Değişiklik özeti yok |
(Sayfa içeriği 'Edebiyat < Güzel sanatlar Ahmet Haşim {{Ahmet Haşim}} Kategori:Güzel sanatlar Kategori:Sosyal bilimler' ile değiştiriliyor) |
||
1. satır: | 1. satır: | ||
− | [[Edebiyat]] < [[Güzel sanatlar]] |
+ | [[Edebiyat]] < [[Güzel sanatlar]] [[Ahmet Haşim]] |
+ | |||
{{Ahmet Haşim}} |
{{Ahmet Haşim}} |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | AHMET HÂŞİM’İN HAYATI |
||
− | 1884’te Bağdat’ta doğdu, 1933’te İstanbul’da yaşamını yitirdi. Fizan Mutasarrıfı Arif Hikmet Bey’in oğlu. Çocukluğu Bağdat’ta geçti. 12 yaşında annesinin ölümü üzerine babasıyla birlikte İstanbul’a geldi. Mektebe-i Sultani'de (Galatasaray Lisesi) yatılı okudu. Tevfik Fikret ve Ahmed Hikmet Müftüoğlu'nun öğrencisiydi. 1907'de mezun oldu. Bir süre Reji İdaresi'nde çalıştı. Bir yandan da Hukuk Mektebi'ne devam etmeye başladı. İzmir Sultanisi Fransızca öğretmenliğine atandı. Hukuk eğitimini bırakıp İzmir'e gitti. 1912-1914 arasında Maliye Nezareti'nde çevirmenlik yaptı. 1. Dünya Savaşı yıllarını Çanakkale ve İzmir'de yedek subay olarak geçirdi. Mütareke'den sonra İstanbul'a döndü. Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde estetik ve mitoloji öğretmenliği yaptı. Harp Akademisi ve Mülkiye Mektebi'nde Fransızca dersleri verdi. Düyun-u Umumiye İdaresi'nde, Osmanlı Bankası'nda çalıştı. Akşam ve İkdam gazetelerinde köşe yazıları yazdı. |
||
− | 1928'de böbrek rahatsızlığının tedavisi için yurtdışına gitti ama iyileşemeden döndü. Şiire lise öğrenciliği yıllarında başladı. İlk şiirlerinde Abdülhak Hamit, Cenap Şahabettin, özellikle de Tevfik Fikret etkileri görülür. |
||
− | Bilinen ilk şiiri "Hayal-i Aşkım"da bu yönelmelere rağmen yeni bir sanat yönelimi olduğu dikkat çeker. Gençlik şiirleri Mecmua-i Edebiye, Musavver Terakki, Aşiyan, Jale, Musavver Muhit, Servet-i Fünun, Resimli Kitap dergilerinde yayınlandı. Bu şiirleri kitaplarına almadı. 2. Meşrutiyet'in yazınsal karmaşa ortamında onun şiiri ayrı bir ses olarak kendisini gösterdi. |
||
− | 1921'de basılan ilk şiir kitabı "Göl Saatleri"nin başındaki küçük manzumeler, bu dönemin asıl eserleridir. İzlenimci ressam etütlerini andıran bu şiirlerle Ahmed Haşim, doğanın özünü sızdırmak ister gibidir. |
||
− | Şiiri, bir yandan Verlaine müziğine yaklaşırken, bir yandan Şeyh Gâlib'in parıltısını taşır. "Göl Saatleri", "Göl Kuşları", "Serbest Müstezatlar" ve "Muhtelif Şiirler" olmak üzere dört bölümden oluşan bu kitap Türk şiirinin Yahya Kemal Beyatlı'dan sonraki ikinci kanadını kurar. Beyatlı'nın geniş kesimleri kucaklayan toplumcu ve ulusçu şiirine karşılık Haşim daha dar ama daha derin bir kanalda akmayı tercih eder. |
||
− | İkinci ve son şiir kitabı "Piyale"nin girişinde "Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar" bölümünde şiirle ilgili görüşlerini açıklar: Şair ne bir gerçek habercisi, ne güzel konuşmayı sanat haline getirmiş bir kişi, ne de bir yasak koyucudur. Şairin dili, düzyazı gibi anlaşılmak için değil, hissedilmek için yaratılmış, müzik ile söz arasında, ama sözden çok müziğe yakın ortalama bir dildir. Düzyazıda anlatımı yaratan öğeler şiir için söz konusu olamaz. Düzyazı us ve mantık doğurur, şiir ise algı bölümleri dışında isimsiz bir kaynaktır. Gizliğe, bilinmezliğe gömülmüştür. Şairin dili, duyumların yarı aydınlık sınırlarında yakalanabilir. Anlam bulmak için şiiri deşmek, eti için bülbülü öldürmek gibidir. Şiirde önemli olan sözcüğün anlamı değil, şiir içindeki söyleniş değeridir. Şiiri ortak bir dil olarak düşünenler boş bir hayal kuruyor demektir. |
||
− | "Piyale" kitabındaki "Merdiven" ve "Bir Günün Sonunda Arzu" şiirleri, bu görüşleri yansıtan ve Türk edebiyatında görülmemiş bir şiirselliği ortaya koyan ürünlerdir. Bu kitapla birlikte Haşim'e saldırılar arttı. Ölçü ve Türkçe bilmemekle, toplum sorunlarına ilgisizlikle suçlandı. Yine de şiirleriyle 20'nci yüzyılın ilk çeyreğini etkilemeyi başardı. |
||
− | AHMET HÂŞİM’İN ŞİİRLERİ |
||
− | |||
− | |||
− | MERDİVEN |
||
− | |||
− | Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden |
||
− | Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak |
||
− | Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak… |
||
− | |||
− | Sular sarardı… yüzün perde perde solmakta |
||
− | Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta… |
||
− | |||
− | Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller |
||
− | Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller |
||
− | Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer? |
||
− | |||
− | Bu bir lisân-ı hafîdir ki rûha dolmakta |
||
− | Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta… |
||
− | |||
− | SONBAHAR |
||
− | Bir taraf bahçe, bir tarafta dere; |
||
− | Gel uzan sevgilim benimle yere, |
||
− | Suyu yâkûta döndüren bu hazân |
||
− | Bizi gark eyliyor düşüncelere… |
||
− | |||
− | YARI YOL |
||
− | Nasıl istersen öyle dinle, bakın; |
||
− | Dalların zirvesindeyiz ancak, |
||
− | Yarı yoldan ziyâde yerden uzak, |
||
− | Yarı yoldan ziyâde mâha yakın. |
||
− | |||
− | |||
− | KADIN NEDİR, ÇİÇEK NEDİR? |
||
− | |||
− | Kadın nedir?... O münevver menekşedir ki uçar, |
||
− | Samîm-i hüsn-i baharında hande-i âfâk; |
||
− | Çiçek nedir?... O da bir aşk-ı mütebessimdir ki |
||
− | Şemim-i rûh-ı behiminde bir kadınlık var!... |
||
− | |||
− | Çiçek meâl-i ebeden terekküb etmiş ise, |
||
− | Kadın hayâl-i ezelden temessül etmiştir, |
||
− | Bu; mâh ü mihre mutâbık bir teşâbühtür; |
||
− | O, rûh-ı rikkate âid, bu kalbe âid ise… |
||
− | |||
− | Kadın, semâ; o da bir nuhbe-i tesellidir, |
||
− | Kadın, çiçek, o da bir hande-i nihânîdir; |
||
− | Bu iki rûh-ı nefisin meâli sevdâdır!... |
||
− | |||
− | Bu cân-rübâ, bu iki zühre, böyle hem–dil iken; |
||
− | Sezâ mıdır ki demek aşka, sen çiçeksin, sen, |
||
− | Sezâ mıdır ki demek her şeye kadınlıktır?... |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | KADIN NEDİR, ÇİÇEK NEDİR? |
||
− | |||
− | Kadın nedir?... O ışıklı menekşedir ki uçar, |
||
− | Baharın güzelliği içinde ufukların gülüşü. |
||
− | Çiçek nedir?... O da bir gülümseyen aşktır ki |
||
− | Temiz ruhunun güzel kokusunda bir kadınlık var!... |
||
− | |||
− | Çiçek sonrasızlığın anlamından meydana gelmiş ise, |
||
− | Kadın öncesizliğin hayalinden cisimlenmiştir. |
||
− | Bu, aya ve güneşe uygun birer benzerliktir; |
||
− | O, inceliğin ruhuna özgü, bu ise kalbe özgü… |
||
− | |||
− | Kadın, gökyüzü; o da bir seçkin avunmadır, |
||
− | Kadın, çiçek, o da bir gizli gülüştür, |
||
− | Bu iki güzel ruhun anlamı sevgidir… |
||
− | |||
− | Bu gönül çelen, bu iki çiçek böyle gönüldeş iken; |
||
− | Yaraşır mı demek aşka, sen çiçeksin, sen, |
||
− | Yaraşır mı demek her şeye kadınlıktır?... |
||
− | |||
− | |||
− | GÖZLERİNİN İLHAMI |
||
− | |||
− | Pür-hande leyâlin –bütün âvâre ve berrak,- |
||
− | Seyyâle-i eshârı nigâhından uçarken; |
||
− | Sen, ey güzelim, rûhumu rûhunla öperken. |
||
− | Rûhumdan uçar rûhuna bir bûse-i müştak! |
||
− | |||
− | Rûhumdan uçar rûhuna mezhûr ü girizân |
||
− | Bir hande-i ma’sûmesi bir tıfl-ı garâmın; |
||
− | Bir tıfl-ı garâmın, ki olur şi’r-i nigâhın, |
||
− | Her lâhzada üstünde emel-bâr ü nigehbân!.. |
||
− | |||
− | Ey hey emelim, her elemim, hiss ü hayâlim, |
||
− | Oldukça senin öylece aşkınla müheyyic; |
||
− | Kalbimde söner giryelerim, rec ü melâlim… |
||
− | |||
− | Her lâhnimi bir bûse-i gül-reng ü münevver, |
||
− | Bir sîne-i sevdâ ile âfâka fısıldar |
||
− | Yazdıkça senin aşk-ı nezihinle müheyyic!.. |
||
− | |||
− | |||
− | GÖZLERİNİN ESİNİ |
||
− | |||
− | Gülüş dolu gecelerin –bütün başı boş ve parlak,- |
||
− | Akıcı tan ağartıları bakışından uçarken; |
||
− | Sen, ey güzelim, ruhumu ruhunla öperken, |
||
− | Ruhumdan uçar ruhuna bir özlemli öpücük! |
||
− | |||
− | Ruhumdan uçar ruhuna büyülenen ve kaçan, |
||
− | Temiz bir gülüşü bir sevgi çocuğunun; |
||
− | Bir sevgi çocuğunun, ki olur bakışının şiiri, |
||
− | Her an üstünde istek saçan ve gözleyen! |
||
− | |||
− | Ey her isteğim, her üzüntüm, duygu ve hayalim, |
||
− | Oldukça senin öylece aşkınla coşkulu; |
||
− | Yüreğimde söner gözyaşlarım, sıkıntım ve usancım… |
||
− | |||
− | Her sözümü gül renkli ve ışıklı bir öpücük, |
||
− | Bir sevgi yüreğiyle ufuklara fısıldar, |
||
− | Yazdıkça senin temiz aşkınla coşarak1.. |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | HİLÂL-İ SEMEN |
||
− | Daha pek yavru, pek küçükken ben, |
||
− | Büyük annem tutardı alnımdan, |
||
− | ’’-Bana bak,böyle dilberim!-’’ derdi. |
||
− | Sonra mâh-ı nev-incilâya bakar, |
||
− | Leb-i mağmûmu bir bükâ saklar, |
||
− | Bir hitâb-ı semayı dinlerdi |
||
− | Ey hayâtımda her doğan derdi |
||
− | Kalbeden bir ziyâ-yı hissiye, |
||
− | Bu duâsıydı eski bir ruhun |
||
− | Sis ve zulmette gizli âtiye. |
||
− | Leyle-i gayb, sırr-ı müstakbel, |
||
− | Çeşm-i sâfında hasta bir çocuğun |
||
− | Gizli fecrin ziyâlarından emel, |
||
− | Bir teselli-i Mihribân olacak, |
||
− | O harâbât-ı târ ü sâkiteye |
||
− | Doğacak belki bir ziyâ-yı şafak. |
||
− | Böyle her nev-hilâli seyretti, |
||
− | O soluk göz şimdi topraktan |
||
− | Seyreder başka bir hilâl-i semen, |
||
− | Ben ki efsâne-î tahayyülden |
||
− | Hep hayâtımda bir emel taşıdım, |
||
− | O solan şi’r-i sâf ü mağmumu |
||
− | Hep o mâziyle duymak isterdim, |
||
− | Gözünün samt-ı pür-füsûnunda. |
||
− | Gel bu şâmın gümüş sükûtunda |
||
− | Bu sedeften hilale karşı senin |
||
− | Bir yeşil buse saklayan gözünün |
||
− | Göreyim cennetinde atimi. |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | YASEMİN AY |
||
− | Daha pek yavru, pek küçükken ben, |
||
− | Büyük annem tutardı alnımdan, |
||
− | ’’-Bana bak,böyle güzelim!-’’ derdi. |
||
− | Sonra yeni parlayan aya bakar, |
||
− | Tasalı dudağı bir ağlama saklar, |
||
− | Göğün seslenişini dinlerdi. |
||
− | Ey hayatımda her doğan derdi |
||
− | Bir duygusal ışığa dönüştüren, |
||
− | Bu duasıydı eski bir ruhun |
||
− | Sis ve karanlıkta gizli geleceğe. |
||
− | Görünmeyeni saklayan gece, geleceğin sırrı, |
||
− | Temiz gözünde hasta bir çocuğun |
||
− | Gizli tanın ışıklarından dilek, |
||
− | Bir sevecen avutma olacak, |
||
− | O karanlık ve suskun yıkıntılara |
||
− | Doğacak belki bir gün ışığı. |
||
− | Böyle her yeni ayı seyretti, |
||
− | O soluk göz ki şimdi topraktan |
||
− | Seyreder başka bir yasemin ayı, |
||
− | Ben ki hayal kurmanın efsanesinden |
||
− | Hep hayatımda bir dilek taşıdım, |
||
− | O solan ve tasalı şiiri |
||
− | Hep o geçmişle duymak istedim, |
||
− | Gözünün büyü dolu susuşunda. |
||
− | Gel bu akşamın gümüş sessizliğinde |
||
− | Bu sedeften aya karşı senin |
||
− | Bir yeşil öpücük saklayan gözünün |
||
− | Göreyim cennetinde geleceğimi. |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | AKŞAMLARIM |
||
− | |||
− | Her akşam üstü ufuklarda bir selâm ararım |
||
− | Her akşam üstü uzak bir semâ-yi muzlimden. |
||
− | Sükût ü zulmet olan bir muhît-i mü’limden |
||
− | Doğar hayâtıma bir hicr-i dâimi sanırım. |
||
− | |||
− | Semâ, senin o zamân mâteminle, hüznünle |
||
− | Deniz, senin o zaman hâtıranla mâlidir. |
||
− | Havâda son nefesin ye’s-i rûhu hâkîdir, |
||
− | Akar sular, dereler son nidâ-yi ye’sinle. |
||
− | |||
− | Emellerimde bu dem bir hubûb-ı târ uyanır. |
||
− | Kederlerimde büyük bir sükût-ı zıll u havâ, |
||
− | Başım elimde, uzaklarda ihtizâr-ı mesâ, |
||
− | Dumanlı, gölgeli bir sâha-î hayâli uzanır. |
||
− | |||
− | Hayâl ü hissimi reng-i muhite benzeterek |
||
− | Zevâl-i ömrümü seyreyliyor sanır nazarım. |
||
− | Erir bu dem kalır ufkumda bî-ziyâ bir renk |
||
− | Hakayıkım, elemim, zulmetim, düşüncelerim. |
||
− | |||
− | Şemîm-i valsını bir nağme, bir havâ, bir zıl, |
||
− | Bu dem muhit-i hayâlâta anlatır bir bir. |
||
− | Bu dem, bu dem senin, ey rûh-ı gâib ü zâil |
||
− | Cunûn-ı ekşimi tenvime geldiğin demdir. |
||
− | |||
− | Buhâr-ı şâm ile dağlar, denizler, ormanlar |
||
− | Gurub eder gibi bir başka cevf-i esrâra, |
||
− | Uzak ufukların üstünde mest ü âvâre |
||
− | Sükût-ı firkati ervâha Zühre nakleyler. |
||
− | |||
− | Başım elimde, sorar gözlerim ufuklardan |
||
− | Şemîm-i vaslını bir nefha, bir havâ senden; |
||
− | Bakıp ufûlüne her şâm-ı mü’limin sanırım |
||
− | Doğar sükut ile akşamlarım mezârından… |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | AKŞAMLARIM |
||
− | |||
− | Her akşam üstü ufuklarda bir selâm ararım |
||
− | Her akşam üstü uzak bir karanlık gökten. |
||
− | Sessizlik ve karanlık olan bir üzücü çevreden, |
||
− | Doğar hayatıma bir sürekli ayrılık sanarım. |
||
− | |||
− | Gökyüzü, senin o zaman yasınla, üzüntünle |
||
− | Deniz, senin o zaman anınla doludur. |
||
− | Havada son nefesin ruh sıkıntısını anlatır, |
||
− | Akar sular, dereler son karamsar seslenişinle. |
||
− | |||
− | İsteklerimde bu sıra bir karanlık tohum uyanır. |
||
− | Acılarımda büyük bir gölge ve hava sessizliği, |
||
− | Başım elimde, uzaklarda akşamın can çekişmesi, |
||
− | Dumanlı, gölgeli bir hayal alanı uzanır. |
||
− | |||
− | Hayal ve duygumu çevrenin rengine benzeterek |
||
− | Ömrümün sona erişini gözlüyor sanır bakışım. |
||
− | Erir o zaman kalır ufkumda ışıksız bir renk |
||
− | Gerçeklerim, üzüntüm, karanlığım, düşüncelerim. |
||
− | |||
− | Kavuşmanın güzel kokusunu bir ezgi, bir hava, bir gölge, |
||
− | Bu sıra hayallerin çevresine anlatır bir bir. |
||
− | Bu sıra, bu sıra senin, ey yiten ve yok olan ruh |
||
− | Gözyaşlarımın çığlığını uyutmaya geldiğin andır. |
||
− | |||
− | Akşamın buharı ile dağlar, denizler, ormanlar |
||
− | Batar gibi bir başka sır boşluğuna |
||
− | Uzak ufukların üstünde sarhoş ve başıboş |
||
− | Ayrılığın sessizliğini ruhlara Çobanyıldızı taşır. |
||
− | |||
− | Başım elimde, sorar gözlerim ufuklardan |
||
− | Kavuşmanın kokusunu bir esinti, bir hava senden; |
||
− | Bakıp gidişine her üzücü akşamın sanırım |
||
− | Doğar sessizlik ile akşamlarım mezarından… |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | ÇIKTIĞIN GECELER |
||
− | |||
− | Bazan sarı bir çehre-i rü’yâ gibi hissiz |
||
− | Tenhâ bir ufuktan görünürsün bize sessiz… |
||
− | |||
− | Çehrenden akan hüzn-i ziyâ, hüzn-i müebbed, |
||
− | Her rûha döker giryeli bir hasret ü gurbet |
||
− | Bir hasret ü gurbet ki bütün geçmişe âid: |
||
− | |||
− | Günlerle ölen hâtıralar… Her şeyi râkid |
||
− | Her bir şeyi pür-hande yapan mâzi-yi mes’ûd... |
||
− | Bir lâhza sevilmiş, unutulmuş, keder-âlûd |
||
− | Rü’yâlı kadın gözleri… Âsûde semâlar: |
||
− | Sislerde solan gizli ziyâlar gibi muğber |
||
− | Akşam dökülen reng-i tahayyül gibi meşkûk, |
||
− | Simâ-yı sükûtunda yüzen mübhem ü metrûk… |
||
− | Göklerde ilerler yine âheste cebînin, |
||
− | Eşkâli dağılmış uyur altında zemînin |
||
− | Bir gölge rükûdiyle hayât-ı ezelisi, |
||
− | Nûrundan akar yerlere bir sâye-i hissî… |
||
− | |||
− | Her şey dağılır, ince dumanlar gibi bî-renk |
||
− | Yalnız bir ağaçtan duyulan bu küçük âhenk |
||
− | Leylin bu sükûtunda hafîye’sini saklar: |
||
− | Bir bülbül-i âvâre melâl-i şebe ağlar… |
||
− | |||
− | Sihrin o kadar nâfiz olur fikr ü hayâle |
||
− | Her şey değişir titreyerek hüsn-i muhâle, |
||
− | Bir mestî-yi huylâ vü ziyâ gözleri sisler |
||
− | Artıl bütün eşyâ bize rü’yâlara benzer: |
||
− | Gök sir-i serâbınla olur çöl gibi mûhiş |
||
− | Nûrunla eder –şübhe-i eb’âda boğumuş- |
||
− | Bir belde-i rü’yâ vü sükût ufka tecellî; |
||
− | Ezhârı ziyâ, arzı bulut, bâdı tesellî; |
||
− | Dâmânına bir nehr-i hayâli uzanır leb |
||
− | Üstünde uyur gölgeli bir gaşy-ı mükevleb; |
||
− | Pûşîde, soluk, ince ziyâ-kalb kadınlar, |
||
− | Nehrin uzanan sâhil-i rü’yâsını dinler… |
||
− | Pûşîde kadınlar, bu kamer gözlü kadınlar |
||
− | Hep hâtıralardır ki geçen günlere inler, |
||
− | Hep hâtıralardır ki ziyân ufku sararken |
||
− | Sessizce gelir hepsi gezer rûhumu birden… |
||
− | |||
− | ÇIKTIĞIN GECELER |
||
− | |||
− | Bazen düşte görülen sarı bir yüz gibi duygusuz, |
||
− | Issız bir ufuktan görünürsün bize sessiz… |
||
− | |||
− | Yüzünden akan üzüntünün ışığı, sonsuz üzüntü, |
||
− | Her ruha döker ağlayarak bir özlem ve gurbet, |
||
− | Bir özlem ve gurbet ki bütün geçmişe ait: |
||
− | |||
− | Günlerle ölen anılar… Her şeyi durgun kılan, |
||
− | Her bir şeyi gülüşle dolduran mutlu geçmiş… |
||
− | Bir süre sevilmiş, unutulmuş, üzüntülü… |
||
− | Rüyalı kadın gözleri… Dingin gökler: |
||
− | Sislerle solan gizli ışıklar gibi kırgın |
||
− | Akşam dökülen hayal rengi gibi kuşkulu, |
||
− | Sessiz yüzünde yüzer belirsiz ve bırakılmış… |
||
− | Göklerde ilerler yine yavaşça korkağın, |
||
− | Biçimleri dağılmış uyur altında yerin |
||
− | Bir gölge durgunluğuyla öncesiz hayatı |
||
− | Işığından akar yerlere bir duygu gölgesi… |
||
− | |||
− | Her şey dağılır, ince dumanlar gibi renksiz |
||
− | Yalnız bir ağaçtan duyulan bir küçük ahenk |
||
− | Gecenin bu sessizliğinde gizli üzüntüsünü saklar: |
||
− | Bir başıboş bülbül gecenin acısına ağlar… |
||
− | |||
− | Büyün o kadar işler ki düşünce ve hayale |
||
− | Her şey dönüşür titreyerek erişilmez bir güzelliğe, |
||
− | Bir huyla ve ışık sarhoşluğu gözleri sisler |
||
− | Artık bütün eşya bizce düşlere benzer: |
||
− | Gök serabının büyüsüyle çöl gibi korkulu olur. |
||
− | Aydınlığınla –uzaklığın kuşkusuna kapılmış- |
||
− | Bir düş ve sessizlik ülkesi ufukta belirir, |
||
− | Çiçekleri ışık, toprağı bulut, rüzgârı avuntu kılar; |
||
− | Eteğine bir hayalî ırmak dudağını uzatır, |
||
− | Üstünde uyur gölgeli bir yıldızlı baygınlık; |
||
− | Örtünmüş, soluk, ince, aydınlık yürekli kadınlar |
||
− | Hep anılardır ki geçen günlere inler, |
||
− | Hep anılardır ki ışığın ufku sararken |
||
− | Sessice gelir, hepsi gezer ruhumu birden… |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | O |
||
− | |||
− | Bir hasta kadın, Dicle’nin üstünde, her akşam |
||
− | Bir hasta çocuk gezdirerek, çöllere gül-fâm |
||
− | Sisler uzanırken, o senin doğmanı bekler. |
||
− | |||
− | Yorgun gibi mühmel duran âsûde ufuklar |
||
− | Titrer, silinir… Dâmen-i şeb her şeyi saklar |
||
− | İklîm-i hayâlâta bakan bir nazar-ı dür |
||
− | Hüzniyle doğar necm-i semâ sâkit ü mahmûr; |
||
− | Bir mâilik üstünde yanar gizli ziyâlar; |
||
− | Leylin bütün ezhârı semâlarda açarlar |
||
− | Leylin bütün ezhârı, bütün rûh-ı ziyâsı; |
||
− | Bir nefha-yi mechülenin eşyâya temâsı |
||
− | Zulmetlerin esrârını baştan başa sallar, |
||
− | Sen âh, doğarsın o zaman, mest ü ziyâdâr… |
||
− | |||
− | Sâhilleri sessiz dolaşan hasta hayâle, |
||
− | Bir nûr-ı teselli taşır altındaki hâle |
||
− | Hattâ o soluk çehreye nûrun dokunurken |
||
− | Bir bûseye benzerdi ki gelmiş ona senden… |
||
− | |||
− | Nehrin gece, rüyâ ve serâirle boğulmuş |
||
− | Ufkunda tahassürler okur gam-zede bir kuş |
||
− | Bir giryeli ses –belki kadın, belki de erkek- |
||
− | Söyler gecenin şi’rine bir aşk, bir âhenk… |
||
− | |||
− | Nûrun dökülür, sâhil erir, karşıki yerler |
||
− | Bir hâb-ı münevverde hep eşkâlini gizler; |
||
− | Simîn dumanlarda ölür rûh-ı menâzır, |
||
− | Bir ra’şe-i zerrin ile tâ karşıda yer yer, |
||
− | Mahmûr ışıklar yüzer esrâr üzerinde |
||
− | Yorgun sular üstünde kanar bir şeb-i hande… |
||
− | |||
− | Her lerze, her âhenk bulut, hâb oluyorken, |
||
− | Bir feyz-i umûmî-yi ziyâdâr ile birden |
||
− | Sâkin soluyorken gece eşbâh ü avâlim |
||
− | Yalnız o ziyâlarda kalır sâkin ü muzlim. |
||
− | Ey mâh cebînin o cebîn-î keder ü gam; |
||
− | Altında o yorgun o soluk heykel-î mâtem! |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | O |
||
− | |||
− | Bir hasta kadın, Dicle’nin üstünde her akşam |
||
− | Bir hasta çocuğu gezdirerek, çöllere gül renkli |
||
− | Sisler uzanırken, o senin doğmanı bekler. |
||
− | |||
− | Yorgun gibi ihmal edilmiş duran sessiz ufuklar |
||
− | Titrer, silinir… Gecenin eteği her şeyi saklar. |
||
− | Hayaller ülkesine bakan bir uzak göz |
||
− | Acısıyla doğar gökteki yıldız suskun ve uykulu, |
||
− | Bir mavilik üstünde yanar gizli ışıklar; |
||
− | Gecenin bütün çiçekleri göklerde açarlar, |
||
− | Gecenin bütün çiçekleri, bütün ışıkların ruhu, |
||
− | Bilinmeyen bir esintinin eşyaya dokunması, |
||
− | Karanlıkların esrarını baştan başa sallar, |
||
− | Sen ah doğarın o zaman, sarhoş ve parlak… |
||
− | |||
− | Kıyıları sessiz dolaşan hasta hayale, |
||
− | Bir avunma ışığı taşır alnındaki ayla; |
||
− | Hatta o soluk yüze ışığın dokunurken, |
||
− | Bir öpücüğe benzerdi sanki gelmiş ona senden. |
||
− | |||
− | Irmağın gece düş ve sırlarla boğulmuş |
||
− | Ufkunda özlemler okur bir üzüntülü kuş. |
||
− | Bir ağlamaklı ses –belki kadın, belki de erkek- |
||
− | Söyler gecenin şiirin bir aşk, bir ahenk… |
||
− | |||
− | Işığın dökülür, kıyı erir, karşıki yerler |
||
− | Bir aydınlık uykuda hep biçimlerini gizler; |
||
− | Gümüşten dumanlarda ölür manzaraların ruhu, |
||
− | Bir altın titreyişiyle tâ karşıda yer yer, |
||
− | Uykulu ışıklar yüzer sırlar üzerinde |
||
− | Yorgun sular üstünde konar bir gülüş gecesi… |
||
− | |||
− | Her ürperiş, her ahenk bulut ve uyku oluyorken, |
||
− | Bir genel ışık bolluğu ile birden |
||
− | Sessizce soluyorken gece cisimler ve dünyalar |
||
− | Yalnız o ışıklarda kalır durgun ve karanlık, |
||
− | Ey ay alnın, o acılı ve üzüntülü alın, |
||
− | Altında o yorgun, o soluk yas heykeli! |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | HAZÂN |
||
− | |||
− | Ey eski kamer, sen bizi elbette bilirsin! |
||
− | Annemdi o nurunda gezen zıll-ı mehâsin, |
||
− | Bendim o çocuk bendim o simâ-yı tahayyür. |
||
− | Bir gün ki hazân ufka kızıl dalgalı bir nur, |
||
− | Bir kamlı ziyâ haşrediliyorken onu bir yed, |
||
− | Bir bâd-ı haşin aldı o rüyâyı müebbed. |
||
− | On beş sene evvelki hakikat hep o gündür |
||
− | Ruhumda bugün zulmet-i pür-girye onundur. |
||
− | On beş senedir, ufka güneş kanlı düşerke |
||
− | Tenhâ ovadan, boş dereden akşamın erken |
||
− | Hüzniyle susan meşcerelerden gam-ı Eylül |
||
− | Bir gölge yaparken, onu bir savt-ı tegafül |
||
− | Hasretle sorar kalbimi imlâ eden âha, |
||
− | Yerlerde yatan sisli, donuk hüsn-i tebâha. |
||
− | |||
− | Avâre felâket gülü, altın kırizantem, |
||
− | Her tarh-ı hazân üstünde dökmüş yine mâtem |
||
− | Durgun sular üstünde perişân ü mükedder |
||
− | Faslın dağınık rûhu bulut, sis gibi titrer; |
||
− | Yorgun, sarı yapraklar uçar bir kuru daldan, |
||
− | Bir hasta güneş ufka döker sâye-i ma’den; |
||
− | Ey sonra semalarda da ey eski kamer, sen |
||
− | Hüznünle yaparken acı bir levha-i şîven, |
||
− | Çöllerde kalan bir küçücük makber-i bî-kes |
||
− | Yollar da muhitâta kesik, şehkalı bir ses! |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | GÜZ |
||
− | |||
− | Ey eski ay, sen bizi elbette bilirsin! |
||
− | Annemdi o ışığında gezen güzellikler gölgesi, |
||
− | Bendim o çocuk, bendim o şaşkın yüz. |
||
− | Bir gün ki güz ufka kızıl dalgalı bir aydınlık, |
||
− | Bir kanlı ışık topluyorken, onu bir el, |
||
− | Bir sert rüzgâr aldı o düşü sonsuza dek. |
||
− | On beş yık önceki gerçek hep o gündür, |
||
− | Ruhumda bütün gözyaşı dolu karanlık onundur. |
||
− | On beş yıldır ufka güneş kanlı düşerken |
||
− | Issı ovadan, boş dereden, akşamın erken |
||
− | Üzüntüsüyle susan korulardan Eylül tasası |
||
− | Bir gölge yaparken, onu bilmezlikten gelen bir ses |
||
− | Özlemle sorar kalbimi dolduran âha, |
||
− | Yerlerde yatan, sisli donuk tükenmiş güzelliğe. |
||
− | |||
− | Başıboş felâket gülü, altın kasımpatı, |
||
− | Her gelen güz üstüne dökmüş yine yas, |
||
− | Durgun sular üstünde perişan ve üzgün |
||
− | Mevsimin dağınık ruhu bulut, sis gibi titrer; |
||
− | Yorgun, sarı yapraklar uçar bir kuru daldan, |
||
− | Bir hasta güneş ufka döker maden gölgesi; |
||
− | En sonra göklerde de ey eski ay, sen |
||
− | Üzüntünle çizerken acı bir yas tablosu, |
||
− | Çöllerde kalan bir küçücük, kimsesiz mezar |
||
− | Yollar da bu çevrelere kesik, hıçkırıklı bir ses! |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | HASTA İKEN |
||
− | |||
− | Bir gün yine biçâre kadın hasta uzanmış |
||
− | Tüllerde… |
||
− | Uzaklıkları bir sâye-i mûhiş, |
||
− | Bir dul gibi örterdi dumanlarla, elemle, |
||
− | Hep gölge adımlar bir âheng-i ademle, |
||
− | Vâdileri kaplardı serâpâ gece sessiz. |
||
− | Eb’âdı boğan reng-i tehassüs gibi bir sis, |
||
− | Bir lerciş-i sâkinle günün na’şını örter… |
||
− | |||
− | Titrek, karışık, hasta, hayâlî, sarı güller |
||
− | Yerlerde açılmıştı; semâlar ölü, durgun, |
||
− | Olmuştu bütün hab ü hâyâlat ile meskûn. |
||
− | Bir vâlide, bir zevc-i mükedder, sonra mübhem |
||
− | Bir ince çocuk çehresi –ben- muzlim ü ebkem, |
||
− | Bî-his uzanan hastayı durmuş düşünürken, |
||
− | Akşam mütemâdi dolarak pencerelerden, |
||
− | Vermişti o sâkin odanın hüznüne bir renk, |
||
− | Bir reng-i küdûret ki eder bizleri dil-tenk. |
||
− | |||
− | Zulmet o kadar doldu ki âfâk silindi, |
||
− | Elvâha, mesâfâta, yere gölgeler indi. |
||
− | Solmuştu o gölgeyle o sâkit ser-i müşfik, |
||
− | Tüllerde yatan hastayı sarmıştı karanlık; |
||
− | Gözler, ölü göller gibi bi-lem’a vü hâlî, |
||
− | Olmuştu bütün mevt-i muhitât ile mâlî… |
||
− | |||
− | Lâkin o zaman doğdu senin çehre-i lâlin, |
||
− | Ey mâh ki tüllerde yatan rûh-ı melâlin, |
||
− | Bir hemser-i ulvi-i semâvisi idin sen, |
||
− | Bir safha-i rüyâ gibi bî-renk idi çehren! |
||
− | |||
− | Yükseldin ufuklarda ağır, mübhem ü mahmûr; |
||
− | Zulmette ipek, ince dumanlar gibi bir nûr, |
||
− | Âfâka yayarken mütemâdî sarı bir fer, |
||
− | Birden o donuk gözlere dolmuştu kamerler… |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | HASTA İKEN |
||
− | |||
− | Bir gün yine zavallı kadın hasta uzanmış |
||
− | Tüllerde… |
||
− | Uzaklıkları korkunç bir gölge, |
||
− | Bir dul gibi örterdi dumanlarla, acıyla, |
||
− | Hep gölge adımlar bir yokluk uyumuyla, |
||
− | Vadileri kaplardı baştan başa gece sessiz. |
||
− | Uzaklıkları boğan duyuşun rengi gibi bir sis, |
||
− | Bir sessiz titreyişiyle günün ölüsünü örter… |
||
− | |||
− | Titrek, karışık, hasta, hayali sarı gözler |
||
− | Yerlerde açılmıştı, gökler ölü, durgun, |
||
− | Olmuştu bütün rüya ve hayaller ile yüklü. |
||
− | Bir anne, bir kaygılı koca, sonra belirsiz |
||
− | Bir ince çocuk yüzü –ben- karanlık ve dilsiz, |
||
− | Duygusuz uzanan hastayı durmuş düşünürken, |
||
− | Akşam aralıksız dolarak pencerelerden, |
||
− | Vermişti o durgun odanın üzüntüsüne bir renk, |
||
− | Bir tasalı renk ki içimizi daraltır. |
||
− | |||
− | Karanlık o kadar doldu ki ufuklar silindi, |
||
− | Görünüşlere, uzaklıklara, yere gölgeler indi. |
||
− | Solmuştu o gölgeyle o suskun sevecen baş, |
||
− | Tüllerde yatan hastayı sarmıştı karanlık; |
||
− | Gözler, ölü göller gibi pırıltısız ve boş, |
||
− | Dolmuştu bütün çevrelerin ölümüyle… |
||
− | |||
− | Ama o zaman doğdu senin kırmızı yüzün, |
||
− | Ey ay ki tüllerde yatan usanmış ruhun |
||
− | Göklerdeki inen yüce bir arkadaşıydın sen, |
||
− | Bir rüya tablosu gibi renksiz idi yüzün! |
||
− | |||
− | Yükseldin ufuklarda ağır, belirsiz ve uykulu; |
||
− | Karanlıkta ipek, ince dumanlar gibi bir ışık |
||
− | Ufuklara yayarken sürekli, sarı bir aydınlık, |
||
− | Birden o donuk gözlere dolmuştu aylar… |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | NEHİR ÜZERİNDE |
||
− | |||
− | Akşam… Sarı bir hasta semâ… Bir gam-ı meçhûl… |
||
− | Sisler gibi tutmuş yine sâhlleri Eylûl, |
||
− | Bir hüzn-i mezehheb gibi durgun yine Dicle, |
||
− | Sessizliği olmuş yine rüyâlara halce, |
||
− | Faslın yeni lerzişleri her sâyede mahsûs, |
||
− | Gûyâ ki uyur kalb-i tabiatta bir ’’efsûs’’! |
||
− | Her şey o kadar gamlı, soluk, mübhem ü bî-fer, |
||
− | Gûyâ ki ölü hüzn-i sevâhilde perîler… |
||
− | |||
− | Çıkmıştık o gün Dicle’ye; sessizce kürekler |
||
− | Nehrin zehebî sîne-i emyâhını yırtar, |
||
− | Ağlardı o altın suyun üstünde bir âhenk, |
||
− | Serperdi o bî-kes sese akşam sarı bir renk, |
||
− | Gûyâ ki o gün Dicle’nin üstündeki mâtem |
||
− | Âfâka sürükler sarı güller, kırizantem… |
||
− | Solmuştu onun hüzn sîmâ-yı berînî |
||
− | Bir ince tül altında duran zülf-i zerînî |
||
− | Akşamların enfâsına düşmüş uçuşurken |
||
− | Sarmıştı o sâkin yüzü bir gölge semâdan, |
||
− | Dalmıştı o gözler edebiyyetlere… Yorgun, |
||
− | Yorgundu o gözlere bakan rûh-ı melûlün |
||
− | Akşam gibi asâbı geren reng-i garibi… |
||
− | |||
− | Gûyâ ki kamer! sendin onun rûh-ı necibi |
||
− | Sendin ki eden hüznünü mehtâba müşâbih; |
||
− | Her şey o nazarlarda semâlarla müşâfih |
||
− | Her şey sana bir parça yakın, sâf, ebedîydi. |
||
− | |||
− | Sâhilde ezân seslerinin aks-i medîdi |
||
− | Bî-tâb uzanırken dönüyorduk… Yine sâkin |
||
− | Mübhem sarı yıldızları bir leyl-i hazânın |
||
− | Tenhâ sular üstünde açıp titreşiyorken |
||
− | Artık daha vâzıhtın o gözlerde kamer, sen! |
||
− | |||
− | Ey sen, ey onun rûhu ve ey mâtem-i seyyâl, |
||
− | Ey şimdi bakan hüznüme, âh, ey kamer-i lâl! |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | IRMAK ÜZERİNDE |
||
− | |||
− | Akşam… Sarı bir hasta gök… Ne olduğu bilinmez bir tasa… |
||
− | Sisler gibi tutmuş yine kıyıları Eylül, |
||
− | Yaldızlı bir üzüntü gibi durgun yine Dicle, |
||
− | Sessizliği olmuş yine düşlere gelin odası. |
||
− | Mevsimin yeni titreyişleri her gölgede duyuluyor, |
||
− | Sanki uyuyor doğanın yüreğinde bir ’’eyvah!’’ |
||
− | Her şey o kadar üzgün, soluk, belirsiz ve güçsüz, |
||
− | Sanki ölüyor kıyıların üzüntüsüyle periler… |
||
− | |||
− | Çıkmıştık o gün Dicle’ye; sessizce kürekler |
||
− | Irmağın yaldızlı sulardan bağrını yırtar, |
||
− | Ağlardı o altın suyun ütünde bir ahenk, |
||
− | Serperdi o kimsesiz sese akşam sarı bir renk. |
||
− | Sanki o gün Dicle’nin üstündeki yas |
||
− | Ufuklara sürükler sarı gülleri, kasımpatını… |
||
− | Solmuştu onun acısıyla yüce yüzü, |
||
− | Bir ince tül altında duran altın saçı |
||
− | Akşamların soluğuna düşmüş uçuşurken |
||
− | Sarmıştı o durgun yüzü bir gölge gökten, |
||
− | Dalmıştı o gözler sonsuzluklara… Yorgun, |
||
− | Yorgundu o gözlere bakan üzgün ruhun |
||
− | Akşam gibi sinirleri geren garip rengi… |
||
− | |||
− | Sanki, ay, sendin onun soylu ruhu; |
||
− | Sendin onun acısını ayışığına benzeten. |
||
− | Her şey o bakışlarda göklerle yüz yüze, |
||
− | Her şey sana bir parça yakın, temiz, sonsuzdu. |
||
− | |||
− | Kıyıda ezan seslerinin uzayan yankısı |
||
− | Güçsüz uzanırken dönüyorduk… Yine durgun, |
||
− | Belirsiz, sarı yıldızları bir güz gecesinin |
||
− | Issız sular üstünde açıp titreşiyorken, |
||
− | Artık daha belirgin o gözlerde sen, ay! |
||
− | |||
− | Ey sen, ey onun ruhu ve ey akıcı yas, |
||
− | Ey şimdi bakan acıma, âh, ey kırmızı ay! |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | KARİ’E |
||
− | |||
− | Muzlim şeceristân arasında |
||
− | Esrâr ile yekpâre münevver |
||
− | Bir yoldur açılmış sana derdim. |
||
− | |||
− | Kari, bu kitâbın gecesinde |
||
− | Mehtâbı seninçin yere serdim. |
||
− | |||
− | OKURA |
||
− | |||
− | Karanlık orman arasında |
||
− | Sırlar ile bütünleşmiş aydınlık |
||
− | Bir yoldur açılmış sana derdim |
||
− | |||
− | Okur, bu kitabın gecesinde, |
||
− | Ayışığını senin için yere serdim. |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | -GÖL SAATLERİ- |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | MUKADDİME |
||
− | |||
− | Seyr eyledim eşkâl-i hayâtı |
||
− | Ben havz-ı hayâlin sularında, |
||
− | Bir aks-i mülevvendir onunçün |
||
− | Arzın bana ahçâr ü nebatı. |
||
− | |||
− | ÖNDEYİŞ |
||
− | |||
− | Gözledim hayatın biçimlerini |
||
− | Ben hayal havuzunun sularında, |
||
− | Bir renkli yansımadır onun için |
||
− | Yeryüzünün bana taşları ve bitkileri. |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | ÖĞLE |
||
− | |||
− | Yeşil sularda büyük inciden çiçekler açar, |
||
− | Gümüş böcekler okur âba bir neşîde-i hâb, |
||
− | Durur sevâhilin üstünde bî-heves, bî-tâb, |
||
− | Güneş ziyâsını içmiş benât-ı hâb ü serâb… |
||
− | |||
− | ÖĞLE |
||
− | |||
− | Yeşil sularda büyük inciden çiçekler açar, |
||
− | Gümüş böcekler okur suya bir uyku şiiri, |
||
− | Durur kıyıların üstünde hevesiz, güçsüz, |
||
− | Güneş ışığını içmiş uyku ve serap kızları. |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | ÖĞLEDEN SONRA |
||
− | |||
− | İçer gümüş kıyılardan remîde âhûlar, |
||
− | Ve onların sesi eyler bütün sükûtu harâb, |
||
− | Eder bu da’veti, durgun sulardan, istiğrâb |
||
− | Gürültüsüz ve uzak mâi diğer âhûlar… |
||
− | |||
− | ÖĞLEDEN SONRA |
||
− | |||
− | İçer gümüş kıyılardan ürkek ceylanlar, |
||
− | Ve onların sesi bütün sessizliği bozar; |
||
− | Bu çağrıyı durgun sulardan şaşkınlıkla karşılar |
||
− | Gürültüsüz ve uzak, mavi öbür ceylanlar… |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | AKŞAM |
||
− | |||
− | Susar meşâcir-i pür-şâm içinde bülbül-i âb, |
||
− | Sular semâ-yi hayâlâtı eyler istiâb, |
||
− | Döner bu sâhil-i nîlîye gölgeden kuşlar, |
||
− | Ağızlarında güneşten birer kızıl dür-i nâb. |
||
− | |||
− | AKŞAM |
||
− | |||
− | Susar akşam dolu ağaçlıklarda su bülbülü, |
||
− | Sular hayallerin göğünü içine alır, |
||
− | Döner bu mavi kıyıya gölgeden kuşlar, |
||
− | Ağızlarında güneşten birer kızıl parlak inci. |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | GECE |
||
− | |||
− | Nücûm ü mâhı dökülmüş semânın eşcâra, |
||
− | Melül manzaralar şimdi bir gümüşlü sehâb; |
||
− | Derin sulardaki ecrâmı avlayan kuşlar |
||
− | Eder havâli-yi pür-nûr-ı mâh-tâba şitâb… |
||
− | |||
− | GECE |
||
− | |||
− | Yıldızları ve ayı dökülmüş göğün ağaçlara, |
||
− | Üzgün manzaralar şimdi bir gümüşlü bulut; |
||
− | Derin sulardaki yıldızları avlayan kuşlar |
||
− | Ayışığının aydınlığıyla dolu yörelere koşar… |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | GECE YARISI |
||
− | |||
− | Ve ansızın suya etmekle mâh-ı dûr sukut, |
||
− | Miyâh-ı rûhumu andırdı safha-i tâlâb: |
||
− | O rûh içinde muzî bir garip neylûfer |
||
− | Bütün elemlerin üstünde müncelî ter ü tâb… |
||
− | |||
− | GECE YARISI |
||
− | |||
− | Ve ansızın suya düşmekle uzaktaki ay, |
||
− | Ruhumu sularını andırdı gölün üstü: |
||
− | O ruh içinde ışık saçan bir garip nilüfer |
||
− | Bütün acıların üstünde parladı diri ve taze... |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | SEHER |
||
− | |||
− | Ağaçların seherî zirvesinde titreşiyor |
||
− | Tuyûr-ı fâniye-i âlem-i tahayyül ü hâb. |
||
− | Semâyı kaplayacak, şimdi gazeler gibi nûr |
||
− | Zavallılar kalacaklar esir-i ufk ü türâb, |
||
− | Ve onların gözü eyler nücûm-ı fecre itâb |
||
− | Ve onların sesi eyler ’’nihâyet’’ i işrâb… |
||
− | |||
− | TAN AĞARTISI |
||
− | |||
− | Ağaçların tanla ağaran tepesinde titreşiyor |
||
− | Hayal ve uyku evreninin ölümlü kuşları. |
||
− | Göğü kaplayacak,şimdi, tüller gibi aydınlık |
||
− | Zavallılar kalacaklar ufkun ve toprağın tutsağı |
||
− | Ve onların gözü tan yıldızlarına çıkışır |
||
− | Ve onların sesi ’’son’’ u anlatır. |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | -GÖL KUŞLARI- |
||
− | |||
− | |||
− | SİYAH KUŞLAR |
||
− | |||
− | Gurûb u hûn ile perverde-rûh olan kuşlar |
||
− | Kızıl kamışlara, yâkût âba konmuşlar; |
||
− | Ufukta bir ser-i maktû’u andıran güneşi |
||
− | Sükût ü gamla yemişler ve şimdi doymuşlar. |
||
− | |||
− | KARA KUŞLAR |
||
− | |||
− | Gün batımı ve kanla ruhu beslenmiş olan kuşlar |
||
− | Kızıl kamışlara, akut rengi suya konmuşlar; |
||
− | Ufukta bir kesik başı andıran güneşi |
||
− | Sessizlik ve üzüntüyle yemişler ve şimdi doymuşlar. |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | KARANLIKTA BEYAZ KUŞLAR |
||
− | |||
− | Vahşi karaltılardaki sîmîn kuşları |
||
− | Mer’î miyân-ı sîne’yi yeldâda yerleri. |
||
− | Güyâ cihân-ı sayede metrûk-i nûr olan |
||
− | Fecr-âşinâ melikelerin muğber elleri |
||
− | Koymuş kenâr-ı sâhile fağfür kâseler |
||
− | Mâhın birikmiş orda ziyâ-yı mukattarı… |
||
− | |||
− | KARANLIKTA BEYAZ KUŞLAR |
||
− | |||
− | Vahşi karaltılardaki gümüş gibi ak kuşların |
||
− | Uzun gecenin göğsünün yerleri görünüyor; |
||
− | Sanki gölge dünyasında ışıksız bırakılmış olan |
||
− | Tan ağartısını bilen sultanların küskün elleri |
||
− | Koymuş suyun kıyısına Çin işi porselen kâseler |
||
− | Ayın birikmiş orada imbikten çekilen ışığı… |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | MEH-TÂBDA LEYLEKLER |
||
− | |||
− | Kenâr-ı âba dizilmiş, sükûn ile bekler |
||
− | Füsûn-ı mâha dalan pür-hayâl leylekler… |
||
− | |||
− | Havâda bir gölü tanzîr eder semâ bu gece |
||
− | Onun böcekleri gûyâ nücûmdur yek-ser… |
||
− | |||
− | Neden bu âb-ı semâvide avlananlar yok |
||
− | Bu haşr-ı nûr-ı huveynâtı hangi kuşlar yer? |
||
− | |||
− | Eder bu hikmete gûyâ ki vakf-ı rûh ü nazar |
||
− | Füsûn-ı mâha dalan pür-hayâl leyleker… |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | AYIŞIĞINDA LEYLEKLER |
||
− | |||
− | Suyun kıyısına dizilmiş, dinginlik ile bekler |
||
− | Ayın büyüsüne dalan hayal dolu leylekler… |
||
− | |||
− | Havada bir gölün benzerini yaratır gök bu gece |
||
− | Onun böcekleri şanki yıldızlardır baştan başa… |
||
− | |||
− | Neden bu gökyüzündeki suda avlananlar yok |
||
− | Bu kaynaşan ışıklı hayvancıkları hangi kuşlar yer? |
||
− | |||
− | Bu sırrı çözmeye sanki ruhu ve bakışıyla çalışır |
||
− | Ayın büyüsüne dalan hayal dolu leylekler… |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | KUĞULAR |
||
− | |||
− | Suda yorgun, muzî tecelliler |
||
− | Ediyor bir tekarrübü ifşâ: |
||
− | |||
− | Kuğular, leyl içinde, sîne-küşâ |
||
− | Geliyor, gözlerinde mestîler; |
||
− | Sanki mahmûl-i hande keştîler |
||
− | Ki olunmuş nûcûmdan inşâ… |
||
− | |||
− | KUĞULAR |
||
− | |||
− | Suda yorgun, ışıklı görünüşler |
||
− | Bir yaklaşmayı açığa vuruyor: |
||
− | |||
− | Kuğular, gece içinde, göğüs bağır açık |
||
− | Geliyor, gözlerinde sarhoşluklar; |
||
− | Sanki gülümseme yüklü gemiler |
||
− | Ki yıldızlardan yapılmış… |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | KUĞULARIN AVDETİ |
||
− | |||
− | Ölü bir sath-ı âbın üstünde |
||
− | Ki celî, lerze lerze, dârâtı, |
||
− | Sihr-âbâd-ı mâha gitmek için |
||
− | Arıyorlar reh-i semâvâtı… |
||
− | |||
− | KUĞULARIN GERİ DÖNÜŞÜ |
||
− | |||
− | Ölü bir suyun üstünde |
||
− | Ki açık, titreye titreye gösterişle |
||
− | Ayın büyülü ülkesine gitmek için |
||
− | Arıyorlar göklerin yolunu… |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | YARASALAR |
||
− | |||
− | Dağılmış hazân-dîde tüller gibi |
||
− | Uçuşmakta sessizce huffâşeler, |
||
− | Giderler, gelirler… san örmekteler |
||
− | Nücûm-ı kederle zalâm-ı şebi. |
||
− | |||
− | YARASALAR |
||
− | |||
− | Dağılmış solmuş tüller gibi |
||
− | Uçuşmakta sessizce yarasalar; |
||
− | Giderler, gelirler… sanki örmekteler |
||
− | Acının yıldızlarıyla gece karanlığını. |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | TULU’-I KAMER |
||
− | |||
− | Dağıldı cevf-i havâlîye bir garîb âvâz: |
||
− | Gürültüler, asabî sayhalarla, cûş-a-cûş; |
||
− | Bütün tuyûr-ı hafâ gölden ettiler pervâz… |
||
− | |||
− | Neden bu korku, neden ansızın bu çûş ü hurûş? |
||
− | Ufukta, çember-i lerzân-ı âba yaslanmış, |
||
− | Ufukta çünki tecellî-i mâh eder suyu nûş… |
||
− | |||
− | AYIN DOĞUŞU |
||
− | |||
− | Dağıldı çevrenin boşluğuna bir garip bağırtı: |
||
− | Gürültüler, sinirli seslerle, çok çoşkun; |
||
− | Bütün gizlilik kuşları gölden uçtular… |
||
− | |||
− | Neden bu korku, neden ansızın bu coşup taşma? |
||
− | Ufukta, suyun titrek çemberine yaslanmış, |
||
− | Ufukta çünkü görünen ay suyu içiyor… |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | BATAN AYIN KENARINA SATIRLAR |
||
− | |||
− | Bir vurulmuş ilâhı andırıyor |
||
− | Suda teskîn-i zahm eden bu kamer, |
||
− | Nıfs-ı leylin miyâh-ı dûrunda |
||
− | Yıkanır, dinlenir, durur ve güler… |
||
− | |||
− | Eli ba’zan ’’sükût’’ u ürkütüyor |
||
− | Ki miyâh illerinde hâbîde. |
||
− | Ediyor bâ’zı kuşları da’vet, |
||
− | Ah, o kuşlar ki şimdi bi-hareket |
||
− | Suların âteşinde sallanıyor… |
||
− | |||
− | Zuhalî bir cidâlin âsârı: |
||
− | Gizli bir kavs-i bî-tenâhîden |
||
− | Oklar indikçe – aks-i âlem-i dûr - |
||
− | O muzî cüsse-i ilâhîden |
||
− | Suya bir hûn-i âteşîn akıyor… |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | BATAN AYIN KENARINA SATIRLAR |
||
− | |||
− | Bir vurulmuş tanrıyı andırıyor |
||
− | Suda yarasının acısını yatıştıran bu ay, |
||
− | Gece yarısının uzak sularında |
||
− | Yıkanır, dinlenir, durur ve güler… |
||
− | |||
− | Eli bazan ’’sessizliği’’i ürkütüyor |
||
− | Ki su ülkelerinde uykuya dalmış, |
||
− | Çağırıyor bazı kuşları, |
||
− | Ah o kuşlar ki şimdi hareketsiz |
||
− | Suların ateşinde sallanıyor… |
||
− | |||
− | Kaygı verici bir savaşın eserleri: |
||
− | Gizli bir sonsuz yaydan |
||
− | Oklar indikçe – uzak bir evrenin yansıması - |
||
− | O ışık saçan tanrısal gövdeden |
||
− | Suya bir ateş gibi kan akıyor… |
||
− | |||
− | |||
− | SERBEST MÜSTEZAT NAZIMLARI |
||
− | |||
− | YOLLAR |
||
− | |||
− | Bir lâmba hüzniyle |
||
− | Kısıldı altın ufuklarda akşamın güneşi; |
||
− | Söndü göllerde ks-i girye-veşi |
||
− | Gecenin âvdet-i sükûniyle… |
||
− | |||
− | Yollar |
||
− | Ki gider kimesiz, tehî, ebedî, |
||
− | Yollar |
||
− | Hep gider hatt-ı pür-sükût oldu |
||
− | Akşamın sîne-i gubârında, |
||
− | |||
− | Onlar |
||
− | Hangi bir belde-i hayâle gider, |
||
− | Böyle sessiz ve kimsesiz şimdi? |
||
− | |||
− | Meftur |
||
− | Ve muhteriz yine bir nefha-i hayâl esiyor; |
||
− | Bu nefha dalları bî-tâb ü bî-mecâl uyutur. |
||
− | Sonra eyler giyâhı nâlende, |
||
− | Sonra âguş-i ufk içinde ölür… |
||
− | |||
− | Ey kalb, |
||
− | Seni öldürmesin bu sâye-i şeb, |
||
− | İşte bir dest-i sâhir ü mahfî |
||
− | Sana nûr-i nücûmu indirdi. |
||
− | |||
− | Kuruldu işte, mesâfât içinde, lâl-i mesâ |
||
− | Bütün meâbid-i hiss ü meâbid-i huylâ |
||
− | Bütün meâbid-i meçhule-i ümmîd-i beşer… |
||
− | |||
− | Gurûb içinde bu eşkâl-i bi-hudûd-ı zeheb |
||
− | Zücâc-ı san’at ü fikretle yükselir hep; |
||
− | Büyük denizlere benzer eteklerinde sükût, |
||
− | Sükût-ı nâ-mütanâhi, sükût-ı nâ-mahdût, |
||
− | Sükût-ı afv ü emel… |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | Bir el |
||
− | Derîçelerde bir altın ziyâ yakıp indi. |
||
− | Aktı âb-ı sükûta yıldızlar |
||
− | Bütün sular zehebî lerzelerle işlendi. |
||
− | |||
− | Tâ öteden, |
||
− | Şimdi zer gözleriyle tâ öteden, |
||
− | Gam-ı ervâhı vecde da’vet eder |
||
− | Bütün meâbid-i mechûle-i ümmîdi-i beşer. |
||
− | Bütün meâbid-i vecdin soluk ilâheleri |
||
− | Birer birer iniyor, gözleinde ru’yâlar; |
||
− | Dudaklarında ziyâ’dâr ü muhteriz titrer |
||
− | Akşamın bûse-i huzû-eseri. |
||
− | |||
− | Soluk ve gölgeli simâlarında reng-i mesâ |
||
− | Nakşeder bir teheyyüc-ü rü’yâ: |
||
− | Biri yorgun semâ-yı lâl-e bakar, |
||
− | Biri bir gölge meşy ü gaşyîle |
||
− | Miyâh-ı râkide samt ü hâb içinde akar; |
||
− | Biri bir erganûn-ı eb’âdı |
||
− | Dinliyor, gölgelerde ser-be-zemin, |
||
− | Biri altın göziyle, guyâ ki, |
||
− | Sana ey kalb-i mübhem-ü baki |
||
− | ’’Gel!’’ diyor. |
||
− | |||
− | Lâkin |
||
− | İniyor |
||
− | İşte leylin zalâm-ı bi-dâdı… |
||
− | |||
− | Yollar, |
||
− | Âh ey kimsesiz giden yollar, |
||
− | Yolların ey sükût-ı hüzn-eseri, |
||
− | Bugünün inmeden şeb-i kederi, |
||
− | Meâbid-i ü histe sönmeden bu ziyâ, |
||
− | Ölmeden onların ilâheleri, |
||
− | Âh gitmez mi, kimsesiz, sensiz |
||
− | Yollar, |
||
− | Âh gitmez mi hatt-ı sakitiniz, |
||
− | Şimdi zer gözleriyle, tâ öteden |
||
− | Tâ öteden |
||
− | Gam-ı ervâhı vecde da’vet eden |
||
− | Uzak meâbid-i pür-nûr-ı vecd ü rü’yâya |
||
− | Ki câ-be-câ kapıyor bâb-ı va’dini sâye. |
||
− | YOLLAR |
||
− | |||
− | Bir lamba üzgünlüğü ile |
||
− | Kısıldı altın ufuklarda akşamın güneşi; |
||
− | Söndü gölgelerde ağlamaklı yansıması |
||
− | Gecenin durgun geri dönüşü ile… |
||
− | |||
− | Yollar |
||
− | Ki gider kimsesiz, boş, sonsuz, |
||
− | Yollar |
||
− | Hep birer sessizlik çizgisi oldu |
||
− | Akşamın tozlu göğsünde. |
||
− | |||
− | Onlar |
||
− | Hangi bir hayal ülkesin gider, |
||
− | Böyle sessiz ve kimsesiz şimdi? |
||
− | |||
− | Bezgin |
||
− | Ve çekingen yine bir hayal yeli esiyor; |
||
− | Bu esinti dalları bitkin ve güçsüz uyutur, |
||
− | Sonra otları inletir, |
||
− | Sonra ufkun kucağında ölür… |
||
− | |||
− | Ey yürek! |
||
− | Seni öldürmesin bu akşam gölgesi, |
||
− | İşte bir büyüleyici ve gizli el |
||
− | Sana yıldızların aydınlığını indirdi. |
||
− | |||
− | Kuruldu işte uzaklıklar içinde, akşamın kızıllığı, |
||
− | Büyün duygu tapınakları ve hayal tapınakları |
||
− | Bütün insan umudunun bilinmeyen tapınakları… |
||
− | |||
− | Gün batımında bu sınırsız altın biçimler |
||
− | Sanat ve düşüncenin sıçralarıyle yükselir hep; |
||
− | Büyük denizlere benzer eteklerinde sessizlik, |
||
− | Sonsuz sessizlik, sınırsız sessizlik, |
||
− | Bağışlama ve dileme sessizliği… |
||
− | |||
− | Bir el |
||
− | Pencerelerde bir altın ışık yakıp indi, |
||
− | Aktı sessizlik suyuna yıldızlar |
||
− | Bütün sular altın titreyişlerle işlendi. |
||
− | |||
− | Tâ öteden, |
||
− | Şimdi altın gözleriyle tâ öteden, |
||
− | Üzgün ruhları kendinden geçmeye çağırır |
||
− | Bütün insan umudunun bilinmeyen tapınakları. |
||
− | Bütün coşku tapınaklarının soluk tanrıçaları |
||
− | Birer birer iniyor, gözlerinde rüyalar; |
||
− | Dudaklarında parlak ve çekingen titrer |
||
− | Akşamın alçakgönüllü öpücüğü. |
||
− | |||
− | Soluk ve gölgeli yüzlerinde akşamın rengi |
||
− | Bir düş coşkusu çizer: |
||
− | Biri yorgun kırmızı göğe bakar, |
||
− | Biri bir gölgenin baygın yürüyüşüyle |
||
− | Durgun sulara sessizlik ve uyku içinde akar; |
||
− | Biri uzak bir orgu |
||
− | Dinliyor, gölgelerde başı yere eğik, |
||
− | Biri altın gözüyle, sanki, |
||
− | Sana ey belirsiz ve ölümsüz yürek |
||
− | ’’Gel!’’ diyor. |
||
− | |||
− | Ama |
||
− | İniyor |
||
− | İşte gecenin acımasız karanlığı… |
||
− | |||
− | Yollar, |
||
− | Ah ey kimsesiz giden yollar, |
||
− | Yolların ey üzünçlü sessizliği, |
||
− | Bugünün inmeden keder gecesi, |
||
− | Dilek ve duygu tapınaklarında sönmeden bu ışık, |
||
− | Ölmeden onların tanrıçaları, |
||
− | Ah gitmez mi, kimsesiz sessiz, |
||
− | Yollar, |
||
− | Ah gitmez mi susan çizgileriniz, |
||
− | Şimdi altın gözleriyle tâ öteden |
||
− | Tâ öteden |
||
− | Ruhların tasasını bir kendinden geçişe çağıran |
||
− | Uzak ışık dolu coşku ve rüya tapınaklarına |
||
− | Ki yer yer kapıyor verdiği sözün kapısını gölge. |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | YAZ |
||
− | |||
− | Deniz, |
||
− | Sürüklenir zehebî ince kumlar üstünde, |
||
− | Bütün menâzır-ı hüzn ü gurûb ile yalnız; |
||
− | Yükselen reng-i şânım altında |
||
− | Öksürür nâ-tüvân ü nâlende |
||
− | Hasta bir genç kız… |
||
− | |||
− | Bu bahârın kolunda bir erkek |
||
− | Hüzn-i sârîye mezc-i rûh ederek |
||
− | İnliyor sessiz. |
||
− | |||
− | Sonra… durgun sularda bir yıkanan |
||
− | Gölge, göklerde nûrunu kırpan |
||
− | Büyük, derin, nazar-âvâre, mâî bir yıldız… |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | YAZ |
||
− | |||
− | Deniz, |
||
− | Sürüklenir altın gibi ince kumlar üstünde, |
||
− | Bütün üzüntü ve gün batımı görünümleriyle yalnız; |
||
− | Yükselen akşam renginin altında |
||
− | Öksürür güçsüz ve inleyen |
||
− | Hasta bir genç kız… |
||
− | |||
− | Bu baharın kolunda bir erkek |
||
− | Bulaşıcı acıya ruhunu katarak |
||
− | İnliyor sessiz. |
||
− | |||
− | Sonra… durgun sularda yıkanan bir |
||
− | Gölge, göklerde ışığını kırpan |
||
− | Büyük, derin, kararsız bakıştı, mavi bir yıldız… |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | SONBAHAR |
||
− | |||
− | Dökerken ufka donuk, kanlı bir ziyâ Eylûl, |
||
− | Ederek zülf-i târümâra hulul |
||
− | Gizli bir sesle ağlayan ey bâd! |
||
− | |||
− | Şimdi göklerde, katre katre, yanan |
||
− | Necm-i mahmuru bir dakika nihân |
||
− | Ederek, sonra eyleyen ikâd, |
||
− | Âh, ey bâd-ı haste, bâd-ı keder… |
||
− | |||
− | O kadar nâ-tüvân ki gizli sesin, |
||
− | Kendi derdinle kendin ağlarsın, |
||
− | Sana derdin senin kifâyet eder… |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | SONBAHAR |
||
− | |||
− | Dökerken ufka donuk, kanlı bir ışık Eylül, |
||
− | Darmadağın saçlara giderek |
||
− | Ey gizli bir sesle ağlayan rüzgar! |
||
− | |||
− | Şimdi göklerde, damla damla, yanan |
||
− | Baygın yıldızı bir dakika gizleyip |
||
− | Sonra yakıp tutuşturan, |
||
− | Ah, ey hasta rüzgar, acının rüzgarı… |
||
− | |||
− | O kadar güçsüz ki gizli sesin, |
||
− | Kendi derdinle kendin ağlarsın, |
||
− | Sana senin derdin yeter… |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | KIŞ |
||
− | |||
− | Yine kış |
||
− | Yine şems-i mesâda, âh, o bakış; |
||
− | Yine yollarda serserî dolaşan |
||
− | Âşiyânsız tuyûr-ı pür-nâliş… |
||
− | |||
− | Tehî kalan ovalar |
||
− | Sükût eder sanılır mevsimin gumûmiyle; |
||
− | Harâb olan sarı yollarda kalmamış ne gelen, |
||
− | Ne giden, |
||
− | Şimdi yalnız kavâfil-i evrâk |
||
− | Mütemadî sürüklenir bir uzak |
||
− | Ufk-ı pür-ıstırâb ü nevmide. |
||
− | |||
− | Yine kış, yine kış, |
||
− | Bütün emelleri bir ağlayan duman sarmış… |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | KIŞ |
||
− | |||
− | Yine kış |
||
− | Yine akşam güneşinde, ah, o bakış, |
||
− | Yine yollarda başıboş dolaşan |
||
− | Yuvasız inleyen kuşlar… |
||
− | |||
− | Boş kalan ovalar |
||
− | Susmuş sanılır mevsimin üzüntüleriyle; |
||
− | Issızlaşan sarı yollarda kalmamış ne gelen, |
||
− | Ne giden, |
||
− | Şimdi yalnız yaprak kafileleri |
||
− | Durmadan sürüklenir bir uzak |
||
− | Acılı ve umutsuz ufka. |
||
− | |||
− | Yine kış, yine kış, |
||
− | Bütün dilekleri bir ağlayan duman sarmış… |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | GELMEDEN EVVEL |
||
− | |||
− | Kalbim |
||
− | Benim bir ormandı, |
||
− | İsimsiz, âsûde |
||
− | Bir büyük orman; |
||
− | Ve gölgelerde revân |
||
− | Olan hafî suların âks-i şevk-i muttaridi |
||
− | Dağıtırken sükûtu beyhûde, |
||
− | Düşünürüm ki, hangi gün, ne zamân, |
||
− | Ne zamân |
||
− | Girecektin o kalb-i mes’ûde? |
||
− | |||
− | Etmeden zehr-bâd-ı fasl-ı elem |
||
− | Reng-i eşcâr ü âbı fersûde, |
||
− | Dolacak mıydı seslerin, bilmem |
||
− | O tehî sâye-zâr-ı mesdûde? |
||
− | |||
− | Sanki hicrâna bir tesellîdi |
||
− | Şeceristân-ı kalb içinde revân |
||
− | Olan hafî suların mûsikî-i nevmîdi. |
||
− | |||
− | GELMEDEN EVVEL |
||
− | |||
− | Kalbim |
||
− | Benim bir ormandı, |
||
− | İsimsiz, sessiz |
||
− | Bir büyük orman; |
||
− | Ve gölgelerde akan |
||
− | Gizli suların düzenli sevincinin yansıması |
||
− | Dağıtırken sessizliği boşuna, |
||
− | Düşünürüm ki, hangi gün, ne zaman, |
||
− | Ne zaman |
||
− | Girecektin o mutlu kalbe? |
||
− | |||
− | Üzüntü mevsiminin zehirli rüzgârı |
||
− | Ağaçların ve suyun rengini bozmadan, |
||
− | Dolacak mıydı seslerin, bilmem |
||
− | O boş kapalı gölgeliğe? |
||
− | |||
− | Sanki ayrılık acısına karşı bir avutmaydı |
||
− | Kalbin ağaçlığının içinde akıp giden |
||
− | Gizli suların umutsuz müziği. |
||
− | |||
− | |||
− | GELDİN |
||
− | |||
− | Bir gün |
||
− | Akşamın ölgün |
||
− | Duran o nâ-mütenâhî ziyâ denizlerine |
||
− | Gark olan eşcâr |
||
− | Gark olan ovalar |
||
− | Oluyorken sükût ü hüzne makar |
||
− | Geldin âlâm-ı kalbi teskîne… |
||
− | |||
− | Ey şebâbın hayâl-i câvîdi, |
||
− | O melûl akşamın havası kadar |
||
− | Gelişin bir sükûn-ı sârîydî… |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | GELDİN |
||
− | |||
− | Bir gün |
||
− | Akşamın ölgün |
||
− | Duran o sonsuz ışık denizlerine |
||
− | Boğulan ağaçlar |
||
− | Boğulan ovalar |
||
− | Oluyorken sessizliğe ve üzüntüye barınak |
||
− | Geldin kalbin acılarını yatıştırmaya… |
||
− | |||
− | Ey gençliğin ölümsüz hayali, |
||
− | O bezgin akşamın havası kadar |
||
− | Gelişin de bir bulaşıcı dinginlikti… |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | BİRLİKTE |
||
− | |||
− | Bütün bizimçündür |
||
− | Nükûş-ı encüm-i vahdetle işlenen bir tül |
||
− | Gibi üstünde titreyen bu semâ; |
||
− | Gecenin dallarında şimdi açan |
||
− | Bu kamer, |
||
− | Bu altın gül… |
||
− | |||
− | Bütün bizimçündür |
||
− | Ne varsa aşk ile bîdâr-ı ra’şe, ya nâim, |
||
− | Ne varsa âid olan leyl-i hande-me’nûse, |
||
− | Sana âid lebimdeki bûse, |
||
− | Lebinin surh-ı bî-zevâli benim. |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | BİRLİKTE |
||
− | |||
− | Bütün bizim içindir |
||
− | Birlik yıldızlarının nakışlarıyla işlenen bir tül |
||
− | Gibi üstünde titreyen bu gök; |
||
− | Gecenin dallarında şimdi açan |
||
− | Bu ay, |
||
− | Bu altın gül… |
||
− | |||
− | Bütün bizim içindir |
||
− | Ne varsa aşk ile titreyerek uyanmış, ya da uyuyan, |
||
− | Neyi varsa gülmeye alışık gecenin, |
||
− | Senin dudağımdaki öpücük, |
||
− | Dudağımın sona ermez kırmızısı ise benim. |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | MUHTELİF ŞİİRLER |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | O ESKİ HÜCREYE BENZER Kİ |
||
− | |||
− | Ziyâ-yı şemse kapanmış bütün derîçeleri |
||
− | Bir öyle hücreye benzer ki ömrümün kederi: |
||
− | |||
− | Gubâr-ı ye’s ü fenâ sinmiş orda elvâna |
||
− | Emel, heves bırakılmış sükût ü nisyâna, |
||
− | |||
− | Bütün hadâyık-ı histen o toplanan ezhâr |
||
− | Uyur mekâbir minada bi-ümmidi-i bahâr. |
||
− | |||
− | Bu pembe gül, bu karanfil ağır ağır erimiş |
||
− | Üzerlerinde değiştikçe her mükedder kış. |
||
− | |||
− | Ocak harâb ü tehî, lamba kimsesiz,a’mâ, |
||
− | Bu samt-ı hasta eder hüzn ü uzleti imâ. |
||
− | |||
− | Soluk cidâra asılmış, durur garîk-i melâl |
||
− | O çehreler ki uyur gözlerinde eski hayâl… |
||
− | |||
− | O eski hücreye benzer ki ömrümün kederi |
||
− | Çekilmiş ufk-ı tesellîye karşı perdeleri… |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | O ESKİ ODAYA BENZER Kİ |
||
− | |||
− | Güneş ışığına kapanmış bütün pencereleri |
||
− | Bir öyle odaya benzer ki ömrümün kederi: |
||
− | |||
− | Karamsarlık ve yokluk tozu sinmiş orada renklere |
||
− | İstek, heves bırakılmış susmaya ve unutmaya, |
||
− | |||
− | Bütün duygu bahçelerinden toplanan o çiçekler |
||
− | Uyur sırça mezarlarda bahardan umutsuz. |
||
− | |||
− | Bu pembe gül, bu karanfil ağır ağır erimiş |
||
− | Üzerlerinde değiştikçe her üzüntülü kış. |
||
− | |||
− | Ocak yıkık ve boş, lamba kimsesiz, kör, |
||
− | Bu hasta susuş acıya ve yalnızlığa işarettir. |
||
− | |||
− | Soluk duvara asılmış, durur can sıkıntısına boğulmuş |
||
− | O yüzler ki uyur gözlerinde eski hayal… |
||
− | |||
− | O eski odaya benzer ki ömrümün kederi |
||
− | Çekilmiş avunma ufkuna karşı perdeleri… |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | EVİM |
||
− | |||
− | Yeşil ve gölgeli dallarda gizlenen ve gülen |
||
− | Evim… Bugün bana âid, bugün benimsin sen… |
||
− | |||
− | Dudaklarımın kuru, kaç def’a bir yabancı ayak, |
||
− | Sükût-ı leyli dolaştıkça sandım ayrılmak |
||
− | Takarrüb etti harîm-i cidâr ü sakfından, |
||
− | Bir ufk-ı bî-kesin üstünde ağlıyorken ben |
||
− | Geçen havâlara sevdâmı eyleyip peyrev, |
||
− | Tehî, soğuk kalacaktın zavallı, bî-kes ev. |
||
− | Ve akşam üstü sükûtunda lamba yanmayacak, |
||
− | Ağaçların susacak, camlarında aks-i şafak |
||
− | Görünmeden sönecek.. Leyl-i girye, leyl-i melül |
||
− | İnince eyleyecek şekl-i pür-gumûmun üfûl. |
||
− | |||
− | Fakat bugün bana âid, bugün benimsin sen. |
||
− | Sevimli ev ki bu koynunda en kudurmuş, en |
||
− | Derin mesâib ü ehvâle karşı mahfûzum, |
||
− | Dolaşmıyor senin üstünde şimdi eski ölüm. |
||
− | |||
− | Ağaçların gülerek bir bahâr-ı digerle |
||
− | Güneş ve kuşları tutmakta tâze ellerle |
||
− | Rükût-ı sâyede açıkça râz-ı çeşm-i kamer |
||
− | Havuzlarında açar deste deste neylüfer… |
||
− | |||
− | Sevimli ev.. Bugün altında aşkı bekliyorum, |
||
− | O pembe tıfl-ı melek-çehre nerdedir? diyorum… |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | EVİM |
||
− | |||
− | Yeşil ve gölgeli dallarda gizlenen ve gülen |
||
− | Evim… Bugün bana ait, bugün benimsin sen… |
||
− | |||
− | Dudaklarım kuru, kaç kez bir yabancı ayak, |
||
− | Sessiz geceyi dolaştıkça sandım ayrılmak |
||
− | Yaklaştı evinin duvar ve çatısından. |
||
− | Bir kimsesiz ufkun üstünde ağlıyorken ben |
||
− | Geçen havaların ardına sevgimi takarak |
||
− | Boş, soğuk kalacaktın zavallı, kimsesiz ev. |
||
− | Ve akşam üstü sessizliğinde lamba yanmayacak, |
||
− | Ağaçların susacak, camlarında şafağın yansıması |
||
− | Görünmeden sönecek… Ağlayan gece, üzgün gece |
||
− | İnince acılarla dolu biçimin yok olacak. |
||
− | |||
− | Fakat bugün bana ait, bugün benimsin sen. |
||
− | Sevimli ev, senin bu koynunda en kudurmuş, en |
||
− | Derin felaketlere ve korkulara karşı korunurum, |
||
− | Dolaşmıyor senin üstünde şimdi eski ölüm. |
||
− | |||
− | Ağaçların, gülerek bir başka baharla |
||
− | Güneş ve kuşları tutmakta taze ellerle. |
||
− | Gölgenin durgunluğunda açıkça ayın gözündeki sır, |
||
− | Havuzlarında açar demet demet nilüfer… |
||
− | |||
− | Sevimli ev.. Bugün altında aşkı bekliyorum, |
||
− | O pembe, melek yüzlü çocuk nerdedir? diyorum… |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | PİYÂLE |
||
− | |||
− | MUKADDİME |
||
− | |||
− | Zannetme ki güldür, ne de lâle, |
||
− | Âteş doludur, tutma yanarsın, |
||
− | Karşında şu gül-gûn piyâle… |
||
− | |||
− | İçmişti Fuzûlî bu alevden, |
||
− | Düşmüştü bu iksîr ile Mecnûn |
||
− | Şi’rin sana anlattığı hâle… |
||
− | |||
− | Yanmakta bu sâgardan içenler, |
||
− | Doldurmuş onunçün şeb-i aşkı, |
||
− | Baştan başa efgaan ile nâle… |
||
− | |||
− | Âteş duludur, tutma yanarsın, |
||
− | Karşında şu gül-gûn piyâle… |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | ÖNDEYİŞ |
||
− | |||
− | Sanma ki ne güldür ne de lâle, |
||
− | Ateş duludur, tutma yanarsın, |
||
− | Karşındaki şu gül renkli kadeh… |
||
− | |||
− | İçmişti Fuzûlî bu alevden, |
||
− | Düşmüştü bu ilaç ile Mecnûn |
||
− | Şiirin sana anlattığı duruma… |
||
− | |||
− | Yanmakta bu kadehten içenler, |
||
− | Doldurmuş onun için aşk gecesini, |
||
− | Baştan başa çığlık ile inilti ile… |
||
− | |||
− | Ateş duludur, tutma yanarsın, |
||
− | Karşındaki şu gül renkli kadeh… |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | ÖLMEK |
||
− | |||
− | Firâz-ı zirve-i Sînâ-yı kahra yükselerek |
||
− | Oradan, |
||
− | Oradan düşmek, ölmek istiyorum |
||
− | Cevf-i ye’s-âşina-yı hüsrâna… |
||
− | |||
− | Titrek |
||
− | Parıltılarla yanan bir mesâ-yı mezbaha-renk |
||
− | Dağılırken suhûr-ı uryâna, |
||
− | Firâz-ı zirve-i Sînâ-yı kahra yükselerek |
||
− | Oradan, |
||
− | Oradan düşmek, ölmek istiyorum |
||
− | Cevf-i ye’s-âşina-yı hüsrâna… |
||
− | |||
− | Kanlı bir gömlek |
||
− | Gibi hârâ-yı şemsi arkamdan |
||
− | Alıp sürükliyerek, |
||
− | O dem ki refref-i hestîye samt olur kaim |
||
− | Ve bir günün dem-i âlâyiş-zevâlinde |
||
− | Sürüklenir sular âfâka şu’le hâlinde |
||
− | |||
− | O dem ki kollar açar cism-i nâ-ümmîde adem, |
||
− | Bir derin sesle ’’Haydi!’’ der uçurum, |
||
− | O dem |
||
− | Firâz-ı zirve-i Sînâ-yı kahra yükselerek |
||
− | Oradan, |
||
− | Oradan düşmek, ölmek istiyorum |
||
− | Cevf-i ye’s-âşina-yı hüsrâna… |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | ÖLMEK |
||
− | |||
− | Üzüntü Sina’sının en yüksek tepesine yükselerek, |
||
− | Oradan, |
||
− | Oradan düşmek, |
||
− | Hayal kırıklığının acıyı tanıyan boşluğuna… |
||
− | |||
− | Titrek |
||
− | Parıltılarla yanan mezbaha rengi bir akşam |
||
− | Dağılırken çıplak kayalara, |
||
− | Üzüntü Sina’sının en yüksek tepesine yükselerek, |
||
− | Oradan, |
||
− | Oradan düşmek, |
||
− | Hayal kırıklığının acıyı tanıyan boşluğuna… |
||
− | |||
− | Kanlı bir gömlek |
||
− | Gibi güneşin şalını arkamdan |
||
− | Alıp sürükleyerek, |
||
− | O zaman ki varlığın cıvıltılarını suskunluk kaplar |
||
− | Ve bir günün şatafatı sona ererse |
||
− | Sürüklenir sular ufuklara alev halinde |
||
− | |||
− | O zaman ki kollar açar, |
||
− | Bir derin sesle ’’Haydi!’’ der uçurum, |
||
− | O zaman |
||
− | Üzüntü Sina’sının en yüksek tepesine yükselerek, |
||
− | Oradan, |
||
− | Oradan düşmek, |
||
− | Hayal kırıklığının acıyı tanıyan boşluğuna… |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | BİR GÜNÜN SONUNDA ARZU |
||
− | |||
− | Yorgun gözümün halkalarında |
||
− | Güller gibi fecr oldu nümâyân. |
||
− | Güller gibi.. sonsuz iri güller, |
||
− | Güller ki kamıştan daha nâlân; |
||
− | Gün doğdu yazık arkalarında! |
||
− | |||
− | Altın kulelerden yine kuşlar |
||
− | Tekrârını ömrün eder i’lân |
||
− | Kuşlar mıdır onlar ki her akşam |
||
− | Âlemlerimizden sefer eyler?.. |
||
− | |||
− | Akşam, yine akşam, yine akşam, |
||
− | Bir sırma kemerdir suya baksam |
||
− | Üstümde semâ kavs-i mutalsam! |
||
− | |||
− | Akşam, yine akşam, yine akşam, |
||
− | Göllerde bu dem bir kamış olsam! |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | BİR GÜNÜN SONUNDA İSTEK |
||
− | |||
− | Yorgun gözümün halkalarında |
||
− | Güller gibi tan yeri ağardı. |
||
− | Güller gibi.. sonsuz iri güller, |
||
− | Güller ki kamıştan da çok inliyor; |
||
− | Gün doğdu yazık arkalarında! |
||
− | |||
− | Altın kulelerden yine kuşlar |
||
− | Duyurur yineleyişini yaşamın |
||
− | Kuşlar mıdır onlar ki her akşam |
||
− | Evrenlerimizden yola çıkar?.. |
||
− | |||
− | Akşam, yine akşam, yine akşam, |
||
− | Bir sırma kuşaktır suya baksam |
||
− | Üstümde gök bir büyülü yay! |
||
− | |||
− | Akşam, yine akşam, yine akşam, |
||
− | Göllerde bu sıra bir kamış olsam! |
||
− | |||
− | ORMAN |
||
− | |||
− | Su değil, mevsimin havâsı akan, |
||
− | Duyduğun yaprağın, dalın sesidir; |
||
− | Suda yıldızların parıltısıdır, |
||
− | Bu karanlıkta ba’zı ba’zı çakan… |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | ŞAFAKTA |
||
− | |||
− | Dönsek mi aşkın şafağından |
||
− | Gitsek mi ekaalîm-i leyâle? |
||
− | Bizden daha evvel erişenler, |
||
− | Ağlar bütün evvelki hayâle… |
||
− | |||
− | Dönmek mi? Ne mümkün geri dönmek |
||
− | Düştüyse bu gönüller bu melâle? |
||
− | Bir eldir ufuklardan uzanmış |
||
− | Zulmet bizi çekmekte visâle.. |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | HAVUZ |
||
− | |||
− | Akşam yine toplandı derinde… |
||
− | |||
− | Cânân gülüyor yine eski yerinde |
||
− | Cânân ki gündüzleri gelmez |
||
− | Akşam görünür gelmez |
||
− | Akşam görünür havz üzerinde, |
||
− | |||
− | Mehtâb kemer tâze belinde |
||
− | Üstünde semâ gizli bir örtü |
||
− | Yıldızlar onun güldür elinde… |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | PARILTI |
||
− | |||
− | Âteş gibi bir nehr akıyordu |
||
− | Rûhumla o rûhun arasından, |
||
− | Bahsetti derinden ona hâlim |
||
− | Aşkın bu unulmaz yarasından. |
||
− | |||
− | Vurdukça bu nehrin ona aksi |
||
− | Kaçtım o bakıştan, o dudaktan. |
||
− | Baktım ona sessizce uzaktan |
||
− | Vurdukça bu aşkın ona aksi… |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | KARANFİL |
||
− | |||
− | Yârin dudağından getirilmiş |
||
− | Bir katre âlevdir bu karanfil, |
||
− | Rûhum acısından bunu bildi! |
||
− | |||
− | Düştükçe vurulmuş gibi, yer yer, |
||
− | Kızgın kokusundan kelebekler, |
||
− | Gönlüm ona pervâne kesildi. |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | BÜLBÜL |
||
− | |||
− | Bir gamlı hazânın seherinde |
||
− | Israra ne hâcet yine bülbül? |
||
− | Bil, kalbimizin bahçelerinde |
||
− | Cân verdi senin söylediğin gül! |
||
− | |||
− | Savrulmada gül şimdi havâda, |
||
− | Gün doğmada bir başka ziyâda… |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | BAŞIM |
||
− | |||
− | Bî-haber gövdeme gelmiş, konmuş |
||
− | Müteheyyiç, mütekallis bir baş |
||
− | Ayırır sanki bu baştan etimi |
||
− | Ömr-i ehrâma muâdil bir yaş! |
||
− | |||
− | Ürkerim kendi hayâlâtımdan |
||
− | Sanki kandır şakağımdan akıyor.. |
||
− | Bir kızıl çehrede âteş gözler |
||
− | Bana gûyâ ki içimden bakıyor! |
||
− | |||
− | Bu cehennemde yetişmiş kafaya |
||
− | Kanlı bir lokmadır ancak mihenim. |
||
− | Âh yâ Rabbî, nasıl birleşti |
||
− | Bu çetin başla bu suçsuz bedenim? |
||
− | |||
− | Dişi, tırnakları geçmiş etime |
||
− | Gövdem üstünde duran ifrîtin. |
||
− | Bir küçük lâhza-i ârâma fedâ |
||
− | Bütün âlâyişi nâm ü sıytin! |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | BİR YAZ GECESİ HÂTIRASI |
||
− | |||
− | İşveyle, fısıltıyla, gülüşle, |
||
− | Olmuş şeb-i sevdâ yine bî-hâb; |
||
− | Oklar gibi saplanmada kalbe, |
||
− | Düştükçe semâdan yere mehtâb… |
||
− | |||
− | Buseyle kilitlenmiş ağızlar, |
||
− | Gözler neler eyler, neler işrâb; |
||
− | Uçmakta bu âteşli havâda |
||
− | Vuslat demi bir kuş gibi bî-tâb. |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | KARANLIK |
||
− | |||
− | Aşkın bu karanlık gecesinde |
||
− | Bülbül yine vahşî müterennim, |
||
− | Mecnûn’unu terketti mi Leylâ? |
||
− | Vahşi sesi firkat sesi sandım. |
||
− | |||
− | Aşkın bu karanlık gecesinde, |
||
− | Hicrânımı duydum, seni andım, |
||
− | Firkat-zede bülbül gibi yandım. |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | TAHATTUR |
||
− | |||
− | Bir Acem bahçesi, bir seccâde, |
||
− | Dolduran havz-ı âteşten bâde… |
||
− | Ne kadar gamlı bu akşam vakti… |
||
− | Bakışın benzemiyor mu’tâde. |
||
− | |||
− | Gök yeşil, yer sarı, mercân dallar, |
||
− | Dalmış üstündeki kuşlar yâda; |
||
− | Bize bir zevk-i tahattur kaldı |
||
− | Bu sönen, gölgelenen dünyâda! |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | AĞAÇ |
||
− | |||
− | Gün bitti. Ağaçta neş’e söndü. |
||
− | Yaprak âteş oldu. kuş da yâkût. |
||
− | Yaprakla kuşun parıltısından |
||
− | Havzın suyu erguvâna döndü. |
||
− | |||
− | SÜVÂRİ |
||
− | |||
− | Şu bakır zirvelerin ardından |
||
− | Bir süvârî geliyor kan rengi. |
||
− | Başlıyor şimdi melûl akşamda |
||
− | Son ışıklarla bulutlar cengi! |
||
− | |||
− | Bir bakır tasta alev şimdi havuz, |
||
− | Suya saplandı kızıl mızraklar.. |
||
− | Açılıp kıvrılarak göklerde |
||
− | Uçuyor parçalanan bayraklar! |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | Kuytu bir bahçede bir kuş ötüyor, |
||
− | Son kızıllıkla yanan bir dalda. |
||
− | Ağlıyor eski veda türküleri |
||
− | Bir alev ufka giden sandalda!.. |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | Bir kuş düşünür bu bahçelerde |
||
− | Altın tüyü sonbahâra uygun… |
||
− | …………………………………………? |
||
− | |||
− | |||
− | |||
− | |||
− | NACİYE GÜRPINAR-MERSİN LİSESİ |
||
[[Kategori:Güzel sanatlar]] |
[[Kategori:Güzel sanatlar]] |
||
[[Kategori:Sosyal bilimler]] |
[[Kategori:Sosyal bilimler]] |
02.29, 11 Haziran 2010 tarihindeki hâli
Edebiyat < Güzel sanatlar Ahmet Haşim
Şablon:Ahmet Haşim
Trending pages
All items (162)
A
-
-
- Dosya:Ahmet Mithat Efendi.jpg
-
-
-
-
-
-
-
- Dosya:Arthur-rimbaud.jpg
-
-
-
-
-
-
-
C
H
-
-
-
-
-
-
-
-
- Hazreti Mevlana
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
- Hüküm
- HÜKÜM
-
-
-
-
- Hüseyin Fellah
-
-
M
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
- Muhammed Celaleddin-i Rumi
S
İ