Yenişehir Wiki
Advertisement

[[Video:Gamalı Haç ile Kızıl Yıldız Arasında Belgeseli basın tanıtım|thumb|300px|right|Gamalı Haç ile Kızıl Yıldız Arasında Belgeseli - Kırım ve Tatarlar basın tanıtım]]


  • Kırım, Karadeniz'in kuzeyinde Azak Denizi'nin batısında bir yarımada.
    • Kırım Özerk Cumhuriyeti, günümüzde Ukrayna'ya bağlı özerk cumhuriyet.
  • Tarihî:
    • Kırım Hanlığı, 1441-1783 yılları arasında Kırım'da hüküm sürmüş hanlık.
    • Kırım Halk Cumhuriyeti, 1917 Ekim Devrimi ile kurulmuş halk cumhuriyeti.
    • Kırım Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, 1921 yılında kurulmuş Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti.

Diğer anlamlar[]

Bakınız

Şablon:Madalyalarbakınız d


Osmanlılarda madalya

Osmanlı Devleti’nin ilk madalyası, Patrona Halil Ayaklanmasından sonra, 1730 yılında, Suftan L Mahmut zamanında altın olarak çıkartılan “Ferahi Madalyası”dır.
1754 yılında Sultan III. Osman, “Sikke-i Cedid madalyaları
Sultan III. Selim, H.1216 (1801} “Vak’ayı Mısriye Madalyası
Sultan II. Mahmut zamanında H.1240 (1824} yılında çıkarılan “İşkodra Madalyası” (diğer adı Camii Nusret Madalyası) ,
H.1249 (1833) yılında Hünkar İskelesi Madalyası
Sultan Abdülmecid zamanında, H.1255 (1839) iftihar Madalyası
Sultan Abdülmecid, H. 1267 M850) yılında Tanzimat-ı Hayriye
Almanya İmparatoru VVilhelm II madalyası ve Avusturya – Macaristan imparatoru Kari madalyası
Sinop madalyası, Silistre madalyası, Kırım madalyası (Sivastopol madalyası), Kars madalyası, Karadağ madalyası, Plevne madalyası, 93 Harbi madalyası
Kürdistan madalyası, Yemen madalyası, Bosna madalyası, Karadağ madlayası, Girit madalyası
Hicaz Demiryolu , Kolera Salgını, Hareket-i Arz
Tahsis i Can Madalyası
Madalyalar, nişanlar gibi bir hizmetin önceden belirli şartlara bağlı sistematik taltifi değil, olağanüstü bir basarının kazanılmış hakkı olduğundan geri alınamaz.
Madalyaları nişanlardan ayıran bir başka özellik de askeri ve sivil kurumlar ve kuruluşların tüzel kişilikleri adına da dağıtılabilmesidir 10 . Örneğin bir alay sancağına takılması gibi.



Osmanlı Devleti’nin ilk madalyası, Patrona Halil Ayaklanmasından sonra, 1730 yılında, Suftan L Mahmut zamanında altın olarak çıkartılan “Ferahi Madalyası”dır.

Ardından 1754 yılında Sultan III. Osman, sikke reformu nedeniyle altından “Sikke-i Cedid” Madalyaları bastırmıştır.

Sultan III. Selim zamanında, H.1216 (1801} yılında ortaya çıkan Mısır Vakası dolayısıyla padişah tarafından orada bulunmuş olan Osmanlı ve İngiliz rütbeli subay ve erlerine dağıtılmak üzere altın ve gümüşten “Vak’ayı Mısriye Madalyası” çıkarılmıştır

Sultan II. Mahmut zamanında H.1240 (1824} yılında çıkarılan “İşkodra Madalyası” (diğer adı Camii Nusret Madalyasıdır) , altın, gümüş ve bakır olmak üzere üç tipte çıkarılmıştır H.1249 (1833) yılında çıkarılan Hünkar İskelesi Madalyası ise altın ve gümüş olarak bastırılmıştır.

Sultan Abdülmecid zamanında, H.1255 (1839) yılında basılan iftihar Madalyasının da altın ve gümüş olarak iki çeşidi vardır

Sultan Abdülmecid, cülusundan hemen sonra, modern sikke darbı için yeni bir darphanenin kurulmasını istemiş ve Topkapı Saray’ımı bahçesindeki Darphane binasının inşasına başlanmıştır IV. Mehmet döneminde kurulmuş olan S3i3y darphanesinin II. Mahmut döne-minden sonra Sultan Abdülmecid döneminde yeniden inşa edilmesi Osmanlı sikkelerinde yeni bir dönem açmıştır

Yeni darphanede sikke basımını yürütmek, mevcut çalışanları eğitmek ve yeni uzmanlar yetiştirmek için Avrupa’dan uzmanlar getirilmiştir Darphane 1343 yılında sikke darbına hazır hale gelmiş ve basım işlerinde modern aletlerin kullanılmasıyla sikkelerin ayarlarının her zaman aynı tutulması sağlanmıştır.

Yine Abdülmecid döneminde, Tanzimat’ın ilanı dolayısıyla H. 1267 M850) yılında Tanzimat-ı Hayriye” adında çok değerli bir madalya çıkarılmıştır. Tunç olarak basılan bu madalyanın basım yeri Brüksel’dir.

Ancak Tanzimat dönemi sonrasında Önemli bir kimsenin ya da bir olayın hatırasını yaşatmak, fahri bir ödülün kanıtı olmak veya savaşlarda yararlık gösterenlere verilmek üzere, boyuna ya da göğüse asılan takı anlamında madalyalar devlet tarafından bastırılmış ve dağıtılmıştırs. Örneğin; Sultan ll.Abdülhamid ve Sultan V.Mehmet’in saltanatları sırasında ülkemizi ziyaret eden Almanya İmparatoru VVilhelm II ve Avusturya – Macaristan imparatoru Kari ile yapılan mülakat dolayısıyla bastırılan madalyalar gibi.

Sinop, Silistre, Kırım (Sivastopol), Kars, Karadağ, Plevne, 93 Harbi gibi savaşların anısına. Kürdistan, Yemen, Bosna, Karadağ, Girit isyanları gibi isyanların bastırılması anısına ve Hicaz Demiryolu nun açılışı. Kolera Salgını, Hareket-i Arz gibi önemli olayların anısına da madalyalar bastırılmıştır. Ayrıca Avrupa ülkelerindeki uygulamaları takliden “vuku-u” muhtemel olayların kahramanlarına verilmek üzere “Tahsis i Can Madalyası” gibi Önceden bastırılıp beratlarıyla beraber hazır bekletilenler de vardı».

Madalyalar, nişanlar gibi bir hizmetin önceden belirli şartlara bağlı sistematik taltifi değil, olağanüstü bir basarının kazanılmış hakkı olduğundan geri alınamaz. (Fakat bazı hallerde geri alınabilirdi. Örneğin. Kızılay Madalyaları kötü ahlaki haller edinilmesi halinde geri alınırdı.) Madalyaları nişanlardan ayıran bir başka özellik de askeri ve sivil kurumlar ve kuruluşların tüzel kişilikleri adına da dağıtılabilmesidir 10 . Örneğin bir alay sancağına takılması gibi.

Bakınız


Şablon:Tatarbakınız d {{Tatarbakınız}}
Tatar
Tatarlar
Tatarların babası

Tatar dili
Tatar kelimesi (etimoloji)
Tatarca Hikaye-i kesikbaş
Kırım Milli Marşı
Kırım
Tatar
Kırım madalyası

Tatar tarihi
Tatar postaları

Tatarca
Kırım Tatarca
Kırım Tatarcası
Kazan tatarcası
Lipka tatarcası

Tatarca muzik Ana babası Tatar olanav Cık tatar katıksız Tatar. Katışık ve karışık olana Karıklı Tatar denir
Mevlana bir beytinde Moğolları kastederek, “Sen tatarlardan korkuyorsan, Allah’ı tanımıyorsun demektir, ben ise onları yüz iman sancağı ile istikbâl ediyorum” (Mevlânâ, 1957, c. 7, s. 428) diyerek Moğolların Müslüman olacağını haber vermektedir. Nitekim Müslümanlığı kabul eden İlhanlı hükümdarı Gazan Han, bu mısraları hırkasına altınla yazdırmıştır (Togan, 1981, s. 264). Onun bu hareketi Moğollar üzerindeki Mevlânâ’ya duyulan sevgi ve saygıyı apaçık ortaya koymaktadır. 762399.tez-s 87-yok.gov.tr

Evliya Çelebi der ki:[]

Tamamen Karadeniz’in kuzey tarafı kıyısındadır. Abaza diyarının başlangıcı Faşe çayı sonu batı tarafta, kırk iki konak yerde Kefe eyaleti hükmünde Taman adası yakınında Anapa kalesi limanıdır. Abaza kavminin ilk çıkışı
Tuhfe yazarı şöyle rivayet ediyor: Cenab-ı Hak Âdem Aleyhisselamı kudret eliyle yeryüzünde yaratmıştır.Cennette civâr-ı izzet’e (yakınına) çağırıp, bütün melekleri ona secde etmeğe memur etmiştir. Lâkin şeytan bu emirden yüz çevirip hile yoluna sapmış ve (beni ateşten yarattın, onu topraktan) diye küstahlık etmiştir. Hazreti Âdem sülalesinden, Hazreti Peygamberi getirip iki cihanda şefaatcı etmek için Hazreti Âdem’i, buğday bahanesiyle yeryüzünde, Hindistan’a indirmiş, sonra Arafat dağında Havvâ ile birleştirmiştir. İshak oğlu Muhammed’in dediğine göre, Hazreti Âdem zamanında kırkbine varan evlâdı, tatar suratlı olarak dünyaya yayılmışlardır. Cennette Âdem safî Arabça ve Farsça konuşurken dünyaya inince, Arabçayı unutarak İbrâni, Süryanî, Dahkalî, Durrî dillerini söylemeğe başlamıştır. Halen Kocistan, Berberistan ve diğer kara vilâyetlerinde söylenen diller birbirine benzemez. Âdem oğulları Tufana kadar bu dilleri konuşmuşlardır. Sonra Cenab-ı Hak Nuh’un Ham, Sam, Yâfes evlâtlarından yetmiş iki millet ve 70 lisan peday olmuştur.Sonra muhtelif cinsler yeryüzüne yayılarak dilleri başkalaşmış, her ilde bir dil türemiştir. Ama önce çeşitli diller çıkaran Hazreti İdris’tir. Çünkü Cenab-ı Hak ona nice bin bilgi ihsan edip kâtip yapmıştır. Vahy ile gönderilen sahifeleri cildlerdi. Tufandan evvel bütün kitaplarını batıda Nil nehri aşırı Hermin dağında saklamıştır. Hâlâ bunlara Firavun dağları derler. Fakat yanlıştır. Bunları Tufandan evvel yapan Sevrid Köhne’dir. Tufandan sonra eski bilginler bu kitapları gözden geçirmişler ve 147 lisan öğrenip dünyaya yaymışlardır. Sonra İshak oğlu Ays’dan, Türkçe dili yayılmıştır ki, Tatar dilidir!.
Tatar kollarından üreyen milletler şunlardır
Hind, Sind, Moğani, Loristanî, Multanî, Banbanî, Ateşperest Hindistan (oniki kavim), oniki lisandır. Çin kavmi, Hata, Hıten, Fağfur, Kozak, Moğol, Nogol, Türk Tatar, Özbek, Acem, [Dağıstan]’da Komuk, Kalmuk, 12 kavim, on iki dildir. Noğay, Heştük, Libka, Çağtay, Lezki, Gürcü, Mekril, Şavşad, Dadyan, Açıkbaş, Ermeni, Urum, Türkmen, Kabartay, İsrailî yani Yahudi, Mesku (Gürcüdendir). Yakubî, Karayî (bunların bir şubesi olan Frenkler de oniki kavim, oniki dildir). İspanya, Fransa, Ceneviz, Portakal (Portekiz), Venedik, Dodoşka, Sırp, Lâtin, Bulgar, Hırvat, Lotoryan, Tablan. Acemden hasıl olan kollar
Menuçehr evlâdından dördü kaçarak Eğre tarafında yerleşmişler. «Siz kimsiniz?» diye sorulunca «Men çarız», yâni «dört adamız» demişler. Bundan dolayı adları Macar kalmıştır. Bunlar onbeş kadar kavimdir. Orta Macar, Erdel Macarı, Sigel, Saz, Hayduşak, Leh, Çeh, Korol, Tot, Karakoros… Ruslar oniki kavimdir ki bunlara İslav denir.Evlak, Boğdan, Sırca, İsveç, Felemenk, Donkarkız, Danimarka, Nemçe, İngiltere, Dış Fransa, Hırvat, Boşnak. Ama, kabilelerin en şereflisi olan Arap kavminden Mısır kıtasından kırk kadar çeşitli renkler kavimler husule gelmiştir ki şunlardır: Mağribî, Fas, Marakeş, Afno, Mayborna, Cicelkan, Asvanî, Sudanî, Koncu, Kırmanki, Boganeski, Monci, Berberî, Nobi, Zenci, Habeşî, Kilâbî, Alevî, Dombi, Yemen Arabları, Bağdad Arabları, Mevali Arabları, Mekke Arabları ve Medine Arabları, Umman Arabları ve Badiye Arabları, hasılı bütün üçbin altmış kabiledir. Haşimîler, Kureyşli ve Ebtahî’dir. Haşim kabilesinde bu Arab ve Acemin efendisi Hazreti Muhammed dünyaya gelmiştir. Bu yazılan kavimlerin ataları, Nuh evlâdından Ham, Sam ve Yâfes’e ulaşır. Maksat Abaza kavminin çıkışını söylemek iken mevzudan çıktık. İnanılır rivayetlere göre Hazreti Ömer’in hilâfeti zamanında Kureyş kabilesinde Beşe adında bir Arap meliki vardı. Kudretli bir hâkim olup Irak, Bahta, Yemen ve Aden memleketlerine sahip idi (?). Bunun beş evlâdı olup, büyük oğlunun adı Cebel-ün Heme idi. İkincisinin Arap, üçüncüsünün Keysu idi. Keysu’nun da Kesr, Meval ve Tay adlı üç oğlu var idi. Nihayet babaları vefât etti. Hazreti Ömer’in emriyle aşiret beyliği büyük oğlu Cebel-ün Heme’ye verildi. Bir gün bu Cebel-ün Heme yanlışlıkla bir bedevinin gözünü çıkardı. Bedevi, Hazreti Ömer’in huzuruna gelerek şikâyet edince, kısas olarak Cebel-ün Heme’nin gözünü çıkartmak icab etti (1)… Hemen Cebel-ün Heme korkarak, o gece bütün aşiret halkını alıp dört biraderi ile birlikte,Antakya’da Herakl krala varıp bir yer ister. O da bunlara Şam, Trablus dağlarını verip yerleştirdi. Cebel-ün Heme, kuvvetlenip Şam ve Medine taraflarını yağma etmeğe başladı. Üzerine Halid bin Velid, Mikdad bin Esved Hazretlerini gönderdi. Artık Cebel, Cebeliye’de de duramayıp gemilerle İspanya’ya kaçar (?) Avlonya dağlarına yerleşir(?) bunlar Kureyşli olduklarından, oturdukları dağlarda Kureyş dağı ve bunlara da Kureyş Arnavudu derler. Dillerini de Efrenk dilleriyle karıştırarak Arnavud dilini çıkarırlar. Arnavudlar da Araplar gibi saçlı kavimlerdir. Şiirleri, türküleri Araplar gibidir. Onun için Arnavud kavminin asıl adı Arabdandır ki Cebel-ün Heme’dir. İlbasan yakınında yatar. Ama mürted olmuştur (Müslümanlıktan ayrılmıştır) derler. Evlâdı ise sonraları iki kat mürted olmuşlardır. Avlonya ile Delvine arasındaki Dokat dağlarında otururlar. Esmer renkli, Arab lehceli, saçlı Arnavudlardır. Cebel-ün Heme’nin üzerine gelen Halid bin Velid Hazretleri, biraderi Arab’ı, Keysu’nun oğlu Mevali ve Tay’ı yakalayıp Hicaz’a götürdü. Bağdad çölünde yurd verdi. Tayy da, Tayy kabilesine malik olur. Amcası Arab, Umman diyârına malik olur. Ama Keysu ve biraderi Lazki, Abazı kendi adamlariyle Halid bin Velid’in elinden kaçtı, Konya şehrine, oradan Kostantiniyye’ye gelirler. Fakat o aralık Emevîlerden Ebu Süfyan’ın oğlu Muaviye’nin İstanbul üzerine yürüyeceğini duyduklarından orada da barınamayıp gemilere binerek Karadeniz kıyısındaki, Trabzon tekfuru Yenevan’a varıp sığınacak bir yer ister. O da Lazkiye (?) Çoruh nehri kenarını verir. Laz tâifesi, bu (Lazki) den yayılır. Laz kavmini aslı Arabdır. Ortanca kardeşi Keysu’ya dağlarını verir. Bunun için Çerkesler de Kureyştendirler.Abazi’ye de bu Abaza vilâyetini verdiğinden onun da Karadeniz kenarındaki Abazalar çoğalıp oraları mâmûr ederler. Onun için Abaza kavminin ataları Kureyş kabilesindendir (?!). Çerkesler, Abazalar, Lazlar, Arnavudlari Umman Arabları, Kis Arabları hep kardeş çocukları Kureyşlilerdir (?) (doğrusunu Allah bilir).(1) __________________________________________________________ (1) Cebele bin Eyhem olacak… Bu takdirde olayın şekli başkadır.

Afize_Kasara_-_Bu_Akşamlar_Olmasaydı_Kırım_Tatarca

Afize Kasara - Bu Akşamlar Olmasaydı Kırım Tatarca

Afize Kasara - Bu Akşamlar Olmasaydı Kırım Tatarca - Afize - Hafize - Hafsa

Advertisement