Fil Suresi[]
Bu sure Kabe'yi yıkmak isteyenlerin fillerle hücumunu konu aldığı için ve ilk ayette de "fil" kelimesi geçtiği için "fil" suresi olarak adlandırılmıştır. "Rabbinin fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi?" Yani Rabbinin, Beyt-i Haram 'ı yıkmak isteyen Yemen lideri Habeş li Ebrehe ve bağlılarına ne yaptığını iyice biliyor musun? [1]
Önceki Sureyle İlişkisi[]
Allah Tealâ önceki Hümeze suresinde mal toplayıp, malı ile büyükle-nen gıybetçi alaycının durumunu ve malın Allah'a karşı bir şey ifade etmediğini zikretmişti. Bu surede de, onlardan daha kuvvetli, malı daha fazla ve daha inatçı fil ashabının olayını anlatmaktadır. Allah onları küçük ve zayıf bir kuşla helak etti. Malları, sayıları ve kuvvetleri bir şeye yaramadı. [2]
Surenin Muhtevası[]
Mekke'de inen bu sure, kuvvetlerine, mallarına ve ordularına güvenen fil ashabı olayını konu etmektedir. Sonra onlar Ka'be'yi yıkmak isteyince Allah onları, küçücük kuşların ayaklarına bağlı rabbani taşları atarak kökten yok etmiştir. Onları yenmiş ekin yaprağına, yani hasattan sonra hayvanların yediği ve rüzgarın her yöne savurduğu ekin kalıntısına çevirmiştir. [3]
Fil Ashabı Olayına Tarihi Bakışlar[]
Yemen'in başında Habeş kralı Ashama tarafından adında bir lider vardı. Adı Ebrehe b. Sabah el-Eşrem'dir. Peygamber (s.a.)'imizle aynı çağda yaşayan Necaşi'nin dedesidir. Arap hacılarını kendi memleketine toplamak için Kulleys adını verdiği büyük bir kilise yaptı. Kinane'den birisi gece ona pisledi. Bu onu çok kızdırdı ve Ka'be'yi yıkmaya yemin etti. Asıl amacı Ye-men'i Şam'a bağlamak ve Hıristiyan ülkelerini genişletmek için Mekke'nin fethiydi.
Fillerin de bulunduğu büyük bir ordu hazırladı. Mekke'ye yakın bir bölge olan Müğammes denen yere kadar geldi. Mekke halkına haber gönderip, savaşmak için değil Ka'be'yi yıkmak için geldiğini bildirdi. Mekkeli-ler korktu. Savaşmak istedilerse de Ebrehe ve ordusu ile baş edemiyeceklerini gördüler. Dağlara tırmanıp neticeyi beklemeye başladılar. Ka'be'nin Rabbi'nin onu koruyacağına inanıyorlardı.
Ordu Mekke'ye yaklaşınca Ebrehe Arapların mallarına el konulmasını emretti. O mallar arasında Peygamber (s.a.)'in dedesi Abdülmuttalib b. Haşim'in develeri de vardı. Askerler onları da sürdü. İki yüz deve idi. Ebrehe, Hinata el-Humeyri'yi Mekke'ye gönderip, en ünlü kimseyi getirmesini ve onlara Ka'be ile aralarına girmedikçe savaşmak için gelmediğini bildirmesini emretti. Hinata geldi, ona Abdülmuttalib b. Hişam'ı gösterdiler. Eb-rehe'nin dediklerini ona iletti. Abdülmuttalib: "Vallahi biz onunla savaşmak istemiyoruz. Bizim buna gücümüz de yoktur. Bu Allah'ın Harem Bey-ti'dir. Halil İbrahim'in beytidir. Eğer bunları korumak istiyorsa, korur. Eğer Ebrehe'ye mani olmazsa vallahi bizim bir gücümüz yoktur." dedi. Hinata : "Benimle birlikte ona gel." dedi. Onunla gitti. Ebrehe onu görünce saygı gösterdi. Abdülmuttalib iri ve güzel görünümlü idi. Ebrehe tahtından inip onu kendisi ile beraber yere oturttu. Bir isteği olup olmadığını sordu. "İsteğim benden alınan iki yüz devemin geri verilmesidir." dedi.
Ebrehe hayret etti. Ve dedi ki: "Senden aldığım iki yüz deveyi benimle konuşuyorsun da, dinin ve dedelerinin dini olan Beyti bırakıyorsun? Ben onu yıkmak için geldim, sen onu konuşmuyorsun!"
Abdülmuttalib: "Ben develerin sahibiyim. Beytin de sahibi vardır, onu senden koruyacaktır." "Kimse beni engelleyemez." diye cevap verince: "Sen bilirsin." Dedi.[4] Abdülmelik ve beraberindeki Arap eşrafı Ebrehe'ye Ka'be'den vazgeçmesi karşılığında Tehame mallarının üçte birini teklif ettiler. Ebrehe kabul etmedi ve Abdülmuttalib'e develerini iade etti. Abdülmuttalib dönüp Ka'be'nin kapısına geldi. Yanında Kureyş'ten kimseler vardı. Ka'be'nin kapısındaki kulpa tutunup Allah'a dua etiler. Ebrehe ve ordusuna karşı yardım dilediler.
Ordu Ka'be'ye doğru yöneldi. Mekke'ye girdiler. Orduda Mahmud isimli büyük bir fil vardı. Onu Harem cihetine yönelttikçe çöküp hareket etmiyordu. Yemen veya başka bir cihete yönlendirince koşuyordu.
İkinci günde Abdülmuttalib dua ediyordu. Dönüp baktığında birden Yemen istikametinde deniz tarafından kuşlar gördü. "Vallahi bu garip bir kuştur, ne Necid li ne de Tehamelidir." dedi. Her kuşla beraber gagalarında ve ayaklarında taşıdıkları taşlar vardı. Onların üzerine attılar. Onlardan kime değerse ölüyordu. Ordu Yemen'e doğru kaçmaya başladı. Yolda dökülüyorlardı. Ebrehe'nin de vücudu isabet aldı. Vücudundan etleri dökülüyordu. San'a'ya getirdiler onu. Kötü bir şekilde öldü.[5]
Bu yenilginin tarihte ve Araplar arasında büyük izi vardı. Kureyş'i yücelttiler ve "Onlar Allah'ın dostlarıdır. Allah onlar adına savaştı, düşmanlarını kovdu." dediler. Ka'be'ye saygıları ve Allah katındaki değerine inançları daha da arttı.[6]
Bu mühim tarihi olay Peygamber (s.a.)'in doğum yılı olan M. 570'te idi. Yani Peygamber (s.a.)'in gönderilmesi ile fil olayı arasında-kırk yıl vardı. Mekke'de o olayı görmüş geniş bir kitle vardı. O zaman bu haber tevatür derecesine varmıştı. [7]
Fil Ashabı Olayı[]
1- Rabbinin fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi?
2- O, bunların kötü planlarını boşa çıkarmadı mı?
3- O, bunların üzerine sürü sürü
4- Ki bunlar onlara pişkin tuğladan taş atıyordu.
5- Derken onları yenik ekin yaprağı gibi yapıverdi.
Belagat[]
"Ne yaptığını görmedin mi?" Soru bahsedilen olayın hayreti gerektirdiğini anlatmaya yöneliktir.
"Derken onları yenik ekin yaprağı gibi yapıverdi." ayetinde teşbih vardır. [8]
Kelime ve İbareler[]
"Görmedin mi?" Bilmedin mi?Hitap Rasulullah (s.a.)'adır. O hadiseyi görmemekle beraber izlerini görmüş, mütevatir haberlerini duymuştur. Dolayısıyla görmüş gibidir.
"Fil sahipleri" Filleri bulunan ordu. Bu Ashama Necaşi tarafından Yemen kralı yapılan Ebrehe b. Sabah el-Eşrem ve ordusudur. Arap hacılarını Mekke'den çekip, Ebrehe'nin yapıp Kulleys diye isimlendirdiği kiliseye yönlendirmek istediler. Ka'be'ye hücum ettiklerinde Allah onlara bu surede zikredilen cezayı gönderdi.
Ayetteki "ebabil " dağınık gruplar anlammadır. "Yenik ekin yaprağı" Hasattan sonra kalan ekin yaprağı demektir. [9]
Açıklaması[]
"Rabbinin fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi?" Olaya şahid olmuş gibi Azim, Kadir Rabbinin Fil ashabına ne yaptığına dair kesin bilgin yok mu? Elbette var. Allah onları helak etmiş ve Ka'be'sini korumuştu. O halde kavminin Allah'a iman etmesi gerekmez mi? Onlardan bazıları olayı görmüşlerdi. Yemen'e hakim olan Habeşli Hıristiyanlardan bir grup Hicaz 'a geldiler. Ka'be'yi tahrip etmek istiyorlardı. Mekke'ye yaklaştıklarında, oraya gireceklerken Allah onlara taşlarla yüklü kuş grupları gönderdi.
Taşlan onlara atıp öldürdüler.
"O, bunların kötü planlarını boşa çıkarmadı mı?" Görmedin mi Rab-bin, Ka'be'nin tahribi ve Mekkelilerin katli ile ilgili tuzak, tedbir ve çalışmalarında, onları başarısızlığa uğratmıştır. Ne Ka'be'ye ulaşabildiler ne de tuzak kurdukları şeye. Aksine Allah onları helak etti.
Senin kavmin bu işi bildiğine göre, Allah'ı, Rasulü'nü ve yüce kitabını inkâra, insanların Allah azze ve celle'ye gerçekten iman etmelerini engellemeye devam ettikleri sürece Allah'ın onları benzer bir ceza ile cezalandırmalarından korksunlar.
"O, bunların üzerine sürü sürü kuş gönderdi. Ki bunlar onlara pişkin tuğladan taş atıyordu." Allah onların üzerine gruplar halinde siyah kuşlar gönderdi. Deniz tarafından bölük bölük geldiler. Her kuşta üç taş vardı: İki taş ayaklarında ve bir taş da gagasında. Nereye isabet ederse muhakkak onu helak ediyordu.
O, mercimekten büyük nohuttan küçük, kurutulmuş çamurdan taşlardı. Onlardan birine taş isabet ettiğinde çiçek veya kızamık hastalığına yakalanıp sonunda ölüyordu.
"Derken onları yenik ekin yaprağı gibi yapıverdi." Onları atıklar, hayvanların yiyip çıkardığı ekin veya ağaç yaprağı gibi kalıntılar haline getirdi. Onların hepsini helak etti.
Buhari rivayet ediyor: "Hudeybiye günü Rasulullah (s.a.) Kureyş'e inilen tepeye geldiğinde bineği çöktü. Dürttüler yine inat etti. Kusva' inatlaş-tı, dediler. Rasulullah (s.a.): "Kusva ' inatlaşmadı, onun öyle bir huyu da yoktur. Ama onu fili engelleyen engelledi." dedi. Sonra da buyurdu ki: "Nefsim kudret elinde olana yemin ederim ki, bugün benden Allah'ın (rızasına uygun O'nun) hurumatmı gözettikleri ne isterlerse kabul edeceğim." Sonra da hayvanı dürttü. Hayvan kalktı."
Buhari ve Müslim'de Rasulullah'm (s.a.) Mekke'nin fethi günü şöyle buyurduğu rivayet edilir: "Allah Mekke'den fili önledi, Rasulü'nü ve müminleri ona saldı. Bu gün onun hürmeti dünkü haline dönmüştür. Evet. Burada bulunan bulunmayana iletsin." [10]
Ayetlerden Çıkan Hüküm Ve Hikmetler[]
Ayetler şu hususları ifade etmektedir[]
1- Bu hitap, her ne kadar Peygamber (s.a.) için ise de umumidir. Yani fil ashabına yaptığımı görmediniz mi? Evet. Bunu gördünüz, size lütfettiğim yeri bildiniz. Daha niye iman etmiyorsunuz?
2- Olay, yaratan Allah'ın kudretine, ilim ve hikmetine, Muhammed (s.a.)'in şerefine delâlet etmektedir. Bu olayın gelecek olan peygamberliğin bir hazırlığı olduğu düşünülebilir. Peygamberlik gelmeden önce mucizenin
gelmesi caizdir. Bunun için de: "Bulut onu gölgeliyordu." Demişlerdir.[11] Ebu Hayyan diyor ki: O büyük düşmanın savılması, nübüvvet ine hazırlık için mutlu doğum yılında idi. O kuşların anlatılan şekilde gelmiş olması adet dışı ve peygamberlerden önce meydana gelen mucizeler türündendi. Onların tuzaklarını bozdu ve ordularının en zayıfı ile onları helak etti ki o, genelde öldürücü olmayan kuşlardır.[12]
3- Olay Allah 'ın Ka'be'ye yönelik lütfü ve ikramı, düşmanlarını savmakla Kureyş'e de nimeti idi. Onların da Muhammed (s.a.)'e imana ve Allah'a ibadete, nimetlerine şükre koşmaları lâzımdı.
4- Onların üzerine kuşların gönderilmesi Peygamberimizin peygamberliği için bir ön hazırlıktı.
5- Kuşların atması ile helak oluşlarını küfürlerinin hakirliğine, kendilerinin Allah için çok basit olduklarına delâlet eden çirkin ve hakir bir şeye benzetti. O da rüzgarın savurduğu, hayvanların yiyip dışkı olarak çıkardığı kuru bir yaprak veya ottur. Bu aynı zamanda tamamen yok olduklarına işarettir. Çünkü kemiklerinin parçalanması gübrenin parçalara ayrılmasına benzetildi.
Ancak bu benzetme Kur'an'm yüksek nezih üslûbuna göredir. Tıpkı Allah Tealâ'nın İsa ve annesinin insan ve beşer oluşlarına dair şu ifadesi gibi: "İkisi de yemek yerlerdi." (Maide, 5/75).
Allah Tealâ azabı fil sahiplerine göndermiş, ama Ka'be'yi putlarla dolduran Kureyş kâfirlerine göndermemiştir. Fil sahipleri tahribi amaçlamıştı. Bu ise kulların hakkına tecavüzdü. Putları koyanlar ise, onlarla Allah'a yakınlaşmayı kastetmişti. Bu da Allah'ın hakkına tecavüzdür. Kulların hakkı Allah'ın hakkına mukaddemdir.
6-İbni Mesud İbni Mesud dedi ki: Kuşlar taşı attığında Allah bir rüzgar göndererek taşın şiddetini artırdı. Kime değerse onu helak ediyordu. Kinde'den bir adam dışında kimse kurtulamadı. O da şiirinde diyor ki:
"Görmedin. Müğammes 'te başımıza geleni bir görseydin; Allah'tan korkardın. Kuşlar ve üzerimizden geçen bir bulut gölgesi. Hepsi haktan söz eder oldu. Sanki Habeşlilerin onlara borcu vardı."
Rivayet edildiğine göre, hepsine isabet etmedi. Sadece onlardan Allah'ın dilediklerine isabet etti. Olayın tarihi yönünü anlatırken emirleri Ebrehe ve onunla beraber az bir grubun dönebildiği, gördüklerini haber verdikten sonra da helak oldukları geçmişti. Bu öğüt ve ibret içindi.
7-İbni İshak şöyle dedi: Allah Habeşileri Mekke'den uzaklaştırdıktan sonra Arapların gözünde Kureyş büyüdü. Allah'ın dostlarıdır, Allah onlar adına savaştı, düşmanlarının şerrinden onları korudu, dediler. Bu onlara Allah'ın bir nimeti idi. [13]
[1] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/629.
[2] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/629.
[3] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/629.
[4] Siretü İbni Hişam, 1/49 vd.
[5] a.g.e. 1/43-57.
[6] a.g.y. s.57.
[7] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/629-631.
[8] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/632.
[9] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/632.
[10] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/632-633.
[11] Razi, XXXII/97.
[12] el-Bahru'l-Muhit, VIII/512.
[13] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/633-634.