Yenişehir Wiki
Register
Advertisement

Hasirin

Husran Mahrumiyet. Kayıp. Çok büyük ziyan.

Hâsirîn (Hâsir. C.)Zarar görmüş olanlar, ziyana uğramış kimseler.

Husr-Husrân

Husr; ziyan ve zarar demektir.

Husr ve husrân[443] küfr ve küfrân gibi aynı vezindendir. Husr ve hasar, kazanacak yerde zarar etmek, sermayeyi kaybet­mek, iflas etmek demektir. Hus­rân ise husr ve hasar sonunda, hasret, pişmanlık ve perişanlık içine düşmektir.

Husrân ifadesindeki tenvin tazim/büyükleme ve tenvi'/türlendirme içindir. Yani büyük bir hüsran, bir nevi hüsran içinde boğulmaktır. İnsanın en büyük ser­mayesi ömrüdür, insanın bu ser­mayeyi tüketmesi iflas etmesi, bir daha yerine koyamayacak olması hüsranın vehametini göstermek­tedir. [444]

el-Husrân, beş şekilde tefsir edilir:

1. Aciz kimseler

"Biz bir usbe iken o'nu kurt yerse, doğrusu biz hâsirûnuz (aciz kimseleriz) demektir." [445]

"Eğer sizin gibi bir beşere tâbi olursanız, elbette hâsirûnsunuz (aciz kimselersiniz) demektir." [446]

"Şu'ayb'a tâbi olursanız, andolsun ki o takdirde siz hâsirûnsunuz (aciz kimselersiniz) demektir." [447]

2. Aldatanlar, aldananlar, aldatılanlar

"De ki: "Asıl hâsirîn, Kıyamet Günü nefslerine ve ehllerine hasar edenlerdir (hem kendilerini al­datarak ateşe gidenler; hem de ehl'leri: eşleri ve hizmetçileri cennete [448] gittikleri için aldananlardır). Ha­beriniz olsun ki, işte apaçık hüsran odur." [449]

"Asıl hâsirîn, Kıyamet Günü nefslerine ve ehillerine hasar edenlerdir (ateşe gitmek/maruz bırak­mak suretiyle kendilerini, eşlerini ve hizmetçilerini aldatanlardır) Haberiniz olsun ki, şüphesiz zâlimler muqîm bir azâb içindedirler." [450]

3. Dalâlet

"Açık bir hasarla hüsrandadır (dalâlettedir)." [451]

"Şüphesiz insan husrân (dalâlet) içindedir." [452]

4. Eksiklik-eksiltmek, noksanlık-noksanlaştırmak

"Ölçeği tam yapın ve muhsirlerden (ölçeği eksiltenlerden) olmayın!" [453]

"Mîzânı ihsar etmeyin (teraziyi eksik tutmayın)." [454]

"Ama onlara ölçüp tarttıklarında ihsar ederler (yani, eksiltirler)." [455]

5. el-Hüsrân, ukubet manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi:

"(Nuh dedi ki): "Eğer bana mağfiret ve merhamet et­mezsen, hasirinden (ukubete/cezaya uğrayan­lardan) olurum." [456]

"Eğer bize mağfiret ve merhamet etmezsen, hâsirinden (ukubete/cezaya uğrayanlardan) oluruz." [457]

HÜSRAN

Sözlükte "alış-verişte aldanmak, helâk olmak, sapıtmak, helâk etmek, zayi etmek, tartıyı eksik yapmak, eksiltmek ve zarara uğramak" anlamına gelir. Hüsrana uğrayan kimselere hâsir denir.

Bu anlamı ifade eden Kur'ân kavramlarından biri de "haybe" dir. "Haybe" kelimesi ise; istediğini elde edemeyip emeği boşa gitmek, ziyana uğramak, mahrum olmak ve ümidini kesmek demektir. Bu kimselere de "hâib" denir.

Bu kavram; mal, mülk ve itibar gibi dünyevî kazançların; akıl, sıhhat, îmân ve sevap gibi rûhî / manevî kazançların kaybedilmesinde kullanılır. Kur'ân'da daha çok manevî ziyanı ifade etmekte kullanılmıştır.

İnsan ömrü, sermaye gibidir. Kim bununla Allah'ın rızasını, sevgisini ve rahmetini satın alırsa kazançlı, kim de Allah'ın gazabını ve lanetini satın alırsa hüsrandadır.

"Nefsini (şirk, küfür, nifak ve isyândan takva ile) temizleyen kurtuluşa ermiş, onu (fücur) ile kirleten ziyana uğramıştır" (Şems, 91/10-11).

Allah, her nefse "fücur" ve "takva"yı ilham etmiştir (Şems, 91/9). Takva, her türlü iyiliğin ve güzelliğin; fücûr ise, bütün çirkinlik ve kötülüklerin ortak adıdır. Yukarıdaki âyet, muttakîlerin kurtuluşa erdiklerini, fâcirlerin de hüsrana uğradıklarını bildirmektedir. Asr sûresinde yüce Allah, asra yemin ederek insanların hüsranda oldukların bildirmekte, bunlardan dört sınıf insanı istisna etmektedir. Bu dört sınıf insan; îmân edenler, sâlih amel işleyenler, hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenlerdir. Bu dört sınıfın içine giremeyenler hüsrana uğrayan insanlardır. Allah, Kur'ân'da hüsrana uğrayan insanların özelliklerini tek tek saymıştır. Özet olarak bunları şöyle sıralayabiliriz:

Allah'ın sevmediği, hoşlanmadığı, kızdığı ve lanet ettiği insanlar hüsrana uğramış insanlardır. Kur'ân'da ziyana uğramış insanlar "hâsir" (çoğulu, hâsirûn) ve "hâib" (çoğulu, hâibûn) kelimeleri ile ifade edilmiştir.

Îmân etmeyenler (En'âm,6/12, 20), âhireti, (Neml, 27/5) Allah'ın kitabını (Bakara, 2/121) ve âyetlerini inkâr edenler (Kehf, 18/103-105), Allah'ın âyetlerine zulmedenler (A'râf, 7/9) ve yalanlayanlar (Yûnus,10/95), Allah'ın âyetleri ve Peygamberi ile alay edenler (Kehf, 18/103-106), Allah'a düşmanlık edenler (Fussilet, 41/19-23), dini terk edenler (mürtedler) (Mâide, 5/21), haktan sapanlar (A'râf, 7/178), İslâm'dan başka din arayanlar (Âl-i İmrân, 3/85), din konusunda kâfirlere itaat edenler (Âl-i İmrân, 3/149), îmân esaslarını inkâr edenler (Mâide, 5/5), îmân ve ibadetinde Allah'a ortak koşanlar (Zümer, 39/65), Allah'ı unutan fasık ve münafıklar (Tevbe, 9/67-69), Allah'ın yolunu eğriltmek isteyenler (Hûd, 11/19-21), insanları Allah yolundan menetmek için mallarını harcayanlar (Enfâl, 8/36-37), dünyayı âhirete tercih edenler (Nahl, 16/107-109), Allah'tan başkasına ibadet edenler (Zümer, 39/15), Allah'a verdiği sözü bozanlar (Bakara, 2/27), batıla dalanlar (Mü'min, 40/78), batıla inanıp Allah'ı inkâr edenler (Ankebût, 29/52), zalimler (Hûd, 11/18-21), gafiller (Nahl, 16/108-109), şeytana taraftar olanlar (Mücadele, 58/19), şeytanı dost edinenler (Nisâ, 4/119),Allah'ın huzuruna çıkmayı yalanlayanlar (En'âm, 6/31), çocuklarını öldürenler (En'âm, 6/140), Allah'ın mekrinden emin olanlar (A'râf, 7/99), sıla-i rahmi terk edenler (Bakara, 2/27), malı ve çocukları kendisini Allah'ı anmaktan alıkoyanlar (Teğâbün, 63/9), yeryüzünde bozgunculuk yapanlar (Bakara, 2/27), zorba ve inat insanlar (İbrahim,14/15), kötü arkadaş edinenler (Fussilet, 41/25), iftira edenler (Tâ-hâ, 20/61), Allah'ın kendilerine verdiği rızkı, Allah'a iftira ederek haram kılanlar (En'âm, 6/140), Allah'a bir kenarından (dinin bütününe îmân etmeden) ibadet edenler, bir hayra ulaşınca sevinip bir kötülük gelince yüz üstü dininden dönenler (Hac, 22/11), mizanda tartıları hafif gelenler (Mü'minun, 23/103). (İ.K.)

Advertisement