Yenişehir Wiki
Register
Advertisement
  • Arapça karakterlerin görüldüğü pdf formatı için: tıklayınız
Dosya:41-Fussilet.pdf

�Sh:»4184[]

FUSSİLET

��QT› ¢ì‰ ñ¢ Ï¢–£¡Ü o¤�

Fussilet sûresi Sûrei secde, Sûrei hâmimissecde, Sûrei mesabîh, ve sûrei Akvat dahi denilen bu Sûre de mekkîdir.

  • Âyetleri - Küfî rivayetinde elli dört, Mekkî ve Medenî elli üç, Basrî ve Şamî elli iki sayılmıştır.
  • Kelimeleri - Yedi yüz.
  • Harfleri - Üç bin üç yüz elli.
  • Fasılası - �âPæP…P‰P‹PlP˜PÂPÆPž� harfleridir.

Bu Sûre, sûrei Mü'minin ahirinde « ��a Ï Ü á¤ í Ž©,ëa Ï¡ó aÛ¤b ‰¤ž¡ aÛƒ� » hatimesiyle kâfirlere karşı yapılan tehdidin bir nevi' tafsıl ile bir te'yidi gibidir. Beyhekînin Şuabı iymanda Halil ibni Mürreden tahricine göre Resuli ekrem sallallahü aleyhi vesellem « �mjb‰Ú� » ile « �yá v†ê� » yi okumadan uyumazdı.

��2¡Ž¤ggggggggggggá¡ aÛÜ£¨é¡ aÛŠ£ y¤à¨å¡ aÛŠ£ y©îggggggggggggá¡

�Q› y¨á¬ R› m ä¤Œ©í3¥ ß¡å  aÛŠ£ y¤à¨å¡ aÛŠ£ y©îá¡7 S› סn bl¥ Ï¢–£¡Ü o¤ a¨í bm¢é¢ Ó¢Š¤a¨ã¦b Ç Š 2¡î£¦b Û¡Ô ì¤â§ í È¤Ü à¢ìæ = T› 2 ’©,a ë ã ˆ©íŠ¦7a Ï b Ç¤Š ž  a ×¤r Š¢ç¢á¤ Ï è¢á¤ Û bí Ž¤à È¢ìæ  U› ë Ó bÛ¢ìa Ӣܢì2¢ä b Ï©¬ó a ×¡ä£ ò§ ߡ࣠b m †¤Ç¢ìã b¬ a¡Û î¤é¡ ë Ï©¬ó a¨‡ aã¡ä b ë Ó¤Š¥ ë ß¡å¤ 2 î¤ä¡ä b ë 2 î¤ä¡Ù  y¡v bl¥ Ï bǤà 3¤ a¡ã£ ä b Ç bß¡Ü¢ì栝›��

Sh:»4185[]

��V› Ó¢3¤ a¡ã£ à b¬ a ã ¯b 2 ’ Š¥ ß¡r¤Ü¢Ø¢á¤ í¢ìy¨¬ó a¡Û ó£  a ã£ à b¬ a¡Û¨è¢Ø¢á¤ a¡Û¨é¥ ë ay¡†¥ Ï b¤n Ô©îà¢ì¬a a¡Û î¤é¡ ë a¤n Ì¤1¡Š¢ëê¢6 ë ë í¤3¥ ۡܤ࢒¤Š¡×©îå = W› a Û£ ˆ©íå  Û bí¢ìª¤m¢ìæ  aÛŒ£ ×¨ìñ  ë ç¢á¤ 2¡bÛ¤b¨¡Š ñ¡ ç¢á¤ × bÏ¡Š¢ëæ  X› a¡æ£  aÛ£ ˆ©íå  a¨ß ä¢ìa ë Ç à¡Ü¢ìa aÛ–£ bÛ¡z bp¡ Û è¢á¤ a u¤Š¥ ˠ¢ ß à¤ä¢ìæ§;›��

Meali Şerifi

�yá� 1 O rahmânı rahîmden indirilme 2 Öz Arabca bir Kur'an olmak üzere âyetleri ayırd edilmiş bir kitab, bilecek bir kavm için 3 Hem müjdeci olarak hem kocundurucu onun için çokları başını çevirmiştir de onlar işitmezler 4 Ve şöyle demektedirler: kalblerimiz senin bizi çağırdığın şeyden örtüler içinde, kulaklarımızda da bir ağırlık var, ve seninle bizim aramızdan bir gerki çekilmiştir, haydi yap yapacağını, çünkü biz yapıyoruz 5 De ki: ben sırf sizin gibi bir beşerim ancak bana şöyle vahiy veriliyor: hepinizin tanrısı bir tanrıdır, onun için hep ona doğrulun ve onun mağrifetini isteyin ve vay haline o müşriklerin 6 Ki zekâtı vermezler ve Âhırete onlar kâfirdirler 7 Şübhesiz iyman edip iyi iyi işler yapanlar onlar için minnetsiz bir ecir var 8

3.��Ï¢–£¡Ü o¤ a¨í bm¢é¢›� Âyetleri tafsıl olunmuş - hem lâfzı i'tibariyle fasılaları ve sûrelerinin evvel ve âhirleri ayırd edilmiş hem de ma'nâsı i'tibariyle va'd ü vaîd, kısas u ahkâm ve sair aksama ayrılarak tefsıl ve tavzıh olunmuştur. Sûrei Hudun evvelinde « ��סn bl¥ a¢y¤Ø¡à o¤ a¨í bm¢é¢ q¢á£  Ï¢–£¡Ü o¤� » bak. 5. ��ë Ó bÛ¢ìa Ӣܢì2¢ä b Ï©¬ó a ×¡ä£ ò§›� - Bunu söyliyenler Ebu cehl ile maıyyetinde Kureyşten bir cemaat idi. Hazreti Ömerden merviydir ki

Sh:»4186[]

Kureyş Resulullaha doğru bakmışlardı, Resulullah onlara: sizi islâma gelip de Araba Efendilik etmekten meneden nedir? buyurdu, dediler ki ya Muhammed, biz senin söylediğini anlamıyoruz, işitmiyoruz, kalblerimizde gılîf var, Ebu cehil de tuttu kendisiyle Resulullahın arasına bir perde çekip ya Muhammed! dedi « ��Ӣܢì2¢ä b Ï©¬ó a ×¡ä£ ò§ ߡ࣠b m †¤Ç¢ìã b¬ a¡Û î¤é¡ ë Ï©¬ó a¨‡ aã¡ä b ë Ó¤Š¥ ë ß¡å¤ 2 î¤ä¡ä b ë 2 î¤ä¡Ù  y¡v bl¥� » dedi fakat, ertesi gün onlardan yetmiş kişi Resulullaha gelip ya Muhammed! bize islâmı arz et dediler, arz edince islâma girdiler, Resulullah tebessüm edip: « ��a Û¤z à¤†¢ Û¡Ü£¨é¡� » dün benim da'vetime karşı kalblerinizde gılîf, kabuk olduğunu, kulaklarınızda ağırlık bulunduğunu söylüyordunuz, bu gün müsliman oldunuz buyurdu, ya Resulullah biz dün yalan söylemişiz, öyle olsa idi ebeden hidayet bulamazdık dediler.

��Y› Ó¢3¤ a ö¡ä£ Ø¢á¤ Û n Ø¤1¢Š¢ëæ  2¡bÛ£ ˆ©ô  Ü Õ  aÛ¤b ‰¤ž  Ï©ó í ì¤ß î¤å¡ ë m v¤È Ü¢ìæ  Û é¢¬ a ã¤† a…¦6a ‡¨Û¡Ù  ‰ l£¢ aۤȠbÛ à©îå 7 PQ› ë u È 3  Ï©îè b ‰ ë a¡ó  ß¡å¤ Ï ì¤Ó¡è b ë 2 b‰ Ú  Ï©îè b ë Ó †£ ‰  Ï©îè b¬ a Ó¤ì am è b Ï©¬ó a ‰¤2 È ò¡ a í£ bâ§6  ì a¬õ¦ ۡ܎£ b¬ö¡Ü©îå  QQ› q¢á£  a¤n ì¨¬ô a¡Û ó aێ£ à b¬õ¡ ë ç¡ó  …¢ bæ¥ Ï Ô b4  Û è b ë Û¡Ü¤b ‰¤ž¡ aö¤n¡î b Ÿ ì¤Ç¦b a ë¤× Š¤ç¦6b Ó bÛ n b¬ a m î¤ä b Ÿ b¬ö¡È©îå  RQ› Ï Ô š¨îè¢å£   j¤É   à¨ì ap§ Ï©ó í ì¤ß î¤å¡ ë a ë¤y¨ó Ï©ó ×¢3£¡  à b¬õ§ a ß¤Š ç 6b ë ‹ í£ ä£ b aێ£ à b¬õ  aÛ†£¢ã¤î b 2¡à – b2¡î| > ë y¡1¤Ä¦6b ‡¨Û¡Ù  m Ô¤†©íŠ¢ aۤȠŒ©íŒ¡ aۤȠܩîᡝ›��

Sh:»4187[]

��SQ› Ï b¡æ¤ a Ç¤Š ™¢ìa Ï Ô¢3¤ a ã¤ˆ ‰¤m¢Ø¢á¤ • bÇ¡Ô ò¦ ß¡r¤3  • bÇ¡Ô ò¡ Ç b…§ ë q à¢ì… 6 TQ› a¡‡¤ u b¬õ m¤è¢á¢ aÛŠ£¢¢3¢ ß¡å¤ 2 î¤å¡ a í¤†©íè¡á¤ ë ß¡å¤  Ü¤1¡è¡á¤ a Û£ b m È¤j¢†¢ë¬a a¡Û£ b aÛÜ£¨é 6 Ó bÛ¢ìa Û ì¤ ‘ b¬õ  ‰ 2£¢ä b Û b ã¤Œ 4  ߠܨ¬÷¡Ø ò¦ Ï b¡ã£ b 2¡à b¬ a¢‰¤¡Ü¤n¢á¤ 2¡é© × bÏ¡Š¢ëæ  UQ› Ï b ß£ b Ç b…¥ Ï b¤n Ø¤j Š¢ëa Ï¡óaÛ¤b ‰¤ž¡ 2¡Ì î¤Š¡ aÛ¤z Õ£¡ ë Ó bÛ¢ìa ß å¤ a ‘ †£¢ ߡ䣠b Ӣ죠ñ¦6 a ë Û á¤ í Š ë¤a a æ£  aÛÜ£¨é  aÛ£ ˆ©ô  Ü Ô è¢á¤ ç¢ì  a ‘ †£¢ ß¡ä¤è¢á¤ Ӣ죠ñ¦6 ë × bã¢ìa 2¡b¨í bm¡ä b í v¤z †¢ëæ  VQ› Ï b ‰¤ Ü¤ä b Ç Ü î¤è¡á¤ ‰©íz¦b • Š¤• Š¦a Ï©¬ó a í£ b⧠ã z¡Ž bp§ ۡ䢈©íÔ è¢á¤ Ç ˆ al  aÛ¤‚¡Œ¤ô¡ Ï¡ó aÛ¤z î¨ìñ¡ aÛ†£¢ã¤î 6b ë Û È ˆ al¢ aÛ¤b¨¡Š ñ¡ a ¤Œ¨ô ë ç¢á¤ Û bí¢ä¤– Š¢ëæ  WQ› ë a ß£ b q à¢ì…¢ Ï è † í¤ä bç¢á¤ Ï b¤n z j£¢ìa aۤȠà¨ó Ç Ü ó aۤ袆¨ô Ï b  ˆ m¤è¢á¤ • bÇ¡Ô ò¢ aۤȠˆ al¡ aÛ¤è¢ìæ¡ 2¡à b × bã¢ìa í Ø¤Ž¡j¢ìæ 7 XQ› ë ã v£ î¤ä b aÛ£ ˆ©íå  a¨ß ä¢ìa ë × bã¢ìa í n£ Ô¢ìæ ;›��

Sh:»4188[]

Meali Şerifi

De ki: siz gerçekten küfredip duracak mısınız o halika kî Arzı iki günde yarattı, bir de ona menendler koşuyorsunuz? o bütün âlemlerin rabbı 9 Hem ona üstünden ağır baskılar yaptı ve onda bereketler husule getirdi, ve onda azıklarını takdir buyurdu, araştıranlar için bir düzeye dört gün içinde 10 Sonra Semaya doğruldu da o bir dumanken ona ve Arza gelin, ikiniz de ister istemez, dedi: geldik istiye istiye dediler 11 Bu suretle onları iki günde yedi Sema olmak üzere yerine koydu, ve her Semada ona aid emrine vahiy verdi, ve Dünya Semayı kandillerle donattık ve hıfzettik, işte bu hep o azîz alîmin takdiridir 12 Bunun üzerine yine başlarını çevirirlerse o vakıt de ki: size Ad ve Semûd saıkası gibi bir saıka haber veriyorum 13 Onlara Allahdan başkasına tapmayın diye Resuller önlerinden ve arkalarından geldiği vakıt, "rabbımız: dilese idi Melâike gönderirdi, onun için biz sizin gönderildiğiniz şeylere inanmayız" dediler 14 Sonra Âd, Arzda bigayri hakk kibirlenmek istediler ve bizden daha kuvvetli kim var? dediler, ya kendilerini yaratmış olan Allahın onlardan daha kuvvetli olduğunu bir düşünmediler de mi? Fakat âyetlerimizi inkâr ediyorlardı 15 Biz de kendilerine Dünya hayatta zillet azâbını tattırmak için nuhusetli günlerde üzerlerine bir sarar rüzgârı salıverdik ve elbette Âhıret azâbı daha zilletlidir, hem de onlar kurtarılamıyacaklardır 16 Semûde gelince; biz onlara yolu gösterdik de onlar hidayete karşı körlüğü sevmek istediler, derken ve kendilerini kesibleri sebebiyle o hor azâb saıkası alıverdi 17 İyman edip de korunur olanları ise kurtardık 18

9.�� Ü Õ  aÛ¤b ‰¤ž  Ï©ó í ì¤ß î¤å¡›� - Bu « ��Ï©ó í ì¤ß î¤å¡� » kaydinde iki ihtimal vardır: birisi « �� Ü Õ � » ye müteallık mef'ulü fih olmak, ikincisi zarfı müstekarr olarak Arzdan hali mukaddere olmaktır. Evvelkisine göre ma'nâ: Arzı iki günde halk etti demek olur. Arz halk olunurken henüz ma'lûmumuz olan gün bulunmıyacağından yevm, mutlak vakıt ma'nâsına

Sh:»4189[]

ya'ni iki nevbette demek olur ki Allahü a'lem birisi « ��a ë  Û á¤ í Š  aÛ£ ˆ©íå  × 1 Š¢ë¬a a æ£  aێ£ à¨ì ap¡ ë aÛ¤b ‰¤ž  × bã n b ‰ m¤Ô¦b Ï 1 n Ô¤ä bç¢à 6b� » mantukunca Arzın Semadan fetk olunduğu gün, birisi de « ��ë ç¢ì  aÛ£ ˆ©ô ß †£  aÛ¤b ‰¤ž � » buyurulduğu üzere, Arzın medd olunduğu, ya'ni kışrı Arzın kaymak halinde döşenmeğe başladığı gündür. İkincisine göre de ma'nâ: Arzı iki günde olmak üzere halk buyurdu demek olur. Bu surette Arzın kaç günde yaratıldığı söylenmiş olmıyarak yaratıldıktan sonra iki gün içinde bulunması hali anlatılmış olur ki bu da bir seneyi ikiye bölen iki gün dönümü nevbetidir. Çünkü Arz bu iki vakıt içinde deveran etmek üzere yaratılmıştır. 10. ��ë u È 3  Ï©îè b ‰ ë a¡ó  ß¡å¤ Ï ì¤Ó¡è b›� hem onda üstünden baskılar yaptı - dağlar, kışrı Arzı tabanına çiviler gibi kazıklar, bu « �ëaë� » istînafiyyedir, « � Ü Õ � » ye atıf değildir, çünkü fasıl vardır. ��ë 2 b‰ Ú  Ï©îè b›� ve onda bereketler husule getirdi - Arzda hayr-ü hayata salih şeyler, sular, ma'denler, nüşû ü nemâ kuvvetleriyle nebatat ve hayvanat gibi feyz-u bereket menabiı yetiştirdi ��ë Ó †£ ‰  Ï©îè b¬ a Ó¤ì am è b›� ve onda azıklarını da takdir buyurdu - ya'ni nebatat ve hayvanatın yaşamak için muhtac oldukları yağmur ve sair hasılatı da mıkdar ve kemmiyyetleriyle ta'yin buyurup Arzda biçimine koydu ��Ï©¬ó a ‰¤2 È ò¡ a í£ bâ§6›� dört gün içinde - ya'ni bütün bunları dört gün içinde yaptı. Yahud dört gün içinde olarak yaptı. Evvelki iki de içinde dahil olmak üzere dört, ki bunda da gösterdiğimiz vechile öbirleri gibi iki ma'nâ vardır. Birisi, meadinin ve dağların halkı nevbeti, biri de nebatat ve hayvanatın halkı nevbeti ki iki evvelki ile dört olur. Birisi de « �Ïîèb� » dan hal olmasıdır ki fusuli erbaayı göstermiş olur, bu surette evvelki iki gün burada dahil olmuş bulunur. Fehmi âcizâneme göre burada bu ma'nâ

Sh:»4190[]

obirinden daha zâhir ve nazmın siyakına daha mülâyimdir. Çünkü Arzın berekât ve akvaâtı her sene bu dört mevsim içinde yetişir, kemmiyyet ve mıkdarıyle biçimini bunlar içinde alır, bu haysiyyetle ( �Ï©ó¬� ) nin « ���2 b‰ Ú � » ve « �Ó†‰� » fiıllerine teallûku dahi ayni ma'nâyı ifâde edebilir ve bu ma'nâca şu kayid de vâzıh olur �� ì a¬õ¦ ۡ܎£ b¬ö¡Ü©îå ›� bütün araştıranlar için müsavî olmak üzere - dört gün, zira her yerde rızk istiyenlerin hepsinin rızkı bu dört mevsim içinde yetişir, rızıklar müsavî olmazsa da günler müsavîdir. Dört mevsim hepsi için dörttür. Burada « �� ì a¬õ¦� » « ��ۡ܎£ b¬ö¡Ü©îå � » ye müteallık olmamak ve mes'eleyi soranlar ma'nâsına olmak da melhuzdur.

Bu dört günü evvelki ikiye zamm ile mecmuunu altı olmak üzere tefsiri muvafık görmüyorlar, zira bu surette Semanın zikr olunacak iki güniyle günlerin mecmuu sekize bâliğ olur. Halbuki bir çok âyetlerde « �� Ü Õ  aێ£ à¨ì ap¡ ë aÛ¤b ‰¤ž  Ï©ó ¡n£ ò¡ a í£ bâ§� » buyurulmuş olmakla bu günler o altı günün beyanı olduğuna göre onu tecavüz etmemek lâzım gelir. Bu ciheti sûrei «A'raf» ta « ��a¡æ£  ‰ 2£ Ø¢á¢ aÛÜ£¨é¢ aÛ£ ˆ©ô  Ü Õ  aێ£ à¨ì ap¡ ë aÛ¤b ‰¤ž  Ï©ó ¡n£ ò¡ a í£ b⧠q¢á£  a¤n ì¨ô Ç Ü ó aۤȠŠ¤”¡� » âyetine bak.

11.��q¢á£  a¤n ì¨¬ô a¡Û ó aێ£ à b¬õ¡›� Sonra Semaya doğru doğruldu - ya'ni ınâyeti ilâhiyyesini dosdoğru Semaya tevcih buyurdu. « �a¤n ì¨¬ô� » kelimesi « �a¡Û ó� » ile sılalandığı zaman istikamet almak, dosdoğru teveccüh etmek ma'nâsınadır ki Allah tealâ hakkında doğrudan doğru irâde ile tefsir olunur. Ya'ni ınayeti ilâhiyyesini doğrudan Semaya doğru tevcih buyurdu ��ë ç¡ó  …¢ b楛� o bir duman halinde idi ��Ï Ô b4  Û è b ë Û¡Ü¤b ‰¤ž¡›� irâde buyurdu da ona ve Arza dedi ki ��aö¤n¡î b Ÿ ì¤Ç¦b a ë¤× Š¤ç¦6b›� ikiniz de ister istemez gelin - ikiniz bir müttefikan emrime münkad olun, tabiatlerinize gerek muvafık olsun, gerek olmasın, yâhud ikiniz de, vücude gelin, tevekkün edin

Sh:»4191[]

��Ó bÛ n b¬ a m î¤ä b Ÿ b¬ö¡È©îå ›� dediler ki ikimiz de isteyerek geldik - buradaki « �q¢á£ � » yi Razî ve Kazıy beyzavî gibi müfessirînin bir kısmı zamanî değil, rutbî terahı ile anlamışlar, ya'ni Semânın yaradılışı Arzın yaradılışından evvel olup yalnız burada Arzın halkını beyandan sonra beyan edilmiştir. Bu surette « ��aö¤n¡î b� » demek vücude gelin ma'nâsına tekvinden ıbarettir. Dühan da ilk maddenin yaradıldığı haldir. İbtida maddei ulâ yaradılmış ve onda henüz bir zıya olmadığı, zulmanî bir halde bulunduğu ve yâhud madde tabiati esas i'tibariyle zulmanî bulunduğu için duhan ta'bir edilmiştir. Bu güzel bir ma'nâdır. Lâkin « ��ë ç¡ó  …¢ bæ¥� » cümlesinin haliyye olarak « ���anìa�� » ya ıktiranı ve « ��aö¤n¡î b� » emrine tekaddümü ıktiza edeceğine göre maddenin kıdemini iyham etmek gibi bir şâibe vardır. Buna mukabil ekser müfessirîn ise « �q¢á£ � » niu terahîsi zamanî olduğuna kail olmuşlar ve arzın ilk halkı Semâdan evvel olup ancak « ��ë aÛ¤b ‰¤ž  2 È¤†  ‡¨Û¡Ù  … y¨îè 6b� » mantukunca dahvi, ya'ni döşenmesi sonra olduğunu söylemişlerdir. Bu âciz de bunu Cumhurun uslûbu üzere anlamayı tercih ediyorum. Şu kadar ki Semâdan murad « ��ë a ã¤Œ Û¤ä b ß¡å  aێ£ à b¬õ¡ ß b¬õ¦� » de olduğu gibi Arzın yukarısı, ya'ni hava tarafı demek olduğuna zâhib oluyorum, bu surette « ��q¢á£  a¤n ì¨¬ô� » yukarıdaki « �� Ü Õ  aÛ¤b ‰¤ž � » ya ma'tuf olarak şöyle demek olur: Arzı, ilk halk sonra doğrudan doğru yukarısını yaratmayı irâde buyurdu bir duman olarak, demek ki Arz ilk yaradılışında ibtida Semâdan ayrıldığı sıra ateş halinde idi, sonra bu ateşten anın yukarısına doğru Seması olarak duman halinde gazlar püskürüyordu ��Ï Ô b4  Û è b ë Û¡Ü¤b ‰¤ž¡›� bu halde o duman halindeki Semaya ve Arza «  ��aö¤n¡î b Ÿ ì¤Ç¦b a ë¤× Š¤ç¦6b�» ikiniz bir tav'an ve kerhen gelin - tabiatinize uygun gelse de gelmese de ikiniz birlikte birbirinize uyarak bir nizam üzere hareket edin dedi. Bütün Semâ içinde Arzın ve hevasının birlikte hareket etmesini emreyledi « ��Ó bÛ n b¬ a m î¤ä b Ÿ b¬ö¡È©îå � » ikimiz de tav'ımızla geldik dediler. Ba'zıları bu

Sh:»4192[]

emri ve tav'î şuurî ma'nâda anlamak istemişlerse de mutlak tevâfuk ve inkıyad ma'nâsına olmak daha mütebadirdir. Ya'ni verilen emirde icra edilen te'sirde her biri tabiatindekinin hılâfına bir fiıl ve harekete dahi sevk edilseler onlar onun kabulünü bir tabiat edinmişlerdir. Onun için hareket ve sükûn gibi muhtelif tabiatte te'sirleri tabiî gibi kabul ederler. Emri ilâhîye karşı hiç bir muhalefetleri vakı olmaz. Onun için atalet kanunu denilen bu mutaveat ve kabiliyyet ile bütün ecramı Semaviyye ve ecsamı Arzıyyenin hâdisatı tabiî imiş gibi iyzah olunabilir. Burada eserden olmak üzere şöyle bir « �Óî3� » de naklederler: denilmiş ki Semavat ve Arz halkolunmadan Arş su üzerinde idi, sudaki suhunetten bir kaymak ve bir duman çıktı, kaymak suyun yüzünde kaldı, ondan kuraklığı halketti ve ondan Arzı ıhdas eyledi, duman da yukarı yükseldi, ondan da Semayı yarattı �açg�. Fahri Razî der ki: bu kıssa Kur'anda yoktur, Yehûdun Tevrat dediği kitabın evvelinde vardır. Bir delil delâlet ederse kabul olunabilir, Zemahşerî garib bir fıkra daha nakleder de kuraktan bir arz yaptı sonra da onu ayırdı iki arz yaptı der. Ayrılan bu iki Arz nedir? Ya Arzdan Kamerin ayrılması olacak, yahud da Amerikanın ayrılması olacaktır.

Şimdi asıl Semavâta geçilerek buyuruluyor ki 12. ��Ï Ô š¨îè¢å£   j¤É   à¨ì ap§ Ï©ó í ì¤ß î¤å¡›� hasılı onları iki günde sağlam yedi Semaya tamamladı - bu iki günün birisi, Arzın da halkından evveli ilk maddenin halkı, birisi de ecramın teşekkülü günleridir ki Sûrei «A'raf» ta beyan olunduğu üzere altı günden ikisini teşkil eder. Yâhud birisi Arzın halkından evveli, birisi de Arzın halkından sonrasıdır. Çünkü Kamer, Zühre, Utarid gibi ba'zı ecramın halkı Arzdan sonradır. Buna göre « ��Ï Ô š¨îè¢å£ � » deki « �Ïb� » nın ta'kıb ma'nâsı da mahfuz kalmış olur. Sûrei «Bakare» de « ��Ï Ž ì£¨íè¢å£   j¤É   à¨ì ap§6� » bak. Fikri âcizâneme göre bu iki gün Semavâtten hali mukaddere olmak

Sh:»4193[]

üzere biri Dünya biri Âhıret olmak da muhtemildir. Bunları böyle ıhkâm ve itmam buyurdu ��ë a ë¤y¨ó Ï©ó ×¢3£¡  à b¬õ§ a ß¤Š ç 6b›� her Semâda ona aid emri de vahiy buyurdu - her Semanın Meleklerine orada cereyan edecek şüunun emrini de telkın buyurdu ki bu da itmam cümlesindendir. Bütün bunların bu yolda zuhur ve itmamından Sâni' tealânın kudreti âyâtı tecelli ettiği için bu noktada gıyabdan tekellüme iltifat ile buyuruluyor ki ��ë ‹ í£ ä£ b aێ£ à b¬õ  aÛ†£¢ã¤î b 2¡à – b2¡î| >›� ve Dünya Semayı mısbahlar, ya'ni parlak kandillerle donattık süsledik « ��2¡Œ©íä ò§ ?aۤؠì aסk¡=� » ��ë y¡1¤Ä¦6b›� hem de mahfuz kıldık - Şeytanlar yanaşamazlar ��‡¨Û¡Ù  m Ô¤†©íŠ¢ aۤȠŒ©íŒ¡ aۤȠܩîá¡›� işte o, o azîz, alîmin takdiridir. - Siz ona hep küfür mü edip duracaksınız? De 13. ��Ï b¡æ¤ a Ç¤Š ™¢ìa›� yine ı'raz ederler, aldırmazlarsa ��Ï Ô¢3¤›� o vakıt dedi ki: ��a ã¤ˆ ‰¤m¢Ø¢á¤ • bÇ¡Ô ò¦›� size bir saıka tehlükesi haber veriyorum - ya'ni yıldırım gibi bir çarpış ta helâk edecek şiddetli bir azab ��ß¡r¤3  • bÇ¡Ô ò¡ Ç b…§ ë q à¢ì… 6›� Delâilünnübüvvede Beyhekî ve İbni asakir cabir ibni Abdullahdan rivayet ederler, demiştir ki: Ebû Cehl ile Kureyşin ileri gelenlerinden bir cemaat şöyle dediler: Muhammedin işi bizi şübheye düşürdü, sihir ve kehanet ve şı're âlim bir adam arasanız onunla konuşsa da bize onun işini bir anlatsa dediler. Bunun üzerine Utbe ibni Rebîa: ben vallahi şı'ri, kehaneti, sihri dinlemişim, ona dair bir ılm edinmişimdir, eğer öyle ise Muhammed bana gizli kalmaz dedi ve vardı da ya Muhammed, sen mi daha hayırlısın Haşım mı, sen mi hayırlısın Abdülmuttalib mi? dedi, Resulullah cevab vermedi, ya sen bizim ilâhlarımıza kadh ediyor ve atalarımızı tadlil eyliyorsun,

Sh:»4194[]

eğer reislik senin olsun istiyorsan, bayraklarımızı sana dikelim ve eğer mal istiyorsan sana mallarımızdan seni ve arkandakileri müstağni edecek mal toplıyalım ve eğer kadın ihtiyacın varsa Kureyş kızlarından beğeneceğin on tanesini sana tezvic edelim? dedi, Resulullah susuyor söylemiyordu, vaktâ ki Utbe sözünü bitirdi, aleyhıssalâtü vesselâm « ��2¡Ž¤á¡ aÛÜ£¨é¡ aÛŠ£ y¤à¨å¡ aÛŠ£ y©îá¡� » deyip « ��y¨á¬ m ä¤Œ©í3¥ ß¡å  aÛŠ£ y¤à¨å¡ aÛŠ£ y©îá¡7 סn bl¥ Ï¢–£¡Ü o¤ a¨í bm¢é¢ Ó¢Š¤a¨ã¦b Ç Š 2¡î£¦b� » diye okudu « ��Ï b¡æ¤ a Ç¤Š ™¢ìa Ï Ô¢3¤ a ã¤ˆ ‰¤m¢Ø¢á¤ • bÇ¡Ô ò¦ ß¡r¤3  • bÇ¡Ô ò¡ Ç b…§ ë q à¢ì… 6�» a gelince Utbe hemen aleyhissalâtü vesselâmın femi seadetine tuttu, rahime yemin vererek vaz geçmesini reca etti ve kalkıp evine gitti Kureyşe çıkmadı, bir kaç günler görünmeyince Ebû Cehil ey ma'şeri Kureyş dedi: Utbe neye görünmiyor, zannederim Muhammede saptı, galiba onun yemeği hoşuna gitti, bu mutlak ıhtiyacından olmalı, kalkın gidelim bakalım dedi, vardılar, Ebû Cehil, ya Utbe! dedi: sen Muhammede saptın, o galiba hoşuna gitti, bir ihtiyacın varsa seni Muhammede muhtac etmiyecek mal toplıyabiliriz, bunun üzerine Utbe kızdı ve bundan sonra Muhammede ebeden bir şey söylemiyeceğine billâhi diye yemin etti de dedi ki bilirsiniz, ben Kureyşin malca en zenginiyim ve lâkin ben ona vardım diye kıssayı anlattı, bana dedi: bir şey ile cevab verdi ki: vallahi o sihir değil, şiır de değil, kehanet de değildir, okudu: « ��2¡Ž¤á¡ aÛÜ£¨é¡ aÛŠ£ y¤à¨å¡ aÛŠ£ y©îá¡ y¨á¬ m ä¤Œ©í3¥ ß¡å  aÛŠ£ y¤à¨å¡ aÛŠ£ y©îá¡7P סn bl¥ Ï¢–£¡Ü o¤ a¨í bm¢é¢ Ó¢Š¤a¨ã¦b Ç Š 2¡î£¦b g y n£ ó g a ã¤ˆ ‰¤m¢Ø¢á¤ • bÇ¡Ô ò¦ ß¡r¤3  • bÇ¡Ô ò¡ Ç b…§ ë q à¢ì… 6� » e gelince ben ağzını tuttum ve rahime yemin verdim, bunun üzerine kesdi, vallahi bilirsiniz ki Muhammed bir şey söylediği zaman yalan çıkmaz, onun için başınıza bir azab inmesinden korktum. 14. ��ß¡å¤ 2 î¤å¡ a í¤†©íè¡á¤ ë ß¡å¤  Ü¤1¡è¡á¤›� önlerinden ve arkalarından - ya'ni her taraflarından geldiler ve her cihetten her vechile çalıştılar uğraştılar, yâhud ilerisini gerisini, geçmişi geleceği anlattılar, inzar ettiler 16. ��‰©íz¦b • Š¤• Š¦a›� sarsar rüzgârı - soğuğunun şiddetinden yakıp kavuran, yahud

Sh:»4195[]

gürültüsü çok olan fırtına ��Ï©¬ó a í£ b⧠ã z¡Ž bp§›� nühusetli, uğursuz günlerde - Müneccimler buradan ba'zı günlerin sa'd ve nehs olduğuna istidlâl eylemişlerdir. Lâkin Mütekellimîn demişlerdir ki günlerin sa'd ve nash ile ittisafı zatî değil, izafîdir. Ya'ni gün bir adama nazaran nasıh, diğer bir adama nazaran sa'd olabilir. Elem gören bir adam için meş'um, nı'met gören bir adam için uğur olur. Denilir ki bu günler Şubatın âhirinden berdül'acüz denilen günleri idi Şevvalin âhirinde Çarşambadan Çarşambaya olduğu da mervîydir.

��YQ› ë í ì¤â  í¢z¤’ Š¢ a Ç¤† a¬õ¢ aÛÜ£¨é¡ a¡Û ó aÛ䣠b‰¡ Ï è¢á¤ í¢ì‹ Ç¢ìæ  PR› y n£¨ó¬ a¡‡ a ß bu b¬ëª¢@ç b ‘ è¡†  Ç Ü î¤è¡á¤  à¤È¢è¢á¤ ë a 2¤– b‰¢ç¢á¤ ë u¢Ü¢ì…¢ç¢á¤ 2¡à b × bã¢ìa í È¤à Ü¢ìæ  QR› ë Ó bÛ¢ìa Û¡v¢Ü¢ì…¡ç¡á¤ Û¡á  ‘ è¡†¤m¢á¤ Ç Ü î¤ä 6b Ó bÛ¢ì¬a a ã¤À Ô ä b aÛÜ£¨é¢ aÛ£ ˆ©¬ô a ã¤À Õ  ×¢3£  ‘ ó¤õ§ ë ç¢ì   Ü Ô Ø¢á¤ a ë£ 4  ß Š£ ñ§ ë a¡Û î¤é¡ m¢Š¤u È¢ìæ  RR› ë ß b ×¢ä¤n¢á¤ m Ž¤n n¡Š¢ëæ  a æ¤ í ’¤è †  Ç Ü î¤Ø¢á¤  à¤È¢Ø¢á¤ ë Û b¬ a 2¤– b‰¢×¢á¤ ë Û b u¢Ü¢ì…¢×¢á¤ ë Û¨Ø¡å¤ àä ä¤n¢á¤ a æ£  aÛÜ£¨é  Û b í È¤Ü á¢ × r©îŠ¦a ߡ࣠b m È¤à Ü¢ìæ  SR› ë ‡¨Û¡Ø¢á¤ à䣢آᢠaÛ£ ˆ©ô àä ä¤n¢á¤ 2¡Š 2£¡Ø¢á¤ a ‰¤…¨íآᤠϠb •¤j z¤n¢á¤ ß¡å  aÛ¤‚ b¡Š©í堝›��

Sh:»4196[]

��TR› Ï b¡æ¤ í –¤j¡Š¢ëa Ï bÛ䣠b‰¢ ß r¤ì¦ô Û è¢á¤7 ë a¡æ¤ í Ž¤n È¤n¡j¢ìa Ï à b ç¢á¤ ß¡å  aÛ¤à¢È¤n j©îå  UR› ë Ó î£ š¤ä b Û è¢á¤ Ó¢Š ã b¬õ  Ï Œ í£ ä¢ìa Û è¢á¤ ß b 2 î¤å  a í¤†©íè¡á¤ ë ß b  Ü¤1 è¢á¤ ë y Õ£  Ç Ü î¤è¡á¢ aÛ¤Ô ì¤4¢ Ï©¬ó a¢ß á§ Ó †¤  Ü o¤ ß¡å¤ Ó j¤Ü¡è¡á¤ ß¡å  aÛ¤v¡å£¡ ë aÛ¤b¡ã¤¡7 a¡ã£ è¢á¤ × bã¢ìa  b¡Š©íå ;›��

Meali Şerifi

Allah düşmanlarının toplanıp ateşe sevkolunacakları gün ise onlar baştan âhire hep tevkıf olunurlar 19 Hattâ ona vardıklarında aleyhlerine kulakları ve gözleri ve derileri şehadet eder: neler yapıyor idiseler 20 Derilerine niçin aleyhimizde şahidlik ettiniz? derler, bizi, derler: her şey'i söyleten Allah söyletti, sizi de ilk def'a o yarattı yine ona götürülüyorsunuz 21 Evvel kulaklarınız ve gözleriniz ve derileriniz aleyhinize şahadet eder diye sakınmaz idiniz ve lâkin zannetmiş idiniz ki Allah yaptıklarınızdan bir çoğunu bilmez 22 İşte rabbınıza beslediğiniz o zannınız sizi helâke sürükledi de husrana düşenlerden oldunuz 23 Artık sabredebilirlerse ateş kendilerine bir ikametgâhtır, yok eğer hoşnudluğa dönmek isterlerse hoşnud edileceklerden değildirler 24 Hem onlara bir takım yanaşıklar saldırmışızdır da onlar, onlara önlerindekini ve arkalarındakini ziynetleyivermişlerdir, Cin ve İnsten önlerinden geçen ümmetler içinde onların aleyhine de söz hakk olmuştur, çünkü hep kendilerine yazık etmişlerdir 25

20.��‘ è¡†  Ç Ü î¤è¡á¤  à¤È¢è¢á¤ ë a 2¤– b‰¢ç¢á¤ ë u¢Ü¢ì…¢ç¢á¤›� kulak ve gözleri ve derileri aleyhlerine şehadet ederler - kendilerinin hiss-ü

Sh:»4197[]

idrâk ve tehaffuz âlât ve vasıtası olan, cihaz ve a'zaları şâhidlik ederler ki inkılâbâtın en feci' safhalarından biridir. Kadıy Beyzavî şöyle diyor: Allahın onları intakı ile yâhud üzerlerinde kesiblerine dalâlet edecek bir takım eserler, izler ızhar etmesiyle ki bu surette lisanı hal ile söylemiş olurlar �açg�. Lâkin biraz sonra « ��a ã¤À Ô ä b aÛÜ£¨é¢ aÛ£ ˆ©¬ô a ã¤À Õ  ×¢3£  ‘ ó¤õ§� » diye tasrıh edilecektir. Hadîste vârid olmuştur ki insanda ilk söyliyen fahzi yüsrâ: sol oyluktur, sonra cevarıh söyler, bunun üzerine kahrolası der: ben seni müdefea ediyorum �açg�.

23.��ë ‡¨Û¡Ø¢á¤ à䣢آᢠaÛ£ ˆ©ô àä ä¤n¢á¤ 2¡Š 2£¡Ø¢á¤ a ‰¤…¨íآᤛ� ve işte bu sizin rabbınıza zannettiğiniz zannınızdır ki sizi helâk etti - bu zann Allah hakkında yanlış olan sui zandır ki mühliktir. Demişlerdir ki « �a ÛÄ£ å£¢ à䣠bæ¡ Ã å£¢ ߢä¤w§ ë Ã å£¢ ߢŠ¤…§� » zann ikidir biri münci biri mühliktir. « �a ã b ǡ䤆  à壡 Ç j¤†ô 2¡ó� » hadîsi kudsîsinin ma'nâsını yanlış telakkı etmemelidir. Haseni Basrî Hazretleri bu âyeti okumuş da demiştir ki: nâsın ameli rablarına olan zanlarına göredir, Mü'min Allaha güzel zanda bulunur, güzel amel yapar, kâfir ve münafık da kötü zanda bulunur kötü amel yaparlar. 24. ��Ï à b ç¢á¤ ß¡å  aÛ¤à¢È¤n j©îå ›� artık onlar arzularına irdirilecek, döndürülecek değildirler. - Bir hadîsi nebevîde « �۠  2 È¤†  aÛ¤à ì¤p¡ ߢŽ¤n È¤n k¥� » buyurulmuştur. Öldükten sonra geri çevrilecek yoktur. 25. ��ë Ó î£ š¤ä b Û è¢á¤ Ó¢Š ã b¬õ ›� ve onlara bir takım karînler takdir eyledik sardırdık - Şeytanlardan kendilerine karîn olup yanaşan bir takım arkadaşlar ki kabuğunun yumurtayı sarması gibi onları sarmışlar, başlarına dolanmışlardır. Çünkü « ��ë ß å¤ í È¤“¢ Ç å¤ ‡¡×¤Š¡ aÛŠ£ y¤à¨å¡ ã¢Ô î£¡œ¤ Û é¢ ‘ ,î¤À bã¦b Ï è¢ì  Û é¢ Ó Š©íå¥� » dir. ��ë y Õ£  Ç Ü î¤è¡á¢ aÛ¤Ô ì¤4¢›� ve üzerlerine o söz hakk oldu - o söz kelimei azâb, ya'ni hak tealânın İblise şu kavli « ��Ï bÛ¤z Õ£¢9 ë aÛ¤z Õ£  a Ó¢ì4¢7 Û b ß¤Ü ÷ å£  u è ä£ á  ß¡ä¤Ù  ë ß¡à£ å¤ m j¡È Ù  ß¡ä¤è¢á¤ a u¤à È©îå � »

Sh:»4198[]

��VR› ë Ó b4  aÛ£ ˆ©íå  × 1 Š¢ëa Û bm Ž¤à È¢ìa ۡ計 a aÛ¤Ô¢Š¤a¨æ¡ ë a̠ۤì¤a Ï©îé¡ Û È Ü£ Ø¢á¤ m Ì¤Ü¡j¢ìæ  WR› Ϡܠ䢈©íԠ壠 aÛ£ ˆ©íå  × 1 Š¢ëa Ç ˆ a2¦b ‘ †©í†¦a ë Û ä v¤Œ¡í ä£ è¢á¤ a ¤ì a  aÛ£ ˆ©ô × bã¢ìa í È¤à Ü¢ìæ  XR› ‡¨Û¡Ù  u Œ a¬õ¢ a Ç¤† a¬õ¡ aÛÜ£¨é¡ aÛ䣠b‰¢7 Û è¢á¤ Ï©îè b … a‰¢ aÛ¤‚¢Ü¤†¡6 u Œ a¬õ¦ 2¡à b × bã¢ìa 2¡b¨í bm¡ä b í v¤z †¢ëæ  YR› ë Ó b4  aÛ£ ˆ©íå  × 1 Š¢ëa ‰ 2£ ä b¬ a ‰¡ã b aÛ£ ˆ í¤å¡ a ™ Ü£ bã b ß¡å  aÛ¤v¡å£¡ ë aÛ¤b¡ã¤¡ ã v¤È Ü¤è¢à b m z¤o  a Ó¤† aß¡ä b Û¡î Ø¢ìã b ß¡å  aÛ¤b ¤1 Ü©îå  PS› a¡æ£  aÛ£ ˆ¡íå  Ó bÛ¢ìa ‰ 2£¢ä b aÛÜ£¨é¢ q¢á£  a¤n Ô bߢìa m n ä Œ£ 4¢ Ç Ü î¤è¡á¢ aÛ¤à Ü¨¬÷¡Ø ò¢ a Û£ b m ‚ bÏ¢ìa ë Û b m z¤Œ ã¢ìa ë a 2¤’¡Š¢ëa 2¡bÛ¤v ä£ ò¡ aÛ£ n©ó ×¢ä¤n¢á¤ m¢ìÇ †¢ëæ  QS› ã z¤å¢ a ë¤Û¡î b¬ëª¯¢×¢á¤ Ï¡ó aÛ¤z î¨ìñ¡ aÛ†£¢ã¤î b ë Ï¡ó aÛ¤b¨¡Š ñ¡7 ë Û Ø¢á¤ Ï©îè b ß b m ’¤n è©¬ó a ã¤1¢Ž¢Ø¢á¤ ë Û Ø¢á¤ Ï©îè b ß bm †£ Ç¢ìæ 6 RS› 㢌¢Û¦b ß¡å¤ Ë 1¢ì‰§ ‰ y©îá§; SS› ë ß å¤ a y¤Ž å¢ Ó ì¤Û¦b ß¡à£ å¤ … Ç b¬ a¡Û ó aÛÜ£¨é¡ ë Ç à¡3  • bÛ¡z¦b ë Ó b4  a¡ã£ ä©ó ß¡å  aۤࢎ¤Ü¡à©î堝›��

Sh:»4199[]

Meali Şerifi

Bir de dedi ki o küfredenler: şu Kur'anı dinlemeyin ve ona yaygara yapın, belki bastırırsınız 26 İşte biz de onun için o küfredenlere şiddetli bir azâb tattıracağız ve kendilerine yaptıkları âmellerin en kötüsünün cezasını vereceğiz 27 O işte cezâsı Allah düşmanlarının, o ateş, onlara ondadır ancak �…a‰Ü†� ebediyyet evi, âyetlerimize yaptıkları cehudluğun cezası 28 Ve muhakkak diyecek ki o küfredenler: ey râbbımız! Göster bize Cinn-ü insten bizleri ıdlâl edenlerin ikisine de, ki onları ayaklarımızın altına alalım en aşağılıklardan olsunlar 29 Haberiniz olsun ki "rabbımız Allah" deyipde sonra doğru gidenler yok mu onların üzerlerine şöyle Melekler iner: korkmayın, mahzun olmayın va'dolunup durduğunuz Cennet ile neş'eyâb olun 30 Bizler sizin hem Dünya hayatta hem Âhırette dostlarınızız ve size orada nefislerinizin hoşlanacağı var, hem size orada ne isterseniz var 31 Konuklu olarak, mağrifet-ü rahmetine nihâyet olmıyan bir gafuri rahimden 32

26.��ë Ó b4  aÛ£ ˆ©íå  × 1 Š¢ëa Û bm Ž¤à È¢ìa ۡ計 a aÛ¤Ô¢Š¤a¨æ¡ ë a̠ۤì¤a Ï©îé¡›� Bir de dedi ki o küfredenler: şu Kur'anı dinlemeyin ve onun hakkında lâğiv yapın - rivayet olunduğuna göre Resulullah Mekkede iken yüksek sesle dinliyen insanları koğar dağıtırlar, dinlemeyin şu Kur'anı ve lâğiv, ya'ni asılsız, yaygara, gürültü yapın derler ve ıslık çalar, gürültü ederlerdi.

Cenabı Allah kâfirlere olan vaîd ve inzardan sonra mü'minlere va'd-ü tebşir ile buyuruyor ki:

30.��a¡æ£  aÛ£ ˆ¡íå  Ó bÛ¢ìa ‰ 2£¢ä b aÛÜ£¨é¢ q¢á£  a¤n Ô bߢìa›� Onlar ki rabbımız Allahdır dediler sonra istikamet ettiler, doğru gittiler - ya'ni Allahın vahdâniyyet ve rübubiyyetini tasdık ve ıkrar edip şirke rücu' etmeksizin o ıkrarda sâbit olarak muktezâsınca gittiler. Tefsiri Keşşafta der ki: « �qá� » istikametin

Sh:»4200[]

mertebe ıkrardan terahısi ve onun üzerine fadlı hasebiyledir. Çünkü bütün şan, istikamettedir. « ��a¡ã£ à b aÛ¤à¢ìª¤ß¡ä¢ìæ  aÛ£ ˆ©íå  a¨ß ä¢ìa 2¡bÛÜ£¨é¡ ë ‰ ¢ìÛ¡é© q¢á£  Û á¤ í Š¤m b2¢ìa� » kavli kerîmi de bunun bir nazîridir. Ma'nâ: sonra o ıkrar ve muktezası üzerinde sebat ettiler demektir �açg�. Hazreti Ebi bekirden bir rivayette: kavilde müstekım oldukları gibi fiılde de müstekım oldular. Diğer bir rivayette de yine Ebû bekrisıddık radıyallahü anh bunu tilâvet edip ne dersiniz? dedi «günah işlemediler» dediler, pek zoruna hamlettiniz «ıbâdeti evsane dönmediler» dedi. Hazreti Ömer radıyallahü anh de bir hutbesinde bu âyeti tefsir edip demiştir ki «Allaha itaatte istikamet yaptılar, tilkiler gibi hîylekârlığa sapmadılar». Hazreti Osman radıyallahü anhten: amelde ıhlâs yaptılar, Hazreti Ali kerremallahü vechehuden: feraizı edâ ettiler, Süfyani sevrî Hazretlerinden: dediklerine muvafık amel ettiler, Rebî' ibni Enesten: Allahın mâsivâsından ı'raz eylediler, Süfyan ibni Abdillâhissekafî radıyallahü anh Hazretleri de demiştir ki: ya Resulâllah! bana tutunacağım bir emir haber ver dedim, Resulullah buyurdu ki « �Ó¢3¤ ‰ 2£¡ó  aÛÜ£¨é¢ q¢á£  a¤n Ô¡á¤� » rabbım Allah de, sonra da müstekım ol», bunun üzerine «benim hakkımda en korkacağın nedir?» dedim, Resuli ekrem sallalahü aleyhi vesellem buyurdu ki: kendi dilini tutup «işte bu» buyurdu. ��m n ä Œ£ 4¢ Ç Ü î¤è¡á¢ aÛ¤à Ü¨¬÷¡Ø ò¢›� üzerlerine peyderpey Allahın elçileri Melekler iner - kâfirlere Şeytanlar karin olduğu gibi bunlara da Melekler iner. Mücahid ve Süddî demişler: ındel'mevt, Mukatil demiş: ındel'ba's, ba'zıları da: hem mevt, hem kabir, hem ba's sırası demişler, maamafih âyet, mutlaktır. Dünyada hayatın her lâhzasına da sadıktır, « ��m n ä Œ£ 4¢� » hem muzari' olmakla istimrar, hem tefe'ulden olmakla tekellüf ve tevâli ifâde eder, bahusus hem Dünya ve hem Âhıret tansıs de olunacak, ya'ni dembedem iner iner dururlar. ��a æ¤›� Şöyle diye ki ����Û b m ‚ bÏ¢ìa›�� korkmayın - istikbalden

Sh:»4201[]

endişe etmeyin ��ë Û b m z¤Œ ã¢ìa›� mahzun da olmayın - ya'ni geçmişe de merak etmeyin. Çünkü «��a Û b¬ a¡æ£  a ë¤Û¡î b¬õ  aÛÜ£¨é¡ Û b ì¤Ò¥ Ç Ü î¤è¡á¤ ë Û bç¢á¤ í z¤Œ ã¢ìæ 7� » dur. ��ë a 2¤’¡Š¢ëa 2¡bÛ¤v ä£ ò¡ aÛ£ n©ó ×¢ä¤n¢á¤ m¢ìÇ †¢ëæ ›� va'dolunup durduğunuz Cennet ile müjdelenin, neş'elenin 31. ��ã z¤å¢ a ë¤Û¡î b¬ëª¯¢×¢á¤›� biz sizin evliyanız dostlarınızız ����Ï¡ó aÛ¤z î¨ìñ¡ aÛ†£¢ã¤î b ë Ï¡ó aÛ¤b¨¡Š ñ¡7›�� hem Dünya hem Âhırette - bu kayid gösterir ki Meleklerin inişi hem Dünya hem Âhırete şamildir. Ancak ba'zıları bunun doğrudan doğru kelâmı ilâhî olduğuna kail olmuşlardır ki « �����a ÛÜ£¨é¢ ë Û¡ó£¢ aÛ£ ˆ©íå  a¨ß ä¢ìa=� » kabîlinden veliyyül'emir, veliyyünni'met, hâmî ve hafîz demek olur. Lâkin zâhir olan Melâikenin kelâmından olmasıdır. Cennet ile sevinecek ne var derseniz! ��ë Û Ø¢á¤ Ï©îè b ß b m ’¤n è©¬ó a ã¤1¢Ž¢Ø¢á¤›� orada size canlarınız ne arzu ederse var ��ë Û Ø¢á¤ Ï©îè b ß bm †£ Ç¢ìæ 6›� hem orada size ne isterseniz var, ya'ni her neyi gelsin derseniz hemen gelir 32. ��ã¢Œ¢Û¦b›� bir nüzül, ya'ni konukluk ikramiyye olarak ��ß¡å¤ Ë 1¢ì‰§ ‰ y©îá§;›� bir gafûr rahîmden - saadet mertebeleri tam ve fevkattam olmak üzere ikidir. Tam saadet, zatında kâmil olacak sıfatı fadıla iktisab etmektir. Bu dereceyi geçip de nâkısları kemale irdirmek için çalışmak da fevkattamdır. Birinciye işaret olmak üzere « ��a¡æ£  aÛ£ ˆ¡íå  Ó bÛ¢ìa ‰ 2£¢ä b aÛÜ£¨é¢ q¢á£  a¤n Ô bߢìa� » buyurulduğu gibi ikinciyi anlatmak üzere de buyuruluyor ki:

��SS› ë ß å¤ a y¤Ž å¢ Ó ì¤Û¦b ß¡à£ å¤ … Ç b¬ a¡Û ó aÛÜ£¨é¡ ë Ç à¡3  • bÛ¡z¦b ë Ó b4  a¡ã£ ä©ó ß¡å  aۤࢎ¤Ü¡à©î堝›��

Sh:»4202[]

��TS› ë Û b m Ž¤n ì¡ô aÛ¤z Ž ä ò¢ ë Û b aێ£ î£¡÷ ò¢6 a¡…¤Ï É¤ 2¡bÛ£ n©ó ç¡ó  a y¤Ž å¢ Ï b¡‡ a aÛ£ ˆ©ô 2 î¤ä Ù  ë 2 î¤ä é¢ Ç † aë ñ¥ × b ã£ é¢ ë Û¡ó£¥ y à©îᥠUS› ë ß b í¢Ü Ô£¨îè b¬ a¡Û£ b aÛ£ ˆ©íå  • j Š¢ëa7 ë ß b í¢Ü Ô£¨îè b¬ a¡Û£ b ‡¢ë y Å£§ Ç Ä©î᧠VS› ë a¡ß£ b í ä¤Œ Ë ä£ Ù  ß¡å  aÛ’£ ,î¤À bæ¡ ã Œ¤Î¥ Ï b¤n È¡ˆ¤ 2¡bÛÜ£¨é¡6 a¡ã£ é¢ ç¢ì  aێ£ à©îÉ¢ aۤȠܩîᢠWS› ë ß¡å¤ a¨í bm¡é¡ aÛ£ î¤3¢ ë aÛ䣠è b‰¢ ë aÛ’£ à¤¢ ë aÛ¤Ô à Š¢6 Û bm Ž¤v¢†¢ëa Û¡Ü’£ à¤¡ ë Û b ۡܤԠࠊ¡ ë a¤v¢†¢ëa Û¡Ü£¨é¡ aÛ£ ˆ©ô  Ü Ô è¢å£  a¡æ¤ ×¢ä¤n¢á¤ a¡í£ bê¢ m È¤j¢†¢ë栝%› XS› Ï b¡æ¡ a¤n Ø¤j Š¢ëa Ï bÛ£ ˆ©íå  Ç¡ä¤†  ‰ 2£¡Ù  í¢Ž j£¡z¢ìæ  Û é¢ 2¡bÛ£ î¤3¡ ë aÛ䣠è b‰¡ ë ç¢á¤ Û bí Ž¤÷ à¢ìæ  YS› ë ß¡å¤ a¨í bm¡é¬© a ã£ Ù  m Š ô aÛ¤b ‰¤ž   b‘¡È ò¦ Ï b¡‡ a¬ a ã¤Œ Û¤ä b Ç Ü î¤è b aÛ¤à b¬õ  aç¤n Œ£ p¤ ë ‰ 2 o¤6 a¡æ£  aÛ£ ˆ©¬ô a y¤î bç b Û à¢z¤ï¡ aÛ¤à ì¤m¨ó6 a¡ã£ é¢ Ǡܨó ×¢3£¡ ‘ ó¤õ§ Ó †©íŠ¥ PT› a¡æ£  aÛ£ ˆ©íå  í¢Ü¤z¡†¢ëæ  Ï©¬ó a¨í bm¡ä b Û bí ‚¤1 ì¤æ  Ç Ü î¤ä 6b a Ï à å¤ í¢Ü¤Ô¨ó Ï¡ó aÛ䣠b‰¡  î¤Š¥ a â¤ ß å¤ í b¤m©ó¬ a¨ß¡ä¦b í ì¤â  aÛ¤Ô¡î¨à ò¡6 a¡Ç¤à Ü¢ìa ß b‘¡÷¤n¢á¤= a¡ã£ é¢ 2¡à b m È¤à Ü¢ìæ  2 –©îŠ¥›��

Sh:»4203[]

��QT› a¡æ£  aÛ£ ˆ©íå  × 1 Š¢ëa 2¡bÛˆ£¡×¤Š¡ ۠࣠b u b¬õ ç¢á¤7 ë a¡ã£ é¢ Û Ø¡n bl¥ Ç Œ©íŒ¥= RT› Û bí b¤m©îé¡ aÛ¤j bŸ¡3¢ ß¡å¤ 2 î¤å¡ í † í¤é¡ ë Û b ß¡å¤  Ü¤1¡é©6 m ä¤Œ©í3¥ ß¡å¤ y Ø©î᧠y à©î†§ ST› ß b í¢Ô b4¢ Û Ù  a¡Û£ b ß b Ó †¤ Ó©î3  Û¡ÜŠ£¢¢3¡ ß¡å¤ Ó j¤Ü¡Ù 6 a¡æ£  ‰ 2£ Ù  Û ˆ¢ë ߠ̤1¡Š ñ§ ë ‡¢ë Ç¡Ô bl§ a Û©î᧠TT› ë Û ì¤ u È Ü¤ä bê¢ Ó¢Š¤a¨ã¦b a Ç¤v à¡î£¦b Û Ô bÛ¢ìa Û ì¤Û b Ï¢–£¡Ü o¤ a¨í bm¢é¢6 õ a Ç¤³v à¡ó£¥ ë Ç Š 2¡ó£¥ 6 Ó¢3¤ ç¢ì  Û¡Ü£ ˆ©íå  a¨ß ä¢ìa 碆¦ô ë ‘¡1 b¬õ¥6 ë aÛ£ ˆ©íå  Û bí¢ìª¤ß¡ä¢ìæ  Ï©¬ó a¨‡ aã¡è¡á¤ ë Ó¤Š¥ ë ç¢ì  Ç Ü î¤è¡á¤ Ç à¦ó6 a¢ë¯Û¨¬÷¡Ù  í¢ä b… ë¤æ  ß¡å¤ ß Ø bæ§ 2 È©î†§;›��

Meali Şerifi

Ben şübhesiz müslimanlardanım deyip salâh ile çalışarak Allaha da'vet eden kimseden daha güzel sözlü de kim olabilir? 33 Hem hasene de müsavi olmaz seyyie de, seyyieyi en güzel olan hasene ile def'et o vakıt bakarsın ki seninle arasında bir adâvet bulunan kimse yakılgan bir hısım gibi olmuştur 34 O rütbeye ise ancak sabredenler kavuşturulur ve o rütbeye ancak büyük bir hazz sahibi olan kavuşturulur 35 Şayed seni Şeytandan bir dürtüş dürtecek olursa hemen Allaha sığın (istiaze et) çünkü odur ancak işiden bilen 36 Ve onun âyetlerindendir leyl-ü nehar, şems-ü kamer; şems-ü kamere secde etmeyin de onları yaradan Allaha secde edin, gerçek ona

Sh:»4204[]

ıbadet edeceksiniz 37 Buna karşı kibretmek olsun ki rabbının huzurundakiler gece ve gündüz ona tesbih ederler, hem onlar usanmazlar 38 Ve onun âyetlerindendir ki sen Arzı görürsün boynu bükük huşu' halinde, derken üzerine suyu indiriverdikmi ihtizaz eder ve kabarır, şübhe yok ki ona o hayatı veren elbette ölüleri dirilticidir, hakikat o her şey'e kadirdir 39 Âyetlerimizde ilhada sapan sapgınlar elbette bize gizli kalmazlar o halde ateşe atılanmı hayırlıdır yoksa Kıyamet günü emniyyet içinde gelecek olan mı? Düşünün de istediğinizi yapın, çünkü o her ne yaparsanız görür 40 Onlar: o zikir kendilerine geldiği vakıt ona körlük eden mülhidler, halbuki o misli bulunmaz azîz bir kitab 41 Ona ne önünden ne ardından bâtıl yaklaşamaz, bütün kâinatın öğdüğü hamîd bir hakîmden indirilme bir tenzil 42 Sana senden evvelki Resullere denilenden başka bir şey denilmiyor ve şübhe yok ki rabbın hem bir mağrifet sahibidir hem de elîm bir ıkab 43 Ve eğer biz onu a'cemî bir Kur'an yapa idik diyecekler idiki: âyetleri tafsıyl edilseydi ya! Araba Acemcemi? de ki: o, iyman edenler için hidayet ve şifadır, iyman etmiyenlerin ise kulaklarında bir ağırlık vardır ve o onlara karşı körlüktür, onlara uzak bir mekândan haykırılır 44

33.��ë ß å¤ a y¤Ž å¢ Ó ì¤Û¦b ߡ࣠夛� ve kimdir o kimseden daha güzel sözlü ki - ya'ni kavli ve mezhebi o kimseden daha güzel hiç bir kimse olamaz ki ��… Ç b¬ a¡Û ó aÛÜ£¨é¡ ë Ç à¡3  • bÛ¡z¦b ë Ó b4  a¡ã£ ä©ó ß¡å  aۤࢎ¤Ü¡à©îå ›� ben şübhesiz müslimîndenim deyip, ya'ni ıhlâs ile Allaha yüz tutup islâm mezhebini seve seve iltizam edip hayır ve salâha çalışarak Allaha da'vet etmektedir - Sûrenin başında geçtiği üzere « ��Ӣܢì2¢ä b Ï©¬ó a ×¡ä£ ò§ ߡ࣠b m †¤Ç¢ìã b¬ a¡Û î¤é¡� » diyen kâfirlerin sözlerine karşı ne güzel bir cevabtır. Allaha da'vet Enbiyanın ve veresei enbiya olan irmişlerin meslekidir « ��Ó¢3¤ 稈¡ê©  j©îÜ©¬ó a …¤Ç¢ì¬a a¡Û ó aÛÜ£¨é¡ Ǡܨó 2 –©îŠ ñ§ a ã ¯b ë ß å¡ am£ j È ä©ó6� » buyurulduğu üzere bu âyet de başta Peygamber olmak üzere onun izince giden

Sh:»4205[]

ve basıret ile Allaha da'vet eden erenlerin hepsine şamildir. Bu haysiyyetledir ki İbni Abbastan bir rivayette: bunun Resulullah hakkında, bir rivayette de ashabı hakkında nâzil olduğu nakledilmiş, Hazreti Aişeden de müezzinler hakkında nâzil olduğu rivayet olunmuştur. Maamafih sebebi nüzul hass olsa bile bu vasıflarla muttasıf olan ya'ni islâma mu'tekıd hâlîs muvahhid ve hayra, salâh âmili olarak Allaha da'vet eden her dâıy bu mefhumda dahil olduğunda şübhe yoktur. Sûre, mekkî olmak ezan ise Medîne de meşru' kılınmış bulunmak hasebiyle müezzinler hakkında nüzulu rivayetini hukmün onlara da şümulu ma'nâsına anlamak ıktiza eder, Ezanın da en güzel sözlerden olduğu söz götürmez. Demek olur ki Allaha da'vet yalnız iymana da'vet etmek değildir, mü'minleri amele da'vet de bu ma'nâda dahildir. Binaenaleyh Allaha da'vet tevhid ve taatine da'vet demektir ki bunun meali de lilakullaha da'vete raci' olur. Hulâsa Allaha da'vet en güzel sözdür, ancak böyle olması iki şart ile meşruttur: birisi, o da'vet yalnız kuru bir lâftan ıbaret kalmamalı, hali kaline muhalif olmamalı, ameli salihe ıktiran etmelidir. Ya'ni evvelâ kendini düzeltmeli kendisi ilâhî ahlâk ile mütehallık olup başkalarını da'vete lâyık ve sözüne kendi fı'li şâhid olacak vechile çalışarak güzel iş yaparak da'vet etmeli ki basîret üzere bulunmak ve iycabında seyfe sarılmak bu ameli salih cümlesindendir, birisi de islâmdır, dâıy müslimînden olmalı, da'vetine hiç şirk karıştırmıyarak «rabbımız Allah deyip sonra istikametle giden» hâlîs müslimanlardan bulunmalıdır. İslâm olmayınca amelde tam salâh bulunmaz ve Allaha da'vet edilmiş olmaz. Ebû Hayyan Bahirde der ki Zeyd ibni Ali « ��… Ç b a¡Û ó aÛÜ£¨é¡ 2¡bێ£ î¤Ñ¡� » demiştir. Kendisini Beni Ümeyye mülûkünden ba'zı zalemeye karşı seyf ile huruca sevk eden de bu olsa gerektir.

Sh:»4206[]

Müşarünileyh Zeyn kitabullaha âlim idi Hişam ibni Abdilmelikin habsinde iken kendisinden zabt edenlere takrir ettiği tefsirinden bir kısmına vâkıf oldum ki ılimden ve kelâmı Arab ile istişhaddan çok bir hazzı var. Denilir ki biraderi Muhammed Bâkır ile ikisi münazara ettikleri zaman herkes hukkalarını alıp toplanırlar, onların sanihati ılmiyyelerini yazarlardı rahimehümallah ve radıye anhüma �açg�.

Allaha da'vetin meratibi ve mertebesine göre mezahım ve mebtaıbi bulunduğundan dolayı da buyuruluyor ki: 34. ��ë Û b m Ž¤n ì¡ô aÛ¤z Ž ä ò¢ ë Û b aێ£ î£¡÷ ò¢6›� bununla beraber güzellik de müsavî olmaz kötülük de - hasene ile seyyie, müsavî olmak şöyle dursun her hasene de bir olmaz, her seyyie de, hem güzel huyların iyi amellerin âsâr ve ahkâmda mertebeleri muhteliftir. Meselâ kötülüğe karşı kötülükle iyiliğe karşı kötülük bir olamıyacağı gibi iyiliğe karşı iyilikle kötülüğe karşı iyilik bir olmaz. Onun için en güzel olan da'vete karşı yapılan kötülükler, o küfürler, küfranlar, eziyyetler de kötülüklerin kötüsüdür. Bununla beraber o kötülüklerin de muhtelif mertebeleri vardır. O halde ne yapmalı? Emirbilma'ruf ve nehiy anilmünker ile Allaha da'vet yapılırken kötülüklerin teşdidine sebiyyet vermiyerek ��a¡…¤Ï É¤ 2¡bÛ£ n©ó ç¡ó  a y¤Ž å¢›� en güzel hasene olan muâmele ile yâhud Allaha da'vetin en güzel sureti ile def'et ��aێ£ î£¡÷ ò¢6›� o seyyieyi - o muhtelif meratibdeki seyyieyi, kötülüğü def'etmek için en güzel yol Allaha da'vet yolu, Allaha da'vetin en güzel tarzı islâm ile ameli saliha mukarin olanı, ameli salihin en güzeli de kötülüğe karşı iyiliktir ki mücerred afivden, sabırdan daha güzeldir. ��Ï b¡‡ a aÛ£ ˆ©ô 2 î¤ä Ù  ë 2 î¤ä é¢ Ç † aë ñ¥›� O surette bir de bakarsın ki seninle arasında adavet

Sh:»4207[]

bulunan kimse ��× b ã£ é¢ ë Û¡ó£¥ y à©îᥛ� şefekatli bir hısım gibi olmuştur. - Denilmiştir ki netekim Ebû süfyan öyle oldu.

35.��ë ß b í¢Ü Ô£¨îè b¬ a¡Û£ b aÛ£ ˆ©íå  • j Š¢ëa7›� Ona ise kötülüğü en güzel hasene ile def'etmek seciyyesine ancak sabredenler, sabrı huy edinenler irdirilir - çünkü nefsi intikam hissinden def'etmek ancak sabrı hakikî ile olur. ��ë ß b í¢Ü Ô£¨îè b¬ a¡Û£ b ‡¢ë y Å£§ Ç Ä©î᧛� Ve ona ancak azîm hazz sahibi irdirilir - kuvvei ruhiyye ve fezaili nefsiyyeden yüksek bir derece ile, ni'meti ilâhiyyeden büyük bir nasîbe mazher olmuş bahtiyar nâil olur. 36. ��ë a¡ß£ b í ä¤Œ Ë ä£ Ù  ß¡å  aÛ’£ ,î¤À bæ¡ ã Œ¤Î¥›� Ve şayed seni Şeytandan bir dürtme dürtecek olursa ona uyma da şerrinden ��Ï b¤n È¡ˆ¤ 2¡bÛÜ£¨é¡6›� hemen Allaha sığın « ��a Ç¢ì‡¢ 2¡bÛ£¨Üé¡ ß¡å  aÛ’£ î¤À bæ¡ aÛŠ£ u©îá¡� » deyip Allahın korumasını iste ��a¡ã£ é¢ ç¢ì  aێ£ à©îÉ¢ aۤȠܩîᢛ� şübhesiz ki odur öyle semî' öyle alîm - senin sığınmanı işidir, niyyetini ve her halini bilir. - Allaha da'vet, a'mal ve ekvalin en güzellerinden olduğu beyan buyurulduktan sonra onun azamet ve kudretini en bâhir âyetlerle göstermek üzere buyuruluyor ki: 37. «SECDE AYETİDİR» ��ë ß¡å¤ a¨í bm¡é¡ aÛ£ î¤3¢ ë aÛ䣠è b‰¢›� ve onun âyetlerinden: vücud ve kudretinin, ılim ve hikmetinin delâil ve alâmetlerindendir gece ile gündüz - âlemdeki bu hâdiseler, zamanın cereyanındaki bu tehavvüller, bunlar gösterir ki yukarıda yaradıldıkları beyan olunan Arz ve Seması ile bu âlem bir kararda, bir tabiatte durup kalmaz, lâhzadan lâhzaya, halden hale değişir, bu günü yarın ta'kıb eder, bu surette bütün bu tahavvülât halikının sun-u kudretini ve bu Dünyanın bir Âhıreti bulunduğunu gösterir. Gaflet etmemek lâzım gelir ki gece ile gündüzün bu ıhtarında mağrurlara bir inzar, magmumlara bir tesliyet mündemicdir.

Sh:»4208[]

Böyle gece ile gündüz onun âyatından olduğu gibi ��ë aÛ’£ à¤¢ ë aÛ¤Ô à Š¢6›� ve Güneşle Ay da - biri gündüz sultanı olan zıya, biri de gece sultanı olan nur, ikisi de Allah tealânın san'at ve kudretinin, Semai Dünyayı tezyin eden en güzel tecelliyatındandır. Leyl-ü nehare nazaran Şems-ü Kamerin aksedilerek ifâde edilmesinde bir kaç fâide vardır: birincisi, Şemsin nehare ittisalini muhafaza etmek, ikincisi, Şemsin Kamere nazaran esaletine işaret eylemek, üçüncüsü, geceden gündüze geçildiği gibi gündüzden de geceye olan tehavvüle iyma eylemek, dördüncüsü de leyl-ü nehar ile Şems-ü Kamer arasında « �‰aõ� » harfinde bir tevazün letafeti vermektir. Şems-ü Kamerin bu tecelliyatından dolayı ��Û bm Ž¤v¢†¢ëa Û¡Ü’£ à¤¡ ë Û b ۡܤԠࠊ¡›� ne Şemse ne de Kamere secde etmeyin - çünkü onlar da sizin gibi mahlûklardır ��ë a¤v¢†¢ëa Û¡Ü£¨é¡ aÛ£ ˆ©ô  Ü Ô è¢å£ ›� bütün onları yaratmış olan Allaha secde edin ��a¡æ¤ ×¢ä¤n¢á¤ a¡í£ bê¢ m È¤j¢†¢ëæ ›%›�� eğer siz gerçekten ona ıbadet edecekseniz - başkasına secde etmezsiniz, zira secde ıbadetin en hassıdır. « �� Ü Ô è¢å£ � » de « �çå� » zamiri Zemahşerînin beyanına göre âyat te'viliyle leyl-ü nehar ve Şems-ü Kamere raci' olmak üzere cem'i müennes getirilmiştir. Bununla beraber: « ��×¢3£¥ Ï©ó Ï Ü Ù§ í Ž¤j z¢ìæ � » gibi Şems-ü Kamerle beraber bütün nücume dahi ircaı melhuzdur. İmamı Şafiîye göre secde işbu « ��m È¤j¢†¢ëæ � » da yapılır. Lâkin İmamı a'zam Ebû Hanîfe Hazretlerine göre ikinci âyetin nihayetinde « ��Û bí Ž¤÷ à¢ìæ � » da yapılmalıdır. Çünkü kelâm orada tamam oluyor, İbni Abbas, İbni Ömer, Ebû vâil ve Bekr ibni Abdillah da buna kail olmuşlar, Mesruk, Sülemî, Nehaî, Ebi Salih ve İbni Sirînden de böyle naklolunmuştur. Yine tehavvülâtı âleme işaretle buyuruluyor ki

39.��ë ß¡å¤ a¨í bm¡é¬©›� ve onun âyâtındandır ki ��a ã£ Ù  m Š ô aÛ¤b ‰¤ž   b‘¡È ò¦›� sen Arzı

Sh:»4209[]

hâşi' görürsün - boyun bükük bir zelîl gibi kuraklıktan çökmüş, perişan bir hale düşmüştür. Arzın husran ve kuraklık halindeki perişanlığı zillete düşmüş bir kimsenin boynunu büktüğü huşu' ya'ni tezellül haline benzetilmiştir, bu teşbih bir taraftan secde etmek istemiyen mütekebbirlerin nihayet toprak olup zelîl olacaklarını ıhtar ettiği gibi bir taraftan da mütevazı' olanların yükseleceklerini iş'ar için buyuruluyor ki ��Ï b¡‡ a¬ a ã¤Œ Û¤ä b Ç Ü î¤è b aÛ¤à b¬õ ›� derken onun üzerine o suyu indirdiğimiz vakıt ��aç¤n Œ£ p¤ ë ‰ 2 o¤6›� ihtizaz eder, deprenir ve kabarır ��a¡æ£  aÛ£ ˆ©¬ô a y¤î bç b›� şübhe yok ki ona o hayatı veren - o Arzı öyle dirilten ��Û à¢z¤ï¡ aÛ¤à ì¤m¨ó6›� elbette ölüleri dirilticidir. - Ruhsuz cesedlere ruh verir ��a¡ã£ é¢ Ǡܨó ×¢3£¡ ‘ ó¤õ§ Ó †©íŠ¥›� şübhesiz ki o her şey'e kadirdir. - İradesinin teallûk ettiği her şey, vücude gelir, kâfirler yıkılır, mü'minler yükselir. Onun için halden yılmayıp da'vete ıkdam etmelidir. Bu beyandan sonra istikametin zıddına giden mülhidleri tehdid ile buyuruluyor ki:

40.��a¡æ£  aÛ£ ˆ©íå  í¢Ü¤z¡†¢ëæ  Ï©¬ó a¨í bm¡ä b›� Bizim âyetlerimizde mülhidlik edenler -

İLHAD, esasen lâhde koymak demek olup doğruluktan eğrilmek, haktan bâtıla sapmak ma'nâsına dahi gelir. Rağıb der ki: ilhan iki türlüdür: birisi Allaha şirk ilhadı, birisi de esbabda şirk ilhadıdır. Evvelkisi iymana münafî olur, onu ibtal eder ikincisi ise onu ibtal etmezse de tutamaklarını zayıflatır �açg�. Âyetlerde ilhad, doğru ma'nâ vermeyip istikametten ayrılarak eğrisine çekmek demek olur ki tekzibe ve yanlış te'vil-ü tahrife şamil olur. Âyât,

Sh:»4210[]

zikrolunan leyl-ü nehar, Şems-ü Kamer gibi tekvinî âyetler ve mu'cizelerle Kur'an gibi tenzilî ve teşriî olan âyetlerden eammdır. Her ikisine de aykırı gitmek ilhaddır. İlhadın da cezası nâra atılmaktır. Çünkü ilhad, ateşe gülüstan diye atılmak gibidir. Onun için buyuruluyor ki ��a Ï à å¤ í¢Ü¤Ô¨ó Ï¡ó aÛ䣠b‰¡  î¤Š¥ aÛƒPPP›�

��a¡Ç¤à Ü¢ìa ß b‘¡÷¤n¢á¤=›� - tehdiddir. 41. ��a¡æ£  aÛ£ ˆ©íå  × 1 Š¢ëa 2¡bÛˆ£¡×¤Š¡ ۠࣠b u b¬õ ç¢á¤7›� - yukarıki « ��a¡æ£  aÛ£ ˆ©íå  í¢Ü¤z¡†¢ëæ  Ï©¬ó a¨í bm¡ä b� » dan bedeldir. Binaenaleyh haberi de geçen « ����Û bí ‚¤1 ì¤æ  Ç Ü î¤ä 6b�� » dır. Zikirden murad, Kur'an olduğu için mutlak âyâttan sonra bilhassa Kur'anın şanına ı'tina ile tansıstir. Demek ki âyât, Kur'andan eamm olduğu gibi ilhad da küfürden eammdır. ��×¡n bl¥ Ç Œ©íŒ¥=›� azîz bir kitab - ya'ni bir kitab ki misli bulunmaz 42. ��Û bí b¤m©îé¡ aÛ¤j bŸ¡3¢ ß¡å¤ 2 î¤å¡ í † í¤é¡ ë Û b ß¡å¤  Ü¤1¡é©6›� ne önünden ne ardından ona bâtıl yanaşamaz. - Mündericatı hiç bir vechile ibtal edilemiyecek derecede doğru ve sağlam ona karşı yapılan lâğviyyat, küfr-ü ilhad, onun haddi zatındaki huccet ve metanetine hiç halel veremez, öyle azîz ��m ä¤Œ©í3¥ ß¡å¤ y Ø©î᧠y à©î†§›� hamîd, ya'ni bütün kâinatın üzerindeki ni'metleriyle hamd-ü medhettiği bir hakîmden indirilme.

Ya Muhammed!

43.��ß b í¢Ô b4¢ Û Ù  a¡Û£ b ß b Ó †¤ Ó©î3  Û¡ÜŠ£¢¢3¡ ß¡å¤ Ó j¤Ü¡Ù 6›� sana senden evvelki Peygamberlere söylenenden başka bir şey söylenmiyor - kâfirler tarafından sana söylenen sözlerin bütün hasılı « ��Ï b¡ã£ b 2¡à b¬ a¢‰¤¡Ü¤n¢á¤ 2¡é© × bÏ¡Š¢ëæ � » diye evvelki Peygamberlere karşı söylenen küfür ve tekzib-ü ilhaddan başka bir şey değildir. Binaenaleyh keder etme de onlar gibi sabret ��a¡æ£  ‰ 2£ Ù  Û ˆ¢ë ߠ̤1¡Š ñ§ ë ‡¢ë Ç¡Ô bl§ a Û©î᧛� şübhe yok ki rabbın

Sh:»4211[]

muhakkak bir mağrifet sahibi, hem de elîm bir ıkab sahibidir. - Enbiyasına ve tevbekâr olanlara mağrifeti büyük olmakla beraber a'dâsına ve ehli ma'sıyetine ıkabı da çok elîmdir. Günü gelir o yola gelmek istemiyen kâfirlerin, mülhidlerin belâlarını verir. Balâda «��סn bl¥ Ï¢–£¡Ü o¤ a¨í bm¢é¢ Ó¢Š¤a¨ã¦b Ç Š 2¡î£¦b Û¡Ô ì¤â§ í È¤Ü à¢ìæ =� » burada da « ��m ä¤Œ©í3¥ ß¡å¤ y Ø©î᧠y à©î†§� » buyurulmasına karşı o yapılan ilhad cümlesinden olmak üzere demişler ki «o öyle bir tenzil ise neye Arabca olmuş, başka bir lisan ile indirilse de mu'cizeliği daha açık olsa ya? Ona cevaben istinaf «vâv» ı ile buyuruluyor ki: 44. ��ë Û ì¤ u È Ü¤ä bê¢ Ó¢Š¤a¨ã¦b a Ç¤v à¡î£¦b›� ve eğer biz onu A'cemî bir Kur'an yapsa idik - ya'ni fasîh Arabcanın gayri bir dil ile indirse idik ��Û Ô bÛ¢ìa›� muhakkak diyeceklerdi ki ��Û ì¤Û b Ï¢–£¡Ü o¤ a¨í bm¢é¢6›� âyetleri tafsıl edilse! - Anlaşılacak bir lisan ile ayırd edilip anlatılsa! Yâhud diğer bir ma'nâ ile: her dilden ayrı ayrı olarak ba'zısı Arabî, ba'zısı Acemî olsa ne vardı? ��õ a Ç¤³v à¡ó£¥ ë Ç Š 2¡ó£¥ 6›� Araba Acemcemi - Arabî bir Peygambere Acemce bir Kur'an olur mu? Yâhud bir Araba Acemce söylenirmi? derlerdi, ve o vakıt « ��Ӣܢì2¢ä b Ï©¬ó a ×¡ä£ ò§ ߡ࣠b m †¤Ç¢ìã b¬ a¡Û î¤é¡� » demelerinin bir ma'nâsı olurdu. (Sûrei «İbrahim» de « ��ë ß b¬ a ‰¤ Ü¤ä b ß¡å¤ ‰ ¢ì4§ a¡Û£ b 2¡Ü¡Ž bæ¡ Ó ì¤ß¡é© Û¡î¢j î£¡å  Û è¢á¤6� » bak). Acemî, Acem cinsine mensub olan. Acem, Arabın gayrisi, Türk, Fürs, Hindli, Avrupalı ilh... Hangi cinsten olursa olsun fasîh olmıyan iyi söyleyemiyen, gerek tutukluktan ve gerek dilinin garâbetinden dolayı dediği anlaşılmıyana a'cemî denir ki biz bunu her hususta ta'mim ederek acemi deriz, a'cem de ayni ma'nâdadır. Onun için a'cemînin « ��íb� » sı nisbet mi, mübaleğa mı diye münakaşa edilmiştir. Maamafih Kamusun işaret ettiği vechile a'cem bir de Arabdan olmıyana denilir, müfredi ve cem'ı beraberdir. « �‰ u¢3¥ ë Ó ì¤â¥ a Ç¤v á¢� » denilir, Arabî değil demek olur. Şu halde A'cemî, nisbet olarak Arabın gayri olan Acemî ma'nâsına da gelebilecektir.

Sh:»4212[]

Netekim âyette de A'cemî gayri Arab diye tefsir edilmiştir. �Ó¢3¤›� de ki �ç¢ì ›� o Arabî Kur'an ��Û¡Ü£ ˆ©íå  a¨ß ä¢ìa›� iyman edenler için - ki gerek Arab olsun gerek gayrısı ��ç¢†¦ô›� ayni hidâyet - doğru yola irşad eden rehber ��ë ‘¡1 b¬õ¥6›� ve mahzı şifadır. - Sînelerdeki marazlara: cehalet, ahlâksızlık, şübhecilik gibi derdlere devâdır, iyman eden ondan istifade etmenin yolunu da bulur, hiç olmazsa « ��Ï Ž¤÷ Ü¢ì¬a a ç¤3  aÛˆ£¡×¤Š¡ a¡æ¤ ×¢ä¤n¢á¤ Û bm È¤Ü à¢ìæ =� » emri mucebince bilen ehlinden sorar. ��ë aÛ£ ˆ©íå  Û bí¢ìª¤ß¡ä¢ìæ ›� iyman etmiyenlere gelince ��Ï©¬ó a¨‡ aã¡è¡á¤ ë Ó¤Š¥›� onların kulaklarında bir ağırlık vardır - Arab olsa da iyi işitmezler ��ë ç¢ì  Ç Ü î¤è¡á¤ Ç à¦ó6›� hem de o, onlara karşı bir körlüktür - onun güzelliğini, hikmetlerini, inceliklerini göremezler, aksine teessür duyarlar ��a¢ë¯Û¨¬÷¡Ù  í¢ä b… ë¤æ  ß¡å¤ ß Ø bæ§ 2 È©î†§;›� onlara uzak bir mekândan bağırılır - bu ifâdede bir kaç ma'nâ vardır: birincisi: hıtaba kabiliyyetleri olmadığını « ��ß r 3¢ aÛ£ ˆ©íå  × 1 Š¢ëa × à r 3¡ aÛ£ ˆ©ô í ä¤È¡Õ¢ 2¡à b Û bí Ž¤à É¢ a¡Û£ b…¢Ç b¬õ¦ ë ã¡† a¬õ¦6� » mazmunu üzere bir temsildir. « �� ä¢Š©íè¡á¤ a¨í bm¡ä b Ï¡ó aÛ¤b¨Ï bÖ¡ ë Ï©¬ó a ã¤1¢Ž¡è¡á¤� » buyurulacağı üzere islâm sıyt-ü şevketinin âfâka intişar edip uzaklara kadar yayıldıktan sonra onun kadrini takdir etmiyen Arablara uzaktan nidâ edeceğine işarettir. Üçüncüsü Sûrei «Mü'min» de geçtiği üzere « ��a¡æ£  aÛ£ ˆ©íå  × 1 Š¢ëa í¢ä b… ë¤æ  Û à Ô¤o¢ aÛÜ£¨é¡ a ×¤j Š¢ ß¡å¤ ß Ô¤n¡Ø¢á¤ a ã¤1¢Ž Ø¢á¤ a¡‡¤ m¢†¤Ç ì¤æ  a¡Û ó aÛ¤b©íà bæ¡ Ï n Ø¤1¢Š¢ëæ � » mısdakınca nidâ olunacaklarına da işaret olur. ��UT› ë Û Ô †¤ a¨m î¤ä b ߢ썠ó aۤءn bl  Ï b¤n¢Ü¡Ñ  Ï©îé¡6 ë Û ì¤Û b × Ü¡à ò¥  j Ô o¤ ß¡å¤ ‰ 2£¡Ù  Û Ô¢š¡ó  2 î¤ä è¢á¤6 ë a¡ã£ è¢á¤ Û 1©ó ‘ Ù£§ ß¡ä¤é¢ ߢŠ©ík§›�

Sh:»4213[]

��VT› ß å¤ Ç à¡3  • bÛ¡z¦b Ï Ü¡ä 1¤Ž¡é© ë ß å¤ a  b¬õ  Ï È Ü î¤è 6b ë ß b ‰ 2£¢Ù  2¡Ä Ü£ b⧠ۡܤȠj©î†¡›�

Meali Şerifi

Celâlim hakkı için Musâya o kitâbı verdik de onda ıhtilâf edildi ve eğer rabbından bir kelime geçmiş olmasa idi aralarında iş bitirilirdi ve her halde onlar ondan kuşkulu bir şekk içindedirler 45 İyi iş yapan kendine, kötü yapan yine kendinedir, yoksa rabbın kullara zulümkâr değildir 46

45.��ë Û Ô †¤ a¨m î¤ä b ߢ썠ó aۤءn bl ›� Kasem olsun ki Musâya o kitabı verdik ��Ï b¤n¢Ü¡Ñ  Ï©îé¡6›� de onda ıhtilâf edildi - kimi inandı kimi inanmadı, sonra inananlar da türlü niza'lara düştüler. Bu âyetin üst tarafına iki vechile bakımı vardır: evvelâ « ��ß b í¢Ô b4¢ Û Ù  a¡Û£ b ß b Ó †¤ Ó©î3  Û¡ÜŠ£¢¢3¡� » kavlini bir misaliyle tahkıkdir. Ya'ni küfür ve muhalefet ibtida sana ve Kur'ana karşı oluyor değil, Musâya ve Tevrata karşı da olmuştu, ikincisi, Kur'anın Arabî, Acemî her lisandan ayrı ayrı fasıllarla nâzil olması tesavvurundaki mahzuru iyzahtır. Ya'ni Tevrat bir lisanda nâzil olmuş iken onun aslında türlü ıhtilâf çıkarıldı o halde onları tevhide da'vet için nâzil olan bir Kur'anın muhtelif lisanlarda indirilmesi daha çok ihtilâfa sebeb olmak gibi bir tenakuz olmaz mı idi? ��ë Û ì¤Û b × Ü¡à ò¥  j Ô o¤ ß¡å¤ ‰ 2£¡Ù ›� Ve eğer rabbından ezelde bir kelime sebkat etmiş olmasa idi - ki azâbın bir eceli müsemmâ ile vakt u saatine te'hiri, ya'ni Kıyamet va'di takdir edilmiş bulunmasa idi ��Û Ô¢š¡ó  2 î¤ä è¢á¤6›� o ıhtilâf edenler beyninde, ya'ni iyman

Sh:»4214[]

edenlerle etmiyenler arasında iş bitiriliverirdi, lâkin o kelimenin hukmiyle saatine bırakılmıştır ��ë a¡ã£ è¢á¤ Û 1©ó ‘ Ù£§ ß¡ä¤é¢ ߢŠ©ík§›� maamafih onlar, o iyman etmiyenler her halde ondan ya'ni o Kur'andan kuşkulu bir şekk içindedirler - iyman etmemekle beraber hallerinden emin de değildirler, şübheler içinde muztaribdirler 46. ��ß å¤ Ç à¡3  • bÛ¡z¦b aÛƒPPP›�

Fakat o saat ne zaman denecek olursa:

��WT› a¡Û î¤é¡ í¢Š …£¢ ǡܤᢠaێ£ bÇ ò¡6 ë ß bm ‚¤Š¢x¢ ß¡å¤ q à Š ap§ ß¡å¤ a ×¤à bß¡è b ë ß b m z¤à¡3¢ ß¡å¤ a¢ã¤r¨ó ë Û b m š É¢ a¡Û£ b 2¡È¡Ü¤à¡é©6 ë í ì¤â  í¢ä b…©íè¡á¤ a í¤å  ‘¢Š × b¬ö©ó= Ó bÛ¢ì¬a a¨‡ ã£ bÚ = ß b ߡ䣠b ß¡å¤ ‘ è©î†§7 XT› ë ™ 3£  Ç ä¤è¢á¤ ß b× bã¢ìa í †¤Ç¢ìæ  ß¡å¤ Ó j¤3¢ ë Ã ä£¢ìa ß b Û è¢á¤ ß¡å¤ ß z©î—§ YT› Û b í Ž¤÷ á¢ aÛ¤b¡ã¤Ž bæ¢ ß¡å¤ …¢Ç b¬õ¡ aÛ¤‚ î¤Š¡9 ë a¡æ¤ ß Ž£ é¢ aÛ’£ Š£¢ Ï î ìª¢@¥ Ó ä¢ìÂ¥ PU› ë Û ÷¡å¤ a ‡ Ó¤ä bê¢ ‰ y¤à ò¦ ߡ䣠b ß¡å¤ 2 È¤†¡ ™ Š£ a¬õ  ß Ž£ n¤é¢ Û î Ô¢ì۠壠 稈 a Û©ó= ë ß b¬ a Ã¢å£¢ aێ£ bÇ ò  Ó b¬ö¡à ò¦= ë Û ÷¡å¤ ‰¢u¡È¤o¢ a¡Û¨ó ‰ 2£©ó¬ a¡æ£  Û©ó ǡ䤆 ê¢ ۠ܤz¢Ž¤ä¨ó7 Ï Ü ä¢ä j£¡÷ å£  aÛ£ ˆ©íå  × 1 Š¢ëa 2¡à b Ç à¡Ü¢ìa9 ë Û ä¢ˆ©íԠ䣠è¢á¤ ß¡å¤ Ç ˆ al§ Ë Ü©îŧ QU› ë a¡‡ a¬ a ã¤È à¤ä b Ç Ü ó aÛ¤b¡ã¤Ž bæ¡ a Ç¤Š ž  ë ã b¨ 2¡v bã¡j¡é©7 ë a¡‡ a ß Ž£ é¢ aÛ’£ Š£¢ Ï ˆ¢ë …¢Ç b¬õ§ Ç Š©íœ§›��

Sh:»4215[]

��RU› Ó¢3¤ a ‰ a í¤n¢á¤ a¡æ¤ × bæ  ß¡å¤ Ç¡ä¤†¡ aÛÜ£¨é¡ q¢á£  × 1 Š¤m¢á¤ 2¡é© ß å¤ a ™ 3£¢ ß¡à£ å¤ ç¢ì  Ï©ó ‘¡Ô bÖ§ 2 È©î†§ SU›  ä¢Š©íè¡á¤ a¨í bm¡ä b Ï¡ó aÛ¤b¨Ï bÖ¡ ë Ï©¬ó a ã¤1¢Ž¡è¡á¤ y n£¨ó í n j î£ å  Û è¢á¤ a ã£ é¢ aÛ¤z Õ£¢6 a ë Û á¤ í Ø¤Ñ¡ 2¡Š 2£¡Ù  a ã£ é¢ Ǡܨó ×¢3£¡ ‘ ó¤õ§ ‘ è©î†¥ TU› a Û b¬ a¡ã£ è¢á¤ Ï©ó ß¡Š¤í ò§ ß¡å¤ Û¡Ô b¬õ¡ ‰ 2£¡è¡á¤6 a Û b¬ a¡ã£ é¢ 2¡Ø¢3£¡ ‘ ó¤õ§ ߢz©îÁ¥›�

Meali Şerifi

Saate ılim ona havale edilir, hem onun ılmi olmaksızın ne meyvelerden biri tomurcuklarından çıkar ve ne bir dişi yüklü olur, ne de vaz'eder, nerede imiş şeriklerim? diye onlara haykıracağı gün ise diyeceklerdir: arz ederiz huzuruna ki bizden hiç şâhid yok 47 Önceden tapıp durdukları şeyler onlardan gayb olup gitmişler ve onlar kendilerine hiç bir kaçamak kalmadığını anlamışlardır 48 İnsan hayır istemekten usanmaz da kendisine bir şer dokunuverirse hemen ümidi keser, ye'se düşer 49 Ve şayed ona dokunan bir sıkıntıdan sonra tarafımızdan bir rahmet tattırırsak mutlak der ki: bu benim hakkım ve zannetmem ki saat başıma dikilmiş olsun, bilfarz rabbıma döndürülecek olursam muhakkak benim için onun yanında daha güzeli vardır, fakat o vakıt biz o küfredenlere ne yaptıklarını haber vereceğiz ve onlara muhakkak yoğun bir azâb tattıracağız 50 Evet insana ni'met verdiğimiz vakıt yan büker, başının tuttuğuna gider de kendisine şer dokunuverdimi artık enine boyuna duâya dalar 51 De ki söyleyin bakayım, eğer o Kur'an Allah tarafından da sonra siz ona küfretmiş iseniz o uzak şikaka düşenden daha şaşkın kim olur? 52 İleride biz onlara hem âfakta hem nefislerinde âyetlerimizi öyle göstereceğiz ki nihayet onun hakkolduğu kendilerine tebeyyün edecek,

Sh:»4216[]

kâfî değilmi bu ki rabbın her şey'e şâhid 53 Uyan! onlar rablarının likasından işkil içindeler, uyan ki o her şey'i muhît 54

47.��ë ß bm ‚¤Š¢x¢ ß¡å¤ q à Š ap§ ß¡å¤ a ×¤à bß¡è b›� - Saatin arkasından böyle semerat ile hamil ve vaz'ı hamilden bahsedilmesi Âhıret ahvaline de bir işareti havî olması ı'tibariyle ma'nidardır, çünkü Dünya Âhıretin mezreası olduğu için Kıyamet semeratın ıktitaf edileceği bir hasad zamanını andıracaktır. Ayni zamanda « ��í b¬ a í£¢è b aÛ䣠b¢ am£ Ô¢ìa ‰ 2£ Ø¢á¤7 a¡æ£  ‹ Û¤Œ Û ò  aێ£ bÇ ò¡ ‘ ó¤õ¥ Ç Ä©îá¥P í ì¤â  m Š ë¤ã è b m ˆ¤ç 3¢ ×¢3£¢ ߢŠ¤™¡È ò§ Ǡ࣠b¬ a ‰¤™ È o¤ ë m š É¢ ×¢3£¢ ‡ ap¡ y à¤3§ y à¤Ü è b� » mazmununa da bir işaret vardır.

53.�� ä¢Š©íè¡á¤ a¨í bm¡ä b›� İleride biz onlara, o küfredenlere âyetlerimizi Kur'anın hakkıyyetine delâlet edecek delillerimizi göstereceğiz ��Ï¡ó aÛ¤b¨Ï bÖ¡›� hem âfakta - kendilerinin bulunduğu Harem hududu haricinde ��ë Ï©¬ó a ã¤1¢Ž¡è¡á¤›� hem de kendi nefislerinde - Mekke ve Harem içinde. İslâmın ileride cihanın âfakına intişar ve istîlâ edeceğini böyle kat'ıyyetle haber veren bu âyet, Kur'anın hak, Allah kelâmı olduğunu açık açık isbat etmiş gayb mu'cizelerindendir. Bunun Mekkede iken nâzil olduğu bir düşünülür, bir de ondan sonra Peygambere ve hulefasına Allah tealânın müyesser kıldığı fütuhatı celîle ve islâmın Şark-u Garba yayılmasındaki fevkal'adelik mülâhaza edilirse bunun ne yüksek bir âyet ve mu'cize olduğu tebeyyün eder. Ilmî noktai nazardan bir hakikatin isbatı için delîl ya âfakî olur ya enfüsî, ya gözlerden müşahedei haricden ya gönülden müşahedei batından gelir, vücud bu iki pencereden görünür. Allah tealâ bu âyette bu taksîmi gösterdikten sonra Kur'anın hakkıyyetini, risaleti Muhammediyyenin sıdkını, islâmın ulviyyetini isbat için bu iki nevi' âyâtın ikisini de göstereceğini va'd buyuruyor. Öyle ki « ��y n£¨ó í n j î£ å  Û è¢á¤ a ã£ é¢ aÛ¤z Õ£¢6� »

Sh:»4217[]

onun hakk olduğu o kâfirlerce tebeyyün edinciye kadar «Bedr» den Mekkenin fethine kadar' Mekke müşrikleri bunu hem kendi nefislerinde hem de âfakta gördüler, ondan sonra diğerleri de görmeğe başladılar, bunlar görüldükten, bu hakıkat tebeyyün ettikten sonra sanki hiç görülmemiş gibi hâlâ inkârda devam eden sonraki kâfirler de ileride göreceklerdir. Buna şâhid istersen ��a ë Û á¤ í Ø¤Ñ¡ 2¡Š 2£¡Ù  a ã£ é¢ Ǡܨó ×¢3£¡ ‘ ó¤õ§ ‘ è©î†¥›� rabbının her şey üzerine şâhid olması kâfi değil midir? - O halde kâfirler şübhe ederse de sen etme 54. ��a Û b¬ a¡ã£ è¢á¤ Ï©ó ß¡Š¤í ò§ ß¡å¤ Û¡Ô b¬õ¡ ‰ 2£¡è¡á¤6›� iyi bilki onlar, o küfredenler rablarının likasından şekk içindedirler. - Kıyamet günü hakkın huzuruna varacaklarına iymanları yok, onunla beraber şübheden de muztaribdirler, fakat ��a Û b¬ a¡ã£ é¢ 2¡Ø¢3£¡ ‘ ó¤õ§ ߢz©îÁ¥›� iyi bilki o her şey'i muhîttır - ılmiyle, kudretiyle her şey'i kuşatmıştır, onlar onun cezasından kurtulacak değillerdir, likaullah haktır, muhakkaktır. İşte sûrei Secdenin hatimesi budur. Bunu da sûrei «Şûrâ» ta'kıyb edecektir.

Yenişehir..

Şablon:Sadeleştirilmiş ET


Advertisement