KUR'ÂN TERİMLERİ SÖZLÜĞÜ (EL-EŞBÂH VE'N-NEZÂİR Fİ'L-QUR'ÂNİ'L KERÎM)
Kur'an Terimleri Fihristi - KTF A - B - C - Ç - D - E - F - G - Ğ - H - I - İ - K(Kef) - Q (Qaf) - L - M - N - O - Ö- R - S - Ş - T - U - Ü- V - W Y - Z | |
---|---|
KUR'ÂN TERİMLERİ SÖZLÜĞÜ (EL-EŞBÂH VE'N-NEZÂİR Fİ'L-QUR'ÂNİ'L KERÎM)
Kur'an Konu Fihristi - (KKF) [2] Mukâtil b. Süleyman el-Belhî el-Horâsânî - Mucem-ul Müfehres |
EL-EŞBÂH VE'N-NEZÂİR Fİ'L-QUR'ÂNİ'L~KERÎM
Mukâtil b. Süleyman el-Belhî el-Horâsânî
Çeviri Hakkında[]
Çeviride, ilk baskısı 1975'te, ikinci baskısı -ilk baskıdan tıpkı basım olarak- 1994'te yapılan nüsha esas alınmıştır.
Çeviriyi sunarken aziz okuyucunun dikkatine aşağıdaki hususları arzetmekte fayda mülâhaza ediyoruz:
1. Kitap, tahkik edildiği için —anlamı değiştirmedikçe- muhakkikin işaret ettiği metin ve yazma farkı çeviride gösterilmemiştir.
2. Muhakkik, metnin orijinalinde bir kısmı verilen âyetlerin, dipnotta bazan tamamını vermiştir. Gerekli olmadıkça bunları çeviride göstermedik.
3. Müellifin, "el-Vechu'1-Evvel, es-Sâni" [birinci, ikinci... vecih] diye zikrettiği yerleri müteselsil rakam ile (1., 2., 3. şeklinde) gösterdik.
4. Çeviri esnasında, anlamı bir şekilde dercedilen muhakkik notları çevirilmemiştir.
5. Arabça neşirde, muhakkik tarafından dipnotta gösterilen sûre isimleriyle âyet numaraları, tercümede metin içinde ve paranteze alınarak (örnek: Bakara/23 şeklinde) verilmiştir.
6. Müellifin zikrettiği sûre isimleri yerine, yaygın olarak kullanılan isimler tercih edilmiştir.
7. Diğer tasarruflara, yeri geldikçe dipnotlarda "çeviren" rumuzuyla işaret edilmiştir.
8. Kitap, asıl itibariyle lafızları tefsir etmeye dair olduğundan, kimi zaman meallerde, kimi zaman madde başlıklarında, kimi zaman açıklamalar esnasında izahı yapılan lafzı zikrederek dikkat çekmeye çalıştık.
9. Muhakkikin, Türkçe'de yansıtılması mümkün olmayan, yahut gerek duyulmayan, yahut otomatikman tercüme içine dercedilmiş olan dipnotlarını ayrıca çevirmedik.
10. Araya girecek Arabça ibareleri -ilmî usûlden kısmen fedakârlık pahasına da olsa- okuyucuya rahat hitabı esas alarak mümkün mertebe azalttık.
11. Madde başlarını aslına uygun yazdık, ayrıca Arabçalannı da [ 3 koyduk.
12. Ayet meallerini, Mukâtil b.-Süleyman'ın açıklamalarını dikkate alarak yaptık; meal ile Mukâtil b. Süleyman'ın açıklamaları arasında bütünlük sağlamaya çalıştık.
13. Muhakkikin, dipnotta âyet referanslarmdaki hatalarını düzelttik.
14. Ayrıca, Mukâtiî b. Süleyman'ın, bilhassa kelime işti-kakıyla ilgili hatalarına -ki oldukça az sayıdadır- dikkat çektik. Kendilerine işaret olunan âyetlerin de mümkün mertebe yerlerini gösterdik. Şahsımıza ait bu ve benzeri notları, "çeviren" imzası ile muhakkikin notlarından ayırdettik.
15. Çeşitli bakımlardan1 önem taşıyan böyle bir eseri Türkçe'ye kazandırma lütuf ve ihsanını esirgemeyen Rab-bimize hamd u senalar ederiz.
Başarı Allah'tandır
M Beşir Eryarsoy
Ağustos 2003
Rahman-rahîm Allah'ın Adıyla
Önsöz[2][]
Hamd, bütün iyiliklerin, nimeti sayesinde tamamlanabildiği Allah'a; salât ve selâm efendimiz Muhammed'e olsun.
İmdi, şu anda elinizde bulundurduğunuz eser, Hicrî 150 yılında vefat eden Belhli Mukâtil b. Süleyman'a ait olup el-Eşbâh ve'n-Nezâir fi'l-Qur'âni'l-Kerîm adını taşımaktadır. Kâhire'deki el-Câmiatu'1-Arabiyye'ye bağlı "Ma'ha-du'l-Mahtûtât"ta [Yazmalar Enstitüsü'nde] bulunan tek nüshanın filmine dayanarak tahkikini yaptım. Söz konusu bu nüshanın aslı ise, Türkiye'deki genel bir kütübhâ-nede 516 numara'da kayıtlı bulunmaktadır. Bu nüsha, iri ve güzel bir hat ile 7. asırda yazılmıştır.
Mukâtil b. Süleyman'ın geriye bırakmış olduğu kültürel mirastaki özel ihtisasımın, bu eserin tahkikinde bana çok yardımı oldu. Bu ihtisasım neticesinde onun üslûbuna âşinâ oldum, görüşlerini öğrendim. Çünkü daha önceden Mukâtil'in Tefsir-i Kebîrinin tahkikini ve bunun 1851 sayfaya ulaşan 4 ciltlik baskısını da gerçekleştirmiştim.
Bu tefsir üzerindeki çalışmamın, Mukâtil b. Süleyman'ın el-Vücûh [el-Eşbâh] ve'n-Nezâir adlı eserini tahkik etmekte bana yardımı oldu. Çünkü metin, benim için anlaşılmaz ya da kapalı bir hâl aldığında -doğruyu tesbit için- Tefsire başvuruyordum.
Tahkikten önce Mukâtil b. Süleyman'ın hayatını ve sivrildiği ilimleri incelemeyi başa aldım ve ardından, Kur'ân ilimleri, bu ilimlerin lafzî zenginliğinin açıklanması ve lugavî icazının ortaya konulması açısından -temel kaynaklar arasında olan- el-Eşbâh ve'n-Nezâir isimli bu kitabı tanıttım; kitabın yöntemini, düşüncesini açıkladım.
Allah'tan bu eseri faydalı kılmasını niyaz ederiz. Şüphesiz ki O du'âları işitendir, kabul edendir.
Dr. Abdullah Mahmûd Şehhâte[3]
Mukâtil'in Hayatı[]
Adı Mukâtil b. Süleyman b. Beşîr[4] el-Belhî'dir. Ezdli-lerin mevîâsıdır.[5] Künyesi Ebu'l-Hasen'dir.
Zehebî, biyografisinde ondan, "Müfessirlerin büyüğü Ebu'l-Hasen Mukâtil b. Süleyman el-Belhî" şeklinde söz etmektedir.
Mukâtil, Horasan bölgesinin bir şehri olan Belh'te dünyaya geldi. Kaynaklar onun Basra'da Hicrî 150 yılında vefat ettiğini belirtmişler, ancak hangi yılda doğduğundan s.öz etme mislerdir.[6] Rivayetlerden, Mukâtil'in Hicrî 80 yılında doğmuş olduğu kanaati ağırlık kazanmakla birlikte, bu tarihten önce doğmuş olması da mümkündür.
Mukâtil, Hicrî 2. asrın ilk dilimlerinde vefat etmiş tabiînin ileri gelen âlimlerinin bir çoğundan rivayette bulunmuştur; Mücâhid b. Cebr el-Mekkî (v. 104 H.); Ata b. Ebî Rebah el-Mekkî (v. 114 H.) gibi.[7] Fakat onlardan yaptığı rivayetler muîıkatı'dır. İbrahim el-Harbî bu hususta şöyle demiştir:
Mukâtil, Mücâbid'ten hiçbir şey dinlememiştir, onunla karşılaşmamıştır. Ancak Mukâtil, ilim adamlarının tefsirle ilgili görüşlerini toplamış ve bunlara dayanarak -onlardan şifahen işitmeksizin- tefsir yapmıştır.[8]
Mukâtil, Belh şehrinde yetişti, sonra Merv'e gitti. Her ikisi de Horasan bölgesinin ünlü şehirlerindendir. Mukâtil'in yetiştiği ve kültürlerinden, dinî-mezhebî görüşlerinden etkilendiği bu ülke, doğunun en verimli ve en geniş ülkesidir. Sınırlarım kuzey-doğudan Mâverâu'n-Nehir, güney-doğudan Sind ve Sicistaıı ülkeleri, kuzeyden ise Harizm ve Türkistan'daki Oğuzların ülkeleri, güneyden ise Fârisîlerin diyarı [İran] teşkil etmektedir.[9]
Horasan Hicrî 2., 3. ve 4. asırlarda İslâm ülkesinin fikrî hayatının en önemli merkezlerindendir. Burada pek çok büyük muhaddis, pek çok müfessir ve fakih yetişmiştir.
Grek uygarlığının bir merkezi olan Belh'te doğup yetişen Mukâtil, buradaki mabedleri gördü, dînleri tanıdı.
Ekumenikler döneminde Zerdüştlüğün kutsal şehri olan Belh'te -daha sonra- Kuşânîler kralları döneminde Budizmde yaygınlık kazandı.[10]
Arablar tarafından fethe dilincey e kadar Belh'te Zerdüştlük, Budizm'in yanıbaşmda yaşamaya devam etti. Bu iki din ile birlikte aynı zamanda Manilik ve Nesturi Hristiyanlığı da hayatiyetlerini sürdürüyordu. Bununla birlikte üstünlük Budizm'de idi. Ziyaretçiler her yandan buraya geliyordu, aralarında pekçok Çinli de bulunuyordu. Budist enstitüsü olan Nevbahar'a gelirlerdi ki burası büyük ve dehşet verici bir mabetti. Arablar tarafından fethedildiği günlerde Belh'te en büyük dinî mevki, Nevbahar'ın hizmetkârı Bermek'in idi. Abbasî vezirlerinin içinden çıktığı aile olan Bermekîler de bu din adamları ailesindendirler.[11]
Bu büyük Merv,[12] Horasan şehirlerinin en büyüklerindendir. Bu şehre nisbet, -gayr-i kıyası olarak- "Merze-vî" şeklinde yapılır. Merv ile Nişâbur arası 70, Merv ile Belh arası ise 122 fersahtır.
Mukâtil Belh'den Merv'e geçmiş, orada ikamet edip oradan evlenmiştir.[13]
Mukâtil, Belh'e ve Horasan'a da nisbet edilmiştir.
Biyografi kitapları ondan, "Mukâtil b. Süleyman el-Belhî,[14] el-Mervezî,[15] el-Horasanî"[16] diye sözetmektedirler.
Mukâtil zekâ, feraset ve bilgi sahibi harika bir kişi olmakla birlikte.,' etrafında olup bitenlerden de etkilenmiştir.
Mukâtil'in doğup yetiştiği Belh'in, çeşitli dînlerin kaynaştığı bir şehir olduğunu ifade etmiştik. Orada Zer-düşler, Budistler, Maniheistler ve Hristiyanlar vardı. Bu dînler Arab fütuhatı zamanına kadar -üstünlük her ne kadar Hindu Budistlerde ise de- komşu olarak yaşadılar.
Mukâtil, doğup yetiştiği Belh'ten Merv'e geçti. Horasan'da belli bir konuma sahip oldu. O kadar ki, Horasan emirleri ile onlara karşı ayaklananlar arasında barış görüşmelerinde aracılık yapıyordu.
Mukâtil daha sonra Irak'a geçmiş, Basra'da konaklamış, Bağdat'a gitmiş, orada Hadîs rivayet etmiş, sonra Basra'ya tekrar geri dönerek Hicrî 150 yılında vefat etmiştir.[17]
Mukâtil'in hangi yılda doğduğunu kesin olarak tesbit edemediğimiz -ancak Hicrî 80 yılında doğduğunu tercih ediyoruz- gibi, Irak'a hangi sene gittiğini de tesbit edemiyoruz.
Basra;Mukâtil, o dönemde Irak'ın ikinci önemli kenti olan Basra'da konakladı. Irak'ta çeşitli dînler, mezhebler ve görüşler bulunmaktaydı. Eski dînlerin bir yatağı idi. Süryanîler orada yayılmış ve İslâm'dan Önce okullarını tesis etmişlerdi. Bu okullarda Yunan felsefesini, Fars hikmetini okutuyorlardı.
Irak'ta İslâm'dan önce akîde konularında birbirleriyle mücâdele eden Hristiyan mezhebleri vardı. İslâm'dan sonra da Irak çeşitli türlerin bir karışımı olmaya devam etti. Orada pekçok fitne ve çalkantılar zuhur etmişti. Siyasî ve akîdevî bakımdan birbirleriyle çatışan görüşler vardı. Şia oradaydı, -kırsal kesimlerinde-Hâricîler vardı, Mutezile oradaydı. Yine Irak'ta tabiînin müctehidleri vardı. Sahabîlerin ilmini taşımaları; dinî ilimleri çok iyi bilmeleri sebebiyle onlara rağbet ediliyordu. Kısacası Irak'ta birbiriyle çatışan görüşler, mezhebler ve inançlar yaygındı.[18]
Ebû Hanife ile çağdaş olan Mukâtil Basra'da ikamet etmişti. Tartışma ve muhalif görüş sahiblerinin çoğu da Basra'da bulunuyordu.
Emevî ve Abbasîler döneminde Basra, Irak'ın en önemli merkezlerindendi. Basra ile Küfe arasında büyük bir rekabet vardı. Her iki şehrin de Mukâtil döneminde belirli özellikleri bulunuyordu. Basra tartışma ve kelâm ilmi, karşılıklı münazara ve kıssa anlatımı ile öne geçmişti. Yine Basra'da pekçok fırka ortaya çıkmıştı. Mutezi-le'ye mensub en önemli fırkalar da Basra'da idi.
Mukâtiî Basra'ya gittiğinde orası pekçok fırka ile dolup taşıyordu.
Hayatının son- dönemini Irak'ta geçiren Mukâtil'in, -daha önce Horasan'da Emevî emirleriyle ilişkisi bulunduğu gibi- Irak'ta Abbasî halifeleri ile ilişkisi bulunuyordu.
Mukâtil Basra'dan Bağdad'a geçti. O sırada halifeliğin baş şehri olması hasebiyle, Bağdat'a göçedenler çoğalmıştı; bunların içinde birçok da âlim vardı.
Mukâtil Bağdat'ta ünlü birisi idi. Halifelerle oturup kalkar, emirler ona sual sorar, danışırlardı. Geniş bilgisi ve pek çok malumatıyla da ün salmıştı.
Mukâtil'in sıfatlarla ilgili görüşleri etrafa yayıldı. Nihayet halife Mukâtil'e sordu:
— Bana senin (Allah'ı) teşbih ettiğine dair haber ulaştı.
— Hayır, ben sadece şunu söylüyorum: De ki: "O Allah ki birdir. Allah ki sameddir. Doğurmamıştır, doğmamıştır, O'na bir denk de olmamıştır." Kim (benim hakkımda) başka bir şey söylerse yalan söylemiş olur.[19]
Sonra Mukâtil Bağdad'dan Basra'ya döndü ve Hicrî 150 yılında vefat edinceye kadar orada kaldı.[20]
Mukâtil'in Tefsir'inde, ashâb-ı kiram'dan Basra'da vefat edenlerin isimleri de zikredilmiştir.
Basra'da Esed oğullarının ayrı mahallesi vardı. Bunlar da Şerik b. Mâlik'in oğulları idiler. Mukâtil de Basra'da onların mevlâlarından [[[velâ]] akdiyle onlara bağlı olanlardan] idi.[21] Mukâtil, hayatının ilk yarısını Horasan'da, ikinci yarısını da Irak'ta geçirdi. Başka şehirlerde de ikâmet etti. Ancak oralardaki ikâmeti uzun sürmedi. [22]
Mukâtil Ve Hadîs İlmi[]
Hadîs âlimleri Mukâtil'i cerhetmiş; yalancılıkla ve Hadîs uydurmakla itham etmişlerdir. Bu nedenle de çoğunluk onu Hadîs rivayetine ehil görmemiş ve ondan Hadîs almamışlardır. Bununla birlikte müfessirler arasında üstün bir konuma sahip olup, tefsir konusunda kendisinden övgüyle sözedildiğinden, sika ve tanınmış pek çok kimse Mukâtil'den Hadîs rivayet etmiştir.[23]
Mukâtil'in, tefsirinde naklettiği rivayetlerin çoğunlukla Sahih(-i Buharı ve Sahih-i Müslim)de yahut da Sünenlerde yer aldığım gördüm.
Mukâtil; Sabit el-Bunanî, Sa'îd el-Makburî, Atâ b. Ebî Rebah, Atiyye b. Sa'd el-Avfî, Amr b. Şuayb, İbn Şi-hâb ez-Zührî, İbn Ömer'in azadlısı Nâfi, Zeyd b. Eşlem, Ensârın azadlısı Şurahbil b. Sa'd, Abdullah b. Bureyde, Abdullah b. Ebî Bekr b. Enes b. Mâlik, Muhammed b. Şîrîn, Ebû İshâk es-Sübleyî ve Ebu'z-Zübeyr el-Mekkî'den rivayet etmiştir,
Mukâtil, Mücâhid b. Cebr el-Mekkî'den de rivayette bulunmuştur: fakat İbrahim el-Harbî, bu hususta şunları söylemiştir:
• Mukâtil/Mücâhid'ten hiçbir şey dinlememiş ve onunla karşılaşmamıştır. • Mukâtil çeşitli kimseleı-in tefsire dair görüşlerini derleyip topladı ve onlardan bizzat dinlemeksizin buna göre tefsir yaptı. Eğer herhangi bir kimse Ma'mer'in ve Seyhan'ın Katâde'den yaptığa tefsiri toplasaydı, buna göre tefsir yapması güzel olurdu. • Ben kendi tefsirime ondan (yani, Mukâtil'in tefsirinden) herhangi bir şey sokmadım. el-Kelbî'nin tefsiri Mukâtil'in tefsiri ile aynı düzeydedir.
Mukâtil'den rivayette bulunanlar arasında ise İsmâîl b. Ayyaş, Sa'd b. es-Salt, Süfyan b. Uyeyne, Abdu'r-Rah-mân b. Muhammed el-Muhâribî, Abdu'r-Rezzak b. Hem-mam, el-Velid b. Müslim, Eb:û Nusayr Sa'dâl, İbn Sa'îd el-Belhî, Ebû Hayve, Şureyh b. Bureyd el-Himsî, Ebû Nasr Mansur b. Abdu'l-Hâmîd el-Barudî, Ebu'l-Cüneyd ed-Da-rir, Ebû Yahya el-Hammanî, Bakıyye b. el-Velîd, vŞebâbe b. Sevvâr, İmad b. Kîrat en-Nej'sabûrî, Abdullah b. el-Mübârek, Abdu'r-Rahmân b. Süleyman (b. Ebi'1-Hûb), Abdu's-Samed b. Abdu'l-Vâris, Attab b. Muhammed b. Şevzeb, Ali b. el-Ca'd, îsâ b. Ebî Fâtıma {İbn Subeyh], îsâ b. Yûnus, Haremî b. Umâre b. Ebî Hanîfe, Hammad b. Muhammed en-Nevârî, Hamza b. Ziyad et-Tûsî, Nasr b. Hammad el-Verrâk, Yahya b. Şibl, Yûsuf b. Hâlid es-Sum-nî, el-Velîd b. Merised el-Beyrût[24] bulunmaktadır.
Kimi güvenilir sika Hadîs âlimleri Mukâtil'den övgüyle sözetmiş ve onun konumunun yüksekliğini dile getirmiştir: İmam Şafii şöyle demiştir:
Her kim tefsirde derya kadar geniş olmak isterse, o Mukâtil b. Süleyman'ın ortaya koyduklarına muhtaçtır.
Süfyan b. Uyeyne, Meş'ar ile Hammad b. Amr arasındaki şu konuşmayı nakletmektedir:
Meş'âr, Hammad b. Amr'a -Mukâtil'i kastederek- şöyle sordu:
— Adamı nasıl buldun?
Hammad b. Amr da şöyle cevap verdi:
— Eğer onun söyledikleri bir ilim ise, ondan daha âlim olabilir mi bilmiyorum. Abdullah b. el-Mübârek de Mukâtil'in tefsirini görünce şöyle demiştir:
Bu ne kadar büyük bir ilim, keşke bu İlmin bir de isnadı olsaydı.
Abd b. Kesir de şöyle demiştir:
Allah'ın kitabını Mukâtil'den daha iyi bilen bir kimse kalmadı.
Ebû Hanîfe'nin oğlu Hammad şöyle demiştir:
Mukâtil tefsirde el-Kelbî'den daha bilgilidir. Bakiyye ise şöyle demiştir: Ben Şu'be'ye, Mukâtil b. Süleyman hakkında sual sorulduğuna pek çok kere şâhid oldum; fakat bir defa olsun ondan hayırdan başka bir şekilde sözettiğini duymadım. .;.
Ali b. el-Hueeyn b. Vâkid el-Mervezî, Merv ahalisinden Abdu'l-Mecîd'den naklen şöyle demiştir: Mukâtil b. Hayyan'a sordum:
— Ey Ebû Bestam! Sen mi daha âlimsin, yoksa Mukâtil b. Süleyman mı?
Şöyle cevab verdi:
— Ben Mukâtü'in insanlar arasındaki bilgisini, diğer denizler arasında yeşil deniz gibi gördüm. Tefsirindeki ve diğer eserlerindeki aklî yöne gelince, o bu hususta gerçekten coşkun bir deniz gibi olup hep ilerdedir, kimse onu geride bırakanıamıştir. İmam Şafii'nin onun lehindeki şehâdetiyle bu böyledir.
Şayet bizler Mukâtü'in mirasını ihmal edecek olursak, fikir ve uygarlık mirasımızdan önemli bir bölümü ihmal etmiş oluruz. Hatta aklî tefsirin ilk ürününü dahi ihmal etmiş oluruz. Oysa bu, diğer toplumların geçmişleriyle övündüğü ve geçmişlerinin kültürel mirasını canlandırmakta birbirleriyle yarıştığı bir zamanda yapılacak bir iş değildir. [25]
Mukâtil Ve Kelâm İlmi[]
Sadece fırka ve mezheblere dair eserler Mukâtil'e, "Allah et ve kandır..." sözünü nisbet ederler. Böyle bir ifade Mukâtil'in Tefsirinde kesinlikle yoktur.
Bazı Kelâm imamları ile fırka ve mezheb tarihçileri Mukâtil'den övgüyle sözetmiş ve onu, sapıklık ve inkârın bertaraf edilip önlenmesi için bir temel ve dayanak kabul etmişlerdir.
Mesela Şehristanî, Mukâtil'i selef imamlarından birisi olarak kabul etmiş, onu İmam Mâlik b. Enes'le birlikte değerlendirmiştir. Şöyle ki:
Hadîs ashabından selef, Mutezile'nin, Allah'ın ilmi ve râşid imamlardan öğrenegeldikleri Sünnet'e muhalefet konusunda ileri gitmeleri, Umeyye Oğulları'ndan bir topluluğun Kaderi görüşleri desteklemeleri, Abbasî halifelerinden bazılarının Allah'ın sıfatlarını nefy ve Kur'ân'm mahluk olduğu hususundaki kanaatleri savunmaları karşısında, Ayet ve Hadîslerde bulunan mü-teşâbîhler hakkında Ehl-i Sünnet ve'1-Cemaat'in görüşünü sağlam delillerle ortaya koymada aciz kaldılar. Ahmed b. Hanbel, Dâvûd b. Ali el-İsfehanî ve selef imamlarından bir topluluk kendilerinden önce gelen Hadîs ashabından olan Mâlik b. Enes ve Mukâtil b. Süleyman gibi mütekaddimlerin selef yöntemi üzerinde yürüdüler ve böylelikle selâmetli yolu izleyerek şöyle dediler:
"Bizler Kitap ve Sünnet'te vârid olanlara îmân ederiz, te'vîle kalkışmayız. Bununla birlikte kesinlikle Yüce Allah'ın yaratılmışlardan hiçbir şeye benzemediğini de biliriz. Şunu da biliyoruz ki, hayâlimizde canlanan her şeyin yaratıcısı ve takdir edicisi O'dur."
Böylelikle onlar teşbihten alabildiğine sakınır ve çekinirlerdi. Nihayet demişlerdir ki: "Yüce Allah'ın, İki elimle yarattığım âyetini okuyunca, elini oynatanın elini, yahut da Mü'minin kalbi Rahmanın parmaklarından iki parmak arasındadır Hadîsini rivayet edince parmaklarıyla işarette bulunan kimsenin parmağım kesmek icab eder."[26]
İmam Şafii de, Kur'ân tefsiri konusunda herkesin Mukâtil b. Süleyman'a muhtaç olduğunu ifade etmiştir.
Dr. Subhi espâlih, Mukâtü'in müslüman âlimlerin ve müfessirlerinin büyüklerinden biri olduğunu belirtmektedir.[27]
Bu sebeble diyoruz ki: Şayet Mukâtil b. Süleyman, "Allah, etten ve kandandır" demişse, kahrolsun. Ancak insaf, şunu söylememizi gerektirir; Böyle bir görüş Mukâ-til'e, onun biyografisinden sözeden eserlerden ya da tarih kitaplarından herhangi birinde nisbet edilmiş değildir. Bu görüş ona sadece fırkalara ve mezheblere dair kitaplarda nisbet edilmiştir. Fırkaların görüşlerini anlatan kitaplar ise hasımlarının sözlerini bazan mübalağalı olarak aktarırlar.
O halde bize düşen Mukâtü'in görüşlerini bizzat kendi kitaplarından tesbit etmektir. Güzel bir rastlantıdır ki, onun kimi kitapları kütübhânelerde yazma olarak bulunmaktadır. Ben onun bir kitabının filmini elde etmiş ve okumuş bulunuyorum.
Dr. Muhammed Yûsuf Mûsâ diyor ki:[28]
Biz şuna inanıyoruz: İnsaflı bir araştırmacıya yakışan, hasmın hasmı hakkındaki sözünü ve hasmına nisbet ettiklerini ona ait kabul etmekte son derece ihtiyatlı davranmasıdır. Özellikle de Bağdadî'nin el-Fark Beyne'l-Fı-rak'ı ile Şehristanî'nin el-Mile'l-ve'n-Nihal'i böyledir. Bunlar İslâm mezhebleriyle ilgili önemli kaynaklardandır. Birincisinin müellifi -İmam Fahru'd-Dîn er-Râ-zî'nin de belirttiği gibi- muhaliflere karşı oldukça muta-assıb bir kimseydi. Onların mezheblerini gerçek şekliyle anlatmadığı dahi söylenebilir. İslâm fırkalarının görüşlerini Şehristanî de ondan alarak nakîetmiştir.[29]
Fırkaların durumlarını açıklamaya dair te'lif edilmiş en eski eserlerden birisi olan el-Malatî'nin (v. 377 H.) Ki-tabu'l-Tenbih ve'r-Red[30] isimli eserini mütalaa edecek olursak, onun Mukâtil b. Süleyman'dan övgüyle söz ettiğini görürüz, hatta onu Kur'ân hakkında şüphe serdeden ve onda müteşâbih [çelişkili ifadeler] bulunduğunu iddia eden Zenâdıka'nm[31] görüşlerini reddetmek noktasında bir dayanak ve bir sığınak olarak değerlendirmiş ve demiştir ki:
Bu kabilden olup da altından kalkamadığı soruların cevabını öğrenmek isteyen kimse, güvenilir ilim adamlarıtia başvuracak olursa istediğine kavuşur. Yemin ederim ki, hevâ (ve heves fırkalarına) mensub kimseler böyle bir durumda ayrılığa düşmüş ve sapılmışlardır. İşte bu, bizim güvenilir râviîerden, onların da Mukâtil b. Süleyman'dan naklettikleri bir hulâsadır. Eğer bunun üzerinde düşünecek olursanız -inşâallah- size faydalı olur.
(Bunun ardından da), "Mukâtil dedi ki..."[32] deyip ondan, Kur'ân'm müteşâbihlerinin te'vîliyle ilgili yirmi dört sayfa nakilde bulunmaktadır. [33]
Mukâtil'in Şiîlik Ve Mürcilik'i[]
İbnu'n-Nedim, eî-Fihristıte şöyle der:
Mukâtil b. Süleyman; Zeydî, muhaddis ve kıraat âlimi-dir.[34]
Kur'ân Tefsiri incelendiğinde Mukâtil'in, ?Şia'nın Zeydî? koluna mensub olduğuna dair pekçok delil görülür. Şia'nın Zeydî kolu, İslâm cemaatine [Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat'eJ en yakın Şia fırkalarından biridir. îtikadî meselelerde aşırıya kaçmamışlar; imamlarını nübüvvet ya da ulûhiyyet mertebesine yükseltmemişlerdir.
Mukâtil, Mürcie[35] [irca görüşüne sahib] olmakla da itham edilmiştir. Nitekim Ebû Hanîfe de Mürcie olmakla itham edilmiştir. Mukâtil'in Tefsiri incelendiği vakit onun, "Küfür ile birlikte itaat fayda vermeyeceği gibi, îmân ile birlikte de ma'siyet zarar vermez" diyen bid'atçi Mürcie'den olmadığı anlaşılır.[36]
Mukâtil Ve Tefsir İlmi-Kur'ân İlimleri[]
1. Mukâtil'in Tefsiri, rivayet ve dirayet tefsirini bira-rada ihtiva eder, 2. Mukâtil, Kur'ân'ı baştan sona tefsir eden ilk kişi midir? 3. İlk tefsir tedvin edenler, 4. Mukâtil'in Tefsiri mi öncedir, İbn Cüreyc'in Tefsiri mi? 5. Mukâtil'in tefsir ve Kur'ân ilimlerine dair telifleri. [37]
1. Mukâtil'în Tefsiri, Rivayet Ve Dirayet Tefsirini Birarada İhtiva Eder
Mukâtil pek üstün bir aklî deha ile âyeti tefsir ederdi. Bu sebeble İmam Şafii, "Tefsir öğrenmek isteyen Mu-kâtil'e muhtaçtır" demiştir.
Mukâtii'in Tefsiri'nin ayırdedici özelliği kolaylık ve basitliktir. Bunun yanında âyetlerin anlamlarını ve Kur'ân'daki müteşâbihler ile Sünnet'te onunla alakalı olanları da tam anlamıyla kuşatır. O adeta sehl-i mümte-ni üslublu bir tefsirdir.
Görüşüme göre Mukâtil'in Tefsiri'nin, sahasında benzeri yoktur. Kolay ve sınırları belîi ifadelerle anlamı kuşatması, daha sonra da âyet ile ilgili en güçlü ve en uygun olan görüşü -ayrılıkları zikretmeksizin- tercih etmesi bakımından benzersizdir.
Mukâtil, Kur'ân'ı tam anlamıyla kuşatmıştı. Bunu "Mukâtil'in Külliyatında açıkça görmek mümkündür.[38]
Mesela o şöyle diyor:
• Kur'ân-i Kerîm'de geçen her el-etrâb lafzı, lezzet ve zevk bakamından birbirine eşit otuzüç yaşındaki kızlar anlamındadır.
• Kur'ân-ı Kerîm'de geçen her el-ecdâs kelimesi, kabirler demektir.
• Kur'ân-ı Kerîm'de geçen her alâullâh ifâdesi, Allah'ın nimetleri demektir. (Onun elif harfi ile başlayan otuziki tane külliyât saydığını gördüm).
• Kur'ân-ı Kerîm'de geçen her Rabb'lerinin hamdi ile ibaresi, Rabb'lerinin emri ile anlamındadır. (Be harfinden on tane külliyât saymıştır).
• Kur'ân-i Kerîm'deki bütün tallahi lafızları, vallahi demektir. (Tefsirinde, te harfi ile başlayan bu türden beş tane külliyât vardır).
• Kur'ân-ı Kerîm'deki her el-cahîm kelimesi, pek büyük ateş demektir. (Tefsirinde, cim harfi ile başlayan beş tane külliyât geçmektedir).
• Kur'ân-ı Kerîm'deki her hasien lafzı, küçülmüş olarak demektir. (Tefsirinde, ha harfi ile başlayan yedi külliyât bulunmaktadır).
• Kur'ân-ı Kerîm'deki dâru'l-bevâr, kaumen bûrâ ve ti-câreten ten tebûr [sonu gelmez/tükenmez bir ticaret] ter-kiblerindeki her bur (kökünden gelen ikinci) lafzı, helak olmak, yok olmak anlamındadır. (Tefsirinde, dal harfi ile başlayan külliyât altı tanedir). Buna benzer Mukâtü'in tesbit ettiği ve Kur'ân-ı Ke-rîm'in tamamında 248'e ulaşan daha başka külliyât da vardır.[39]
Mukâtil'in bu şekilde Kur'ân'ın külliyâtına dair kapsayıcı açıklamalarda bulunması, onun Tefsiri'ne bu yönüyle bir özellik kazandırmıştır. Bu da Kur'ân'm Kur'ân ile tefsir edilmesi demektir. O bir âyeti tefsir ederken, hem onunla ilgili olan hususları, hem de anlamını tamamlayan hususları kaydetmektedir.
Gerçekten Mukâtil Kur'ân'ı Kur'ân ile -bu ilkenin en geniş anlamıyla- tefsir etmiştir. O, Kur'ân'm külliyâtını (yani, Kur'ân'da küllü [her bir] diye başlayan ibareleri), aynı hususta olmakla beraber az-çok farklılık taşıyan âyetleri, çelişki-/vehmedilen âyetleri, hayat ve ölümle ilgili âyetleri ve benzerlerini tedriciliklerine ve müteselsil sıralarına uygun olarak tefsir etmiştir. Zannederim Mukâtil bu hususların bir çoğunda ilktir. [40]
Mukatil'in Tefsîrindeki Nakli Yön[]
Mukâtil, Tefsiri'nde aynı konuyla ilgili âyetleri birara-ya getirir ve senedleri zikretmeksizin âyetle ilgili Hadîsleri kaydeder. Bundan dolayı onun Tefsiri'nde sahih ve gayr-i sahih rivayetler birbirine karışmıştır. Yine bu Tefsiri'nde Ehl-i Kitap'tan nakledilmiş İsrâîliyat da açıkça görülmektedir. Bilhassa Yüce Allah'ın, içlerini ve dışlarını yasaklanmış bir işe bulaşmaktan koruduğu peygamberlerin bazılarıyla ilgili naklettiklerinde bunu görüyoruz.
Mukâtil, Hz. Peygamberin (s.a) Zeyneb bt. Cahş ile evlenmesiyle ilgili âyetleri tefsir ederken, Yahudilerden gelme İsrâîliyat kabilinden rivayetlerden etkilenmiştir.
Râvilerin senedlere çokça önem verdikleri bir dönemde, senedleri zikretmeme sinin yanısıra, Mukâtil'in Tefsi-ri'ndekı en belirgin kusurlardan biri de İsrâîliyattır. [41]
Mukatil'in Tefsirîndeki Aklî Yön[]
Akl ile naklin içice olması Mukâtil'in Tefsirinde açıkça görülen bir husustur. Onun el-Eşbâh ve'n-Nezâir fi'l-Our'âni'l'Kerîm isimli kitabı ile Tefsiru Hamsi Mieti Ayetin mine'l-Qur'âni ve bihâ Ahkâmun Fıkhıyye adlı kitabında da akl ile naklin içice olduğu açıkça görülmektedir.
Aydınlık bir aklın etkisi bu Tefsirin köşesinde-bucağında net bir şekilde görülmektedir.
Mukâtil'in sahip olduğu zekâ ve Yüce Allah'ın kitabını tefsir edecek kimse için gerekli olan her hususa dair geniş bilgisi bu konuda Mukâ-til'e oldukça yardımcı olmuştur.
O, Arab dili, bu dilin kelimeleri, kelimelerin terkibleri, kelime ve terkiblerin delâletleri, bunun evrimi, müşterek ve müteradif lafızlar, meânî, beyan ve bedîi konusunda geniş bir bilgiye sahibti.
Aynı şekilde o icmali-tebyîni, umumu-hususu, mutlakı-mukayyedi, emrin-nehyin delâleti... gibi hususları bilmesinin yanısıra, akaidi, ilahiyatı, nübüvvâtı [nübüvvetle ilgili meseleleri] ve hükümlerini, çeşitli kıraatleri, tecvidi, nahvi ve eski şiiri de biliyordu.
Özetle Mukâtil, müfessirin gerek duyacağı bütün ilimleri eksiksiz bilmekteydi. O bütün bunları Tefsirinde verimli bir şekilde kullanabilmiştir. Mukâtil, pekçok ilim ve bilgiyi kuşatan bir kişi olmakla birlikte, Tefsirinde bariz hatalar da yapmıştır.
Bu hatalar ise, rivayetlerin senedini hazfetmek, tedlîs yapmak, Yahudi ve Hristiyanla-nn malumatlarım [İsrâîİiyâtı] Kur'ân tefsirine aktarmaktır. Bunlar, Mukâtil'in konumunu düşüren ve değerini azaltan büyük kusurlardır. Bu kusurlarına rağmen Mukâtil, dehası ile yüce ve üstün anlamları idrak ederek, Kur'ân'ı basit bir şekilde tefsir etmektedir. Bu sebeble onun Tefsiri, büyük bir beğeni kazanmış, ileri gelen imamların övgülerine mazlıar olmuştur.
Hakkındaki vecizeler[]
İmam Şafii'nin, şu şehâdeti çok değerli ve muteber bir şehâdettir: İnsanlar tefsirde Mukâtil'e muhtaçtırlar. Ahmed b. Hanbel'in de şöyle dediği rivayet edilmiştir: Mukâtil, Kur'ân'ı bilen biri idi. Ebû Hanîfe.'nin oğlu Hammad'm da şöyle dediği nakledilmiştir: Mukâtil; tefsir ilmini, el-Kelbî'den daha iyi bilir. İbrahim el-Harbî'den gelen rivayete göre şöyle demiştir: İnsanları, Mukâtil'i tenkide iten şey kıskançlıktır. Abdullah b. el-Mübârek, Mukâtil b. Süleyman'ın Tef-siri'ni tetkik ettikten sonra şunları söylemiştir: Eğer o sika olsaydı, onun Tefsiri ne kadar güzeldi! Eğer rivayetlerinin senedi bulunsaydı, buradaki ilim ne kadar büyüktü!