Yenişehir Wiki
Advertisement
Disambig Bakınız: Hasan Basri Çantay/VP , Hasan Basri Çantay/WP
Bakınız

D. HBÇ.
Hasan Basri Çantay.
HBÇ/Biyografisi
HBÇ/Şiirleri
HBÇ/Eserleri
HBÇ/CHP
HBÇ/Öğretmenliği


KHMK
Kur'an-ı Hakim ve Meal-i Kerim

Âkifname

HBÇ/Audio
KHMK/AUDİO
HBÇ/Anchor
HBÇ/Spotify
Akifnameye Nurettin Topçu'nun muhteşem takdimi: [1]
İstiklal Marşını yazdıran Hasan Basri Çantay Listen to DURSUN GÜRLEK - Mehmet Âkif’e İstiklal Marşı’nı yazdıran âlim: Hasan Basri Çantay by Yeni Şafak on #SoundCloud [2]

H._Basri_Çantay_-_Tefsirli_Kur'an_Meali-2

H. Basri Çantay - Tefsirli Kur'an Meali-2

Bakınız

D
KHMK
Kur'an-ı Hakim ve Meal-i Kerim .


HBÇ - Hasan Basri Çantay
Mealler. Tefsirler
AUDİO meal
Mealin tümü [3]
Cüzlere göre meal
27.cüz[4] . 28.Cüz[5]. 29.Cüz[6]. 30.Cüz[7]
Alfabetik sıraya göre meali
80.KHMK/Abese - 100.KHMK/Adiyat - 46. KHMK/Ahkaf - 33. KHMK/Ahzab - 3.KHMK/Âl-i İmran - 96.KHMK/Alak 29.KHMK/Ankebut. 103.KHMK/Asr -87.KHMK/A'la .KHMK/Araf
2. KHMK/Bakara - 90 .KHMK/Beled 98.KHMK/Beyyine - 85.KHMK/Buruc 45.KHMK/Casiye .72.KHMK/Cin . 62.KHMK/Cum'a
93.KHMK/Duha - 44.KHMK/Duhan.
21.KHMK/Enbiya - 8.KHMK/Enfal - 6.KHMK/En'am
1. KHMK/Fatiha - 35.KHMK/Fatır 89.KHMK/Fecr - 113.KHMK/Felak . 48.KHMK/Fetih . 105.KHMK/Fil .25.KHMK/Furkan .
41.KHMK/Fussilet . 88.KHMK/Gaşiye . 22.KHMK/Hacc . 57.KHMK/Hadid .
69.KHMK/Hakka . 59.KHMK/Haşr . 15.KHMK/Hicr . 49.KHMK/Hucurat . 11.KHMK/Hud . 104.KHMK/Hümeze .
14.KHMK/İbrahim . 112.KHMK/İhlas . 82.KHMK/İnfitar . 76.KHMK/İnsan . 84.KHMK/İnşikak . 94KHMK/İnşirah . 17.KHMK/İsra .
97.KHMK/Kadr . 50.KHMK/Kaf . 109.KHMK/Kafirun . 68.KHMK/Kalem . 54.KHMK/Kamer . 101.KHMK/Karia . 28.KHMK/Kasas .18.KHMK/Kehf . 108.KHMK/Kevser .
105.KHMK/Kıyame . 106.KHMK/Kureyş . 92.KHMK/Leyl . 31.KHMK/Lokman . 5.KHMK/Maide . 107.KHMK/Maun . 19.KHMK/Meryem . 70.KHMK/Mearic . 58.KHMK/Mücadele . 74.KHMK/Müddesir . 47.KHMK/Muhammed . 67.KHMK/Mülk . 60.KHMK/Mümtehine . 63.KHMK/Münafikun
77.KHMK/Mürselat . 83.KHMK/Mütaffifin . 73.KHMK/Müzemmil . 40.KHMK/Mümin . 23.KHMK/Müminun . 16.KHMK/Nahl . 114.KHMK/Nas . 110.KHMK/Nasr . 79.KHMK/Naziat . 80.KHMK/Nebe . 53.KHMK/Necm . 27.KHMK/Neml . 4.KHMK/Nisa . 71.KHMK/Nuh 24.KHMK/Nur . 55.KHMK/Rahman . 13.KHMK/Ra'd . 30.KHMK/Rum .
38.KHMK/Sad . 61.KHMK/Saff . 37.KHMK/Saffat . 34KHMK/Sebe . 32.KHMK/Secde . 91.KHMK/Şems . 42. KHMK/Şura . 26.KHMK/Şuara .
20.KHMK/Taha . 66.KHMK/Tahrim . 65.KHMK/Talak . 86.KHMK/Tarık . 111.KHMK/Tebbet . 64.KHMK/Teğabün . 102.KHMK/Tekasür . 81.KHMK/Tekvir . 9.KHMK/Tevbe . 95.KHMK/Tin . 52.KHMK/Tur .
56.KHMK/Vakıa .
36.KHMK/Yasin . 10.KHMK/Yunus . 12.KHMK/Yusuf .
51.KHMK/Zariyat . 99.KHMK/Zilzal . 43.KHMK/Zuhruf . 39.KHMK/Zümer
Kur'an sırası
1. KHMK/Fatiha .
2. KHMK/Bakara -
87.KHMK/A'la
https://castbox.fm/vb/630013361
CÜZ . KHMK/ . KHMK/ . KHMK/ . KHMK/ . KHMK/ . KHMK/ . KHMK/ . KHMK/ . KHMK/ . KHMK/ . KHMK/
AUDİO
KHMK/AUDİO: HBÇ/AUDİO . HBÇ/Spotify . HBÇ/Anchor .
Spotify *Kaset
Castbox *Kaset[8] 29.Cüz []
HDKD/Meal
Meal alma yeri :https://kuranmeali.com/Sureler.php?meal=hbasricantay&sureno=2

Hasan Basri Çantay (d. 18 Kasım 1887, Balıkesir - ö. 3 Aralık 1964, İstanbul), TBMM 1. Dönem Balıkesir Milletvekili, öğretmen, gazeteci, politikacı, fikir ve din adamı, Kur'an müfessirirehber.ihya.org. Kurtuluş Savaşı yıllarında yazılarıyla milli mücadeleye destek veren, ilk TBMM’de Karesi milletvekili olarak yer alan Hasan Basri Bey, Mehmet Akif’in yakın arkadaşı idi. Onu milli marşı yani İstiklal Marşını yazmaya ikna etmiş olan kişidir. Ülkemizdeki ilk Kuran Meali çalışmalarından birisini gerçekleştirmiştirYunus Özdamar, Hasan Basri Çantay’ın “Kuran-ı Hakim ve Meali Kerim” Adlı Meali ile “Kuran Yolu” Tefsirinde Sosyal Meselelere Yaklaşımlar, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslami Bilimler Anabilim Dalı Master Tezi, Ankara 2006.

Hayatı[]

1887’de Balıkesir’de dünyaya geldi.

Nesebi[]

Babası, tüccar ve ulama Çantayoğlu Halil Cenabi Efendi; annesi ise Sincanoğulları ailesinden Kepsutlu Hatice Hanım'dır. 1903 yılında Balıkesir idadisi 4. sınıfındayken babası vefat eden Hasan Basri, annesi ve 3 kızkardeşinin geçimini sağlamak üzere okulunu yarım bırakarak nafia dairesi, tahrirat kaleminde görev alarak memuriyet hayatına atıldı.

Mülki Amiri Mutasarrıf Ömer Ali Bey’in desteği sayesinde memuriyet hayatını sürdürürken babasının dostu Ahmet Naci Efendi’den ders alarak eğitimine devam etme fırsatı buldu.

Daha sonra valilik yazı işlerinde görev yaparken öğrenimine devam etti ve bir yandan da edebiyat ve felsefeyle meşgul oldu, makaleler yazıp tercümeler yaptı.

Arapça ve Farsça öğrendi, maliye ve iktisat dersleri aldı.

Gazeteciliği[]

Meşrutiyet'in ilk yıllarında Balıkesir’de "Nasihat" ve “Balıkesir” adlı iki gazete çıkardı.

  • 1909 yılında İstanbul’da Sirat-ı Müstakim Dergisi’nin idare merkezinde Mehmet Akif ile tanıştı.
  • 1911’de Balıkesir Gazetesi’ni çıkarmayı matbaanın sahibi Cemil Efendi’ye bıraktı.

Sadık Erenbaş, Hasan Basri Çantay’ın Tefsir İlmindeki Yeri, Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Trabzon, Kasım 2006;

  • kendisi gazeteciliği " Yıldırım Gazetesi" ve "Karesi" gazetelerini çıkararak devam etti; I. Dünya Savaşı sonlarına doğru "Ses Gazetesi"’ni çıkardı (17 Ekim 1918- 13 Mart 1919).

Bu gazetede yayımladığı bağımsız yazılarla Kurtuluş Savaşı'na kalemiyle destek verdi.

  • Mehmet Akif, onun daveti üzerine İstanbul’dan gelerek Zağnos Paşa Camii’ndeki ünlü vaazı verdi.

Kaçaklık Dönemi[]

Hasan Basri, İzmir Redd-i İlhak Cemiyeti kongresine katılacak delegeler arasında yer aldı. Kongreye katılmak için Balıkesir’den ayrıldığı sırada, padişah Vahdeddin'e açıktan hücum eden yazıları nedeniyle gazetesinin kapatılması ve tutuklanması emri çıktı.

Balıkesir’e dönmeyerek Burhaniye, Kepsut ve Dursunbey’de 9 ay sürecek bir kaçaklık dönemi yaşadı.

Bu arada köy ve kasabaları dolaşarak, halk içinde, vatan savunması yolunda bir milli birlik sağlama ve milli şuur uyandırma gayreti içinde bulundu.

Milletvekilliği[]

Sürgün ve kaçaklık dönemi, Gazi Mustafa Kemal'in Ankara'ya gelmesiyle ve kendisinin de Balıkesir'e dönmesiyle son buldu. Karesi Milletvekili olarak Millet Meclisi'ne seçildi. Hiçbir gruba girmeyip bağımsız olarak kaldı.

3 yıl Ankara’da Taceddin Dergahı’nda Mehmet Akif ile birlikte yaşadı. Israrları ile Mehmet Akif'i, "İstiklâl Marşı"nı yazmaya ikna ettihaberler.com.

Akifname adlı eserinde İstiklal Marşı’nın yazılış öyküsünü “Milli İstiklal Marşı Nasıl Yazıldı? Nasıl Kabul Edildi?” başlığı altında ayrıntılarıyla anlattı.

I. Meclis Döneminden Sonra[]

Büyük Millet Meclisi'nin birinci dönemi sonunda tekrar Balıkesir’e dönen Hasan Basri Bey, okullarda edebiyat öğretmenliği ve Çocuk Yuvası Müdürlüğü yaptı. Mahalli gazetelerde yazı yazdı. 1928 senesinde rahatsızlığı sebebiyle emekliye ayrıldı.

  • Ziraat ve ticaretle uğraştı;
  • bir hukuk bürosunda avukatlık yaptı.
  • 1936’da dostu Mehmet Akif’in ölümü üzerine onunla ilgili hatıralarını Balıkesir’de çıkan Türk Dili Gazetesi’nde yayınladı.
  • Bir ara İstanbul İmam Hatip Okulu’nda öğretmenlik yapan Hasan Basri Çantay, 1950’den itibaren İslam dininin yaşanması, öğretilmesi ile ilgili faaliyetlere katıldı.
  • Ülkemizde yapılan en başarılı meal çalısmalarından olan “Kur’an-ı Hakim ve Meal-i Kerim” adlı 3 ciltlik eserinin ilk cildini 1952’de, ikinci ve üçüncü ciltleri 1953’de yayımladı. Eser, peşpeşe basılarak 1984 tarihinde 13. baskıya ulaştı.
  • 1993’te başka bir yayınevi tarafından biri 3, diğeri tek cilt olmak üzere iki farklı baskısı daha yapıldı.
  • Eserin gelirini Balıkesir’de kendi adına yaptırılan camiye harcadı.
  • Hasan Basri, şiir ve musiki ile de ilgilenmiş, çeşitli besteler yapmıştır. Şiirlerinde, Basri, Hüzni, Serseri, Aşık Hasan mahlaslarını kullanmıştır.
  • 3 Aralık 1964'de İstanbul'da vefat eden Hasan Basri Çantay, Fatih Camii'nde kılınan namazdan sonra Edirnekapı Şehitliği'ne defnedildi.
  • 1971’de toprağa verildiği yerden çevre yolu geçtiği için mezarının yeri değiştirildi; hayattayken çok sevdiği Mehmet Akif Ersoy ile Babanzade Ahmet Naim Efendi’nin kabri yakınlarına defnedildi.
  • Cumhuriyet"in kurucularına verilen "yeşil-kırmızı şeritli İstiklal Madalyası" sahibidir.
  • Ölümünden sonra oğlu Mürşit Çantay, babasının Âkif hakkındaki yazılarını "Âkifname" adıyla, şiirlerini ise "Babamın Şiirleri" adıyla kitaplaştırmıştır.

Eserleri[]

  • Mektebli Yavrularıma, Kurtuluş Savaşından sonra Balıkesir’e dönünce yöneticiliğini üstlendiği “Şehit Çocukları Yuvası” öğrencileri için hazırlanmıştır. Vatan, millet, istiklal kavramlarını işleyen okul piyesleri şeklindedir. 1922’ de Balıkesir’de iki kitaplık bir seri halinde yayınlanmıştır. *
  • Müslümanlıkta Himâye-i Etfâl: Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Merkezinin isteğiyle hazırlanmış olan eser, çocukları korumanın, onları yetiştirip topluma faydalı olmalarını sağlamanın dini ve sosyal açıdan önemi hakkındadır. 1922’ de Ankara’da basılmıştır. *
  • Ülkü Edebiyâtı: Edebi sanatları olabildiğince ustalıkla kullanarak şiirler yazan genç bir şâir ile karşılıklı konuşma ve tartışma şeklinde kaleme alınmış bir eseridr. Sanat sanat içindir felsefesinin eleştirilir; her türlü sanatın toplum için olduğu tezini savunur. 1939’da Balıkesir’de basılmıştır. *
  • Fıkh-ı Ekber Tercümesi: İmâm’ı Âzam Ebu Hanife’ye nisbet edilen El-Fıkh-ul-Ekber isimli risalenin Türkçe çevirisidir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın isteği üzerine hazırlanmıştır. *
  • Zeka Demetleri: Mecâni’l-edeb isimli derlemeden seçilmiş bazı fıkra, latife ve vecizelerin tercümesi olup Arapça’dan çevrilmiştir. Son kısmına bir kısım Türkçe fıkralar eklenmiştir. 1939 da Balıkesir’de basılmıştır. *
  • Kur’ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm: Üç ciltlik Kur’an meâlidir. Cumhuriyet tarihinde yazılan Kur’an tercümelerine kaynak oluşturmuştur. İlk baskısı Adnan Menderes döneminde 1952-53’te İstanbul’da yapıldı. *
  • Kara Günler ve İbret Levhaları: Hasan Basri Bey’in kaçaklık günlerine ait hâtıralarını içerir. 18-27 Ocak 1939 tarihleri arasında Balıkesir’de yayınlanan Türk Dili Gazetesi’nde yayınlanan bu hatıralar; 1964’de İstanbul’da kitap olarak yayınlanmıştır. *
  • The Straight Path of İslâm adlı kitabın İslamiyet Bölümü: Amerikalı İlahiyatçı Kenneth Morgan, bu kitapta; yeryüzünde taraftarı bulunan dinlerin her birini o dine inanan bir âlimin yazdığı yazıyla anlatmıştır. Hasan Basri Çanta, İslâmiyet’e ayrılan kısım kaleme adlmıştır. İngilizceye çevrilerek Amerika’da yayınlanmıştır. *
  • Hadisler (On Kere Kırk Hadis): 400 hadisin yer aldığı 10 kitapçığın bir araya gelmesiyle oluşur; tamamı 1200 hadislik bir derlemedir. 3 cilt olarak 1958’de basıldı. *
  • Babamın Şiirleri: Hasan Basri Çantay’ın oğlu tarafından derlenmiş şiirleridir.
  • Âkifnâme: Mehmet Âkif’in kısa hayat hikayesi, sanatı, fikirleri, onunla ilgili hâtıralar ve ölümünü izleyen günlerde onun hakkında çıkan yazılardan bir kısmına dâir hatıra türünde bir eserdir (1966).

Mehmet Âkif 'in Hasan Basri Bey'e ithaf ettiği şiir[]

Mehmet Akif Ersoy, 1922’de Bursa’nın Yunanlılar tarafından işgal edildiği duyumu üzerine isyanını dile getirdiği “Bülbül” şiirini, “Basri oğlumuza…” notuyla Hasan Basri Çantay’a ithaf etmiştir.

BÜLBÜL (Basri Bey oğlumuza) Bütün dünyaya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım:

Nihâyet bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım.


Şehirden kaçmak isterken sular zaten kararmıştı;

Pek ıssız bir karanlık sonradan vâdîyi sarmıştı.


Işık yok, yolcu yok, ses yok, bütün hilkat kesilmiş lâl...

Bu istiğrakı tek bir nefha olsun etmiyor ihlâl.


Muhîtin hâli "insâniyet"in timsâlidir sandım;

Dönüp mâziye tırmandım, ne hicranlar, neler andım!


Taşarken haşrolup beynimden artık bin müselsel yâd,

Zalâmın sînesinden fışkıran memdûd bir feryâd.


O müstağrak, o durgun vecdi nâgâh öyle coşturdu:

Ki vâdiden bütün, yer yer, eninler çağlayıp durdu.


Ne muhrik nağmeler, yâ Rab, ne mevcâmevc demlerdi:

Ağaçlar, taşlar ürpermişti, gûyâ sûr-ı Mahşer'di!


Eşin var âşiyanın var, bahârın var ki beklerdin.

Kıyâmetler koparmak neydi ey bülbül, nedir derdin?


O zümrüt tahta kondun, bir semâvî saltanat kurdun,

Cihânın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun!


Bugün bir yemyeşil vâdi, yarın bir kıpkızıl gülşen,

Gezersin hânumânın şen, için şen, kâinatın şen!


Hazansız bir zemîn isterse, şâyet rûh-ı serbâzın,

Ufuklar, bu'd-i mutlaklar bütün mahkûm-ı pervâzın.


Değil bir kayda, sığmazsın - kanatlandın mı - eb'âda

Hayâtın en muhayyel gâyedir âhrara dünyâda.


Neden öyleyse mâtemlerle eyyâmın perişandır,

Niçin bir katrecik göğsünde bir umman huruşândır?


Hayır mâtem senin hakkın değil... Mâtem benim hakkım;

Asırlar var ki, aydınlık nedir, hiç bilmez âfâkım.


Tesellîden nasîbim yok, hazan ağlar bahârımda;

Bugün bir hânumansız serserîyim öz diyârımda.


Ne hüsrandır ki: Şark'ın ben vefâsız, kansız evlâdı,

Serapa Garb'a çiğnettim de çıktım hâk-i ecdâdı!


Hayalimden geçerken şimdi, fikrim hercümerc oldu,

Salâhaddîn-i Eyyûbî'lerin, Fâtih'lerin yurdu.


Ne zillettir ki: Nâkûs inlesin beyninde Osman'ın;

Ezan sussun, fezâlardan silinsin yâdı Mevlâ'nın!


Ne hicrandır ki: En şevketli bir mâzi serâp olsun;

O kudretler, o satvetler harâb olsun, türâb olsun!


Çökük bir kubbe kalsın ma'bedinden Yıldırım Hân'ın;

Şenâatleri çiğnensin muazzam Kabri Orhan'ın!


Ne heybettir ki: Vahdet-gâhı dînin devrilip, taş taş,

Sürünsün şimdi milyonlarca me'vâsız kalan dindaş!


Yıkılmış hânümânlar yerde işkenceyle kıvransın;

Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransın!


Dolaşsın, sonra, İslâm'ın harem-gâhında nâ-mahrem...

Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem!


Mehmet Âkif Ersoy, Ankara, Tâceddin Dergâhı, 9 Mayıs 1337 (1921)

Bediüzzamanla alakalı görüşleri[]

Hasan Basri Çantay'ın Bediüzzaman Said Nursi ile bir çok kez görüşmesi olmuştu. Bu görüşmeyle ilgili daha sonraki pişmanlığını Mustafa Barçın şöyle anlatmıştı:

"Geçmiş günlerde ben Balıkesir'de Hasan Basri Çantay'ı ziyaret etmiştim. Merhum Çantay, 'İlk mecliste Bediüzzaman ne kadar haklıymış, biz hocalar Üstad Bediüzzaman'ı desteklemedik ve yalnız bıraktık. Biz hocalar Bediüzzaman biraz fazla gidiyor, diye kendilerine mani olmaya çalışmıştık. Kendilerini durdurmak için, aman fazla ileri gitme diyerek, ceketinin eteğini çekmiştik. Bizler biraz da korkuyorduk. Bediüzzaman çok pervasızdı. Hiç kimseden çekinip korkmuyordu. Ama yıllar geçince Bediüzzaman'ın ne kadar haklı olduğunu gördük, bizlere hakkını helâl etsin" dedi.

Merhum Doktor Barçın, ağabeyi Mustafa Barçın'dan duyduğu bu hatırayı Emirdağ'ında Üstad Bediüzzaman'a anlattığı zaman, Bediüzzaman "Maşaallah, maşaallah demek hocalar benim otuz sene evvel söylediklerime yeni gelmişler, madem öyledir, ben de onlara hakkımı helâl ediyorum" diyor.

Kaynak: Hasan Basri Çantay: Said Nursi'nin ceketini çekmiştik ama o haklıymış

=1.3. Öğretmenliği, Fikrî Mücadelesi ve İlmi Çalışmaları[]

Hasan Basri, 3 yıl 7 gün görev yaptığı, her zaman minnet ve övgüyle anlattığı[26] I. Meclis sonunda kendisine takdim edilen İstiklal Madalyası ile Balıkesir’e döndüğünde, artık yeni ve daha sakin bir hayat, hatta bir nevi köşesine çekilme dönemi başlamıştı. Bundan böyle mücadele, fikrî planda devam edecekti. Sevinç ve hüznü bir arada yaşıyordu. Sevinçliydi, yıllardır kavgasını verdiği vatan selamete ulaşmış, kurtuluş gerçekleşmiş, yeni bir ülke kurulmuştu, Anadolu hürriyetine kavuşmuştu. Hüzünlüydü kaldığı yerden ülke idaresinde yer almak istiyordu, ama bunun önü kapalıydı. Memleketine geldikten birkaç gün sonra Balıkesir’de neşredilmekte olan Zafer-i Millî gazetesi, onunla bir röportaj yaparak, seçimleri ve siyasi tavrını sordu. Kendisiyle yapılan ilk mülakat olma özelliğine sahip bu görüşmede yeni seçimler, [23] Âkifnâme, s. 227. [24] Âkifnâme, s. 179. [25] Karesi Mebûsi H. Basrî, “İrşâd Meselesi”, Sebîlürreşâd, cilt: 20, aded: 509, 13 Temmuz 1337 (1921), sayfa: 171. [26] “Bir Tedai -İstanbul valisinin icraatı münasebetiyle”, Sebîlürreşâd, 11/264, Mart 1958, s. 219-220.

14

Meclis’teki gruplar, müstakiller, harp ve sulh taraftarları, hakimiyet-i milliye, yeni istikametler hakkında görüşlerini anlatmış, bağımsız kalışının sebebini şöyle açıklamıştır: Hiçbir guruba dahil değilim. Müstakilim. Ben memleket ve milletin hukukunu daha serbest müdafaa edebilmek için müstakil kalmayı şâyân-ı tercih gördüm. Bir gurup ve fırka tarafından kendi aralarındaki ekseriyetle verilen kararlara, o guruba dahilseniz

Meclis’te itiraz edemezsiniz. Haksız bir karar alınırsa, o kararları itirazsız kabul edeceksiniz, yahut guruptan veya fırkanızdan çıka- caksınız.[27]

“Zât-ı Âlinizce Meclis’te takip edeceğiniz yeni istikâmet, hat ve hareketiniz nasıl olacaktır?” sorusuna ise şu cevabı vermiştir: “Mecliste- ki hayatımın derece-i tevâfukunu tetkik için size yirmi beş ciltlik bir eser-i muazzamı tavsiye edeceğim. Büyük Millet Meclisi’nin şaibeden

uzak üç yıllık zabıt cerideleri.” Bu konuşmadan bir müddet sonra, İkinci Büyük Millet Meclisi’nin (11 Ağustos 1923 - 2 Ağustos 1927) teşekkülü için Haziran 1923’te yapılan seçimlerde Hasan Basri milletvekili seçilememiştir. Meclis açıldığında vekil olmadığından 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edildiğinde ülkeyi idare eden yeni kadrolar arasında da olmamıştır. Memlekette gidişatın yeni bir yöne doğru evrildiğinin artık o da farkındadır.

Uzun süredir özlediği, hayal ettiği asude ve sakin hayat başlamış, kendini, okumaya ve yapacağı hizmetlere adamıştır. İlk olarak Balı- kesir Lisesinde edebiyat öğretmenliğine başlamış, ayrıca 132 yetimin kaldığı özel okul mahiyetindeki Şehit Çocukları Yuvasının müdürlü- ğünü üstlenmiştir (Mart 1924). Yeri gelmişken belirtelim ki o, hayatının hemen her anında yetimlerle ilgilenmeye devam etmiştir. Yazdığı

yazıların bir kısmını hassasiyetle sahip çıktığı bu konuya tahsis etmiş, İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in bir yetim olarak büyümesini satırlarına taşımıştır.

Gazetecilik mesleğini de devam ettirmiştir. Zafer-i Millî gazetesi onun için iyi bir araç olduğundan başmuharrir olarak başladığı ya- zılarını ‘Kalender’ ismiyle 1927’ye kadar sürdürmüştür. Gazetede yazdığı şiirler ve çocuk marşlarında millet, vatan ve bayrak temalı dinî

kavramlarla bezenmiş milliyetçi şiirlere yer vermiştir. Fakat bu tür meşguliyetler onun gibi birisine az geldiğinden (daha önce kurulmuş fakat Yunanlılar tarafından kapatılmış olan) Hilâl-i Ahmer Cemiyeti (Kızılay); savaşlar nedeniyle artış gösteren verem hasatlığına karşı Veremle Mücadele Cemiyeti gibi çeşitli hayır-yardım kuruluşlarının tesisine öncülük etmiş ya da onların kurucuları arasında yer almıştır.

I. Meclis’in kabul ettiği Men-i Müskirât Kanunu’nun II. Meclis tarafından kaldırılması üzerine alkollü içki tüketimi artmaya başladığın- dan o da bir heyetle Hilâl-i Ahdar Cemiyeti (sonra Yeşilay) Balıkesir şubesinin kuruluşunda yer almakla kalmamış bizatihi faaliyetlerinde

görev almıştır. Himâye-i Etfâl Cemiyeti’nin kurucuları arasında yer almış, kurumun isteği üzerine Müslümanlıkta Himâye-i Etfâl kitabını yazarak gelirini de cemiyete bağışlamıştır. O, eğitim faaliyetini sadece ders veren öğretmen olarak sürdürmemiştir. Ders kitapları yazdığı gibi müzik ve gösteri sanatları becerisini ortaya koyan işlere de girişmiştir. Ud çalmakla başladığı musiki eğitimine epeyce ara vermiş, bir daha ona dönmemiş, ama musiki bilgisini sergileyen bir iş olarak, İstiklal Marşı’na beste yapmış ve okulda öğrencilere okutmuştur. Yine Mehmet Akif ’in ‘Ordunun Duası’ adlı şiirini

bestelemiştir. Yuvada kurduğu İzcilik Kolu için ‘İzci Marşı’, İdman Yurdu için ‘İdmancılar Marşı’ yazmış, bunları bestelemiş ya da bestelet- miş, çocuklara öğretmiş, bayramlarda ve cuma günleri yapılan resmî geçitlerde söyletmiştir. Çocuklar için piyesler, oyunlar yazmış, top- lantılarda sergiletmiştir. Bunların dördünü 1927’de Mektepli Yavrularıma adıyla yayımlamıştır. Dahası yuvada, çocuklara meslek öğretilen

atölyeler kurdurmuş, onlar da yaptıkları çorap, terlik, mendil vs. ürünleri pazarlarda satmışlardır. Meslek öğretimi yanında, çocukları spor (idman) ve izcilik çalışmaları ile de hayata hazırlamıştır. Bütün bu faaliyetler Hasan Basri’nin eğitimci, cemiyetçi ve hayırsever anlayışının, hemen her toplumsal faaliyet içinde fiilen yer alışının kanıtlarındandır. 1924 yılında onu Akif ’le başka bir karşılaşmada görüyoruz. TBMM, bir Kur’an tefsiri, bir de Türkçe Kur’an meali yazdırmak istemiş, meal için de en uygun isim olarak Akif üzerinde ittifak edilmiş, fakat o bu işi kabullenmemekte direnmiştir. Hasan Basri de onu ikna etmek istemiş ve şöyle demiştir: “Üstadın en çok yıldığı ve korktuğu şey, Kur’an-ı Kerim tercümesi idi. ben ona ne kadar yalvardım. İkna edemedim... Kur’an tercemesi hakkında hepimizin hele merhum Ahmed Hamdi Akseki’nin, gösterdiğimiz anudane ısrar, eyvah ki Akif ’in hem geceli gündüzlü birçok senelerini, hayatını eritti... Bari Kur’an tercemesi meydana atılabildi mi? Ne gezer! Üstad, ‘Beni tatmin etmeyen bir terceme başkasını nasıl tatmin eder?’ diyordu.”[28] Akif, her ne kadar dinî, ilmî ve politik nedenlerle bu meali yapmamakta dirense de sonunda kabul etmiş, üzerinde uzun süre çalışmış, ancak yine çeşitli nedenler ve muhtemelen ‘kendisini tatmin etmemiş’ olacak ki yaptığı meali yaktırmıştır. Böylece hem o kadar çaba boşa gitmiş hem de beklentiler boşa çıkmıştır. Ne yazık ki yaşadığı bunca stres, kaygı, sıkıntı ve yoğun çalışma, Millî Mücadele sonrası memleketteki değişim, hayal kırıklıkları ve bir şeyler yapamama endişesi, Hasan Basri’nin sinirlerini zayıflattı ve ‘zihin yorgunluğu hastası (tab-ı dimâğî-Nevrasteni)’ yaptı; o, bir ‘yorgun savaşçı’ gibiydi. Belki de bu hastalık ömrünün sonuna kadar etkileri olacak bir hastalıktı. İstanbul’da Mazhar Osman onu bir süreliğine tedaviye aldı (1926), onun tavsiyesi ile 26 Ocak 1928’de emekli oldu. Böylece eğitim alanından da çekildi. Bu tarihten epey sonra kısmen İstanbul’a yerleşti. Hayatının bir parçası, özellikle kışları artık orada geçecektir, evlatlığı zaten orada idi. Dinlenme ve rehabilitasyon için her türlü sosyal ve siyasal faaliyetlerden çekildi. Sadece yazma işinden kendini ayırmadı; bu, karakterine uygun da değildi. Artık daha çok millî, ahlaki ve sosyal konulara dair kültürel yazılar yazacaktı.

Bu arada muhtemelen rahatsızlığı için iyi geleceği tavsiyesi ile ve geçim temini için bir müddet ziraatla uğraşmış, ancak devam ettire- memiştir. Bir ara bakkal işletmeye çalışmış, bunda da başarısız olmuştur. Ardından İstanbul’da, arkadaşı Avukat Ahmet Vehbi ile birlikte

açtıkları hukuk bürosunda avukatlık yapmış, ancak A. Vehbi Bey hakimliğe tayin edilince büroyu kapatmışlardır. Nihayet inziva ve ilmî [27] “Mühim Bir Mülâkat”, 11 Şaban 1341-27 Mayıs 1339/1923, numaro: 103. [28] Çantay, Âkifnâme, s. 40.

15

tetkiklere dalacağı hayat başlamıştı, artık atadan kalan arazinin geliri ile yaşamaya çalışacaktı. Bu yıllarda önceden tanıştığı birçok dostu ve arkadaşı ile irtibata geçti. Örneğin o sıralar Edremit’te Orta Mektep Müdürü (1933-1936) olan ve Birinci Meclis’ten beri tanıştığı Mahir İz ile ilmî, edebî ve tasavvufi müzakereler yaptıkları mektuplaşma ve bir araya gelmeleri böyledir. İz, onu kırk yıllık baba dostu olarak niteler. Çünkü babası Ankara Kadısı İsmail Abdulhalim Efendi Balıkesir’de görev yapmış, ayrıca Ankara ve İstanbul’da Hasan Basri ile güzel günler geçirmişti. Bu yıllarda âlim, şair ve tarikat şeyhi Abdulaziz Mecdi Efendi ile yolu tekrar kesişti, bu vesileyle Ankara’da başlayan tarikata ilgisi canlandı. Mahir İz, İstanbul’a giderken Balıkesir’e uğradığında, ona, Mecdi Efendi’nin kerametinden bile bahsetmişti.[29] Tasavvufa meylinin artmasının bir tezahürü olarak, 1929-1932 yılları arasında Eminiddin Bey’in Balıkesir’de çıkardığı, Gençler Yolu dergisinde yayımlanan şiirlerinde tasavvufi temalara yer vermiş, bu meylini açığa vurmaktan çekinmemiştir. Diğer şiirlerini ise ‘Aşık Hasan’ mahlasıyla bazı ‘Türkçü’ dergilerde ve gazetelerde koşma tarzında yayımlamıştır.

Türkiye’deki devrim hareketi ve siyasi yapılanmanın bir parçası olan Takrîr-i Sükûn Kanunu ile birlikte başlayan dinî faaliyet ve yayın- lardaki suskunluk devrinde (1925-1948) Hasan Basri de kısmen suskun kalmıştır. Bu zaman diliminde edebiyat, dil ve eğitim ile ilgili ya- zılar yazmış, ilerleyen zamanda bazı ilmî çalışmalara imza atmıştır. Bu yüzden hayatının en durağan ve sönük geçtiği dönem, hastalığının

başlangıcından onun ‘yeniden eğitim, ilim, fikir ve mücadele alanına çıkığı’ tarih diye kabul edebileceğimiz 1945 yılına kadar devam eden dönemdir. Sosyal faaliyetleri yakın arkadaş ve dost çevresi ile sınırlı kalmıştır. 1934 yılına gelindiğinde Soyadı Kanunu çıkmış, Balıkesir’in bu sevimli siması, Türkçe bilgisinin üst düzeyde oluşu nedeniyle başvuru mercii hâline gelmiştir. Alınacak soyadların Türkçe olup olmadığı kendisine sorulur, eğer Basri Bey “Türkçedir” diye belge verirse kişiler istedikleri soyadı alabilirlerdi. Bu esnada hem onun ince zekâsını, hazır cevap ve latifeci tarafını, hem de bir devrin tutumunu aksettiren ilginç hadiseler yaşanır.[30] Kendisi de Çantay soyadını alır, böylece Çantayzâde aile ismi, soyadı olarak yaşamaya devam eder. 27 Aralık 1936 tarihi Çantay için hüzünlü bir mevsimin başlangıcı olmuştur. Kadim dostu, hocası, mücadele arkadaşı Mehmet Akif dâr-ı bekâya irtihal etmiştir. Neyse ki Kahire’den İstanbul’a geldiğinde onu birkaç kez ziyaret etmiş, en son vefatından bir hafta önce birlikte biraz zaman geçirmişlerdir. Akif ’i en iyi anlayanlardan birisi, belki en iyisidir. Bunun delili yazdığı Âkifnâme’dir. Emek mahsulü kitap ve müellifi hakkında sözü Nurettin Topçu’ya bırakalım: (Bülbül şiirinin yazıldığı) o acı günlerde en yakın dostlarından olan ve kendisiyle sürekli temas halinde bulunan merhum Hasan Basri Çantay, şairin yazılarına ilham olan hadiseleri ve karakterindeki insanüstü teşekkülün safhalarını adım adım tesbit ediyordu. Zira san’at eserini, san’atakârın yaşayışı ile izah etmek lazımdır. Bu yaşayışın hadiselerini göz önünde tutmayarak yapılan izahlar, san’at eserini hakkiyle tanıtmaktan uzak kalmaktadır. Şunu da söyleyelim ki Hasan Basri Çantay, alelâde bir müşahit değildi. İslam ilimleri üzerinde geniş vukuf sahibi âlim, şair, muharrir, mûsikiye de âşina bir şahsiyetti. Zekâ ile hassasiyet tek bir ışık halinde birleştiği zaman ne kadar ince ve ne derecede keskin bir kuvvet hasıl olursa o öyle bir insandı. Tarihin böylesinde bir tûtfu olan o iman ve ilham devrinde Akif ’i tanıdı, onu sevdi, ona bağlandı. Devrimizin artık anlamadığı bir dini derinlikte ona dost oldu. İnsanı anlayış bakımından derin zekâsı, hadiseleri anlatma hususunda ince ve akışlı ifadesi ile Mehmed Akif ’i yeni nesle tanıtmada onun büyük rolü olmuştur. O Safahât şairinin şiiriyle yan yana giden hayatını yakından takip etti. San’atkarın büyük sırrı olan bu içsel

münasebet sırrını ifşa etti. Âlim ve şair şahit, onun büyüklüğüne hayranlıkla geçirdiği yılları anlattı. Akif ’in daha eski dostları ara- sında bile onu hiç anlayamayan, onun kutsal davasını yer yer küçümseyenler olmuştu. Hasan Basri Çantay gibi bir dost, şüphesiz ki

talihinin güzel cilvelerindendi.[31]

1930 senesi Türkiye’de siyasi hayatta yeni bir devir başlamıştır. Fethi Okyar’ın liderliğinde kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası epey iti- bar görmüşse de gözlerin kendisine çevrildiği Hasan Basri bu kervanda olmamıştır. O, siyasi ortamdan uzak durmuş, âdeta bütün gücünü

yazı hayatına vermiş, şiir, tercüme ve telifle uğraşmayı tercih etmiştir. 1935’ten itibaren Türkdili gazetesinde (Kulak Misafiri imzasıyla) dil, edebiyat, din, siyaset konularında yazılarını artırmış; yeni Türkçe ve yeni dil çalışmalarına eleştiriler yöneltmiştir. Özellikle Atalarsözü kitabına yazdığı tenkitlerine bakıldığında bu eleştiri ve katkılarında hem Arapçaya hem de Türkçeye olan hâkimiyetini sergilediği, fakat eski Türkçe kelimelerin kökenleri[32] ve gerçek anlamlarını tespitte zorlandığı anlaşılmaktadır. Türkçe hakkındaki bu hassasiyet ve katkıda bulunma arzusu, ‘o günlerde dilimize sağlam temeller atma çabası’nın bir yansımasıdır. 1937’de aynı gazetede Millî Mücadele hatıralarını yayımlamıştır. Bu gazete 16 Mayıs 1926’da Balıkesir’de yayımlanmaya başlamış ve CHP yanlısı bir gazetedir. Bu yüzden yazdığı yazılarda da genel siyasete eleştirel yaklaşmamış, kısmen destekler tavırlar sergilemiştir:

Bilgiler orta malıdır. Hele sözleri dilimizde, benliğimizde, varlığımızda en sağlam birer tanık ve belge olarak yaşıyan atalar, hepi- mizin bunca göbeklik dedelerimizdir. Onların maksatlarını, olduğu gibi, açıklamak, anlamak, bu uğurda elbirlik çalışmak bütün

Türklere ve aydınlara düşen kutsal ödevlerdendir.”[33] O devrin meşhur ulusal ve Türklük söylemine sahip çıkmış, ancak pozitivist ve din aleyhtarı girişimlere destek vermemiştir. 1945 yılında yazı yelpazesini genişlettiğini görüyoruz. Bu tarihten sonra Türk Dil Kurumunun ‘Öz Türkçe’ hareketine katkıda bulunmak için Türkdili gazetesinde her gün eski kelimelerin yerine bulduğu yeni karşılıkları yayımlamıştır. Yine Haziran 1945’ten itibaren, DP yanlısı olan Balıkesir Postası gazetesinde dil ve edebiyat yazıları ile Farsça ve Arapçadan yaptığı tercümeleri yayımlamış, bir yandan da kimseye [29] İz, Yılların İzi, s. 51, 205-206. [30] İbrahim Refik, “Balıkesır`in Medâr-ı İftiharı Hasan Basrı Çantay”, Ebedi Gençlik Dergisi, 19. Sayı, Nisan 2008. [31] Nurettin Topçu, “Âkifnâme’ye Dair”, Âkifnâme (Çantay), s. 8-9. [32] “Türk Dil Kurumunun Yayınladığı Atalarsözü Hakkında -6”, Türkdili, 26 Temmuz 1945. [33] Çantay, “Türk Dil Kurumunun Yayınladığı Atalarsözü Hakkında -14”, Türkdili, 5 Ağustos 1945.

16

duyurmadan Kur’an-ı Kerim meali üzerinde çalışmıştır. Temmuz 1946 seçimleri ülkede yeni bir hava esmesine neden olmuştur. Bunun en önemli nedeni 7 Ocak 1946’da kurulan Demokrat Partinin seçimlere katılacak olmasıdır. Henüz ciddi bir normalleşme olmadığı düşüncesiyle adaylık konusunda tereddüt yaşayan Çantay,

Balıkesir Postası’nın onunla 31 Mayıs’ta yaptığı mülakatta siyasete kararını şöyle açıklamıştır: “Ben müstakil bir adamım. Yaşasın kitapla- rım!” Siyaset dışında kalmaya özen göstermesi, diğerleri gibi, CHP’ye muhalefet olarak değerlendirilmiştir. Fakat siyasi gelişmeler peşini

bırakmamıştır. DP’nin, hem kendini halka tanıtmak hem de oy alabilmek için, onun gibi saygın insanlara ihtiyacı olduğundan önceki se- çimlerdeki olumsuzluklara karşın bu sefer serbest ve adil sayım olacağına ikna edilmiş ve uzun müzakereler sonucu Vehbi Bolak ile birlikte

21 Temmuz 1946 seçimlerine DP listesinden müstakil (bağımsız) olarak seçimlere girmiştir. Hatta Balıkesir Postası ve Türkdili gazetele- rinde kendi adına seçim beyannamesi bile yayımlamıştır. Mülakatlarında da beyannamedeki itidalli tutumunu sürdürmüş, kardeşliğin her

şeyin üstünde tutulması gerektiğini belirtmiş, CHP ile DP arasında hakemlik yapacağını ilan etmiştir. Ancak açık oy gizli tasnif sistemiyle yapılan seçimde, DP Balıkesir’de çoğunluğu elde etmesine rağmen, Çantay’ın yeterli oyu alamadığı ‘anlaşılmıştır!’ 26 Temmuz’da Balıkesir Postası’nda yayımlanan yeni mülakatında seçim sonuçlarının halk nezdinde açtığı infiali yatıştırıcı tavrı şöyle sergilemiştir:

Ben, halkımızın bunca çetin şartlara rağmen, seçime cesaretle iştirak etmiş olmasından memnunum. Bir önceki intihapları düşü- nün bir de bu seçimi. Arada ne büyük fark var. Bu fark gelecek hakkında bize büyük umutlar veriyor. Tavsiye ederim. Sakin olun.

İtidalden ayrılmayınız ve siz de benim gibi sevininiz... Ne yapacaksanız, itidal ile basiretle ve kanun dairesinde yapınız. Birlikten ayrılmayınız. Memleket nazik durumdadır... Fikirler susam tohumu gibi yirmi dört saatte intâc etmez. Sabırlı ve metin olun. Allah milletimizi var etsin. Memleketimizi korusun. Her şey düzelir, yoluna girer.

Bununla da yetinmemiş, TBMM’ye açık mektup göndermiştir. Balıkesir Postası’nın 24 Ağustos 1946 tarihli sayısında yayımlanan mek- tup şöyledir:

Büyük Millet Meclisi’ne

-Açık Arîza- Balıkesir Millet Vekilleri Seçiminde Demokrat Parti listesinin büyük çoğunluk aldığına bütün vicdanımızla ve bütün memleketçe

kaniyiz. Bunda zerre kadar şüphemiz yoktur. Fakat buna rağmen seçilenler burada kalmış, seçilmeyenler meclisinize girmiştir. Yapılan kanunsuzluklara ve haksızlıklara dair olan itirazların komisyonda incelenmekte bulunduğunu gazetelerde okuyoruz. Dün

yayılan bir habere göre de güya 17 vilâyet meyanında Balıkesir seçimleri itirazı dahi komisyonca varit görülmemiş. Büyük meclisi- mizin manevi varlığı namına gerçekleşmemesini temenni ettiğimiz bu haber, iptidai bir karara da ait olsa, muhitimizde umumi bir

hayret ve teessür uyandırdı. Bu isticalin manâsı nedir?

Bunca iddia ve ithamlara rağmen vilâyetçe şimdiye kadar, her kazadan kimlerin kaçar rey aldıklarına dair hiçbir tebliğ neşredilme- miştir. İki dereceli seçimlerde bile bu, bir teamül idi.

Buna karşı Demokrat Parti ve müstakiller yalnız kaza itibariyle değil, köy ve kasaba her seçim dairesinden verilen bütün reyleri

olanca teferruatıyla tespit etmiş ve bunları -bir çoğunun altında seçim memurları ve muhtarlarının da imzaları bulunmak üzere- mükemmel zabıt varakaları ile ve şahitlerle tevsik eylemiş, hatta kısmen yayınlamıştır. Seçilmeyen insanları ‘milletvekili’ diye oraya

gönderen Halk Partisi’nin ve seçim kurullarının maceralı zabıt varakaları da elbet eldedir.

Binaenaleyh her iki partinin cetvelleri karşılaştırılarak, hangi kısımlarında tebâyün görülürse oralara el basmak, o noktaların da- yandığı vesikaların asıllarını veya noterden tasdikli suretlerini bizzat tetkik etmek ve gerekiyorsa bu hususta mahallerine kadar

gidip daha geniş tahkikler yapmak lazımdır. Hatta millî iradenin tam özüne teallük eden bu davada bir tek reyin hakkını dahi, her ne pahasına olursa olsun, arayıp meydana çıkarmalıdır. Büyük Millet Meclisinin şanına, büyüklüğüne, vekâlet sıfatına ve vazifesine yakışan ve milleti tatmin edecek olan teşriî tahkikat işte böyle olur. Bu tahkikat beş, on gün gibi kısa bir zamanda intâc edilemez. Binaenaleyh her bakımdan muazzam ve şümullü olan bu millî ve esâsî dâvânın adil ve kati bir karara bağlanması işinde katiyen istical gösterilmemesini rica ederim. Parlamento hatalarının milletlerde ne feci akıbetler doğurduğunu ve doğuracağını izaha lüzum yoktur. Ciddi ve sağlam bir tahkikin, millet vicdanı ve hürriyeti ve onların muhassalası olan mukaddes reyi üzerinde ika edilen türlü türlü

oyunlar muhakkak meydana çıkacağına ben eminim ve yine eminim ki herkesçe malum olan ve faillerince de artık inkâr edileme- yen çeşitli baskılardan en küçüğü hakkında edinilecek vicdani bir kanaat bile seçimin -Halk Parti tarafından kazanıldığı fark edilirse

dahi- derhal feshini kararını almaya kâfidir. Adil neticeyi bekliyoruz. Derin saygılar. Birinci Devre Müstakil Karesi Mebusu ve son seçimde müstakil Balıkesir Milletvekili adayı H. Basri Çantay[34] Fakat itiraz eden vekillerin başvuruları kanuni bulunmamış ve reddedilmiş, infial büyümüştü. DP, 29 Temmuz’da Balıkesir meydanında seçim sonuçlarını protesto mitingi düzenlemiş, Çantay, daha önce dile getirdiği fikirlerini miting nutkunda da tekrar etmiştir. Politik alandan çekilmesi bir hayra vesile olmuştur. Çünkü kendini tamamen ilmî makaleler yazmaya, kitap telifi ve tercümeye, eğitim

ve hayır hizmetlerine vakfetmiştir. İstanbul’da çıkan dergileri getirterek hizmet olsun diye elinin ulaştığı herkese dağıtmıştır. 1908’de mat- baasında gördüğü Sırâtımüstakîm dergisi 1912-1925 yılları arasında Sebîlürreşâd adıyla çıkmış, Hasan Basri bu yıllarda birkaç yazı yayın- lamıştır. 1925’de Takrîr-i Sükûn Kanunu çıkınca derginin yayını da durdurulmuştur. Hürriyet ortamının nispeten iyileşmeye başlaması ile

[34] Balıkesir Postası, 24 Ağustos 1946; Aydın Ayhan, “Hasan Basri Çantay’ın Siyasi Hayatı”, Yeni Haber Gazetesi, 14 Ekim 2014.

17

(1948) Sebîlürreşâd’ın yeniden yayımlanmasının yolu açılmıştır. İlk tanışmadan kırk yıl sonra, Hasan Basri de derginin yazar kadrosuna girmiştir. Artık o, fikirlerini daha ilmî seviyeden ifade etmiş, eski mücadeleci ve cedelci tabiatını tenkide ayırdığı makalelerinde, özellikle ‘Türkçe Kur’an’, mealler ve Türkçe ibadet gibi hassas konularda sürdürmüş, tefsir ve hadis açıklamaları dâhil yazılarını günlük gelişmelerle

bağlantılı olarak yazmıştır. Örneğin o yıllarda artış gösteren cami yapma, var olanları tamir etme çabalarının artması üzerine Tevbe suresi- nin 17-19. ayetlerinin tefsirini konu alan bir yazı yazmış, teşvik amaçlı hadisleri de ilave etmiştir. Bir güreşçimiz dünya şampiyonu olunca

hemen spor, idman hakkındaki hadislere yer verdiği bir makale yazmıştır.[35] Dergide çıkan tefsir ve hadis meallerine dair yazıların büyük kısmını daha sonra kitaplarına almıştır. Dil, edebiyat ve daha basit dinî konuları Balıkesir Postası’nda yayımlamaya devam etmiştir. Bir yandan da 1948’de on aylık kurs şeklinde açılan İstanbul’daki İmam ve Hatip Kursunda ders vermeye başlamıştır..

1950 seçimlerinde DP ilgi göstermediği için bağımsız aday olmuştur. DP yanlısı Balıkesir Postası’nda bir yazar alaycı bir dille onu eleş- tirince ona sert bir cevap vermiştir. Halk Partisi’nden para aldığına dair iftira atılınca çok sinirlenmiş ve Gürses gazetesinde, “Kopsun o

çürümüş, o sefil vicdan, / Kendine ne yüzle diyorsun insan?” sözleri ile başlayan “Müfterinin Suratına” başlıklı sert bir şiir yayımlamıştır. DP, ezici oy çokluğu ile seçimi kazandığı bu seçimde Çantay’ı aday göstermemiştir. Kendisinin de belirttiği gibi siyaset meydanında bazen

terazinin tokmağı kaçtığından, hürmet ve izzet gözetilmediğinden bunu bizzat yaşayanlardan birisi olarak bu meydandan tamamen uzak- laşmıştır. Dolayısıyla bu olaylar ve bu tarih, onun için yeni bir dönüm noktası sayılmalıdır. Bundan sonra onu, tamamen dinî konularda

ilmî makaleler yazarken, kitap teliflerine yönelirken, altmışını aşmış birisi olarak sufiyane hayata çekilirken ve eş-dostları ile daha fazla hemhâl olurken görüyoruz. Güncel konular üzerinde ayet ve hadislerle destekli ilmî derinlikli makalelerin, aynı zamanda tenkitçi nazarla yazıldığına tanık oluyoruz. Bu durum, siyasi ve sosyal gidişe farklı bir yaklaşım olarak değerlendirilmelidir. 1950 yılından itibaren demokratik yönetimin sağladığı kısmi din ve vicdan hürriyetiyle birlikte başlayan İslam dininin öğrenilmesi, öğretilmesi, yaşanması, yayınlar ve diğer vasıtalarla desteklenmesine dönük faaliyetlere Hasan Basri Çantay da katılmıştır. Onun çalışmaları bir taraftan eser telif etmek, diğer taraftan yol göstermek ve uyarılarda bulunmak şeklinde olmuştur. Din ve vicdan hürriyetinin sağladığı haklar bakımından uzun süren bir fetret döneminden sonra Türkiye’de başlayıp hızla gelişen faaliyetler, bir bakıma tabii olarak karşılanabilecek farklı görüşler, gruplar, usuller de ortaya koymuştur. Bu farklılık ve çeşitlilik içinde Hasan Basri Çantay zengin ilmi, fikri birikimi, siyasi tecrübesi ve güvenilir şahsiyetiyle gruplar arasında hakemlik yapmış, görüş ve metotların isabetli ve uygulanabilir olanlarını belirlemeye çalışmış, böylece din alimlerinin, muhafazakar aydınların hamiyetli zenginlerin yol göstericisi ve nihai mercii olmuştur.[36] Sebîlürreşad’ın Eylül 1951 tarihli nüshasında Çantay’ın, “Hadîsi şerif mealleri” başlıklı yazısının altına düşülen bir notta, “Üstadımız hayli zamandır rahatsız olduğundan tedavi ve istirahat için İstanbul’a gelmiş ve belki de burada yerleşecektir.”[37] denildiğine göre, eskisi kadar olmasa da hâlâ Balıkesir-İstanbul arasında gidip gelmeye devam etmektedir. Nihayet 1951 yılının sonuna doğru Kur’an-ı Kerim meal ve tefsirini de bitirmiştir.[38] 1950’lere kadar gazeteci-aydın kimliği ile ön planda iken bu yıllardan sonra âlim kişiliğini sergilemeye başlamıştır. Burada dikkat çeken husus, o, hemen her devirde halkın önünde, onun temsilcisi, bazen sesli bazen sessiz ama her zaman muhalif ve muhafazakâr düşüncenin temsilcisi konumunda olmuştur. Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: 1950’lere kadar Türkçe Kur’an, Türkçe ibadet gibi ulusal temelli

girişim ve tartışmalara ses çıkarmaması ilginçtir. Belki en iyimser ifadeyle, gelecekte yapacağı eleştiri ve karşı hamle için malzeme birik- tirmekle meşguldü denebilir.

Türkiye’de siyasi ortamın gevşemesi, fikrî, ilmî ve dinî sahada da ortamın rahatlamasına, hürriyet havasının yayılmasına zemin hazır- lamış, hem halkın dinî hislerine ve ihtiyaçlarına tercüman olacak eğitim hem de yayınlar hız kazanmıştı. Çantay’ın da 1950-1956 arasında

eğitim, ilim ve fikrî mücadelede yeni bir kulvara girdiğini, buna mukabil kitap tercümesine yoğunlaştığını, biraz da hastalığı nedeniyle

gazete ve dergi yazılarını nispeten azalttığını görüyoruz. Devrin ilim-kültür hizmeti öncülerinden olan İlim Yayma Cemiyetinin kuru- luşunda (1951) aktif çalışanlardan birisi de o olmuştur. Bu uğurda yaptığı çabaların heyecanını, “Bana bir ümit geldi. Hoşunuza gitsin

veya gitmesin, bu imam hatip jenerasyonu, yirmi beş yıl sonra bu ülkenin kaderine hükmedecek.” sözünde hafızlara kazımıştır. O, sadece

çeşitli cemiyetlerde ve bizzat imam hatip öğrencilerinin içinde bulunarak bu hükme varmış olmalıdır. Zira Ekim 1951 yılında açılan İs- tanbul İmam Hatip Orta Mektebinde, zaman zaman dersler vermeye başlamış, 1951-60 arasında bu okulda müdür olan Mahir İz, onunla

yaşadıklarına hatıratında yer vermiş, ilmine güvenmiş ve ‘ulemadan’ diye nitelemiştir. İlk Meclis’te tanıdığı andan beri kendisini hürmetle anan Mahir İz’den başka, Celal(eddin Ökten) Hoca ile iyi bir dostlukları vardır. Okuldaki birçok hocayla dinî-ilmî konularda müzakere ve münakaşalar yapmışlardır. Bir ara başta Celal Hoca dâhil bir grup öğretmene ders bile vermiştir.[39] İstanbul’da hemhâl olduğu, Eşref Edib, Ali Fuat Başgil, Necip Fazıl Kısakürek, Nurettin Topçu gibi seçkin dostlarıyla bazen bir dost meclisinde, bazen bir ilmî-fikrî müzakerede bir araya gelmiştir. Bütün azmini ilim-fikir uğurunda teksif etmiş, hangi araç mümkünse onu halkının hizmetine sunmuştur. En büyük payı da gençler ve öğrenciler almış, “Şu İslami uyanışa bakın, bugün elhamdülillah Peygamber-i Zîşân’ın sünnetlerini ihya devri geldi... Dün imanın, İslam’ın [35] “Tefsiri Şerif: Allah’ın Mescitlerini İmara Ehil Olanlar (Tevbe 17)”, Sebîlürreşâd, 1/6, Haziran 1948, s. 84; “Hadisi Şerif: Beden kuvveti, idman ve yarışlar hakkında”, 1/11, Ağustos 1948, s. 163-164. [36] Emin Işık, “Çantay, Hasan Basri”, DİA, 1993, VII, 218. [37] Sebîlürreşâd, cilt V, sayı 111, Eylül 1951, s. 162. [38] Sebîlürreşâd, cilt V, sayı 112, Ekim 1951, s. 178. [39] İz, Yılların İzi, s. 51, 205, 206, 313, 433-437, 457, 498.

18

şartlarını bilmeyen, sormayan, belki cünüp gezen üniversite gençliği, bugün bana misvak soruyor... Yâhu memlekette yepyeni bir hava var. Ah dünyaya erken gelmişim. Ah yetmişi geçmiş olmayacaktım da yirmi yaşında olacaktım ve bu gençlerle birlikte kollarımı sıvayıp

işe koyulacaktım. Memleketimizde iş var!..”[40] diye cûşu hurûşunu dile getirmiştir. Bu durum sanki Çantay’ın ‘ikinci doğuşu’ ya da ‘yeni- den doğuşu’ gibidir. İstanbul’da bulunduğu zaman zarfında evi âdeta bir mektep gibidir. Öğrencileri evine toplamış, hem ders hem izzet-i

ikram hem de para yardımında bulunmuştur. Çeşitli çevrelerden özellikle din eğitimi yapanların ziyaretleri ve onlara sohbetleri hiç eksik olmamış, Kâdî İyâz’ın Şifâ-i Şerîf ’ini okuttuğu dersleri birçok öğrencisi tarafından yâd edilmiştir. Müezzinlere ve mevlithanlara makam ve usul dersi vermiş, teoriyle yetinmemiş, yanık sesiyle mevlit ve musiki icrası da yapmıştır. Öğrencilerine ikramı seven biridir. Osmanlı Türkçesi yazan ve Kur’an öğrenenlere para dağıtmıştır. Bütün bu uğraşı yanında ilim ve araştırmayı bırakmamıştır. Enver Baytan tedris halkasına şu sözleri ile ışık tutmaktadır: Ondan Arapça dersi görmedik, sadece Osmanlı Edebiyatı, bir de Arapçadan Türkçeye tercüme usulü gördük. Bazı yerlerde bir harf

bile konması icab edebilir, onu da koyardı. Şimdiki gibi uluorta, rast gele tercüme hazırlamazdı. Öyle her şeye rızası da yoktu. Hoca- efendi hakikaten dil ustasıydı... Bir de Tercüme Usûlu dersi aldık. Yani Arapça bir ibareyi Türkçeye çevirirken nelere dikkat edilir ki,

tercüme sağlam olsun. Hasan Basri Hoca tercüme usulünü iyi biliyordu, kendisi zaten Arap Edebiyatı muallimiydi. Bugün mealler içerisinde metne en çok yaklaşanı da onun mealidir... Yani Hasan Basri Hoca bu hususta bize uzun zaman ders verdi.[41] Sebîlürreşâd dergisinin Kasım 1951 sayısında yayımlanan “Tefsir-i Şerif ” başlıklı makalenin başına konan “Mühim bir tebşir” başlıklı nota göre Çantay, yıllardır üzerinde çalıştığı Kur’ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm adlı eseri tamamlamış ve basıma hazır hâle getirmiştir. Bu

başyapıt 1952-1953’te üç cilt olarak basılmıştır. İlmin zirvesi, çalışmalarının nihai mahsulü ortaya çıkmış, böylece yıllar önce Akif ’in ger- çekleştiremediği meal, en azından onda ısrar eden bir kalem tarafından gerçekleştirilmiştir. Ancak Akif ’in kaleminden çıkan mealdeki dil

ile karşılaştırma yapacak bir kanıt elde bulunmamaktadır. Meal büyük yankı uyandırmış, ilim ve halk kesimlerinden büyük beğeni alarak rağbet görmüştür. Hakkında birçok tanıtım yazısı, değerlendirme yayımlanmış, bu konuda Çantay’la mülakatlar yapılmıştır. Meal bittiğinde maddi olarak da bitme noktasına geldiği için ata-babadan kalma arsalardan satarak meali bastırmıştır. Diğer kitap ve

makalelerinden ücret almamasına rağmen mealden mecburen almış, ancak buradan gelen para ile hacca gitmiş (1954) ve kendi adına Ba- lıkesir’deki bağ evinin yanına cami yaptırmıştır (12.5.1954-6.8.1955). Bidat olduğu düşüncesiyle cami içine hiçbir yazı yazdırmadığı, simge

ve resim koydurmadığı anlatılmaktadır. Sadece Vakıflar Umum Müdürlüğüne bir dilekçe yazarak (18.4.1965) bir adet sakal-ı şerif istemiş, Umum Müdürlüğünün talimatı ile İstanbul Başmüdürlüğü bu isteği yerine getirmiştir (27.12.1955).[42]

Kaynakça[]

İç bağlantılar[]

Dış bağlantılar[]

Advertisement