜŞTEMİLDİR BÂB-I EVVEL:İKRÂRIN ŞERÂ'İTİ BEYANINDADIR | |
---|---|
MADDE 1572 - İkrâr, bir kimse diğer kinmesnenin kendisinde olan hakkını haber vermekdir. Ol kimseye mukirr ve ol kimesneye mukarrun leh ve ol hakka mukarrun bih denilir. | |
Terimler (Istılahat) | İkrar . Mukirr .Mukarrun leh . Mukarrun bih |
Şerati(Şartları) | x |
MECELLE:14.KİTAP: KİTÂBÜ'L-DA'VÂ .KİTAB-I RÂBİ'İ AŞER. Kitab-ı Dava. Dava• Mecelle• Kitab-ı Dava/Düz metin• Kitab-ı Dava/Osmanî•[[]]•[[]]•[[]]•[[]] |
---|
MECELLE: 15.KİTAP: KBVT .KİTÂBÜ'L-BEYYİNÂT VE'T-TAHLîF . KBVT/Düz metin . Kitab-ı Beyyinat ve Tehalif eski. Kitab-ı beyyinat ve tehalif yeni buna yönlendir . DRİVE | |
---|---|
Beyyine külfeti | |
Istılahat (Terimler | Tevatür. Beyyine . Beyyinât. Beyyinat. Tehalif. |
KBVT/Fasl-ı Evvel | İlk fasıl: |
MECELLE: 16. KİTAP Kitab-ı Kaza (ANA)- KİTÂBÜ'L-KAZÂ - KİTÂB-I SÂDİS-İ AŞAR :KAZÂ HAKKINDA OLUP BİR MUKADDİME İLE DÖRT BÂBI MÜŞTEMİLDİR
Kitab-ı Kaza/Günümüz Türkçesiyle Karşılaştırılmalı ve güncel Türkçe olup Güncel Türkesi gözden geçirilip mukayeler geliştirilmelidir. KİTÂBÜ'L-KAZÂ/Düz metin | |
---|---|
Mukaddime | Kitab-ı Kaza/Mukaddime : Bâzı Istılâhât-ı fıkhiyye beyânındadır.Kazâ hüküm ve hâkimlik ma'nâlarına gelir. Madde 1785 - Hâkim beyne'n-nâs vuku bulan da'vâ ve muhâsamayı ahkâm-ı meşrûiasına tevfikan fasl ve hasm için taraf-ı sultânîden nasb u ta'yîn buyurulan zâttır. MC/1805.
Madde 1786 - Hüküm, hâkimin muhâsamayı kat' ve hasmeylemesidir. Madde 1784 Kazâ hüküm ve hâkimlik ma'nâlarına gelir. Madde 1785 - Hâkim beyne'n-nâs vuku bulan da'vâ ve muhâsamayı ahkâm-ı meşrûiasına tevfikan fasl ve hasm için taraf-ı sultânîden nasb u ta'yîn buyurulan zâttır. Madde 1786 - Hüküm, hâkimin muhâsamayı kat' ve hasmeylemesidir. Bu dahi iki kısımdır. Kısm-ı evvel: Hâkimin hükmettim; iddi'â olunan şeyi ver demek gibi sözler ile mahkûmun bihi mahkûmun aleyhe ilzâm etmesi yani lâzım kılmasıdır. İşte buna kazâ-i ilzam ve kazâ-i istihkâm denilir. Kısm-ı Sânî: Hakkın yokdur, münâza'adan memnû'sun demek gibi sözler ile hâkimin müdde'îyi münâza'adan men' etmesidir. Buna dahi kazâ-i terk denilir. MC. 1331.; HUMK. 388-393. Madde 1787 — Mahkûmun bih, hâkimin mahkûmun aleyhe ilzâm ettiği şeylerdir ki, kazâ-i ilzam müdde'înin hakkını îfâ etmesi ve kazâ-i terkde müdde'înin münâza'adan vazgeçmesidir.MC. 1619. Madde 1788 - Mahkûmun aleyh, aleyhine hükmolunan kimesnedir. MC. 1676. Madde 1789 — Mahkûmun leh, lehine hükmolunan kimsedir. MC. 1697. Madde 1790 Tahkîm hasmeynin husûmet ve da'vâlarını fasl için rızâları ile âhar kimseyi hâkim ittihaz etmelerinden ibârettir. Ol kimseye fethateyn ile hakem ve mimlin zammı ve hâ'nın fethi ve kâf-ı müşeddede-i meftûha ile muhakkem denilir. Madde 1791 - Vekîl-i musahhar, mahkemeye ihzâr olunamayan müdde'â aleyhe hâkim tarafından nasb olunan vekîldir, MC, 1844. |
Hakim | Kitab-ı Kaza/BÂB-I EVVEL : 1 Fasl-ı Evvel :Hâkimin evsâfı beyânındadır. 2 Fasl-ı Sânî: Hâkimin âdâbı beyânındadır. 3 Fasl-ı Sâlis:Hâkimin vezâ'ifi beyânındadır. 4 Fasl-ı Râbii :Sûret-i muhâkemeye dâirdir. |
Hüküm | BÂB-I SÂNÎ :1 Fasl-ı Evvel: Hükmün şurûtu beyânındadır . 2 Fasl-ı Sâni: Hükm-i gıyâbî beyânındadır. |
Davanın rüyeti | BÂB-I SÂLİS: DA'VÂNIN BADEL-HÜKM RÜYETİ HAKKINDADIR. |
Tahkim | BÂB-I RÂBİ' . TAHKîME DÂiR MESÂİL BEYÂNINDADIR |
HÜKKÂMA DÂiR OLUP DÖRT FASLI HÂVîDİR
Fasl-ı Evvel: Hâkimin evsâfi beyânındadır Madde 1792 Hâkim, hakîm, fehîm, müstakîm ve emîn, mekîn, metîn olmalıdır. Madde 1793 - Hâkim mesâ'il-i fıkhiyyeye ve usûl-i muhâkemeye vâkıf ve deâvî-i vâkıfayı onlara tatbîkan fasl ve hasma muktedir olmalıdır. Madde 1794 Hâkimin temyîz-i tâmma muktedir olması lâzımdır. Fasl-ı Sânî: Hâkimin âdâbı beyânındadır Madde 1795 alış veriş ve mülâtefe Madde 1796 - Hâkim iki hasımdan hiçbirisinin hediyesini kabul etmez. Madde 1797 mütehâkimeynin ziyâfetine gitmez.Madde 1798 hânesine kabûl etmek ve biriyle halvet veyahut ikisinden birisine el ya göz veya baş ile işâret eylemek veya onlardan birisine gizli lakırdı yahut diğerinin bilmediği lisan ile söz söylemek gibi Madde 1799 -- Hâkim beyne'l-hasmeyn adl ile me'mûrdur. Binâenaleyh tarafeynden biri her ne kadar eşrâfdan ve diğeri ahâd-ı nâsdan olsa bile hîn-i muhâkemede tarafeyni oturtmak ve kendilerine imâle-i nazar ve hitâb etmek gibi muhâkemeye müte'allık muhâkemâtda tamâmıyla adi ve müsâvât ri'âyet etmesi lâzımdır.Fasl-ı Sânî: Hâkimin vezâ'ifi beyânındadır Madde 1800 - Hâkim, taraf-1 Sultândan icrây-ı muhâkemeye ve hükme vekildir, Madde 1801 -- Kazâ, zaman 've makân ile ve bazı husûsâtın istisnâsı ile tekayyüd ve tahassus eder. Ve bir mahkeme-i mu'ayyenede hükmetmek üzere nasbolunan hâkim ancak ol mahkemede hükmedip diğer bir mahalde hükmedemez. Ve kezâlik maslahat-ı âmme mülâhaza-i âdilesine binâen filan husûsa müteiallik da'vâ istimâ' olunmaya deyu emr-i sultânî sâdır olsa hâkim ol dalvâyı istimâd ve hükmedemez. Veyahut bir mahkeme hâkimi bazı husûsât-ı mu'ayyene istimâ'ına me'zûn olup da mâ'adâsını istimâ'a me'zûn olmasa ol hâkim ancak me'zûn olduğu husûsâtı istimâ' ve hükmeder. Mâladâsını istimâ' ve ve hükmedemez. Ve kezâlik bir müctehidin bir hususda re'yi, nâsa erfak ve maslahat-ı asra evfak olduğuna binâen onun re'yi ile amel olunmak üzere emr-i sultânî sâdır olsa ol husûsda hâkim ol müctehidin re'yine münâfi dîğer bir müctehidin re'yi ile amel edemez, ederse hükmü nâfiz olmaz. Madde 1802 - Bir da'vâyı malan istimâ' ve hükmetmek üzre nasb olunan iki hâkimden yalnız birisi ol da'vâyı istimâ' ve hükmedemez; ederse hükmü nâfiz olmaz. (1465.) maddeye bak. Madde 1803 - Mütedaddid hâkimi olan beldede hasmeynden birisi bir hâkimin ve diğer öbür hâkimin huzûrunda murâfa'a olmak isteyip de bu vechile beynlerinde ihtilâfvâki' olsa müddetâ aleyhin iddi'â eylediği hâkim tercih olunur. Madde 1804 - Bir hâkimin azli Madde 1806 Hâkimin istimâ' eylediği beyyine ile kendisi hükmedebilir. nâ'ib de . Şöyle ki, hâkim bir da'vâ hakkında beyyine istimâ'ı ve nâ'ibe ihbâr eylese nâ'ibi i'âde-i beyyine etmeksizin hâkimin ihbârı ile hükmedebilir ve hükme me'zûn olan nâ'ib bir husûsda beyyine istimâl edip de hâkime inhâ eylese hâkim i'âde-i beyyine etmeksizin nâ'ibin inhâsı ile hükmedebilir ammâ hükme me'zûn olmayıp da ancak tedkik ve istikşâf için beyyine istimâ'ına memûr olan kimsenin inhâsı ile hâkim hükmedemeyip bizzat istimâ'-ı beyyine etmesi lâzımdır. Madde 1807 Başka kazada hakimlik Madde 1808 - Davaya bakma yasagı Madde 1809 - Bir belde hâkiminin bir kimesne ile da'vâsı olduğu sûretde ol beldede dîğer hâkim varsa onun huzûrunda murâfa'a olurlar. muvellâ istid'â etmek. Madde 1810 - Hâkim ru'yet-i da'vâda el-akdemü fe'l-akdem kâ'idesine ri'âyet etmelidir. Madde 1811 istiftâ' etmesi câizdir. Madde 1812 - Hâkim, ğam ve ğussa ve açlık ve ğalebe-i nevm gibi sıhhat-ı tefekkküre mâni' olabilecek bir ârıza ile zihni müşevveş olduğu halde hükme tesaddî etmemelidir. Madde 1813 Hâkim murâfa'âtda icrây-ı tedkîkât etmekle beraber işi sürüncemede bırakmamalıdır.Madde 1814 sicillât defteri ilâmât ve senedâtı kayd muhafaza devir Fasl-ı Râbii:Sûret-i muhâkemeye dâirdir.Madde 1815 Hâkim muhâkemeye alenen icrâ eder. Fakat kable'l-hükm ne vechile hükmedileceğini ifşâ etmez. Madde 1816 — Hâkim evvelen müdde'îye da'vâsını takrîr ettirir. Ve evvelce da'vâsı tahrîren zabt olunmuş ise, davayı kırâaat ile mazmûnu kendisine tasdîk ettirilir . Madde 1817 Müddde'â aleyh, inkâr ederse hâkim müdde'îden beyyine talep eder. Madde 1818 müdde'â aleyhe yemîn teklîfi . Madde 1819Müddeinin yemin vermemesi Madde 1820 . nükûl . Madde 1821. Madde 1822 — sükut inkar sayılır.Madde 1823. Madde 1824 .Madde 1825 .Madde 1826.Madde 1827 BÂB-I SÂNÎ:HÜKME DÂiR OLUP İKİ FASLI MÜŞTEMİLDİR Fasl-ı Evvel:Hükmün şurûtu beyânındadır Madde 1829 Hükümde sebka-i da'vâ şartdır. Da'vâ sebk etmeden vukû' bulan hüküm sahîh olmaz. Madde 1830 -Madde 1831 Müdde'â aleyhin vekîli muvâcehesinde ikâme-i beyyine olundukdan sonra müdde'â aleyh bizzat meclis-i hükme hâzır olsa hâkim beyyine ile müddeâ aleyh üzerine hükmedebilir, Ve bilakis müddetâ aleyhin muvâcehesinde ikâme-i beyyine olundukdan sonra vekil meclise hâzır olsa hâkim ol beyyine ile vekîlin üzerine hükmedebelir. Fals-ı Sâni:Hükm-i gıyâbî Madde 1833 Madde 1834 Madde 1835 Madde 1836 BÂB-I SÂLiS:DA'VÂNIN BADEL-HÜKM RÜYETİ Madde 1837 Madde 1839 Madde 1840 BÂB-I RÂBİ':TAHKîMMadde 1841 Hukûk-ı nâsa mütedallık mal da'vâlarında tahkîm câizdir,Madde 1842 Madde 1843 Mahkemenin taaddüdü Madde 1844 Madde 1845 .Madde 1846 .Madde 1847.Madde 1848.Madde 1849- Madde 1850 - Madde 1851 |
ARAPÇA Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye • مجلة احكام عدلى
Mecelle Esbâb-ı Mûcibe Mazbatası . Mecelle/Sadaretin Arzı ve İrade-i Seniyye . Mecelle/Mukaddime . Majalla/Introduction . Majalla/Part I. Majalla/ PART II Mecelle/İlk 100 MADDE: MC/1. MC/2. Mecelle'den seçme hükümler güzel medeni kanun hükümleri Mecellenin külli kaideleri. Mecellenin ilk 100 maddesi. Mecellenin ilk 100 maddesi/Osmanlıca. Mecellenin ilk 100 maddesi/Arapça. Mecellenin ilk 100 maddesi/Arapça Osmanlıca Türkçe. Mecellenin ilk 100 maddesi/Türkçe kelime izahlı. Mecellenin ilk 100 maddesi/Arabi Türki İzahlı ve Şerhli. Mecelle/Hukukun Kavaid-i Külliyesi. | |
---|---|
son çalışmalar:Osmanlıca PDF mecelle• İddianame için: mütevatirin aleyhine Beyyine kabul olunmaz. Madde 73.md Hatası zahir olan zanna itibar yoktur
MM hocası Atıf Bey şerhi - Archive org Atif bey mecelle Şerhi | |
Esbabı Mucibe | Mecelle Esbâb-ı Mûcibe Mazbatası . |
Arz-ı Sadaret | Mecelle/Sadaretin Arzı ve İrade-i Seniyye . |
Mukaddime | Mecelle/Mukaddime
Majalla/Introduction .MAJALLA . Majalla/Part I. Majalla/ PART II |
Mecelle/İlk 100 MADDE | MC/1. MC/2.
Mecelle'den seçme hükümler güzel medeni kanun hümleri
|
Mecelle/Kitaplar | Mukaddime . Mecelle/Kitaplar:
Şehadetin keyfiyeti edası - 591 Şehadetin şurutu esasiyesi - 591 Şehadetin davaya muvafakatı s599- Şahitlerin ihtilafı s603 - karinei katı'a beyanında syf614 -
|
Mecelle/PDFleri
PDF Osmanlıca mecelle• Dosya:ENG Ottoman Majalle (Civil Law).pdf Dosya:232(1).pdf MM hocası Atıf Bey şerhi - Archive org Atif bey serhi Kitab-ı Dava -Kitab-ı beyyinat ve tehalif Doc kitabi dava• Kitab-ı Kaza• •Mecellenin külli kaideleri Mecelle/English | |
Türki | Mecelle/Türkçe Temyiz Reisi Ali Haydar Efendi Dürer-ül Hükkam şerhi |
ARABİ | Mecelle/Arabi
المؤلف: علي حيدر درر الحكام شرح مجلة الأحكام; المؤلف: علي حيدر; حالة الفهرسة: مفهرس فهرسة كاملة; الناشر: دار عالم الكتب; شرح المجلة (مجلة الأحكام العدلية الفقهية) تأليف: سليم رستم الباز Şerh-ül fıkıh |
Fransizca | Mecelle/Fransızca şerhi G.Sinapian Code Civil Ottoman |
English | Mecelle/English : AL-MAJALLA AL AHKAM AL ADALIYYAH (The Ottoman Courts Manual ) |
Rumca | Mecelle/Rumca |
Şerh | Mecelle şerhleri : Dürerül Hükkam Şerhu Mecelletil Ahkam- Hocaefendizade- Ali Haydar EFENDİ - Mir'at-i mecelle
Mecelle-i Ahkam-ı Adliyeden Kitab ül-Beyyinat ve Tahlif Atıf Bey Kuyucaklızade |
Kısımları | Baslangiç, Fikih Temel bilgileri olup, yüz birden dört yüz üçüncü maddeye kadardir.
|
Ahkam | Mecelle-i Ahkam-ı Adliye |
Şerh | Mecelle şerhleri : Dürerül Hükkam Şerhu Mecelletil Ahkam- Hocaefendizade- Ali Haydar EFENDİ - Mir'at-i mecelle
Mecelle-i Ahkam-ı Adliyeden Kitab ül-Beyyinat ve Tahlif Atıf Bey Kuyucaklızade |
Kısımları | Baslangiç, Fikih Temel bilgileri olup, yüz birden dört yüz üçüncü maddeye kadardir.
|
Çalışmalar | Tafsili Mecelle -
İcmali Mecelle - İzahlı Mecelle - Mecelle şerhi - Mecelle Taramaları - Osmanlıca Mecelle - Mecelle/Şerhleri- Karşılaştırmalı Mecelle-i Ahkam-ı Adliye: Mecelle Ta'dilleri ve ... |
Mecelle kartelası . Mecelle'nin Tadili |
ENGLISH: AL-MAJALLA AL AHKAM AL ADALIYYAH (The Journal of The Verdicts of The Justice or The Ottoman Courts Manual) Tam metin :Mecelle/İngilizce/Düz metin - Mecelle/English ENG word. (Majalla : INTRODUCTION .Part I: Article 1 :Majalla/Definition and Classification of Turkic Jurisprudence - Article 2: Majalla/ PART IIMajalla/MAXIMS OF TURKIC JURISPRUDENCE. (2-99 articles) +1.Book I: SALE (BUYU': 101-403 )+ 2.Book II:RENT (İCÂRAT: 404 -611 ) + 3.Book III:((612-672))Guarantee + 4.BookIV :Transfer of Debt: (673-700) + 5. Book V :Pledges (701-761)+ 6. Book VI Trust and trusteeship (762-832)+ 7.Book VII: Gift (833-880)+ 8. Book VIII: Wrongful Appropriation and Destructions WRONGFUL APPROPRIATION AND DESTRUCTION(881-940)+ 9.BookIX:Interdiction, Constraint and Pre-emption: (941-1044) + 10.Book 10: Joint Ownership (1045-1148)+ 11. Book 11: Agency (1449-1530) + 12. Book 12: Settlement and Release (1531-1571) + 13.Book 13: Admissions (1572-1612)+ 14.Book 14: Actions (1613-1675) + 15. Book 15: Evidence and Administration of an Oath (1676-1783)+ 16. Book 16: Administration of Justice by the Courts (1784-1851) | |
---|---|
Mecelle/Dictionary . Mecelle/Fransızca - Mecelle/Arabî . Mecelle/Osmani ❍ (Majalla : Introduction .INTRODUCTION .Part I: Article 1 :PART II :Majalla/Definition and Classification of Turkic Jurisprudence . Majalla/ PART II:Majalla/MAXIMS OF TURKIC JURISPRUDENCE. (2-99 articles) | |
Book I | Majalla/Book I: : BUYU' (SALE) ● Book 1: Sale. 1.Kitap: Kitab'ul Büyû' Bir mukaddime ve 7 bab (101-403) |
Book II | Majalla/Book II: RENT(İCARAT)● Book 2: Hire : 2.Kitap: Kitab'ul İcârât Bir mukaddime 8 Bab (403-611) |
Book III | Majalla/Book III: ● Book 3: Guarantee : 3.Kitap: Kitab'ul Kefâlet Bir Mukaddime 3 Bab (612-672) |
Book IV | Majalla/Book VI:● Book 4: Transfer of Debt :4.Kitap: Kitab'ul Havâle Bir Mukaddime 2 Bab (673-700) |
Book V | Majalla/Book V● Book 5: Pledges :5.Kitap: Kitab'ul Rehn Bir Mukaddime 3 Bab (701-761) |
Book VI | Majalla/Book VI● Book 6: Trust and trusteeship : 6.Kitap: Kitab'ul Emanet Bir Mukaddime 3 Bab (762-832) |
Book VII | Majalla/Book VII ● Book 7: Gift .7.Kitap: Kitab'ul Hibe Bir Mukaddime 2 Bab (833-880) |
Book VIII | Majalla/Book VIII● Book 8: Wrongful Appropriation and Destructions WRONGFUL APPROPRIATION AND DESTRUCTION8.Kitap: Kitab'ul Gasb ve-l İtlaf Bir Mukaddime 2 Bab (881-940) |
Book IX | Majalla/Book IX: Interdiction, Constraint and Pre-emption ●Book 9: Interdiction, Constraint and Pre-emption . 9.Kitap: Kitab'ul Hacr ve-l İkrah Veş-Şuf'a Bir Mukaddime 3 Bab (941-104 |
Book X | Majalla/Book X● Book 10: Joint Ownership 10.Kitap: -Kitab'ul Şirket Bir Mukaddime 8 Bab (1045-1148) |
Book XI | Majalla/Book XI● Book 11: Agency . 11.Kitap: Kitab'ul Vekalet Bir Mukaddime 3 Bab (1449-1530) |
Book XII | Majalla/Book XII● Book 12: Settlement and Release :12.Kitap: Kitab'ul Sulh ve-l İbra Bir Mukaddime 4 Bab (1531-1571) |
Book XIII | Majalla/Book XIII● Book 13: Admissions :13.Kitap: Kitab'ul İkrarBir Mukaddime 4 Bab (1572-1612) |
Book XIV | Majalla/Book XIV● Book 14: Actions :14.Kitap: Kitab'ul Da'vâ Bir Mukaddime 12 Bab (1613-1675) |
Book XV | Majalla/Book XV ● Book 15: Evidence and Administration of an Oath. 15.Kitap: Kitab'ul Beyyinat ve't-Tahlif Bir Mukaddime 4 Bab (1676-1783) |
Book XVI | Majalla/Book XVI ● Book 16: Administration of Justice by the Courts 16.Kitap: Kitab'ul Kazâ Bir Mukaddime 4 Bab (1784-1851) |
Kaynaklar | Majalla English Word text
Dosya:ENG Ottoman Majalle (Civil Law).pdf The Journal of The Verdicts of The Justice |
MECELLE: Mecelle cemiyeti | |
---|---|
Başkan : Ahmet Cevdet Paşa | |
Üyeler | 1) Filibeli Halil Efendi, 2) Seyfeddin İsmail Efendi, 3) Sirvanizâde Seyyid Ahmed Hulûsi Efendi, 4) Ahmed Hilmi Efendi, 5) Bağdatlı Muhammed Emin Efendi, 6) İbn-i Âbidinzâde Alâeddin Efendi, 7) Gerdankıran Ömer Hulûsi Efendi, 8) Şeyhülislâm Kara Halil Efendi, 9) İsa Ruhî Efendi, 10) Yunus Vehbi Efendi, 11) Abdüllatif Şükrü Efendi, 12) Ahmed Hâlid Efendi, 13) Karinâbadli Ömer Hilmi Efendi, 14) Abdüssettar Efendi |
Oluşumu | Hanefî fıkhından muktebes bir medenî kanun vücuda getirmek için Celaleddin Devvanî’nin Def-i Mezâlim adlı eserinden mülhem olarak, şer‘î mahkemelerin yanı başında nizamiye mahkemelerinin bulunmasında bir mahzûr görmeyen Cevdet Paşa’nın muârızları ile olan mücâdelesi şöyle hulâsa olunabilir: Başta Fransa elçisi olmak üzere muârızları 1804 tarihli Fransız Medenî Kanunu’nun kabulüne taraftar idiler. Ticâret nazırı Kabulî Paşa Fransız Codé Civil’ini Türkçe’ye tercüme ettirerek tasdik için Meclis-i Vükelâ’ya getirmiş idi. Bu husûsun müzâkeresi için havâss-ı vükelâdan mürekkeb encümende Fuad Paşa’nın söylediği nutuktan, Şirvânî-zâde Rüşdi Paşa ile Cevdet Paşa tarafından gösterilen delîlleri dinledikten sonra, fıkıh kitaplarından muâmelâta dair, zamanın icaplarına uygun olan meseleleri toplayarak, Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye namı ile bir kitap kaleme alınmak üzere Cevdet Paşa’nın reisliği altında memleketin değerli âlimlerinden müteşekkil bir ilim cemiyeti kurulmasına karar verilmiştir. İşte Mecelle Cemiyeti diye meşhûr olan ilim cemiyeti budur. Cevdet Paşa Mecelle’nin ehemmiyetinden bahsederken, bunun bütün nizamî mahkemelerde tatbik edildiğini, Kıbrıs’ta bile İngilizler tarafından mer‘î tutulduğunu, Bulgaristan Emâreti’nin teşekkülünde Bulgarların önce Mecelle’yi kendi lisanlarına tercüme ederek kanunlarına esas olarak aldıklarını söylemiştir. |
Tarihçesi | Mecelle’nin mukaddimesi ile birinci kitabı olan Bey’ 1286’da, 2. kitabı olan İcâre 1286’da, 3. kitabı olan Kefâlet 1287’de hazırlanmış ve ertesi senenin Muharrem’inde irâdesi alınmıştır. Yine bu sene Mecelle’nin 4. kitabı olan Havâle hazırlanmış ise de, bu bâbdaki cemiyet mazbatası epeyce çetin müzâkerelere marûz kalmıştır. Bu mazbatanın Sâdaret makamına takdiminden 8 gün sonra Divan-ı Ahkâm-ı Adliye nezâretinden azlolunan Cevdet Paşa’nın cemiyetten uzaklaştırılmış bulunması yüzünden çalışmalar aksamış ve bu kitap ancak senenin sonlarına doğru padişahın tasdikına sunulmuştur. 1287 senesi Şevvâl’inde Mecelle’nin 5. kitabı olan Rehin hazırlanıp Sâdaret makamına gönderilmiştir. Cevdet Paşa azledilmeden önce bu kitap oldukça hazırlanmış ve yazdığı müsveddeler kısmen tebyiz edilmiş idi. Yalnız rehinin son bahisleri olan akdin hükümlerinde bir eksiklik kalıp kalmadığını hakkı ile tetkike vakit kalmadan reislikten ayrılması üzerine fıkıhta rehinin en büyük hükmü sayılan, merhûnun telefi halinde borcun sukuta uğrayacağının tasrihi unutulmuştur. Cevdet Paşa’nın azlinden sonra zayıf bir surette teşekkül eden cemiyetin 6. kitabı olarak hazırladığı Vedia evvelki kitaplara uygun düşmediğinden her taraftan yapılan itirazlar ve tenkitler üzerine Cevdet Paşa’yı tekrar iş başına getirmek zarureti hâsıl olmuş ve bunun yerine vedia meselelerini de bir bâb halinde ihtivâ eylemek üzere Emânât kitabı yazılmıştır. 1289 yılı başlangıcında 7. kitap olan Hibe ve 8. kitap olan Gasp ve İtlaf neşredilmiştir. Bu kitapların baskı işleri ile uğraşıldığı sırada Mahmud Nedim Paşa’nın sadâret makamına gelmesi üzerine Cevdet Paşa tekrar cemiyet başından alınarak, arzusu hilâfına, Maraş valiliğine gönderilmiş ve bu yüzden yine bu iş yarım kalmıştır. Maraş vilâyetinin ilgâsı üzerine, İstanbul’a dönen Cevdet Paşa, sadrâzam Midhat Paşa tarafından, Mecelle’nin hazırlanmasına memur edildiğinden Hacir-İkrâh-Şüf’a adlı 9. kitap kaleme alınmıştır. Midhat Paşa’nın bu işe karşı gösterdiği husûsî alâka dolayısı ile toplantı yeri Bâb-ı Fetvâ’dan Bâbıâli’ye nakledilmiş olması yüzünden, Cevdet Paşa kendisini daha serbest bir muhitte bulmuş ve bu devrede hazırlanan kitapları, ilk devredekiler gibi, mûcip sebeplere dayanmak ve asrın yenilik bakımından olan icapları gözönüne alınmak suretiyle kaleme alınmıştır. 9. ve 10. Kitaplar, ihtivâ ettikleri hükümler bakımından, çok zengindir. Bunlar Bâbıâli vasıtası ile değil, Şeyhülislâm Turşucuzâde Ahmed Muhtar Efendi vasıtası ile, doğrudan doğruya padişaha sunularak, tasdik ettirilmiş ve keyfiyet Bâbıâli’ye Meşihat Dâiresi tarafından bildirilmiştir.
Şeyhülislâmın eski an’anede mevcut bulunan bu salâhiyetini 1293 Kanun-ı Esasî’si dahi teyit etmiştir. Meşrutiyet’in ikinci defa ilânından sonra da bu kanunun esaslı surette değiştirilen maddelerinden biri olan 29. maddenin son fıkrasında da “Şeyhülislâm muhtâc-ı müzâkere olmayan mevâddı doğrudan doğruya arzeder” kaydı vardır. Şeyhülislâmın yazılı olmayan hükümlerde imamların kavillerinden biri yerine diğerini koymak için “imam-ı müslimîn”e yapacağı arzın müzâkereye muhtac bir keyfiyet sayılmayacağı da âşikârdır. 1291 senesinde 10. kitap olan Şirket bastırılmış ve 11. kitap olan Vekâlet ve 12. kitap olan Sulh ve İbrâ’ya ait çalışmalar bitirilmiştir. Akşehirli Hasan Fehmi Efendi’nin yeniden şeyhülislâm olması üzerine kitapları Bâbıâli vasıtası ile arzı usûlüne dönülmüş ise de bu 12. kitaba ait mazbata Sadâret’e takdim olunmadan Cevdet Paşa’nın âni olarak Yanya valiliğine tayin olunması sebebi ile çalışmaları yine yüz üstü kalmıştır. Mâmafih Yanya’ya gittikten sonra da Cevdet Paşa, gayr-i resmî olarak, bu cemiyetin işleri ile uğraşmıştır. Halbuki ikinci defa Maarif nazırlığına tayin olunduktan sonra bu husûstaki çalışmalarını az çok gevşetmiştir. Mâmafih Adliye nazırlığına ikinci defa gelen Cevdet Paşa’nın Mecelle’de bırakılan noksanı nezârete ilave olunan ticâret mahkemeleri dolayısı ile pek yakından hissetmesi ve usûl-i muhakemenin esaslı ve sâlim kaidelere raptının âcil bir ihtiyac halini alması üzerine, hukuk muhâkemesi usûlüne ait hükümleri de ihtivâ edecek olan Mecelle çalışmaları hızlanmış ve bu sırada cemiyetce tamamlanan ve 13. kitap olan İkrâr’ı Adliye nazırı unvanı ile imzalamıştır. 14. kitap olan Dâva 1293’te irâdeye sunulmuştur ve bunu 15. kitap olan Beyyinât ve müteâkıben 16. ve sonuncu olan Kazâ kitabı tâkip etmiştir. Bundan sonra cemiyet kasâme meselesi ile uğraşmış, mahkemelerce tatbikatta pek çok güçlüklere sebebiyet veren bu güç iş de irâdeye sunulan bir müzekkere ile sağlam esasa bağlanmıştır. Sultan Abdülhamid II.’in günden güne artan vehmi, cemiyete iştirâk edenlerin sayısı ne kadar az olursa olsun her toplantıyı endişe ile karşılaması yüzünden çalışmaları felce uğratmış ve Mecelle’nin 16. kitabından sonraki kitapların takdiminden vazgeçilmiştir. |
Mütealalar | Elmalılı Hamdi Yazır, 1909 yılında kaleme aldığı Mehâkim-i Şer’iyye ve Hükkâm-ı Şer’ Kanunu ve Esbâb-ı Mûcibe Mazbatası’nda “kanun-ı medenîmiz” olan Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye ve Mecelle Cemiyeti hakkında şunları söylüyordu: “(…) bu devirler içinde yalnız Mecelle Cem’iyyet-i Celîlesi’nin eser-i himmeti olan kanûn-ı medenîmiz, kuvve-i kazâiyyemiz nâmına bir vesîle-i ibtihâc teşkil edebilirdi. Cem’iyyet-i müşârun ileyhânın idâmesiyle teşkîlât-ı adliyemizin ikmâline kadar o himmete mürâcaat olunmuş olaydı, Osmanlılar bugün pek muntazam bir kuvve-i kazâiyyeye mâlik olurlardı.” |
Cevdet Paşa 1303 (h.) tarihinde 5. defa Adliye nazırlığına gelince, Mecelle işleri ile yeniden uğraşmaya imkân bulmuş ise de, eski arkadaşlarından yalnız Karin-abatlı Ömer Hilmi Efendi kalmış ve yeniden âzâ tayin edilenler ile cemiyet eski tecânüsünü kaybetmiştir. Nihâyet Bâb-ı Fetvâ’daki ictimâlar Abdülhamid II.’in vehimini arttırdığından Cevdet Paşa’ya yapılan itaptan ve Sadrâzam Said Paşa’nın padişahın arzusuna uygun mütâleası alındıktan sonra 26 Cemâziyelevvel 1306 tarihli irâde ile cemiyet ilgâ olunmuş ve Mecelle mesâisi resmen nihâyet bulmuştur. |