Yenişehir Wiki
Değişiklik özeti yok
17. satır: 17. satır:
   
 
Hâkim oluş. Hükmediş. Âmirlik. Üstünlük. Müdahale ve rakibi kabul etmemek hali. (... Evet, bu kâinata geniş bir dikkat ile bakan; kâinatı gayet haşmetli ve gayet faaliyetli bir memleket, belki idâresi gayet hikmetli ve hâkimiyyeti gayet kuvvetli bir şehir hükmünde görür, her şeyi ve her nev'i birer vazife ile musahharâne meşgul bulur. $ âyetinin askerlik mânasını ihsas eden temsiline göre; zerrat ordusundan ve nebatat fırkalarından ve hayvanat taburlarından, ta yıldızlar ordusuna kadar olan cünud-u Rabbaniyeden, o küçük me'murlarda ve bu pek büyük askerlerde, hâkimâne tekvinî emirlerin, âmirâne hükümlerin, şâhâne kanunların cereyanları, bedahetle bir hâkimiyyet-i mutlakanın ve bir âmiriyyet-i külliyenin vücuduna delâlet ederler. Ş.)
 
Hâkim oluş. Hükmediş. Âmirlik. Üstünlük. Müdahale ve rakibi kabul etmemek hali. (... Evet, bu kâinata geniş bir dikkat ile bakan; kâinatı gayet haşmetli ve gayet faaliyetli bir memleket, belki idâresi gayet hikmetli ve hâkimiyyeti gayet kuvvetli bir şehir hükmünde görür, her şeyi ve her nev'i birer vazife ile musahharâne meşgul bulur. $ âyetinin askerlik mânasını ihsas eden temsiline göre; zerrat ordusundan ve nebatat fırkalarından ve hayvanat taburlarından, ta yıldızlar ordusuna kadar olan cünud-u Rabbaniyeden, o küçük me'murlarda ve bu pek büyük askerlerde, hâkimâne tekvinî emirlerin, âmirâne hükümlerin, şâhâne kanunların cereyanları, bedahetle bir hâkimiyyet-i mutlakanın ve bir âmiriyyet-i külliyenin vücuduna delâlet ederler. Ş.)
== Hakîm, Hakem, Hayru'l-Hâkimîn, Ahkemü'l-Hâkimîn ==
+
== Hakîm, Hakem,[[ Hayru'l-Hâkimîn]] , [[Ahkemü'l-Hâkimîn]] ==
   
 
Hükmetmek, hâkim olmak, hikmetli olmak, yönetmek, men etmek, dönmek ve sağlam yapmak anlamındaki "h-k-m" kökünden türeyen hâkim hükmeden, karar veren, yargıç; hakem" (çoğulu hakeme), uzman, hâkim; hakîm (çoğulu hukemâ'), hikmet sahibi, âlim, hâkim, filozof, doktor; hayru'l-hâkimîn, hâkimlerin en hayırlısı; ahkemü'l-hâkimîn, hâkimler hâkimi demektir.
 
Hükmetmek, hâkim olmak, hikmetli olmak, yönetmek, men etmek, dönmek ve sağlam yapmak anlamındaki "h-k-m" kökünden türeyen hâkim hükmeden, karar veren, yargıç; hakem" (çoğulu hakeme), uzman, hâkim; hakîm (çoğulu hukemâ'), hikmet sahibi, âlim, hâkim, filozof, doktor; hayru'l-hâkimîn, hâkimlerin en hayırlısı; ahkemü'l-hâkimîn, hâkimler hâkimi demektir.

22.03, 14 Aralık 2014 tarihindeki hâli


Olacak_O_Kadar_(_Boşanma_davası_)_Hakim_ve_Mahkeme_duruşma_salonu_espirileri-0

Olacak O Kadar ( Boşanma davası ) Hakim ve Mahkeme duruşma salonu espirileri-0

A_D_A_L_E_T_(Çığlığı)

A D A L E T (Çığlığı)

Ağlanacak halimize gülüp sonra birden öfkelenip ardından ani bir tebessümle derin düşüncelere dalarken gözyaşınıza hakim olamayacağınız bu video, ADELET'e susamış tüm masum ve onurlu insanlara ithafen hazırlanmıştır. (Videoda rahmetli Sadri Alışık'ın oynadığı Şaka ile Karışık nam-ı diğer Ofsayt Osman filminden görüntüler ve Bora Ayanoğlu'na ait Çöpçüler Kralı film müziği kullanılmıştır. Video ticari bir amaçla hazırlanmamıştır. Yayınlarımı beğeniyor ve desteklemek istiyorsanız; https://www.patreon.com/MustafaSaritas Diğer sosyal mecralardan da takip etmek isterseniz; www.facebook.com/MMustafasaritas https://www.twitter.com/MMustafaSaritas https://www.instagram.com/mmustafasaritas

Hâkim ve Hakîm arasında sıradağlar kadar fark olduğu halde inceltme şeysi eksikliği sebebiyle hangisinden bahsedildiği anlaşılamıyor. (Şahsen bunlardan bir amaca yönelik iş yapmak anlamına gelen hakîm kelimesini daha çok seviyorum.)

Hadis ilminde Hakîm

Bu ilimle uğraşanların en üst mertebesinde bulunan kimse olarak, rivâyet edilen bütün hadisleri metin ve senet, cerh- ta'dil ve târihi ile bilen kimseye denir.. (a.g.)" kaynak: dini kavramlar sözlüğü.

  • Hakîm: Hikmetle muttasıf olan ve mevcudatın hakikatına vâkıf olan. Hikmet mütehasssı. İlm-i hikmette mütebahhir ve mütehassıs olan. İş ve emirleri hikmetli ve yanlışsız olan.
  • Tabib, doktor.
  • Hâkim: Galib. Haklı ve haksızı ayırıp hak ve adalet üzere hükmeden. Başkasını müdahale ettirmeden idare eden, Allah (C.C.)
  • Memleketi idare eden.

Mahkeme reisi. (Hâkim-i Hakikî, Hâkim-i Ezelî, Hâkim-i Mutlak, Hâkim-i Zülcelâl, Hâkim-i Lemyezel... gibi isimlerle, Cenab-ı Hakk'a âit olan Hâkim sıfatı Kur'ân-ı Kerim'de 86 def'a zikredilir.)

Hâkimiyyet

Hâkim oluş. Hükmediş. Âmirlik. Üstünlük. Müdahale ve rakibi kabul etmemek hali. (... Evet, bu kâinata geniş bir dikkat ile bakan; kâinatı gayet haşmetli ve gayet faaliyetli bir memleket, belki idâresi gayet hikmetli ve hâkimiyyeti gayet kuvvetli bir şehir hükmünde görür, her şeyi ve her nev'i birer vazife ile musahharâne meşgul bulur. $ âyetinin askerlik mânasını ihsas eden temsiline göre; zerrat ordusundan ve nebatat fırkalarından ve hayvanat taburlarından, ta yıldızlar ordusuna kadar olan cünud-u Rabbaniyeden, o küçük me'murlarda ve bu pek büyük askerlerde, hâkimâne tekvinî emirlerin, âmirâne hükümlerin, şâhâne kanunların cereyanları, bedahetle bir hâkimiyyet-i mutlakanın ve bir âmiriyyet-i külliyenin vücuduna delâlet ederler. Ş.)

Hakîm, Hakem,Hayru'l-Hâkimîn , Ahkemü'l-Hâkimîn

Hükmetmek, hâkim olmak, hikmetli olmak, yönetmek, men etmek, dönmek ve sağlam yapmak anlamındaki "h-k-m" kökünden türeyen hâkim hükmeden, karar veren, yargıç; hakem" (çoğulu hakeme), uzman, hâkim; hakîm (çoğulu hukemâ'), hikmet sahibi, âlim, hâkim, filozof, doktor; hayru'l-hâkimîn, hâkimlerin en hayırlısı; ahkemü'l-hâkimîn, hâkimler hâkimi demektir.

Dört kelime de Kur'ân'da Allah'ın sıfatı olarak kullanılmıştır. Hâkim kelimesi Kur'ân'da tekil olarak değil; "hayru'l-hâkimîn" ve "ahkemü'l-hâkimîn" terkipleriyle geçmiştir.

Herhangi bir konuda insan da hüküm, karar verir, taraflar arasında ihtilaflı konuları çözümler. İnsanların hüküm ve kararlarında yanılma ihtimali vardır. Allah'ın hükmünde ise yanılma, hata ve zulüm asla yoktur. Çünkü O, hâkimler hâkimi, hüküm verenlerin en hayırlısıdır:

Hayru'l-hâkimîn terkibi üç âyette geçmiştir: "(Şuayb, kavmine) eğer içinizden bir kısmı benimle gönderilene îman etmiş, bir kısmı da îman etmemiş ise Allah, aramızda hükmedinceye kadar sabredin. O, hükmedenlerin en hayırlısıdır." (A'râf, 7/87); "(Ey peygamberim!) Sana vahyedilene uy ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret. O, hükmedenlerin en hayırlısıdır." (Hûd, 11/109; bk. Yûsuf, 12/80)

Ahkemü'l-hâkimîn terkibi iki âyette geçmiştir: "Nuh Rabbine şöyle seslendi: Rabbim! Oğlum ailemdendir. Senin sözün elbette haktır ve sen hâkimler hâkimisin." (Hûd, 11/45); "Allah, hâkimler hâkimi değil mi?" (Tûr, 95/8).

Allah, dünyada peygamber ve kavmi arasında hüküm verip uyguladığı gibi âhirette de (Hac, 22/56) toplumlar ve insanlar arasında adaletle hükmedecektir.

Allah'ın Kur'ân'da bildirdiği emir ve yasakları, helal ve haramları, öğüt ve tavsiyeleri de birer hükümdür (Mümtehine, 60/10). Gerçek hükmü veren Allah'tır. Kur'ân, Allah'ın bir hükmüdür (Ra'd, 13/37). Kur'ân ölçülerine uymayan hükümler "cahiliyye hükmüdür." (Mâide, 5/50).

Allah'ın hüküm verdiği daha çok "hakeme - yahkümü" fiili ile ifade edilmiştir. "...Hükmü Allah verir. O'nun hükmünün arkasına düşüp onu geri çevirecek yoktur..." (Ra'd, 13/41); "...Allah istediği hükmü verir." (Mâide, 5/1); "O gün mülk Allah'ındır. O, onların aralarında hükmeder..." (Hac, 22/56); "Allah kıyamet günü aranızda hüküm verecektir..." (Nisâ, 4/141) ve benzeri âyetler; Allah'ın hâkim vasfını ifade etmektedir. Kur'ân'a uygun bir şekilde (Mâide, 5/48, 49) adaletle hükmetmeyi emreden (Nisâ, 4/58, Mâide, 5/42) Allah, her hükmünde âdildir, en güzel hükmü verendir. "... İyice bilen bir toplum için Allah'tan daha güzel hüküm veren kim olabilir?" (Mâide, 5/50).

Hakem kelimesi iki âyette geçmiştir. Bunlardan biri Allah ile ilgilidir: "O size kitabı açıklanmış olarak indirmiş iken ben Allah'tan başka bir hakem mi isteyeyim?..." (En'âm, 6/114).

Dilciler, "hakem" ile "hâkim" kelimelerinin aynı anlamda olduğunu söylemişlerdir. Hâkim ve hakem, haklı ile haksızı, suçlu ile suçsuzu ayırt eder, ihtilaflı konuları çözümler.

Kur'ân'da en çok hakîm ismi zikredilmiş, 97 âyette geçmiştir. Bunlardan 92'si Allah'ın vasfı ile ilgilidir. Allah'ın sıfatı olarak hakîm; her işi, her hükmü, her emir ve yasağı, hikmetli, doğru, isabetli ve bir amaca yönelik olan, yaratıkları mükemmel ve sağlam bir şekilde vâr eden, onları iyi bilen anlamlarına gelir.

Hakîm ismi; "habîr", "alî", "hamîd", "azîz", "alîm", "vâsi'" ve "tevvâb" isimleriyle birlikte zikredilmiştir: "Şüphesiz Allah, azîzdir, hakîmdir." (Bakara, 2/220); "Şüphesiz Allah alîmdir, hakîmdir." (Tevbe, 9/28); "O, hakîmdir, habîrdir." (En'âm, 6/18); "Şüphesiz Allah, tevvâbdır, hakîmdir." (Nûr, 24/10); "Şüphesiz O, yücedir (alî) hâkimdir." (Şûrâ, 42/51); "Allah, (nimeti) geniş olandır, (vâsi') hakîmdir." (Nisâ, 4/130); "...(Kur'ân) hakîm, hamîd (Allah') tan indirilmiştir." (Fussilet, 41/42).

Hakîm kelimesi 4 âyette Kur'ân'ın (Âl-i İmrân, 3/58) ve bir âyette Allah'ın işinin (Duhân, 44/4) sıfatı olarak da kullanılmıştır. (İ.K.)

Sözlükte Hakîm

Sözlükte "hikmet sahibi, âlim, hâkim, filozof, doktor" anlamına gelen hakîm (çoğulu hukemâ'), Allâh'ın sıfatı olarak haklı ile haksızı, suçlu ile suçsuzu ayırt eden, ihtilaflı konuları çözümleyen ve her işi hikmetli olan demektir. (bk. Hâkim) (İ.K.)

Hadis ilminde hakîm, bu ilimle uğraşanların en üst mertebesinde bulunan kimse olarak, rivâyet edilen bütün hadisleri metin ve senet, cerh- ta'dil ve târihi ile bilen kimseye denir.. (A.G.)

Askeri terminolojide hakim

"dağın zirvesi" anlamına gelen sözcük. özellikle operasyon bölgesindeki askerler tarafından kullanılır. örn: "hakimde miyiz?" "hakimi ele geçirmek" vs. vs...

Hakem

Allâh'ın sıfatlarından biri olup, hükmeden, karar veren, hakîm anlamlarına gelir.(bk. Hâkim) (İ.K.)

Hakimin nitelikleri

Mecelle'de üç madde, yargıcın niteliklerini saymaktadır. "Hâkimin evsafı beyanındadır" başlığını taşıyan "fasıl"ın, ilk maddesinde (1792. madde) yargıcın temel nitelikleri belirtilmektedir. Buna göre, yargıç (hâkim), "hakîm, fehîm, müstekîm ve emîn, mekîn, metîn olmalıdır."

Hakîm, akıllı ve adaletli; fehîm, anlayış sahibi, özellikle insanlar arası ilişkilere vâkıf; müstekîm, doğru sözlü olan, hilekar olmayan, ahlaki zaafı bulunmayan; emîn, hıyanetten uzak, güvenilen, itimat edilen; mekîn, şeref sahibi ve asaletli olan, "esafil-i nastan bulunmayan; metîn , etki altında kalmayan, ciddi ve sabırlı olan kişi demektir.

Bir sonraki maddede (1793. madde) ise hukuk bilgisi ile bu bilgiyi karşısına gelen uyuşmazlıklara tatbik kabiliyeti ifade olunmaktadır:

"Hâkim, mesâil-i fıkhiyyeye ve usul-i muhakemeye vâkıf ve deavi-yi vâkıayı anlara tatbikan fasl ve hasma muktedir olmalıdır."

Ayrıca, faslın sonuncu maddesinde (1794. madde), yargıcın

"temyiz-i tamme muktedir olması"

aranmaktadır.

Temyiz-i tam , ayırt etme kabiliyetinde bir eksiklik olmaması demektir. Doğruyu yanlıştan, faydalıyı zararlıdan, alakalıyı alakasızdan ayırabilme yeteneğidir bu.

E s k i  H u k u m u z d a  H A K İ M

Mecellenin(*) on altıncı kitabı “Yargılama hakkındadır”; bir giriş ve dört bölümdür.

Aşağıda günümüz Türkçe’sine çevirerek özgün metinleriyle birlikte sunduğum bu “Kitab”ın, “Giriş” ile birinci bölümünün ilk üç ayrımı, özellikle hakimlerin nitelikleri ve adabı hakkındaki hükümler, adli yaşantımızda uzun süre etkili olmuştur. Bir bakıma,hakimliğin “meslek kuralları”dır. Şimdilerde nasıldır bilmiyorum,

Ellili,altmışlı yıllarda,”Hâkim,hakîm,fehîm,müstakim ve emîn,mekîn,metîn olmalıdır”

(Hakim;bilge,anlayışlı,doğru ve güvenilir,saygın,metin olmalıdır)

tanımı,adliye koridorlarında,başta hakimlerimiz,çok sık tekrarlanırdı.

O N A L T I N C I K İ T A P KİTAB – SADİS - AŞER Y A R G I L A M A K İ T A B I KİTAB - ÜL - KAZA 

Yargılama hakkındadır;bir giriş ve dört bölümdür.  Kaza hakkında olup bir mukaddime ile dört babı müştemildir

G İ R İ Ş  M U K A D D İ M E

Bazı hukuk (fıkh) terimleri hakkındadır. Ba’zı istılâhat-ı fıkhiyye beyanındadır.

Madde 1784.- Yargılama,hüküm ve hakimlik anlamlarına gelir. Madde 1784.- Kaza,hüküm ve hâkimlik ma’nalarına gelir.

Madde 1785.- Hakim,yurttaşlar arasında meydana gelen dava ve husumeti hukuka uygun olarak çözmesi için sultan tarafından atanmış kişidir.

Madde 1785.- Hâkim,beyn-en-nas vuku’ bulan da’va ve muhasamayı ahkâm - meşruasına tevfikan fasl ve hasm için taraf – ı sultanîden nasp ve tayin olunan zattır.

Madde 1786.- Hüküm,hakimin taraflar arasındaki davayı çözüp,bitirmesidir. Bu da ikiye ayrılır Birinci kısım: Hâkimin hüküm verdim,iddia olunan şeyi ver demek gibi sözler ile davalıyı dava konusu isteği yerine getirmekle yükümlü kılmasıdır. İşte buna yükleyici yargı,hak verici yargı (davanın kabulü) denir.  İkinci kısım: Hakkın yoktur, davan yersizdir demek gibi sözler ile hâkimin davacının davasını görmemesidir ( önlemesidir) . Buna da yargılamanın reddi denir. 

Madde 1786.- Hüküm,hâkimin muhasamayı kat’ ve hasmeylemesidir. Bu dahi iki kısımdır. Kısm-ı evvel : Hâkimin,hükmettim,iddia olunan şey’i ver demek gibi sözler ile mahkûm-un-bihi mahkûm-un-aleyhe ilzam etmesi,ya’ni lâzım kılmasıdır. İşte buna kaza-i ilzam ve kaza-i istihkak denir. Kısm-ı sâni: Hakkın yoktur,münazeadan memnu’sun demek gibi sözler ile hâkimin müddeiyi münazeadan men’ etmesidir. Buna dahi kaza-i terk denir.

Madde 1787.- Hükmün konusu ,hâkimin aleyhine karar verilene yüklediği şeydir. Bu davanın kabulünde davacının hakkının yerine getirilmesi,davanın reddinde ise davacının davasından vazgeçmesidir.

Madde 1787.- Mahkûm-un-bih,hâkimin mahkûm-un-aleyhe ilzam ettiği şeydir ki kaza-i ilzamda müddeinin hakkını ifa etmesi ve kaza-i terkde müddeinin münazeadan vazgeçmesidir.

Madde 1788.- Aleyhine hüküm verilen kimse,davayı kaybedendir. Madde 1788.- Mahkûm-un-aleyh,aleyhine hükmolunan kimesnedir.

Madde 1789.- Lehine hüküm verilen kimse,davayı kazanandır. Madde 1789.- Mahkûm-un-leyh,lehine hükmolunan kimesnedir

Madde 1790.- Tahkim,tarafların aralarındaki husumet ve davalarını çözümlemesi için rızaları ile bir başka kimseyi hâkim tayin etmelerinden ibarettir. Bu kimseye kelimenin iki harfinin üstün olması ile hakem ve mim harfinin eklenmesi ha harfinin üstün olması ve kaf harfinin daha da üstün olması ile muhakkem (belirleyeci,tayin edici) denir. Madde 1790.- Tahkim,hasmeynin husumet ve da’avaları fasl için rızaları ile âhar kimseyi hâkim ittihaz eylemelerinden ibarettir. Ol kimseye fethateyn ile hakem ve mim’in zammı ve ha’nın fethi ve kâfı’ı müşeddede- i meftuha ile muhakkem denilir.

Madde 1791.- Mahkemeye getirilemeyen davalıya hakim tarafından tayin edilen kişiye görevlendirilmiş vekil denir.  Madde 1791.- Vekil-i musahhar,mahkemeye ihzar olunamayan müddeaaleyhe h”akim tarafından nasp olunan vekildir.

B İ R İ N C İ B Ö L Ü M BAB-I EVVEL 

Hakimlere dairdir, dört ayrımı içerir Hükkâma dair olup dört faslı havidir.

Birinci Ayrım  Fasl-ı Evvel

Hâkimin nitelikleri hakkındadır Hâkimin evsafı beyanındadır

Madde 1792.-Hakim; bilge,anlayışlı,doğru ve güvenilir,saygın, metin olmalıdır.

Madde 1792.- Hâkim,hakîm,fehîm,müstakim ve emîn,mekîn,metîn olmalıdır.


Madde 1793.- Hakim, hukuk kuralları ve yargılama usulü konularında bilgili olmalı,bilgisini dava konusu olaylara uygulayabilmeli,bir çözüme varabilmelidir.

Madde 1793.-Hâkim,mesail-i fıkhiyyeye ve usul-i muhakemeye vâkıf ve deâvi-i vakıayı anlara tatbikan fasl ve hasme muktedir olmalıdır.


Madde 1794.- Hâkimin ayırt etme gücünün tam olması gerekir. Bu sebeple küçük ve bunak ve âmâ ve tarafların yüksek sesli konuşmalarını duymayacak derecede sağır olan kimselerin yargılamaları geçerli olmaz. 

Madde 1794.-Hâkimin temyiz-i tâmme muktedir olması lâzımdır. Biaenaleyh sagir ve ma’tuh ve a’ma ve tarafeynin savt-ı kavilerini işitemeyecek mertebe sağır olan kimesnenin kazası caiz değildir. 

İkinci Ayrım Fasl – ı Sâni

Hakimin adabı hakkındadır Hakimin adabı beyanındadır


Madde 1795.- Hakim duruşma sırasında alış veriş ve şakalaşma gibi duruşmanın saygınlığını etkileyecek fiil ve hareketlerden kaçınmalıdır.

Madde 1795.- Hakim;meclis-i muhakemede alış veriş ve mulatafe gibi mehâbet-i meclisi izale edecek ef’al ve harekâtdan içtinâp etmelidir.


Madde 1796.- Hakim iki taraftan hiç birisinin hediyesini kabul etmez. 

Madde 1796.- Hakim iki hasmdan hiç birisinin hediyesini kabul etmez.


Madde 1797.- Hakim taraflardan hiç birisinin ziyafetine gitmez.

Madde 1797.- Hakim mütehasımeynden hiç birisinin ziyafetine gitmez.


Madde 1797.- Hakim;dava görülürken ,evinde taraflardan yalnız birisini kabul etmek, karar sırasında birisiyle yalnız kalmak veya ikisinden birine el,göz veya baş ile işaret etmek veya taraflardan birine gizlice yahut diğerinin bilmediği dil ile söz söylemek gibi kötü anlaşılmalara ve suçlamalara sebep olabilecek tutum ve davranışlarda bulunmamalıdır. 

Madde 1797.- Esna-yı muhakemede hâkim tarafeynden yalnız birisini hanesi kabul etmek ve meclisi hükümde biriyle halvet veyahut ikisinden birine el ya göz veya baş ile işaret eylemek veya anlardan birisine gizli lâkırdı yahut diğerinin bilmediği lisan ile söz söylemek gibi töhmet ve su-i zanna sebep olabilecek hal ve hareket de bulunmamalıdır.


Madde 1798.- Her iki tarafa adil davranmak hakimin görevdir. Bu nedenle, taraflardan biri eşraftan diğeri de halktan biri olsa dahi duruşma sırasında tarafları oturtması ve duruşma gereği bakışlarını ve sözlerini taraflara yöneltme gibi zorunlu durumlarda tam bir şekilde adil ve eşit davranması gerekir.

Madde 1798.- Hâkim,beyn-el-hasmeyn adl ile me’murdur. Bianaenaleyh tarafynden biri her nekadar eşraftan ve diğeri ahad-ı nasdan olsa bile hîn-i muhakemede tarafyni oturtmak ve kendilerine imal-i nazar ve tevcih-i hitap etmek gibi muhakemeye müteallik muamelâtda tamamiyle adl ve müsavata riayet etmesi lâzımdır.

Üçüncü Ayrım Fasl -ı Sâlis  Hakimin görevleri hakkındadır. Hâkimin vezaifi beyanındadır.

Madde 1800.- Hakim sultan tarafından davaları görmeye ve hüküm vermeye yetkili kılınmıştır. 

Madde 1800.- Hâkim,tarafı sultaniden icra-yı muhakemeye ve hükme vekildir. 

Madde 1801.-Yargılama,yer ve zaman , veya istisna olarak bazı özel görevler ile sınırlanır, özellik gösterir.

Örneğin bir yıl için görevli olan hakim ancak o yıl içersinde hüküm verebilir. O yıl başlamadan veya geçtikten sonra karar veremez. Keza belirli bir kazada hüküm vermek üzere tayin olmuş hakim o kazanın her yerinde hüküm verebilir,ama,diğer bir kazada hüküm veremez. Belirli bir mahkemede hüküm vermek üzere tayın edilmiş olan hakim ancak o mahkemede hüküm verebilir,başka bir mahkemede hüküm veremez. Bunun gibi padişah tarafından kamu yararı düşüncesiyle filan konuya ait davaya bakılmaması emredilirse hakim o davayı görüp karar veremez. Bir mahkeme hakimi bazı belirli özel konularda yetkili olup da diğer konularda olmasa,ancak yetkili olduğu konulardaki davaları görüp,karar verebilir, onun dışındaki davaları görüp,karar veremez. Keza bir hukukçunun(müçtehit),bir konudaki düşüncesinin halka daha yumuşak daha uygun gelmesi ve asrın dirlik ve düzenine yönelik bulunması nedeniyle padişah tarafından onun düşüncesiyle işlem yapılması emredilirse hakim o hukukçunun düşüncesine aykırı bir başka hukukçunun düşüncesiyle işlem yapamaz,yaparsa hükmü geçerli olmaz.

Madde 1801.- Kaza,zeman ve mekân ile ve ba’zı hususatın istisnası ile tekayyüd ve tahassus eder.

Meselâ bir sene müddetle hükme me’mur olan hakim ancak o sene için hükmeder. Ol senenin hulûlünden evvel veya mürurundan sonra hükmedemez. Ve keza muayyen bir kazada hükmetmek üzere nasp olunun hâkim ol kazanın her mahallinde hükmeder,amma diğer kazada hükmedemez. Ve bir mahkeme-i muayyenede hükmetmek üzre nasp olunan hâkim anca ol mahkemede hükmedip diğer bir mahalde hükmedez. Ve kezalik maslâhat-i âmme mülâhaza-i adilesine binaen  Filân hususa müteallik da’va istima’ olunmaya deyu emr-i sultani sâdır olsa hâkim ol da’vayı istima’ ve hükmedemez,veyahut bir mahkeme hâkimi bazı hususat-ı muayyene istiamına me’zun olup da maadasını istimaa me’un olmasa ol hakîm ancak me’zun olduğu hususatı istima’ ve hükmeder. Maadasını istima’ ve hükmedemez. Ve kezalik bir müctehidin bir hususda re’yi nâs’a efrak ve maslâhatı asra evkaf olduğuna binaen anın rey’i ile amel olunmak üzre emr-i sultani sâdır olsa ol hususda haîm ol müctehidin re’yine münafi diğer bir müctehidin re’yi ile amel edemez,ederse hükmü nâfiz olmaz.

Madde 1802.- Bir davayı birlikte görmek ve hüküm vermek üzere tayın olunun iki hakimden yalnız birisi o davayı görüp,hüküm veremez,verirse hükmü geçerli olmaz.

Madde 1802.- Bir da’vayı ma’an istima’ ve hükmetmek üzre nasb olunuan iki hakimden yalnız birisi ol da’vayı istima’ ve hüküm edemez,ederse hükmü nafiz olmaz. (1465.maddeye bak)

Madde 1803.- Birden çok hakimi olan bir beldede taraflardan birisi bir hakimin diğeri öbür hakimin huzurunda duruşma isteyip aralarında bu konuda ihtilâf çıkarsa davalı tarafın seçtiği hakim tercih olunur.

Madde 1803.- Müteaddit hâkimi olan beldede hasmeynden birisi bir hâkimin ve diğeri obir hâkimin huzurunda murafaa olmak isteyip bu veçhile beynlerinde ihtilâf vaki olsa müddeaaleyhin ihtiyar eylediği hâkim tercih olunur. 

Madde 1804.- Azledilen bir hakimin,azil ile azil haberinin bildirilmesi arasında geçen zaman aralığında gördüğü davalar,verdiği kararlar geçerlidir. Azlin bildirilmesinden sonra verilen kararlar geçerli olmaz.

Madde 1804.- Bir hâkimin azli vuku bulup fakat bir müddet haber-i azil kendine vasıl olmamakla ol müddette bazı deâvi istima’ ve fasl etmiş olsa sahih olur. Amma haber-i azlin vusulünden sonra vuku’ bulan hükmü sahih olmaz. 


Madde 1804.- Hakim,eğer izin verilmiş ise bir diğer kimseyi kendisi yerine yetkili kılabilir (naip),azledebilir. Eğer izin verilmemiş ise yetkili kılamaz. Kendisinin görevine son verilmesi veya ölmesi halinde yerine yetkili kıldığı kimsenin görevi son bulmaz. Bu sebeple bir ilçenin hakimi vefat ederse yerine bir başka hakim gelinceye kadar o ilçedeki davalara,ölen hakimin yetkili kıldığı kişi bakabilir,sonuçlandırabilir.

Madde 1805.- Hâkim eğer nasp ve azl-i naibe mezun ise diğer kimseyi kendisine naip nasb ve anı azl edebilir;değilse edemez;ve kendisinin ma’zul ya fevt olması ile naibi naibi mün’azil olmaz. (1460 maddeye bak)  Binaenaleyh bir kazanın hâkimi vefat ettik de yerine diğer hâkim gelinceye dek ol kazada vuku’ bulan dâ’vayı hâkimi müteveffanın naibi istima’ ve hüküm verebilir. 

Madde 1806.- Hakimin topladığı deliller ile yetkili kıldığı kişi (naip), yetkili kıldığı kişinin(naip) topladığı deliller ile kendisi karar verebilir. Şöyle ki; bir davada hâkim delilleri toplayarak yetkili kıldığı kimseye (naip) durumu bildirse,yetkili kılınan kimse toplanan delilleri geri çevirmeksizin,bu delillere göre karar verebilir. Bunun gibi karar vermeğe yetkili kimse bir hususta topladığı delilleri hakime karar vermek üzere önerse,hakim,delilleri iade etmeksizin önerisi üzerine karar verebilir. Sadece tetkik ve araştırma görevli olup,karar vermeye izinli olmayan yetkilinin (naip) önerisiyle hakim karar veremez,delilleri kendisinin toplaması lâzımdır. 

Madde 1806.- Hakimin istima’ eylediği beyyine ile naibi ve naibin istima eylediği beyyine ile kendisi hükmedebilir. Şöyle ki,hâkim bir da’va hakkında beyyine istima’ ve naibe ihbar eylese naibi iade-i beyyine etmeksizin hâkimin ihbarı ile hükmedebilir ve hükme me’zun olan naib bir hususta beyyine beyyine istim’a edip de hâkime inha eylese hâkim iade-i beyyine etmeksizin naibin inhası ile hükm edebilir amma hükme me’zun olmayıp da ancak tetkik ve istikşaf için beyyine istimaına memur olan kimsenin inhası ile hâkim hükmedemeyip bizzat istima-ı beyyine etmesi lâzımdır 

Madde 1807.- Bir ilçe hakimi bir başka ilçedeki arazi davasını görebilir,bunun için dava kitabında açıklandığı üzere şer’i sınırının bildirilmesi gerekir.

Madde 1807.- Bir kaza hâkimi başka bir kaza dahilindeki arazi davasını istima’ edebilir. Fakat kitab-ı da’vada beyan olunduğu veçhile hudud-i şerriyesinin beyanı lâzım gelir.


Madde 1808.- Yararına karar verilen kişinin;hakimin, alt ve üst soyundan birisi, eşi , dava konusu maldaki ortağı , özel hizmetçisi ve yardımıyla geçinen adamı olmaması şarttır.  Bu sebeple hakim bunlardan birisinin davasını göremez,yararına karar veremez.

Madde 1808.- Mahkûm-un-leh hâkimin usul ve füruudan biri ve zevcesi ve hükmolunacak malda şeriki ve ecir-i hassı ve hâkimin infakıyla teayyüş eder adamı olmamak şarttır. Binaenaleyh,hâkim bunlardan birisinin davasını istima’ ile lehine hüküm veremez


Madde 1809.- Bir belde hakiminin ya da önceki maddede yazılı ilgililerinden birinin o belde halkından bir kimse ile davası olduğu takdirde o beldede bir başka hakim varsa dava onun tarafından görülür. Eğer o beldede bir başka hakim yoksa tarafların karşılıklı rızaları ila tayin edecekleri hakem yahut o hakim yetkisi varsa, onun yetkili kılacağı kişi (naip) yahut civardaki diğer bir kaza hakiminin huzurunda mahkemeleşirler. Taraflar bu yollardan birine razı olmadıkları takdirde Sultanlıktan,yalnız bu davayı görmeğe yetkili hakim talep ederler. 

Madde 1809.- Bir belde hâkiminin yahut madde-i ânifede mezkûr mensubatından birinin ol belde ahalisinden bir kimesne ile da’vası olduğu surette ol beldede diğer bir hâkim varsa anın huzurunda murafaa olurlar. Ve eğer ol beldede diğer Hâkim yoksa tarafeyn kendi rızaları ile nasp edecekleri hakemin yahut ol hâkim naip nâsbına me’zun olduğu takdirde tarafından mansûp naibin veyahut civardaki diğer bir kaza hâkiminin huzurunda murafaa olurlar.  Ve tarafyen bu suretlerde birine razı olmadıkları suretde tarafı sultaniden müvella istida’a ederler.


Madde 1810.- Hakim davaların görülmesinde eskisinden yenisine doğru kuralına uygun davranmalıdır. Fakat gelişi yeni de olsa bir davaya öncelik tanınması halin ve işin gereği olarak görülürse o davanın görülmesi öne alınır. 

Madde 1810.- Hâkim rü’yeti da’vada el-akdem-ü fel-akdem kaidesine riayet etmelidir. Fakat vürudu mauhhar olan bir da’vanın ta’cili icab-ı hal ve maslahatdan görüldüğü haldeanın rü’yetini takdim eyler.

Madde 1811.- Hakim, gerektiğinde başkalarından şer’i bir sorunun çözümünü sorabilir. Madde 1811.- Hâkim ledelhace ahardan istifta etmesi caizdir.

Madde 1812.- Hakim, üzüntü ve kaygı ve açlık ve uyku basması gibi sağlıklı düşünmeye engel olabilecek bir sakatlık ile aklı karışık olduğu zaman hüküm vermeye girişmemelidir. Madde 1812.- Hâkim,gam ve gussa ve açlık ve galeb-i nevm gibi sıhhat-ı tefekküre manii olabilecek bir ârıza ile zihni müşevveş olduğu halde hükme tasaddi etmemelidir.

Madde 1813.-Hakim, tetkiklerini duruşmalarda yürütmeli, işi çok sürdürüp,uzatmamalıdır. Madde 1813.- Hâkim murafaatda icrayı tedkikat etmekle beraber işi sürencemede bırakmamalıdır.

Madde 1814.- Hakim, mahkeme sicilleri defteri tutup,vereceği ilâmları,senetleri bu deftere kaydeder,her türlü hile ve kötülükten korur,saklar. Kendisi ayrılmak zorunda kalınca ya bizzat ya da güvendiği bir kişi vasıtası ile bu sicilleri halefi olan hakime devir ve teslim eder. Madde 1814.- Hâkim,mahkemeye sicillât defteri vaz’edip vereceği ilâmat ve senedatı hile ve fesaddan sâlim olabilecek muntazam bir suretde ol deftere kayd ve tahrir ve anın hıfzına dikkat ve i’tina eder. Ve kendisinin azli vuku’ buldukta ya bizzat veya emini vasıtası ile siçiliâtı halefi olan hâkime devr ve teslim eyler.


Dördüncü Ayrım


Fasl –ı Râbi Mahkemenin yürütülüşü (yönetimi) hakkındadır. Suret-i muhakemeye dairdir.


Madde 1815.- Hakim mahkemeyi açık olarak yürütür. Fakat hükümden önce ne yönde karar verileceğini açıklamaz Madde 1815.- Hâkim,muhakemeyi alenen icra eder. Fakat kabl’el hüküm ne veçhile hükm edileceğini ifşa etmez.

Madde 1816.- Taraflar yargılanmak üzere hakimin huzuruna çıktıklarında,hakim önce davacıya davasını anlattırır. Dava önceden yazılı olarak kayda geçirilmiş ise okunur,içeriği kendisine onaylatılır. Sonra da davalı sorgulanır.  Sorgulama;davacı seni şu bakımdan (şu yönden) dava ediyor ne dersin? sorusu yöneltilerek yapılır.

Madde 1816.- Tarafeyn il ecl-il-muhakeme huzur-i hâkime geldiklerinde hâkim evvelen müddeiye da’vasını takrir ettirir. Ve eğer evvelce da’vası tahriren zabt olunmuş ise kıraat ile mazmunu kendisine tasdik ettirilir ve sâniyen müddeaaleyhi isticvap eyler. Şöyle ki müddei senden şu veçhile da’va ediyor ne dersin deyu suâl eder. 


Madde 1817.- Davalının ikrar etmesi halinde hakim onu ikrarı ile bağlı tutar, inkar etmesi halinde ise hakim davacıdan delillerini ister. Madde 1817.- Müddeaaleyh ikrar ederse hâkim anı ikrarıyla ilzam eder eğer inkâr ederse hâkim müddeiden beyyine ister.

Madde 1818.- Davacı delilleri ile davasını kanıtladığı takdirde hâkim onun yararına karar verir. Kanıtlayamadığı takdirde ise,bir tek yemin hakkı kalmıştır,istemesi halinde hâkim onun talebi üzerine davalıya yemin teklif eder. Madde 1818.- Müddei bilbeyyine da’vasını ispat ettiği suretde anın üzerine hükmeyler. Ve ispat edemediği suretde bir yemin hakkı kalmağla talip olur ise hakim anın talebi üzerine müddeaaleyhe yemin teklif eyler.

Madde 1819.- Davalı yemin ederse veya davacı yemin verdirmezse hâkim davacının davasını reddeder. Madde 1819.- Müddeaaleyh yemin ederse yahut müddei yemin verdirmezse hâkim müddeiyi müddeaaleyhe muarazadan men’ eder.

Madde 1820.- Davalı yeminden kaçınırsa hâkim bu kaçınmaya göre karar verir. Yeminden kaçınmaya göre karar verildikten sonra yemin ederim derse,artık,buna değer verilmez. Madde 1820.- Müddeaayeyh yeminden nükûl ederse hâkim nükûlü ile hükmeder. Ve nükûlü ile hükmettikten sonra yemin ederim dese artık iltifat olunmaz.

Madde 1821.- Usulüne uygun, sahtelik veya hile ile düzenleme şüphesi bulunmayan, bir mahkeme hakimi tarafından verilmiş olan ilâm ve senedin, başkaca delil gerekmeksizin,içeriğine göre işlem yapılıp,karar verilebilir. Madde 1821.- Usulüne muvafık ve şüphe-i tezvir ve tasni’den sâlim olarak bir mahkeme hâkimi tarafından verilen ilâm ve senedin bilâ beyine mazmunu ile amel ve hüküm caizdir.

Madde 1822.- Davalı yukarıda yazılı olduğu gibi sorgulanması sırasında evet veya hayır gibi bir cevap vermeyip,susmakta ısrar ederse, susması, inkar anlamına gelir. Bunun gibi ikrar da etmem inkar da etmem diye cevap verirse,bu cevabı da inkar sayılır. Her iki halde de ,yukarıda açıklandığı gibi davacıdan delilleri sorulur.

Madde 1822.- Müddeaaleyh berveçh-i bâlâ led-el isticvap lâ ve neâm bir cevap vermeyip de sükûtunda israr ederse sükûtü inkâr addolunur. Ve kezâlik ikrar da etmek inkâr da etmem deyu cevap verirse bu cevabı dahi inkâr addolunur,ve iki surette dahi müddeiden berveçh-i bâlâ beyine talep kılınır. 

Madde 1823.- Davalı ikrar ya da inkar edecek yerde davacının davasını giderecek (def’edecek) bir dava ileri sürerse dava kitabı ile deliller kitabında açıklanan hükümlere göre işlem yapılır.

Madde 1823.- Müddeaaleyh ikrar ya inkâr edecek yerde müddeinin da’vasını def’edecek bir da’va dermeyan ettikde kitab-ı da’avada ve kitab-ı beyyinaâtta beyan olunan mesâile tevfikan muamele olunur. 

Madde 1824.- Taraflardan birisi sözlerini tamamlamadan diğeri söze başlayamaz, başlayacak olursa hakim tarafından susturulur.  Madde 1824.- Tarafeynden birisi ifadesini tekmil etmedikçe diğeri ifadeye tesaddi edemez, edecek olursa hâkim tarafından men’olunur.

Madde 1825.- Mahkemede,taraflardan dil bilmeyen kimsenin ifadesinin çevrisi için, ehliyetli,güvenilir bir tercüman bulundurulur. Madde 1825.- Tarafeynden lisan bilmeyen kimesnenin ifadesini terceme için mahkemede mevsûk ve mü’temen tercüman bulundurulur. 

Madde 1826.- Akrabalar arasında meydana gelen veya sulh olma eğiliminde bulunan taraflar arasındaki davalarda hakim bir veya iki defa taraflara uzlaşmalarını önerir,ihtar eder,kabul edelerse sulh kitabında yazılı hükümlere göre sulh yapılır,kabul etmezlerse mahkemeyi tamamlar.

Madde 1826.- Akriba beyninde vuku’ bulan veyahut tarafeynin sulha rağbetleri me’mul olan muhasamada hâkim bir veya iki defa tarafeyne musâlehayı tavsiye ve ihtar eder;muvafakat ederlerse kitab-ı sulhde münderiç olan mesâile tevfikan müsaleha eder ve muvafakat etmezlerse muhakemeyi itmam eder.

Madde 1827.- Hakim duruşmayı tamamladıktan sonra gereken kararı verir, taraflara açıklar ve gerekçesiyle birlikte hüküm ve uyarıları içeren bir ilâm düzenleyerek bir nüshasını lehine karar verilene,gerekirse bir nüshasını da aleyhine karar verilene verir.

Madde 1827.- Hâkim muhakemeyi itmam ettikden sonra muktezasını hükm ve tarafyne tefhim eyler ve esbab-ı mucibesi ile beraber hükmve tenbihi havi bir ilâm tanzim edip mahkûm-un-lehe ve ledel icap bir nüshasını dahi mahkûm-uh-aleyhe i’ta eder.

Madde 1828.- Hükmün sebep ve şartları tamamlandıktan sonra hakimin hükmü geciktirmesi uygun olmaz. Madde 1828.- Hükmün sebeb ve şartları tamamiyle bulunduktan sonra hâkimin hükmü te’hir etmesi caiz değildir.

------------- (*)Resmi ve tam adıyla “Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye” Ahmet Cevdet Paşa başkanlığında bir heyet tarafından hazırlanmıştır. Bir “Mukaddime” (Başlangıç) ve Satım, Kira, Kefalet, Havale, Rehin ve Vedia, Emanet, Hibe, Gasp ve İtlâf, Hacr ve İkrah ve Şufa, Şirket, Vekalet, Sulh ve İbra, İkrar, Dava, Beyyinat ve Yemin, Kaza(Yargılama), olmak üzere 16 kitaptan oluşmaktadır, toplam 1851 maddedir. Günümüzün Borçlar Kanunu ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa karşılık gelmektedir. İlk kitabı 20.Nisan.1869 tarihinde kanunlaşmıştır. Yeni Medeni Kanun ile Borçlar Kanunun yürürlüğe girmesi üzerine, 864 Sayılı Tatbikat Kanunun 43 maddesiyle 4.Ekim.1926 tarihinde yürürlükten kaldırılmıştır.


-“Güncel Hukuk” Ocak/2005,Şubat/2005,Mart/2005

Mecelle'de Hakim tanımı ve izahı

Hâkim, Hakîm olmalıdır!

Hâkimin müstakim olanları; insanlar arasında milliyet, ırk, etnisite, cinsiyet, dil, din, sınıf ve felsefi inanç ayrımcılığı yapmadan karar verirler. “Mecelle-i Ahkam-ı Adliye”nin “Fasl-ı Evvel” bölümü madde 1792’ye göre, “Hâkim, hakîm, fehim, müstakim ve emin, mekin, metin olmalıdır.”

Hâkim, “hakîm” olmalıdır.

Hâkim olmak, her şeyde üstün ve tedbirli olmaktır. Kendisine hakîm olamayan hâkim, hâkim olamaz. Hâkim, neden ve nasıl hakîm olmalıdır?

Hâkim farklılıklara hakim olur...

Hâkim, “fehim” olmalıdır.

Hâkimin anlayışlı ve zeki olanı hâkimdir. Olayları çabuk kavrar. Hâkim, toplumu oluşturan herkesten farklı düşünür. İnsanlara karşı anlayışlıdır. Böylece farklılık yaratabilir. Yorumları bu nedenle toplumun genelinden farklıdır. Hâkim, bu farklılıklara hakîmse hâkim olur.

Hâkim, “müstakim” olmalıdır.

Doğru kişi olarak kabul edilir. Dışarıdan etkilenmemeli ve dış baskılara kapalı olmalıdır. Bu bağımsız olmanın karakteristik sonucudur. Kişisel görüşlerini ve tercihlerini kararlarına yansıtmamalıdır. Hâkim, yansızdır. Yargılanan kişilere ve topluma karşı görünümü dahi yansız olmalıdır.

Hâkim, “emin” olmalıdır.

Korkusuz ve korkmaz kimsedir. İnanan ve kendine güvenen kimse olmalıdır. Çünkü sanıkların adil yargılanma hakkı hakimin emin ve güvenilir olanına emanet edilmiştir. Vatandaşlar, adaleti hâkimden bekler. Kendini ona emanet eder. Hâkimin, emin ve güvenilir olduğunu ve onun adalete hakîm olduğunu bilir. Emanet eden yanılırsa önce yargı çöker. Yargı çökerse herkes altında kalır. Çöken çatının altında kalan hâkimlerde güvenilecek adaleti bulamaz. Dağıtacağı adalete hakîm olamayan hâkimler “emin” değillerse, çatı çöker.

Hâkim kendine hakim olmalıdır

Hâkim, “mekin” olmalıdır.

Çünkü, iktidar ve vakar sahibidirler.

Hâkim, sakin olmadır.

Hiddet buyurmamalıdır. Fevri davranmamalı ve yanlışlığa sürüklenmemelidir. Hâkim sakin ve rahatlığı ile güven yaratır. Yaratmalıdır.

Hâkim “metin” olmalıdır.

Bütün bu nitelikleriyle acılara karşı dayanıklıdır. Gücünü yitirmez. Metanetlidir. Hiç şaşkınlık göstermeyeceği için asıl suçlular onun karşısında şaşkınlık gösterir.

Geçen hafta müdafii olarak “bir davanın” görülmesine katıldık…Nelere tanıklık ettik? Mahkumiyete ve gerekçeye… Mahkemenin seyrine…

Hâkim, duruşma sırasında sanıklara, tanıklara, avukatlara, hiç kimseye sesini yükseltmez. Dar alanlı mahkeme salonlarında bağırmaz. Bağırınca, sanki her şey usulüne uygun gibi gözükebilir. Bu görüntü yanıltıcıdır. Sanki sanıklar ve onların müdafileri kesin olarak suçlu mudur? Yüksekten bakınca öyle mi gözüküyor(du)!..Onun için mi yüksek sesle hitap etmeyi tercih ediyorsunuz…Yüksek sesle hitap etmekle, bağırmak arasındaki kıl payı farkla konuşunca dar alanlı mahkeme salonuna hakîm mi olunur? Aslında bu beklenti nafiledir. Çünkü hâkim önce kendine hakîm olmalıdır.

Çok yüksek sesle hitap etmekle güven yaratılmaz. Tedirginlik yaratılır. Dik dik bakan hâkimlere vatandaşın adalete erişim hakkı emanet edilmez. Yoksa hakîm olmak için mahkemenin dar alanlı salonunda bulunanlara dik dik bakılır diye bir kural mı vardır? Sanki dik dik bakınca ve sanki yüksek sesle hitap edince hâkim mi olunur!…

Yüksek sesle hitap edince insanların boyunlarını bükmesi ve susması mı beklenir? Dik dik bakışlardan çekinmek mi gerekiyordu acaba? Sakin olunuz ve aklınızda tutunuz.

Hakim, “mekin” olur. Çünkü yargıladığı insandır.

Hiçbir duruşmasına katılmadığınız, önceden yüzlerini hiç görmediğiniz sanıklarla ilgili davanın sonunda sanıkların ayrı ayrı “kişilikleri”, “eylemlerinin özellikleri” dikkate alınarak “takdiren” ve “teşdiden” daha çok ceza verirseniz…

Bazen bu durumlar “fehim” olamadığınızı gösterir. Takdir, anlayışlı olmanız gereken kişilere karşı biçtiğiniz değerdir. Teşdid… Cezayı arttırıyorsunuz ve cezanın azami haddinden uzaklaşıyorsunuz. Çok ceza veriyorsunuz ve böylece kararınıza kuvvet vererek bu yolla adaleti sağlamlaştırdığınızı düşünüyorsunuz. Bazen “takdiren” ve “teşdiden” cezayı artırarak mahkumiyet kararı verdiğinizde kantarın topunu kaçırırsanız adaletin dirhemini bulamazsınız. İnsanlar hakim, “fehim” olmak için temayüz etmemiş diye düşünebilir… Türkçesi, anlayışlı olabilme haline yükselememişsiniz demektir.

Hâkimin müstakim olanları; insanlar arasında milliyet, ırk, etnisite, cinsiyet, dil, din, sınıf ve felsefi inanç ayrımcılığı yapmadan ve etnik kökenine bakmadan karar verirler. İnsanlar arasındaki “farklılıkların” ceza artırımı için “takdir” ve “teşdit” nedeni kabul edilmesine ya da böyle gözükmesine mani olmak için başta hakimler olmak üzere; herkesin hakîm, fehim, müstakim, emin, mekin ve metin olması gerekir." (Bianet)

Fikret İLKİZ

Ahmet Cevdet Paşa kimdir?

19. asrın en meşhur Devlet adamı ve âlimlerinden birisi de Ahmed Cevdet Paşa'dır. kavuşan Cevdet Paşa geride kendisini rahmetle andıran değerli eserler ve uzun yıllar boyunca verilen değerli hizmetler bıraktı. Fatih türbesi mezarlığına defnedildi.

Cevdet Paşa Devlet kademelerindeki icraatlarıyla, telif ettiği eserlerle ve hukuk sahasındaki üstün başarısıyla devrinde ve sonraki yıllarda takdirle hatırlanmıştır.

27 Mart 1822'de Lofça'da doğan Cevdet Paşa ilim âlemine çok küçük yaşında adımını atmıştır. Dedesi Ahmet Ağa Prut gazilerindendir. Babası İsmail Ağa Lofça'nın idare meclisi azâsıdır. Annesi Ayşe Sünbül Hanım da kültürlü, ilim, irfan kıymeti bilir bir kadındır. Bu şekilde ilme kıymet veren bir aile muhitinde büyüyen Ahmet Cevdet, ilk tahsilini doğduğu kasabada yapmış, çok kuvvetli bir dinî kültür edinmiştir. 17 yaşına kadar Lofça'daki âlimlerden dinî ilimlerin yanı sıra, Arapça, mantık ve fen ilimleri tahsil etmiştir. Fıtraten, zeki, kabiliyetli ve çalışkan olan Ahmet Cevdet 1839'da İstanbul'a gelmiş ve Fatih Camiinde tahsiline devam etmiştir. Bir taraftan öğrenirken diğer taraftan da öğrendiğini öğretmektedir. Devrin ricali, âlim ve şairleriyle tanışmış, hepsinin takdirini kazanmıştır.

1844'te Dârül-Mesnevî'nin açılışı esnasında padişah I.Abdülmecit'in huzurunda Mesnevi-i Şerif icazetini almıştır.

Medresede, hadis, tefsir, mantık, âdap, ilm-i kelam, hikmet, hendese, hesap, cebir, kozmoğrafya, coğrafya tahsil ederek kuvvetli bir ilmî yapı kazanmış olan Cevdat Paşa, devlet hizmetinde çeşitli kademelerde selâhiyetini ortaya koymuş ve her vazifesinde muvaffakiyet göstermiştir.

1845'te Müderris oldu. 1850'de Meclis-i Maârif âzâlığı ile Darülmuallimîn müdürlüğüne tayin edildi-. 1851'de devrin en yetkili ilim müessesesi olan "Encümen-i Dâniş"e âza tayin edildi. Bu vazifede iken "Kavâid-i Osmaniyye" isimli dilbilgisi kitabını Sultan Abdülmecid'e takdim etti. 1853'te de otuz yılda ikmal edeceği 12 ciltlik meşhur eseri "Tarih-i Cevdet" in üç cildini tamamlayarak padişaha sundu.

Cevdet Paşa bir yandan resmî vazifelerini yaparken bir yandan da ilmî faaliyetini devam ettirmekte, durmadan eser telif etmekteydi. Onun parlak çalışmalarla geçen vazife hayatına göz atmaya devam edelim:

1855'te Vak'anüvis olan Cevdet Paşa, yine aynı sene içerisinde Galata Mollası olarak hizmet verdi. Meclis-i Âli-i Tanzimat âzası oldu. Bu vazifede iken cezaî kanunnâmeleri tamamlamada çalıştı. 23 Mayıs 1863'te Bosna-Hersek müfettişliğine gönderildi. Bu vazifeden dönüşünde kendisine Osmanlı nişanı verildi. 1865'te vezir (paşa) rütbesini kazandı ve akabinde Haleb Valiliğine tayin olundu. 1868'de İstanbul'a çağrılarak "Divan-ı Ahkâm-ı Adliye" ve "Cemiyet-i İlmiyye" başkanlıklarına getirildi. Cevdet Paşa, yirmi sene bu vazifede kaldı. Bu vazifede iken 1872'de Maraş valiliğine (18 gün), Bursa valiliğine gönderilmişse de sonradan tekrar çağrılarak, Hanefi fıkhının temel alındığı kanunların tanzimi için çalışan heyetin başına getirildi.

Temel hukuk eserlerinden olan ve uzun zaman kullanılan "Medeni kanunları" muhtevi Mecelle'nin tanziminde en büyük vazifeyi yüklenmiştir.

Cevdet Paşa çeşitli defalar, mühim devlet makamı olan nazırlık (bakanlık)larda bulunmuş ve bu makamlarda iken çok değerli icraatlar yapmıştır.

Vefatına kadar, beş defa adliye, üç defa marif, iki defa evkaf (vakıflar), birer defa da dahiliye (içişleri), ticaret ve ziraat (tarım) nazırlığı yapmıştır. Ayrıca Şûrayı Devlet (Danıştay) reisliği de yapmıştır.

Mühim devlet idareciliği esnasında isabetli karar vermesiyle de tanındı. 1877'deki Osmanlı-Rus harbinin aleyhinde bulundu ve devletin harbe girmesini istemedi, fakat imkânları elvermediğinden harbe mani olamadı.

25 Mayıs 1895' te İstanbul'da Hakkın rahmetine kavuştu.

Cevdet Paşa, tarih, hukuk, edebiyat ve dinî ilimler sahasında kıymetli eserler telif etmiştir. Başlıcaları şunlardır:

Kavâid-i Osmaniye, Belâgat-i Osmaniye, Kavâid-i Türkiyye, Divançe (kaside ve gazeller), Tezâkir (tarih), Tarih-i Cevdet, Mâruzât, Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefâ...

Cevdet Paşa Yurdumuzda Hukuk Fakültesinin kurucusu olarak da isim yapmıştır.

Ayrıca kendisinin başkanlığındaki ilmî bir heyetin hazırladığı ve 1868'den 1926'ya kadar 58 sene mer'iyette kalan MECELLE'yi de Cevdet Paşa'nın emek verdiği eser olarak kabul etmek lazımdır.

İsrail'de Ürdün'de hala uygulanan bir mecelle vak'ası da vardır.


HAKEM (El-Hakem )

Resûlullah efendimiz otuz beş yaşındayken yağmur ve seller Kâbe'nin duvarlarını iyice yıpratmıştı. Bu sebeble Kureyş kabîlesi Kâbe'yi yeniden inşâ eyledi. Ancak kabîleler, Hacer-ül-Esved'i yerine koymak husûsunda anlaşamadılar. Aralarında neredeyse savaş çıkacaktı. Bunun üzerine yaşlı bir zât; "Ey Kureyş topluluğu! Anlaşamadığınız iş hakkında hüküm vermek üzere, şu kapıdan ilk girecek zâtı aranızda hakem yapın" diyerek, Benî Şeybe kapısını gösterdi. Orada bulunanlar teklifi kabûl ettiler. Nihâyet kapıdan; doğruluğunu, üstün ahlâkını her zaman taktîr ettikleri ve el-Emîn (Güvenilir, itimada layık) dedikleri Muhammed aleyhisselâmın geldiğini gördüler ve O'na durumu anlattılar. Peygamber efendimiz yere bir örtü serip Hacer-ül-Esved'i üzerine koydu. Sonra her kabîleden bir kişiye bir ucundan tutturup taşı konulacağı yere kadar kaldırttı ve kucaklayıp yerine koydu. Böylece çıkmak üzere olan çarpışmanın önüne geçerek herkesi memnun etti. (İbn-i Hişâm)

2. Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından; hükmedici, hak ile bâtılı ayırıcı.


ESMÂ-İ HÜSNÂ (el-Esmaü'l-Hüsnâ)

En güzel isimler demektir. Bu tabir âyet ve hadislerde geçmiştir: "En güzel isimler Allah'ındır. O halde, O'na bu güzel isimlerle dua edin ve O'nun isimleri hakkında eğriliğe sapanları bırakın...." (A'râf, 7/180; bk. Tâ-hâ, 20/8; Haşr, 59/24); "Allah'ın 99 ismi vardır. Bu isimleri ezberleyen (hıfz) kimse cennete girer." (Buhârî, Deavat, 68. VII, 169); "Allâh'ın 99 ismi vardır. Bu isimleri sayan (ihsâ) kimse cennete girer."(Müslim, Zikr, 6. III, 2062)

Âyet ve hadislerde zikredilen "el-esmâü'l-hüsnâ"; Allah'ın nasıl bir varlık olduğunun, O'nun niteliklerini, özelliklerini ve hangi vasıflara sahip olup olmadığını beyan eden isim ve sıfatlardır.

Allah'ı güzel isimleriyle tanımak ve anmak, O'na layık olmayan nitelikler isnat etmemek insanın başta gelen görevidir. Allah'ın isimleri hakkında Allah'a layık olmayan isimler isnat etmek, Allah'a "baba" demek gibi veya "cebbar", "mütekebbir", "zû intikam" gibi azamet ve kudret ifade eden isimleri kabul etmemek veya Allah'a özgü isimleri Allah'tan başka varlıklara vermek Kur'ân'da ilhad kavramıyla ifade edilmiştir. İlhad, doğru olandan, haktan sapmak demektir. Arapların Lat ismini el-ilâh, Menat ismini el-mennân, Uzza ismini el-Azîz isminden türetmeleri ilhaddır. Allâh'a, cisim, cevher, akıl ve illet gibi isimler vermek ilhaddır.

Hadislerde geçen "ihsâ" (saymak) ve "hıfz" (ezberlemek) kelimeleri ile maksat; Allah'ı güzel isimleriyle tanımak, O'na O'nun istediği şekilde ibadet ve itaat etmektir. Yoksa bu isimleri anlamadan ezberlemek ve tekrarlamak değildir. Mesela bir insan yaptığı bir işte Allah'ın kendisini gördüğünü, yaptıklarını bildiğini, ameline göre ödül veya ceza vereceğini düşünmesi ve ona göre hareket etmesi Allah'ın isimlerini hıfz ve ihsâdır. Tirmizî (ö. 279) esmâü'l-hüsna ile ilgili Ebû Hüreyre'den yaptığı bir rivâyette, Allâh'ın 99 isimini zikretmiş ve bu hadis için garîb demiştir (Deavat, 83. No: 3506). Tirmizî, Ebû Hüreyre'den aynı anlamda iki hadis daha rivâyet etmiş ancak bu rivâyetlerde isimler sayılmamıştır. İbn Ebî Ömer- Sufyan b. Uyeyne - Ebû'z-Zinad - el-A'rac tarikıyla gelen hadise "hasen-sahih" demiştir. Buhârî ve Müslim'in rivâyetlerinde de isimler yoktur.

İbn Mâce, el-esmâü'l-hüsnâ ile ilgili rivâyetinde 101 isim zikretmiştir (Dua, 10, 11. No: 1269-1270). Tirmizî'nin rivâyetinde el-esmâü'l-hüsnâ, "hüvallahüllezî lâilâhe illâ hû" ile başlarken, İbn Mâce'nin rivâyetinde "Allah" lafzı ile başlamaktadır.

Tirmizî ve İbn Mâce'nin el-esmâü'l-hüsnâ ile ilgili rivâyetlerinin dışında başka hadislerde de Allah'ı tanıtan isim ve sıfatlar geçmektedir. Hadislerde geçen kâbid, bâsıt, hâfid, râfi', mu'ızz, müzill, sabûr, muhsî, mübdi', mümît, vâcid, reşîd, mukaddim, muahhir, muğnî, mâni', dârr, nâfi' ve mâcid gibi bazı sıfatlar, isim şeklinde Kur'ân'da geçmemektedir. Ancak bu sıfatların ifade ettiği manalar fiilller ile ifade edilmiştir. Allah'ın isimleri / sıfatları 99 adetten ibaret değildir. 99 rakamı çokluktan kinayedir. Nitekim, el-esmâü'l-hüsnâ ile ilgili hadisler, Allah'ın isimlerinin 99'dan ibaret olduğunu da belirtmemekte, sadece bu isimleri sayanların cennete gireceklerini bildirmektedir. Ayrıca hadislerde geçmeyen ancak Kur'ân'da geçen Allah'ın güzel isim ve sıfatları vardır. Bu isim ve sıfatların sayısı iki yüzü geçmektedir. Aşağıda zikrettiğimiz isim ve sıfatların önündeki KK, Kur'ân-ı Kerîm'i; İC, İbn Mâce'yi; TR,Tirmizî'yi, HK, Hâkim Neysabûrî'yi; İH, İbn Hıbban'ı; BY, Beyhakî'yi; NS, Nesâî'yi ifade etmektedir. Diğer hadislerde geçenlerin kaynakları verilmiştir.

Ayet ve hadislerde geçen Allah'ın isim ve sıfatlarının kısaca anlamları:

el-A'lâ ; en yüce, en şerefli. (KK, NS,)

A'lem ; her şeyi en iyi bilen (KK)

el-Adl ; âdil, insaflı, her şeyi yerli yerinde yapan, her şeyi hak ve doğru olan (TR, BK, İH)

Adüvvün li'l-kâfirîn; ; kâfirlerin düşmanı (KK)

el-Afüvv ; çok affedici, çok bağışlayan (KK, TR, İC, NS, İH, BK)

el-Âhir ; varlığının sonu olmayan, ölümsüz, ebedî ve bâkî olan (KK, TR, İC, NS, HK)

Âhizü'n bi nâsiyetih ; suçluları cezalandıran (KK, NS)

Ahkemü'l-hâkimîn ; hüküm verenlerin en iyisi, hâkimler hâkimi (KK, )

Ahsenü'l-hâlikîn ; yaratanların, takdir ve tasvir edenlerin en iyisi (KK)

Akrab ; bilmesi, görmesi, duyması, haberdâr olması ve yardım etmesi açısından insanlara en yakın olan (KK)

el-Alî ; şanı, şerefi, izzeti ve kudreti yüce olan (KK, İC, TR, NS, HK, İH, BK)

el-Alîm ; her şeyi çok iyi bilen (KK, İC, HK, İH, BH)

el-Âlim ; bilen, anlayan, tanıyan (KK,TR, ,İC, İH, BK)

Âlimü'l-ğaybi ; gaybı bilen (KK)

Âlimü ğaybi's-semâvâti ve'l-ard ; yerin ve göklerin gaybını bilen (KK)

Âlimü'l-ğaybi ve'ş-şehâdeti ; görünen ve görünmeyen âlemi bilen (KK, NS)

el-Allâm ; çok bilen, bilgisi çok olan, her şeyi bilen (HK)

Allâmü'l-ğuyûb ; görünmeyenleri çok iyi bilen (KK)

el- Azîm ; zatı, isim, sıfat ve fiileri itibariyle pek ulu, büyük, yüce (KK,TR, İC, NS, HK, İH, BK)

el- Azîz ; üstün, güçlü, kuvvetli, galip, şerefli, değerli, melik (KK,TR, İC, NS, HK, İH, BK)

el- Bâ'ıs ; kıyamet kopunca ölüleri dirilten, mahşer yerine sevk eden, uyarıcı ve müjdeci olarak peygamber gönderen, kıyamette şahitler getiren (TR, İC, HK, İH, BK)

el- Bâkî ; sonlu ve ölümlü olmayan, varlığı sürekli olan, ebedî (TR, İC, HK, İH, BK)

Bâli'ğu emrih ; emri, hükmü hedefine ulaşan, kararını infaz eden (KK)

el- Bâri' ; yaratan, örneği olmadan varlıkları îcat eden (KK, TR, İC, HK, İH, BK)

el- Berr ; iyilik eden, çok lütüfkâr, çok merhametli, çok şefkatli (KK, TR, İH, BK)

el- Bârr ; iyilik eden, çok lütufkâr, çok merhametli, çok şefkatli (İC)

el- Bâsıt ; dilediğine rızkı bol veren (TR, İC, İH, BK)

el- Basîr ; aydınlık ve karanlıkta küçük ve büyük her şeyi gören (KK, TR, İC, NS, HK, İH, BK)

el- Bâtın ; mâhiyeti akıl ile idrâk olunamayan, haya ile tahayyül edilemeyen, her şeyin iç yüzünü, sırlarını bilen (KK,TR,İC, NS, HK, İH, BK)

el- Bedî' ; bir şeyi nümûnesi olmadan yaratan , vâr eden, îcât eden (TR, HK, İH, BK)

Bedîu's-semâvâti ve'l-erd ; gökleri ve yeri örneği olmadan yaratan (KK)

Berîü'n mine'l-müşrikîn ; müşriklerden berî, uzak olan (KK)

el- Berr ; iyilik eden, çok lütüfkâr, çok merhametli, çok şefkatli (KK, TR, İH, BK)

el- Bürhân ; delil sahibi, kullarına delil gösteren, varlığına her şey delalet eden (İC)

Câ'ıl(ûn) ; yaratan, vâr eden, bir varlıktan başka bir varlık yapan, (KK)

el- Câmi' ; kıyamette insanları bir araya toplayan, cem eden (TR, İC, İH, BK)

Câmi'u'n-nâs ; kıyamette insanları bir araya toplayan, cem eden (KK)

el - Cebbâr ; emir ve yasaklarını, hüküm ve karalarını kullarına yaptırmaya gücü yeten, azgın ve zalimleri kahredici, dertlere derman olan, yaraları sarıp onaran, yaratıklarının hallerini düzelten (KK,TR, İC, NS, HK, İH, BK)

el- Celîl ; ulu, kudretli, yüce, azamet ve Kibriya sahibi (KK,TR, İC, HK, İH, BK)

el- Cemîl ; zatı, isim, sıfat, söz, fiil ve hükümleri iyi, güzel, iyilik ve ihsan sahibi (TR, İC , HK, İH, BK)

el- Cevâd ; cömert, nimet ve ihsanı bol olan (Tirmizî, Edeb, 41)

ed- Dâim ; ölümsüz, varlığı sürekli olan, bâkî ve dâim (İC, HK, İH, BK)

ed- Dârr ; zarar veren şeyleri yaratan âsileri zarar vererek cezalandıran (TR, İC)

ed- Dehr ; zamanı ve zaman içinde olup biten her şeyi vâr eden, zamanın sahibi ve yöneten (Müslim, Elfâz,1, 3. Buhârî, Edeb, 101. Tevhîd, 34)

ed- Deyyân ; hüküm veren, hesaba çeken, zelil eden, kahhâr (Buhârî, Tevhîd, 32. Ahmed, III, 495)

el- Ebed ; ölümsüz, varlığı sürekli, bâkî ve dâim (İC)

Ebkâ ; verdiği nimetler sürekli ve daha kalıcı olan (KK)

el-Ehad ; eşi, benzeri ve ikincisi bulunmayan bir tek, yegâne (KK, İC, NS, HK, İH, BK)

Ehlü'l-mağfire ; mağfiret ehli, affedici (KK)

Ehlü't-takvâ ; azabından korkup sakınmaya, korunmaya layık olan (KK)

Ekber ; zatı, isim, sıfat ve fiilleri, şana ve şerefi, nimet ve ihsanı en yüce en ulu (Müslim, Tahâre, 17;Tirmizî, Deavat, 25)

el-Ekrem ; en çok ikram eden (KK)

Erhamü'r-râhımîn ; merhamet edenlerin en merhametlisi (KK, NS)

Esdeku hadîsen ; en doğru sözlü (KK)

Esdeku Kîlen ; en doğru sözlü (KK)

Esra'u Mekren ; hile ve tuzak kuranları en sür'atli bir şekilde cezalandıran (KK)

Esra'u Ferahan ; kullarının tevbesine çok sevinen (KK)

Esra'u'l-hâsibîn ; hesap soranların, hesap görenlerin en sür'atlisi (KK)

Eşeddü Kuvveten ; çok kuvvetli, çok güçlü (KK)

Eşeddü Tenkîlen ; çok şiddetli cezalandıran (KK)

Eşeddü be'sen ; çok şiddetli cezalandıran (KK)

el-Evvel ; öncesi olmayan, yaratılmamış, ezelî ve kadîm tek varlık (KK,TR, İC, NS, HK, İH, BK)

Fa'âlün limâ yürîd ; dilediğini yapan (KK)

Fâil(ûn) ; Yapan, yaratan, vâr eden (KK)

Fâliku'l-habbi ve'n-nevâ ; çekirdek ve taneleri çatlatan, yarıp açan (KK, NS)

Fâliku'l-ısbâh ; karanlığı yarıp sabahı ortaya çıkaran (KK)

el- Fâtır ; yaratan, îcat eden, yoktan var eden (İC, HK)

Fâtıru's-semâvâti ve'l erdı ; yeri ve gökleri yaratan(KK, NS);

el- Fâtın ; deneyen, imtihan eden (Mâlik, Kader, 5)

el-Ferd ; tek kadîm, ezelî, ebedî ve bâkî olan varlık.( Beyhakî, I, 161)

el- Fettâh ; en âdil hüküm veren iyilik kapılarını açan (KK,TR, HK, İH, BK)

Gâlib'ün `alâ emrihî ; emirinde işinde ve hükmünde galip olan, üstün gelen (KK)

el-Ğaffâr ; çok affeden, çok bağışlayan, günah ne kadar çok olursa olsun yine bağışlayan (KK,TR, İH, BK)

Ğâfiru'z-Zenbi ; günahları bağışlayan (KK)

el-Ğafûr ; çok affeden, çok bağışlayan (KK,TR, İH, BK)

el- Ğanî ; zengin, hiçbir şeye muhtaç olmayan (KK,TR, HK, İH, BK)

el- Habîr ; her şeyden haberdar olan, gizli âşikâr her şeyi bilen, haber veren (KK,TR, İC, HK, NS, İH, BK)

el- Hâdî ; hidayet eden, doğru yolu gösteren (KK, TR, İC, HK, İH, BK)

el- Hâfız ; koruyup gözeten (İC, HK)

el- Hafî ; çok ikram eden, son derece iyilik ve lütuf sahibi, her şeyi bilen (Ebu Davud, Tirmizî, İC)

el- Hâfid ; şan, şeret ve itibar bakımından kâfirleri alçaltan, değersiz yapan, cezalandıran (TR, İC)

el- Hafîz ; varlıkları yok olmaktan koruyan, (KK, TR, HK, İH, BK)

el- Hakem ; hüküm veren, son kararı veren (KK, TR, İH, BK)

el- Hakîm ; hikmet sahibi, her işi, emri ve yasağı yerli yerinde olan (KK)

el- Hâkim ; hükmeden, karar veren, haklıyı haksızı ayıran (TR, İC)

el- Hakk ; varlığı, ilah ve rab oluşu hak olan, eşyayı var eden hakkı ızhar eden, mülk sahibi, yok olmayan, varlığında şüphe bulunmayan, âdil (KK, TR, İC, NS, HK, İH, BK)

el- Hâlik ; her şeyi yaratan (KK, TR, İC, HK, NS, İH, BK)

el- Halîm ; çok sakin, hemen öfkelenmeyen, kızmayan, heyecanlanmayan, acele etmeyen hoşgörülü, teenni ile hareke eden (KK,TR, İC, HK, NS, İH, BK)

el- Hallâk ; mükemmel yaratan, devamlı yaratan (KK, HK)

el- Hamîd ; çok övülen, övgüye layık olan (KK, TR, NS, İH, BK)

el- Hannân ; çok merhametli, çok şefkatli (HK)

el-Hâsib ; insanları sorgulayan, hesaba çeken (KK)

Hasbü ; yardım etmede, rızık vermede ve korumada yeten,

el-Hasîb ; insanlara yeten, insanların yaptıklarını koruyup hesaba çeken (KK,TR, İH, BK)

el-Hayî ; edep ve haya sahibi, çirkinliği bulunmayan, bağış, ihsan ve nimeti terk etmeyen (Ebû Dâvud, Hammam, 2; İbn Mâce, Dua, 13; Nesaî, Gusl, 7)

Hayr ; hayırlı, faydalı olan, iyilik eden (KK)

Hayru'l-fâsılîn ; hükmedenlerenin, haklı ile haksızı ayırt edenlerin en hayırlısı (KK)

Hayru'l-fâtihîn ; hükmedenlerin, nimet verenlerin, hayır kapılarını açanların en hayırlısı (KK)

Hayru'l-ğâfirîn ; bağışlayanların en hayırlısı (KK)

Hayru'l-hâkimîn ; hüküm ve karar verenlerin en hayırlısı (KK)

Hayru'l-mâkirîn ; hile ile kötülük yapanları bilemeyecekleri, anlayamayacakları, cihetlerden daha şiddetli cezalandıran (KK)

Hayru'l-münzilîn ; nimet verenlerin, ikram edenlerin en hayırlısı (KK)

Hayru'l-vârisîn ; varislerin en hayırlısı (KK)

Hayru'n-nâsırîn ; yardım edenlerin en hayırlısı (KK)

Hayru'r-râhımîn ; merhamet edenlerin en hayırlısı (KK)

Hayru'r-râzikîn ; rızık, nimet verenlerin en hayırlısı (KK)

Hayrun hâfizan ; en iyi koruyup gözeten (KK)

el- Hayy ; yaşayan, diri, canlı, ölümsüz, ezelî ve ebedî olan (KK, TR, İC, NS, HK, İH, BK)

Hüvallahüllezî lâilâhe illâ hû ; kendisinden başka tanrı bulunmayan Allah (KK, TR, İH, BK)

el- İlâh ; ma'bûd. Tanrı (KK, HK)

İlâhü'n-nâs ; insanların ilahı (KK)

el- Kâbid ; dilediğine rızkı daraltan, ölüm zamanı gelenlerin ruhlarını kabzeden (TR, İC, İH, BK)

Kâbilü't-tevb ; tevbeleri kabul eden (KK)

el-Kâdî ; hakla hükmeden (Beyhâkî, el-Esmâ ve's-Sıfât, s. 111)

Kâdî'l-umûr ; işlere karar veren (Tirmizî)

el- Kâdîm ; evveli olmayan, ezelî olan ilk varlık ( İC, HK)

el- Kâdir ; güçlü, kuvvetli, her şeye gücü yeten (KK, TR, İC, HK, İH, BK)

el- Kadîr ; çok güçlü, çok kuvvetli, istediğini istediği gibi eksiksiz, kusursuz ve tam yapabilen (KK , HK)

el- Kâfî ; kullarına yardım eden, vekil olan, yol gösteren, yaptıklarını bilen, gören, haberdar olan ve hesaba çeken (KK, İC, HK)

el- Kahhâr ; yenilmeyen, daima galip gelen (KK,TR, NS)

el- Kâhir ; galip gelen, zelil eden, güçlü, her şeyi kuşatan, yaratıklarını dilediği gibi yöneten (KK, İC)

el- Kâim ; varlıkları görüp gözeten, koruyan, yöneten (KK, İC)

el- Kâin ; kadîm, ezelî, ebedî, bâkî, ilk varlık, varlığı sürekli olan (Ahmed, II, 539)

el-Karîb ; aff, mağfireti, rahmeti, bilmesi, görmesi ve duyması itibariyle kullarına yakın olan (KK, HK, NS, İH, BK)

el- Kâşif ; azap, sıkıntı, bela ve dertleri gideren (KK)

Kâşifü'l-azâb ; azabı, sıkıntıyı, derdi kaldıran (KK)

Kâtib(ûn) ; insanların yaptıklarını yazan (KK)

el- Kavî ; kuvvetli, kudretli, her şeye gücü yeten (KK,TR,İC, İH, BK)

el- Kayyûm ; zatı ile kaim olana, ezelî ve ebedî, her şeyin varlığı kendisine bağlı, uykusu ve uyuklaması olmayan, varlıkları yöneten, koruyan, ihtiyaçlarını üstlenen (KK,TR, İC, HK, NS, İH, BK)

el- Kebîr ; zatı, isim ve sıfatları, şanı ve şerefi, kadri ve kıymeti, değer ve izzeti pek yüce, ulu ve büyük (KK,TR, HK, İH, BK)

el- Kefîl ; bütün canlıların rızıklarını üstlenen, bu konuda kullarına yeten, nimet veren, kullarını görüp gözeten (HK)

el- Kerîm ; değerli, şerefli, çok nimet veren, nimet ve ihsanı bol olan (KK,TR, İC, HK, NS, İH, BK)

el- Kuddûs ; her türlü çirkinlik (Nesefî, VI, 234), noksanlık ve ayıplardan uzak, tertemiz, bütün kemal sıfatları kendisinde toplayan, güzellik, iyilik ve faziletlerle övülen (KK,TR, İC, HK, NS, İH, BK)

el- Latîf ; yaratıklara karşı yumuşak davranan, çok merhametli, çok lütufkâr, ihsan sahibi, insanlara hak ettiklerinden fazlasını veren her şeyin detayını, sırlarını en iyi bilen, işleri çok hassas düzenleyen, gözle görülmeyen (KK,TR, İC, HK, NS, İH, BK)

el- Mâcid ; şan ve şeref sahibi, hayır ve ihsanı, kerem ve lütfu bol olan (TR, İH, BK)

Mâhid(ûn) ; yer yüzünü yaratıkları için elverişli, yarayışlı ve faydalı olarak yaratan (KK)

el- Mâlik ; bütün varlıkların sahibi (KK, HK)

Mâlikü yevmi'd-din ; din gününün, âhiretin sahibi (KK)

Mâlikü'l-mülk ; mülkün sahibi (KK, TR, İH, BK)

el- Mâni' ; istediği şey engel olan, koruyan, kurtaran, yardım eden (TR, İC, İH, BK)

el- Mecîd ; çok şerefli, çok itibarlı (KK,TR, İC, HK, NS, İH, BK)

el-Melik ; bütün varlıkları yöneten, dilediğini yapan, dilediği gibi hükmeden (KK, TR, İC, HK, NS, İH, BK)

Meliki'n-nâs ; insanların meliki (KK)

el-Melîk ; çok mülkü olan, her şeyin sahibi ve Malikî, onları terbiye edip yetiştiren, mülk ve güç veren (KK, HK)

el-Mennân ; kullarına bol ihsânda bulunan, sayısız nimetler veren (İbn Mace, Dua, 9. HK)

el-Metîn ; çok kuvvetli, çok dayanıklı, âcizliği, za'fiyeti ve gevşekliği olmayan (KK,TR, İC, İH, BK)

el-Mevlâ ; dost, yardımcı, görüp gözeten (KK, HK)

Mu'azzib(în) ; suç işleyenleri, zalimleri, günahkârları cezalandıran (KK)

el-Mu'ızz ; izzet ve şeref, güç ve kuvvet, itibar ve şeref veren, aziz yapan (KK, İC)

el-Mu'îd ; canlı varlıkları ölümlerinden sonra dirilten, yeniden yaratan (TR, İC, HK, İH, BK)

el-Mu'tî ; nimet veren ihsanda bulunan (İC)

el-Muahhır ; geriye bırakan (TR, İH, BK)

el-Muğîs ; yağmur yağdıran (HK)

el-Muğnî ; insanlara mal mülk veren, onları zengin yapan, cömert, nimet sahibi, (TR, İH, BK )

Mûhinü keydi'l-kâfirîn ; kâfirlerin tuzağını zayıflatan, boşa çıkaran (KK)

el-Muhît ; ilim ve kudretiyle her şeyi kuşatan, her şeye muttali olan (KK)

Muhîtü'n bi'l-kâfirîn; kâfirleri kuşatan

el-Muhric ; bir şeyi açığa çıkaran, bir varlıktan başka bir varlık var eden, gizli şeyleri ortaya çıkaran (KK)

el-Muhsî ; insanların bütün yaptıklarını , olup biten her şeyi bilen ve koruyan (TR, İH, BK)

el-Muhsin ; yaptığı şeyleri iyi, güzel, sağlam ve kaliteli yapan, insanlara ikram ve in'am eden (Süyûtî, No: 1817. I, 215)

el-Muhyî ; varlıklara hayat veren, onları yaşatan, ölümlerinden sonra dirilten (TR,İC)

Muhyî'l-mevtâ ; ölüleri dirilten (KK)

Muhzî'l-kâfirîn ; kâfirleri rezil rüsvay eden (KK)

el-Mukaddim ; öne alan (TR, İH, BK)

Mukallibü'l-kulûb ; kalpleri halden hale çeviren (NS)

Musarrifu'l-kulub ; kalpleri halden hale çeviren (NS)

el-Mu'îd ; ölümlerinden sonra da tekrar diriltecek ve hayatlarını iade edecek olan

el-Mukît ; her şeye gücü yeten, , rızık veren, yapılanları bilen, koruyan, mükâfat veren (KK,TR)

el-Muksıt ; âdil, hakla hükmeden (TR, İC, İH, BK)

el-Muktedir ; güçlü, kuvvetli, istediğini istediği gibi yapan (KK, TR, İH, BK)

el-Musavvir ; yaratıklara şekil ve özellik veren (KK, TR, İC, HK, İH, BK)

Mûsi'(ûn) ; gökleri genişleten (KK)

el-Muksıt ; âdil, hakla ve adaletle hükmeden, mazlumun hakkını zalimden adaletle olan demektir (TR, İH, BK)

Mutahhir ; müminleri manevî kirlerden, günahlardan temizleyen, kötülüklerden kurtaran (KK)

el-Mübdi' ; varlıkları ilk defa yaratan (TR, İC, HK, İH, BK) Beyhakî'in el-Esmâ ve's-Sıfât adlı eserinde (s. 61) bu isim el-Bâdi' olarak geçmektedir. Her iki kelime aynı anlamdadır.

el-Mübîn ; varlığı âşikâr olan, hakkı ızhar eden, gerçeği beyan eden (KK, İC, HK, İH, BK)

Mübrim (ûn) ; hile ile kötülük yapmaya karar verenleri bilir, onların bu kötülüklerini boşa çıkarır, onları kesin olarak cezalandırır (KK)

Mübtel(în) ; deneyen, imtihan eden, gizli olanları açığa çıkaran (KK)

el-Mücîb ; duaları, istekleri, dilekleri kabul eden, ihtiyaçları karşılayan, sıkıntıları gideren (KK,TR, HK, İH, BK)

el-Müdebbir ; kâinatı yöneten, işleri yerli yerince düzene koyan (HK)

el-Müheymin ; insanların bütün yaptıklarını bilen, koruyan, görüp gözeten (KK,TR, İC, HK, İH, BK)

Mûhinü keydi'l-kâfirîn, ; ise kâfirlerin tuzağını zayıflatan, gevşeten, boşa çıkaran,

el-Mühlik ; isyan eden, azan, günaha dalan ve zulmeden fert ve toplumları yok eden, helak eden (KK)

el-Mükevvin ; ebedî olarak vâr olan (Ahmed, II, 539; Buhârî, Tevhîd, 26)

el-Mümidd ; yardım eden (KK)

el-Mü'min ; yaratıklarına güven veren (KK,TR, İC, HK, İH, BK)

el-Mümît ; varlıkların hayatlarına son veren, canlarını alan (TR, İC, HK, İH, BK)

el-Müneccî ; sıkıntı, bela ve azaptan kurtaran (KK)

el-Münezzil ; nimet veren, su, sekînet, melek, kitap ve peygamber indiren (KK)

el-Münîr ; ışık veren, aydınlatan, (KK, İC)

Münşi(ûn) ; îcat eden, inşa eden, yapan, ilk defa yaratan (KK)

el-Müntekim ; suçluları cezalandıran (KK, TR, İH, BK)

Münzil (în) ; melek. Kitap, bu, sekînet indiren, nimet veren (KK)

Münzilü't-Tevrâti ve'l-İncîli ve'l-Fürkân ; Tevrat, İncil ve Kur'ân'ı indiren (NS)

Münzir(în) ; kullarına fayda ve zarar veren şeyleri bildiren; inkâr ve isyan edenlerin âkibetinin kötü olduğunu haber vererek onları bu davranışlardan sakındıran ve azabı ile korkutan (KK)

Mürsil(în) ; vahiy, peygamber, bol yağmur, aşılayıcı rüzgar, koruyucu melek âsiler için yıldırımlar ve âfetler gönderen (KK)

el-Müsa'ır ; ürünleri azaltıp çoğaltan, kıtlaştırıp bollaştıran (Tirmizî, Büyu', 73. Ebû Dâvud, Büyu', 51)

el-Müsteân ; kendisinden yardım istenen, kindisine sığınılan (KK)

Müstemi'(ûn) ; sesleri işiten,duyan (KK)

el-Müteâl ; aşkın, pek yüce, ulu, eksik ve noksanlıklardan berî olan (KK, TR, İC, İH, BK)

el-Mütekebbir ; ihtiyaç ve noksanlığı gerektiren her şeyden münezzeh, pek yüce ve ulu (KK, TR, İC, İH, BK)

el-Müteveffî ; yaratıkların canlarını alan (KK)

Mütimmü nûrihî ; nurunu, dinini tamamlayan (K)

el-Müzill ; boyun eğdiren, zelil eden, alçaltan (TR, İC, İH, BK)

en-Nâfi' ; faydalı şeyleri yaratan, bütün yaratıklara faydası olan (TR, İC, İH, BK)

en-Nâsır ; yardım eden (KK, HK)

en-Nasîr ; çok yardım eden, sürekli yardım eden (KK)

en-Nazîf ; sözleri, işleri ve hükümleri temiz, iyi ve güzel olan (Tirmizî, Edeb, 41)

en-Nûr ; aydınlatıcı, ışık verici (TR, İC, HK, NS, İH, BK)

Nûru's-semâvâti ve'l-ard ; gökleri ve yeri aydınlatan (KK )

er-Rabb ; varlıkları yaratıp yetiştiren, terbiye eden, eğiten, yetiştiren, her şeye nizamını, güzelliğini ve yeteneklerini veren, her şeyin Malikî ve sahibi (KK,TR, İC, HK, NS, İH, BK)

Rabbü'l-âlemîn ; âlemlerin rabbi (KK)

Rabbü'n-Nâs ; insanların Rabbi (KK)

Rabb'ü'l-Arş ; Arş'ın Rabbi (KK)

Rabbü'l-Felak ; sabahın Rabbi (KK)

Rabbü's-Semâvâti ; göklerin Rabbi (KK)

Rabbü'l-Ard ; yerin Rabbi (KK)

Rabbü'l-Izzeti ; kudret ve şeref sahibi (KK)

Rabbü'ş-Şi'râ ; Şi'ra yıldızının sahibi (KK)

Rabbü Külli Şey'in ; her şeyin Rabbi (KK)

er-Râfi' ; peygamber ve müminlerin itibar, şan ve şereflerini artıran, göğü yükselten (KK, TR, İC, HK, İH, BK)

er-Rahîm ; çok merhametli (KK,TR, İC, HK, NS, İH, BK)

er-Rahmân ; çok merhametli, pek müşfik (KK,TR, İC, HK, İH, BK)

er-Rakîb ; insanların hallerini, sözleri, yaptıklarını ve davranışlarını bilen, haber alan, murakabe edip koruyan (KK,TR, HK, İH, BK)

er-Râşid ; doğru yolu gösteren, her işi isabetli olan (İC)

er-Raûf ; çok merhametli, çok şefkatli, çok acıyan (KK,TR, İC, HK, İH, BK)

Refî'u'd-derecât ; manevî dereceleri ve gökleri tabaka tabaka yükselten (KK)

er-Refîk ; yumuşak davranışlı, merhametli (Müslim, Selam, 15, Buharî, Edeb, 35, Ebû Dâvûd, Edeb, 15)

er-Reşîd ; her işinde isabetli olan, doğru yolu en iyi gösteren (TR)

er-Rezzâk ; bol nimet, maddî ve manevî rızık veren (KK, TR, HK, NS, İH, BK)

Hayrü'r-râzikîn ; rızık verenlerin en hayırlısı (KK)

es-Sabûr ; çok sabırlı (TR)

es-Sâdık ; söz, iş, va'd ve va'îdinde doğru olan her sözünü ve va'dini yerine getiren (KK, İC, HK, İH, BK)

es-Sâil ; insanları âhirette sorgulayan, hesaba çeken (Müslim, İmâre, 45. Buhârî, Enbiyâ, 50)

es-Samed ; her şeyin kendisine muhtaç olduğu, yöneldiği, her dilek ve isteğin mercîi; hiç eksiği, kusuru ve ihtiyacı olmayan ulu, şanlı, dosdoğru, âdil ve güvenilir (KK, TR, İC, HK, NS, İH, BK)

es-Sâmi' ; sözlerini açığını da gizlisini de işiten (İ)

es-Sâni' ; varlıkları, iyi, güzel, sağlam ve muhkem yapan, fâil, halik, musavvir (Müslim, Zikr, 9)

es-Selâm ; eksiklik, âcizlik, hastalık, ölüm ve benzeri şeylerden salim olan kullarına güven ve selamet veren (KR,TR, İC, HK, NS, İH, BK)

es-Semî' ; her sözü, bütün konuşulanları en iyi işiten, duyan (KK, TR, İC, HK, NS, İH, BK)

Semî'u'd-Dü'â ; duaları duyar kabul eden (KK)

Serîu'l-hısâb ; çok süratli sorgulama yapan, hesap soran (KK)

Serî'u'l-`Ikâb, ; çok hızlı cezalandıran (KK)

es-Setîr ; kularının ayıp ve kusurlarını örten (Nesâî, Gusl, 7. Ebû Dâvûd, Hammam, 2. Ahmed, IV, 224)

es-Seyyid ; en şerefli, en yüce, kâinatın sahibi, Malikî ve yöneticisi (Ahmed, IV, 24. Beyhakî, el-Esmâ ve's-Sıfât, I, 54)

es-Sübbûh ; her türlü kötülük, eksiklik, acizlik, ve noksanlıklardan uzak olan (Müslim, Salat, 223; Ebu Davut, Salat, 17; Nesai, Tatbik, 11, Ahmed, V. 35, 99,115,148)

eş-Şâfi' ; maddî ve ma'nevî hastalıklara şifa veren, sıkıntıları gideren (Buharî, Merda, 20. Tıb, 40; Müslim, Selam, 46, 47, 48; Ebû Dâvud, Tıb, 17)

eş-Şâhid ; bilen, muttali olan, tanık (KK)

eş-Şâkir ; verdiği nimetlere şükredi ve çalışan kimseyi ödüllendiren (KK, HK)

eş-Şedîd ; çok kuvvetli, cezalandırması çok şiddetli (İC)

Şedîdü'l-`azâb ; azabı çok şiddetli (KK)

Şedîdü'l-`ıkâb ; cezalandırması çok şiddetli (KK)

Şedîdü'l-mihâl ; cezası. Azabı, kuvveti çok şiddetli olan (KK)

eş-Şefî' ; müminler yâr ve yardımcısı, azap ve sıkıntılardan koruyucusu (KK)

eş-Şehîd ; her şeye muttali olan, gören, bilen, haberdâr olan, her yerde hazır nazır olan, hiçbir şey kendisinden gizlenemeyen, bütün sırlara vakıf olan, her şeyi murakabe eden (KK, TR, İC, HK, İH, BK)

eş-Şekûr ; ibadet eden kullarının mükâfatlarını bolca veren, az çok her itaati ödüllendiren (KK, TR, HK, İH, BK)

Şey ; var olan, mevcut (KK)

et-Tâmm ; zat, isim, sıfat ve fiilleri, eksisiksiz, kusursuz ve mükemmel olan, acziyet ve za'fiyeti olmayan (İC)

et-Tayyib ; söz, iş ve hükümleri iyi, güzel ve faydalı olan eksiklik ve noksanlardan münezzeh olan (Tirmizî, Edeb, 41; Müslim, Zekat, 65)

et-Tevvâb ; tevbeleri çok kabul eden, sürekli tevbeleri kabul eden (KK, TR, İC, HK, İH, BK)

el-Vâcid ; zengin, hiç bir şeye muhtaç olmayan, her şeyin sahibi, her şeye gücü yeten (TR, İC, HK, İH, BK)

el-Vâhid ; zatında, isim ve sıfatlarında eşi ve benzeri bulunmayan, tek olan (KK, TR, İC, HK, NS, İH, BK)

el-Vâkî` ; yaratıklarını tehlikelerden koruyan (İC)

el-Vâlî ; koruyup gözeten, yardım eden, işleri deruhte eden (KK, TR, İH, BK)

el-Vâris ; bütün varlıkların sahibi, bâkî, ebedî ve dâim olan her şey kendisine dönen (KK, TR, İC, İH, BK)

el-Vâsi' ; güçlü, kuvvetli, ilim ve merhameti her şeyi kuşatan, bütün yaratıklara rızık veren, nimet ve ihsanı bol olan (KK, TR, HK, İH, BK)

Vâsi'u'l-mağfire ; bağışlaması, mağfireti bol olan (KK)

el-Vedûd ; müminleri çok seven, kulları tarafından çok sevilen (KK, TR, HK, İH, BK)

el-Vehhâb ; karşılıksız çok nimet veren, ikram ve ihsanda devamlı olan lütfu,, ihsanı ve rahmeti bütün kulları kuşatan (KK, TR, HK, İH, BK)

el-Vekîl ; güvenilen, koruyucu, yardım eden, görüp gözeten, her şeyin Malikî ve yöneticisi (KK, TR, İC, HK)

el-Velî ; dost, seven, görüp gözeten, yardım eden (KK, TR, İC, İH, BK)

el-Vitr ; ilah, yaratıcı ve ma'bud olmada eşi ve benzeri bulunmayan, tek (İC, HK)

ez-Zâhir ; varlığı her şeyden âşikâr olan, her şeye galip gelen her şeyden yüce olan (KK, TR, İC, HK, NS, İH, BK)

ez-Zâri' ; yetiştiren, büyüten, inşa eden (Beyhâkî, el-Esmâ ve's-Sıfât, s. 57)

Zâri'ûn ; ekinleri, bitkileri yetiştiren, büyüten (KK)

Zû'l-izzeti ; izzet, güç, kuvvet ve şeref sahibi (NS)

Zî't-tavl ; lütuf, bağış, ikram , ihsan, af ve bağış sahibi, (KK, HK)

Zû fadl ; ikram sahibi (KK),

Zü'l-fadli'l-azîm : çok ikram sahibi (KK, HK),

Zû-intikam ; intikam sahibi, âsileri, zalimleri cçezalandıran (KK)

Zü'l-`ıkâb ; suçluları, günahkârları, zalimleri cezalandıran (KK)

Zü'l-Arş ; Arşın sahibi (KK)

Zü'l-celâli ve'l-ikrâm ; azamet ve kibriya, ikram ve ihsan sahibi (KK, TR, HK, NS, İH, BK

Zü'l-kuvveti ; güç ve kuvvet sahibi (KK, İC)

Zü'l-mağfireti ; af ve bağış sahibi (KK)

Zü'l-me'âric ; bütün derecelerin sahibi (KK, HK)

Zû'l-mecd ve'l-ikrâm, ; şeref ve ikram sahibi,

Zü'r-rahmeti ; merhamet sahibi (KK)

Bu kelimelerin detaylı anlam ve açıklamaları için ilgili maddelere bakınız. (İ.K.)


Anlamlar

[1] mutlak güç ya da otoriteye sahip olmak, egemenlik


Nuvola Turkish flag Türk Dilleri


|} | width=1% | |bgcolor="#FFFFE0" valign=top width=48%|

|}

|}