لقد سألتَني بعضَ النصائح، Benden birkaç nasihat istedin.
فها أنذا أسدي إليك بضعَ حقائق ضمن ثماني حكايات قصيرة، فاستمع إليها مع نفسي Sen bir asker olduğun için askerlik temsilatıyla, sekiz hikâyecikler ile birkaç hakikati nefsimle beraber dinle.
التي أراها أحوجَ ما تكون إلى النصيحة، Çünkü ben nefsimi herkesten ziyade nasihate muhtaç görüyorum.
وسأوردُها لك بأمثلة عسكرية لكونك جنديا، فلقد خاطبتُ بها نفسي يوما خطابا مسهبا، في ثماني "كلمات" أفدتُها من ثماني آيات كريمات، Vaktiyle sekiz âyetten istifade ettiğim sekiz sözü biraz uzunca nefsime demiştim.
أذكرها الآن لنفسي ذكرا مقتضبا، وبلسان العوام، Şimdi kısaca ve avam lisanıyla nefsime diyeceğim. فمَن يجد في نفسه الرغبةَ فليُلق السمعَ معنا. بسم الله الرحمن الرحيم Kim isterse beraber dinlesin. #2
الكلمة الأولى Birinci Söz «بسم الله» رأسُ كلِّ خيرٍ وبدءُ كل أمر ذي بال، Bismillah her hayrın başıdır. فنحن أيضا نستهل بها. Biz dahi başta ona başlarız. فيا نفسي اعلمي أن هذه الكلمةَ الطيبة المباركة كما أنها شعارُ الإسلام، فهي ذكرُ جميعِ الموجودات بألسنةِ أحوالها. Bil ey nefsim, şu mübarek kelime İslâm nişanı olduğu gibi bütün mevcudatın lisan-ı haliyle vird-i zebanıdır. فإن كنتِ راغبةً في إدراك مدى ما في «بسم الله» من قوة هائلة لا تنفد، ومدى ما فيها من بركة واسعة لا تنضُب، فاستمعي إلى هذه الحكاية التمثيلية القصيرة: Bismillah ne büyük tükenmez bir kuvvet, ne çok bitmez bir bereket olduğunu anlamak istersen şu temsilî hikâyeciğe bak, dinle. إن البدوي الذي يتنقل في الصحراء ويسيح فيها لابد له أن ينتميَ إلى رئيس قبيلة، ويدخلَ تحت حمايته، Şöyle ki: Bedevî Arap çöllerinde seyahat eden adama gerektir ki bir kabile reisinin ismini alsın ve himayesine girsin, كي ينجو من شر الأشقياء، وينجزَ أشغاله ويتداركَ حاجاته، tâ şakîlerin şerrinden kurtulup hâcatını tedarik edebilsin. #3
وإلاّ فسيبقى وحده حائرا مضطربا أمام كثرة من الأعداء، وكثرة من الحاجات التي لا حدَّ لها. Yoksa tek başıyla hadsiz düşman ve ihtiyacatına karşı perişan olacaktır. وهكذا.. فقد توافق أن قام اثنان بمثل هذه السياحة. İşte böyle bir seyahat için iki adam sahraya çıkıp gidiyorlar. كان أحدهما متواضعا، والآخرُ مغرورا. Onlardan birisi mütevazi idi, diğeri mağrur. فالمتواضع انتسب إلى رئيس، بينما المغرورُ رفض الانتساب. فتجوّلا في هذه الصحراء. Mütevazii, bir reisin ismini aldı. Mağrur, almadı. Alanı, her yerde selâmetle gezdi. فما كان المنتسب يحلّ في خيمة إلاّ ويقابَل بالاحترام والتقدير بفضل ذلك الاسم. وإن لقيَه قاطعُ طريق يقول له: «إنني أتجوّل باسم ذلك الرئيس». فيتخلى عنه الشقي. Bir katıu’t-tarîke rast gelse der: “Ben, filan reisin ismiyle gezerim.” Şakî def’olur, ilişemez. Bir çadıra girse o nam ile hürmet görür. أما المغرورُ فقد لاقى من المصائب والويلات ما لا يكاد يوصَف، Öteki mağrur, bütün seyahatinde öyle belalar çeker ki tarif edilmez. إذ كان طوال السفرة في خوف دائم ووَجَل مستمر، وفي تسوّل مستديم، فأذلّ نفسه وأهانَها. Daima titrer, daima dilencilik ederdi. Hem zelil hem rezil oldu. فيا نفسي المغرورةَ! اعلمي أنك أنتِ ذلك السائح البدوي. İşte ey mağrur nefsim, sen o seyyahsın. #4
وهذه الدنيا الواسعةُ هي تلك الصحراء. Şu dünya ise bir çöldür. وإن «فقركِ» و»عجزكِ» لا حدّ لهما، Aczin ve fakrın hadsizdir. كما أن أعداءَك وحاجاتِك لا نهاية لهما. Düşmanın, hâcatın nihayetsizdir. فمادام الأمر هكذا فتقلّدي اسمَ المالك الحقيقي لهذه الصحراء وحاكِمها الأبدي، Madem öyledir, şu sahranın Mâlik-i Ebedî’si ve Hâkim-i Ezelî’sinin ismini al. لتَنجيَ من ذُلّ التسول أمام الكائنات ومهانةِ الخوف أمام الحادثات. Tâ bütün kâinatın dilenciliğinden ve her hâdisatın karşısında titremeden kurtulasın. نعم، إن هذه الكلمة الطيبة «بسم الله» كنـز عظيم لا يفنى أبدا، إذ بها يرتبط «فقرُك» برحمة واسعة مطلقة أوسعَ من الكائنات، ويتعلق «عجزُك» بقدرة عظيمة مطلقة تمسك زمام الوجود من الذرات إلى المجرات، حتى إنه يصبح كلّ من عجزك وفقرك شفيعين مقبولَين لدى القدير الرحيم ذي الجلال. Evet, bu kelime öyle mübarek bir definedir ki senin nihayetsiz aczin ve fakrın, seni nihayetsiz kudrete, rahmete rabtedip Kadîr-i Rahîm’in dergâhında aczi, fakrı en makbul bir şefaatçi yapar. إنّ الذي يتحرك ويسكُن ويُصبحُ ويُمسي بهذه الكلمة «بسم الله» كمَن انخرط في الجندية؛ يتصرف باسم الدولة ولا يخاف أحدا، Evet, bu kelime ile hareket eden, o adama benzer ki askere kaydolur, devlet namına hareket eder. Hiçbir kimseden pervası kalmaz. #5
حيث إنه يتكلم باسم القانون وباسم الدولة، فيُنجِز الأعمال ويَثبُت أمام كل شيء. Kanun namına, devlet namına der, her işi yapar, her şeye karşı dayanır. وقد ذكرنا في البداية أنّ جميعَ الموجودات تذكُر بلسان حالها اسمَ الله، أي أنها تقول: «بسم الله»، أهو كذلك؟ Başta demiştik: Bütün mevcudat, lisan-ı hal ile Bismillah der. Öyle mi? نعم، فكما لو رأيت أن أحدا يسوق الناسَ إلى صعيد واحد، ويُرغمهم على القيام بأعمال مختلفة، Evet, nasıl ki görsen, bir tek adam geldi, bütün şehir ahalisini cebren bir yere sevk etti ve cebren işlerde çalıştırdı. فإنك تتيقّن أن هذا الشخص لا يمثّل نفسَه ولا يسوق الناس باسمه وبقوته، Yakînen bilirsin; o adam kendi namıyla, kendi kuvvetiyle hareket etmiyor. وإنما هو جندي يتصرف باسم الدولة، ويستند إلى قوة سلطان. Belki o, bir askerdir, devlet namına hareket eder, bir padişah kuvvetine istinad eder. فالموجودات أيضا تؤدي وظائفَها باسم الله. فالبذيرات المتناهية في الصغر تحمل فوق رؤوسها باسم الله أشجارا ضخمة وأثقالا هائلة. Öyle de her şey, Cenab-ı Hakk’ın namına hareket eder ki zerrecikler gibi tohumlar, çekirdekler başlarında koca ağaçları taşıyor, dağ gibi yükleri kaldırıyorlar. أيْ أن كل شجرة تقول «بسم الله» Demek her bir ağaç, Bismillah der. #6
وتملأ أيديَها بثمرات من خزينة الرحمة الإلهية وتقدّمها إلينا. Hazine-i rahmet meyvelerinden ellerini dolduruyor, bizlere tablacılık ediyor. وكل بستان يقول «بسم الله» Her bir bostan, Bismillah der. فيغدو مطبخا للقدرة الإلهية تنضج فيه أنواع من الأطعمة اللذيذة. Matbaha-i kudretten bir kazan olur ki çeşit çeşit, pek çok muhtelif leziz taamlar, içinde beraber pişiriliyor. وكل حيوان من الحيوانات ذات البركة والنفع -كالإبل والماعز والبقر- يقول «بسم الله» Her bir inek, deve, koyun, keçi gibi mübarek hayvanlar Bismillah der. فيُصبح ينبوعا دفّاقا للّبن السائغ، Rahmet feyzinden bir süt çeşmesi olur. فيقدّم إلينا باسم الرزاق ألطفَ مغذّ وأنظفَه. Bizlere Rezzak namına en latîf, en nazif, âb-ı hayat gibi bir gıdayı takdim ediyorlar. وجذورُ كل نبات وعشب تقول «بسم الله» Her bir nebat ve ağaç ve otların ipek gibi yumuşak kök ve damarları, Bismillah der. وتشقُّ الصخور الصلدة باسم الله وتثقبها بشعيراتها الحريرية الرقيقة فيُسخَّر أمامَها باسم الله وباسم الرحمن كلُّ أمر صعب وكلُّ شيءٍ صلد. Sert olan taş ve toprağı deler, geçer. Allah namına, Rahman namına der, her şey ona musahhar olur. #7
نعم، إن انتشار الأغصان في الهواء وحملَها للأثمار، وتشعّبَ الجذور في الصخور الصماء، وخزنَها للغذاء في ظلمات التراب.. Evet, havada dalların intişarı ve meyve vermesi gibi o sert taş ve topraktaki köklerin kemal-i suhuletle intişar etmesi ve yer altında yemiş vermesi وكذا تحمّل الأوراق الخضراء شدةَ الحرارة ولفحاتها، وبقاءها طرية نديّة.. كلُّ ذلك وغيرُه صفعة قوية على أفواه الماديين عَبَدة الأسباب، hem şiddet-i hararete karşı aylarca nazik, yeşil yaprakların yaş kalması, tabiiyyunun ağzına şiddetle tokat vuruyor. وصرخة مدوية في وجوههم، تقول لهم: Kör olası gözüne parmağını sokuyor ve diyor ki: «إن ما تتباهَون به من صلابة وحرارة أيضا لا تعملان بنفسهما، بل تؤديان وظائفَهما بأمرِ آمرٍ واحدٍ، بحيث يجعل تلك العروق الدقيقة الرقيقة كأنها عصا موسى تشـق الصخور وتمتثل أمر فَقُلنا اضـرب بعصاك الحَجَر * البقرة: ٦٠ En güvendiğin salabet ve hararet dahi emir tahtında hareket ediyorlar ki, o ipek gibi yumuşak damarlar, birer asâ-yı Musa (as) gibi فَقُلْنَا اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْحَجَرَ emrine imtisal ederek taşları şakkeder. ويجعل تلك الأوراق الطرية الندية كأنها أعضاءُ إبراهيم عليه السلام تقرأ تجاه لفحةِ الحرارة: Ve o sigara kâğıdı gibi ince nâzenin yapraklar, birer aza-yı İbrahim (as) gibi ateş saçan hararete karşı #8
âyetini okuyorlar. فما دام كل شيء في الوجود يقول معنىً «بسم الله» ويجلب نِعَم الله باسم الله ويقدّمها إلينا، Madem her şey manen Bismillah der. Allah namına Allah’ın nimetlerini getirip bizlere veriyorlar. فعلينا أن نقول أيضا «بسم الله» Biz dahi Bismillah demeliyiz. ونعطي باسم الله ونأخذ باسم الله. Allah namına vermeliyiz, Allah namına almalıyız. وعلينا أيضا أن نردّ أيدي الغافلين الذين لم يعطوا باسم الله. Öyle ise Allah namına vermeyen gafil insanlardan almamalıyız. سؤال: إننا نبدي احتراما وتوقيرا لمن يكون سببا لنعمة علينا، Sual: Tablacı hükmünde olan insanlara bir fiyat veriyoruz. فيا ترى ماذا يطلب منا ربنُّا الله صاحبُ تلك النِعم كلها ومالكُها الحقيقي؟ Acaba asıl mal sahibi olan Allah, ne fiyat istiyor? الجواب: إن ذلك المُنعم الحقيقي يطلب منّا ثلاثة أمور ثمنا لتلك النعم الغالية: Elcevap: Evet, o Mün’im-i Hakiki, bizden o kıymettar nimetlere, mallara bedel istediği fiyat ise üç şeydir. الأول:الذكر.. الثاني: الشكر.. الثالث: الفكر.. Biri zikir, biri şükür, biri fikirdir. #9
فـ»بسم الله» بدءا هي ذكر، Başta Bismillah zikirdir. و»الحمد لله» ختاما هي شكر، Âhirde Elhamdülillah şükürdür. وما يتوسطهما هو فكر، أي التأمل في هذه النعم البديعة، والإدراك بأنها معجزةُ قدرةِ الأحد الصمد وهدايا رحمته الواسعة.. فهذا التأمل هو الفكر. Ortada, bu kıymettar hârika-i sanat olan nimetler Ehad-i Samed’in mu’cize-i kudreti ve hediye-i rahmeti olduğunu düşünmek ve derk etmek fikirdir. ولكن أليس الذي يُقبّل أقدامَ الجندي الخادم الذي يقدّم هديةَ السلطان يرتكب حماقةً فظيعة وبلاهة مشينة؟ Bir padişahın kıymettar bir hediyesini sana getiren bir miskin adamın ayağını öpüp hediye sahibini tanımamak ne derece belâhet ise إذن فما بال مَن يُثني على الأسباب المادية الجالبة للنِعم، ويخصصها بالحب والودّ دون المنعم الحقيقي! ألاَ يكون مقترفا بلاهةً أشدَّ منها ألف مرة؟ öyle de zahirî mün’imleri medih ve muhabbet edip Mün’im-i Hakiki’yi unutmak, ondan bin derece daha belâhettir. فيا نفس!! إن كنت تأبَين أن تكوني مثل الأحمق الأبله، فأعطي باسم الله .. وخذي باسم الله.. وابدئي باسم الله.. واعملي باسم الله.. Ey nefis, böyle ebleh olmamak istersen Allah namına ver, Allah namına al, Allah namına başla, Allah namına işle. والسلام. Vesselâm. #10
Onüçüncü Söz:Kur’an-ı Hakîm ile felsefe ulûmunun mahsul-ü hikmetlerini, ders-i ibretlerini, derece-i ilimlerini muvazene etmek istersen bu sözlere dikkat et! Hüve nüktesi