Yenişehir Wiki
Register
Advertisement
Hümeze Suresi Fil Suresi Kureyş Suresi
Mekke döneminde inmiştir. 5 âyettir. Sûrenin fil suresi ismini almasının binlerce nedenlerinden birisi de şu olamk gerekir ki, fillerle donanmış ordusuyla Kâ'be'yi yıkmaya gelen Ebrehe'nin smart hacerlerle helâk edilişi sebebiyle bu adı almış olabilir.
Wikipedia-logo-tr
'den Fil suresi ile ilgili bir şeyler var.
Fil Suresi yazılı

Fil Suresi yazılı orjinal hat :"Görmedin mi rabbin fil sahiplerini ne yaptı?"

Filin zayıfları ezmesi
Bakınız

Şablon:Filbakınız - d


بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ 1. أَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِأَصْحَابِ الْفِيلِ 2. أَلَمْ يَجْعَلْ كَيْدَهُمْ فِي تَضْلِيلٍ 3. وَأَرْسَلَ عَلَيْهِمْ طَيْراً أَبَابِيلَ 4. تَرْمِيهِم بِحِجَارَةٍ مِّن سِجِّيلٍ 5. فَجَعَلَهُمْ كَعَصْفٍ مَّأْكُولٍ
Görmedin mi? Nasıl etti Rabbın ashabi fîle? 1 Kılmadı mı tedbirlerini müstağrak tadlîle 2 Saldı da üzerlerine sürü sürü kuşlar (Ebâbil) 3 Atıyorlardı onlara "siccil" den taşlar 4 Derken kalıverdi onları bir yenik hasıl gibi 5
Fil Efyal Füyul
Elephant
Elephant Walk
Fil mezarlığı
Vaka-i Fil
Ebrehe’nin filleri ve İlahî teminat
Fil/VP
Fil/Resim Fil/Sözlük Fil/Vecize
Fil Suresi Fil Suresi/MEAL Fil Suresi/TEFSİR Fil Suresi/TEFSİR/Bediüzzaman Fil Suresi/AUDİO Fil Suresi/VİDEO Fil Suresi/TEZHİB Fil Suresi/HAT Fil SuresiFAZİLETİ Fil Suresi/HİKMETLERİ Fil Suresi//KERAMETLERİ Fil Suresi/HADİSLER Fil Suresi/NAKİLLER Fil Suresi/EL YAZMALARI Fil Suresi/VP Fil Suresi/WP Fil Suresi/Transkriptleri
Tefsirler Fil suresi/TEFSİR HDKD/Fil: Dosya:105-Fil.pdf. Nocookies.net PDF Fil Suresi/Elmalı Orijinal HTML linkli arabi eklenecek Fil Suresi/Elmalı Arabi yok, iç linkler yok Fil Suresi/Seyyid Kutub Meşhur olan rivayetlere göre Hz. Peygamber de yine bu fil senesinde doğmuştu. Herhalde bu da ilahi denkleştirmelerin şahane bir zamanlaması idi! Fil Suresi/Mevdudi Tefhim -ul Kur'an Fil Suresi/Taberi Tefsiri Fil Suresi/Ömer Nasuhi Bilmen
Fil suresi/MEALLER Fil suresi/MEAL
Fil vakası
105/1 105/2 105/3 105/4 105/5
Kavramlar Fil elephant War elephant Savaş Fili Ashab-ı Fil Tayr Tayran Ebabil Tahran Ebabil
Sicil Siccil Tescil
Fil Suresi/Elmalı Fil Suresi/Elmalı Orijinal Fil Suresi-KSGK Fil Suresi/1-5
Dünya dillerinde Fil suresi Fil Suresi/Albanian Fil Suresi/Azerice Fil Suresi/Çince Fil Suresi/Özbekçe Fil Suresi/Bulgarca Fil Suresi/Almanca Fil Suresi/İngilizce Fil Suresi/Japonca Fil Suresi/Urduca
ABD de Cumhuriyetçiler ve fil amblemi ve fil arkadaşlığı Republican party Year of the Elephant
Fille alakalı konular
52 gün Filî Filhakika Filibe
Smart silah Zırhı delen taşlar Herkesin tepesine gelmesi ve bilmesi
Şablon:Fil

Surat_105_Al-Fil_-_The_Elephant

Surat 105 Al-Fil - The Elephant

Surat 105 Al-Fil - The Elephant

Elephant

Elephant yani Fil USA de Cumhuriyetçi Partinin sembolüdür. 1. Körfez savalı.2.Körfez savaşı ilk defa denen tayrlarla ve tayyarelerle bombalandığı dönemdir. Smart bombaların kullanıldığı ve bombanın proğramlarak nereye gideceği ayarlanan smart teknoloji silahlardandı. Ayette geçen siccil kavramıda tescil kökünden geldiği için her birisisinin bir takip numarası vardı. Rivayetlerde her siccil hacer gideceği yeri biliyordu. Lot ve seri no mamül takibi açısından önemlidir.

AFRICAN_ANIMALS_and_the_Emperor_Elephant_Nature_Wildlife_Documentary

AFRICAN ANIMALS and the Emperor Elephant Nature Wildlife Documentary

Asıl metin[]

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِِ

1. أَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِأَصْحَابِ الْفِيلِ

2. أَلَمْ يَجْعَلْ كَيْدَهُمْ فِي تَضْلِيلٍ

3. وَأَرْسَلَ عَلَيْهِمْ طَيْراً أَبَابِيلَ

4. تَرْمِيهِم بِحِجَارَةٍ مِّن سِجِّيلٍ

5. فَجَعَلَهُمْ كَعَصْفٍ مَّأْكُولٍ

Mealleri[]

Tercümeleri[]

Tefsirleri[]

Fil Suresi’ne Giriş[]

19 Fil (Fil) Suresi[]

Fil suresi Mekke’de 19. sırada inmiştir. Surenin iniş tarihinin M.S. 615 olduğu tahmin edilmektedir. Bu sureden önce inen Kâfirun suresi ile arasında fazla bir zaman aralığı bulunmadığı bilinmektedir. O dönemde Müslümanların sayısı daha 40′ı bile bulmamış, Ömer ile Hamza henüz Müslüman olmamışlardır. Ömer ve Hamza, iki Habeşistan hicreti arasındaki dönemde, M.S. 616 yılında Müslüman olmuşlardır.

Bu dönem, Müslümanlarla kâfirler arasındaki dengenin kâfirler lehine olduğu, kâfirlerin varlıklı, güçlü ve üstün oldukları bir dönemdir. Çünkü İslâm’a girenler arasında temiz vicdanlı zenginler azınlıkta olup Müslüman olanların çoğu dünya malına sahip olmayan varlıksız kimselerdir. Böyle bir ortamda Kâfirun suresi inmiş ve Müslüman olmayanlara “Eyyühe’l-kâfirûn” diye hitap edilerek müminlere saflarını onlardan ayırma vaktinin geldiği, herkesin kendi dinini/düzenini yaşaması gerektiği bildirilmiştir.

Surenin İniş Sebebi[]

Kâfirun suresi ile yapılan bu bildiriden sonra, kâfirler artık peygamberimizle yapmayı düşündükleri uzlaşmadan/anlaşmadan tamamen ümitlerini kesmişler ve yeni bir strateji belirlemeye karar vermişlerdir. Maddeci, ahiret inkârcısı ve ahlâksız kâfirler Kureyş'in ileri gelenleri, çıkarları gereği putçuluğu devam ettirmek azminde oldukları için tüm putları reddeden Müslümanlığı kendi çıkarları açısından tehlikeli bulmuşlar, İslam’ın ilerlemesine engel olmayı yeni stratejileri olarak benimsemişlerdir.

İlk zamanlar Haşimîlerden çekindikleri için Ebutalib’in himayesinde peygamberimizin hayatına müdahale edemeyen Kureyşliler, artık sadece mecnun, kâhin, şair gibi ifadelerle yetinmeyip fiziksel saldırılara da başlamışlardı. Bu saldırılarını Ukbe’nin Kâbe’de yaptığı gibi, peygamberimizi boğma girişiminde bulunacak kadar ileri götürmüşlerdi.

Yeni stratejileri gereği, herkesin gözünü korkutarak Müslümanlığın ilerlemesine engel olmayı amaç edinen Kureyşliler, kabilesi güçlü olan Müslümanlara dokunamamalarına karşılık, kimsesizlere, özellikle köle ve cariyelere, sonu ölümlerle biten işkenceler uygulamışlardır. Giderek artan bu işkenceler karşısında, Müslümanların bir kısmı dinlerini gizlemek zorunda kalmışlardır. Bu dönemde peygamberimiz ve beraberindekilerin içinde bulundukları korku ve çaresizlik, daha sonra Bakara suresinin 214. ayetinde başkalarına örnek olarak anlatılmıştır.

İşte, peygamberimiz ve Müslümanlar bu sıkıntılar içindeyken gerekli manevî destek onlara bu sure ile verilmiş; Allah’a inanıp buyruklarını yerine getirenlerin, hakka inanmalarına rağmen güçsüz oldukları için zalimlere karşı çıkamayanların korkmamaları gerektiği, Allah’ın onları koruyacağı ve onlara yardım edeceği bildirilmiştir. Ayrıca bu surede, Allah’ın buyruklarına karşı gelenlerin, inananlara ve zayıflara saldırıda bulunarak zulmedenlerin, güçleri ne olursa olsun Allah’ın cezalandırması karşısında yok olup gidecekleri de vurgulanmıştır.

Peygamberimiz ve çevresindeki Müslümanları rahatlatan, Allah ve elçileri tarafında olanların mutlaka galip geleceğini bildiren bu ifadeler, daha sonra inen değişik surelerde şöyle tekrarlanmıştır:

67- Ey Rasûl! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Ve eğer bunu yapmazsan, o zaman O’nun verdiği elçilik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah da seni insanlardan koruyacaktır. Şüphesiz Allah, kâfirler; Kendisinin ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenler toplumuna kılavuzluk etmez. (Mâide/67)

20- Allah’a ve Elçisi’ne sınırı aşmaya uğraşanlar; onlar, en aşağılık kişiler arasındadırlar.

21- Allah: “Elbette, Ben ve elçilerim galip geleceğiz” diye yazmıştır. Şüphesiz Allah, her şeye gücü yetendir, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır. (Mücadele/ 20, 21)

171-173 Ve andolsun ki gönderilen kullarımız/ elçilerimiz hakkında bizim sözümüz geçmiştir: “Şüphesiz onlar, kesinlikle galip olanların ta kendisidir. Şüphesiz Bizim ordularımız kesinlikle galip gelenlerin ta kendisidir.” (Saffat/ 171-173)

51-Şüphesiz Biz, elçilerimize ve iman etmiş kişilere şu basit dünya yaşamında ve şâhitlerin kalktığı/şâhitlik edecekleri günde kesinlikle yardım ederiz.

52O- gün şirk koşarak yanlış, kendi zararlarına iş yapan kimselere özür dilemeleri yarar sağlamaz. Ve onlara dışlanarak mahrum bırakılma vardır, yurdun en kötüsü de onlar içindir.

(Mü’min/ 51) 52

19/ Fil(Fil) Suresi[]

Rahman ve Rahîm Allah adına.

Ayetlerin meali[]

1,2 Rabbin, filli orduya nasıl etti görmedin mi/ hiç düşünmedin mi? Onların kötü plânlarını boşa çıkarmadı mı?

3-5 Ve onların üzerlerine, onlara pişmiş taşlar ile birlikte iri taneli yağmur yağdıran öbek öbek bulutlar; boran gönderdi de onları bir yenik bitki yaprağı gibi yapıverdi./ Rabbin, ahmaklar, geri zekalılar güruhuna nasıl etti görmedin mi? Onların üzerine necm necm ayetler/ bela üstüne belalar gönderdi de onları hem vicdanen rahatsız etti hem de köklerini kazıyıp yok etti.

Ayetlerin Tahlili[]

1.Ayet:[]

1- Rabbin, filli orduya/ ahmaklar, geri zekâlılar güruhuna nasıl etti görmedin mi/ hiç düşünmedin mi?

Ashab-ı Fil

  • a)Tamlamadaki Fîl sözcüğünü hekesin bildiği, hortumlular takımından karada yaşayan memelilerin en irisi olan hayvanın adı olarak ele alırsak, Ashab-ı fil tamlamasının sözcük anlamı “fil arkadaşları”dır.
  • b)“Fîl” sözcüğünün öz anlamı olan kıt görüş, feraseti (öngörüşü) zayıf, ahmak, geri zekalı[1] anlamını ele alırsak, “ashab-ı fil” tamlamasının anlamı, “ahmaklar, geri zekalılar, duyarsızlar güruhu” demek olur. (Fil, mükemmel hafızası olmasına rağmen, bazı aletleri kullanmasını becerebilmesine rağmen, yetilerinin hakkını vermediğinden Araplar bu hayvanı “Fil” diye isimlendirmiş olmalılar.)

Kur’an’da bu tamlamaya benzer, Ashabunnar (Cehennem Ashabı), Ashabulcahıym (Kızgın ateşin asahabı), Ashabısair, Ashabulcennet (cennetin ashabı), Ashabulyemin, Ashabulmeymene (sağın/uğurun ashabı), Ashabuşşimal, [[Ashabulmeş’eme (solun/uğursuzluğun), Ashabula’raf (Arafın, yani Kur’an öbeklerinin ashabı), Ashabussebt (İbadet günü/cumartesi ashabı), Ashabumedyen, Ashabulhicr, Ashabulkehf, Ashaburrakım, Ashabıssıratısseviy (Düz yolun ashabı), Ashaburress, Ashabussefine, Ashabulkubur, Ashabuluhdud gibi birtakım tamlamalar vardır.

Allah’ın izniyle biz, sureyi her iki anlamı da dikkate alarak takdim ediyoruz.

Birinci şıkka göre izahımız:

Tarihi kaynaklara göre Fil olayı, bu surenin inişinden 45 veya 46 yıl önce meydana gelmiştir. Böyle olmasına rağmen sure, sanki olay yeni meydana gelmiş ve herkes de görmüş gibi “الم تر görmedin mi? ifadesi ile başlamıştır. Bunun sebebi, “fil olayı”nı gören, yaşayan insanların sayısının çok olmasıdır. Rivayetlere göre, surenin iniş yıllarında yaşları 50′nin üzerinde olup bu olayı hatırlayanlar olduğu gibi, “Ashab-ı Fil”e mensup olup bizzat olayı yaşamış ve sakatlığı sebebiyle ülkesine geri dönememiş kimseler de vardır.

Bir olayı ne kadar çok insan görmüş ve yaşamışsa, o olayın meydana gelişi hakkındaki rivayetlerin yalan olma ihtimali o kadar zayıftır. Tevatüren sabit ve kanıtlanmış olaylar için duymadın mı yerine görmedin mi, görmüyor musun?” gibi ifadeler, Arapçada olduğu gibi pek çok dilde de kullanılmaktadır. Bu soru tıpkı Mâûn suresindeki gibi cevabı beklenen bir soru olmayıp teaccüp [hayret] uyandıran bir soru şeklidir. Bir bakıma ayet “Onlardan korkman, çekinmen şaşılacak şey! Korkma, bak Rabbin Fil Ashabını ne hâle getirdi! Gerekirse onları da, senin düşmanlarını da yok ediverir” anlamında bir uyarı ifade etmektedir.

Bu ifade tarzının ayrıca geleceğe yönelik mucize bir mesaj olma ihtimali de mevcuttur. Belki de ilerideki bir tarihte yapılacak arkeolojik araştırmalar sırasında “Ashab-ı Fil”in yeraltındaki kalıntıları bulunacak, bu kalıntılar firavunun cesedi gibi müzelerde sergilenecek, bu olayın gerçekliği bir başka yolla daha gün ışığına çıkacaktır.

Fil Ashabı, Kur’an’a göre, kötü plânları sebebiyle Allah tarafından helâk edilmiş bir topluluktur. Arap ve İslâm kaynaklarından olan İbn İshak’ın es-Siret; İbn Hişam’ın es-Siret;

Taberi’nin Tarihü’l-Ümem ve’l-Mülük gibi eserlerine göre “Ashab-ı Fil”, Habeşistan’ın Yemen valisi Ebrehe’nin komuta ettiği, heybetini arttırmak için önünde Habeşistan’dan getirilmiş bir filin yürütüldüğü orduya verilen isimdir.

Tarihî kaynaklara göre VI. yüzyılın ortalarında Habeşistan’ın Yemen valisi olan Ebrehe, Arapların Kâbe’ye olan saygılarını görmüş, dinî, siyasî ve ekonomik amaçlarla San’â şehrinde “el-Kulleys” adında gösterişli bir kilise yaptırmış ve yayınladığı bir bildiri ile Arapları bu kiliseyi ziyarete çağırmıştır. Bu davet Araplar tarafından kabul görmediği gibi Ebrehe’nin kilisesi de bir Arap tarafından hakaret maksadıyla kirletilmiştir. Buna çok öfkelenen Ebrehe, Kâbe’yi yıkmak amacıyla ordusuyla birlikte Mekke üzerine yürümüştür. Ordunun başında yürüyen fil dolayısıyla bu olaya “Fil Olayı”, olayın vuku bulduğu seneye de “Fil Senesi” denmiştir.

Bakara suresinin 127. ayetinden öğrendiğimize göre, oğlu İsmail ile birlikte İbrahim peygamber tarafından inşa edilen tavansız, küçük ve dört köşe olduğu için Kâbe diye adlandırılan Beytullah; tevhid okulu, yine Kur’an’dan öğrendiğimize göre Allah’ın İbrahim peygambere vahyi doğrultusunda, insanların ziyaret yeri olarak ilân edilmiştir (Hacc; 27).

Kur’an’da “بيتى Beytî [Evim], Beytullah [Allah’ın Evi], (Bakara 125, Hacc 26), “بيت العتيق Beytü’l-Atik” [Eski Ev] gibi isimler verilen Kâbe, içinde bulunduğu kent olan Mekke’ye de “امّ القراء Ümmü’l-Kurâ” [Kentlerin Anası, Anakent], (En’âm 92), “Beledü’l-Emin” [Güvenli Kent] (Tin 3) gibi nitelikler kazandırmıştır.

Yaptırdığı kilisenin bir Arap tarafından kirletilmesine son derece öfkelenen Ebrehe, karşılık olarak Araplar arasında Allah’ın evi” denilen ve emin bir yer olduğu inancı yaygın olan Kâbe’yi yıkmaya karar vermiştir. Saldırı öncesinde Abdülmuttalib’in o güne kadar Kâbe’ye hiç kimsenin saldırmadığı ve kendisinin de saldırmaması gerektiği yolundaki uyarılarına karşı, Kâbe’yi yıkarak onun “emin ev” olma özelliğini de yıkacağını söyleyen Ebrehe, Kâbe’yi Allah’ın bile elinden alamayacağını da sözlerine ekleyerek büyüklenmiştir.

O tarihte Arabistan yarımadasının ortasında, kendi aralarında bitmek bilmeyen savaşlar süren bedevi Arap kabileleri yaşamaktaydı. Birbirlerine bile üstünlük sağlayamamış bu kabileler, kutsal saydıkları evlerinin yıkılmasını önlemek için münferit karşı koyma hareketlerine girişmişlerse de, Ebrehe’nin güçlü ordusu karşısında yenilip dağılmışlardır. Böylece, ancak küçük direnişlerle karşılaşan ve onları kolaylıkla bertaraf eden Ebrehe, Mekke yakınlarına gelmiştir. Kâbe’nin yıkılmasına halkın direniş göstermemesi hâlinde kimseye dokunmayacağını vadeden, aksi takdirde bütün şehri yıkacağı ihtarında bulunan Ebrehe, ikazına uyan halkın şehri boşaltmasına izin vermiştir.

Ertesi sabah Mekke’ye girmek üzere hareket eden Ebrehe’nin ordusu, Müzdelife ile Mina arasındaki Mahasab vadisi yakınında, Muassıb denilen yerde iken, ayetlerde anlatıldığı gibi müthiş bir afet ile helâk olmuştur. Ebrehe ve ordusunun helâk olması her yerde duyulmuş, bu olay nedeniyle Kureyş itibar kazanmış ve Kureyş’in kervanları gittikleri her yerde âdeta dokunulmazlık elde etmiştir.

Tarihi kaynaklara göre M.S. 571 yılında cereyan eden bu olay üzerine, müşrik Mekkeliler on yıl kadar sadece “Tek Allah’a” iman edip putlarını Kâbe’den kaldırmışlar fakat daha sonra yine eski âdetlerine dönmüşlerdir.

2.Ayet:[]

Onların kötü plânlarını boşa çıkarmadı mı?

Yani; “Tıpkı yolunu şaşırıp aradığına ulaşamayan insan gibi, onların düzenlerinin yönünü şaşırtmadı mı? Hedefinden ve amacından saptırmadı mı?”

Burada Kureyş’e, güçlü olan Ashab-ı Fil’e karşı âciz kaldıkları bir sırada Kâbe’yi koruyup himaye eden Allah’ın bu nimeti hatırlatılmaktadır. Başka bir ifade ile; daha önce kendi evine saldırmak isteyenleri ezip geçen Allah’ın, elçisine ve inanmış azınlığa karşı kendi güçleri ile gururlananları da ezip geçeceği ihtar edilmektedir.

3-5. Ayetler:[]

3-5 Ve onların üzerlerine, onlara pişmiş taşlar ile birlikte iri taneli yağmur yağdıran öbek öbek bulutlar; boran gönderdi de onları bir yenik bitki yaprağı gibi yapıverdi.

Ayette geçen “طير tayr”, “طائر tâir” sözcüğünün çoğuludur. “طائر Tâir”, sözlüklerde “havada kanatla uçan varlık” olarak bildirilmiştir. Yani sözcüğün vazı’ [ilk] anlamında “kanatla uçmak” söz konusu olup kanatsız uçma anlamı içermiyor demektir. Eski müfessirler bu anlama itibar ederek ayete “Üzerlerine sürü halinde kuşlar göndermedi mi?” manası vermişlerdir. Buna bağlı olarak da sure ile ilgili yüzeysel yorumlar yapılmıştır:


Kimileri “Bu sure mucez [az öz ifadeli] bir suredir, olayla ilgili fazla detay yoktur, çünkü surenin ana teması olaydaki detay değil olayın sonucudur, yani o günün süper dev gücünün hakka zarar verme teşebbüsünün sonuçsuz bırakılması ve yok olmasıdır” demişler ve ayetlerin tamamını anlamayı gereksiz görerek “Ayetlerin bu kadarını anlayıp tamamını anlamasak da olur” deyip işin içinden çıkmışlardır. Kimileri de Allah’ın “Ashab-ı Kehf” kıssasında mağara arkadaşlarının sayısını kapalı bıraktığı gibi bu konuyu da kapalı bıraktığını, konu hakkında fikir yürütmenin gayba/karanlığa taş atma anlamına geleceğini [boş, kanıtsız sözlerden başka bir şey olmayacağını] ileri sürmüşler ve her iki konunun kapalı bırakılmasında hikmetler olacağını beyan edip ayetleri anlamaya gayret göstermemişlerdir.

Muhammed Abduh ve arkadaşları ise, 3. ayetteki “طير tayr [uçanlar]” sözcüğünün, mikrop taşıyan sivrisinekler olduğunu ve bu küçük canlıların Habeşli askerler üzerine mikrop saçmış olabileceklerini ileri sürmüşlerdir.

Bu kanaatlerine sağ kalan askerler arasında çiçek ve veba gibi hastalıkların baş göstermiş olduğunu kaydeden tarihi belgeleri delil olarak göstermişlerdir. [İbn Hişam, bu olaydan sonra ilk defa bu bölgede çiçek ve kızamık hastalıklarının görüldüğünü nakleder.[2]

Hamidüddin Ferahi ise, 4. ayetteki “termîhim” fiilinin failinin “gördün mü” ifadesi ile muhatap alınan Mekkeliler ve diğer Araplar olduğunu söylemiş, kuşlar hakkında da onların taş atmadıklarını, aslında Fil Ashabının cesetlerini yemek için geldiklerini belirtmiştir. Ona göre “Abdulmuttalib’in Ebrehe’nin yanına giderek Kâbe hakkında konuşmak yerine develerini talep etmesi” ve “Kureyşliler ile hacc için gelmiş diğer Arapların Ebrehe’nin hücumuna karşı koymayarak Kâbe’yi Allah’ın takdirine bırakıp dağlara çekilmeleri” hakkındaki rivayetler kabule şayan değildir.

Bu olayın gerçek seyri ona göre şöyledir: Araplar Ebrehe’nin askerlerini taşlamışlar, Allah da tufan göndererek taşlar yağdırmış ve Ebrehe’nin askerlerini helâk etmiştir. Allah daha sonra da askerlerin cesetlerini yemeleri için kuşlar göndermiştir. Hemen fark edileceği gibi bu açıklamayı kabul etmek mümkün değildir. Zira bu açıklamaya göre surenin ayet diziminin şöyle olması gerekirdi: “Onlara pişirilmiş taşlar atmıştınız. Sonra Allah onları yenilmiş ekin gibi yapmıştı ve üzerlerine kuş sürüleri göndermişti.” Ama görülmektedir ki, Allah önce kuş sürülerini zikretmiş, hemen sonra üzerlerine pişirilmiş taş yağdırıldığını belirtmiş, daha sonra da onların yenilmiş ekin haline döndüklerini açıklamıştır.

Kimilerine göre de Ebrehe’nin ordusunun yanı başında yanardağ patlaması olmuştur. Yanardağdan üzerlerine lâvlar yağmış, bu lavlar onları yakıp yok etmiştir.

Bizim bu sure hakkındaki görüşümüz şudur: Yakın geçmişte cereyan etmiş bir olayı anlatan bu sure müteşabih ayet içermemekte ve herhangi bir tevile ihtiyaç göstermemektedir. Çünkü o gün için Mekke’de gerek Fil Ashabına mensup olanlardan ve gerekse Mekkelilerden olayın canlı tanığı olan kimseler vardır. Dolayısıyla bu ayetlerin müteşabihliği söz konusu değildir. Sure, peygamberimiz, arkadaşları ve o günün tüm insanları tarafından gayet iyi ve net bir şekilde anlaşılmıştır.

Bu ayetin müteşabih kabul edilerek üzerinde fazla durulmaması veya yapılan açıklamaların tutarsız ve yanlış oluşu, “طير tayr” sözcüğünün “kuşlar” olarak anlaşılmasından kaynaklanmaktadır. Buna benzer bir yanlış da ileride Neml suresinde “hüdhüd” sözcüğünün “kuş” olarak değerlendirilmesi şeklinde karşımıza çıkacaktır.

“طير Tayr” sözcüğüne “iki kanatla uçmak” anlamının verilmesi aslında Kur’an’a uymamaktadır. Çünkü En’âm suresinin 38. ayetinde “Yeryüzünde debelenen hiçbir canlı, iki kanadıyla uçan hiçbir kuş istisna olmamak üzere hepsi de sizin gibi birer ümmettir” denilmektedir. Bu ayette geçen “يطير Yetıru” fiili sadece “uçar” anlamında olup “kanatlarıyla/iki kanadıyla” uçtuğu anlamı verilmek için ayrıca “بجناحين bi cenahayni” sözcüğü ilave edilmiştir. Eğer “طير tayr” sözcüğü “kanatlarıyla uçar” anlamında olsaydı, “بجناحين bi cenahayni” sözcüğüne gerek kalmaz, “iki kanadıyla” ifadesi ayette zikredilmezdi. Bu durumda “طير tayr” sözcüğünden “iki kanatla uçan kuşlar” anlamı çıkarmak yanlıştır. Arapça’da bazı sözcükler özel anlamlar ifade eder. Örnek olarak “isra” sözcüğü, “gece yürüyüşü” demektir, sadece “yürümek” anlamına gelmez. “Tayr” sözcüğü de iddia edildiği gibi “iki kanatla uçmak” anlamına gelmez, En’âm suresinin 38. ayetinin gösterdiği gibi sadece “uçmak” anlamına gelir. Sözcüğün Kur’an’a uygun olan bu anlamı esas alındığında, Nahl suresinin 79. ayetinde de geçen “tayr” sözcüğünü “kuşlar” anlamında değil, “bulutlar” anlamında kabul etmek daha isabetli olacaktır.

79-Gök boşluğunda, bir emre boyun eğdirilmiş olan kuşlara/bulutlara bakmadılar mı? Onları Allah’tan başkası tutmuyor. Bunda, inanan bir toplum için elbette ki alâmetler/göstergeler vardır. (Nahl/ 79)

Yine Mülk suresinin 19. ayetindeki “صفّات saffat” ve “يقبضن yagbidne” sözcüklerine gerçek anlamları verilirse bu konu daha iyi anlaşılacaktır. Bugüne kadar tefsirciler ve dilbilimciler tarafından “sürüler, topluluklar, öbek öbek, gruplar” şeklinde çevrilen “ebabil” sözcüğü için de bu anlam kabul edilebilir.

pişmiş taşlar ile birlikte büyük taneli yağmurun yağdırılması

Tefsirlerin tümünde “ترميهم termîhim” fiili, “رمى remyün” mastarından türetilen “fiili müzari, müfred, müennes” bir kalıp olarak alınmıştır. Fiilin kök anlamı “atmak”tır. Taş atmak, ok atmak gibi işler “remy” ile ifade edildiği gibi, “مرمى mermi” sözcüğü de bu kökten türetilmiştir. “Remy” ayrıca istiare yoluyla “sövmek” ve “iftira atmak” anlamlarında da kullanılmaktadır (Nur 4, 6, 23).

“ترميهم Termîhim” fiilinin kökü “رمى remyün” olarak kabul edilince, doğal olarak ayet “Ki bunlar onlara ateşte pişmiş taşlar atıyorlardı” şeklinde açıklanmakta, bu açıklama da atılan şeylerin ne olduğu hakkında yorumculara “atmak” fiili ile ilgili hayalî çağrışımlar yaptırmaktadır.

Mukatil’e göre; “Her kuş, biri gagasında, ikisi ayaklarında olmak üzere üç taş atıyordu. Öldürecekleri kişinin isimleri üzerinde yazılı olan bu taşlar o adamı öldürüyordu. Taşlar düştüğü yeri delip öte taraftan çıkıyordu. Mesela; eğer bir kimsenin başına düşmüşse, onun makatından çıkıyordu.”[3] İkrime, İbn Abbas’tan: “O taşlar herhangi birinin üzerine düştüğünde orada bir kabarcık meydana geliyor ve bu sebeple çiçek hastalığına benzer bir hastalık meydana geliyordu. Bu taşların en küçüğü mercimek, en büyüğü ise nohut kadardı”[4]

Biz bu olayın tefsirlerdeki bildik açıklamalardan farklı cereyan ettiği görüşündeyiz. Bunu izah etmeden önce ayetteki şu üç hususun öncelikle incelenmesi gerekir: Birinci husus “ترميهم termîhim” fiilinin hangi kökten türediğidir. Arapça lügat kitaplarına göre “termîhim” fiilinin yine “ر م ى r-m-y” harflerinden oluşan fakat mim harfi esre olarak okunan “remiyün” sözcüğünden de türemiş olması mümkündür. İsim olarak “yağmuru iri ve yere sert inen bulut” anlamına gelen bu sözcük filleştirilirse, “bulut iri ve yere sert inen yağmuru yağdırıyor” demek olur. Ayrıca “rmy” sözcüğünü “atmak” anlamında alıp bulutların taş atmalarını mecaz olarak “Taş yağdırmak” anlamıyla anlamanın da herhangi bir sakıncası yoktur.

İkinci husus, “بحجارة bi hicaretin” ifadesinin başındaki “ب be” harf-i cerrinin, cümleye kattığı anlamdır. Nahv ilminde “harf-i cer” denilen “be” edatı [bağlandığı sözcükte “bi” olarak okunur], cümleye “ilsak, teaddiye, sebebiyye, istiane, musahabe, bedel, mükabele, kasem, tefdiye” anlamları katar. Bu ayeti yorumlayanlar ve çevirenler bugüne kadar “be” edatının cümleye “[[ilsak [mecazi]” anlam kattığını kabul etmişler ve ifadeyi “pişmiş taşları” olarak manalandırmışlardır. Bize göre ise bu edat cümleye مصاحبة musahabe yoldaşlık, birliktelik anlamı katmakta olup “pişmiş taşlar ile birlikte” şeklinde manalandırılmalıdır.

Üçüncü husus سجّيل siccil sözcüğünün Kur’an’daki kullanımlarıdır. Biz, “Siccil” sözcüğünün eski Farsça’dan [Pehlevîce] Arapça’ya geçmiş bir sözcük olduğu ve aslının da seng-i gil kilden, topraktan yapılmış pişmiş taş anlamına geldiği hakkında bir itirazda bulunmuyoruz. Sadece bu sözcüğün Kur’an’ın başka ayetlerindeki kullanımına da dikkat çekmek istiyoruz.

Siccil sözcüğü, konumuz olan bu ayet dışında Kur’an’da iki yerde daha geçmektedir: 82,83Sonunda emrimiz gelince, oranın üstünü altına getirdik. Ve üzerlerine, istif edilmiş pişmiş çamurdan Rabbinin katında işaretlenmiş taşlar yağdırdık. Ve bunlar, şirk koşarak yanlış, kendi zararlarına iş yapanlardan uzak değildir. (Hud/ 82, 83)


74-Böylece Biz, onların üstünü altı yaptık ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırdık. (Hıcr/74)


“Yerin üstünün altına getirildiği”ni anlatan bu ifadelerin, Hıcr suresinin 73. ayetinde geçen “Sonra, şafakla birlikte çığlık/uğultu onları yakalayıverdi” ifadesi ile birlikte düşünülmesi hâlinde, ayetlerde anlatılanın bir volkan patlaması ve onunla eşzamanlı bir [tdeprem]] olduğu kanaati oluşmaktadır. Nitekim Hud suresinin 82. ayetinde منضود mendudin istiflenmiş sözcüğü ile nitelenen pişmiş çamurdan yapılan taşlar ifadesi, âdeta bir yanardağın püskürttüğü lâvların cüruf yığınlar oluşturduğunu anlatmaktadır. Şu hâlde, Kur’an’ın yukarıdaki ayetlerde “siccilden taşlar” ifadesini lâv [cüruf]” anlamında kullanmasından yola çıkarak siccilden taşların bu ayette de aynı anlamda kullanıldığını çıkarsamak mümkündür. Bu durumda, bir yanardağ ifrazatı olan “siccil taşları”nın rüzgâr yardımı ile taşınıp şiddetli bir yağmur ile birlikte “Fil Ashabı”nın üzerine yağmış olması ihtimal dâhiline girmektedir.

Yukarıdaki hususlar dikkate alınarak 3. ve 4. ayetleri şu şekilde ifade etmemiz mümkün olmaktadır: Ki gönderilen öbek öbek bulutlar onlara lâvlar yorum, pişmiş taşlar ile birlikte büyük taneli, sert yağmur yağdırıyorlardı. Özetle, bu iki ayetten şu anlaşılmaktadır: Rabbimiz Fil Ashabının üzerine iri taneli, sert yağmur yağdıran bulutlar yollamıştır. Bu bulut, “boran”dır. Kur’an’daki açıklamalara göre, yağmur ve fırtına Allah’ın ordularındandır. Müminler birçok savaşta bu orduların yardımı ile zafer kazanmışlardır. Boran, olay yerine ulaşırken yol boyunca volkanik dağlardan toparladığı “siccilden taşları [pişmiş taşları, cürufları]” olay mahallinde yağmuruyla, dolusuyla birlikte “Fil Ashabı”nın üzerine yağdırmıştır.

Boran denen afet, yıldırım, çakım, gök gürültüsü, kuvvetli rüzgâr, sağanak hâlinde yağmur veya dolu ile birlikte beliren şiddetli bir atmosfer olayıdır. Genellikle de sıcak ülkelerde görülmektedir.

Görüldüğü gibi, sözcükler bizim verdiğimiz gibi manalandırılırsa, kesinlikle zorlama yorumlara ve tutarsız söylentilere gerek kalmamaktadır. Ayetler ve sure gayet net olarak anlaşılmaktadır.

Eski kaynaklarda yer alan bazı açıklamalar ve coğrafî belgeler de bizim verdiğimiz anlamları desteklemektedir. Şöyle ki: Gerek Hicaz bölgesinin küçük ölçekli haritalarında ve gerekse uzaydan çekilen uydu haritalarında, olayın vuku bulduğu bölgede krater çukurları görülmektedir. Ayrıca olay mahalline yakın yerlerde oluşmuş bu volkanik dağlar ve tepeler bugün de mevcut bulunmaktadır.

İbn-i İshak’ın “Siretü İbn İshak” adlı eserinde belirttiğine göre, “Fil Olayının meydana geldiği yerde bir süre ot bile yetişmemiştir. Daha sonra da yörenin bitki örtüsü değişmiştir.

Şair Eslet oğlu Ebu Kays, bir şiirinde onların üstüne taş yağdığını ve bu taşların onları cüceler gibi ezdiğini anlatır.

Yine Emêviler devrinin şairlerinden olan Ferezdak, Fil Olayına değinmiş ve Allah, Kâbe’yi korumak için yağdırdığı taşları Haccac b. Yusuf’un üzerine de yağdırsın. Bu taşlar fili süren Habeşli askerlere değdi ve onları helâk etti” [Siret-ün Nebeviyye, 1, 63] şeklinde bir ifade kullanmıştır. Dikkat edilirse, Ferezdak “taş attıkları” şeklinde bir ifade kullanmamış, “taş yağması”ndan bahsetmiştir.

Yine Siretü’n-Nebeviyye’de yer aldığına göre, bazı şairler ve yazarlar “Fil Olayı” günü simsiyah bir bulutun yükseldiğini ve bu bulutun Habeşlileri helâk ettiğini yazmışlardır Bazı rivayetlerde de, olayın vuku bulduğu yörede o sırada şiddetli bir fırtına ve rüzgâr meydana gelmiş olduğu bildirilmektedir.

5. Ayet:[]

yenik bitki yaprağı gibi yapıvermek

Ayette geçen عصف asf” kelimesi, ağacın kuru yaprağıdır. Asf kelimesi, Rahman suresinin 12. ayetinde de kullanılmıştır; “ذو العصف والرّيحان zü’l-asfı ve’r-reyhan yapraklı taneler ve hoş kokulu bitkiler. Yaprağın yenik diye nitelendirilmesi, onun çürüdüğünü, öğütüldüğünü ifade eder. “Yenik” ifadesiyle böceklerin onu yiyip parçaladığı ya da hayvanların onu yiyip çiğneyip öğüttüğü andaki hali anlatılmaktadır. Bu ifade, boranla yağan taşların onların bedenlerini nasıl paramparça ettiklerini somut bir şekilde ortaya koymaktadır.

Bizce bu anlatımın “Fil Ashabının çiçek veya kızamık hastalıkları ile helâk edilirken ki hâllerinin tasviridir” şeklinde yorumlanmasına, ayet dizimlerinin farklılaştırılmasına, anlatılanların müteşabihliğine hükmedilmesine, kısacası bu surenin bu gün için anlaşılamayacağı görüşünün ileri sürülmesine hiçbir gerek yoktur. 1. ayette yer alan “keyfiyet/nasıllık” belirgin bir şekilde ortaya çıkmakta ve sure en güzel şekilde anlaşılmaktadır.

Surede Bahsedilen Olayın Genel Bir Değerlendirmesi[]

Saldırganların yok edilişi bir mucize olay”dır, sıradan ve tesadüfen meydana gelmiş bir hadise değildir.

Olay o günkü şekliyle anlaşılmak istendiğinde, Yüce Allah’ın “بيتى beytî/evim” dediği Kâbe’nin himayesini müşriklere bırakmadığı, evini savunmak için olaya bizzat el koyduğu görülür. Böylece Allah, sonsuz güç ve kudretiyle hem Kâbe’yi hem de kısa bir süre sonra âlemlere rahmet olarak göndereceği ahir zaman peygamberinin doğacağı şehri düşman taarruzundan korumuştur.

Yine bu olay göstermiştir ki, Yüce Allah, ehlikitap [[Ebrehe ve ordusu]y için Allah’ın kutsal evini yıkmayı ve kutsal yurda hâkim olmayı takdir etmemiştir.

Fil suresinde anlatılan bu kıssayı ibretle düşünmek gerekir. Tarihte ve günümüzde birçok İslâm düşmanı Allah’ın dinine tuzak kurmak için çalışıp durmaktadır. Ne var ki, Yüce Allah geçmişte mümin kullarının bu tuzakları bozmakta aciz kalmaları hâlinde nasıl o zalimleri kendi tuzakları içinde bozguna uğrattıysa, her zaman da uğratabilir. Bu hiçbir zaman unutulmamalıdır.

İkinci şıkka göre surenin izahı:[]

Yukarıda açıkladığımız gibi Fîl sözcüğünün öz anlamı “[[kıt görüş]y, feraset (öngörü) zayıflığı; ahmaklık, geri zekalılık” demektir. Bu durumda Ashab-ı fil” tamlamasının anlamı “ahmaklar, geri zekalılar güruhu” demek olur.

Kur’an’a göre de Kur’an’a karşı koyan, Rasülüllah’a husumet besleyen, ahıreti yalanlayan Mekke ileri gelenleri bu nitelikteki insanlardır:

Ya-Sin/1-6

59Peki, şimdi siz bu sözden mi hayrete düşüyorsunuz? 60Ve gülüyorsunuz, ağlamıyorsunuz.61Ve siz, aklını gereği gibi kullanmayan kimselersiniz.

Bakara/ 171

171Ve kâfirlerin; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan kişilerin hâli, sadece bir çağırma veya bağırmadan başkasını işitmeyen şeylere çoban haykırışı/ karga haykırışı yapan kimsenin hâli gibidir; sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bu yüzden onlar akıl da etmezler.

Mâide/ 58

58Ve siz, onları salâta [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmaya; toplumu aydınlatmaya] çağırdığınız zaman, onlar, onu alay ve eğlence edinirler. Bu, onların, akıllarını kullanmayan bir toplum olmalarındandır.

Haşr 14-16

14-16Onlar, toplu olarak sizinle savaşamazlar, ancak, müstahkem şehirlerde yahut duvarların ardından savaşırlar. Kendi aralarındaki çekişmeleri, kendilerinden az önce, işlerinin günahını tatmış olan, âhirette de kendileri için acı bir azap bulunan kimselerin durumu gibi pek çetindir. Sen onları toplu sanırsın, oysa onların kalpleri, tıpkı, hani insana “Küfret; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddet” deyip de küfredince; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedince de “Kesinlikle ben, senden uzağım; şüphesiz ben, âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım” diyen o şeytanın örneğinde olduğu gibi darmadağınıktır. Böyledir, çünkü onlar, aklını kullanmayan bir topluluktur.

Bu durumda bu surede konu edilen “Ashab-ı fil ” aklını, fikrini yeterince kullanıp Kur’an’ı kabullenmeyen Mekke’nin ileri gelenleridir. Burada RabbimizTEVRİYE [5] sanatını göstermiştir.

Ebabîl= URF

Mürselat suresinde Kur’an ayetleri “öbek öbek gönderilmiş olanlar” şeklinde nitelenmektedir. Bu ifade burada “Onların üzerine öbek öbek uçanlar gönderdi” şeklinde yer almıştır.

Mürselat/1-7

1-7Küme küme/necm necm gönderilip de önüne gelenleri devirdikçe deviren, toplumları canlandırdıkça canlandıran, canlandırdıkça da hakkı bâtılı ayıran, özür veya uyarı olarak öğüt bırakan Kur’ân âyetleri kanıttır ki kesinlikle tehdit olunduğunuz, korkutulduğunuz şey, kesinlikle meydana gelecektir.

Ayrıca Kur’an şu özelliklerle de nitelenmiştir:

Naziat/

1-5Evrendeki çekim kuvveti, evrendeki itme kuvveti,

yıldızlar; galaksiler; güneş, ay ve bunların kendi eksenlerinde ve bağlı olduğu yıldız çevresindeki yörüngelerde yüzmesi, bu sayede gece, gündüz ve diğer yaşam koşullarının, med-cezirin, gece-gündüzün, mevsimlerin oluşması,

tüm canlı türlerinin ve bitkilerin yaşam koşullarının ayarlanması kanıttır ki

Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenler için sürekli sıkıntı, bunalım ve vicdan azabı vesilesi olan,

mü’minlere hem kolay, hem de kolaylaştıran, onlara müjdeler veren, onların mutlu olmalarını sağlayan, elden ele, dilden dile, gönülden gönüle dolaşıp duran, hep öne geçen, önemseten ve kişisel ve sosyal tüm işleri ayarlayan, her işe ait emirlerinin, yasaklarının olması; ilkeler koyan Kur’ân âyetleri kanıttır ki Bu güruhun Kur’an ile perişan edilişini de görmekteyiz.

Hıcr/1-6

1Elif/1, Lâm/20, Râ/200. Bunlar, Kitab’ın ve apaçık/açıklayıcı bir Kur’ân’ın âyetleridir.

2Zaman zaman kâfirler; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan kişiler, ‘Keşke Müslüman olsaydık!’ temennisinde bulunacaklar.

'12'Böylece Biz Kur’ân’ı, suçluların kalplerine sokarız.

3Bırak onları yesinler, yararlansınlar ve boş umut onları oyalasın. Ama onlar yakında bileceklerdir.

4Ve Biz hiçbir memleketi bilinen bir kitabı olmaksızın değişime/ yıkıma uğratmadık.

5Hiçbir ümmet, süre sonunun önüne geçemez ve geciktiremez.

Şuara/200, 201

200,201Böylece onu günahkârların kalplerine soktuk. Onlar acıklı azabı görünceye kadar ona iman etmezler.

Ayetteki “görmedin mi, tayr, ebabil, hıcaratin min siicil, başı yenilmiş ekin” ifadeleri dikkate alındığında bunları “VİZYON ”lardaki semboller olarak görmek gerekir. Bilindiği gibi vizyonlar, sünnet üllah’ta sembollerle gösterilmektedir. (Ünlü Vizyoner Notradamus’un vizyonları da hep semboller ile olup, işin gerçeği vizyonlar; görüntüler gerçekleştikten sonra anlaşılmıştır.)

Yusuf/ 4

4Hani bir zaman Yûsuf, babasına: “Babacığım! Şüphesiz ben onbir yıldız, güneş ve ay’ı gördüm; onları bana boyun eğip teslimiyet gösterirlerken gördüm” demişti.

Yusuf/ 43

43Ve hükümdar dedi ki: “Şüphesiz ben yedi cılız ineğin yedi semiz ineği yediğini ve yedi yeşil başakla yedi kuru başak görüyorum. Ey ileri gelenler! Siz görüntü/ vizyon tabir ediyorsanız beni bu görüntü hakkında ikna edip aydınlatın.”

Yusuf/  36

36Ve zindana o’nunla birlikte iki delikanlı girdi. Onlardan birisi: “Şüphesiz ben, kendimi şarap sıkarken gördüm” dedi. Öteki de: “Şüphesiz ben başımın üstünde ekmek taşıdığımı, kuşların da ondan yediğini gördüm. Bize bunun te’vîlini haber ver. Şüphesiz biz seni iyilik/güzellik üretenlerden görüyoruz” dedi.

Fetih/27

27Andolsun ki Allah, Elçisi’ne o görüntüyü; “Siz, Allah dilerse kesinlikle, güven içinde başlarınızı tıraş etmiş ve kısaltmış kişiler olarak, korkmadan Mescid-i Haram’a gireceksiniz” vizyonunu hak ile doğru çıkardı. Öyleyse Allah, sizin bilmediğinizi bilir. Sonra da size bundan ast/yakın bir fetih kıldı.

Bu durumda Rasülüllah, bu geri zekalı toplumun perişan olacağını vizyon halinde; bu sembollerle görmüştür.

Bu şıkka göre surenin meali, bize göre şöyledir:

Surenin Bu Güne Mesajı[]

İslâm’ın ve mücahitlerinin karşısındaki güçler hangi seviyede olursa olsunlar, kesinlikle İslâm’a zarar veremezler, perişan olur giderler. İster süper güç olsunlar, ister hiper güç… Hatta ultra süper güçlere de sahip olsalar, Allah’ın dini karşısında hiçbir şey ifade etmezler.

Müminler bunun böyle olduğunu bilip rahat olmalıdırlar. Onlar, Allah’ın ayetlerinin Kâbe gibi korunacağından emin olmalı ve sadece kendilerini kurtarmayı düşünmelidirler. Kâfirler de bu mucize olayı unutmamalı, “Fil Ashabı”nın başına gelen felâketin benzerlerinin kendi başlarına da gelmesinin uzak bir ihtimal olmadığını asla akıllarından çıkarmamalıdırlar.

Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır


Ebu Kays b. Eslet el-Ensârî el-Medenî de bir şiirinde şöyle der:[]

"Fil vakasıda Allah´ın bir mucizesiydi,

Fili her ileri sürdüklerinde o kımıldamıyor idi.

Eğri uçlu sopalarla karnına vuruyorlardı.

Burnunu, yardılar, burnu yarıldı.

Büyük bıçaklarla onu ileri sürdüler.

Ka´be´ye yönelttiklerinde durdu, kafası yarıldı.

Geri döndü, Yemen´e doğru koştu.

Orada bulunanlar, zulümle geri döndü.

Allah, onlara üstten taş yağdırdı.

Zayıf ve bitkin düşüp birbirlerine sarıldılar.

Âlimleri, onlara hep sabır telkin ediyordu.

Koyunlar gibi bağrışıp melemeye başladılar."

Yine Ebu Kays b. Eslet, bir şiirinde fil vakasından şöyle bahseder:[]

"Kalkın, Rabbinize dua edin, yüz sürün Ka´be´nin,

Kaim sütunlar arasındaki taşlarına,

Ka´be´nin sizcede doğrulanan imtihanı vardır.

Katalar sevkeden Ebrehe´nin, sonraki günde,

Kıtaları ovada gidiyordu. Piyadeleri ise,

Dağ yollarında taşlanmaktaydı.

Arş´m sahibinin yardımı size gelince,

Ebrehe askerlerine taş ve toprak yağdı.

Panik içinde aceleyle dönüp kaçtılar.

Az sayıdaki askerden başka sılaya dönen olmadı."



20141003 124113

Gayretullah duası
İmam-ı Ebil Hasaniş Şâzelî
İnkataat emaluna ve izzetuke illa minke
(Emellerimiz kesildi ve izzet illa senden)
Ve habe recauna ve hakkık illa fike
(Recalarımız haybete uğradı ve tahakkuku illa seninle)
İn ebdeet garetu-l erhami v-ebteadet
(Yakınların gayreti kesildi ve uzaklaştılar)
Fe akrabu-s seyra minna garet-ullah
(Bundan sonra seyru sefer yaklaştı bizden gayretullah)
Ya Garet-allah hussi-s seyre musriaten
(Ey Gayretullah seyri indukte et)
Fi halli ukdetina Ya Garetallah
(Ukdelerimizin halli için ey Gayretullah)
Ade-l adûn ve carû
(Düşmanlar adilik ettiler ve cevru cefa ettiler)
Ve recevna Allaha muciran
(Allah'tan recamız ecir buyurması)
Ve kefa billahi veliyyan
(Ve Veliyy olarak Allah yeter)
Ve kefa billahi nasiran
(Ve Nasir olarak Allah yeter)

Bakınız

d


Gayr
غير
غيرت غيرة
غيرة الله Gayret

Gayretullah
Allah'tan başkası
Gar
Ğar
غار
الغَارُ
Hucum
Atak

Gayret
Garret-ül cevviyye
(Hava hücumu)
أغار
غارة
Garetullah
غارةالله
Allah'ın atağı
Allah'ın hücumu

Allahım acil yardımın! demektir
Garetullah
Gayretullah duası
Ya Garet Allah Acil yardımın Allahım Gayretullaha dokunur ne demek?
GAyretullaha dokunmaya az kaldı
Zulmün artsın, zulmün artsın
Gayretullahı isteme duası
Hizbün Nasr Duası Havası

gayûr Gayretullah terimi gayırdan gelir diyenler
Faruk Beşer
Gayret Türkçemizde, çalışma çabalama, bir işi yapmak için azimli, istekli ve heyecanlı olma anlamına gelir. Çok gayretli olana 'gayûr' denir. Fikret'in, 'Vatan gayûr insanların omuzları üstünde yükselir' mısraında olduğu gibi.
Gayr kelimenin aslı Arapçadır, gayrimüslim bileşik ismindeki gibi 'ğayr' kökünden gelir. Gayr başka, diğer anlamındadır. Bu kökten gelen 'gayret' kelimesi, kişinin bir durum karşısında sanki değişmesini, başkalaşmasını anlatır.
'Gayretullah' deyince de sanki ortada Allah'ın hoşlanmadığı, kızdığı, rahmetinin gazabıyla yer değişmesi gibi bir durum var demektir.
Bu O'nun anında müdahalesini ve azabının inmesini, yani gayrete gelmesini sonuç verir.
Aslında iyi düşünüldüğünde, kızdığı ya da sevindiği için 'gayrlaşmak', Allah'a yaraşmaz, bunlar kulun vasıflarıdır. Çünkü bunlar zaafı, değişmeyi ve eksikliği ihsas eder. Oysa Allah değişmez. O halde 'gayret' Allah için mecaz olarak kullanılır.

Hizbü'n-Nasr_-_İmam_Şâzili_(k.s)

Hizbü'n-Nasr - İmam Şâzili (k.s)

İmam_Şâzilî’nin_k_s_Hizbü’nasr_duası_Türkçe

İmam Şâzilî’nin k s Hizbü’nasr duası Türkçe

Kıınamayınız kınadığınız şey başınıza gelmeden ölmezsiniz

Kınamakta bir garetullah çeşitidir. Ebter demek gibi . Hz Peygambere ebter yani çocuğu yok sözünü kinle söyeleyenin kendi zürriyeti esas kökten bitti. Yani garetullah sonucu ebter oldu. çoluk çocuk nedir bilmez aile nedir bilmez gibi

Gayretullah duası

  • İnkataat emaluna ve izzetuke illa minke(Emellerimiz kesildi ve izzet illa senden)
  • Ve habe recauna ve hakkık illa fike (Recalarımız haybete uğradı ve tahakkuku illa seninle)
  • İn ebdeet garetu-l erhami v-ebteadet (Yakınların gayreti kesildi ve uzaklaştılar)
  • Fe akrabu-s seyra minna garet-ullah (Bundan sonra seyru sefer yaklaştı bizden garetullah)
  • Ya Garet-allah hussi-s seyre musriaten (Ey Gayretullah seyri indukte et)
  • Fi halli ukdetina Ya Garetallah (Ukdelerimizin halli için ey Gayretullah)
  • Ade-l adûn ve carû (Düşmanlar adilik ettiler ve cevru cefa ettiler)
  • Ve recevna Allaha muciran (Allah'tan recamız ecir buyurması)
  • Ve kefa billahi veliyyan (Ve Veliyy olarak Allah yeter)
  • Ve kefa billahi nasiran (Ve Nasir olarak Allah yeter)

Kenzül Hizbün Nasr Duasının havası ve faziletleri[]

view-source:http://www.kenzul.com/havas-dualari/20151-hizbun-nasr-duasi-havasi.html

İhtar[]

İmam-ı Ebil Hasaniş Şâzelî Hazretlerinin tertip buyurdukları bu hizip (hizbün nasr duası), kahr-ı a’dayı din hususunda son derece müessir bir duadır.

Sınırsız tesiri kadar haksız yapılan beddualarda kullanıldığı takdirde yapan da o derece müthiş, manevi bir bela veren iki taraflı keskin bir kılıçtır.

Bu sebeple son derece tesirli ve kuvvetli olan bu duaları okurken bin kere düşünüp bir kere yapmak gerektiğini hatırdan çıkarmamalı ve bin defa düşündükten sonra bir defa okumalıdır.

Okumanın şartları:[]

  • Evvela gusül abdesti alınır.
  • Tenha bir mahalde rızaen lillâh iki rekat namaz kılınır.
  • Birinci rekatta, Sübhâneke ve Fatiha’dan sonra yedi kere Fil suresi,
  • İkinci rekatta da Fatiha’dan sonra yedi kere Nasr suresi okunur.
  • Selam verdikten sonra üç İhlas bir Fatiha on salavatı okuyup sevabı Cenabı Hazreti Fahri Alem Efendimiz Hazretlerinin Ravza-i Mutahhere'lerine ihda olunur.
  • Sonra diğer Peygamberan- ı İzam Efendimizde, ashab-ı kiram hazeratınm ervahı tayyibelerine, kutbü'l-aktab hazretlerine, üçlere, yedilere, kırklara ve hassaten Ebil Haseni’ş-Şazelî Hazretlerinin ruhu muattarlarına hediye ettilir.
  • Sonra Besmele-i Şerif ile bir kere Kadir suresi okunur.
  • Selam kelimesine gelince sağına, soluna, üstüne, altına önüne, arkana ve yedincide bütün etrafına selamün diye elinle de işaret ederek selam verdikten sonra ayet-i kerimeyi nihayete kadar okur
  • ve yedi defa da etrafına tahassün duasını okuyarak nefes eder ve kendine de üfledikten sonra ellerinle yüzünden Suresi’nin yetmiş birinci sayfasındaki 173. ayet-i kerimesi olan:

Bismillâhirrahmânirrahıym

  • Ellezîne kale lehümün nâsü innen nâse kad cemeû leküm fahşevhüm fe zâdehüm îmânen ve kâlû hasbUnellâhü ve nı’mel vekîl
  • Fenkalebû bi m’metin minellâhi ve fadlin lem yemseshüm sûün vettebeû rıdvânellâh* Vallâhü zû fadlin azıym*

Ayet-i kerimesini (19) kere okur,

  • duanı yapar
  • ve ellerini ters çevirerek yalnız Euzü ile Hizbün Nasr 7, 11 veya 21 kere okur ve ellerini katiyyen hiçbir yere değdirmeden ve düşmanını düşünerek ve göz önüne getirerek okuduklarını su serper gibi elinle o kimsenin başından aşağı serpersin.


Tahassun Duası[]

Bismillâhirrahmânirrahıym

  • Tehassantü bi zil mülki vel melekût
  • ve aksemtü zil izzeti vel ceberût
  • ve tevekkeltü alel hayyil kayyûm
  • elhalîmüllezî lâ yenâmü ve lâ yemût
  • dehaltü fî hıfzıllâhi
  • dahaltü fî emânillâhi
  • dehaltü fî hırzillâhi
  • bi hakkı kef ha ya ayn sad
  • kufîtu ha mim ayn sın kaf
  • humıtu bı la havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azıym
  • İnnî tevekkeltü alellâhi rabbî ve rabbiküm
  • Mâ min dâbbetin illâ hüve âhızün binâsıyetihâ
  • inne rabbî alâ sıratın müstekıym
  • Allâhümme salli alâ seyyidinâ muhammedin zil hulukıl azıym
  • Ve alâ âlihî ve sahbihî bi adedi ılmillâhil azıymi
  • Vel hamdü lillâhi rabbil âlemîn


Dış Linkler[]

Advertisement