Yenişehir Wiki
Register
Advertisement
Disambig Bakınız: Kalem Suresi/WP, Kalem Suresi/VP
Mülk Suresi Kalem Suresi Hakka Suresi
2010 Kur'an Yılında Mersin Yenişehir Kaymakamlığı İlçe Müftülüğünün Dünyanın En Kapsamlı Kur'an Portali Projesidir.
Disambig Bakınız: Kalem suresi/MEAL, Kalem suresi/VİDEO, Kalem suresi/TEFSİR, Kalem suresi/TEZHİB, Kalem suresi/HAT, Kalem suresi/FAZİLETİ, Kalem suresi/HİKMETLERİ, Kalem suresi/, Kalem suresi/KERAMETLERİ, Kalem suresi/AUDİO, Kalem suresi/HADİSLER, Kalem suresi/Elmalı orijinali, Kalem suresi/Transkriptleri, Kalem Suresi/NAKİLLER, Kalem Suresi/Elmalılı Tefsiri


Ayet No
Ayet Metni
Elmalı Meali (Orijinali)
Japonca [1]
İngilizce Meali (M. Pickthall)
68/0
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.
慈悲あまねく慈愛深きアッラーの御名において。
In the name of Allah, the Beneficent, the Merciful
ن ۚ وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَ
Nun ve kalem ve ehli kalemin satra dizdikleri ve dizecekleri hakkı için
ヌーン。筆に誓けて,また書いたものにおいて誓う。
Nun. By the pen and that which they write (therewith),
مَا أَنْتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِمَجْنُونٍ
Sen rabbının ni'meti ile, mecnun değilsin
主の恩恵において,あなたは気違いではない。
Thou art not, for thy Lord's favour unto thee, a madman.
وَإِنَّ لَكَ لَأَجْرًا غَيْرَ مَمْنُونٍ
Ve tükenmez bir ecir var muhakkak senin için
いや,本当にあなたには,尽きない報奨があろう。
And lo! thine verily will he a reward unfailing.
وَإِنَّكَ لَعَلَىٰ خُلُقٍ عَظِيمٍ
Ve her halde sen pek büyük bir ahlâk üzerindesin
本当にあなたは,崇高な徳性を備えている。
And lo! thou art of a tremendous nature.
فَسَتُبْصِرُ وَيُبْصِرُونَ
Yakında göreceksin ve görecekler
やがてあなたは見よう,かれらもまた見るであろう。
And thou wilt see and they will see
بِأَيْيِكُمُ الْمَفْتُونُ
Hanginizde imiş o fitne, o cünun?
あなたがたの誰が気違いであるかを。
Which of you is the demented.
إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ
Şübhesiz rabbındır en bilen yolundan sapını, yine odur en bilen hidayete irenleri
本当にあなたの主は,道から迷い去った者を,最もよく知っておられ,また導かれている者を最もよく知り尽される方である。
Lo! thy Lord is best aware of him who strayeth from his way, and He is best aware of those who walk aright.
فَلَا تُطِعِ الْمُكَذِّبِينَ
O halde tanıma o yalan diyenleri
それであなたは(真理を)否認する者に従ってはならない。
Therefor obey not thou the rejecters
وَدُّوا لَوْ تُدْهِنُ فَيُدْهِنُونَ
Arzu ettiler ki müdahene etsen, o vakıt müdahene edeceklerdi
かれらの願いは,あなたが歩・寄ることで,そうなればかれらも妥協したいのである。
Who would have had thee compromise, that they may compromise.
وَلَا تُطِعْ كُلَّ حَلَّافٍ مَهِينٍ
Ve tanıma şunların hiç birini: çok yemin edici, değersiz
あなたは,卑劣な誓いをたてるどんな者にも屈従してはならない。
Neither obey thou each feeble oath monger,
هَمَّازٍ مَشَّاءٍ بِنَمِيمٍ
Gammaz koğuculukla gezer
中傷し,悪口を言い歩く者,
Detractor, spreader abroad of slanders?
مَنَّاعٍ لِلْخَيْرِ مُعْتَدٍ أَثِيمٍ
Hayır engeli, mütecâviz vebâl yüklü
善事を妨げ,掟に背く罪深い者,
Hinderer of the good, transgressor, malefactor
عُتُلٍّ بَعْدَ ذَٰلِكَ زَنِيمٍ
Zobu, sonrada dakma (zenîm)
乱暴(残虐)な者,その外素性の卑しい者,
Greedy therewithal, intrusive.
أَنْ كَانَ ذَا مَالٍ وَبَنِينَ
Mal sahibi olmuş ve oğulları var diye
富と(多くの)子女を持っているために(そうである,これらの者に従ってはならない)。
It is because he is possessed of wealth and children
إِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِ آيَاتُنَا قَالَ أَسَاطِيرُ الْأَوَّلِينَ
Karşısında âyetlerimiz okunurken «eskilerin masalları» dedi
かれにわが印が読唱されると,「それは昔の物語です。」と言う。
That, when Our revelations are recited unto him, he saith: Mere fables of the men of old.
سَنَسِمُهُ عَلَى الْخُرْطُومِ
Haberiniz olsun ki biz onlara belâ vermişizdir
やがてわれは,鼻の上に焼印を押すであろう。
We shall brand him on the nose.
إِنَّا بَلَوْنَاهُمْ كَمَا بَلَوْنَا أَصْحَابَ الْجَنَّةِ إِذْ أَقْسَمُوا لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِحِينَ
O bağ sahiblerini belâlandırdığımız gibi; o sıra ki yemin etmişlerdi: sabah olunca onu mutlaka divşireceklerdi
本当にわれは,(果樹)園の持ち主を試・たように,かれらを試・た。かれらが,早朝にそれ(果物)を収穫することを誓った時に,
Lo! we have tried them as We tried the owners of the garden when they vowed they would pluck its fruit next morning.
وَلَا يَسْتَثْنُونَ
Bir istisna da yapmıyorlardı
(アッラーの御望・ならば)と,条件を付けることをしなかった。
And made no exception (for the will of Allah);
فَطَافَ عَلَيْهَا طَائِفٌ مِنْ رَبِّكَ وَهُمْ نَائِمُونَ
Derken ona rabbından bir dolaşan dolaşıvermişti onlar uyuyorlardı
それでかれらが眠っている間に,あなたの主からの天罰がそれを襲った。
Then a visitation came upon it while they slept
فَأَصْبَحَتْ كَالصَّرِيمِ
Sabaha kadar o bağ sırıma dönüvermişti
それで朝には,それは摘・取られたようになった。
And in the morning it was as if plucked.
فَتَنَادَوْا مُصْبِحِينَ
Derken sabaha yakın birbirlerine seslendiler
早朝かれらは栗いに叫んだ。
And they cried out one unto another in the morning,
أَنِ اغْدُوا عَلَىٰ حَرْثِكُمْ إِنْ كُنْتُمْ صَارِمِينَ
Haydin kesecekseniz harsinize (kültürünüze) irkence koşun dediler
「もし収穫するのならあなたがたの畑に急ぎましょう。」
Saying: Run unto your field if ye would pluck (the fruit).
فَانْطَلَقُوا وَهُمْ يَتَخَافَتُونَ
Hemen fırladılar, şöyle mızırdaşıyorlardı:
そこでかれらは低声に囁き合って出かけた。
So they went off, saying one unto another in low tones:
أَنْ لَا يَدْخُلَنَّهَا الْيَوْمَ عَلَيْكُمْ مِسْكِينٌ
Sakın bu gün aranıza bir miskîn sokulmasın diyorlardı
「今日は一人の貧乏人も,あの(果樹園)に入らせてはなりません。」
No needy man shall enter it today against you.
وَغَدَوْا عَلَىٰ حَرْدٍ قَادِرِينَ
Sırf bir men'a gücleri yeterek erkenden gittiler
かれらは強く心に決めて,朝早く出て行った。
They went betimes, strong in (this) purpose.
فَلَمَّا رَأَوْهَا قَالُوا إِنَّا لَضَالُّونَ
Vakta ki o bağı gördüler, biz, dediler: her halde yanlış gelmişiz
だがかれらがそれを見た時,言った。「わたしたちは,道を間違えている。
But when they saw it, they said: Lo! we are in error!
بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ
Yok biz mahrum edilmişiz
いや,わたしたちは(収穫物を)奪われた。」
Nay, but we are desolate!
قَالَ أَوْسَطُهُمْ أَلَمْ أَقُلْ لَكُمْ لَوْلَا تُسَبِّحُونَ
Ortancaları (en mu'tedilleri) demedim mi size: tesbîh etseydiniz
かれらの中,すこし穏やかな一人が言った。「あなたがたはどうして(主を)讃えないのかと,わたしが言ったのに。」
The best among them said: Said I not unto you: Why glorify ye not (Allah)?
قَالُوا سُبْحَانَ رَبِّنَا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ
Sübhansın ya rabbena! Dediler: bizler doğrusu zalimlermişiz
かれらは,「わたしたちの主を讃える。本当にわたしたちは不義でありました。」と言った。
They said: Glorified be our Lord! Lo! we have been wrong doers.
فَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَلَاوَمُونَ
Sonra döndüler kendilerine levm ediyorlardı
そこでかれらは,栗いに責め合い始めた。
Then some of them drew near unto others, self reproaching.
قَالُوا يَا وَيْلَنَا إِنَّا كُنَّا طَاغِينَ
Yazıklar olsun bizlere, bizler doğrusu azgınlarmışız
かれらは言った。「ああ悲しい,わたしたちは本当に横柄でした。
They said: Alas for us! In truth we were outrageous.
عَسَىٰ رَبُّنَا أَنْ يُبْدِلَنَا خَيْرًا مِنْهَا إِنَّا إِلَىٰ رَبِّنَا رَاغِبُونَ
Ola ki rabbımız bize onun yerine daha hayırlısını vere, her halde biz bütün rağbetimizi rabbımıza çeviriyoruz
主はこれに代る,更に良い(果樹園)を与えられるかもしれない。本当にわたしたちは,(悔悟して)主に嘆願します。」
It may be that our Lord will give us better than this in place thereof. Lo! we beseech our Lord.
كَذَٰلِكَ الْعَذَابُ ۖ وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَكْبَرُ ۚ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
İşte böyledir azâb, ve elbette Âhıret azâbı daha büyüktür, fakat bilselerdi
このようなものが,(現世の)懲罰である。だが来世の懲罰は更に大きなものである。もしかれらに分っていたならば。
Such was the punishment. And verily the punishment of the Hereafter is greater if they did but know.
إِنَّ لِلْمُتَّقِينَ عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتِ النَّعِيمِ
Şübhesiz ki korunan müttakîler içindir rablarının ındinde na'îm Cennetleri
本当にアッラーを畏れる者に対しては,主の御許に喜こびの楽園があろう。
Lo! for those who keep from evil are gardens of bliss with their Lord.
أَفَنَجْعَلُ الْمُسْلِمِينَ كَالْمُجْرِمِينَ
Ya artık, müslimleri mücrimler gibi kılar mıyız?
われは信心深い者たちを,罪人のように扱うとでもいうのか。
Shall We then treat those who have surrendered as We treat the guilty?
مَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ
Neniz var? Nasıl hukm ediyorsunuz?
あなたがたはどうしたのか。あなたがたはどう判断するのか。
What aileth you? How foolishly ye judge!
أَمْ لَكُمْ كِتَابٌ فِيهِ تَدْرُسُونَ
Yoksa size mahsus bir kitab var da onda şu dersi mi okuyorsunuz
それともあなたがたには,学ぶに足りる啓典があるのか。
Or have ye a Scripture wherein ye learn
إِنَّ لَكُمْ فِيهِ لَمَا تَخَيَّرُونَ
Siz âlemde her neyi ıhtiyar ederseniz o her halde sizin olacak diye?
あなたがたが選ぶものは,何でもその啓典の中にあるのか。
That ye shall indeed have all that ye choose?
أَمْ لَكُمْ أَيْمَانٌ عَلَيْنَا بَالِغَةٌ إِلَىٰ يَوْمِ الْقِيَامَةِ ۙ إِنَّ لَكُمْ لَمَا تَحْكُمُونَ
Yoksa size karşı üzerimizde Kıyamet gününe kadar sürecek yemînler, teahhüdler mi var
それともあなたがたは,審判の日まで有効な誓約をわれと結んだのか。あなたがたが思慮分別することは,確かにあなたがたのものになるのか。
Or have ye a covenant on oath from Us that reacheth to the Day of Judgment, that yours shall be all that ye ordain?
سَلْهُمْ أَيُّهُمْ بِذَٰلِكَ زَعِيمٌ
Siz her ne hukm ederseniz her halde öyle olacak diye?
(ムハンマドよ)かれらに問え。「かれらの誰がそれを保証するのですか。」
Ask them (O Muhammad) which of them will vouch for that!
أَمْ لَهُمْ شُرَكَاءُ فَلْيَأْتُوا بِشُرَكَائِهِمْ إِنْ كَانُوا صَادِقِينَ
Sor bakalım onlara içlerinde ona kefîl hangisi?
または,かれらは(主に)配するものがあるのか。かれらが正しいのなら,その配するものを連れて来させなさい。
Or have they other gods? Then let them bring their other gods if they are truthful
يَوْمَ يُكْشَفُ عَنْ سَاقٍ وَيُدْعَوْنَ إِلَى السُّجُودِ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ
Yoksa onların şerikleri mi var? O halde şeriklerini getirsinler, sadık iseler
脛が,現わにされる日(を思いなさい)。かれらはサジダするよう求められる。だがかれらには出来ないであろう。
On the day when it befalleth in earnest, and they are ordered to prostrate themselves but are not able,
خَاشِعَةً أَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌ ۖ وَقَدْ كَانُوا يُدْعَوْنَ إِلَى السُّجُودِ وَهُمْ سَالِمُونَ
O gün ki saktan bir keşf olunur ve secdeye da'vet edilirler o vakıt gücleri yetmez
かれらは目を伏せ,屈辱を被るであろう。サジダするよう,確かにかれらは呼びかけられていた。その時五体満足なのに(拒否した)。
With eyes downcast, abasement stupefying them. And they had been summoned to prostrate themselves while they were yet unhurt.
فَذَرْنِي وَمَنْ يُكَذِّبُ بِهَٰذَا الْحَدِيثِ ۖ سَنَسْتَدْرِجُهُمْ مِنْ حَيْثُ لَا يَعْلَمُونَ
Gözleri düşmüş, kendilerini bir zillet sarmış bulunur, halbuki o secdeye onlar sağ sâlim iken da'vet olunuyorlardı
そこでこの御言葉(クルアーン)を虚偽であるとする者をわれに任せよ。われはかれらが気付かない方面から,一歩一々(堕落に)導き,
Leave Me (to deal) with those who give the lie to this pronouncement. We shall lead them on by steps from whence they know not.
وَأُمْلِي لَهُمْ ۚ إِنَّ كَيْدِي مَتِينٌ
O halde bana bırak bu sözü tekzib edenleri, biz onları istidrac ile çıkarır, bilemiyecekleri cihetten yuvarlarız
かれらを猶予するであろう。本当にわれの計略は強く確かである。
Yet I bear with them, for lo! My scheme is firm.
أَمْ تَسْأَلُهُمْ أَجْرًا فَهُمْ مِنْ مَغْرَمٍ مُثْقَلُونَ
Ve ben onların ipini uzatırım, çünkü fendim sağlamdır
それともあなたがかれらに報酬を求め,それでかれらは負担を課せられたのか。
Or dost thou (Muhammad) ask a fee from them so that they are heavily taxed?
أَمْ عِنْدَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَ
Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun damı cereme vermekten ezilmişler?
また幽玄界がかれらの手元にあり,それでかれらは(それを)書き下すことが出来るのか。
Or is the Unseen theirs that they can write (thereof)?
فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَلَا تَكُنْ كَصَاحِبِ الْحُوتِ إِذْ نَادَىٰ وَهُوَ مَكْظُومٌ
Yoksa gayb yanlarında da onlar mı yazıyorlar?
だから忍耐して,あなたの主の命令を待て。魚の友のようであってはならない。苦しさの余り(かれが)叫んだ時(のように)。
But wait thou for thy Lord's decree, and be not like him of the fish, who cried out in despair.
لَوْلَا أَنْ تَدَارَكَهُ نِعْمَةٌ مِنْ رَبِّهِ لَنُبِذَ بِالْعَرَاءِ وَهُوَ مَذْمُومٌ
O halde sabret rabbının hukmüne de sahibi hut gibi olma, hani öfkeye boğulmuş da nida etmişti
主からの恩恵がかれに達しなかったならば,かれは罪を負わされ,不面目に不毛の地に捨てられたであろう。
Had it not been that favour from his Lord had reached him he surely had been cast into the wilderness while he was reprobate.
فَاجْتَبَاهُ رَبُّهُ فَجَعَلَهُ مِنَ الصَّالِحِينَ
Rabbından bir ni'met yetişmiş olmasa idi ona, elbette o fazaya fena bir halde atılacaktı
このように主は,かれを選び正義の徒の一人となされた。
But his Lord chose him and placed him among the righteous.
وَإِنْ يَكَادُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَيُزْلِقُونَكَ بِأَبْصَارِهِمْ لَمَّا سَمِعُوا الذِّكْرَ وَيَقُولُونَ إِنَّهُ لَمَجْنُونٌ
Fakat rabbı onu ıstıfa buyurdu da salihînden kıldı
不信心者は警告を聞く時,その(物凄い)目付きで,あなたを凡んど倒れんばかりにする。かれらは言う。「本当にかれは憑かれた者です。」
And lo! those who disbelieve would fain disconcert thee with their eyes when they bear the Reminder, and they say: Lo! he is indeed mad;
وَمَا هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَمِينَ
Ve gerçek o küfr edenler o zikri işittikleri vakıt az daha seni gözleriyle kaydıracaklardı, bir de durmuşlar o her halde bir mecnun diyorlar. Halbuki o halis bir zikirdir bütün ukalâ âlemleri için
だが,この(クルアーン)こそは,万有のための訓戒に外ならない。
When it is naught else than a Reminder to creation.


Yenişehir..

Şablon:Sadeleştirilmiş ET


Sure Formülleri

Sure Formülleri

Advertisement