Küfe
Beş-on gün oldu ki, mu’tada inkıyâd ile ben Sabahleyin çıkıvermiştim evden erkenden.
Beş on gün oldu ki alışkanlığıma uyarak
Ben, sabahleyin çıkıvermiştim evden erkenden.
Ne yapıp ye'simi83 kahreyliyeyim, bilmem ki?
Öyle dehşetli muhîtimde84 dönen mâtem85 ki!..
Ah! Karşımda vatan nâmına86 bir kabristan
Yatıyor şimdi… Nasıl yerlere geçmez insan?
Şu mezarlar ki uzanmış gidiyor, ey yolcu,
Nereden başladı yükselmeye, bak, nerde ucu!
Bu ne hicrân-ı müebbed,87 bu ne hüsrân-ı mübin…88
Ezilir rûh-i semâ,89 parçalanır kalb-i zemin!
Azıcık kurcala toprakları, seyret ne çıkar:
Dipçik altında ezilmiş, parçalanmış kafalar!
Bereden reng-i hüviyetleri90 uçmuş yüzler!
Kim bilir hangi şenâatle91 oyulmuş gözler!
“Medeniyyet” denilen vahşete la’netler eder,
Nice yekpâre92 kesilmiş de sırıtmış dişler!
Süngülenmiş, kanı donmuş nice binlerle beden!
Nice başlar, nice kollar ki cüdâ93 cisminden!
Beşiğinden alınıp parçalanan mahlûkât;94
Sonra, nâmûsuna kurbân edilen bunca hayat!
82 Mu'tada inkıyad: Alışkınlık uyar
83 Ye's: Umutsuzluktan doğan karamsarlık, üzüntü
84 Muhît: Çevre, yöre, etraf
85Mâtem: Yas
86 Nâm: Ad
87 Hicrân-ı müebbed: Sonsuz ayrılık
88 Hüsrân-ı mübîn: Apaçık yenilgi
89 Ruh-i semâ: Göğün ruhu
90 Reng-i hüviyet: Kimliğin rengi
91 Şenâat: İğrençlik, kötülük, alçaklık
92 Yekpâre: Bir parçadan oluşan, tek parça, bütün
93 Cüdâ: Yurt, baba ocağı gibi çok sevilen şeylerden ayrılmış olan, uzak kalmış olan
94 Mahlûkât: Yaratıklar
Ne yapıp da ümitsizliğimi yok edeyim bilmem ki?
Öyle korkunç çevremde dönen matem ki…
Ah! Karşımda vatan namına bir kabristan
Yatıyor şimdi… Nasıl yerlere geçmez insan?
Şu mezarlar ki uzanmış gidiyor, ey yolcu,
Nereden başladı yükselmeye, bak, nerde ucu!,
Bu ne sonsuz ayrılık, bu ne kahredici acıdır…
Ezilir göğün ruhu, parçalanır yerin kalbi!
Azıcık kurcala toprakları, bak ne çıkar:
Dipçik altında ezilmiş, parçalanmış kafalar!
Yara bereden tanınmaz hale gelmiş yüzler!!
Kim bilir nasıl bir vahşetle oyulmuş gözler!
“Medeniyet” denilen vahşete lanetler eder,
Bir bütün olmuş, sırıtır gibi duran nice dişler!
Süngülenmiş, kanı donmuş nice binlerce beden!
Nice başlar, nice kollar ki ayrılmış bedeninden!
Beşiğinden alınıp parçalanan çocuklar,
Sonra, namusu uğruna kurban edilen bunca can!
10
Bembeyaz saçları katranlara batmış dedeler!
Göğsü baltayla kırılmış memesiz valideler!
Teki binlerce kesik gövdeye âid kümeler:
Saç, kulak, el, çene, parmak… Bütün enkâz-ı beşer!95
Bakalım, yavrusu uğrar mı, deyip, karnından,
Canavarlar gibi şişlerde kızarmış nice can!
İşte bunlar o felâket-zedelerdir96 ki, düşün,
Kurumuş ot gibi doğrandı bıçaklarla bütün!
Müslümanlıkları bîçârelerin97 öyle büyük
Bir cinâyet ki: Cezâlar ona nisbetle küçük!
Ey, bu toprakta birer na’ş-ı perîşan98 bırakıp,
Yükselen, mevkib-i ervâh!99 Sakın arza bakıp;
Sanmayın: Şevk-i şehâdetle100 coşan bir kan var …
Bizde leşten daha hissiz, daha kokmuş can var!
Bakmayın, hem tükürün çehre-i murdârımıza!101
Tükürün: Belki biraz duygu gelir ârımıza!102
Tükürün cebhe-i lâkaydına103 Şark'ın104, tükürün!
Kuşkulansın, görelim, gayreti halkın, tükürün!
Tükürün milleti alçakça vuran darbelere!
Tükürün onlara alkış dağıtan kahbelere!
Tükürün Ehl-i Salîb'in105 o hayâsız yüzüne!
Tükürün onların asla güvenilmez sözüne!
95 Enkâz-ı beşer: İnsan yıkıntıları
96 Felâket-zede: Felakete uğramış (kimse)
97 Bîçâre: Çaresiz, zavallı kimse
98 Na’ş-ı perîşan: Perişan ölüler, cesetler
99 Mevkib-i ervâh: Ruhların kafilesi
100 Şevk-i şehâdet: Şahitlik şevki, isteği
101 Çehre-i murdâr: Kirli yüz
102 Âr: Utanma, utanç duyma
103 Cebhe-i lâkayd: İlgisiz yüz
104 Şark: Doğu
105 Ehl-i Salîb: Hac ehli
Bembeyaz saçları katranlara batmış dedeler!
Göğsü baltayla kesilmiş memesiz anneler!
Teki binlerce kesik gövdeye ait kümeler:
Saç, kulak, el, çene, parmak… Yığın yığın cesetler.
Bakalım, yavrusu uğrar mı, deyip, karnından,
Canavarlar gibi şişlerde kızarmış nice can!
İşte bunlar o felakete uğramışlardı ki düşün,
Kurumuş ot gibi doğrandı bıçaklarla bütün!
Zavallıların Müslümanlıkları öyle büyük
Bir cinayet ki: Cezalar ona nispetle küçük!
Ey, bu toprakta birer parçalanmış ceset bırakıp,
Yükselen ruhlar kafilesi! Sakın yeryüzüne bakıp;
Sanmayın: Şehitlik aşkıyla coşan kan var…
Bizde leşten daha duygusuz, daha kokmuş can var!
Bakmayın, hem tükürün murdar çehremize!
Tükürün: Belki biraz can gelir utanma duygumuza!
Tükürün kaygısız yüzüne Doğu’nun, tükürün!
Kuşkulansın, görelim, gayreti halkın, tükürün!
Tükürün milleti alçakça vuran darbelere!
Tükürün onlara alkış dağıtan kahpelere!
Tükürün Haçlıların o utanmaz yüzüne!
Tükürün onların asla güvenilmez sözüne!
11
Medeniyet denilen maskara mahlûku görün:
Tükürün maskeli vicdanına asrın, tükürün!
Hele i'lânı zamanında şu mel'un106 harbin,
"Bize efkâr-ı umûmiyesi lâzım Garb'in;107
O da Allah’ı bırakmakla olur” herzesini,108
Halka iman gibi telkîn ile, dinin sesini
Susturan aptalın idrâkine bol bol tükürün!...
Yine hicrân109 ile çılgınlığım üstümde bu gün…
O, yük değil, kaderin bir cezâsı ma’sûma...
Yazık, günâhı nedir, bilmeyen şu mahkûma!
Medeniyet denilen maskara mahluku görün: Tükürün maskeli vicdanına yirminci yüzyılın, tükürün! Hele ilanı zamanında şu lanet olası savaşın, “Bize kamuoyu desteği lazımdır Batı’nın O da Allah’ı bırakmakla olur” safsatasını, Halka iman gibi aşılayarak, dinin sesini Susturan aptalın anlayışına bol bol tükürün!.. Yine ayrılık acısıyla çılgınlığın üstüme bugün…
O,yük değil, kaderin bir cezası masuma...
Yazık, günahı nedir, bilmeyen şu mahkuma
106 Mel'un: Tanrı tarafından lanetlenmiş olan, lanetli 107 Garp: Batı 108 Herze: Safsata 109 Hicrân: Bir yerden veya bir kimseden ayrılma, ayrılık