Yenişehir Wiki
Advertisement


Bayram Hasır Bayrak
Mehmet Akif Ersoy
Selma
*http://video.google.com/videoplay?docid=-7924950544486339544&hl=tr#

4'lü sütunla iki beyitin tablolu sunumu

Güncel Türkçesi
İngilizce Tercüme
Osmanlıca
thumb|250px|
Yatarken yerde ilhadıyle haşr olmuş sefil efkar
Yarıp edvârı yükselmiş bu müthiş heykel-i ikrar,

Dinsizlikle karışmış aşağılık fikirler yerle bir olmuşda,

Yükselmiş bu iman abidesi yararak asırları.

Atheism mixed with vile ideas have been destroyed Then , the belief monumentraised breaking through the centuries

örnek osmanlıca مقدمة
Siyeh reng-i dalâlet bir bulut şeklinde mâzîler,
Civârından kaçar, bulmaksızın bir lâhza istikrâr;

Kapkara bir sapıklık bulutu şeklinde eski devirler,

Bu mabedin civarından kaçar, bir an bile duramazlar.

old periods are in a black cloud of perversion
They escape from the vicinity of the temple, can not resist, even for a moment.
örnek osmanlıca مقدمة
Ziyâ-rîz-i hakîkat bir seher tavrında müstakbel,
Gelir fevkınden eyler sermedî binlerce nûr îsâr.

İstikbal, hakikat ışığıyla dolu bir sabah gibi,

Üzerinde doğup, ebediyyen nurlu aydınlığını döker.

The future, like a morning filled with the light of truth Rises and dumps the brightness of eternity.
örnek osmanlıca مقدمة
Kol açmış her menârı sanki bir ümmîd-i cür'etkâr!
İlahi âlemin güzelliğini kucaklamak ister;

Cesaretle, umutla kol açmış minareler,

Wants to embrace the beauty of the divine realm;Minarets opened arms with courage and hope
örnek osmanlıca مقدمة
O revzenler, nazarlardan nihân dîdâra müstağrak,

Birer gözdür ki sıyrılmış önünden perde-i esrâr.

O pencereler, gözlerden uzak ilâhi güzelliğe dalmış

Birer gözdür ki açılmış önünde bütün sırlar.

That windows, secluded, immersed in divine beauty They are the eyes that all secrets are revealed.
örnek osmanlıca مقدمة
Bu kudsî ma'bedin üstündetâbân fevc fevc ervâh
Bu ulvî kubbenin altında cûşan mevc mevc envar.

Bu kutsal mabedin üstünde akın akın ruhlar parlamakta,

Bu yüce kubbenin altında dalga dalga nurlar coşmakta.

souls shine on that holy temple Holy lights rise under the dome
örnek osmanlıca مقدمة
Tecessüd eylemiş gûyâ ki subhun rûh-i mahmûru;
Semâdan yâhud inmiş hâke,Sînâ-rengolup, Dîdâr!

Sabahın baygın ruhu sanki cisimleşmiş Yahut da

ilâhi güzellik, sanki Sînâ'da olduğu gibi yere inmiş.

As if the spirit of the morning embodied Or divine beauty, landed on the ground as in Sinai.
örnek osmanlıca مقدمة
Tabiat perde-pûş-i zulmet olmuş,hâbe dalmışken,
O, gûya kalb-i nûrânîsidir leylin, durur bîdâr.

Tabiat, karanlığın örtüsü altında uykuya dalmışken,

O sanki aydınlık kalbi gecenin, uyumadan bekler.

Nature, slleping under the cover of darkness,

He, as the heart of bright, wait awake.

örnek osmanlıca مقدمة
Evet bir kalbdir, bir kalb-i cûşâcûş-i âşıktır,
Ki cevfinden demâdem yükselir bin nâle-i ezkâr.

Evet, bir kalbdir o, bir coşkulu aşık kalbi,

Ki içinden çıkıp yükselir her dem inleyen zikirler.

Yes, it is a heart, the heart of an ardent lover,

Groaning dhkirs rises out of it.

örnek osmanlıca مقدمة
Nümâyan cebhesinden Sadr-ı İslâm'ın meâlîsi:
O sadrın feyz-i enfâsıyle gûyâ bir yığın ahcâr,

Cephesinde İslâm'ın göğsündeki yüce anlam görünür;


O göğsün feyizli nefesleriyle sanki bir yığın taş,

The exalted meaning of the chest of Islam appears;

With the breathe of that chest, a pile of stone,

örnek osmanlıca مقدمة
Kıyâm etmiş de, yükselmiş de bir timsâl-i nûr olmuş.
Nasıl timsâl-i nûr olmaz? Şu pek sâkin duran dîvâr,

Kalkarak, yükselerek aydınlığın timsali olmuş.

Nasıl timsali olmaz ki, şu pek sakin duran duvar,

Stands ,rises and become the symbol of light. How doesn’t it become the symbol?
örnek osmanlıca مقدمة
Asırlar geçti hâlâ bâtılın pîş-i hücûmunda,
Göğüs germektedir, bir kerre olsun olmadan bîzâr:

Asırlardan beri batılın saldırılarına karşı,

Bir kez olsun yılmadan, usanmadan göğüs gerer.

The wall standing very quiet, stands against the Western attacks for past centuries,

undaunted

örnek osmanlıca مقدمة
Bu bir ma'bed değil, Mâ'bûd'a yükselmiş ibâdettir;
Bu bir manzar değil, dîdâra vâsıl mevkib-i enzâr.

Bu bir mâbed değil, Allah'a yükselmiş ibadettir,

Bu bir tablo değil, sanki Hakk'a ulaşan bakışlardır.

This is not a temple, prayer ascended to God,

This is not a painting,glances reaching God

örnek osmanlıca مقدمة
Semâdan inmemiştir, şüphesiz, lâkin semâvîdir:
Zemînî olmayan bir cilve-i feyyâzı hâvîdir.

Gökyüzünden inmemiştir şüphesiz, fakat ilahidir,

Zemini olmayan bollukla kuşatılmış ilahın görüntüsüdür.

Of course doesn’t come from the sky but divine
its the appeareance of the God with the eternety
örnek osmanlıca مقدمة
Bir infilâk-ı safâdır ki yâr-ı cânımdır,
Sabâhı pek severim, en güzel zamânımdır.

Sabahı pek severim, o en güzel zamanımdır,

Benim en candan dostumdur, neşemin arttığı andır.

Much like the morning, it is the most beautiful time,

örnek osmanlıca مقدمة
Ridâ-yı leyli henüz açmamıştı dest-i semâ;

Sabâ da hâb-ı sükûndan ayılmamıştı daha,

Göğün eli gecenin örtüsünü henüz açmamıştı,

Sabah rüzgârı da sakin uykusundan daha ayılmamıştı.

the hand of the night hadn’t opened the cover of the sky the morning wind hadn’t waken up

örnek osmanlıca مقدمة
Fezâ yı rûhda aksetti, es-salâ perdâz
Müezzinin dem-i mahmûru, bir hazîn âvâz.

Henüz uykudan kalkmış müezzinin sesi,

Ki bu hazin bir ses idi, ruhuma aksetti.

Voice of the muezzin who has just waken up, A voice that was sad, my soul reflected


örnek osmanlıca مقدمة
İçimde cûş ederek lücce lücce istiğrâk,

Ezânı beklemez oldum; açılmadan âfâk,

İçimi dalga dalga sardı bir coşkunluk,

Ezanı bekleyemedim, açılmadan ufuk,

A fervor overflow inside like waves

I couldn’t wait, the azan Before the dawn with excitement,

örnek osmanlıca مقدمة
Zalâmı sîneye çekmiş yatan sokaklardan

Kemâl-i vecd ile geçtim. Önümde bir meydan

Karanlığa sarınmış yatan sokaklardan

Coşku içinde geçtim, önümde bir meydan

I passed the streets Lying in the darkness,There was a squareIn front of me,
örnek osmanlıca مقدمة
Göründü; Fâtih'e gelmiştim anladım, azıcık

Gidince, ma'bede baktım ki bekliyor uyanık!

Göründü,Fatih'e gelmiştim, anladım, azıcık

Gidince mabede,baktım ki bekliyor uyanık!

Fatih, I got it Walking a little to temple, I saw him waiting awake!
örnek osmanlıca مقدمة
Sokuldum artık onun sîne-i münevverine,

Oturdum öndeki maksûreciklerin birine.

Sokuldum artık onun aydınlık kucağına,

Oturdum öndeki küçük maksurelerden birine.

I snucked up his bright laps I

sat down to one of the stools

örnek osmanlıca مقدمة
Fezâ-yı ma'bedin encüm-nümâ meşâ'ilini,

O lem'a lem'a dizilmiş ziyâ kavâfilini

Kubbenin boşluğundaki yıldız gibi kandilleri,

O parıl parıl sıralanmış ışıklar kafilesini

When I saw the lamps like stars, Twinkling lights at the cavity of the dome



örnek osmanlıca مقدمة
Görünce geldi çocukluk zamanlarım yâda...

Neler düşündüm o sâ'atte bilseniz orada!

Görünce çocukluk günlerimi hatırladım da...

Neler düşündüm o saatte bilseniz orada!

I remembered my days of childhood

What I thought at that time there!

örnek osmanlıca مقدمة
Sekiz yaşında kadardım. Babam gelir: "Bu gece,

Sizinle câmi'e gitsek çocuklar erkence.

Sekiz yaşında kadardım.Babam gelir:"Bu gece,

Sizinle camiye gitsek çocuklar erkence.

I was about eight my father used to say "Tonight, my children Shall we go to the mosque early”.
örnek osmanlıca مقدمة
Giderseniz gelin amma namazda uslu durun,

Merâmınız yaramazlıksa işte ev, oturun!"

Giderseniz gelin ama namazda uslu durun;

Yaramazlık edeceksiniz, işte ev, oturun!

But sit still during prayer; If you’ll be naughty ,that's the home, stay!”

örnek osmanlıca مقدمة
Deyip alırdı beraber benimle kardeşimi.

Namâza durdu mu, hâliyle koyverir peşimi,

Deyip alırdı beraber benimle kardeşimi.

Namaza durdu mu, tabii,bizi kontrol edemez

And used to take me along with my brother. Of course when he began praying, couldn't control us.

örnek osmanlıca مقدمة
Dalar giderdi. Ben artık kalınca âzâde,

Ne âşıkane koşardım hasırlar üstünde!

Dalar giderdi, ben artık başıboş kalırdım,

Hasırlar üstünde coşkuyla nasıl da koşardım!

He was lost in thought and I'd be by myself, How I used to run on the mats enthusiastically!
örnek osmanlıca مقدمة
Hayâl otuz sene evvelki hâli pîşimden

Geçirdi, başladım artık yanımda görmeye ben:

Hayal otuz yıl önceki hâli gözün önünden

Geçirdi.Başladım artık yanımda görmeye ben:

The dream make me remember the thirty years ago, I began to see near me:


örnek osmanlıca مقدمة

Beyaz sarıklı, temiz, yaşça elli beş ancak;

Vücûdu zinde, fakat saç, sakal ziyâdece ak;

Beyaz sarıklı, temiz, yaşça elli beş ancak,

Vücutça dinç, fakat saç sakal epeyce ak,

With white turban,About fifty-five A physically vigorous man; but his beard was quite white;

örnek osmanlıca مقدمة
Mehîb yüzlü bir âdem: Kılar edeble namaz;
Yanında bir küçücek kızcağızla pek yaramaz

Heybetli bir adam ki kılar edeble namaz;

Yanında bir küçücük kızcağızla pek yaramaz,

was performing namaz in modesty
Besides a tiny naughty girl
örnek osmanlıca مقدمة
Yeşil sarıklı bir oğlan ki: Başta püskül yok.

İmâmesinde fesin bağlı sâde bir boncuk!

Yeşil sarıklı bir oğlan ki başımda püskülü yok,

İmamesinde fesin bağlı sade bir boncuk!

A boy in a green turban without a tassel, But only a simple bead on!

örnek osmanlıca مقدمة
Sarık hemen bozulur, sonra şöyle bir dolanır;

Biraz geçer, yine râyet misâli dalgalanır!

Sarık hemen bozulur, sonra şöyle bir dolanır;

Biraz geçer, yine bayrak gibi dalgalanır!

The turban wrapped out, then wrapped again simply ; A little time passes, then it began to wave like a flag again!

örnek osmanlıca مقدمة
Koçar koşar duramaz, âkıbet denir "âmîn"

Namaz biter: O zaman kalkarak o pîr-i güzîn,

Koşar koşar duramaz, "âmin" denir sonunda,

Namaz biter, o zaman yaşlı adam kalkar da

He runs runs, can not stop, "amen" is said at the end Prayer ends, then the old man stands up

örnek osmanlıca مقدمة
Alır çocuklar, oğlan fener çeker önde,

Gelir düşer eve yorgun, dalar pek âsûde

Alır çocukları, oğlan fener çeker önde,

Gelir düşer eve yorgun, dalar evde

Gets the children, the boy carries a torch ahead Reaches home, tired, rushes home

örnek osmanlıca مقدمة
Derin bir uykuya...

Derken bu hâtırât-ı lâtîf

Çekildi aslına, artık hakîkatin o kesîf

Derin bir uykuya...

Derken bu tatlı hatıralar

Çekildi yerine, artık hakikatin o koyulaşmış

A deep sleep ... Then the sweet memories

Withdrew, instead the dark face of truth

örnek osmanlıca مقدمة
Likâsı başladı karşımda cilve eylemeye;

Zaman da kalmadı zâten hayâli dinlemeye:

Çehresi başladı karşımda şekilden sekile girmeye;

Zaman da kalmadı zaten hayali dinlemeye:

Began to change the shape in front of me;

There is no time to listen the dream

örnek osmanlıca مقدمة
Sağım, solum, önüm, arkam huşû'a müstağrak

Zılâl-i âdem iken, bir sadâ bülend olarak,

Sağım, solum, önüm, arkam tevazuya gömülmüş

İnsan gölgeleri iken, bir ses yükselerek

While my left , right , front and behind was burried to silenced human shadows,

a voice raised

örnek osmanlıca مقدمة
O kâinât-ı huzu'u yerinden oynattı;

Fezâ-yı mahşere döndürdü gitti eb'âdı!

O tevazu âlemini yerinden oynattı;

Sanki mahşer yerine döndürdü ortalığı!

Avoice raised and sent shock waves through world of humility; Changed eveywhere into the last judgement day!
örnek osmanlıca مقدمة
Sufuf ayakta müselsel cibâl-i velveledâr

Gibiydi. Her birisinden duyuldu sîne-fıkâr,

Art arda dizilmiş saflar velveleli sıradağlar oldu gibiydi

Safların her birinden duyuldu yürek yakan
Ranks turned into the ranges in the ranks,

Wailing prayers, sad prayers is heard from

Each of the ranks

örnek osmanlıca مقدمة
Birer enîn-i tazarru ; birer niyâz-ı hazîn,
Ki kalb-i rahmeti sızlattı şüphesiz o enîn!

İniltili yakarışlar, hüzünlü yakarışlar,

Rahmetin kalbini sızlattı şüphesiz bu inleyişler!


Wailing prayers, sad prayers is heard from Grace no doubt that your heart toache groans!


örnek osmanlıca مقدمة
Eğildi sonra o dağlar Huzûr-i İzzet'te

Göründü sonra o dağlar zemîn-i haşyette!

Eğildi sonra o dağlar huzurunda Allah'ın;

Kapandı secdeye sonra korkusuyla Allah'ın!

Then the mountains leaned over in the presence of God;

Closed after prostrate in fear of God!

örnek osmanlıca مقدمة
İnayetiyle Hudâ kaldırınca her birini,

Semâya doğru o dağlar da açtı ellerini.

İnayetiyle Allah kaldırınca her birini,

Göğe doğru o dağlar da açtı ellerini.

Up from each of the grace of God,

He opened his hands towards the heavens mountains.


örnek osmanlıca مقدمة
O anda koptu yüreklerden öyle bir feryâd,

Ki rûhum eyliyecek tâ ebed o dehşeti yâd.

O anda yüreklerden öyle bir dehşetli feryad koptu,

Ki ruhum sonsuza dek hatırlayacak bunu.

Broke our hearts such a dread that moment scream,

My soul will remember that forever.

örnek osmanlıca مقدمة
Kesildi bir aralık inleyen hazin âvâz...

Ne oldu Arş'a kadar yükselen o sûz ü güdâz?

Kesildi bir aralık inleyen hüzünlü sesler...

Ne oldu Arş'a kadar yükselen o yanıp yakılmalar,

stopped therange groaning sounds sad ...What is it that flash combustion march rising up,
örnek osmanlıca مقدمة
O çûş içindeki îman?

Evet, hurûş ederek işte rahmet-i Subbûh,

O coşku içindeki imân?

Evet, çağlayarak işte rahmeti Allah'ın,

the belivers in enthusiasm?

Yes, here to burblely mercy of God,

örnek osmanlıca مقدمة

Bütün yüreklere serpildi kubbeden bir rûh:

Rûh-i itmînan.

Bütün yüreklere serpildi kubbeden bir ruh:

Güvenmenin, huzurun ruhu.

All hearts in a spirit flourished dome: Reliance, the spirit of peace
örnek osmanlıca مقدمة
Safahat logo

Şablon:Düz liseler için safahat projesi
Şablon:Anadolu liseleri için safahat projesi
Şablon:Sosyal Bilimler Liseleri için safahat projesi
Şablon:Türki Dillerde Safahat Projesi
Şablon:Safahat İngilizceye Tercüme Projesi

Şiir Metni Güncel Türkçesi İngilizce tercüme Osmanlıca


Yatarken yerde ilhadıyle haşr olmuş sefil efkar

Yarıp edvârı yükselmiş bu müthiş heykel-i ikrar,

Siyeh reng-i dalâlet bir bulut şeklinde mâzîler,

Civârından kaçar, bulmaksızın bir lâhza istikrâr;


Ziyâ-rîz-i hakîkat bir seher tavrında müstakbel,

Gelir fevkınden eyler sermedî binlerce nûr îsâr.


Derâgûş etmek ister nâzenîn-i bezm-i lâhûtu:

Kol açmış her menârı sanki bir ümmîd-i cür'etkâr! O revzenler, nazarlardan nihân dîdâra müstağrak,

Birer gözdür ki sıyrılmış önünden perde-i esrâr.


Bu kudsî ma'bedin üstündetâbânfevc fevcervâh


Bu ulvî kubbenin altında cûşan mevc mevcenvar. Tecessüd eylemişgûyâ kisubhun rûh-i mahmûru;


Semâdan yâhud inmiş hâke,Sînâ-rengolup, Dîdâr!

Tabiat perde-pûş-i zulmet olmuş,hâbedalmışken,
O, gûya kalb-i nûrânîsidir leylin, durur bîdâr. Evet bir kalbdir, bir kalb-i cûşâcûş-i âşıktır,

Ki cevfinden demâdem yükselir bin nâle-i ezkâr. Nümâyan cebhesinden Sadr-ı İslâm'ın meâlîsi:


O sadrın feyz-i enfâsıyle gûyâ bir yığın ahcâr, Kıyâm etmiş de, yükselmiş de bir timsâl-i nûr olmuş.

Nasıl timsâl-i nûr olmaz? Şu pek sâkin duran dîvâr, Asırlar geçti hâlâ bâtılın pîş-i hücûmunda,

Göğüs germektedir, bir kerre olsun olmadanbîzâr: Bu bir ma'bed değil, Mâ'bûd'a yükselmiş ibâdettir;

Bu bir manzar değil, dîdâra vâsılmevkib-i enzâr.

Semâdan inmemiştir, şüphesiz, lâkin semâvîdir:

Zemînî olmayan bir cilve-i feyyâzı hâvîdir.

Bir infilâk-ı safâdır ki yâr-ı cânımdır,

Sabâhı pek severim, en güzel zamânımdır.




Ridâ-yı leyli henüz açmamıştı dest-i semâ;

Sabâ da hâb-ı sükûndanayılmamıştı daha,Fezâ yı rûhda aksetti, es-salâ-perdâz Müezzinin dem-i mahmûru, bir hazîn âvâz.


İ

çimde cûş ederek lücce lücce istiğrâk,

Ezânı beklemez oldum; açılmadan âfâk,


Zalâmı sîneye çekmiş yatan sokaklardan

Kemâl-i vecd ile geçtim. Önümde bir meydan


Göründü; Fâtih'e gelmiştim anladım, azıcık

Gidince, ma'bede baktım ki bekliyor uyanık! Sokuldum artık onun sîne-i münevverine,em'a

Oturdum öndeki maksûreciklerin birine.


Fezâ-yı ma'bedin encüm-nümâ meşâ'ilini,

O lem'a lem'a dizilmiş ziyâ kavâfilini Görünce geldi çocukluk zamanlarım yâda...

Neler düşündüm o sâ'atte bilseniz orada! Sekiz yaşında kadardım. Babam gelir: "Bu gece,

Sizinle câmie gitsek çocuklar erkence. Giderseniz gelin amma namazda uslu durun,

Merâmınız yaramazlıksa işte ev, oturun!"


Deyip alırdı beraber benimle kardeşimi.

Namâza durdu mu, hâliyle koyverir peşimi, Dalar giderdi. Ben artık kalınca âzâde,Ne âşıkane koşardım hasırlar üstünde!


Hayâl otuz sene evvelki hâli pîşimden

Geçirdi, başladım artık yanımda görmeye ben: Beyaz sarıklı, temiz, yaşça elli beş ancak;
Vücûdu zinde, fakat saç, sakal ziyâdece ak;
Mehîb yüzlü bir âdem: Kılar edeble namaz;

Yanında bir küçücek kızcağızla pek yaramaz


Yeşil sarıklı bir oğlan ki: Başta püskül yok.

İmâmesinde fesin bağlı sâde bir boncuk!


Sarık hemen bozulur, sonra şöyle bir dolanır;

Biraz geçer, yine râyet misâli dalgalanır! Koçar koşar duramaz... âkıbet denir "âmîn"

Namaz biter. O zaman kalkarak o pîr-i güzîn, Alır çocuklar, oğlan fener çeker önde,

Gelir düşer eve yorgun, dalar pek âsûde


Derin bir uykuya...

Derken bu hâtırât-ı lâtîf


Çekildi aslına, artık hakîkatin o kesîf

Likâsı başladı karşımda cilve eylemeye; Zaman da kalmadı zâten hayâli dinlemeye:

Sağım, solum, önüm, arkam huşû'a müstağrak


Zılâl-i âdem iken, bir sadâ bülend olarak,

O kâinât-ı huzu'u yerinden oynattı;


Fezâ-yı mahşere döndürdü gitti eb'âdı!

Sufûf ayakta müselsel cibâl-i velveledâr Gibiydi. Her birisinden duyuldu sîne-fıkâr,

Birer enîn-i tazarru ; birer niyâz-ı hazîn,


Ki kalb-i rahmeti sızlattı şüphesiz o enîn!

Eğildi sonra o dağlar Huzûr-i İzzet'te;


Göründü sonra o dağlar zemîn-i haşyette!

İnayetiyle Hudâ kaldırınca her birini,


Semâya doğru o dağlar da açtı ellerini.

O anda koptu yüreklerden öyle bir feryâd,


Ki rûhum eyliyecek tâ ebed o dehşeti yâd.

Kesildi bir aralık inleyen hazin âvâz... Ne oldu Arş'a kadar yükselen o sûz ü güdâz? O çûş içindeki îman?


Evet, hurûş ederek işte rahmet-i Subbûh,

Bütün yüreklere serpildi kubbeden bir rûh:

Rûh-i itmînan.

Dinsizlikle karışmış aşağılık fikirler yerle bir olmuş

da,Yükselmiş bu iman abidesi yararak asırları.




Kapkara bir sapıklık bulutu şeklinde eski devirler, Bu mabedin civarından kaçar, bir an bile duramazlar. İstikbal, hakikat ışığıyla dolu bir sabah gibi


Üzerinde doğup, ebediyyen nurlu aydınlığını döker.

lahi âlemin güzelliğini kucaklamak ister; Cesaretle, umutla kol açmış minareler, O pencereler, gözlerden uzak ilâhi güzelliğe dalmış

Birer gözdür ki açılmış önünde bütün sırlar.


Bu kutsal mabedin üstünde akın akın ruhlar parlamakta,

Bu yüce kubbenin altında dalga dalga nurlar coşmakta. Sabahın baygın ruhu sanki cisimleşmiş Yahut da


ilâhi güzellik, sanki Sînâ'da olduğu gibi yere inmiş.

Tabiat, karanlığın örtüsü altında uykuya dalmışken,O sanki aydınlık kalbi gecenin, uyumadan bekler. Evet, bir kalbdir o, bir coşkulu aşık kalbi,

Ki içinden çıkıp yükselir her dem inleyen zikirler. Cephesinde İslâm'ın göğsündeki yüce anlam görünür;

O göğsün feyizli nefesleriyle sanki bir yığın taş,

Kalkarak, yükselerek aydınlığın timsali olmuş.

Nasıl timsali olmaz ki, şu pek sakin duran duvar, Asırlardan beri batılın saldırılarına karşı,

Bir kez olsun yılmadan, usanmadan göğüs gerer. Bu bir mâbed değil, Allah'a yükselmiş ibadettir,


Bu bir tablo değil, sanki Hakk'a ulaşan nazarlardır. Semadan inmemiştir şüphesiz, lâkin semavidir,Yeryüzüyle ilişkisiz feyizli bir tecelliyi havidir. Sabahı pek severim, o en güzel zamanımdır,

Benim en candan dostumdur, neşemin arttığı andır.



Göğün eli gecenin örtüsünü henüz açmamıştı,

Sabah rüzgârı da sakin uykusundan daha ayılmamıştı.

Henüz uykudan kalkmış müezzinin sesi, Ki bu hazin bir ses idi, ruhuma aksetti.


çimi dalga dalga sardı bir coşkunluk,

Ezanı bekleyemedim, açılmadan ufuk,


Karanlığa sarınmış yatan sokaklardan

Coşku içinde geçtim, önümde bir meydan Göründü,Fatih'e gelmiştim, anladım, azıcık

Gidince mabede,baktım ki bekliyor uyanık!


Sokuldum artık onun aydınlık kucağına,

Oturdum öndeki küçük maksurelerden birine.


Kubbenin boşluğundaki yıldız gibi kandilleri,

O parıl parıl sıralanmış ışıklar kafilesiniGörünce çocukluk günlerimi hatırladım da...

Neler düşündüm o saatte bilseniz orada! Sekiz yaşında kadardım.Babam gelir:"Bu gece,

Sizinle camiye gitsek çocuklar erkence. Giderseniz gelin ama namazda uslu durun;

Yaramazlık edeceksiniz, işte ev, oturun!


" Deyip alırdı beraber benimle kardeşimi.

Namaza durdu mu, tabii,


Dalar giderdi, ben artık başıboş kalırdım,Hasırlar üstünde coşkuyla nasıl da koşardım! Hayâl otuz yıl önceki hâli gözün önünden

Geçirdi.Başladım artık yanımda görmeye ben: Beyaz sarıklı, temiz, yaşça elli beş ancak,Vücutça dinç, fakat saç sakal epeyce ak, Heybetli bir adam ki kılar edeble namaz;

Yanında bir küçücük kızcağızla pek yaramaz,


Yeşil sarıklı bir oğlan ki başmda püskülü yok,

İmamesinde fesin bağlı sade bir boncuk!


Sarık hemen bozulur, sonra şöyle bir dolanır;

Biraz geçer, yine bayrak gibi dalgalanır! Koşar koşar duramaz, "âmin" denir sonunda,

Namaz biter, o zaman yaşlı adam kalkar da


Alır çocukları, oğlan fener çeker önde,

Gelir düşer eve yorgun, dalar evde


Derin bir uykuya...

Derken bu tatlı hatıralar Çekildi yerine, artık hakikatin o koyulaşmış

Çehresi başladı karşımda şekilden sekile girmeye; Zaman da kalmadı zaten hayâli dinlemeye:

Sağım, solum, önüm, arkam tevazuya gömülmüş


İnsan gölgeleri iken, bir ses yükselerek

O tevazu âlemini yerinden oynattı;


Sanki mahşer yerine döndürdü ortalığı!

Art arda dizilmiş saflar velveleli sıradağlar oldu Ve safların her birinden duyuldu yürek yakan

İniltili yakarışlar, hüzünlü yakarışlar,


Rahmetin kalbini sızlattı şüphesiz bu inleyişler!

Eğildi sonra o dağlar huzurunda Allah'ın;


Kapandı secdeye sonra korkusuyla Allah'ın!

İnayetiyle Allah kaldırınca her birini,


Semaya doğru o dağlar da açtı ellerini.

O anda yüreklerden öyle bir dehşetli feryad koptu,


Ki ruhum sonsuza dek hatırlayacak bunu.

Kesildi bir aralık inleyen hüzünlü sesler... Ne oldu Arş'a kadar yükselen o yanıp yakılmalar,O coşku içindeki imân?


Evet, çağlayarak işte rahmeti Allah'ın,

Bütün yüreklere serpildi kubbeden bir ruh:

Güvenmenin, huzurun ruhu.


Atheism mixed with vile ideas have been destroyed Then , the belief monumentraised breaking through the centuries


old periods are in a black cloud of perversion


They escape from the vicinity of the temple, can not resist, even for a moment.


The future, like a morning filled with the light of truth Rises and dumps the brightness of eternity.


Wants to embrace the beauty of the divine realm;

Minarets opened arms with courage and hope


That windows, secluded, immersed in divine beauty They are the eyes that all secrets are revealed.


souls shine on that holy temple Holy lights rise under the dome As if the spirit of the morning embodied


Or divine beauty, landed on the ground as in Sinai.


Nature, slleping under the cover of darkness,

He, as the heart of bright, wait awake.
Yes, it is a heart, the heart of an ardent lover,

Groaning zkırs rises out of it.


The exalted meaning of the chest of Islam appears;


With the breathe of that chest, a pile of stone,

Stands ,rises and become the symbol of light. How doesn’t it become the symbol? The wall standing very quiet, stands against the Western attacks for past centuries,

undaunted


This is not a temple, prayer ascended to God,


This is not a painting,glances reaching Hakk


Of course doesn’t come from the sky but divine

Much like the morning, it is the most beautiful time,


The most sincere friend of mine, when my spirits increased.





the hand of the night hadn’t opened the cover of the sky the morning wind hadn’t waken up

Voice of the muezzin who has just waken up, A voice that was sad, my soul reflected


A fervor overflow inside like waves


I couldn’t wait, the azan I passed the streets Lying in the darkness,

Before the dawn with


excitement, There was a square



In front of me, Fatih, I got it, Walking a little to temple, I saw him waiting awake!

I snucked up his bright laps I

sat down to one of the stools


I remembered my days of childhood


When I saw the lamps like stars,


Twinkling lights at the cavity of the dome What I thought at that time there! I was about eight my father used to say "Tonight, my children Shall we go to the mosque early”.

But sit still during prayer; If you’ll be naughty ,that's the home, stay!”

And used to take me along with my brother. Of course when he began praying,


He was lost in thought and I'd be by myself, How I used to run on the mats enthusiastically!

The dream make me remember the thirty years ago, I began to see near me:

A physically vigorous man; but his beard was quite white;

With white turban, About fifty-five was performing namaz in modesty


Besides a tiny naughty girl

A boy in a green turban without a tassel, But only a simple bead on!

The turban wrapped out, then wrapped again simply ; A little time passes, then it began to wave like a flag again!

He runs runs, can not stop, "amen" is said at the end Prayer ends, then the old man stands up

Gets the children, the boy carries a torch ahead Reaches home, tired, rushes home

A deep sleep ... Then the sweet memories

Withdrew, instead the dark face of truth

Began to change the shape in front of me;


There is no time to listen the dream: Everywhere is buried in humulity

While human shadows, a voice raised Avoice raised and sent shock waves through world of humility;



Changed eveywhere into the last judgement day! Ranks turned into the ranges in the ranks,

Wailing prayers, sad prayers is heard from

Each of the ranks




Grace no doubt that your heart toache groans! Then she leaned over the mountains in the presence of God;

Closed after prostrate in fear of God! Up from each of the grace of God,

He opened his hands towards the heavens mountains. Broke our hearts such a dread that moment scream,

My soul will remember that forever. Lost a range groaning sounds sad ...



What is it that flash combustion march rising up, he belivers in enthusiasm?

Yes, here to burblely mercy of God, All hearts in a spirit flourished dome: Reliance, the spirit of peace.

Buraya


Safahat logo

Şablon:Düz liseler için safahat projesi
Şablon:Anadolu liseleri için safahat projesi
Şablon:Sosyal Bilimler Liseleri için safahat projesi
Şablon:Türki Dillerde Safahat Projesi
Şablon:Safahat İngilizceye Tercüme Projesi

'Latin harflerine transkriptli metin Sadeleştirilmiş metin İngilizce Tercümesi

Yatarken yerde ilhadıyle haşr olmuş sefil efkar

Yarıp edvârı yükselmiş bu müthiş heykel-i ikrar,


Siyeh reng-i dalâlet bir bulut şeklinde mâzîler,

Civârından kaçar, bulmaksızın bir lâhza istikrâr;


Ziyâ-rîz-i hakîkat bir seher tavrında müstakbel,

Gelir fevkınden eylersermedî binlerce nûr îsâr.


Derâgûş etmek ister nâzenîn-i bezm-i lâhûtu:

Kol açmış her menârı sanki bir ümmîd-i cür'etkâr!


O revzenler, nazarlardan nihân dîdâramüstağrak,

Birer gözdür ki sıyrılmış önünden perde-i esrâr.


Bu kudsî ma'bedin üstündetâbânfevc fevcervâh

Bu ulvî kubbenin altında cûşan mevc mevcenvar.


Tecessüd eylemişgûyâ kisubhun rûh-i mahmûru;

Semâdan yâhud inmiş hâke,Sînâ-rengolup,Dîdâr!


Tabiat perde-pûş-i zulmet olmuş,hâbedalmışken,

O, gûya kalb-i nûrânîsidirleylin, dururbîdâr.


Evet bir kalbdir, bir kalb-i cûşâcûş-i âşıktır,

Ki cevfinden demâdem yükselir bin nâle-i ezkâr.


Nümâyan cebhesinden Sadr-ı İslâm'ın

meâlîsi:

O sadrın feyz-i enfâsıyle gûyâ bir yığın ahcâr,


Kıyâm etmiş de, yükselmiş de bir timsâl-i nûr olmuş.

Nasıl timsâl-i nûr olmaz? Şu pek sâkin duran dîvâr,


Asırlar geçti hâlâ bâtılın pîş-i hücûmunda,

Göğüs germektedir, bir kerre olsun olmadanbîzâr:


Bu bir ma'bed değil, Mâ'bûd'a yükselmiş ibâdettir;

Bu bir manzar değil, dîdâra vâsılmevkib-i enzâr.


Semâdan inmemiştir, şüphesiz, lâkin semâvîdir:

Zemînî olmayan bir cilve-i feyyâzı hâvîdir.


Bir infilâk-ı safâdır ki yâr-ı cânımdır,

Sabâhı pek severim, en güzel zamânımdır.


Ridâ-yı leyli henüz açmamıştı dest-i semâ;

Sabâ da hâb-ı sükûndan

ayılmamıştı daha,


Fezâ yı rûhda aksetti, es-salâ-perdâz

Müezzinin dem-i mahmûru, bir hazîn âvâz.


İçimde cûş ederek lücce lücce istiğrâk,

Ezânı beklemez oldum; açılmadan âfâk,


Zalâmı sîneye çekmiş yatan sokaklardan

Kemâl-i vecd ile geçtim. Önümde bir meydan


Göründü; Fâtih'e gelmiştim anladım, azıcık

Gidince, ma'bede baktım ki bekliyor uyanık!


Sokuldum artık onun sîne-i münevverine,em'a

Oturdum öndeki maksûreciklerin birine.


Fezâ-yı ma'bedin encüm-nümâ meşâ'ilini,

O lem'a lem'a dizilmiş ziyâ kavâfilini


Görünce geldi çocukluk zamanlarım yâda...

Neler düşündüm o sâ'atte bilseniz orada!


Sekiz yaşında kadardım. Babam gelir: "Bu gece,

Sizinle câmie gitsek çocuklar erkence.


Giderseniz gelin amma namazda uslu durun,

Merâmınız yaramazlıksa işte ev, oturun!"


Deyip alırdı beraber benimle kardeşimi.

Namâza durdu mu, hâliyle koyverir peşimi,


Dalar giderdi. Ben artık kalıncaâzâde,

Ne âşıkane koşardım hasırlar üstünde!


Hayâl otuz sene evvelki hâlipîşimden

Geçirdi, başladım artık yanımda görmeye ben:


Beyaz sarıklı, temiz, yaşça elli beş ancak;

Vücûdu zinde, fakat saç, sakal ziyâdece ak;


Mehîb yüzlü birâdem: Kılar edeble namaz;

Yanında bir küçücek kızcağızla pek yaramaz


Yeşil sarıklı bir oğlan ki: Başta püskül yok.

İmâmesinde fesin bağlı sâde bir boncuk!


Sarık hemen bozulur, sonra şöyle bir dolanır;

Biraz geçer, yine râyet misâli dalgalanır!


Koçar koşar duramaz... âkıbet denir "âmîn"

Namaz biter. O zaman kalkarak o pîr-i güzîn,


Alır çocuklar, oğlan fener çeker önde,

Gelir düşer eve yorgun, dalar pek âsûde


Derin bir uykuya...

Derken bu hâtırât-ı lâtîf


Çekildi aslına, artık hakîkatin o kesîf

Likâsı başladı karşımda cilve eylemeye;


Zaman da kalmadı zâten hayâli dinlemeye:

Sağım, solum, önüm, arkam huşû'a müstağrak


Zılâl-i âdem iken, bir sadâ bülend olarak,

O kâinât-ı huzu'u yerinden oynattı;


Fezâ-yı mahşere döndürdü gitti eb'âdı!

Sufûf ayakta müselsel cibâl-i velveledâr


Gibiydi. Her birisinden duyuldu sîne-fıkâr,

Birer enîn-i tazarru ; birer niyâz-ı hazîn,


Ki kalb-i rahmeti sızlattı şüphesiz o enîn!

Eğildi sonra o dağlar Huzûr-i İzzet'te;


Göründü sonra o dağlar zemîn-i haşyette!

İnayetiyle Hudâ kaldırınca her birini,


Semâya doğru o dağlar da açtı ellerini.

O anda koptu yüreklerden öyle bir feryâd,


Ki rûhum eyliyecek tâ ebed o dehşeti yâd.

Kesildi bir aralık inleyen hazin âvâz...


Ne oldu Arş'a kadar yükselen o sûz ü güdâz? O çûş içindeki îman?


Evet, hurûş ederek işte rahmet-i Subbûh,

Bütün yüreklere serpildi kubbeden bir rûh:

Rûh-i itmînan.

Dinsizlikle karışmış aşağılık fikirler yerle bir olmuş

da,Yükselmiş bu iman abidesi yararak asırları.


Kapkara bir sapıklık bulutu şeklinde eski devirler,


Bu mabedin civarından kaçar, bir an bile duramazlar.

İstikbal, hakikat ışığıyla dolu bir sabah gibi


Üzerinde doğup, ebediyyen nurlu aydınlığını döker.

İlahi âlemin güzelliğini kucaklamak ister;


Cesaretle, umutla kol açmış minareler,

O pencereler, gözlerden uzak ilâhi güzelliğe dalmış

Birer gözdür ki açılmış önünde bütün sırlar.


Bu kutsal mabedin üstünde akın akın ruhlar parlamakta,

Bu yüce kubbenin altında dalga dalga nurlar coşmakta.


Sabahın baygın ruhu sanki cisimleşmiş Yahut da

ilâhi güzellik, sanki Sînâ'da olduğu gibi yere inmiş.


Tabiat, karanlığın örtüsü altında uykuya dalmışken,

O sanki aydınlık kalbi gecenin, uyumadan bekler.


Evet, bir kalbdir o, bir coşkulu aşık kalbi,

Ki içinden çıkıp yükselir her dem inleyen zikirler.


Cephesinde İslâm'ın göğsündeki yüce

anlam görünür;

O göğsün feyizli nefesleriyle sanki bir yığın taş,


Kalkarak, yükselerek aydınlığın timsali olmuş.

Nasıl timsali olmaz ki, şu pek sakin duran duvar,


Asırlardan beri batılın saldırılarına karşı,

Bir kez olsun yılmadan, usanmadan göğüs gerer.


Bu bir mâbed değil, Allah'a yükselmiş ibadettir,

Bu bir tablo değil, sanki Hakk'a ulaşan nazarlardır.


Semadan inmemiştir şüphesiz, lâkin semavidir,

Yeryüzüyle ilişkisiz feyizli bir tecelliyi havidir.


Sabahı pek severim, o en güzel zamanımdır,

Benim en candan dostumdur, neşemin arttığı andır.


Göğün eli gecenin örtüsünü henüz açmamıştı,

Sabah rüzgârı da sakin uykusundan

daha ayılmamıştı.


Henüz uykudan kalkmış müezzinin sesi,

Ki bu hazin bir ses idi, ruhuma aksetti.


İçimi dalga dalga sardı bir coşkunluk,

Ezanı bekleyemedim, açılmadan ufuk,


Karanlığa sarınmış yatan sokaklardan

Coşku içinde geçtim, önümde bir meydan


Göründü,Fatih'e gelmiştim, anladım, azıcık

Gidince mabede,baktım ki bekliyor uyanık!


Sokuldum artık onun aydınlık kucağına,

Oturdum öndeki küçük maksurelerden birine.


Kubbenin boşluğundaki yıldız gibi kandilleri,

O parıl parıl sıralanmış ışıklar kafilesini


Görünce çocukluk günlerimi hatırladım da...

Neler düşündüm o saatte bilseniz orada!


Sekiz yaşında kadardım.Babam gelir:"Bu gece,

Sizinle camiye gitsek çocuklar erkence.


Giderseniz gelin ama namazda uslu durun;

Yaramazlık edeceksiniz, işte ev, oturun!


" Deyip alırdı beraber benimle kardeşimi.

Namaza durdu mu, tabii,


Dalar giderdi, ben artık başıboş kalırdım,

Hasırlar üstünde coşkuyla nasıl da koşardım!


Hayâl otuz yıl önceki hâli gözün önünden

Geçirdi.Başladım artık yanımda görmeye ben:


Beyaz sarıklı, temiz, yaşça elli beş ancak,

Vücutça dinç, fakat saç sakal epeyce ak,


Heybetli bir adam ki kılar edeble namaz;

Yanında bir küçücük kızcağızla pek yaramaz,


Yeşil sarıklı bir oğlan ki başmda püskülü yok,

İmamesinde fesin bağlı sade bir boncuk!


Sarık hemen bozulur, sonra şöyle bir dolanır;

Biraz geçer, yine bayrak gibi dalgalanır!


Koşar koşar duramaz, "âmin" denir sonunda,

Namaz biter, o zaman yaşlı adam kalkar da


Alır çocukları, oğlan fener çeker önde,

Gelir düşer eve yorgun, dalar evde


Derin bir uykuya...

Derken bu tatlı hatıralar


Çekildi yerine, artık hakikatin o koyulaşmış

Çehresi başladı karşımda şekilden sekile girmeye;


Zaman da kalmadı zaten hayâli dinlemeye:

Sağım, solum, önüm, arkam tevazuya gömülmüş


İnsan gölgeleri iken, bir ses yükselerek

O tevazu âlemini yerinden oynattı;


Sanki mahşer yerine döndürdü ortalığı!

Art arda dizilmiş saflar velveleli sıradağlar oldu


Ve safların her birinden duyuldu yürek yakan

İniltili yakarışlar, hüzünlü yakarışlar,


Rahmetin kalbini sızlattı şüphesiz bu inleyişler!

Eğildi sonra o dağlar huzurunda Allah'ın;


Kapandı secdeye sonra korkusuyla Allah'ın!

İnayetiyle Allah kaldırınca her birini,


Semaya doğru o dağlar da açtı ellerini.

O anda yüreklerden öyle bir dehşetli feryad koptu,


Ki ruhum sonsuza dek hatırlayacak bunu.

Kesildi bir aralık inleyen hüzünlü sesler...


Ne oldu Arş'a kadar yükselen o yanıp yakılmalar,O coşku içindeki imân?


Evet, çağlayarak işte rahmeti Allah'ın,

Bütün yüreklere serpildi kubbeden bir ruh:

Güvenmenin, huzurun ruhu.


thumb|300px|right|http://www.youtube.com/watch?v=zKvqEUV_U6o




Eğildi sonra o dağlar huzurunda ALLAH'ın
Kapandı secdeye sonra korkusuyla ALLAH'ın İnayetiyle ALLAH kaldırınca herbirini
Semaya doğru o dağlar da açtı ellerini

O anda yüreklerden öyle dehşetli bir feryat koptu
Ki ruhum sonsuza dek hatırlayacak bunu! Kesildi bir aralık inleyen hüzünlü sesler...
Ne oldu Arş'a kadar yükselen o yanıp yakılmalar, O coşku içindeki iman?
Evet! çağlayarak işte rahmeti ALLAH'ın...

Bütün yüreklere serpildi kubbeden bir ruh
güvenmenin, huzurun ruhu...


Mehmet Akif Ersoy

Safahat logo

Şablon:Düz liseler için safahat projesi
Şablon:Anadolu liseleri için safahat projesi
Şablon:Sosyal Bilimler Liseleri için safahat projesi
Şablon:Türki Dillerde Safahat Projesi
Şablon:Safahat İngilizceye Tercüme Projesi

Fatih camii1

Mehmet Akif Ersoy'un Fatih Camii şiiri

Fatih camii2

Mehmet Akif Ersoy'un Fatih Camii şiiri

Fatih camii5

Mehmet Akif Ersoy'un Fatih Camii şiiri

Advertisement