Yenişehir Wiki
 
(9 kullanıcıdan 37 ara revizyon gösterilmiyor)
1. satır: 1. satır:
  +
 
{{eser1
 
{{eser1
| önceki =[[Dosya:Girilmez.jpg|15px]]
+
| önceki =[[Hakkın Sesleri]]
| sonraki =[[Olmaz ya Tabii Biri İnsan, Biri Hayvan]]
+
| sonraki =[[İlahi, emrinin avare bir mahkûmudur âlem]]
| başlık =[[Hakkın Sesleri]]
+
| başlık =[[Hakkın Sesleri]] (3.Kitap)
 
| bölüm =[[Dosya:Mehmet_akif_ersoy.jpg|68px|middle]]
 
| bölüm =[[Dosya:Mehmet_akif_ersoy.jpg|68px|middle]]
 
| eser sahibi = Mehmet Akif Ersoy
 
| eser sahibi = Mehmet Akif Ersoy
  +
| notlar = Qur'an'da [[Âl-i İmran]] suresinde [[Âl-i İmran/26]] [[3/26]] ayetinde geçen mülk ve mülkiye ile ilgili devletle ilgili ayetin şiir suretinde tefsiri olup, Âl-i İmran ile Âl-i Osman çağrışımı yaptırılmaktadır. Yani Âl-i Osman'ın mülkü yani devleti gitmektedir. Belki Âl-i Türk'ün mülkü gitmektedir. Bunu ızdırabıyla yazılmış bir şiirdir. Allah'ın aziz bir milleti zelil yapması şaire çok dokunmuştur. O yüzden ağlamaklı bir halde ayeti tefsir etmektedir.
|not = Mülk suresinde mülk ve mülkiye ilgili ayetin şiir suretinde tefsiridir.
 
}}
 
 
 
 
'''"Yâ Muhammed, de ki:
 
'''"Yâ Muhammed, de ki:
 
 
:Ey mülkün sâhibi olan Allah´ım,
 
:Ey mülkün sâhibi olan Allah´ım,
 
::sen mülkü dilediğine verirsin;
 
::sen mülkü dilediğine verirsin;
17. satır: 14. satır:
 
:::::sen dilediğini [[zelîl]] edersin;
 
:::::sen dilediğini [[zelîl]] edersin;
 
::::::Hayır yalnız senin elindedir;
 
::::::Hayır yalnız senin elindedir;
:::::::sen, hiç şüphe yok ki, her şeye kâdirsin."
+
:::::::sen, hiç şüphe yok ki, her şeye kâdirsin." [[3/26]]}}
  +
{{Hakkın sesleri}}
   
İlâhî, emrinin âvâre bir mahkûmudur âlem;
 
   
  +
'''2'li tablo sunumu'''
[[Meşiyyet]] sende, herşey sende... Hiçbir şey değil âdem!
 
   
  +
{| border="1,5" style="blue-collapse:collapse;"
Fakat, hâlâ vücûd isbât eder, kendince, hey sersem!
 
  +
|-align=center style="background-color: yellow "
  +
|<div lang="tr" dir="utf-8" style="font-size:1.5em;padding:0.25em;">'''Şiir Metni'''</div>
  +
|<div lang="tr" dir="utf-8" style="font-size:1.5em;padding:0.25em;">'''Güncel Türkçesi'''</div>
  +
|-
  +
|<div lang="ar" dir="utf-8" style="font-size:1.4em;padding:0.25em;">
   
  +
'''Yâ Muhammed, de ki:<br />'''
Bugün, üç beş karış toprakta varlıktan vururken dem;
 
   
  +
'''Ey mülkün sâhibi olan Allah´ım, sen mülkü dilediğine verirsin'''
Yann toprak kesilmiş varlığından fışkırır mâtem!
 
  +
</div>
  +
|<div lang="tr" dir="utf-8" style="font-size:1.4em;padding:0.25em;">'''Ya Muhammed, de ki::'''
  +
'''Ey mülkün sahibi olan Allah'ım,sen mülkü dilediğine verirsin;'''
  +
</div>
  +
|-
  +
|
  +
|
  +
'''sen mülkü dilediğinin elinden alırsın;'''
   
  +
'''
   
  +
sen dilediğini aziz edersin;'''
İlâhî, "[[Mâlike´l-mülk]]´üm" diyorsun... Doğru, âmennâ.
 
   
  +
'''sen dilediğini zelil edersin''';
Hakîkî bir tasarruf var mıdır insân için? Aslâ!
 
   
  +
hayır yalnız senin elindedir;
Eğer almışsa bir millet, edip bir mülkü istîlâ;
 
  +
sen, hiç şüphe yok ki, her şeye kadirsin."
  +
|}
   
Eğer vermişse bir millet bütün bir [[mülkü bî pervâ]];
 
   
Alan sensin, veren sensin, senin hükmündedir dünyâ.
 
   
   
  +
{| border="1,5" style="blue-collapse:collapse;"
İlâhî, en asîl [[akvâmı]] alçaltırsın istersen;
 
  +
|-align=center style="background-color: yellow "
  +
|<div lang="tr" dir="utf-8" style="font-size:1.5em;padding:0.25em;">'''Şiir Metni'''</div>
  +
|<div lang="tr" dir="utf-8" style="font-size:1.5em;padding:0.25em;">'''Güncel Türkçesi'''</div>
  +
|<div lang="tr" dir="utf-8" style="font-size:1.5em;padding:0.25em;">'''İngilizce Tercüme'''</div>
  +
|<div lang="tr" dir="utf-8" style="font-size:1.5em;padding:0.25em;">'''Osmanlıca'''</div>
  +
|-
  +
|<div lang="ar" dir="utf-8" style="font-size:1.0em;padding:0.25em;">
   
  +
<p style="text-align:justify">'''"Yâ Muhammed, de ki: '''<br /></p>
Dilersen en [[zelîl eşhâsa]] [[izzet]]ler verirsin sen!
 
   
  +
<p style="text-align:justify">Ey mülkün sâhibi olan Allah´ım,</p>
Bu [[haybet]]ler, bu hüsranlar bütün senden, bütün senden!
 
   
  +
<p style="text-align:justify">:sen mülkü dilediğine verirsin;</p>
Nasıl tâ [[Arş]]´a yükselmez ki [[me´yûsâne bin şîven]]?
 
   
  +
<p style="text-align:justify">::sen mülkü dilediğinin elinden alırsın;</p>
Ne yerler dinliyor yâ Rab, ne gökler, rûhum inlerken!
 
   
  +
<p style="text-align:justify">:::sen dilediğini azîz edersin;</p>
   
  +
<p style="text-align:justify">:::::sen dilediğini zelîl</p>
Şu sessiz kubbenin altında insandan eser yokmuş!
 
   
  +
::::edersin;
Diyorduk: "Bir buçuk milyar!" Meğer tek bir nefer yokmuş!
 
  +
:::::Hayır yalnız senin elindedir;
  +
::::::sen, hiç şüphe yok ki, her şeye kâdirsin." [[3/26]]
   
Bu hissiz toprağın üstünde [[mazlûmî]]ne yer yokmuş!
 
   
  +
İlâhî, emrinin [[âvâre]] bir mahkûmudur [[âlem]];
Adâlet şöyle dursun, böyle birşeyden haber yokmuş!
 
   
  +
[[Meşiyyet]] sende, herşey sende... Hiçbir şey değil [[âdem]]!
Bütün boşlukmuş insanlık; Ne istersen, meğer yokmuş!
 
   
  +
Fakat, hâlâ [[vücûd]] isbât eder, kendince, hey sersem!
   
  +
Bugün, üç beş karış toprakta varlıktan vururken [[dem]];
İlâhî, altı yüz bin müslüman birden boğazlandı...
 
   
  +
Yann toprak kesilmiş varlığından fışkırır [[mâtem]]!
Yanan can, yırtılan [[ismet]], akan seller bütün kandı!
 
   
Ne ma´sûm ihtiyarlar süngüler altında kıvrandı!
 
   
  +
İlâhî, "[[Mâlike´l-mülk]]´üm" diyorsun... Doğru, [[âmennâ]].
Ne [[bîkes]] [[hânümanlar]] işte, yangın verdiler, yandı!
 
   
  +
Hakîkî bir tasarruf var mıdır insân için? Aslâ!
Şu küllenmiş yığınlar hep birer insan, birer candı!
 
   
  +
Eğer almışsa bir millet, edip bir mülkü istîlâ;
   
  +
Eğer vermişse bir millet bütün bir [[mülkü bî pervâ]];
[[Sabâhü´l-hayr-ı hürriyyet]], İlâhî, [[leyl-gûn oldu]] 
 
   
  +
Alan sensin, veren sensin, senin hükmündedir dünyâ.
Karanlık bir hezîmet her taraftan [[rû-nümûn]] oldu!
 
   
[[Şehâmet]] gitti; gayret söndü; kudretler [[zebûn]] oldu.
 
   
O [[mevcâ-mevc]] sancaklar ne [[müdhiş ser-nigûn]] oldu!
 
   
Sukûtun dehşetinden kalb-i rahmet, belki, hûn oldu:
 
   
   
Ezanlar sustu... Çanlar inletip durmakta âfâkı.
 
   
Yazık: Şark´ın semâsından Hilâl´in geçti [[işrâk]]ı!
 
   
  +
İlâhi, en asîl akvâmı alçaltırsın istersen;
Zaman artık [[Salîb´in devr-i istîlâsı]], [[ilhâkı]].
 
   
  +
Dilersen en zelîl eşhâsa izzetler verirsin sen!
Fakat, yerlerde kalmış hakların [[ferdâ-yı ihkâkı]],
 
   
  +
Bu haybetler, bu hüsranlar bütün senden, bütün senden!
Ne doğmaz günmüş ey âcizlerin kudretli [[Hallâk]]´ı!
 
   
  +
Nasıl tâ Arş’a yükselmez ki me’yûsâne bin şîven?
   
  +
Ne yerler dinliyor yâ Rab, ne gökler, rûhum inlerken!
İlâhî, [[şer´-i ma´sûmun]] şu topraklardı son yurdu...
 
   
Nasıl [[teyîd-i]] kahrın en rezîl [[akvâm]]a vurdurdu?
 
   
  +
<p style="text-align:justify">Şu sessiz kubbenin altında insandan eser yokmuş!</p>
Evet, milletlerin en kahbesinden, üç [[leîm]] ordu,
 
  +
Diyorduk : ‘Bir buçuk milyar!’ Meğer tek bir nefer yokmuş!
  +
Bu hissiz toprağın üstünde mazlumine yer yokmuş!
  +
Adalet şöyle dursun, böyle bir şeyden haber yokmuş!
  +
Bütün boşlukmuş insanlık; Ne istersen, meğer yokmuş!
   
Gelip tâ sînemizden vurdu, seyret hem, nasıl vurdu:
 
   
  +
İlahi, altı yüz bin Müslüman birden boğazlandı…
Ki istikbâl için çarpan yürekler ansızın durdu!
 
  +
Yanan can, yırtılan ismet, akan seller bütün kandı!
  +
Ne masum ihtiyarlar süngüler altında kıvrandı!
  +
Ne bikes hanümanlar işte, yangın verdiler, yandı!
  +
Şu küllenmiş yığınlar hep birer insan, birer candı!
   
   
[[Tecellî]] etmedin bir kerre, Allâh´ım, [[cemâl]]inle!
 
   
  +
<p style="text-align:justify">Sabahü’l-hayr-ı hürriyet, İlahi, leyl-i gün oldu;</p>
Şu üç yüz elli milyon rûhu öldürdün celâlinle!
 
  +
Karanlık bir hezimet her taraftan ru- nümun oldu!
  +
Şehamet gitti; gayret söndü; kudretler zebun oldu.
  +
O mevca-mevc sancaklar ne müthiş ser-nigun oldu!
  +
<p style="text-align:justify">Sukûtun dehşetinden kalb-i rahmet, belki, hûn oldu:</p>
   
Oturmuş eğlenirlerken senin - hâşâ - [[zevâl]]inle,
 
   
  +
<p style="text-align:justify">Ezanlar sustu… Çanlar inletip durmakta âfâkı.</p>
Nedir [[ilhâdı imhâlin]] o sâmit infiâlinle?
 
   
  +
<p style="text-align:justify">Yazık: Şark’ın semasından Hilal’in geçti işrâkı!</p>
Nedir İslâm´ı tenkîlin bu müsta´cel nekâlinle?
 
   
  +
<p style="text-align:justify">Zaman artık Salîb’in devr-i istilası, ilhâkı.</p>
   
  +
<p style="text-align:justify">Fakat, yerlerde kalmış hakların ferda-yı ihkâkı.</p>
Sus ey dîvâne! [[Durnaz]] [[kâinâtın seyr-i mu´tâdı]].
 
  +
Ne doğmaz günmüş ey acizlerin kudretli Hallâk’ı!
   
Ne sandın? [[Fıtrat]]ın ahkâmı hiç dinler mi feryâdı?
 
   
  +
İlahi, şer’-i masumun şu topraklardı son yurdu…
Bugün, sen kendi kendinden ümîd et ancak imdâdı;
 
  +
Nasıl te’yid-i kahrın en rezîl akvama vurdurdu?
  +
Evet, milletlerin en kahpesinden, üç leîm ordu,
  +
Gelip tâ sînemizden vurdu, seyret hem nasıl vurdu:
  +
Ki istikbâl için çarpan yürekler ansızın durdu!
   
Evet, sen kendi ikdâmınla kaldır git de bîdâdı.
 
   
  +
Tecellî etmedin bir kere, Allâh’ım, cemâlinle
[[Cihan kanûn-i sa´yin]], bak, nasıl bir hisle [[münkad]]ı!
 
   
  +
<p style="text-align:justify">Şu üç yüz elli milyon rûhu öldürdün celâlinle!</p>
Ne yaptın? "Leyse li´l-insâni illâ mâ-se´â" vardı!..
 
   
  +
<p style="text-align:justify">Oturmuş eğlenirken senin –hâşâ- zevâlinle,</p>
   
  +
<p style="text-align:justify">Nedir ilhâdı imhâlin o sâmit infiâlinle?</p>
'''"İşte sana onların kendi yolsuzlukları yüzünden ıpıssız kalan yurdları!.. "'''
 
   
  +
<p style="text-align:justify">Nedir İslâm’ı tenkîlin bu müsta’cel nekâlinle?</p>
   
Geçenler varsa İslâm´ın şu çiğnenmiş diyârından;
 
   
  +
Sus ey dîvâne! Durmaz kâinâtın seyr-i mu’tâdı.
,Şu yüz binlerce yurdun kanlı, zâirsiz mezârından;
 
   
  +
Ne sandın? Fıtratın ahkamı hiç dinler mi feryadı?
Yürekler parçalar bir nevha dinler reh-güzârından.
 
   
Bu mâtem, kim bilir, kaç münkesir kalbin gubârından
 
   
  +
Bugün sen kendi kendinden ümît et ancak imdâdı;
Hurûş etmekte, son ümmîdinin son inkisârından?
 
  +
Evet, sen kendi ikdâmınla kaldır git de bidâdı.
   
   
Evet, son inkisârından ki yoktur cebrin imkânı:
 
   
  +
Cihan [[kânun-i sa’y]]in, bak, nasıl bir hisle münkâdı!
Batıp gitmiş nazarlar beklemekten fecr-i nâzanı!
 
   
Nasıl, ey yolcu, bin lâ´net gelip ezmez ki vicdânı;
 
   
  +
Ne yaptın? “[[Leyse li’l insâni illâ ma-se’a]]” vardı!
Dudaklar, çâk çâk olmuş, içerken zehr-i hüsrânı,
 
   
Uzaktan baktı - koşmak nerde! - milyonlarca yârânı!
 
   
   
  +
Yazan: [[Yusuf Furkan Tekerlek]]
Bu ıssız âşiyanlar bir zaman candan muazzezdi;
 
   
  +
Mersin Sosyal Bilimler Lisesi 10-B / 71
Bu damlar böyle baykuş seslerinden çın çın ötmezdi;
 
  +
</div>
  +
| style="vertical-align: top; background-color: rgb(255, 255, 255);"|<div lang="tr" dir="utf-8" style="font-size:1.0em;padding:0.25em;">
  +
" Ya Muhammed, de ki::
   
  +
Ey mülkün sahibi olan Allah'ım,
Şu kurbağlar seken vâdîde, ceylânlar koşup gezdi;
 
   
  +
:sen mülkü dilediğine verirsin;
Şu coşmuş, ağlayan ırmak ne handân gölgeler sezdi;
 
   
  +
::sen mülkü dilediğinin elinden alırsın;
Bütün mâzîyi bir tûfan, fakat, hep boğdu, hep ezdi!
 
   
  +
:::sen dilediğini aziz edersin;
   
  +
::::::sen dilediğini zelil edersin;
Vefâsız yurd! Öz evlâdın için olsun, vefâ yok mu?
 
  +
::::::hayır yalnız senin elindedir;
  +
:::::::sen, hiç şüphe yok ki, her şeye kadirsin." (1)
   
Neden kalbin kararmış? Bin ocaktan bir ziyâ yok mu?
 
   
İlâhî, kimsesizlikten bunaldım, âşinâ yok mu?
 
   
Vatansız, hânümansız bir garîbim... Mültecâ yok mu?
 
   
  +
Allah'ım, âlem senin emrinin avare bir mahkûmudur; (2)
Bütün yokluk mu her yer? Bâri bir "Yok!" der sadâ yok mu?
 
   
  +
İrade sende, her şey sende...hiç bir şey değil âdem!
   
  +
Fakat hâlâ [[varlık]] isbatı eder, kendince, hey sersem!
Gitme ey yolcu, berâber oturup ağlaşalım:
 
   
  +
Bugün, üç beş karış toprakta varlıktan vururken '''dem''' ;
Elemim bir yüreğin kân değil, paylaşalım:
 
   
  +
Yarm toprak kesilmiş varlığından fışkırır matem!
Ne yapıp ye´simi kahreyliyeyim, bilmem ki?
 
   
Öyle dehşetli muhîtimde dönen mâtem ki!..
 
   
  +
Allah'ım, "Mülkün sahibiyim" diyorsun... Doğru, inanıyoruz.
Ah! Karşımda vatan nâmına bir kabristan
 
   
  +
Gerçek bir sahiplik var mıdır insan için? Asla!
Yatıyor şimdi... Nasıl yerlere geçmez insan?
 
   
  +
Eğer bir millet bir ülkeyi ele geçirip almışsa;
Şu mezarlar ki uzanmış gidiyor, ey yolcu,
 
   
  +
Eğer bir millet bütün bir ülkeyi pervasızca vermişse;
Nereden başladı yükselmeye, bak nerde ucu!
 
   
  +
Alan sensin, veren sensin, senin buyruğundadır dünya.
Bu ne hicrân-ı müebbed bu ne hüsrân-ı mübin...
 
   
  +
(1) [[Al-i İmran suresi ]]26. ayet.
Ezilir rûh-i semâ, parçalanır kalb-i zemin!
 
   
  +
(2) '''Safahat'ın 3. kitabını oluşturan bu şiirler''' Balkan Savaşı'nda yaşanan felaketlerin acılarıyla yazılmıştır.
Azıcık kurcala toprakları, seyret ne çıkar:
 
  +
</div>
  +
| style="vertical-align: top"|
  +
Say Mohommad
  +
:Oh my god who have property
  +
::Propety to whom you give
  +
:::You get the hands of the property to whom you
  +
:::.Saint whom you’d
  +
:::::Despicable whom you’d
  +
::::::good just in your hand
  +
:::::::Of course you omnipotent
   
Dipçik altında ezilmiş, paralanmış kafalar!
 
   
Bereden reng-i hüviyyetleri uçmuş yüzler!
 
   
Kim bilir hangi çenâatle oyulmuş gözler!
 
   
"Medeniyyet" denilen vahşete lâ´netler eder,
 
   
Nice yekpâre kesilmiş de sırıtmış dişler!
 
   
Süngülenmiş, kanı donmuş nice binlerle beden!
 
   
Nice başlar, nice kollar ki cüdâ cisminden!
 
   
Beşiğinden alınıp parçalanan mahlûkat;
 
   
  +
My God, world is your leader wanderer a prisoner
Sonra, nâmûsuna kurbân edilen bunca hayat!
 
   
  +
Will you, everything you.Human isn’t anything
Bembeyaz saçları katranlara batmış dedeler
 
  +
But make claim to being yourself, oh giddy !
  +
Today who talk about three-five inch soil cut asset
  +
Tomorrow mourning the presence of soil cut spoul
   
Göğsü baltayla kırılmış memesiz vâlideler!
 
   
  +
My God , you say “I’m owner of the system” It’s true.We believe that
Teki binlerce kesik gövdeye âid kümeler.
 
  +
Do you have a true ownership for human?Never!
  +
A nation if seized the country and get it
   
Saç, kulak, el, çene, parmak...Bütün enkâz-ı beşer!
 
   
  +
A nation if give the all country carelessy
Bakalım, yavrusu uğrar mı, deyip, karnından,
 
   
Canavarlar gibi şişlerde kızarmış nice can!
 
   
İşte bunlar o felâket-zedelerdir ki, düşün,
 
   
  +
You are buyer, you are giver.The world at the disposal of you
Kurumuş ot gibi doğrandı bıçaklarla bütün!
 
   
Müslümanlıkları bîçârelerin öyle büyük
 
   
Bir cinâyet ki: Cezâlar ona nisbetle küçük!
 
   
   
  +
(1) duration of Al-Imran 26 verse.
Ey, bu toprakta birer na´ş-ı perî,san bırakıp,
 
  +
(2) That poems in the 3.book of safahat were written
  +
in the [[Balkan War]] of disasters.
  +
|<div lang="ar" dir="rtl" style="font-size:1.3em;padding:0.25em;">'''örnek osmanlıca مقدمة'''</div>
  +
|}
  +
{{Mehmet Akif Ersoy}}
   
  +
{| border=1 style="margin-left:2em; border-collapse:collapse; border:1px solid #b0b0b0; line-height:1" cellpadding=5
Yükselen mevkib-i ervâh! Sakın arza bakıp;
 
  +
|- align=center style="background:#e0e0e0"
  +
|'''Latin harflerine transkriptli metin''' || '''Sadeleştirilmiş metin''' ||'''İngilizce Tercümesi'''
  +
|-
  +
| style="background-color: #e0e0e0; vertical-align: top"|
  +
| style="background-color: #e0e0e0; vertical-align: top"|
   
  +
| style="background-color: #e0e0e0; vertical-align: top"|
Sanmayın: Şevk-ı şehâdetle coşan bir kan var...
 
  +
|}
 
Bizde leşten daha hissiz, daha kokmuş can var...
 
 
Bakmayın, hem tükürün çehre-i murdârımıza!
 
 
Tükürün: Belki biraz duygu gelir ârımıza!
 
 
Tükürün cebhe-i lâkaydına Şark´ın, tükürün!
 
 
Kuşkulansın, görelim, gayreti halkın, tükürün!
 
 
Tükürün milleti alçakça vuran darbelere!
 
 
Tükürün onlara alkış dağıtan kahbelere!
 
 
Tükürün Ehl-i Salîb´in o hayâsız yüzüne!
 
 
Tükürün onların aslâ güvenilmez sözüne!
 
 
Medeniyyet denilen maskara mahlûku görün:
 
 
Tükürün maskeli vicdânına asrın, tükürün!
 
 
 
Hele i´lânı zamanında şu mel´un harbin,
 
 
"Bize efkâr-ı umûmiyesi lâzım Garb´in;
 
 
O da Allah´ı bırakmakla olur" herzesini
 
 
Halka îman gibi telkîn ile, dînin sesini
 
 
Susturan aptalın idrâkine bol bol tükürün!..
 
 
 
Yine hicrân ile çılgınlığım üstümde bugün...
 
 
Bana vahdet gibi bir yâr-ı müsâid lâzım!
 
 
Artık ey yolcu bırak... Ben, yalınız ağlıyayım!
 
 
 
'''"Nizâr evlâdı: Yetişin ey Nizâr oğullan! Yemenliler de: Yetişin
 
 
ey Kahtan oğulları! dedi mi, hemen tepelerine felâket iner;
 
 
hemen Allah´ın nusreti üzerlerinden kalkar; hepsine birden
 
 
de kılıç musallat olur. "'''
 
 
 
Üç beyinsiz kafanın derdine, üç milyon halk
 
 
Bak nasıl doğranıyor? Kalk, baba, kabrinden kalk!
 
 
Diriler koşmadı imdâdına, sen bâri yetiş...
 
 
Arnavutluk yanıyor... Hem bu sefer pek müdhiş!
 
 
Tek kıvılcım kabarıp öyle cehennem kustu:
 
 
Ki hemen kol kol olup sardı bütün bir yurdu.
 
 
O ne yangın ki: Ocak kalmadı söndürmediği!
 
 
O ne tûfan ki: Yakıp yıktı bütün vâdîyi!
 
 
Âşinâ çehre arandım... O, meğer, hiç yokmuş...
 
 
Yalınız bir kuru çöl var ki, ne sorsan: Hâmûş!
 
 
Âşinâ çehre de yok hiçbirinin yâdı da yok;
 
 
Yakılan bunca hayâtın, hani, ecsâdı da yok!
 
 
Yoklasan külleri, altından, emînim, ancak
 
 
Kömür olmuş iki üç parça kemiktir çıkacak!
 
 
Baba! En sevgili annen, o senin öz vatanın
 
 
Olacak mıydı fedâ hırsına üç kaltabanın?
 
 
Dedemin sürdüğü, can ektiği toprak gitti...
 
 
Öyle bir gitti ki hem: Bir daha gelmez ebedî!
 
 
Ne olurdun bunu kalkıp da göreydin acaba?
 
 
"Meşhed"in beynine haç saplanacak mıydı baba!
 
 
Ne felâket: Dönüversin de mesâcid ahıra,
 
 
Hırvat´ın askeri tepsin çıkıp üstünde hora!
 
 
Bâri bir hâtıra kalsaydı şu toprakta diri...
 
 
Yer yarılmış, yere geçmiş, şühedâ türbeleri!
 
 
 
Nerde olsam çıkıyor karşıma bir kanlı ova...
 
 
Sen misin, yoksa hayâlin mi? Vefâsız Kosova!
 
 
Hani binlerce mefâhirdi senin her adımın?
 
 
Hani sînende yarıp geçtiği yol "Yıldırım "ın?
 
 
Hani asker? Hani kalbinde yatan Şâh-ı Şehîd?
 
 
Ah o kurbân-ı zafer nerde bugün? Nerde o iyd?
 
 
Söyle, Meşhed, öpeyim secde edip toprağını;
 
 
Yok mudur sende Murâd´ın iki üç damla kanı?
 
 
Âh Meşhed! O ne? Sâhandaki meyhâne midir?
 
 
Kandilin, görmüyorum, nerde? Şu peymâne midir?
 
 
Ya harîminde yatan ,şapkalı sarhoşlar kim?
 
 
Yoksa yanlış mı? Hayır, söyleme, bildim... Bildim!
 
 
Basacak mıydı, fakat, göğsüne Sırb´ın çarığı?
 
 
Serilip yerlere binlerce şehîdin sarığı,
 
 
Silecek miydi en alçak neferin çizmesini?
 
 
Dürtecek miydi geçen, leş gibi her lîmesini?
 
 
Ya şu üç parçalı bayrak dikilirken tepene,
 
 
Niye indirmedi, kim çıktı bu halkın önüne?
 
 
 
Hani, milletlere meydan okuyan kavm-i necîb?
 
 
Görmedim bir kişi, tek bir kişi meydanda... Garîb!
 
 
Hani, haysiyyetinin gölgesi çiğnense eğer;
 
 
-Olmadan üç kişinin, beş kişinin, hûnu heder-
 
 
Kahraman gayzı yatışmaz, kanı coşkun efrâd?
 
 
İşte haysiyyet-i kavmiyye muhakkar, berbâd!
 
 
Hani "Nâ-mahreme ben söyliyemem kızlarımın,
 
 
Karımın ismini... Hem öldürürüm, sorma sakın!"
 
 
Diye, tahrîr-i nüfûs istemiyen er kişiler!
 
 
Hani, göstermediler eski celâdetten eser;
 
 
Fuhşu i´lâya koşan bir sürü nâ-merd öteden,
 
 
Ne selâmlık ne harem dinlemeyip çiğnerken!
 
 
 
Hani, ey kavm-i esâret-zede, muhtâriyyet?
 
 
Korkarım, ,simdi nasîbin mütemâdî haybet!
 
 
Hani, ey unsur-i bî-râbıta, istiklâlin?
 
 
Ebediyyen, sanırım, söndü bütün âmâlin!
 
 
 
Hani "Başkım"cıların kurduğu yüksek hülyâ?
 
 
Seni yıllarca avutmuş da o mel´un rü´yâ,
 
 
Uyumuştun... Ya uyansaydın eder miydi tebâh,
 
 
Mülkü, birdenbire âfâka çöken kanlı sabah?
 
 
 
Üç sefil ordu çevirsin o metîn ordumuzu,
 
 
Bizi kovsun elimizden alarak yurdumuzu...
 
 
Kimsesiz âilelerden kimi gitsin bıçağa;
 
 
Kimi bin türlü fecâ´atle çekilsin kucağa...
 
 
Birinin ırzı heder, dîgerinin hûnu helâl...
 
 
 
İşte, ey unsur-i isyan, bu elîm izmihlâl,
 
 
Seni tahrîk eden üç beş alığın ma´rifeti!
 
 
Ya neden beklemiyordun bu rezîl âkıbeti?
 
 
Hani, milliyyetin İslâm idi... Kavmiyyet ne!
 
 
Sarılıp sımsıkı dursaydın a milliyyetine.
 
 
"Arnavutluk" ne demek? Var mı şerîatte yeri?
 
 
Küfr olur, başka değil, kavmini sürmek ileri!
 
 
Arabın Türke; Lâzın Çerkese, yâhud Kürde;
 
 
Acemin Çinliye rüchânı mı varmış? Nerde!
 
 
Müslümanlık´ta "anâsır"mı olurmuş? Ne gezer!
 
 
Fikr-i kavmiyyeti tel´în ediyor Peygamber.
 
 
En büyük düşmanıdır rûh-i Nebî tefrikanın;
 
 
Adı batsın onu İslâm´a sokan kaltabanın!
 
 
Şu senin âkıbetin bin bu kadar yıl evvel,
 
 
Sana söylenmiş iken doğru mudur şimdi cedel?
 
 
Artık ey millet-i merhûme, sabâh oldu uyan!
 
 
Sana az geldi ezanlar, diye ötsün mü bu çan?
 
 
Ne Araplık ne de Türklük kalacak aç gözünü!
 
 
Dinle Peygamber-i Zîşân´ın İlâhî sözünü.
 
 
 
Veriniz başbaşa; zîrâ sonu hüsrân-ı mübin:
 
 
Ne hükûmet kalıyor ortada billâhi, ne din!
 
 
"Medeniyyet!" size çoktan beridir diş biliyor;
 
 
Evvela parçalamak sonra da yutmak diliyor:
 
 
Arnavutlar size ibret olacakken, hâlâ,
 
 
Ne bu şûrîde siyâset, ne bu fâsid da´vâ?
 
 
Görmüyor gittiği yanlış yolu, zannım, çoğunuz...
 
 
Size rehberlik eden haydudu artık kovunuz!
 
 
Bunu benden duyunuz, ben ki, evet, Arnavudum...
 
 
Başka bir şey diyemem... İşte perişan yurdum!..
 
 
 
'''"Oğullarım! Gidiniz de Yûsufla kardeşini araştırınız; hem
 
 
sakın Allah´ın inâyetinden ümîdinizi kesmeyiniz. Zîrâ,
 
 
kâfırlerden başkası Alah´ın inâyetinden ümîdini kesmez."'''
 
 
 
Âtîyi karanlık görerek azmi bırakmak...
 
 
Alçak bir ölüm varsa, emînim, budur ancak.
 
 
Dünyâda inanmam, hani, görsem de gözümle:
 
 
Îmânı olan kimse gebermez bu ölümle.
 
 
Ey dipdiri meyyit! "İki el bir baş içindir"
 
 
Davransana... Eller de senin, baş da senindir!
 
 
His yok hareket yok, acı yok... Leş mi kesildin?
 
 
Hayret veriyorsun bana... Sen böyle değildin.
 
 
Kurtulmaya azmin, niye bilmem ki, süreksiz?
 
 
Kendin mi senin, yoksa, ümîdin mi yüreksiz?
 
 
Âtîyi karanlık görüvermekle apıştın?
 
 
Esbâbı elinden atarak ye´se yapıştın!
 
 
Karşında ziyâ yoksa, sağından, ya solundan,
 
 
Tek bir ışık olsun buluver... Kalma yolundan.
 
 
Âlemde ziyâ kalmasa, halk etmelisin, halk!
 
 
Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk!
 
 
Herkes gibi dünyâda henüz hakk-ı hayâtın,
 
 
Varken, hani herkes gibi azminde sebâtın?
 
 
Ye´s öyle bataktır ki: Düşersen boğulursun.
 
 
Ümmîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun!
 
 
Azmiyle, ümîdiyle yaşar hep yaşayanlar;
 
 
Me?yûs olanın rûhunu, vicdânını bağlar,
 
 
Lâ´netleme bir ukde-i hâtır ki: Çözülmez...
 
 
En korkulu cânî gibi ye´sin yüzü gülmez!
 
 
Mâdâm ki alçaklığı bir, ye´s ile çirkin;
 
 
Mâdâm ki ondan daha mel´un, daha çirkin
 
 
Bir seyyie yoktur sana; ey unsur-i îman,
 
 
Nevmîd olarak rahmet-i mev´ûd-i Hudâ´dan
 
 
Hüsrâna rızâ verme... Çalış... Azmi bırakma;
 
 
Kendin yanacaksan bile, evlâdını yakma!
 
 
 
Evler tünek olmuş, ötüyor bir sürü baykuş...
 
 
Sesler de: "Vatan tehlikedeymiş... Batıyormuş!"
 
 
Lâkin, hani, milyonları örten şu yığından,
 
 
Tek kol da "Yapışsam... " demiyor bir tarafından!
 
 
Sâhipsiz olan memleketin batması haktır;
 
 
Sen sâhip olursan bu vatan batmıyacaktır.
 
 
Feıyâdı bırak kendine gel, çünkü zaman dar...
 
 
Uğraş ki: Telâfi edecek bunca zarar var.
 
 
Feryâd ile kurtulması me´mûl ise haykır!
 
 
Yok yok! Hele azmindeki zincirleri bir kır!
 
 
"İş bitti... Sebâtın sonu yoktur!" deme; yılma.
 
 
Ey millet-i merhûme, sakın ye´se kapılma.
 
 
 
'''"İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden, bizi helak
 
 
eder misin, Allah´ım?.."'''
 
 
 
Yâ Râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabâhı?
 
 
Mahşerde mi bîçârelerin, yoksa felâhı!
 
 
Nûr istiyoruz... Sen bize yangın veriyorsun!
 
 
" Yandık!" diyoruz... Boğmaya kan gönderiyorsun!
 
 
Esmezse eğer bir ezelî nefha, yakında,
 
 
Yâ Rab, o cehennemle bu tûfân arasında,
 
 
Toprak kesilip, kum kesilip âlem-i İslâm;
 
 
Hep fışkıracak yerlerin altındaki esnâm!
 
 
Bîzâr edecek, korkuyorum, Cedd-i Hüseyn´i.
 
 
En sonra, salîb ormanı görmek Harameyn´i!..
 
 
Bin üç yüz otuz beş senedir, arz-ı Hicâz´ın
 
 
Âteşli muhîtindeki sûzişli niyâzın,
 
 
Emvâcı hurûş-âver olurken melekûta;,
 
 
Çan sesleri boğsun da, gömülsün mü sükûta?
 
 
Sönsün de, İlâhî, şu yanan me,s´al-i vahdet,
 
 
Teslîs ile çöksün mü bütün âleme zulmet?
 
 
Üç yüz bu kadar milyonu canlandıran îman
 
 
Olsun mu beş on sersemin ilhâdına kurban?
 
 
Enfâs-ı habîsiyle beş on rûh-i leîmin,
 
 
Solsun mu o parlak yüzü Kur´ân-ı Hakîm´in?
 
 
İslâm ayak altında sürünsün mü nihâyet?
 
 
Yâ Rab, bu ne hüsrandır, İlâhî, bu ne zillet?
 
 
Mazlûmu nedir ezmede, ezdirmede ma´nâ?
 
 
Zâlimleri adlin, hani, öldürmedi hâlâ!
 
 
Cânî geziyor dipdiri... Can vermede ma´sûm!
 
 
Suç başkasınındır da niçin başkası mahkûm´
 
 
Lâ yüs´el´e binlerce suâl olsa da kurban;
 
 
İnsan bu muammâlara dehşetle nigeh-ban!
 
 
 
Eyvâh! Beş on kâfirin îmânına kandık;
 
 
Bir uykuya daldık ki: Cehennemde uyandık!
 
 
Mâdâm ki, ey adl-i İlâhî, yakacaktın...
 
 
Yaksaydın a mel´unları... Tuttun bizi yaktın!
 
 
Küfrün o sefil elleri âyâtını sildi:
 
 
Binlerce cevâmi´ yıkılıp hâke serildi!
 
 
Kalmışsa eğer bir iki ma´bed, o da mürted:
 
 
Göğsündeki haç, küfrüne fetvâ-yı müeyyed!
 
 
Dul kaldı kadınlar, babasız kaldı çocuklar,
 
 
Bir giryede bin âilenin mâtemi çağlar!
 
 
En kanlı şenâ´atle kovulmuş vatanından,
 
 
Milyonla hayâtın yüreğinden gidiyor kan!
 
 
İslâm´ı elinden tutacak kaldıracak yok...
 
 
Nâ-hak yere feryâd ediyor. Âcize hak yok!
 
 
Yetmez mi musâb olduğumuz bunca devâhî?
 
 
Ağzım kurusun... Yok musun ey adl-i İlâhî!
 
 
 
'''"Hiç, bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?"'''
 
 
 
Olmaz ya... Tabiî... Biri insan, biri hayvan!
 
 
Öyleyse, "cehâlet" denilen yüz karasından,
 
 
Kurtulmaya azmetmeli baştan başa millet.
 
 
Kâfi mi değil yoksa, bu son ders-i felâket?
 
 
Son ders-i felâket neye mâl oldu? Düşünsen:
 
 
Beynin eriyip yaş gibi damlardı gözünden!
 
 
"Son ders-i felâket" ne demektir? Şu demektir:
 
 
Gelmezse eğer kendine millet, gidecektir!
 
 
Zira, yeni bir sadmeye artık dayanılmaz;
 
 
Zîrâ, bu sefer uyku ölümdür: Uyanılmaz!
 
 
 
Coşkun, koca bir sel gibi, dâim beşeriyyet,
 
 
Müstakbele koşmakta verip seyrine şiddet.
 
 
Dağlar, uçurumlar ona yol vermemek ister...
 
 
Lâkin, o, ne yüksek ne de alçak demez örter!
 
 
Akvâm o büyük nehre katılmış birer ırmak...
 
 
Elbet katılır...Hangisi ister geri kalmak!
 
 
Bizler ki bu müdhiş, bu muazzam cereyanla,
 
 
Uğraşmadayız... Bak ne kadar çılgınız, anla!
 
 
Uğraş bakalım, yoksa işin, hey gidi şaşkın!
 
 
Kurşun gibi sür´atli, denizler gibi taşkın,
 
 
Bir çağlayanın menba´ı dehhâşına doğru,
 
 
Tırmanmaya benzer, yüzerek başka değil bu!
 
 
Ey katre-i âvâre, bu cûşun, bu hurûşun,
 
 
Ahengine uymazsan, emîn ol, boğulursun!
 
 
 
Yıllarca, asırlarca süren uykudan artık
 
 
Silkin de: Muhîtindeki zulmetleri yak yık!
 
 
Bir baksana: Gökler uyanık yer uyanıktır;
 
 
Dünyâ uyanıkken uyumak maskaralıktır!
 
 
Eyvâh! Bu zilletlere sensin yine illet...
 
 
Ey derd-i cehâlet, sana düşmekle bu millet,
 
 
Bir hâle getirdin ki: Ne din kaldın, ne nâmûs!
 
 
Ey sîne-i İslâm´a çöken kapkara kâbûs,
 
 
Ey hasm-ı hakîkî, seni öldürmeli evvel:
 
 
Sensin bize düşmanları üstün çıkaran el!
 
 
Ey millet uyan! Cehline kurban gidiyorsun!
 
 
İslâm´ı da "batsın!" diye tutmuş, yediyorsun!
 
 
Allah´tan utan! Bâri bırak dini elinden...
 
 
Gir leş gibi topraklara kendin, gireceksen!
 
 
Lâkin, ne demek bizleri Allah ile iskât?
 
 
Allah´tan utanmak da olur ilim ile... Heyhât
 
 
 
'''Siz iyiliği emr eyler, kötülükten nehy eder, Allah?a inanır olduğunuzdan, insanların hayrı için meydana çıkarılmış hayırlı bir milletsiniz.'''
 
 
 
Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz
 
 
Gelmişiz, dünyaya milliyet nedir öğretmişiz!
 
 
Kapkaranlıkkken bütün afakı insaniyyetin,
 
 
Nur olup fışkırmışız ta sinesinden zulmetin,
 
 
Yarmışız edvar-ı fetretten kalan yeldaları;
 
 
Fikr-i ferda doğmadan yağdırmışız ferdaları!
 
 
Öyle ferdalar ki: Kaldırmış serapa alemi;
 
 
Dideler bir cavidani fecrin olmuş mahremi.
 
 
Yirmi beş yıl, yirmi beş bin yıl kadar feyyaz imiş!
 
 
Bak ne ani bir tekamül! Bak ki: Hala mündehiş
 
 
Yad-ı fevka?l-ı i?tiyadından onun tarihler;
 
 
Görmemiş benzer o müdhiş seyre, hem görmez beşer,
 
 
Bir taraftan dinimiz, ahlakımız, irfanımız;
 
 
Bir taraftan seyfe makrun adlimiz, ihsanımız;
 
 
Yükselip akvamı almış fevc fevc ağuşuna;
 
 
Hepsi dalmış vahdetin aheng-i cuşucuşuna,
 
 
Emr-i bi?l ma?ruf imiş ihvan-ı İslam?ın işi;
 
 
Nehy edermiş, bir fenalık görse, kardeş kardeşi.
 
 
Kimse haksızlıktan etmezmiş tegafül ihtiyar;
 
 
Ferde raci? sadmeden efrad olurmuş lerzedar.
 
 
 
Biz, neyiz? Seyreyle artık; bir de fikr et, neymişiz?
 
 
Din de kürkün aynı olmuş: Ters çevirmiş giymişiz!
 
 
Nehy-i ma´rûf emr-i münkerdir gezen meydanda bak!
 
 
En metîn ahlâkımız, yâhud, görüp aldırmamak!
 
 
Yıktı bin mel´un kalem nâmûsu, bizler uymadık:
 
 
"Susmak evlâdır´" deyip sustuk... Sanırsın duymadık!
 
 
Kustu bin murdar ağız şer´in bütün ahkâmına;
 
 
Âh, bir ses bâri yükselseydi nefret nâmına!
 
 
Altı yüz bin can gider; milyonla îmân eksilir;
 
 
Kimseler görmez! Gören sersem de Allah´tan bilir!
 
 
Sonra, şâyet,sahsının incinse, hattâ, bir tüyü:
 
 
Yer yıkılmış zanneder seyr eyleyen gümbürtüyü!
 
 
Kırkın aylıktan biraz, yâhud geciksin vermeyin;
 
 
Fodla çiy kalsın, ´pilâv bitmiş" deyin, göstermeyin,
 
 
Fes, külâh, kalpak, sarık vermiş bakarsın el ele;
 
 
Mi´delerden fışkırır tâ Arş´a aç bir velvele!
 
 
Ortalık altüst olurken ses çıkarmazdım, hani,
 
 
Öyle bir dernekte seyret gel de artık sen beni!
 
 
Göster, Allah?ım, bu millet kurtulur, tek mu?cize:
 
 
Bir "utanmak hissi" ver gâib hazînenden bize!
 
 
 
'''"Onlara: "Yer yüzünde fesat çıkarmayın" denildiği zaman,
 
 
"Biz ıslahtan başka birşey yapmıyoruz" derler. Gözünü aç, iyi
 
 
bil ki: Onlar yok mu, işte asıl müfsid onlardır, lâkin
 
 
farkında değiller."'''
 
 
 
Bir yığın kundakçıdan yangın görenler milleti,
 
 
Şimdi inmiş zanneder mutlak şu müdhiş ayeti!
 
 
Ey vatansız derbederler, ey denî kundakçılar!
 
 
Milletin, az çok duran bir dîni, bir nâmûsu var.
 
 
Şimdi nevbet onların... Yansın da onlar, öyle mi?
 
 
Târumâr olsun bütün bir Müslümanlık âlemi!
 
 
Ey hayâ nâmında bir hissin vücûdundan bile,
 
 
Pek haberdâr olmayan yüzsüz, hayâsız! Bak hele!
 
 
Arkasından taklak attın en denî bir şöhretin;
 
 
Düştü takken, çıktı cascavlak o kel mâhiyyetin!
 
 
Bir külâh kapmaksa şayet bunca hırsın gâyesi;
 
 
Kendi nâmûsun olur er geç onun sermâyesi.
 
 
Yoksa, nâmûsuyle, vicdaniyle halkın oynama....
 
 
Sonra kat kat nâsiyenden sarkacak birçok yama!
 
 
Bir kızarmaz çehre bulmuşsun ya, ey cânî, bürün:
 
 
Hem bütün dünyâyı ifsâd eyle, hem muslih görün!
 
 
Kendi ırzından cömert olmaksa mu`tâdın eğer;
 
 
Kendi mâlindir senin, hakkın tasarruf, kim ne der?
 
 
Milletin, lâkin henüz ma´sûm olan evlâdına,
 
 
Verme bir mel´un temâyül mübtezel mu´tâdına!
 
 
 
Biz ki her mevcûdu yıktık gâyesiz bir fikr ile;
 
 
Yıkmadık bir şey bıraktık... Sâde bir şey: Âile.
 
 
Hangi bir bünyânı mahvettik de ıslâh eyledik?
 
 
İşte vîran memleket! Her yer delik her yer deşik!
 
 
Bunların ta´miri kâbil... Olsa ciddiyyet, sebât:
 
 
Lâkin, Allah etmesin, bir düşse şâyet âilât,
 
 
En kavî kollarla hattâ kalkamaz imkânı yok.
 
 
Kim ki kalkar der, onun hayvan kadar iz´anı yok!
 
 
?Ailî bir inkılâb olsun!? diyen me?yûs olur;
 
 
Başka hiçbir şey kazanmaz, sâde bir ......... olur.
 
 
Çünkü "çıplak" inkılâbâtın rezâlettir sonu...
 
 
Ey denî kundakçılar, biz sizde çok gördük onu!
 
 
Bir de halkın dîni var, sık sık ta?arruzlar gören.
 
 
Hâle bak: Millette hissiyyâtı oymuş öldüren!
 
 
Dîni kurbân etmeliymiş, mülkü kurtarmak için!..
 
 
Tut da, hey sersem, bu idrâkinle sen âlim geçin!
 
 
Her cemâatten beş on dinsiz zuhûr eyler, bu hâl
 
 
Pek tabı?îdir. Fakat ilhâdı bir kavmin muhâl.
 
 
Hangi millettir ki efrâdında yoktur hiss-i din?
 
 
En büyük akvâma bir bak: Dîni her şeyden metin.
 
 
 
Düşme ey avare millet, bunların hızlanına;
 
 
Vakıfız biz hepsinin pek muhtasar irfanına:
 
 
Şark?a bakmaz, Garb?ı bilmez, görgüden yok vayesi;
 
 
Bir kızarmaz yüz, yaşarmaz göz bütün sermayesi.
 
 
 
'''"Allah´ın âsâr-ı rahmetine bir baksana! Toprağı, öldükten
 
 
sonra, tekrar nasıl diriltiyor? İşte o Allah, bütün ölüleri
 
 
muhakkak diriltecek, hem O herşeye kâdirdir. "'''
 
 
 
Çık da bir seyret bahârın cûş-i rengâ-rengini;
 
 
Nefh-i Sûr´un dinle mevcâ-mevc olan âhengini!
 
 
Bir yeşil kan, bir yeşil can yağdırıp, kudret, yere:
 
 
Yemyeşil olmuş, fezâ, gömgök kesilmiş dağ, dere.
 
 
En kısır toprak doğurmuş, emzirir birçok nebat;
 
 
Fışkırır bir damlacık ottan, tutup sıksan, hayat!
 
 
Dün, kemikten külçe hâlindeydi her çıplak fidan;
 
 
Bak: Ne sağlam kan, bugün, dolgun yüzünden damlayan!
 
 
Dün, kudurmaktaydı ormandan cahîmî bin zefir;
 
 
Âşiyan tutmuş, bugün, her dalda perran bir safir!
 
 
Dün, nigeh-bânıydı milyarlarca zî-rûhun sübât;
 
 
Silkinip çıkmış o mahbesten, bugün, bir kâinât.
 
 
Dün, ne mâtemdeydi âlem! Yer hazin, gökler hazin;
 
 
Sûr-i fıtrattır bugün: Fıtrat bugün sahrâ-güzin!
 
 
İşlemiş kırlarda yer yer kudretin feyyâz eli,
 
 
Öyle yapraklar ki sun´undan: Gidip bir görmeli!
 
 
 
Öyle amma, gördüğüm elvâh-ı şevkin rağmine,
 
 
Bende hâlâ zevke benzer duygu yok, hâlâ yine!
 
 
Bir değil, yüz bin bahâr indirse hattâ âsüman;
 
 
Hiç kımıldanmaz benim rûhumda kök salmış hazan!
 
 
Dem çeker bülbül... Benim beynimde baykuşlar öter!
 
 
Sonra, karşımdan geçer bir bir, yıkılmış lâneler!
 
 
Âşinâlık yok hayâlin konsa en bildik yere,
 
 
Yâd ayaklar çiğniyor: Düşmüş vatan yâd ellere!
 
 
Başka ses bilmem, muhîtimden enîn eyler huruş;
 
 
Beklerim dinsin bu mâtem, beklerim, olmaz hamûş!
 
 
Âh! Tek bir âşiyandan bin yetîmin nâlesi,
 
 
Yükselirken, dinleyen insan mıdır bülbül sesi?
 
 
 
Duygusuz olmak kadar dünyâda lâkin derd yok;
 
 
Öyle salgınmış ki mel´un: Kurtulan bir ferd yok!
 
 
Kendi sağlam... Hissi ölmüş, rûhu ölmüş milletin!
 
 
İşte en korkuncu hüsrânın, helâkin, haybetin!
 
 
Ey, ölüm renginde topraktan hayat i´lâ eden,
 
 
Bir yığın toprak da olsak sâde çiğnenmek neden?
 
 
Başka tıynetler mi hep şâyân ola ihsânına?
 
 
Âh, yükselsem de, bir düşsem senin dâmânına!
 
 
Bir nesî ister kımıldanmak için canlar bugün;
 
 
Bir nesîm olsun, İlâhî... Canlanır kanlar bütün.
 
 
Nev-bahârın rûhu etsin bir de bizlerden zuhûr...
 
 
Yoksa, artık Sûr-i İsrâfil´e kalmıştır nüşûr!
 
 
*[[OLMAZ YA... TABİİ... BİRİ İNSAN, BİRİ HAYVAN!]]
 
 
 
'Hiç bilenle bilmeyen bir olurmu? '(Zümer, 9)
 
 
 
Olmaz ya... Tabii... Biri insan, biri hayvan!
 
 
Öyleyse "cehâlet" denilen yüz karasından
 
 
 
Kurtulmaya azmetmeli baştan başa millet.
 
 
Kafi mi değil, yoksa bu son ders-i felâket?
 
 
 
Son ders-i felâket neye mâl oldu? Düşünsen:
 
 
Beynin eriyip yaş gibi damlardı gözünden!
 
 
 
'Son-ders-i felâket' ne demektir? Şu demektir:
 
 
Gelmezse eğer kendine millet, gidecektir!
 
 
 
Zirâ, yeni bir sadmeye artık dayanılmaz;
 
 
Zirâ, bu sefer uyku ölümdür: Uyanılmaz!
 
 
 
Coşkun, koca bir sel gibi, dâim beşeriyyet,
 
 
Müstakbele koşmakta verip seyrine şiddet.
 
 
 
Dağlar, uçurumlar, ona yol vermemek ister...
 
 
Lakin o, ne yüksek, ne de alçak demez örter!
 
 
 
Akvâm o büyük nehre katılmış birer ırmak...
 
 
Elbet katılır... Hangisi ister geri kalmak?
 
 
 
Bizler ki bu müthiş, bu muazzam cereyanla
 
 
Uğraşmaktayız... Bak, ne kadar çılgınız anla!
 
 
 
Uğraş bakalım, yoksa işin, hey gidi şaşkın!
 
 
Kurşun gibi sür'atli, denizler gibi taşkın
 
 
 
Bir çağlayanın menba-i dehhâşına doğru
 
 
Tırmanmaya benzer, yüzerek, başka değil bu!
 
 
 
Ey katre-i âvâre, bu cûşun, bu hurûşun
 
 
Âhengine uymazsan, emin ol, boğulursun!
 
 
 
Yıllarca, asırlarca süren uykudan artık,
 
 
Silkin de muhitindeki zulmetleri yak, yık!
 
 
 
Bir baksana: Gökler uyanık, yer uyanıktır;
 
 
Dünyâ uyanıkken uyumak maskaralıktır!
 
 
 
Eyvâh! Bu zilletlere sensin yine illet...
 
 
Ey derd-i cehâlet, sana düşmekte bu millet,
 
 
 
Bir hâle getirdin ki, ne din kaldı, ne nâmûs!
 
 
Ey sîne-i İslâm'a çöken kapkara kâbûs,
 
 
 
Ey hasm-i hakîkî, seni öldürmeli evvel:
 
 
Sensin bize düşmanları üstün çıkartan el!
 
 
 
Ey millet uyan! Cehline kurban gidiyorsun!
 
 
İslam'ı da "batsın!" diye tutmuş yediyorsun!
 
 
 
Allah'tan utan! Bâri bırak dîni elinden...
 
 
Gir leş gibi topraklara kendin, gireceksen!
 
 
 
Lâkin, ne demek bizleri Allah ile iskât?
 
 
Allah'tan utanmak da olur, ilim ile... Heyhât!
 
 
*[[PEK HAZİN BİR MEVLİD GECESİ]]
 
 
 
Yıllar geçiyor ki, yâ Muhammed,
 
 
Aylar bize hep Muharrem oldu!
 
 
Akşam ne güneşli bir geceydi...
 
 
Eyvah, o da leyl-i mâtem oldu!
 
 
Âlem bugün üç yüz elli milyon
 
 
Mazlûma yaman bir âlem oldu:
 
 
Çiğnendi harîm-i pâki şer'in;
 
 
Nâmûsa yabancı mahrem oldu!
 
 
Beyninde öten çanın sesinden
 
 
Binlerce minâre ebkem oldu.
 
 
Allah için, ey Nebiyy-i mâ’sûm,
 
 
İslâm'ı bırakma böyle [[bîkes]],
 
 
İslâm'ı bırakma böyle mazlûm.
 
 
*[[YÂ RÂB BU UĞURSUZ GECENİN YOK MU SABÂHI?]]
 
 
 
"İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden,
 
 
bizi helâk eder misin, Allah’ım?"(A’râf 155)
 
 
 
Yâ Râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabâhı?
 
 
Mahşerde mi bîçârelerin, yoksa felâhı!
 
 
 
Nûr istiyoruz... Sen bize yangın veriyorsun!
 
 
"Yandık!"diyoruz... Boğmaya kan gönderiyorsun!
 
 
 
Esmezse eğer bir ezelî nefha, yakında,
 
 
Yâ Rab, o cehennemle bu tûfan arasında,
 
 
 
Toprak kesilip, kum kesilip Âlem-i İslâm;
 
 
Hep fışkıracak yerlerin altındaki esnâm!
 
 
 
Bîzâr edecek, korkuyorum, Cedd-i Hüseyn'i,
 
 
En sonra, salîb ormanı görmek Harameyn'i!...
 
 
 
Bin üç yüz otuz beş senedir, arz-ı Hicaz'ın
 
 
Âteşli muhitindeki sûzişli niyâzın
 
 
 
Emvâcı hurûş-âver olurken melekûta?
 
 
Çan sesleri boğsun da gömülsün mü sükûta?
 
 
 
Sönsün de, İlâhi, şu yanan meş'al-i vahdet,
 
 
Teslîs ile çöksün mü bütün âleme zulmet?
 
 
 
Üç yüz bu kadar milyonu canlandıran îman
 
 
Olsun mu beş on sersemin ilhâdına kurban?
 
 
 
Enfâs-ı habisiyle beş on rûh-u leimin,
 
 
Solsun mu o parlak yüzü Kur'an-ı Hakim'in?
 
 
 
İslâm ayak altında sürünsün mü nihâyet?
 
 
Yâ Rab, bu ne hüsrandır, İlâhi, bu ne zillet?
 
 
 
Mazlûmu nedir ezmede, ezdirmede mânâ?
 
 
Zâlimleri adlin, hani öldürmedi hâlâ!
 
 
 
Câni geziyor dipdiri... Can vermede mâsûm!
 
 
Suç başkasınındır da niçin başkası mahkûm?
 
 
 
Lâ yüs'ele binlerce sual olsa da kurbân;
 
 
İnsan bu muammalara dehşetle nigeh-bân!
 
 
 
Eyvâh! Beş on kâfirin îmanına kandık;
 
 
Bir uykuya daldık ki: cehennemde uyandık!
 
 
 
Mâdâm ki, ey adl-i İlâhi yakacaktın...
 
 
Yaksaydın a mel'unları... Tuttun bizi yaktın!
 
 
 
Küfrün o sefil elleri âyâtını sildi:
 
 
Binlerce cevâmi' yıkılıp hâke serildi!
 
 
 
Kalmışsa eğer bir iki mâbed, o da mürted:
 
 
Göğsündeki haç, küfrüne fetvâ-yı müeyyed!
 
 
 
Dul kaldı kadınlar, babasız kaldı çocuklar,
 
 
Bir giryede bin ailenin mâtemi çağlar!
 
 
 
En kanlı şenâatle kovulmuş vatanından,
 
 
Milyonla hayâtın yüreğinden gidiyor kan!
 
 
 
İslâm'ı elinden tutacak, kaldıracak yok...
 
 
Nâ-hak yere feryâd ediyor: Âcize hak yok!
 
 
 
Yetmez mi musâb olduğumuz bunca devâhi?
 
 
Ağzım kurusun... Yok musun ey adl-i İlâhî!
 
 
{{Mehmet Akif Ersoy}}
 
 
[[Kategori:Hakkın Sesleri]]
 
[[Kategori:Hakkın Sesleri]]
 
[[Kategori:Mehmet Akif Ersoy/Şiirleri]]
 
[[Kategori:Mehmet Akif Ersoy/Şiirleri]]
  +
[[Kategori:Yok mu?]]
  +
[[Kategori:Yolcu]]
  +
[[Kategori:YFT]]

14.29, 21 Kasım 2013 itibarı ile sayfanın şu anki hâli

Hakkın Sesleri Hakkın Sesleri (3.Kitap) Mehmet akif ersoy
Mehmet Akif Ersoy
İlahi, emrinin avare bir mahkûmudur âlem
Qur'an'da Âl-i İmran suresinde Âl-i İmran/26 3/26 ayetinde geçen mülk ve mülkiye ile ilgili devletle ilgili ayetin şiir suretinde tefsiri olup, Âl-i İmran ile Âl-i Osman çağrışımı yaptırılmaktadır. Yani Âl-i Osman'ın mülkü yani devleti gitmektedir. Belki Âl-i Türk'ün mülkü gitmektedir. Bunu ızdırabıyla yazılmış bir şiirdir. Allah'ın aziz bir milleti zelil yapması şaire çok dokunmuştur. O yüzden ağlamaklı bir halde ayeti tefsir etmektedir.

"Yâ Muhammed, de ki:

Ey mülkün sâhibi olan Allah´ım,
sen mülkü dilediğine verirsin;
sen mülkü dilediğinin elinden alırsın;
sen dilediğini azîz edersin;
sen dilediğini zelîl edersin;
Hayır yalnız senin elindedir;
sen, hiç şüphe yok ki, her şeye kâdirsin." 3/26
Bakınız

Şablon:Hakkın sesleri d


Hakkın sesleri
Hakkın Sesleri
Hakkın Sesleri/Mehmet Akif Ersoy
Disambig Bakınız: Hakkın Sesleri , Hakkın Sesleri/1 , Hakkın Sesleri/2 , Hakkın Sesleri/3 , Hakkın Sesleri/4 , Hakkın Sesleri/İngilizce , Hakkın Sesleri/Almanca , Hakkın Sesleri/Azerice , Hakkın Sesleri/ Osmanlıca , Hakkın Sesleri/Farsça , Hakkın Sesleri/Bulgarca , Hakkın Sesleri/Rusça , Hakkın Sesleri/Kazakça , Hakkın Sesleri/Garbi Türkçe , Hakkın Sesleri/ Şarki Türkçe


2'li tablo sunumu

Şiir Metni
Güncel Türkçesi

Yâ Muhammed, de ki:

Ey mülkün sâhibi olan Allah´ım, sen mülkü dilediğine verirsin

Ya Muhammed, de ki::

Ey mülkün sahibi olan Allah'ım,sen mülkü dilediğine verirsin;

sen mülkü dilediğinin elinden alırsın;

sen dilediğini aziz edersin;

sen dilediğini zelil edersin;

hayır yalnız senin elindedir; sen, hiç şüphe yok ki, her şeye kadirsin."



Şiir Metni
Güncel Türkçesi
İngilizce Tercüme
Osmanlıca

"Yâ Muhammed, de ki:

Ey mülkün sâhibi olan Allah´ım,

:sen mülkü dilediğine verirsin;

::sen mülkü dilediğinin elinden alırsın;

:::sen dilediğini azîz edersin;

:::::sen dilediğini zelîl

edersin;
Hayır yalnız senin elindedir;
sen, hiç şüphe yok ki, her şeye kâdirsin." 3/26


İlâhî, emrinin âvâre bir mahkûmudur âlem;

Meşiyyet sende, herşey sende... Hiçbir şey değil âdem!

Fakat, hâlâ vücûd isbât eder, kendince, hey sersem!

Bugün, üç beş karış toprakta varlıktan vururken dem;

Yann toprak kesilmiş varlığından fışkırır mâtem!


İlâhî, "Mâlike´l-mülk´üm" diyorsun... Doğru, âmennâ.

Hakîkî bir tasarruf var mıdır insân için? Aslâ!

Eğer almışsa bir millet, edip bir mülkü istîlâ;

Eğer vermişse bir millet bütün bir mülkü bî pervâ;

Alan sensin, veren sensin, senin hükmündedir dünyâ.




İlâhi, en asîl akvâmı alçaltırsın istersen;

Dilersen en zelîl eşhâsa izzetler verirsin sen!

Bu haybetler, bu hüsranlar bütün senden, bütün senden!

Nasıl tâ Arş’a yükselmez ki me’yûsâne bin şîven?

Ne yerler dinliyor yâ Rab, ne gökler, rûhum inlerken!


Şu sessiz kubbenin altında insandan eser yokmuş!

Diyorduk : ‘Bir buçuk milyar!’ Meğer tek bir nefer yokmuş! Bu hissiz toprağın üstünde mazlumine yer yokmuş! Adalet şöyle dursun, böyle bir şeyden haber yokmuş! Bütün boşlukmuş insanlık; Ne istersen, meğer yokmuş!


İlahi, altı yüz bin Müslüman birden boğazlandı… Yanan can, yırtılan ismet, akan seller bütün kandı! Ne masum ihtiyarlar süngüler altında kıvrandı! Ne bikes hanümanlar işte, yangın verdiler, yandı! Şu küllenmiş yığınlar hep birer insan, birer candı!


Sabahü’l-hayr-ı hürriyet, İlahi, leyl-i gün oldu;

Karanlık bir hezimet her taraftan ru- nümun oldu! Şehamet gitti; gayret söndü; kudretler zebun oldu. O mevca-mevc sancaklar ne müthiş ser-nigun oldu!

Sukûtun dehşetinden kalb-i rahmet, belki, hûn oldu:


Ezanlar sustu… Çanlar inletip durmakta âfâkı.

Yazık: Şark’ın semasından Hilal’in geçti işrâkı!

Zaman artık Salîb’in devr-i istilası, ilhâkı.

Fakat, yerlerde kalmış hakların ferda-yı ihkâkı.

Ne doğmaz günmüş ey acizlerin kudretli Hallâk’ı!


İlahi, şer’-i masumun şu topraklardı son yurdu… Nasıl te’yid-i kahrın en rezîl akvama vurdurdu? Evet, milletlerin en kahpesinden, üç leîm ordu, Gelip tâ sînemizden vurdu, seyret hem nasıl vurdu: Ki istikbâl için çarpan yürekler ansızın durdu!


Tecellî etmedin bir kere, Allâh’ım, cemâlinle

Şu üç yüz elli milyon rûhu öldürdün celâlinle!

Oturmuş eğlenirken senin –hâşâ- zevâlinle,

Nedir ilhâdı imhâlin o sâmit infiâlinle?

Nedir İslâm’ı tenkîlin bu müsta’cel nekâlinle?


Sus ey dîvâne! Durmaz kâinâtın seyr-i mu’tâdı.

Ne sandın? Fıtratın ahkamı hiç dinler mi feryadı?


Bugün sen kendi kendinden ümît et ancak imdâdı; Evet, sen kendi ikdâmınla kaldır git de bidâdı.


Cihan kânun-i sa’yin, bak, nasıl bir hisle münkâdı!


Ne yaptın? “Leyse li’l insâni illâ ma-se’a” vardı!


Yazan: Yusuf Furkan Tekerlek

Mersin Sosyal Bilimler Lisesi 10-B / 71

" Ya Muhammed, de ki::

Ey mülkün sahibi olan Allah'ım,

sen mülkü dilediğine verirsin;
sen mülkü dilediğinin elinden alırsın;
sen dilediğini aziz edersin;
sen dilediğini zelil edersin;
hayır yalnız senin elindedir;
sen, hiç şüphe yok ki, her şeye kadirsin." (1)



Allah'ım, âlem senin emrinin avare bir mahkûmudur; (2)

İrade sende, her şey sende...hiç bir şey değil âdem!

Fakat hâlâ varlık isbatı eder, kendince, hey sersem!

Bugün, üç beş karış toprakta varlıktan vururken dem ;

Yarm toprak kesilmiş varlığından fışkırır matem!


Allah'ım, "Mülkün sahibiyim" diyorsun... Doğru, inanıyoruz.

Gerçek bir sahiplik var mıdır insan için? Asla!

Eğer bir millet bir ülkeyi ele geçirip almışsa;

Eğer bir millet bütün bir ülkeyi pervasızca vermişse;

Alan sensin, veren sensin, senin buyruğundadır dünya.

(1) Al-i İmran suresi 26. ayet.

(2) Safahat'ın 3. kitabını oluşturan bu şiirler Balkan Savaşı'nda yaşanan felaketlerin acılarıyla yazılmıştır.

Say Mohommad

Oh my god who have property
Propety to whom you give
You get the hands of the property to whom you
.Saint whom you’d
Despicable whom you’d
good just in your hand
Of course you omnipotent





My God, world is your leader wanderer a prisoner

Will you, everything you.Human isn’t anything But make claim to being yourself, oh giddy ! Today who talk about three-five inch soil cut asset Tomorrow mourning the presence of soil cut spoul


My God , you say “I’m owner of the system” It’s true.We believe that Do you have a true ownership for human?Never! A nation if seized the country and get it


A nation if give the all country carelessy


You are buyer, you are giver.The world at the disposal of you



(1) duration of Al-Imran 26 verse. (2) That poems in the 3.book of safahat were written in the Balkan War of disasters.

örnek osmanlıca مقدمة
Safahat logo

Şablon:Düz liseler için safahat projesi
Şablon:Anadolu liseleri için safahat projesi
Şablon:Sosyal Bilimler Liseleri için safahat projesi
Şablon:Türki Dillerde Safahat Projesi
Şablon:Safahat İngilizceye Tercüme Projesi

Latin harflerine transkriptli metin Sadeleştirilmiş metin İngilizce Tercümesi