Yenişehir Wiki
Register
Advertisement

]] Risale:Hutuvat-ı Sitte (Asar-ı Bediiyye) Önceki Risale: TulûâtÂsâr-ı BediiyyeSünûhât: Sonraki Risale

ﺧﻄﻮﺍﺕ ﺳﺘّﻪ

Hutuvât-ı Sitte

Müellifi

Bediüzzaman Said-i Nursî

Not: Bu eser, 1920'de İngilizlerin İstanbul'a tasallut ve işgali zamanında Türkçe ve Arabça olarak müellifi tarafından yazılmış ve neşredilmiştir. (Naşir)

ﺍَﻋُﻮﺫُ ﺑِﺎﻟﻠَّﻪِ ﻣِﻦَ ﺍﻟﺸَّﻴْﻄَﺎﻥِ ﺍﻟﺮَّﺟِﻴﻢِ

ﻭَﻟﺎَ ﺗَﺘَّﺒِﻌُﻮﺍ ﺧُﻄُﻮَﺍﺕِ ﺍﻟﺸَّﻴْﻄَﺎﻥِ

Herbir zamanın insî bir şeytanı vardır. Şimdi beşerde insan suretinde şeytanın vekili olan ruh-u gaddar, fitnekârane siyasetiyle cihanın her tarafına kundak sokan el-hannas, altı hutuvatıyla âlem-i İslâmı ifsad için: İnsanlarda ve insan cemaatlerindeki habis menba'ları ve tabiatlarındaki muzır ma'denleri fiilî propaganda ile işlettiriyor, zayıf damarları buluyor.

Kimin hırs-ı intikamını, kimin hırs-ı câhını, kimin tama'ını, kimin humkunu, kimin dinsizliğini, hattâ en garibi, kimin de taassubunu işletip siyasetine vasıta ediyor.

Birinci Hatvesi[]

Der veya dedirir: "Siz kendiniz de dersiniz ki: Musibete müstehak oldunuz. Kader zalim değil, adalet eder. Öyleyse, size karşı muameleme razı olunuz!"

Şu vesveseye karşı demeliyiz: Kader-i İlâhî isyanımız için musibet verir. Ona rızâdâde olmak, o günahtan tevbe demektir. Sen ey mel'un! Günahımız için değil, İslâmiyetimiz için zulmettin ve ediyorsun. Ona rıza veya ihtiyarla inkıyad etmek -neûzü billâh İslâmiyetten nedamet ve yüz çevirmek demektir.

Evet aynı şeyi -hem musibettir- Allah verir, adalet eder. Çünkü günahımıza, şerrimize zecren ondan vazgeçirmek için verir. O şeyi aynı zamanda beşer verir, zulmeder. Çünkü, başka sebebe binaen ceza verir. Nasıl ki düşman-ı İslâm, aynı şeyi bize icra ediyor. Çünkü Müslümanız.

İkinci Hatvesi[]

Der ve dedirtir: "Başka kâfirlere dost olduğunuz gibi bana da dost ve taraftar olunuz. Neden çekiniyorsunuz?"

Şu vesveseye karşı deriz:

Muavenet eli kabul etmek ayrıdır. Adâvet eli öpmek de ayrıdır. Bir kâfirin herbir sıfatı kâfir olmak ve küfründen neş'et etmek lâzım olmadığından, İslâmın eski ve mütecaviz bir düşmanını def' için, bir kâfir muavenet eli uzatsa, kabul etmek İslâmiyete hizmettir.

Senin ise, ey kâfir-i mel'un, senin küfründen neş'et eden teskin kabul etmez husumet elini öpmek değil, temas etmek de İslâmiyete adâvet etmek demektir.

Üçüncü Hatvesi[]

Der veya dedirir: "Şimdiye kadar sizi idare edenler fenalık ettiler, karıştırdılar. Öyleyse bana razı olunuz!"

Bu vesveseye karşı deriz:

Ey el-hannas! Onların fenalıklarının asıl sebebi de sensin. Âlemi onlara darlaştırdın, damar-ı hayatı kestin, evlâd-ı nâmeşru'unu onlara karıştırdın. Dinsizliğe sevk ederek dini rüşvet isterdin. Onlara bedel seni kabul etmek, yalnız müteneccis su ile necis olmuş bir libası, hınzırın bevliyle yıkamak demektir. Sen yalnız hayvancasına muvakkat bir hayat-ı sefilâneyi bize bırakıyorsun; insanca, İslâmca hayatı öldürüyorsun. Biz ise hem insancasına, hem Müslümancasına yaşamak istiyoruz. Senin rağmına yaşayacağız!

Dördüncü Hatvesi[]

Der veya dedirir: "Sizi idare eden ve bana muhâsım vaziyetini alanlar -ki Anadolu'daki sergerdeleridir- maksatları başkadır. Niyetleri din ve İslâmiyet değildir."

Şu vesveseye karşı deriz:Vesilelerde niyetin tesiri azdır. Maksadın hakikatini tağyir etmez. Çünkü maksud, vesilenin vücûduna terettüp eder; içindeki niyete bakmaz.

Meselâ: ben bir define veya su bulmak için bir kuyu kazıyorum. Biri geldi, kendini saklamak veya orada muzahrafatını defnetmek için, bana yardım ederek kazdı. Suyun çıkmasına ve definenin bulunmasına niyeti tesir etmez. Su, fiiline, kazmasına bakar, niyetine bakmaz. Bunun gibi; onlar bizi Kâbe'ye götürüyorlar. Kur'ân'ı yüksek tutmak istiyorlar. Bütün felâketimizin menba'ı olan Avrupa muhabbetine bedel, husumetini esas tutuyorlar. Niyetleri ne olursa olsun, bu maksatların hakikatini tağyir edemez.

Beşinci Hatvesi[]

Der: "İrade-i Hilâfet, siyasetimin lehinde çıktı."

Şu vesveseye karşı deriz:

Bir şahsın arzu-yu zâtîsi ve emr-i hususîsi başkadır, ümmet namına emin olarak deruhte ettiği emanet-i Hilâfetten hasıl olan şahsiyet-i maneviyenin iradesi bambaşkadır. Bu irade bir akıldan çıkıp, bir kuvvete istinad ederek, âlem-i İslâmın maslahatını takip eder. Aklı ise, şûrâ-yı ümmettir; senin vesvesen değil. Kuvveti; müsellah ordusu, hür milletidir; senin süngülerin değildir. Maslahat da muhitten merkeze nazar edip İslâm için faide-i uzmâyı tercih etmektir. Yoksa, aksine olarak merkezden muhite bakmakla âlem-i İslâmı bu devlete, bu devleti de Anadolu'ya, Anadolu'yu da İstanbul'a, İstanbul'u da hânedân-ı Saltanata teâruz vaktinde feda etmek gibi hodendişâne fikir ve irade, değil Vahidüddin gibi mütedeyyin bir zat, hattâ en fâcir bir adam da, yalnız ism-i Hilâfeti taşıdığı için ihtiyarıyla etmez. Demek, mükrehtir. O halde ona itaât, adem-i itaâttir.

Altıncı Hatvesi[]

Der ki: "Bana karşı mukavemetiniz beyhudedir. Müttefikiniz beraberken yapamadığınız şeyi şimdi nasıl yapacaksınız?"

Şu vesveseye karşı deriz:

En ziyade hile ve fitne kuvvetiyle ayakta duran azametli kuvvetin bizi ye'se düşürmüyor.

Evvela: Hile ve fitne, perde altında kaldıkça tesir eder. Zâhire çıkmakla iflâs eder, kuvveti söner. Perde öyle yırtılmış ki senin yalanın, hilen, fitnen; hezeyana, maskaralığa inkılâp edip akim kalıyor. Bu defaki Anadolu'ya karşı... gibi...

Saniyen: O kof kuvvetin, yüzde doksanı sana karşı itilâf kabul etmez. Muhâsım bir cereyan, atâlete mahkûm ediyor. Fazla kalan kuvvetinle dert ve dermanda müşterek olan âlem-i İslâmı susturacak, depretmeyecek derecede eskisi gibi bir istibdat altında tutmaya ihtimal versen, şeytan iken eşeğin eşeği olursun![*[1]]

Salisen: Madem ki öldürüyorsun. Ölmek iki suretledir:

Birinci suret: Senin ayağına düşmek, teslim olmak suretinde ruhumuzu, vicdanımızı ellerimizle öldürmek, cesedi de güya ruhumuza kısasen sana telef ettirmektir.

İkinci suret: Senin yüzüne tükürmek, gözüne tokat vurmakla ruh ve kalbimiz sağ kalır, ceset de şehit olur. Akide faziletimiz tahkir edilmez; İslâmiyetin izzetiyle istihza edilmez.

Elhasıl:

İslâmiyet muhabbeti, senin husumetini istilzam eder. Cebrail, şeytan ile barışamaz.

Siyasetimizde en acınacak, en ebleh bir akıl varsa, o da öylelerin aklıdır ki, (İ.G.Z.) milletinin ihtiras ve menfaatini, İslâmiyetin menfaat ve izzetiyle kabil-i tevfik görüyor. Burada en sefil ve en ahmak kalb, öylelerin kalbidir ki; hayatı onun himayeti altında kabul eder. Hayatımızı onun himayeti altında kâbil görüyor.[**[2]]

Çünkü, öyle bir şarta hayatımızı talik ediyor ki, muhal ender muhaldir.

Der: "Yaşayınız. Fakat bir tek adam bana hıyânet etse yakarım, yıkarım!"

Şayet bir adam hakka sadakat namına onun kâfirane zulmüne karşı hıyânet etse, Ayasofya'ya iltica etse; milyarlara değer o mukaddes binayı harab eder. Veyahut, bir köyde ona bir hain bulunsa, çoluk çocuğuyla mahvetmek; veya bir cemaatte ona muzır biri varsa cemaati ifnâ etmek, her vakit kendinde selâhiyet görüyor. Lânet o medeniyete ki, ona o salâhiyeti vermiş! Acaba, bütün millet bir kalbde -hem münafık, hançer-i zulmünden mütelezziz olacak ahmak bir kalbde- ittifakından daha muhal ne var?

Şeytan gibi hasis hisleri, fena ahlâkları teşci' ve himaye eder, iyi hisleri söndürür. Hem insanî, İslâmî hayatı men' etmekle beraber, muvakkat hayvanî bir hayatı, iki genc-i mücehhez pençeli; ekseriyeti kazanmak için, imhayı esas program yapmış, iki kelbi iki ciğerimize musallat ederek bizi silâhtan tecrit ediyor. İşte onun himayeti, işte hayatımız!

O hasım, gösterdiği kin ve husumet harpten neş'et etme değildir. Harpten olsaydı, tabiî mağlûbiyetimizle sairlerin husumeti gibi sükûnet bulurdu. Hem hasmın, uzakta çirkin yüzündeki riyakârane çizgileri güzel zannedilirdi. Yakında görenler, İnşaallah daha aldanmaz.

ﻛَﻤَﺎ ﺍَﻥَّ ﺍﻟﻀَﺮُﻭﺭَﺍﺕِ ﺗُﺒِﻴﺢُ ﺍﻟْﻤَﺤْﻈُﻮﺭَﺍﺕِ ٭ ﻛَﺬَﻟِﻚَ ﺗُﺴَﻬِّﻞُ ﺍﻟْﻤُﺸْﻜِﻠﺎَﺕِ

Korkaklıkda darb-ı mesel hükmünde olan tavuk, çocukları yanında iken, şefkat-ı cinsiye sebebiyle camusa saldırır. İşte dehşetli bir cesaret...Hem darb-ı mesel olmuş: "Keçi kurttan havfı, ıztırar vaktinde mukavemete inkılâp eder. Boynuzu ile kurdun karnını deldiği vâkidir. İşte harika bir şecaat...

Fıtrî meyelân mukavemetsûzdur. Bir avuç su, kalın bir demir gülle içine atılsa, kışta soğuğa maruz bırakılsa, meyl-i inbisat demiri parçalar.

Evet şefkatli tavuk cesareti, hamiyetli keçi ıztırarî şecaati gibi, fıtrî bir heyecan, demir güllede su gibi zulmün burudetli husumet-i kâfirânesine maruz kaldıkça herşeyi parçalar. Rus mojikleri buna şahittir.

Bununla beraber, imanın mahiyetindeki hârikulade şehâmet, izzet-i İslâmiyetin tabiatındaki âlem-pesend şecaat, uhuvvet-i İslâmiyenin intibahıyla her vakit mucizeleri gösterebilir.

Önceki Risale: TulûâtÂsâr-ı BediiyyeSünûhât: Sonraki Risale


Yorum[]

Üstad Bediüzzaman ve Hutuvat-ı Sitte

Altı adım” veya “altı şeytânî adım” mânâsına gelen Hutuvat-ı Sitte, Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin telif ettiği bir eserdir. “Hutuvat-ı Sitte adlı eser, 1920-1923 yıllarında İstanbul’un işgali sırasında yazılıp, işgalcilere karşı gizlice neşredilmiştir ve el altından dağıtılmıştır.”1

Hutuvat-ı Sitte, hacim ve cisim olarak küçük bir kitapçıktır. Fakat mânen ve mahiyeten ve yazıldığı zaman ve zemin itibarıyla çok büyük ve çok mühim bir eserdir. “Hutuvat-ı Sitte neşredildiği zaman Çanakkale’de muharebe oluyordu.”2

İstanbul İngilizler tarafından işgal edilmişti. “O dehşetli günlerde Anadolu’nun dört bir yanı işgalci kuvvetlerle sarıldığı bir sırada, başta İngiliz olarak istilacıların yüzlerine tükürürcesine matbaa lisanıyla, İslâmın izzet ve şerefini haykıran ve şehamet-i imaniyesini çekinmeden izhar eden kahraman Üstadın, binler mehasin-i ulviye ve hizmet-i âliyesine yalnız şu küçük kitap dahi bir parlak ayinedir.”3 Evet, “İstanbul’da en büyük ve en ehemmiyetli ve tesirli hizmet-i vataniye ve milliyesinden birisi de Hutuvat-ı Sitte adlı eseriyle gaddar zalimlerin yüzlerine tükürüp, izzet-i diniyeyi ve şeref-i İslâmiyeyi muhafaza etmesidir.”4

Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin her zaman olduğu gibi, bu dehşetli işgal döneminde de çok büyük kahramanlıklar ortaya koyduğunu görmekteyiz.

“İstanbul’da İngilizler desiseleriyle Şeyhülislam ve diğer bazı ulemayı lehlerine çevirmeye çalışmalarına mukabil, Bediüzzaman Hutuvat-ı Sitte adlı eseri ve İstanbul’daki faaliyeti ile; İngilizlerin, âlem-i İslam ve Türkler aleyhindeki müstemlekecilik siyasetini ve entrikalarını, tarihî düşmanlığını etrafa neşrederek, Anadolu’daki millî kurtuluş hareketini desteklemiş, bu hususta en büyük amillerden birisi olmuştu.”5

“Harekât-ı milliyede İstanbul’da, İngiliz ve Yunan aleyhindeki Hutuvat-ı Sitte eserimi tab’ ve neşr ile belki bir fırka asker kadar hizmet ettim.”6

“Ve kendimi tehlikeye atıp, İngilizlerin İstanbul’a tasallutu altında, İngilizlerin başlarına vurdum”7 diyen Üstad Bediüzzaman Hazretleri,

“o zaman ki gazetelerin de yazdıkları gibi, istiklal harbinde Hutuvat-ı Sitte namında bir makale ile İstanbul’daki efkâr-ı ulemayı İngiliz aleyhine çevirip harekât-ı milliye lehinde ehemmiyetli hizmetler yapmıştır.”8

“İngilizlerin, başta İstanbul Müslümanları olarak içlerinde itilaf ve ihtilaf gruplarını birbiriyle çarpıştırdığı ve İstanbul’un efkâr-ı umumiyesini kendi lehine çevirmeye çalıştığı, hatta Şeyhülislamlıktan bir fetva çıkartarak ve İstanbul’un bazı camilerinde kendi lehinde dualar ettirerek efkâr-ı umumiyeyi bulandırıp aldattığı bir hengâmda;

Bediüzzaman Hazretleri Hutuvat-ı Sitte eserini Türkçe ve Arapça olarak telif edip, merhum Eşref Edip beyin gayretiyle tabettirip İstanbul’un her tarafına talebeleri vasıtasıyla dağıttırdı. Bunun üzerine İstanbul’un umumi efkârı bir anda kendine gelerek ayıldı ve İngiliz’in aleyhine geçti. Bu hadiseyi müteakip, İngiliz başkumandanı, Bediüzzaman’ı öldürtmek üzere verdiği emir mucibince, İstanbul şehri taranmaya başlandı. Hıfz-ı İlâhî ve muhafaza-i Kur’ân’iye ile Bediüzzaman’a bir şey yapılamadı.”9

“11 Nisan 1920 tarihinde Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi, kuva-yı milliyenin ve kurtuluş savaşının aleyhinde sayılacak beş fetva vermişti. Bu fetvaya karşı harekete geçen 76 müftü, 36 ilim adamı ve 11 mebus bu fetvayı tesirsiz hale getiren mukabil fetvalar verdiler.

Bu fetvaya Üstad Bediüzzaman Hazretleri de karşı çıkmıştır. Şöyle diyordu:

‘İşgal altındaki bir memlekette İngilizlerin emri ve tazyiki altında bulunan bir idarenin ve meşihatın fetvası mualleldir, mesmu olamaz. Düşman istilasına karşı harekete geçenler asi değillerdir, fetva geri alınmalıdır.’

”10 Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin bu fetvası sinsi İngilizlerin oyununu bozan ikinci bir şamardı.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, İngilizlere üçüncü bir şamarı da duâsıyla vurdu.

Tam da o günlerde, “Yunan Başvekili Venizelos, İngiliz Başvekili Lloyd George’dan elli bin kişilik silâh alıyor. Bu silâhlarla Anadolu’ya taarruz edecekleri sırada, bir Cuma gecesi Üstad Bediüzzaman Hazretleri namazdan sonra duaya başladı. O gece sabaha kadar uyumadı. Devamlı duâ ve ibadet etti:

‘Ya Rabbi, senin askerin daha çoktur. Bu mel’unlara fırsat verme.’

Sabahleyin gazeteler Yunan kralı 1. Aleksandors’u maymun ısırdığını ve maymunu ise öldürdüklerini yazıyorlardı.”11

Bu sayede Anadolu kurtulmuştu. Evet, Üstad Bediüzzaman Hazretleri, bu şanlı mücadelesiyle, eseriyle, duâsıyla ve fetvasıyla işgalci İngiliz ve Yunan’ı perişan etmiş, başta İstanbul olarak Anadolu’nun kurtulmasına vesile olmuştu. Adeta İstanbul yeniden fethedilmişti. “İstanbul fethedilecektir. Onu fetheden kumandan, ne güzel kumandan, onu fetheden ordu ne güzel ordudur”12 hadis-i şerifinin tecellisi tekrarlanıyordu. Zaten Kur’ân’ın, “Allah’ın nurunu üflemekle söndürmek isterler. Allah ise nurunu tamamlamaktan başka bir şeye razı olmaz—kâfirler isterse hoşlanmasınlar.”13 âyetinin işaretiyle, “Avrupa kâfirlerinin devlet-i İslâmiyenin nurunu söndürmek niyetiyle müthiş su-i kast planlarını ve zulümatlarını Hazret-i Mehdî ve şakirtlerinin dağıtacağı”14 anlaşılmaktadır.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Hutuvat-ı Sitte eseriyle İngilizlerin sinsi ve münafıkane faaliyetlerini deşifre edip planlarını bozarken, her zaman yürürlükte olan şu tespitleri yapmıştır: “Her bir zamanın insî bir şeytanı vardır. Şimdi beşerde insan sûretinde şeytanın vekili olan ruh-u gaddar, fitnekârâne siyasetiyle cihanın her tarafına kundak sokan elhannas (şeytan) altı hutuvatıyla (adımıyla) âlem-i İslâmı ifsat için insanlarda ve insan cemaatlerindeki habis menbaları ve tabiatlarındaki muzır madenleri, fiilî propaganda ile işlettiriyor, zayıf damarları buluyor. Kiminin hırs-ı intikamını, kiminin hırs-ı cahını, kiminin tamaını (aç gözlülüğünü), kiminin humkunu (ahmaklığını), kiminin dinsizliğini, hatta en garibi kiminin de taassubunu işletip siyasetine vasıta ediyor.”15

İslâm âlemindeki sancı ve sıkıntılar, iç savaşlar ve istibdatlar hep bu şeytanî siyaset ve onun nameşru evlatları yüzünden devam etmektedir. Bunun genel ismi, dünyada Deccalizm, Türkiye’de Süfyanizmdir. Bu menhus ruh, “şeytan gibi hasis hisleri, fena ahlâkları teşci ve himaye eder, iyi hisleri söndürür. Hem insânî, İslâmî hayatı men etmekle beraber muvakkat hayvanî bir hayatı, iki genci mücehhez pençeli, ekseriyeti kazanmak için, imhayı esas program yapmış.”16 Yani bu nifak cereyanı ve bu bedbaht ruhun hedefi, hayat anlayışı ve yaşayışı cihetinden milleti istilâ edip kendi maksadına çalıştırmak, İslâmî faaliyetlerin içine münafıkane yani sinsice ve sureti haktan görünerek dâhil olup, onlara dine aykırı düşen anlayış ve hareketlerin lüzumunu telkin ederek, onları İslâm aleyhindeki anlayış ve yaşayışa çevirmektir. Yani hedef, başta Türkiye’de dini öldürmek, Kur’ân’ı ortadan kaldırmak veya Müslümanları Kur’ân’dan soğutmaktır. Çünkü dünyaca meşhur sinsi “[İngiliz] siyasetinin hassai mümeyyizesi [ayırıcı özelliği], fitnekârlık, ihtilâftan istifade, menfaat yolunda her alçaklığı irtikâp etmek, yalancılık, tahripkârlık, hariçte menfîliktir. (…) Fenalık ve ahlâkı seyyie, siyasetine vasıta olduğu için, her yerde ahlâkı seyyieyi himaye ederek teşcî eder.”17

“Ahir zamanın Süfyan ve Deccal gibi nifak ve zındıka başına geçecek eşhas-ı müthişe-i muzırraları, İslâmın ve beşerin hırs ve şikakından istifade ederek, az bir kuvvetle nev-i beşeri herc-ü merc eder ve koca âlem-i İslâmı esaret altına alır.”18 diyen Üstad Bediüzzaman Hazretleri, o dönemde “Hutuvat-ı Sitte Risâlesiyle hem ulemayı ve Şeyhülislamı İstanbul’u işgal eden ecnebi taraftarlığından kurtarmış”19, hem de Müslüman kamuoyunu uyandırarak büyük bir fütuhatı başlatarak, İstanbul’un ve Anadolu’nun, dolayısıyla ülkemizin kurtulmasına vesile olmuştur. Bundan sonraki süreçte ise, milletimizin ve âlem-i İslâmın imanının selameti ve maddi manevi kalkınması için hem de bütün insanlığın huzuru için Risale-i Nur eserlerini telif ederek dünya barışına çok büyük bir katkı yapmıştır. Bu noktadan, Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin ve Risale-i Nur’un paha biçilmez kıymeti ve büyüklüğü ve hizmeti tartışılmazdır. Ve şu anlaşılacaktır ki, Üstad Bediüzzaman ve Risale-i Nur, Türkiye’nin medar-ı iftiharı, dünya barışının da teminatıdır.

Dipnotlar: 1-Sünuhat 215 (yeni tanzim Yeni Asya Neşriyat), 2-Tarihçe-i Hayat 217, 3-Sünuhat 216, 4-Tarihçe-i Hayat 216, 5-Sünuhat 230, 6-Şualar 839, 7-Mektubat 125, 8-Şualar 711, 9-Mufassal Tarihçe. c.1 s.362, 10-Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursi 250 Yeni Asya Yayınları N.Şahiner, 11-age.233, 12-Mektubat 181, 13-Tevbe Suresi 32. Ayet, 14-Sikke-i Tasdik-ı Gaybi 156, 15-Sünuhat 234, 16-age.251, 17-Eski Said Dönemi Eserleri 575, 18-Mektubat 455, 19-Emirdağ Lahikası 277

Benzer konuda makaleler: Hutuvat-ı Sitte, Hücumat-ı Sitte ve Bediüzzaman ‘Hutuvat-ı Sitte’yi okurken… Tükürün o ehl-i zulmün merhametsiz yüzüne! Âlem-i İslâm üzerinde fitnekârane siyaset Âlem-i İslâm üzerindeki fitnekârane siyaset Âlem-i İslâmı ifsad için uğraşıyorlar! Âlem-i İslâma indirilen darbeleri en evvel kalbimde hissediyorum İstanbul’u işgal eden İngiliz başkumandanı ve Bediüzzaman Millî Mücadele’ye hizmetimi Ankara bildi ki çağırdı Kâzım Güleçyüz: Bediüzzaman neşriyatla hep iç içeydi image_pdfimage_print


==Eski Said Dönemi Eserleri ==(Makalat; İki Mekteb-i Musibetin Şehadetnamesi Yahut Divan-ı Harb-i Örfi ve Said Nursi; Nutuk; Münazarat; Hutbe-i Şamiye; Deva’ül-Yeis Zeylinin Zeyli; Nokta; Hutuvat-ı Sitte; Sünuhat; Rumuz; Şuaat-ı Marifetü’n-Nebi; Tuluat; İşarat; Hakikat Çekirdekleri I ve II; Lemaat) Dahil Risale-i Nur Külliyatı Okuma Konu fihristli: http://www.yeniasya.com.tr/risaleinur/ Risale-i Nur Cep/Web indir: http://www.nurunsozu.com/ Risale-i Nur Dersi Videoları (Altyazılı): http://www.youtube.com/user/nurvideosu Risale-i Nur Kütüphanesi: https://play.google.com/store/apps/details?id=org.feyyaz.risale_inur Risale-i Nur Enstitüsü: http://www.risaleinurenstitusu.org/ Köprü Dergisi (Risale-i Nur Eksenli Akademik Çalışmalar): http://www.koprudergisi.com/ Risale-i Nur Videoları Archive.org dinleme/indirme sayfası: https://archive.org/bookmarks/nurvideolari Risale-i Nur Külliyatı'nı mp3 formatında Archive.org dinleme/indirme sayfası: https://archive.org/details/sesli-risale-i-nur-kulliyati-mp3

  1. Hey ekpekü'l-küpekâ! Köpekten tekepküp etmiş köpek! (Müellif)
  2. ﺧﺪﺍ ﻣﺮﻭﺷﺎﺵ ﺩﻛﻪ ﻛﺎﺵ ﻧﻜﻪ ﻛﺎﺵ ﺩﻛﻪ ﻓﺤﺶ ﻧﻜﻪ ﻓﺤﺶ ﺩﻛﻪ ﭘﺮﺵ ﻧﻜﻪ ﭘﺮﺵ ﺩﻛﻪ ﭘﺮﻳﺸﺎﻥ ﻧﻜﻪ ﭘﺮﻳﺸﺎﻥ ﺩﻛﻪ ﻣﺸﻮﺵ ﺳﺮﻛﺮﺩﺍﻥ ﻧﻜﻪ
    Allah kimseyi şaşırtmasın. Şaşırtırsa süründürmesin. Süründürürse de fahişce etmesin. Fahişce ederse, şişirip kabartmasın. Şişirip kabartırsa da, perişan etmesin. Perişan ederse de sersem ve serhoş, âvâre etmesin. (Naşir)
Advertisement