Yenişehir Wiki
Advertisement
Erdoğan Bektaş

Manisa Valisi;Erdoğan Bektaş

SAĞLIKÇILAR DEVLETE BÜYÜK YÜK..

01.06.2016 Valiler kararnamesiyle Manisa Valisi iken Rize Valisi yapıldı.

Özgeçmişi[]

(d. 1960, Zonguldak, Türkiye), Türk bürokrat.Evli ve üç çocuk babasıdır.

Eğitimi[]

  • İlkokul:
  • Ortaokul:
  • Lise:
  • İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi.

Mesleki kariyeri[]

  • İstanbul Valiliği Kaymakamlık adaylığı,
  • Söğüt,
  • Aliağa Kaymakam Vekillikleri,
  • Mut,
  • Karaçoban,
  • Kurtalan,
  • Osmaneli,
  • Manyas,
  • Söğütlü,
  • Elazığ ve Kırşehir Vali Yardımcılıklarındabulundu.

İnegöl kaymakamlığı[]

İnegöl'de görev yaptığı süre içerisinde ilçede 6500 Dönümlük alanda Mobilya İhtisas Organize Sanayi Bölgesinin kurulması için çaba sarfetti. Bektaş ayrıca şifalı suları ile bir çok hastalığa iyi gelen Oylat Kaplıcalarına 2 km mesafede, bölgenin turizmine önemli katkı sağlayan ve 650 metre uzunluğundaki Oylat Mağarasını hizmete açtı.

Üsküdar kaymakamlığı[]

Trabzonlu ilçe başkanının destekleriyle valilik yolu açıldı.

Kastamonu_Valisi_Erdoğan_Bektaş'_ın_Üsküdar_Kaymakamlığına_vedası-0

Kastamonu Valisi Erdoğan Bektaş' ın Üsküdar Kaymakamlığına vedası-0

Muş valiliği[]

27 Nisan 2008 tarihinde Muş valisi olarak atanmıştır.

Kastamonu valiliği[]

16 Aralık 2010 tarihinde Kastamonu valisi olmuştur. Kastamonu Valisi Erdoğan Bektaş, Emniyet Müdürlüğü hizmet binasındaki Mobese sistemini tanıtım toplantısında, çağdaş insanın silahla işinin olmayacağını belirtirken, "Silah, kendisine, karakter, kişiliği ve gücüne güvenemeyenlerin ihtiyacıdır. Silaha mı güveniyorsun, silahla mı erkeklik, yiğitlik yapacaksın. Yiğitsen, erkeksen git adamı döv. O mu yiğitlik, kahramanlık, erkeklik. Bizim yiğide, kahramana ihtiyacımız yok. Bizim düzgün, işinde gücünde insanlara ihtiyacımız var" dedi.

Kastamonu Valisi Erdoğan Bektaş, 4 Mayıs’ta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın kenti ziyareti sırasında toplu açılış töreni ile hizmete başlayan Mobese sistemini basın mensuplarına tanıttı. Vali Bektaş, 2 hafta önce Kastamonu kent merkezinde gündüz saatlerinde bir kişinin alacak konusundaki tartışma sonucu öldürüldüğünü hatırlatan Vali Bektaş, şöyle dedi:

"Silahlı çatışma dendi. Kastamonu’nun göbeğinde silahlı çatışma, bu ne demektir. Bunu kabul edemeyiz. Kastamonulu bir adamın belinde silahın ne işi var? Silah ne işe yarar? ’Kendimi koruyacağım’ diyor. 'Kendini kimden niye koruyacaksın?' Diyorlar ki; 'Eskiden Kastamonu çok daha kötüydü, buna şükredin.' Ben buna şükretmiyorum. Çağdaş insanın silahla ne işi olur? Silah, kendisine, karakter, kişiliği ve gücüne güvenemeyenlerin, bir de polisin ihtiyacadır. Herkes kendi güvenliğini sağlayacaksa ben bu kadar polisi niye besliyorum. Kastamonu’da silah taşıyacak kadar güvenlik sorunu olduğuna hiç kimse için inanmıyorum. Kastamonulu sade vatandaşın gündeminden silah düşmeli."

Kastamonu’da silahın unutulması gerektiğini dile getiren Vali Bektaş, "Silaha mı güveniyorsun, silahla mı erkeklik, yiğitlik yapacaksın. Yiğitsen, erkeksen git adamı döv. O mu yiğitlik, kahramanlık, erkeklik. Bizim yiğide, kahramana ihtiyacımız yok. Bizim düzgün, işinde gücünde insanlara ihtiyacımız var" dedikten sonra, güvenlik ihtiyacını emniyet ve jandarmanın karşılayacağını söyledi.

Vali Bektaş, şöyle devam etti: "Biz silahsız bir hayatta yaşamak istiyoruz. İnsanlar duygularına hakim olamayıp kavga edebilir ama silah olmaz. Silah normal zamanda hazırlanan bir şeydir. Silah düzenli, planlı düşünce sonucu takınılan bir tavırdır. Silah istemiyoruz. Kastamonulara bu zor gelebilir. 30 bin lira alacağı için kafasının kızdığı insanı vuruyor. Ne oluyor, öbür adam öldü, o da cezaevine girdi. Belki 30 yıl yatacak. Ne çözüldü, ne halledildi, parasını mı aldı. Ne oldu, daha iyi bir hayata mı kavuştu, cezaevine girdi. Öbür adam canından oldu. Bu bir çözüm değildir. Borcu varsa ödesin. Ödeyemeyecekse almasın. Öbürü de 30 bin lira için cana kıyılmaz. 30 bin lira için gelecek mahfedilmez. Karısı çocuğu bekliyor, 20 yıl sonra çıkacak, bana babalık edecek diye. Silah olmasa kavga edecekler, yumruk atacaklardı, kapanacaktı. Ama iki aile, reisini kaybetti. Çocuklar babasız, kadınlar kocasız kaldı. Açılan yarayı tahribatı düşünebiliyor musunuz? Sivil vatandaşın silahı olmaz. Kanunun verdiği silahları veriyoruz ama keşke onlar da olmasaydı."

Manisa valiliği[]

23 Mayıs 2014 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanan valiler kararnamesi ile Manisa valiliğine atanmıştır.

Haberleri[]

Manisa'da başörtülü kadınların kelepçelenerek gözaltına alınması ile başlayan tartışma, Manisa Valiliği'nin yaptığı açıklama ile farklı bir boyuta taşındı.

Valilik açıklamasında, başörtülü kadınlar için "toplumda çok olumlu bir imajla algılanan" ifadesinin kullanılması, CHP'den tepki gördü.

VALİYİ MARS'A GÖNDERMEK LAZIM

CHP Grup Başkanvekili ve Manisa Milletvekili Özgür Özel, başörtülü kadınlara kelepçe takma uygulaması nedeniyle Emniyet Müdürü'nün açığa alındığını hatırlatarak, "Bu doğru bir karardı. Ancak daha sonra Vali'nin yaptığı açıklama kabul edilemez ifadeler içeriyor. Eğer Emniyet Müdürü'nü açığa aldıysanız, böyle bir açıklama için Vali'yi de Mars'a göndermeniz gerek" dedi.

CHP Genel Sekreteri Gürsel Tekin ise, kimsenin kılık ve kıyafeti nedeniyle toplumda diğerine göre "üstün" olamayacağına dikkat çekerek, Manisa Valisi'ni kullandığı dildeki ayrımcılık nedeniyle özür dilemeye çağırdı.

ÖZGÜR ÖZEL: "ŞECAAT ARZ EDERKEN, SİRKATİN SÖYLEMEK..."

CHP'li Manisa Milletvekili Özel ise, Vali'nin açıklamasını, "şecaat arz ederken, sirkatin söylemek" deyimiyle yorumladı. Özel, Valilik açıklamanın tersten okununca sorunlu ifadeler taşıdığını belirterek şunları söyledi:

"Tayin yoluyla Manisalı olanlar Manisa'nın ruhunu kavrayamadılar; bir kez daha bizi Türkiye'ye rezil ettiler. Kadına vurulan o kelepçeden de, başörtüsüz kadının toplumda imajının olumsuz olduğunu vurgulayan bu açıklamadan da bir Manisalı olarak utanıyorum. Manisa gibi bir nezaket ve muhabbet şehri yıllarca işkence davasıyla anıldı. Şimdi bu kelepçe olayı ve sonrasında kadına giyimi kuşamı kısaca kendi tercihi üzerinden olumlu olumsuz imaj atfeden bu sorumsuz açıklama ile anılacak. Bu dil sorumlu bir dil değil. Bu dil bir kamu yönetimi dili değil. Bu sorunlu bir ayrımcılık dili. Bu açık bir nefret söylemi."

Özel, gözaltı aşamasında kelepçe takılması nedeniyle Manisa Emniyet Müdürü'nün açığa alınmasının, "doğru bir uygulama" olduğunu da vurgulayarak, bu uygulamanın, gözaltına alınanın kim olduğuna bakılmaksızın, tüm yurttaşlar için uygulanması gerektiğini söyledi. Özel, "Emniyet Müdürü'nü açığa aldınız, doğru yaptınız. Ancak Vali'yi de, bu açıklaması nedeniyle Mars'a göndermeniz gerekir. Tam bir nefret söylemi" dedi.

TEKİN: "GÖZALTINA ALINIRKEN KELEPÇE, KİM OLURSA OLSUN, İNSAN ONURUNA AYKIRI"

Yurttaşların, "kim olursa olsun", gözaltına alınırken kelepçelenmesi uygulamasının "insan onuruna aykırı" olduğunu vurgulayan CHP Genel Sekreteri Tekin ise şöyle dedi:

"Gözaltına alınırken kelepçe takılması, kim olursa olsun, insan onuruna aykırı. Sayın Vali'nin daha sonra bu uygulamadan üzüntülerini bildirmek için yaptığı açıklamada ise, özrü kabahatinden büyük. Vali'nin açıklamada kullandığı kelimeler, hem ötekileştirici, hem de ayrıştırıcı. Kılık kıyafeti, seçtiği yaşam biçimi nedeniyle, hiçbir insan diğer bir insandan daha üstün değildir. Manisa Valisi'nin kullandığı bu dil, çok tehlikeli ve ayrıştırıcı bir dildir. Vali, özür dileyeceğine, ayrıştıran bir dille açıklama yapıyor. Vali'nin uygulaması da kabahatlidir, açıklaması da son derece tehlikeli ve kabahatli bir dile yapılmıştır."

"Gözaltı sürecinde öngörülmeyen, önceden talimatlandırılmayan" kelepçe takma nedeniyle üzüntülerin ifade edildiği Manisa Valiliği'nin resmi açıklamasında, şu ifadelere yer verilmişti:

"Hukuki süreçte suçluluğu sabit olmayan hiç kimsenin hele de toplumda çok olumlu bir imajla algılanan başörtülü bayanların, şartları oluşmadan böyle bir işleme tabi tutulmaları her kademede üzüntüyle karşılanmıştır."

İŞTE O AÇIKLAMA

Manisa Valiliği'nin gözaltına alınırken kelepçe uygulamasına yönelik açıklaması şöyle:

"PDY adı verilen yapılanmaya karşı ilimiz Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülmekte olan soruşturma gereği bir kısım insanların evlerinden alınarak emniyet ve adli mercilere intikali sağlanırken bazı tesettürlü bayanlara gerekmediği halde kelepçe takılması görüntülerinin medyaya yansıması üzerine kamuoyunda oluşan tereddüt ve tartışmaları dikkate alarak aşağıdaki açıklamaya Valiliğimizce gerek duyulmuştur.

Soruşturma uzun bir süredir Cumhuriyet Başsavcılığımızın kontrolünde İl Emniyet Müdürlüğümüzün ilgili birimlerince yürütülmekte olup her türlü delilin titizlikle değerlendirildiği, ihbar, şikayet ve başvurular üzerine gelişen bir soruşturmadır.

Toplanan deliller ve gelişen soruşturma süreci gereği bir kısım şüphelilerin gözaltına alınması gerekmiştir. Gözaltı sürecinde öngörülmeyen, önceden talimatlandırılmayan bir kelepçe takma olgusunun gerçekleşmiş olduğunu kamuoyu ile birlikte biz de üzülerek öğrenmiş durumdayız.

Hukuki süreçte suçluluğu sabit olmayan hiç kimsenin hele de toplumda çok olumlu bir imajla algılanan başörtülü bayanların, şartları oluşmadan böyle bir işleme tabi tutulmaları her kademede üzüntüyle karşılanmıştır.

Olayın tekerrür etmemesi için gerekli talimatlar verilmiş, gerçekleşen olayda kasten ya da ihmalen katkısı olan görevliler hakkında gerekli incelemeler başlatılmış olup hukuki süreçler işletilmektedir. Devletimizin bir kurumu olarak emniyet teşkilatımızın da milletimizin değer yargıları ve bakış açısı dışında bir tutum içinde bulunmamasının asıl olduğunu, her şeye rağmen gerçekleşen olay hakkında üzüntülerimizi kamuoyunun bilgisine sunarız.

KELEPÇE TASVİP EDİLEMEZ: (Manisa Valisi’nin açıklamaları) Hukuk devleti kuralları içinde de herhangi bir konu da da soruşturma yürütülürken bayan olsun, erkek olsun, başörtülü olsun, başı açık olsun, ihtiyaç hasıl olmadıkça kelepçeli bir görüntünün ortaya çıkmasını tasvip etmeyiz. Vatandaşlık hukuku bağlamında da kimsenin diğerine göre bir farklılığı yoktur. Kıyafetler üzerinden ya da ideoloji üzerinden bir farklılık söz konusu olamaz hukuk devletinde. Hepimiz hukuk devleti kuralarına riayet edeceğiz. Eğer bir soruşturma yürüyorsa bunun gereği gözaltına alınması icap ediyorsa, bu hukuki şartlar içinde nasıl oluyorsa öyle yapılacak. Kaçma tehlikesi ya da başka bir takım ihtimaller söz konusuysa tedbir alınabilir ama normal şartlarda zaten polisin, güvenlik birimlerinin çağrısına uygun bir şekilde çalışma yürütülüyorsa özelikle de hanımların kelepçeli bir şekilde götürülmesini, erkeklerden ayırdığım için söylemiyorum, herkes için geçerli, bunu kabul etmemiz mümkün değil. Yürütülen soruşturmaya gölge düşürmek istercesine ortaya çıkarmak istenen bir tablo var. Yani bir mağdur psikolojisi oluşması da söz konusu, bu doğru değil. Hukuk devletinde gözaltı işlemi yapılacaksa bunun esasları bellidir. Bu esaslar uygulanırken de daha gözaltı, nihai suçluluk aşaması da değil. Vatandaşlar gidip üzerine düşen o soruşturmanın gerektirdiği şekilde gerekeni yapar, güvenlik birimlerimiz de yapar.

KABUL EDİLİR TUTUM DEĞİL: Başörtülü, başı açık ayırımı yapmak ve vatandaşlarımız arasında ‘olumlu imaj sahibi olanlar’, ‘olumsuz imaj sahibi olanlar’ gibi bir ayırım yapmak da kesinlikle kabul edeceğimiz bir tutum değildir. Bizim için bütün vatandaşlarımız aksi ispat edilene kadar olumlu imaja sahiptir. Aksi nasıl ispat edilir; bir suç vardır yüz kızartıcı veya kamu düzenine aykırı bir suç vardır. O zaman da hukuki işlem vardır. Buradan özellikle zikrediyorum; bu maksadını aşan bir ifadedir. Maksadın ne olduğunu tartışmak da istemem. Kesinlikle 78 milyonun her biri bizim için olumlu imaja sahiptir ve her birinin her hukuki soruşturmada hakları, hukukları ve en önemlisi de izzetleri ve onurları da devletimizin teminatı altındadır. (Manisa Valisi’yle ilgili bir tasarruf söz konusu olacak mı’ sorusu üzerine) Gerekeni söyledim, bakarız


PROF .DR. VEDAT KÖSEOĞLU SAYIN ZONGULDAK VALİSİNE BİR MEKTUP YAZMIŞ VE DEMİŞ Kİ ;[]

Sayın Valim, Öncelikle üzerime farz olan selamlarımı iletir, ailenize ve size sağlıklı günler diler, hürmetlerimi arz ederim. Şimdi bu mektup nereden çıktı diyebilirsiniz, siz beni, ben de sizi önceden tanımayız, ama her ikimizi de tanıyan binlerce kişi olduğu muhakkaktır.

Sizi ve beni sevenler olduğu da bir gerçek olup, yaratandan ötürü yaratılanı sevmek bir gereklilik olduğu için sizi de sevdiğim muhakkaktır. Ancak dün arz-ı endam eylediğiniz sözleriniz üzerine size sevgim ve muhabbetim daha bir artmış bulunuyor. Nedenini kabul buyurursanız birazdan arz eyleyeceğim efendim.

Tercüme-i hal varakanızı tetkik eylediğimde vakıf oldum ki, her ikimiz de aynı yıl (1976) Üniversite sınavına iştirak eylemiş bulunuyoruz. Ben fakiriniz 341.000 aday içerisinde 1900. olarak Tıp mektebine girerken, siz de Hukuk Mektebine intisab etmişsiniz. Çok iyi hatırlayacağınız üzere o yıllarda hekimlik en gözde meslek olup bu sınava katılanların tamamı ilk tercihlerine tıp mektebini yerleştirmekte ve ancak ne yazık ki bunların çok küçük bir miktarı bu mektebe duhül edebilme imkanı bulabilmekteydiler.

Mamafih ilk yüzde yer alan adayların da 95’i tıp mektebine yerleşmekteydiler. Siz de, daha önce belirttiğiniz üzere tercihlerinize 5 Tıp mektebi yazmışsınız, ancak genel yetenek ağırlıklı, zeka düzeyi, hızlı anlama, karar verme, çözümleme yeteneklerini ölçmeye dayanan bu sınav sonucu herkesin yolu farklı bir mecraya gitmiş ve yollarımız ayrılmıştır.

Kader diyelim. Ben tıbbiyeyi bitirdikten sonra Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları alanında bir uzmanlık eğitimi, sonra da Çocuk Onkolojisi alanında bir uzmanlık eğitimi daha almış, ve bunlar için hayatından 6 yılı harcamış birisi iken, ülkemin çocuklarına daha fazla faydam olabilsin diye Amerika Birleşik Devletlerinde MD Anderson Kanser Merkezinde kemik iliği nakli eğitimini de alarak, kaba bir tabirle de olsa bir baltaya sap olmayı düşünürken, bunlar yetmemiş bir de akademisyen olabilmek için gecemi gündüzüme katmış bulunuyorum.

Bütün bunların sonucunda da artık sizin deyiminizle doymayan gözlerimi doyurmak için para basma noktasına ulaşmış durumdaydım. Yalnız bu arada küçük bir noktayı da bahsetmeden geçmek istemiyorum. Bu para basma işine başladığımda da yaşım bayağı kemale ermiş, 44’üme ulaşmış, arada geçen süre içinde de bazen ekmek almak için çocukların kumbaralarını kırmış bulunuyordum. İşin bu kısmının sizi çok ilgilendirmediğini biliyorum ama yine de belki konuya vakıf olmak isterseniz diye yazdım.

Ha, siz de bu arada hukuk mektebini takiben bir yıl avukatlık stajı vazifenizi yerine getirmiş serbest avukatlığa başlamışsınız. Yani siz o sevmediğiniz parayı kazanırken biz çocukların kumbarasına göz dikiyor durumdaydık.

Şimdi dönelim asıl size hayranlık duyduğum konuya. Dünkü sözlerinizle hekimlerin ve sağlık çalışanlarının kendilerini birbirlerinden bulaşma konusunda koruyamadıklarını ve siz, efendimize, ülkemize yük olduklarını ifade etmişsiniz. Doğrusu bu konuda eğitim almış, yıllarını harcamış ve yepyeni bilinmeyen bir virüse karşı çarpışan gerek ülkemizde gerekse yurtdışında binlerce hekim bu konudaki geçişi aydınlatamamışken sizin bunu nasıl bilebildiğiniz merakımı celbetmiş ve şahsınıza karşı aşırı bir hayranlık oluşmuştur.

Acaba bilmediğimiz bir virüs takip sistemi mi geliştirdiniz? Hekimler ve diğer sağlık çalışanlarındaki virüslerin sadece birbirlerinden bulaştığını kolayca anlayabildiniz. Bu demektir ki, hekim ve diğer sağlık çalışanlarının uğradığı ağır viral yük sayesinde daha çok hastalandığı iddiası tamamen bir safsatadan ibarettir. Lütfen bunu, bulduğunuz bu geçiş sistemini impakt faktörü yüksek bir dergide hemen yayınlayınız ki bütün dünya bu müstesna bilgiden mahrum kalmasın.

Bunu ivedilikle yaparsanız, sizden önce birisi yayınlamamış olur ki bu da sizin makalenize çok atıf yapılmasını sağlar. Bunun sonucunda da daha üst makamlara atanmak için dosyanıza koyacağınız önemli bir puan elde etmiş olursunuz.

Bugün cerideleri tahkik ettiğimde gördüm ki, dünkü bazı ifadelerinizin yanlış olduğunu beyanla sağlıkçılardan (Bu ne demekse! Hekimler ve diğer sağlık çalışanları demek istediniz sanırım) özür dilemiş ve buna ilave olarak da, “sağlık çalışanlarımızın özellikle son dönemde kendilerini koruyamamaları nedeniyle, tabloda istenen iyileşmenin sağlanamaması ile yaşanan hayal kırıklığı maalesef sözlerimize yansımıştır” ifadesini buyurmuşsunuz.

Dışardan çok belli olmasa da her biri üzerinde yeterince okunmuş pirinç taşıyan bu çalışanların neden başarısız olduğu ve sizi neden böylesine hayal kırıklığına uğrattıkları benim de merak-ı mı mucib olmuştur. Vilayetin en büyük mülki amiri olarak sizin yeterince çalışmadığınız, iyi bir yönetici olmadığınız, halkı iyi bilgilendiremediğiniz yönündeki aksi fikirlere zinhar katılamıyorum.

Bu mektubumu bir hal-tercümesi, bir kendi kendine konuşma olarak kabul eylemenizi arz ediyor, yaklaşan mübarek ramazan bayramınızı şimdiden kutluyor, size ve ailenize saadetler diliyorum.

Baki kalınız efendim. Sizi fazlarıyla üzen sağlık çalışanlarını(!) da ayrıca bir mektub ile kendilerini korumaları ve size yük olmamaları konusunda uyaracağım. Bir daha siz değerli şahsiyetimizi üzmemelerini ve aklınıza istifa etmek gibi bir fikrin girmesine yol açmamalarını özellikle tembih eyleyeceğim.

Prof.Dr. Vedat Köseoğlu

Dış Bağlantılar[]

Wikipedia-logo-tr
Vikipedi'den Erdoğan Bektaş ile ilgili bir şeyler var

Şablon:Trabzon dominasyonı

Şablon:Trabzonlu üst düzey bürokratlar

Advertisement