Yenişehir Wiki
Register
Advertisement
Bayram Hasır Bayrak
Mehmet Akif Ersoy
Selma
*http://video.google.com/videoplay?docid=-7924950544486339544&hl=tr#


Mehmet_Akif_Ersoy_-_Fatih_Camii_(Safahat)

Mehmet Akif Ersoy - Fatih Camii (Safahat)

Bakınız

Soundcloud MP3 Okuyan:Yusuf Ziya Özkan Şablon:Fatih camii D


Fatih Camii Fatih camii Fatih Câmii
Fatih Camii Şiiri
Fatih Camii - Mehmet Akif Ersoy - Safahat (Sadeleştirmede sadece iki satırı yaptım. ESK devam edecek)
Fatih Camii/VİDEO [1]
Fatih Camii/AUDİO [2]
Fatih Camii/1 ilk alt başlıkta linkleri tamamla.
Fatih Camii/2
Fatih Camii/3 Fatih Camii/4 Fatih Camii/İngilizce Fatih Camii/Osmanlıca Fatih Camii/Açıklama
Fatih Camii Şiiri / Tekli tablo
Fatih Camii Şiiri / İkili tablo güncel türkçe
Fatih Camii Şiiri / İngilizce
Fatih Camii Şiiri / İkili tablo İngilizce tercüme Fatih Camii Şiiri / Üçlü tablo İngilizce tercüme Fatih Camii Şiiri / Üçlü tablo İngilizce tercüme ve şerhi Fatih Camii Şiiri / Osmanlıca Fatih Camii Şiiri / Osmanlıca dörtlü tablo Fatih Camii Şiiri / Arapça Fatih Camii Şiiri / Arapça dörtlü tablo Fatih Camii Azerice

Fatih camii1
Fatih camii2
Fatih camii5

Yatarken yerde ilhâdıyla haşr olmuş sefîl efkâr ,
Yarıp edvârı yükselmiş bu müdhiş heykel-i ikrâr .

Siyeh reng-i dalâlet bir bulut şeklinde mâzîler ,
Civârından kaçar, bulmaksızın bir lâhza istikrâr;

Ziyâ-rîz-i hakîkat bir seher tavrında müstakbel ,
Gelir fevkinden eyler sermedî binlerce nûr îsâr .

Derâgûş etmek ister nâzenîn-i bezm-i lâhûtu :
Kol açmış her menârı sanki bir ümmîd-i cür’etkâr!

O revzenler , nazarlardan nihân dîdâra müstağrak
Birer gözdür ki sıyrılmış önünden perde-i esrâr .

Bu kudsî ma’bedin üstünde tâbân fevc fevc ervâh ,
Bu ulvî kubbenin altında cûşân mevc mevc envâr .

Tecessüd eylemiş gûyâ ki subhun rûh-i mahmûru ;
Semâdan yâhud inmiş hâke , Sinâ-reng olup dîdâr!

Tabîat perde-pûş-i zulmet olmuş, hâbe dalmışken,
O, gûyâ kalb-i nûrânîsidir leylin , durur bîdâr .

Evet bir kalbdir, bir kalb-i cûşâcûş-ı âşıktır,
Ki cevfinden demâdem yükselir bin nâle-i ezkâr .

Nümâyan cephesinden Sadr-ı İslâm’ın meâlîsi :
O sadrın feyz-i enfâsiyle gûyâ bir yığın ahcâr ,

Kıyâm etmiş de, yükselmiş ve bir timsâl-i nûr olmuş,
Nasıl timsâl-i nûr olmaz? Şu pek sâkin duran dîvâr ,

Asırlar geçti hâlâ bâtılın pîş-i hücûmunda,
Göğüs germektedir, bir kerre olsun olmadan bîzâr.

Bu bir ma’bed değil, Ma’bûd’a yükselmiş ibâdettir;
Bu bir manzar değil, dîdâra vâsıl mevkib-i enzâr .

Semâdan inmemiştir, şüphesiz, lâkin semâvîdir:
Zemînî olmayan bir cilve-i feyyâzı hâvîdir .

  • * *

Bir infîlâk-i safâdır ki yâr-ı cânımdır,
Sabâhı pek severim, en güzel zamânımdır.

Ridâ-yı leyli henüz açmamıştı dest-i semâ,
Sabâ da hâb-ı sükûndan ayılmamıştı daha,

Fezâ-yı rûhda aksetti, es-salâ-perdâz
Müezzinin dem-i mahmûru, bir hazîn âvâz .

İçimde cûş ederek lücce lücce istiğrâk ,
Ezanı beklemez oldum; açılmadan âfâk ,

Zalâmı sîneye çekmiş yatan sokaklardan
Kemâl-i vecd ile geçtim. Önümde bir meydan

Göründü; Fâtih’e gelmiştim anladım, azıcık
Gidince, ma’bede baktım ki bekliyor uyanık.

Sokuldum artık onun sîne-i münevverine ,
Oturdum öndeki maksûreciklerin birine.

Fezâ-yı ma’bedin encüm-nümâ meşâilini ,
O lem’a lem’a dizilmiş ziyâ kavâfilini

Görünce geldi çocukluk zamanlarım yâda …
Neler düşündüm o sa’atte bilseniz orada!

Sekiz yaşında kadardım. Babam gelir: “Bu gece,
Sizinle câmie gitsek çocuklar erkence.

Giderseniz gelin amma namazda uslu durun;
Merâmınız yaramazlıksa işte ev, oturun!”

Deyip alırdı berâber benimle kardeşimi
Namaza durdu mu, hâliyle koyverir peşimi,

Dalar giderdi. Ben artık kalınca âzâde ,
Ne âşıkâne koşardım hasırlar üstünde!

Hayâl otuz sene evvelki hâli pîşimden
Geçirdi, başladım artık yanımda görmeye ben:

Beyaz sarıklı, temiz, yaşça elli beş ancak;
Vücûdu zinde, fakat saç, sakal ziyâdece ak;

Mehîb yüzlü bir âdem: Kılar edeble namaz;
Yanında bir küçücük kızcağızla pek yaramaz.

Yeşil sarıklı bir oğlan ki, başta püskül yok.
İmâmesinde fesin bağlı sâde bir boncuk!

Sarık hemen bozulur, sonra şöyle bir dolanır;
Biraz geçer, yine râyet misâli dalgalanır!

Koşar koşar duramaz…. Âkıbet denir “âmin”
Namaz biter. O zaman kalkarak o pîr-i güzîn ,

Alır çocukları, oğlan fener çeker önde.
Gelir düşer eve yorgun, dalar pek âsûde

Derin bir uykuya…
Derken bu hâtırât-ı lâtîf
Çekildi aslına, artık hakîkatin o kesîf

Likâsı başladı karşımda cilve eylemeye;
Zaman da kalmadı zâten hayâli dinlemeye:

Sağım, solum, önüm, arkam huşû’a müstağrak
Zılâl-i âdem iken, bir sadâ bülend olarak,

O kâinât-ı huzû’u yerinden oynattı;
Fezâ-yı mahşere döndürdü gitti eb’âdı !

Sufûf ayakta müselsel cibâl-i velveledâr
Gibiydi. Her birisinden duyuldu sîne-fikâr ,

Birer enîn-i tazarru’ , birer niyâz-ı hazîn,
Ki kalb-i rahmeti sızlattı şüphesiz o enîn!

Eğildi sonra o dağlar huzûr-ı İzzet’te;
Göründü sonra o dağlar zemîn-i haşyette !

İnâyetiyle Hudâ kaldırınca her birini,
Semâya doğru o dağlar da açtı ellerini.

O anda koptu yüreklerden öyle bir feryâd,
Ki ruhum eyliyecek tâ ebed o dehşeti yâd.

Kesildi bir aralık inleyen hazîn âvâz…
Ne oldu Arş’a kadar yükselen o sûz ü güdâz :

O cûş içindeki îman?
Evet, hurûş ederek işte rahmet-i Subbûh ,
Bütün yüreklere serpildi kubbeden bir rûh:

Rûh-i itmînân.

Liseler için sunumu 2'li tablo[]

Güncel Türkçesi

Yatarken yerde ilhadıyle haşr olmuş sefil efkâr

Yarıp edvârı yükselmiş bu müthiş heykel-i ikrar,

Yatarken yerde dinsizliğiyle sürülmüş sefil fikirleri 

Yarıp çağları yükselmiş bu müthiş ikrar heykeli

Siyeh reng-i dalâlet bir bulut şeklinde mâzîler,

Civârından kaçar, bulmaksızın bir lâhza istikrâr;

Siyah sapıklık rengi bir bulut şeklinde maziler,

Civarından kaçar, bulmaksızın bir an istikrar;

Ziyâ-rîz-i hakîkat bir seher tavrında müstakbel,

Gelir fevkınden eyler 

sermedî binlerce nûr îsâr.

Ziya hakikat dolu bir seher tavrında istikbal,'

Gelir üstünden eyler daimi binlerce nûr gösterir

Derâgûş etmek ister nâzenîn-i bezm-i lâhûtu:

Kol açmış her menârı sanki bir ümmîd-i cür'etkâr!

Kucaklamak ister nazenin lahut bezmini;

Kol açmış her menar (minareler) sanki bir cür'etkâr ümid,

O revzenler, nazarlardan nihân dîdâra müstağrak,

Birer gözdür ki sıyrılmış önünden perde-i esrâr.

O pencereler, nazarlardan gizli bakışlara dalmış

Birer gözdür ki açılmış sıyrılmış önünden esrar perdesi.

Bu kudsî ma'bedin üstünde tâbân fevc fevc ervâh

Bu ulvî kubbenin altında cûşan mevc mevc envâr.

Bu kutsi mabedin üstünde parlamakta dalga dalga ruhlar ,

Bu yüce kubbenin altında coşan dalga dalga nurlar.

Tecessüd eylemiş gûyâ ki subhun rûh-i mahmûru;

Semâdan yâhud inmiş hâke,Sînâ-rengolup, Dîdâr!

Cisimleşmiş güya ki subhun (sabahın) mahmur ruhu,

Semâdan yâhud inmiş hake(yere), mavi renk olup. görünüşü

Tabiat perde-pûş-i zulmet olmuş,hâbe dalmışken,

O, gûya kalb-i nûrânîsidir leylin, durur bîdâr.

Tabiat karanlığın örtüsü altında, uykuya dalmışken,

O, güya nurani kalbidir gecenin, durur uyumadan.

Evet bir kalbdir, bir kalb-i cûşâcûş-i âşıktır,

Ki cevfinden demâdem yükselir bin nâle-i ezkâr.

Evet bir kalbdir, bir coşan aşık kalbidir,

Ki içinden durmada yükselir her dem bin zikir inlemesi

Nümâyan cebhesinden Sadr-ı İslâm'ın meâlîsi:

O sadrın feyz-i enfâsıyle gûyâ bir yığın ahcâr,

Parlıyor cephesinden Sadr-ı İslam'ın meali (yüceliği);

O sadrın (göğsün) nefeslerinin feyziyle güya bir yığın taş,

Kıyâm etmiş de, yükselmiş de bir timsâl-i nûr olmuş.

Nasıl timsâl-i nûr olmaz? Şu pek sâkin duran dîvâr,

Kıyâm etmiş de, yükselmiş de bir timsal-i nur,

Nasıl nur timsali olmaz? Şu pek sakin duran duvar,

Asırlar geçti hâlâ bâtılın pîş-i hücûmunda,

Göğüs germektedir, bir kerre olsun olmadan bîzâr:

Asırlar geçti hâlâ bâtılın saldırılarının önünde ,

Göğüs germektedir, bir kerre olsun olmadan bizar (yılmadan, usanmadan).

Bu bir ma'bed değil, Mâ'bûd'a yükselmiş ibâdettir;

Bu bir manzar değil, dîdâra vâsıl mevkib-i enzâr.

Bu bir mâbed değil, Mabuda (Allah'a) yükselmiş ibadettir,

Bu bir manzara değil, sevilene ulaşan nazarların alayıdır.

Semâdan inmemiştir, şüphesiz, lâkin semâvîdir:

Zemînî olmayan bir cilve-i feyyâzı hâvîdir.

Semadan inmemiştir şüphesiz, lakin semavîdir,

Zemini olmayan feyzler cilvesinin tecellisidir.

Bir infilâk-ı safâdır ki yâr-ı cânımdır,

Sabâhı pek severim, en güzel zamânımdır.

Candan dostumdur, neşemin arttığı andır.

Sabahı pek severim, en güzel zamanımdır,

Ridâ-yı leylî henüz açmamıştı dest-i semâ;

Sabâ da hâb-ı sükûndan ayılmamıştı daha,

Göğün eli gecenin örtüsünü henüz açmamıştı,

Sabah rüzgârı da sakin uykusundan daha ayılmamıştı.

Fezâ yı rûhda aksetti, es-salâ perdâz

Müezzinin

dem-i mahmûru, bir hazîn âvâz.

Bu hazin bir ses idi, ruhuma aksetti.

Henüz uykudan kalkmış müezzinin sesi,

İçimde cûş ederek lücce lücce istiğrâk,

Ezânı beklemez oldum; açılmadan âfâk,

İçimi dalga dalga sardı bir coşkunluk,

Ezanı bekleyemedim, açılmadan ufuk,

Zalâmı sîneye çekmiş yatan sokaklardan

Kemâl-i vecd ile geçtim önümde bir meydan

Karanlığısineye çekerek yatan sokaklardan

Coşku içinde geçtim, önümde bir meydan,

Göründü; Fâtih'e gelmiştim anladım, azıcık

Gidince, ma'bede baktım ki bekliyor uyanık!

Göründü,Fatih'e gelmiştim, anladım, azıcık

Gidince mabede,baktım ki bekliyor uyanık!

Sokuldum artık onun sîne-i münevverine,

Oturdum öndeki maksûreciklerin birine.

Sokuldum artık onun aydınlık kucağına,

Oturdum öndeki küçük maksurelerden birine.

Fezâ-yı ma'bedin encüm-nümâ meşâ'ilini,

O lem'a lem'a dizilmiş ziyâ kavâfilini

Kubbenin boşluğundaki yıldız gibi kandilleri,

O parıl parıl sıralanmış ışıklar kafilesini

Görünce geldi çocukluk zamanlarım yâda...

Neler düşündüm o sâ'atte bilseniz orada!

Görünce çocukluk günlerimi hatırladım da...

Neler düşündüm o saatte bilseniz orada!

Sekiz yaşında kadardım. Babam gelir: "Bu gece,

Sizinle câmi'e gitsek çocuklar erkence.

Sekiz yaşında kadardım.Babam gelir:"Bu gece,

Sizinle camiye gitsek çocuklar erkence.

Giderseniz gelin amma namazda uslu durun,

Merâmınız yaramazlıksa işte ev, oturun!"

Giderseniz gelin ama namazda uslu durun;

Yaramazlık edeceksiniz, işte ev, oturun!

Deyip alırdı beraber benimle kardeşimi.

Namâza durdu mu, hâliyle koyverir peşimi,

Deyip alırdı beraber benimle kardeşimi.

Namaza durdu mu, haliyle bırakır peşimi

Dalar giderdi. Ben artık kalınca âzâde,

Ne âşıkane koşardım hasırlar üstünde!

Dalar giderdi, ben artık özgür kalınca,

Ne coşkuyla koşardım hasırlar üstünde

Hayâl otuz sene evvelki hâli pîşimden

Geçirdi, başladım artık yanımda görmeye ben:

Hayal otuz yıl önceki hâli gözün önünden

Geçirdi.Başladım artık yanımda görmeye ben:

Beyaz sarıklı, temiz, yaşça elli beş ancak;

Vücûdu zinde, fakat saç, sakal ziyâdece ak;

Beyaz sarıklı, temiz, yaşça elli beş ancak,

Vücutça dinç, fakat saç sakal epeyce ak,

Mehîb yüzlü bir âdem: Kılar edeble namaz;

Yanında bir küçücek kızcağızla pek yaramaz

Nuranî yüzlübir adam kılar edeble namaz;

Yanında bir küçücük kızcağızla, pek yaramaz,

Yeşil sarıklı bir oğlan ki: Başta püskül yok.

İmâmesinde fesin bağlı sâde bir boncuk!

Yeşil sarıklı bir oğlan ki başında püskülü yok,

İmamesinde fesin bağlı sade bir boncuk!

Sarık hemen bozulur, sonra şöyle bir dolanır;

Biraz geçer, yine râyet misâli dalgalanır!

Sarık hemen bozulur, sonra şöyle bir dolanır;

Biraz geçer, yine bayrak gibi dalgalanır!

Koşar koşar duramaz, âkıbet denir "âmîn"

Namaz biter: O zaman kalkarak o pîr-i güzîn,

Koşar koşar duramaz, "âmin" denir sonunda,

Namaz biter, o zaman yaşlı adam kalkar da

Alır çocukları, oğlan fener çeker önde,

Gelir düşer eve yorgun, dalar pek âsûde

Alır çocukları, oğlan fener çeker önde,

Gelir düşer eve yorgun, dalar sessizce

Derin bir uykuya...

Derken bu hâtırât-ı lâtîf

Çekildi aslına, artık hakîkatin o kesîf

Derin bir uykuya...

Derken bu tatlı hatıralar

Çekildi aslına, artık hakikatin o koyulaşmış

Likâsı başladı karşımda cilve eylemeye;

Zaman da kalmadı zâten hayâli dinlemeye:

Çehresi başladı karşımda şekilden sekile girmeye;

Zaman da kalmadı zaten hayali dinlemeye:

Sağım, solum, önüm, arkam huşû'a müstağrak

Zılâl-i âdem iken, bir sadâ bülend olarak,

Sağım, solum, önüm, arkam tevazuya gömülmüş

İnsan gölgeleri iken, bir ses yükselerek

O kâinât-ı huzu'u yerinden oynattı;

Fezâ-yı mahşere döndürdü gitti eb'âdı!

O tevazu âlemini yerinden oynattı;

Sanki mahşer yerine döndürdü gitti ortalığı!

Sufuf ayakta müselsel cibâl-i velveledâr

Gibiydi. Her birisinden duyuldu sîne-fıkâr,

Art arda dizilmiş saflar velveleli sıradağlar gibiydi.

Her birinden duyuldu yürek yakan

Birer enîn-i tazarru ; birer niyâz-ı hazîn,

Ki kalb-i rahmeti sızlattı şüphesiz o enîn!

Birer iniltili yakarış, birer hüzünlü yalvarış,

Rahmetin kalbini sızlattı şüphesiz bu inleyiş

Eğildi sonra o dağlar Huzûr-i İzzet'te

Göründü sonra o dağlar zemîn-i haşyette!

Eğildi sonra o dağlar huzurunda Allah'ın;

Göründü sonra o dağlar yerde, korkusuyla Allah'ın!

İnayetiyle Hudâ kaldırınca her birini,

Semâya doğru o dağlar da açtı ellerini.

İnayetiyle Allah kaldırınca her birini,

Göğe doğru o dağlar da açtı ellerini.

O anda koptu yüreklerden öyle bir feryâd,

Ki rûhum eyliyecek tâ ebed o dehşeti yâd.

O anda yüreklerden öyle bir feryad koptu,

Ki ruhum sonsuza dek hatırlayacak o dehşeti.

Kesildi bir aralık inleyen hazin âvâz...

Ne oldu Arş'a kadar yükselen o sûz ü güdâz?

Kesildi bir aralık inleyen hüzünlü sesler...

Ne oldu Arş'a kadar yükselen o yanıp yakınmalar,

O çûş içindeki îman?

Evet, hurûş ederek işte rahmet-i Subbûh,

O coşku içindeki imân?

Evet, çağlayarak işte rahmeti Allah'ın,

Bütün yüreklere serpildi kubbeden bir rûh:

Rûh-i itmînan.

Bütün yüreklere serpildi kubbeden bir ruh:

Güvenmenin, huzurun ruhu.


Mehmet_Akif_Ersoy_-_Fatih_Camii_(Safahat)

Mehmet Akif Ersoy - Fatih Camii (Safahat)

http://www.youtube.com/watch?v=zKvqEUV_U6o

2'li tablo sunumu[]

FATİH CAMİİ
Azerice
Yatarken yerde ilhadiyle haşr olmuş sefil efkar,

Yarıp edvarı yükselmiş bu müthiş heykel-i ikrar

Yatarkәn yerdә dinsizlikle hәşr olmuş sәfil әfkar

Yarıb divarları yüksәlmiş bu möhtәşәm inam heykәli

Siyah-reng-i dalalet bir bulut şeklinde maziler,

Civarından kaçar,bulmaksızın bir lahza istikrar;

Qap qara rәngli pozulmuşluq buludu kimi keçmiş qәdim dövrlәr

Bu mәbәdin hәndәvәrindәn qaçar, bir vaxt bilә saxlana bilmәzlәr

Ziya-rız-i hakikat bir seher tavrında müstakbel;

Gelir fevkınden eyler sermedi binlerce nur ısar.

İstiqbal hәqiqәt işığıyla dolu bir sәhәr kimi

Gәlir üstündәn eylәr sәrmәdi minlәrlә nur dolu

Derağuş etmek ister nazenin-i bezm-i lahutu:

Kol açmış her menarı sanki bir ümmid-i cür'etkar!

Gucağlamak istәr ilahi alәmin gözәlliyini

Cәsarәtlә ümidlә qol açmış minarәlәr

O revzenler,nazarlardan nihan didarı müstağrak

Birer gözdür ki sıyrılmış önünden perde-i esrar.

O pencәrәlәr, nәzәrlәrdәn uzağ ilahi gözәlliyә dalmış

Hәrәsi bir gözdür ki açılmış önündәn sirlәr pәrdәsi

Bu kudsi ma'bedin üstünde taban fecv fecv ervah,

Bu ulvi kubbenin altında çüşan mevc mevc envar.

Bu qüdsi mәbәdin üstündә tәz tәz ruhlar parlayır

Bu ülvi qübbәnin altında dalğa dalğa işıqlar çoşur

Tecessüd eylemiş guya ki subhun ruh-i mahmuru;

Semadan yahut inmiş hake,Sina-reng olup,Didar!

Sabahın bayğın ruhu elә bil sübutlaşıb

Yaxud da ilahi gözәllik Sina’daki kimi yәrә düşmüş

Tabiat perde-puş-i zulmet olmuş,habe dalmışken,

O,guya kalb-i cuşacuş-i aşıktır,

Tәbiet qaranlığın örtüsü altında yuxuya dalmışkәn

O elә bil ışıxlı qәlbi gәcәnin yuxusuz gözlәr

Ki cevfinden demadem yükselir bin nale-i ezkar.

Nümayan cephesinden Sadr-ı İslamın mealisi:

Ki, içindәn çıxıb qalxar hәr vaxt inlәyәn zikirlәr

Cәphәsindә İslam’ın sinәsindәki ülvi mәna görsәnir

O sadrın feyz-i enfasiyle guya bir yığın ahcar,

Kıyam etmiş de,yükselmiş ve bir timsal-i nur olmuş,

O sinenin feyzli nәfәslәriylә elә bil bir çox daş

Çıxıb qalxıb aydınlığın nümunәsi olmuş

Nasıl timsal-i nur olmaz?Şu pek sakin duran divar,

Asırlar geçti hala batılın pış-i hücumunda,

Nә tәhәr ola bilmәz ki bu, lap sakit duran divar

Əsrlәrdәn bәri batilin hücumlarına qarşı

Göğüs germektedir,bir kere olsun olmadan bızar.

Bu bir ma'bed değil,Ma'bud'a yükselmiş ibadettir;

Bu bir manzar değil,dıdara vasıl mevkib-i enzar.

Bircә dәfә dahi bezmәdәn, usanmadan sinә gәrәr

Bu bir mәbәd deyil, Allah’a qalxmış ibadәtdir

Bu bir şәkil deyil, elә bil Haqqa varan nәzәrlәrdir

Semadan inmiştir,şüphesiz,lakin semavidir:

Zemini olmayan bir cilve-i feyyazı havidir.

Sәmadan inmәmişdir şübhesiz, ancaq sәmavidir

Yәr ilә әlaqәsiz, işıqlı bir quruluşu tutur.

Bir infilak-ı safadır ki yar-ı canımdır,

Sabahı pek severim,en güzel zamanımdır.

Xoş bir parlayışdı ki canımın yarıdır

Sәhәri çox sevirәm, o, әn gözәl zamanımdır

Rida-yi leyli henüz açmamıştı dest-i sema,

Saba da hab-ı sükundan ayılmamıştı daha,

Feza-yı ruhda aksetti,es-sela-perdaz

Göyün әli gecәnin örpәyini hәlә açmamışdı

Sәhәr rüzgarı da sakit yuxusundan daha ayılmamışdı.

Ki, bu hәzin bir sәs idi, ruhuma әks etdi.

Müezzinin dem-i mahmuru,bir hazin avaz.

İçimde cuş ederek lücce lücce istiğrak,

Tәzә yuxudan oyanmış müәzzinin sәsi,

İçimi dalğa dalğa sardı bu coşqunluq

Ezanı beklemez oldum;açılmadan afak,

Zalamı sineye çekmiş yatan sokaklardan

Əzanı gözlәyenmәdim, açılmadan üfuq

Qaranlığa bürünmüş yatan küçәlәrdә

Kemal-i vecd ile geçtim.Önümde bir meydan

Göründü;Fatih'e gelmiştim anladım,azıcık

Coşqu içinde keçdim önümdә bir meydan

Göründü, Fatihә gәlmişdim, anladım bir az

Gidince,ma'bede baktım ki bekliyor uyanık.

Sokuldum artık onun sine-i münevverine,

Oturdum öndeki maksureciklerin birine.

Gedincә mәbәdә, gördüm ki gözlәyir oyaq

Soxuldum artıq onun aydınlıq qucağına

Oturdum öndәki kiçik oturacaqlardan birinә

Feza-yi ma'bedin encüm-nüma meşailini,

O lem'a lem'a dizilmiş ziya kavafilini.

Qübbәnin boşluğundaki ulduz kimi işıqları

O par-par düzülmüş işıqlar qәfilesini

Görünce geldi çocukluk zamanların yaada...

Neler düşüdüm o saatte bilseniz orada!

Görüncә uşaqlıq günlәrimi xatırladım

Nәlәr fikirlәşdim o anda bilseydiniz orada

Sekiz yaşında kadardım.Babam gelir :“Bu gece,

Sizinle camie gitsek çocuklar erkence.

Sәkkiz yaşındaydım. Atam gәlir: “Bu gәcә,

Sizinlә mesçidә gәdәk deyirem uşaqlar tezdәncә

Giderseniz gelin amma namazda uslu durun;

Meramınız yaramazlıkta işte ev,oturun! ”

Gәdirsinizse gәlin lakin namazda sәssiz olun.

Dәcәllik edәcәksәnizsә, bura ev, oturun !”

Deyip alırdı benimle kardeşimi.

Namaza durdu mu,haliyle koyverir peşimi,

Deyib aparırdı mәnim ilә qardaşımı

Namaza duran kimi izlәmirdi mәni

Dalar giderdi.Ben artık kalınca azade,

Ne aşıkaane koşardım hasırlar üstünde!

Dalıb gedәrdi, mәn artıq başıboş qalardım

Kilimlәr üstündә mәn neçә de qaçardım

Hayal otuz sene evvel ki hali pışimden

Geçirdi,başladım artık yanımda görmeye ben:

Xeyalı otuz il qabaqki halı ilә gözümün önündәn

Kәçәrdi.

Başladım artıq yanımda görmәyә mәn

Beyaz sarıklı,temiz,yaşca elli beş ancak;

Vücudu zinde,fakat saç,sakal ziyadece ak;

Ağ sarıqlı, tәmiz, yaşı ancaq әlli beş olardı

Vücudca dinc, fәqәt saçı, saqqalı әmәlli ağ

Mehıb yüzlü bir adem:Kılar edeble namaz;

Yanında bir küçücük kızcağızla pek yaramaz

Heybәtli bir adam idi ki qılardı әdәb ile namaz

Yanında bie bapbalaca qızcığazla çox dәcәl

Yeşil sarıklı bir oğlan ki,başta püskül yok.

İmamesinde fesin bağlı sade bir boncuk!

Yaşıl sarıqlı bir oğlan idi, başında qotazı yox

Papağın әmәmәsinde bağlı sadә bir muncuq

Sarık hemen bozulur,sonra şöyle bir dolanır;

Biraz geçer,yine rayet misali dalgalanır!

Sarıq o anda pozulur, sonra bir belә dolanır

Biraz kәçir yenә bayraq kimi dalgalanır.

Koşar koşar duramaz...Akıbet denir “Amin”

Namaz biter.O zaman kalkarak o pır-i güzin,

Qaçar qaçar duranmaz, axırda dәyilir “Amin”

Namaz kurtarır. O vaxt yaşlı kişi qalxır.

Alır çocukları,oğlan fener çeker önde.

Gelir düşer eve yorgun,dalar pek asude

Derin bir uykuya...

Aparır uşaqları, oğlan işıq salır qabaqda

Gәlәr düşәr eve yorğun, dalar evdә

Şirin bir yuxuya.

Derken bu hatırat-ı latif

Çekildi aslına,artık hakikatin o kesif

Deyәrkәn bu şirin xatirәlәr

Çekildi yerinә , artıq hәqiqәtin o rәnglәşmiş

Likaası başladı karşımda cilve eylemeye;

Zaman da kalmadı zaten hayali dinlemeye.

Çöhrәsi başladı qarşımda şәkildәn şәkilә girmәyә

Onsuz da vaxt qalmadı ki xәyalı dinlәnsin

Sağım,solum,önüm,arkam huşua müstağrak

Zılal-i adem iken,bir sada bülend olarak,

Sağım, solum, önüm, arxam tәvazöyә basdırılmış

İnsan kölgәlәri ikәn, bir sәs yüksәlәrәk,

O kainat-ı huzuu yerinden oynattı;

Feza-yi mahşere döndürdü gitti eb'adı!

O tәvazö alәmini yerindәn oynatdı;

Sanki mәhşәr yerinә çevirdi ortalığı

Sufuf ayakta müselsel cibal-i velveledar

Gibiydi.Her birisinde duyuldu sıne-fikar,

Ard – arda düzülmüş çәrgәlәr vәlvәlәli sıra dağlar

Vә çәrgәlәrin hәr birindәn eşidildi ürәk yaxan

Birer enın-i tazarru',birer niyaz-ı hazin,

Ki kalb-i rahmeti sızlattı şüphesiz o enin!

İniltili yalvarışlar, hüznlü yalvarışlar.

Rәhmәtin qәlbini sızlatdı şübhәsiz bu inlәyişlәr !

Eğildi sonra o dağlar huzur-u izzete;

Göründü sonra o dağlar zemin-i haşyette

Eyildi sonra dağlar hüzurunda Allahın;

Qapandı sәcdәye sonra qorxusuyla Allahın

İnayetiyle Huda kaldırınca her birini,

Semaya doğru o dağlar da açtı ellerini.

Kömәğiyle Allah qaldırınca hәr birini

Sәmaya doğru o dağlarda açdı әllәrini

O anda koptu yüreklerden öyle bir feryad,

Ki ruhum eyliyecek ta ebed o dehşeti yaad.

O anda ürәklәrdәn elә bir dәhşәtli fәryad qopdu

Ki ruhum sonsuza dәk xatırlayacaq bunu

Kesildi bir aralık inleyen o hazin avaz...

Ne oldu arşa kadar yükselen o suz ü güdaz?

O çuş içindeki iman?

Kәsildi bir müddәt inlәyәn hüznlü sәsler.

Ne oldu әrşә qәdәr yüksәlәn o yanıb yaxılmalar ?

O coşqu içindә iman ?

Evet,huruş ederek işte rahmet-i Sübbuh,

Bütün yüreklere serpildi kubbeden bir ruh:

Ruh-i itmi'nan.

Bәli , cağlayaraq bu da rәhmәti Allahın

Bütün ürәklәrә serpildi qübbәdәn bir ruh

Әtimadın, hüzurun ruhu.


Mehmet Akif Ersoy

Safahat logo

Şablon:Düz liseler için safahat projesi
Şablon:Anadolu liseleri için safahat projesi
Şablon:Sosyal Bilimler Liseleri için safahat projesi
Şablon:Türki Dillerde Safahat Projesi
Şablon:Safahat İngilizceye Tercüme Projesi

Fatih camii1

Mehmet Akif Ersoy'un Fatih Camii şiiri

Fatih camii2

Mehmet Akif Ersoy'un Fatih Camii şiiri



Fatih camii5

Mehmet Akif Ersoy'un Fatih Camii şiiri

Advertisement