Yenişehir Wiki
Advertisement
Bakınız

D : HS. Hukuk Sözlüğü. Hukuk Sözlüğü/İngilizce S342 İflas yolu ile adi takip
1-100 HS/A. HS/1HS/2HS/3HS/4HS/5HS/6HS/7. HS/8. HS/9HS/10HS/11HS/12HS/13HS/14. HS/15HS/16HS/17HS/18HS/19HS/20HS/21HS/22HS/23HS/24HS/25HS/26HS/27. HS/28. HS/29HS/30HS/31HS/32HS/33 HS/34HS/35HS/36HS/37. HS/38. HS/39 HS/40HS/41HS/44HS/42HS/43 HS/45HS/46HS/47. HS/48. HS/49


101-200 HS/122. HS/123.
201-300 HS/202 - HS/203
300 HS/320 . HS/321 HD/342 HS/350-351 HS/352-HS/353HS/354HS/354-355 HS/356-357 HS/358-359HS/360-361 [[]] [[]] [[]]
400 HS/397HS/398HS/399HS/400HS/401HS/402HS/403 . HS.404.HS/404
500 HS/500-509. HS/510-519. HS/520-529. HS/530-539. HS/540-549.HS/550-559.HS/560-569.HS/570-579.HS/580-589.HS/590-599.
600 HS/600-609. HS/610-619. HS/620-629. HS/630-639. HS/640-649. HS/650-659. HS/660-669. HS/670-679. HS/680-689. HS/690-699. HS/698-699. HS/696-697. HS/694-695. HS/692_693. HS/690-691
700 HS/700HS/701HS/702HS/703HS/704 .HS/706HS/707HS/708HS/709HS/710HS/711HS/712HS/713HS/714HS/715 .HS/700-709HS/710-719HS/720-729HS/730-739HS/740-749HS/750-759HS/760-769HS/770-779HS/780-789HS/790-799
800 HS/800-809HS/810-819HS/820-829HS/830-839HS/840-849HS/850-859HS/860-879HS/870-879HS/880-889HS/890-899
900 HS/900-901HS/902-903-904• •HD/KısaltmalarHS/AHS//BHD/CHD/D HakHukukAdaletYargıMevzuatArzuhalİstidaDilekce

dini idare edemiyenlere karşı işlenen meş hut suçlarda sanığın yakalanması şikâyete bağlı değildir. Bu gibi hallerde sanık yaikalanmışsa keyfiyet şikâyet hakkı olan kimseye bildirilir (C.M.U.K. 127 - 130). ZABITA VE İHZAR MEMURLARININ VAZİFEYi SUİİSTİMALLERİ : zor kullanmaya memur olanlar ve bilumum zabıta ve ihzar memurları memuriyetlerini icrada ve üş'tlex rinde bulunan âmirin emrini' infazda, kanun ve nizamın emrettiği' ahvalde başka bir su rette; bir kimse hakkında suimuamele veya cismen eza verecdk hale cür'et eder yahüt o kimseyi darp ve cerh ederse suç iş lemiş olur (C.K. 245). ZABITAYA HAKARET : Bak. Hakaret suçları (C.K. 266). ZABITAYA CEBİR VE ŞİDDET : (C. Huk.) Bir memura veya ona yardım edenlere memuriyetine ait vazifeleri ifa' sırasında cebir ve şiddet ya da tehdit 'ile mukavemet edil mesi suçtur (C.K. 258). Buna memurun kendisi sebep olmuşsa failin cezası hafifletilerek verilir. Yargıtay Kararı :

Vazife halinde bulunan Polisil iş görmesine engel olacak surette tutmak ve elini ısırmak cebir ve şiddet teşkil eder (Yar. 4. C. D. 9.2.1950 gün, 1186/1583).  

Polis memurunun yakasına yapışmak hakaret değil mukavemet suçudur (Yar. C. Gn. K. 1.10.1951 gün, 4/87/67). ZABIT CERİDESİ : (Es. Te.) Tutanak dergisi. Büyük Millet Meclisinde 'konuşniaların tesbit edildiği ve yayınlandığı dergi.

ZABIT DEFTERİ VE MÜHÜRLENMESİ : Tevdi veya zaptolunan eşyanın tam bir defteri ya. pılır ve karışmasının veya değişmesinin önü alınmak için bu eşya resmî mühürle mühürlenir veya işaret konulur (C.M.U.K, 101). ZABIT KATİBİ : o) Yargıç sınıfı dışında vazıfe bakmıından Memurlar yasasına tâbi Adliye memuru. Tahkikat, muhakeme ve duruşma esnasında hazır bulunur. Vazifeleri usul kanunlarında gösterilmiştir (H.U.M.K. 37, 51, 151, C.M.U.K. 30, 219, 264). b) Büyük Millet Meclisinde müzakere saf. halarını başkanın gözetimi ve emri altında zabıt ve tesbit eden memur. ZABITNAME : (alnı. Niederschrift; Protokol fr. Procğs verbal - İng. Records, Protokol) (Es. Te.) Tutanak, tutanak yaprağı, zabıt vardkası. Zabıtname. Herhangi bir olayı tesbit eden belli şekillere uygun yazılı bel. ZABIT VARAKASI : (Ar.) Tutanak. Resmî memur önünde cereyan eden bir muameleyi tesbit ve tevsik etmek üzere düzenlenen vesikadır. Yargıç önünde fakat mahkeme dışında geçen adlî 'muameleleri tesbit ve tevsik eden vesikalara (arama, keşif) zabıt varakası denir. Polis ve Jandarmada : Meşhut suç, müracaat, ifade yüzleştirme kıymet taktiri, aramg, görgü zabıt varakaları gibi. Bak. Tutanak. ZABIT VARAKASI DÜZENLENMESİ : Her tahkik işlemi bir zabıt varakası ile tesblt olunur. Zabıt varakası muamelenin nerede va

ne vakit yapıldığını ve muameleye İştirak eden, ya da bunda ilgisi olan 'kimselerin adlarını, yapılan işlem ve sonucun neden 'ibaret olduğunu İhtiva, eder ve ilgililerce 'imzalanır. 

ZABT : (Ar.) Zabıt. Tutma, kaydetme, yazma. Bir yeri silâh kuvvetiyle ele geçirme. Bir şeyin elde edilmesi, emniyet ve muhafaza altına alınması için cebre başvurulması (C.M.U.K. 86). ZABTA KARŞI TEMİNAT : Müşterinin satın aldığı bir mala karşı, bir üçüncü şahsın, sa. tiş zamanında mevcut olan bir hak sebebiys le yapabileceği hethangiı bir müdahaleyi önlemek, malın kısmen veya tama.men zap. ti halinde, müş'terinin uğradığı zararı önle, mek için borcunu satıcıya yükleyen kanunî bir esastır (B.K. 189). ZAFİYET : (Ar.) Zayıflık, güçsüzlük. ZÂHİP : (Ar.) 1) Giden, gidici. 2) Bir fikir veya zanna uyan. ZAHİP OLMAK : Sanmak, zannetmek. ZAHİR : (Ar.) Arka çıkam koruyan; yardımcı, ar'ka, destekleyici. ZAHİR : (Ar.) Meydanda, açık, belli. Aşikâr. ZAHİRE : İlerisi için saklanan yiyecek, aşlık. ZAHİREN : Görünüşte, görünüşe göre. ZAHİRΠ: Görünen, görünürdeki; görünüşte, dıştan. ZAHİT : 'İbadet eden, .tapan. »Gör zâhidi kim sâhib-i irşad olayım der, Dün mektebe vardı bu gün üstad olayım der.»

ZAİD : (Ar.) Fazla, gereksiz. ZAİL : Sona eren, geçınlş olan. ZAİL OLMAK : Kalkınam yok olmak, ortadan kalkmak. ZAİM : (Es. Huk.) Zaamet sahibi. Kefil. ZAİM : (Es. Te.) Kefil demektir. ZALİMANE MUAMELE : Bak. Efrdda karşı Suimuameıe (C.K. 243, 245). ZAM : Ekleme, katma, Var olan bir şeye yeni bir şey katılması. ZAMAN : a) Süre, devir, çağ. Olayların içinde meydana geldiği, başlangıcı ve sonu ol, mayan soyut kavram. b) Kefil olmak, garanti etme. Bir şeyin mis•liini veya değerini vermek üzere kefil mak. Zâmin. ZAMAN ALTINA ALMAK : Ödemeyi sağlamak, yedine koymayı sağlama. ZAMANAŞIMI : (Müruruzaman) Bir hakkın kazanılması veya kaybedilmesi için kanun. da tâyin edilmiş olan sürenin geçmesidir. 1) İktisap zamanaşımı : Mülkiyetin ve bazı aynî hakların kazanılmasını temin eden za manaşımıdır (M.K. 639, 701). 2) Talep ve dâva zamanaşımı : Bir talep ve dâva hakkının kanunda belirtilen süre içins de kullanılmamasiyle hakkın kaybedilmesinl doğüran zamana'şımı (B.K. 125, 126) Hâkim bu zamanaşımını kendiliğinden nazara alamazı taraflardan ilgilinin ileri' sürmesi. ge rekir. Bu sebeple def'i-djr. 3) Zamanaşımmın tatili (Durması) : Hukuk- 'ta zamanaşımının işlemesine mâni sayılan

haller de zamanaşımının duracağını, mâni kalkınca zamanaşımının kaldığı yeden yenidan işlemeye başlıyacağını gösterir. Za manaşımının durduğu ana kadar işllyen müddet yanmaz. Sonradan işlemeğe başlı yan müddete ilâve edilir (BŞK. 132).

 4) Zamanaşımının kesilmesi (Kat'i) : Hukukta işlemiş zamanaşımını kesen halin doğumu ile, 'işlemiş müddetin tamamen yan. dığını, zamanaşımının yeniden başlıyacağı•   nı gösterir (B.K. 133).
5) Sukutu hak müddetl (Hakkı düşüren sü re) : Bir hakkın belli süre -içinde kullanılmaması halinde 'artık o hakkı ortadan kal. dıran süredir (M.K. 12/2, 242, 251., 293  294, 296, 493). Sukutu hak süresini hâkim resen (kendiliğinden) nazara alır. Taraflar,  ca ilerl sürülmesine lüzum yoktur. Bu se beple dâvada bir def'ii değil bir itiraz teş kil eder. Talep ve dâva zamanaşımında hak bakl kalır, faika't dâva hakkı ortadan kalkar.  Sukutu hak müddetinde ise bizzat hakkın kendisi de ortadan kalkar.
6) Dâva zamanaşımı : Cezada, kamu dâvasını gerektiren suçun işlendiği günden iti,  baren dâvanın kâs'in sonuca bağlanması  için kanunun koyduğu süredir. Bu sürenlri dolmasıyle (dâva zamanaşımı yüzünden) kamu dâvası ortadan kalkar (T.C.K. 102 105. 116, 1 17). 
7) Ceza zamanaşımı : Bir suçtan ötürü verillp 'kesinleşmiş cezanın kanunda yazılı süre içinde yerine getirilememesiyle cezanın zamanaşımına uğraması hali (T.C.K. 118).

8) Zamanaşımının kesilmesi : Cezada za. manaşımı devam ederken bir olayın ortaya çıkışı üzerine bu tarihe kadar geçen süre-

nin tamamen yok sayılıp, zamanaşımının baştan ve yeniden başlamasını doğuran haldir (T.C.K. 106, 114).

 9) Zamanaşmnın tatill (Durması) : Baş. langıçta mevcut olan bir hâl dolayısıyla

zamanaşımının cereyan etmeyip durması veya zamanaşımı devam ederken ortaya çıkan bir halin bü cereyanı durdurması ve onun - bertaraf edilmeği üzerine zamanaşımının yine işlemeye devam etmesidir. Böylece durma sebebinm devamı müddetince geçen süre, zamanaşımında hesaba: katıl.

 maz (T.C.K. 107). 

10) Sukutu hak müddeti (Hakkı düşüren müddet) : Cezada bir hakkın kanunun koy. düğü süre içinde kullanılmaması halinde tamamen o hakkın ortadan kalkması sonu cunu doğuran süredir.' Hâkim bunu resen nazara alır (T.C.K. 108, 111). ZAMAN AŞIMINA TABI OLMAYAN HAKLAR : Bir kısmı kişisel ya da 'kişisel olmayan haklar zaman aşımına konu olmaz.

Ördeğin : 1 — Nafaka isteme hakkı. 2 —  jetm hakkı. 3 —â Karılık kocalık hakkı. 4 — Taşınmaz mal rehni ile güvence altında bu lunan alacaklar da zaman aşımına uğra. maz (M.K. 779). Buna karşılık taşınmaz mal  rehni l'le güvence altına alınan alacak za man aşımına uğrasa da, alacaklının rehin üzerinden hakkını almasına engel olmaz (B.K. 138).

ZAMAN AŞIMINA UYRUK OLMAYAN HAK Bkz. Zaman aşımına tâbi, olmayan haklar. ZAMANAŞIMI OLMAYAN CEZALAR : Devlet şahsiyetine karşı işlenen suçlardan, ölüm, sürekli veya geçici ağır hapis cezalarını

gorektlron cürümler yurt dışında 'plonmlş60 zomonoçjmı yoktur (T.C.K. 1 18), ZAMAN4 RÜCU : (Es. To.) Zjmonı cay. mo tazminatı. ZAMANLA MUKAYYET AKID : Zamanla bağlı akit. Hükümlerinin tayın ve tesbit edilen bir zamanda veya belli bir süre içinde yapılması gerekli akitler (B.K. 107). ZAMAN ÜZERİNE CARTER : (T.H.) Çartor mukovelest. ZAMİMETEN : (Ar.) Ek olarak, ulama olarak, üstelik bir de. ZAMİN : (Es. Te.) Kefil olan, tazmin edici. Zararı ödeyici. ödeyen. ZAM!N OLMAK : Sorumlu olmak, ödemeyl garanti etme (B.K. 169). ZAMİR : a) Bir şeyin içyüzü, yürek, vicdan. b) Bir ismin yerini tutan kelime. ZAMM-ı MÜTEVELLİ : (Es. Huk.) Yargıcın mevcut bir mütevelli yanına başka bir kim. seyl daha vermesi. ZAMM-I VASİ : Vasiye başka bir vasinin da• ho ilâve olunması. ZAMPARA : (Far.) Bu kelime aslında farsça olan gzenpare» den dilimize uygun bir hale getirilmiştir. (Kadın peşinde koşan erkek), çapkın anlamlarına gelir. ZAN : (Ar.) 1) Sanma, sanı. Zannü tahmin : Sanı. 2) Fikir.

ZÂNî : (Ar.) Zina yapan efkak. ZANİYE : (Ar.) Zina yapan kadın.

ZAPT ; (alnı, Beschlagnahme - fr. Salsle; Arrât - İng. Selzure) «UsûJ hukukunda» Zabt. Zoralım. Bir şeyi sahibinin elinden alıp devlete maletme. Suçla ilgili eşya ya da suçla ilgisi olmasa bile bir başka suçla il- gili görülen ya da yapılması satılması bulun durulması suç teşkil eden eşya ile yapıl makta olan tahkikatla İlgili ve sübut vası talarından olmak üzere faydalı görülen ya da müsadereye 'tâbi olan eşyanın muhafaza ya da emniyet altına alınmasıdır.

Eşyayı elinde bulunduran kimsenin kaçın,  ması halinde zor kullanılır (C.M.U.K. 63, 86). Ancak tanıklıktan çekinmeye kanunî hakkı olanlara zor kullanılmaz. Zapta karar ver me yetkisi hâkimindir. Ancak gecikmesinde zarar görülen hallerde Cumhuiiyet Savcısı   ve onun yardımcısı olan zabıta memurları  zapt muamelesi yaparlar.  

Hâkim kararı olmadan yapılan zarp muameleleiinde ilgili şahıs ya da hısımlarından mümewiz bir kişi bulunur. Zapta itiraz edilmişse hâkimin kararı alınır.

ZAPTA KARŞI TEMİNAT : zapta karşı güvence. ZAPTA KARŞI TEMİNAT; ZAPTA KARŞI Gü VENCE : Müşterinin satın aldığı bir mala karşı, satış zamanında var olan bir hak nedeniyle yapılabilecek herhangi bir müda hale (elatma) yi önlemek ve malın kısmen ya da tamamen zaptı durumunda, müşterinin uğradığı zararı tazmin (ödencelemek) borcunu satana yükleyen yasal bir kurdl (M.K. 86, B.K. 45, 189). ZAPT-l RAPT : Düzen altına alma, sıkı dü zene disiplin,

ZAPTİYE : (Es. Te.) Eski yönetimimZde şim. diki polis ve jandarmanın görevinli yapan örgüt. ZAR : 1) Ince perde ya da örtü. 2) Eski* den kadınların örtündükleri, çarşaf. 3) tince d'eri ya da ince kabuk. ZAR : 1) İnce peride ya da örtü, 2) Oyun lorda kullanılan küp biçimindeki küçük kemik parçası olup altı yüzünde, biriden al. tıya kadar benekler bulunur. ZARAR : Kelime anlamı Ziyan, eksiklik, kayıp, bir menfaatin bozulması veya kaybol ması demektir. Hukukta, sahibinin arzusu hilâfına mamelekte meydanı gelen b!ır eksilme anlamında kullanılır, Bir zararın mik'tarı, zarara .uğrayan kimsenin o anda mevcut mameleki şile, zararlı olay meydana gel mediği' takdirde bu ımamelekin bulunacağı vaziyet arasındaki faikla ölçülür (B.K, 41), Zarar ve ziyan dâvasında zaman aşımı mu tazarrır tarafın zararı öğrendiği günden. bir sene ve her halde zarar ve ziyanı mudip fiilin vukuundan on sene geçmesiyle za man aşım ı'na uğrar,

ZARARA KARŞI SİGORTA : Bu sigortaya eşyo sigortası da denir. Gaye:si• sigortalıyı vukua gelecek hasarın vereceği maddî ka  yıplara karşı garan'ti etmektir,

ZARAR DİDE : (Fa.) Zarar gören. ZARAR GİDERİM : Tazminat, zarar ödeme . a) Zarar -ı âm : Umuma dokunan zarar. Bir köy kasaba ya da mahalleye veya bir sokak ahaline karşı zarar. b) Zarar-ı hâs : Bir ya -da bir kaç kişiye etkili zarar,

ZARAR* AMM 'OtDt. ft). rot. komu ZARARI 8A1tÖAN MA OELAÖ TAZMİN ; gaton k ımqonin zararının morto ve ö işten mahrum kolncnğı köm do 94%7Murdc tulorok zoroıın en yukack had. (BK. 369). ZARAR4 EHAT : (Es. Huk.) En hafif zarar. ZARAR.I EşET : (Es. Huk.) En zarar. ZARAR-' HAS : özel zarar, bir veya birkaç kfşi ile ilgili zarar. ZARARI MADDİ : (Es. Te.) Nesnel zarar. Maddi zarar. Maddi tazminatı gerektiren zarar. Tazminat. Bkz. Maddi zarar. ZARAR-ı MANEVİ : (Es. Te.) Manevi zarar. Tinsel, duygusal yönde zarar. Bir haksız fiil sonucunda, bir kimsenin çektiği elem, üzüntü ve acılar. Manevî zarar gerektiren tazminat. Bkz. Manevî zarar. ZARAR IRAS ETMEK : Bkz. Zarar vermek. ZARARLA MUKABELE : (D.H.). (atm. 61cn - fr. Râtorsion - İng. Retorsion) Zarar10 karşılama. Devletler hukukuna oykırı haksız bir fiille karşılaşan devletin, gene devletler hukukuna aykırı haksız bir f i ile cevap vermesi. Aslında her iki davro• nış devletler hukukuna aykırıdır. Fakat haksız fjite önce moruz kolon devletin karşılığı nevi meşruluk kazanmaktadır. ZARARLI AĞAÇCIK : (Orman) tabii ge!işmeyi soğiayocak olan ve ona ağaçlar • dan dökülen tohumların (yetişme) ulurıı bulunan toprakla temasını önleyen ve do. layısiyle intaca mani olan ve bu suretle

gençliğin hulûlüne imkân vermiyen veya intaç edebilen tohumların kâfi derecede ışıklanmalarına manî olarak büyümelerini engelleyen ve ormanda bulunan ağaçiqra kök reka'betiyle zararları dokunan ağaçcıklar• dır. ZARAR VERMEK : (fr. Caus'er un dommage) Bir malın kıymetini bozacak şeklil ve su rette işlemlerde bulunmaktır (Zarlar ve mukavele bizzdrar yoktur Mecelle 19). Aslında başkasına zarar vermek yasak olduğu gibi, zarara uğrayaının intikam hissiyle diğerine karşılık zarar vermesi ya'saktır. ZARFÇILIK : (Poıııs Te.) Bu 'tür hırsızlık çoğu zaman, kimsenin bulunmadığı tenha yollarda yapılır. Önden giden birisi yere bir zarf düşürür arkadan gelen mağdur zarfı yerden alınca önce zarfı düşürenin arkadan gelen arkadaşı, sıonra zarfı düşüren gelir zarfı yerden alan şahsı sıkıştırıp üzerini aramlak suretiyle ondan para sızdırırlar. Bu işe zarfçılık denir. Zarfçılık suretiyle para çalmak dolandırı cılık değil, yankesicilik suçunu teşkil eder (Y. 4. c.D. 13.3.1965, 178000/3077). ZAR TUTMAK : Tavla da barbutta, istediği sayıyı getirmek için atmadan önce* zara parmaklar arasında düzen vermek. ZARURET : (Ar.) Zorunluk, sıkıntı, yokşuııuk demektir. Yasak olan bir şeyin işlenmesini 'haklı gösteren özür (M.K. 677. BK. 52/2). Bak. Iztırar. ZARURET HALI : Zaruret halinde işlenen fiil den dolayı faile ceza verilmez (T.C.K. 49). Zaruret hali, nefsini tehlj'keden korumaktır. Nefse yöneltilmliş tehlike, hayata, vücuda,

hürriyete yöneltilmiş olan tehlikedir. Bak, Meşru müdafaa. ZARURİ : (Ar.) Mecburî. Zorunlu. ZARURÎ GEÇİT : Genel yola çıkmak için terlil bir yolu bulunmayan taşınmaz sahibine, bir bedel karşılığında komşularından biriinin arazisi üzerinde geçit hakkı tanınması yolundaki irtifak hakkı. ZARURİ MASRAFLAR : Zorunlu giderler. Bir şeyin muhafazası için yapılması gerekli masraflar. ZATİ : (Ar.) Şahsa git. Kişisel. ZATİ EŞYA : özel 6şya, şahsî eşya. Bir kimsenin üzerinde taşınmasına veya kullanmasına mahsus eşya. Bu gibi eşya memlekete girerken gümrük resmine tâbi olmaz. ZATÎ HAYZ : Hayz (aybaşı) gören kadın. ZATİ LEBEN : (Ar.) Memesinde süt olan ka din. ZAT İŞLERİ : özlük işleri. Dairelerin, teşekküllerin kendi memurlarının durumu ile ilgiii kısımları. ZAT-ÜL BEYİN : (Es. Te.) iki, kimse arasında olan muaraza ve husumete denir.

ZAVABIT : (Es. Te.) Kurallar, nizamlar, usul- ter. ZAVİYE : (Ar,) Küçük tekke. ZAY'A : Üzerinde bina bulunmayan arsa. Akar anlamına da gelir. ZAYİ (ZİYA) : (Ar.) Kayıp, yitik. Menkul bir şey kaybetmek. ZAYİ ETMEK : Kaybetmek, yitirmek.

ZEAMET : Kayıtlı hâsılatı yırmlbin akçeden yüzbin akçeye kadar olan yerler. Hâsılatı, belli mi'ktarda asker beslemeleri ve harplere katılmaları şartı ile sipahilere verilirdi.

ZEBANET : (Fa.) Söylenen, söylenegelen:

ZEBHİYE RESMİ : (Es. Te.) Mezbahada len hayvanlardan alınan vergi. ZEBUN : (Fa) zayıf, güçsüz.

ZECİR (ZECR) : (Ar.) Zorlama, eziyet, kuvvet  kullanarak bir hukukî netice elde etmek.  Hukuk tetirni olarak yaptırma güdünün bir  unsurudur.

ZECRİ : (Ar.) Zorlayıcı' 
ZECRİ TEDBİR : (Es. Te.) Şiddetli, sıkıcı, zor layıcı tedbir.  

ZEFİR : (Ar.) Soluk verme.

ZEHAB (ZEHAP) : (Ar.) Sanı, sapma, sanma. İ Bir fikre ve zanna tâbi olma, sapmd, bir fl kir ve zanda bulunma, zan, itikat.

ZEHEP : (Ar.) Altın,

ZEHİR : (Far.) Ağı, Herhangi bir şekilde vü cuda girdiğinde ölüm tehliikesj yaratan ya  da öldüren her türlü nesne, Bazı hayvan,  lardo özel bir organla salınan ve ısırma ya  do sokma İle vücuda geçip ölüm tehlikesi  ya da ölüm yaratan sıvı : Yılanın, a'krebin zahiri (T.C,K. 449/3). 
 Başlıca Zehirler : 1) Yakıcı; 2) Madeni; 3) Uyuşturucu; 4) Uçucu: 5) Ot zahirli; 6) Hdyvan zehirl; 7) Gıda zehlri.

ZEHİRLEME : Yemek ve içmek veya aşılamak suretiyle, adam öldüren şeyi bir kimseyi öidühmek maksadlyle yedmmek, içirmek veya aşılamaktır k], ceza hukukumuzda şa hıslara karşı işlenen bir cürikn teşkil eder. Harkın içeceğfr suya ve mutlak surette yiye. cek ve içeceği şeylere zehir katmak ka munun selâmeti aleyhine bir cürüm olup (C.K. 394-400, 449).

ZEHİRLEME : Bu kelime meöazî anlamda bir kişinin fikren zehirlenmesi anlamında kulla* nılır. ZEHİRLEME İLE MÜESSİR FİİL : Bir nin sıhhatini ihlâl veya aklî melekelerinde teşewüs 'meydana gelmesine sebebjyet kas- tiyle ve ancak sağlık için zararlı zehir olan madde -ile cürmün fişlenmesidir , (Y.C.D. 9.4.1970 gün, E. 70, K. 70/1152).

ZEHİRLEME İLE ÖLDÜRMEYE TEŞEBBÜS   Zehirleme ile öldürmeye teşebbüs, cürmün   öldürmek kastiyle ve öldürmeye elverişli  zehir olan madde ile işlenmesi fakat failin iradesi dışında neticenin meydana gelmestdlr (Y.C.D, 9.4.1970 gün, E. 70, K. 70/  1152). 

ZEHİRLENMELER : Vücuda alındıkları zaman organ ve sistemlerde çeşitli bozukluklara,

hattâ ölüme sebep olan maddelere zehir denir. Bu gibi maddelerin etkisiyle zehirlen•  me dediğimiz belirtiler ortaya, çıkar. Zehir, (er, vücuda değişik yollardan girer. Bazı    maddeler çok az, bazıları ise belirli bir mika  tardan fazta almdıkları takdirde zehir etki sl yaparlar. 
çok zehirli maddeler veya bir defada çok  miktarda alınan .zehlrler, vücutta etkilerini  birden gösterir, buna «hadzehlrlenme» denir, Bazı zehirlerin azar azar ve devamlı   q[ınmaları hqlindş meydana gelen görünüş

ve belirtiler ise ('müzmin ('kronik) zehirl me» adını alır. ZEHİRLİ GAZLAR : İnsan sağlığına zara öldürücü gazlar olarak zehirli gazlar d'j anılır. Bir çok çeşitleri vardır. l. Dünya S vaşında, savaşan devletler birbirlerine ka şı zehirli gaz kullanmıştır. Zehirli gazlarl temas mecburiyetinde olan kimseler mask takarak korunabilir. ZEHİRLİ SİLÂHLAR : Haziran 1925 tarihind Cenevrede imzalanan protokolla, zehirli boğucu her çeşit gaz ve bakteri ve biyolo jik silâhların kullanılması yasak edilmiştir. Bunu İmza eden devletler düşman kullandığ! zaman aynen karşılık verme hakkını sakII tutmuşlardır. ZEK : (Ar.) Z'ihin keskinliği, çabuk anlama. ZEKÂT : İslâm'ın beş şartından biri olup, ma II ve parası olan bir kimsenin her yıl kırkta birini sadaka olara'k dağıtması. İslâmiyette 'ilk vergi şekli zekâttır.

ZEKAVET : (Ân) zekâ, zekilik.

 ZEKER : (Ar.) 1) Erke'k, insan ve hayvanın erkeği (Bu manâda müfredi kullanılmaz). 2) Erkeklik organı. Çoğulu zükûr.

ZELİL : (Ar.) Alçak, hakir. ZEM : (Ar.) Kötüleme, ayıplama. Bir kimsenin diğer bir kimse aleyhinde cürüm teşkil edecek veya etmiyecek bir hususu madde beyan ederek yayması ve o kimseyi halkın hareketine ve husumetine maruz bırakarak namus ve 'itibarını kıracak isnatlarda bu lunması. ZEMÂNET : (Es. Huk.) Kötürüm olmak demektir.

ZEMİN : (Ar.) 1) Yor, arz. 2) Kumaş vosironin desenlerinin dışında bütününü kaplayan renk ve boya ki, çiçoklor onun üzorlndo yapılır : O kumaşın zeminl gorı, çlçoklorl kırmızı ve yeşildi. ZEMM.Ü KADH : (Es. Huk.) Bir kirnB6 hine özel bir suç tâyinl suretiyle yo do suç teşkil etmiyecek bir madde•l mahsusa tâyin ve beyoniyle halkın hakaret ve husumetine maruz kılacak ya da nâmus ve itibarını kıracak isnatta bulunmaktır (T.C.K. 480 - 490). Hakaret ve sövme. ZEM VE KADIH : Bak. Zemm-ü kadh. ZENNE : (Fa.) 1) Kadın cinsi. 2) Orta oyununda kadın kılığına giren erkek oyuncu. 3) Kadınlara mahsus elbise ve saire. ZENPEREST : (Fa.) Kadın perest, kadına çok düşkün. Zampara. ZER : (Ar.) Altın, altın paralar, nakd : Sim ve zer. ZERÂRΠ: (Ar.) Zürriyetin çoğulu olup, zevce ler ve çocuklar demektir. ZER'ETMEK : (ekinden) Ekin, ekmek. ZER'İ : (Ar.) Arşınla ölçülen şey, ZERİ : (Ar.) Ekme, ekin. ZERİK : (Fa.) Eski Iranda Daryüs (521 -485) devrinde bastırılmış altın para. ZER'İ VE MEZRU : (Es. Huk.) Uzunluk ölçüsü ile ölçülen şey. ZERİYAT : (Ar.) Ekim ekin. ZERRİN : (Ar.) Altından yapılmış, altın gibi sarı.

ZEVAHİR (Ar.) Görünüş, görünen şeyler.  Coşkun denizler, Çiçekler; 

ZEVAİD (Es. Te.) - Fazlalıklar, -ziyade olan şeyler.

ZEVAİD-İ MUNFASILA : (Es. Huk.) Aslından   ayrı olan ziyadeler. Hayvanın karnındaki yavru gibi. 
ZEVAİD-İ MUTTASILA : (Es. Huk.) Asımdan  ayrı olmayan fazlalardır. Koyunun kuyruğu   gibi. 
ZİYADE-İ MUTTASILA-l GAYR-İ MÜTEVELLİ DE : (Es. Huk.) Bir şeye bitişik olduğu hal de ondan doğmayan ziyade, arsa ya da tar ladaki ağaç ve bina, bezdeki boya ve di-

ZEVÂİT : (Es. Te.) Vakıfda bir hizmet mukabili olmadan bir adama karşılıksız verilen şey. ZEVAİT : (Es. Te.) Çoğalma (B.K. 466). ZEVAL : (Ar.) Son bulma. Bozulmak, yok olmak, düşkünlük. Elçiye zevâl yoktur. ZEVAT : (Ar.) Zatlar, şahıslar, kişiler. ZEVC (Ar.) Eş. Karının kocası. ZEVCE : (Ar.) Bir kimsenin karısı. ZEVCEYN : (Ar.) Karı kocd. Eşler.

	ZEVC-İ MÜTEvARî : (Es. Huk.) Gizlenip sak lanan koca.
ZEViL - ENSAB : (Es. Huk.) (Vakıfta) Karabet sahipleri (Eski Hukukta).  

i; ZEViL - ERHAM ; (Es. Huk.) Feraizde, ölüye yakınlığı olan fakat belli sehmi olmayan ve asabeden bulunmayan kimseler. Bunlar dört sınıftır, I — ölüye •lntisap eden kimseler : Kızların oğul ve kızı oğlunun kızının çocukları.

 2 — Ölünün kendilerin•e intisap ettiği kimseler : Gayrı sahih dedeler ve nineler.

3 — Ölünün ana ve 'babasına intisap eden Jer : Kız kardeşlerinin kız ve erkek çocukları oğlan 'kardeşlerinin kızları ile onların oğul ve kız çocukları, ferileri, ve ana bir kardeşlerinin erkek ve kız çocukları ve bun. ların ferileri. 4 — ölünün dedelerine intisap edenler : Yukarıda sayılunlar dışındaki zevilerham. 'Bunlar dört sınıftır :

I — Ölünün baba tarafından ced ve ced-   delerine intisap edenler. Hala, yan! babası  nın ana baba bir veya baba bir yahut •ana   bir kardeşleri. Ana bir amca, yani babası nın ana bir efkek kardeşleri.

II — Ölünün ana tarafından ced veya ced delerine -intisap edenler : Dayı yani anasının ana baba 'bir Veya 'baba blr.yahut ana bir erkek kardeşleri. Teyze, yani, anasının ana baba bir veya baba bir yahut ana bir kız kardeşleri. III — Ölünün yakın ve uzak dede ve ninelerine intisap eden ve asabe olmayan kimseler. IV — Zevil-erhamdan olan amca ve hala- ların erkek ve kadın ferilerine. osabe olan amcaların kızları ve Onların e?kek ve kız çocukları ve bunların ferileri. ZEYREKÇE : (Ad. Tıp) «Naviculajrsefoss'a» Kadın tenasül organına ait bir deyim olup büyük dudakların birleştiği kısım ile mehbil fethası arasında bir çukurcuktur,

ZEV'ÜL FERAİZ : (Es. Huk.) Eshabül feraiz. ZEVZEK : Patavatsız, rhünasebetsiz, hafif mi zaçlı ve geveze; ağzı ve 61'i durmayan Zevzek adam, zevzek çocuk. ZEYİL (ZEYL) : (Ar.), Etek, ek, ulama, ekleme alt, lâhika. ZEYİLNAME : (Es. Te.) Ek, vesika. Bi sigorta sözleşmesi şartlarında bazı deği şiklikler yapılmak gerektiği' hailende, asıl ve ilk sigorta poliçesine ek olarak tanzim edilen belge. Avenan. ZEYLEN : (Ar.) Ek olarak, altta. ZIDDİYET : (Ar.) Aksilik, _terslik, düşmanlık, iddia; karşılık, geçimsizlik.

ZIHAR : (Es. Huk.) Karşılıklı yardımlaşmak demektir. 

ZIMAN : (Es. Huk.) Birinin maruz kaldığı- za rar ve ziyana mukabil verilen karşılıktır. ZIMAN•ı RÜCU : (Es. Te.) Zaman-ı rücu. cayma tazminatı. Adem-j• ifadan mütevellit taz minata bilâhare maruz kalmaksızın akitten rücuu (geri dönmeyi) mümkün kılmak üzeıra bir tarafın diğerine verdiği peşin bir meb lağ olup, cayma halinde istirdad edilemez. Hilâfına mukavele yoksa ziman-ı rücu ola rak verilen meblâğ rücu sebebiyle meydana gelecek zarara tam tekabül eden bir tazminat hükmündedir. Zaman-ı rücu şart edildiği halde, taraflardan her biri akitten rücu (gedi dönme) salâhiyetinl haiz addolu nur. Pey akçesi vermiş olan rücu ederse (cayarsa) verdiğini terk eder. Pey akçesini alan rücu ederse, aldığının ikl mislinl lade eder (B.K. md. 156/2).

ZIMAN İLE MÜKELLEF OLMAK : (Es. Te.) Ödemekle mükellef yâni borçlu olmak. ZIMAR : (Ar.) Kendisinden istifade olunamı yan mal. ZİMMİ : (Is. Huk.) İslâm hükûmetinin tabiiyetini kabul etmiş gayrimüslim kişi. ZIMN : (Ar.) Açıkça söylemeyip dolayısiyle onlatılmak istenen söz, bir söz ve bir işin iç yüzü, gizli maksat. İç taraf. ZIMNEN : (Ar.) Imâ ile, kapalı surette, dozayısiyle. Açık olmayan, dolayısiyle. İçinde. 'İçten düşünülen. ZIMNINDA : (Ar.) Sebebiyle, içın (Bir iş zımnında : Bir 'Iş sebebiyle, bir iş 'İçin). ZIMNİ : (Es. Te.) Dolayısiyle anlatılan, üstü kapalı, örtülü. Açıktan olmayan. Kapali olarak. Anlamın açık olarak belirtilmediği ha!terde çıkarılacak netice (M.K. 394, BŞK. 1, 73, 262, 428). ZIMNÎ İRADE BEYANI : Bkz. Zımnî irade ız harı. ZIMNI İRADE İZHARI : (Es. Huk.) Kapalı olarak istek bildirme. İradenin söz yerine yapıcı bir hareketle anlatılması. Sükût kaideten kabul sayılmaz. B.K. na göre bir kimse kendisine verilecek işlerin kabul edileceğini ilân etmişse derhal reddetmediği teklifleri kabul etmiş sayılır. Satın aldığı malın kusurlarını alıcı derhal bildirmediği takdirdej ayıba razı olmuş sayılır. Mukavele hükümlerinin bozukluğuna vakıf olduğu halde bu na ses çıkanmıyan taraf, bu bozukluğa razı olmuş sayılır. İrade beyanı (B.K. 198, 314). ZIMNI TASDİK ŞARTI : (D.H.) Bugün andlaş maların akdî konusunda, yetkili organlarca

Advertisement