Yenişehir Wiki
Register
Advertisement
Bakınız

D
Uyku
Gaylule
Gaylûle
Kaylule
Kaylûle
Feylule
Feylûle


Gaylule uykusu
İt uykusu
Kaylule uykusu
Kaylûle uykusu
Peygamber uykusu
Siesta uykusu
Feylule uykusu

Gaylule
İt uykusu
Bereket

Kaylule
Kaylule uykusu
Peygamber uykusu
Siesta uykusu
YİRMİ SEKİZİNCİ LEM'A

Feylule
Feylule uykusu

Bakınız

D. Kaylule
Kaylûle
قيلول
Kaylûle
Bereket uykusu
Peygamber uykusu
Uzun yaşayanlar uykusu
Zenginlerin uykusu
Vehbi Koç uykusu


او هم قاءلون
--- Gaylule
Gaylule uykusu
İt uykusu
Bereketsizlik uykusu

Feylule
Ölüm uykusu

Ev hum kailun

Kaylule (القيلولة), ya da take a nap ya da Siesta

Gündüz istirahatı veya gündüzün evvelinde, kuşluk vaktinde yapılan istirahat.

Türkçe'de; şekerleme, kestirme denilen ve kişinin, uykusunu almak, biraz uyuyup uykuya olan ihtiyacını gidermek için bir ağaç gölgesinde veya bir sedire uzanarak uyuması anlamına gelen "kaylûle" sözüne, gerek Rasûlüllah (s.a.s), gerekse O'nun ashabının hayatlarında çokça rastlamaktayız.

Öğle uykusu yeniden keşfediliyor[]

YENİDEN KEŞFEDİLEN ÖĞLE UYKUSU

Gün geçmiyor ki öğle uykusunun faydalarından bahsedilmesin. İnsanlar, mazisi çok eski bu uykuyu âdetâ yeniden keşfediyor.

7 Aralık 2011 Çarşamba

7.12.2011

Gün geçmiyor ki öğle uykusunun faydalarından bahsedilmesin. İnsanlar, mazisi çok eski bu uykuyu âdetâ yeniden keşfediyor.

Modern hayat şartları pek elverişli sayılmasa da, gün ortasında şekerleme için bu kadarcık bir zaman ayırmanın sıhhate ve iş performansına çok faydalı olduğu söyleniyor.

Dünya erken kalkanlarındır[]

Öğle uykusu, İslâm dünyasındaki ismiyle kaylûle, vaktiyle hayatımızın vazgeçilmez bir parçasıydı. Eskiden hayat güneş doğmadan başlar; herkes işine gücüne, dükkânına mektebine, çiftine çubuğuna koşardı. Akşam herkes evine gelir; yatsıyı kılıp yatardı. Elektrik, televizyon ve internet tabiatıyla meçhuldü.

Gayrımüslimler namazla mükellef olmadığı için, yatsıyı bekleyemeden yatana “Güneş battı, gâvur yattı” diye çıkışılırdı. Dindarlar ayrıca gece kalkıp teheccüd denilen gece namazı kıldığı için, gündüz bir mikdar uykuya ihtiyaçları olurdu.

Hazret-i Peygamber, gündüz uykusu uyumuş ve terk edilmemesini müminlere tavsiye etmiştir. “Gündüzün evvelinde uyumak aklı azaltır; ortasında uyumak peygamberlerin ve Allah dostlarının güzel ahlâkındandır; günün sonunda uyumak ise tenbelliktir” buyurmuştur.

Gece hiç uyumadan kaylûle ile ömrünü geçirenler az değildi. İmam Ebu Hanife, kendisi için yatsının abdesti ile sabah namazını kılar diyen bir yaşlı kadının hüsnü zannını kırmamak için 40 sene gece uyumamış, kaylûle ile yaşamıştır.

Bu uykunun ideal vakti öğlen güneş tepeye varmadan evvel olmakla beraber, güneş doğduktan ikindiye kadar zamanı vardır. Sünnetin ifası için uyumak şart değildir, bu niyetle beş-on dakika yatmak bile kâfidir.

Güneş doğarken uyumak mekruh görülmüş, güne erken başlamamanın aklı ve rızkı azaltacağı, üstelik sırt ağrılarına yol açacağı söylenmiştir. “Dünya erken kalkanlarındır” sözü meşhurdur. Hazret-i Peygamber, “Müjdeler olsun erken davrananlara!” buyuruyor.

Kur’an-ı kerimde de çocukların, gündüz uykusuna çekilmiş ebeveynlerinin yanına girerken, giyinik olmamaları ihtimaline binaen izin almaları gerektiği söylenir.

İkindiden sonra uyumak (feylûle) insanı sersem yapar.

Akşam ile yatsı arasında uyumak ise faydasız bir uykudur.

Nitekim uykunun zamanı değil, kalitesi mühimdir. Yarım saat öğle uykusu, 2-3 saat gece uykusuna bedel olduğu söyleniyor.


Tunus'ta Sidi Bu Sid'de tatlı bir öğle uykusu

Canı satan alan uyku[]

Bir tüccar tanımıştım. İşe köyden köye çerçilikle başlamış. Öğle vakti tenha bir yerde eşeği çözüp bağlar, yükünü indirip üzerine abanarak öğle uykusunu ihmal etmezmiş. Rahmetli bir büyük dayımız vardı. Oğlu trafik kazasında, vefat etmişti. Ölü evin alt katında yatarken bile, rahmetli öğle uykusunu bırakmadı. Rahmetli ninemiz “Bu uyku sanki canımı satın alıyor” der ve “1000 lira da borcunuz olsa, yemekten sonra biraz yatın” tavsiyesinde bulunurdu. Eyüp’te bir tekkede yangın çıkmış; hanımlar “Aman şeyh efendi öğle uykusundan uyanmasın, sonra söyleriz” demişler, bu arada tekkenin yarısı yanmış. Yangından kıl payı kurtulan Şeyh efendi sonradan, “Hanımların en iyisi böyle olursa, biz nasıl güvenelim?” diye latife edermiş.

Her şartta öğle uykusunu bırakmayan ve herkese de tavsiye eden Vehbi Koç’un adını anmamak olmaz. Bir yurt dışı seyahatinde hava meydanında revire gidip rahatsızlık bahanesiyle içeride biraz yatmış. Çıkınca da “Hem uyudum, hem de bedavadan tansiyonumu ölçtürdüm” demiştir. Ayrıca Vehbi Koç, öğlen uykusunun yatakta ve gece elbisesiyle yapılmasını tavsiye ederdi. Eskiden bazı dükkânlarda öğle uykusu için peyke bulunurdu. Biz üniversitedeyken, her hocanın odasında mükellef bir divan vardı. Yemekten sonra biraz uyur; sonra hademeye kahvelerini söylerlerdi. Hocaya çetrefilli bir şey söylemek gerektiğinde, bu uykudan sonrasını gözlerdik.

Afrika'da mango ağaçları altında öğle uykusu

3F + 1S formülü[]

Öğle uykusunda İspanyollar önde gelir. Diktatör Franko’nun “İspanya’yı 40 yıl 3F+1S formülüyle idare ettim” dediği rivayet olunur. 3F+1S=Futbol, Flamenko, Fiesta ve Siesta’dır. Flamenko, İspanya’ya mahsus bir dans; fiesta, festival; siesta ise öğle uykusudur. (Portekiz'de formüldeki flamenco dansının yerini fado alır.)

Siesta, Latince hora sexta (6. saat) kelimesinden gelir.  12 saatlik günün yarısı demektir. Saat 1’den 5’e kadar İspanya’da hayat durur, dükkânlar kapanır. Akşam yemeği geç yenir. İmkânı olan sabaha kadar eğlenir. Siesta âdeti İspanyollara Araplardan geçmiştir. Arap ülkelerinde öğle saatinde ortada kimse görülmez. Ancak arabasının gölgesinde uyuyan taksicilere rastlamak mümkündür.  Akdeniz ve Lâtin ülkelerinin hepsinde yaygındır. Bilhassa sıcak ziraat memleketlerinde ağır yenen öğle yemeğinden sonra bir ihtiyaçtır. X. asırda Roma-Germen İmparatoru Büyük Karl, yaz günleri öğle yemeğinden sonra ayakkabı ve üst elbiselerini çıkarıp birkaç saat uyurmuş.

    

Yunanistan'da bir muayenehanenin çalışma saatleri[]

Latin Amerika'da siesta zamanı[]

Balkanlarda saat 2 ile 5 arasında kimse birbirine ziyarette bulunmaz. 1-2 arası yemek yenir, sonra herkes yatar. Güney Almanya’da Mittagspause veya Mittagsruhe (Gün ortası istiharati) denilen bu uyku zamanında dükkânlar kapanır, çocuklar evde oynar. Asyalılar da bu uykuya çok düşkündür. Hindistan’da sustana (ufak şekerleme), Çin’de wujiao (şekerleme) denir. Mekteplerde bu iş için yarım saat mola vardır. Japonya’da işçilere bu iş için bir yer ayırmak mecburidir. Amerika, İngiltere ve Fransa, devlet eliyle teşvik etmektedir. Indiana Üniversitesi’nde profesörlerin de desteğiyle bir şekerleme klübü kurulmuştur. Görgü Kaidelerine dair eski kitaplarda, öğleden sonra kimseye ziyaret yapılmaması ve telefonla aranmaması ehemmiyetle tavsiye edilir. Bu zamanda nasıl uyuyalım diyenlere bir atasözü ile cevap verelim: “Karnı acıkan katık istemez; uykusu gelen yastık istemez”.

Kaylûle Buhâri'de kayıtlı bir hadiste şu ifadelerle anlatılmaktadır:[]

Rasûlüllah (s.a.s) bir gün kızı Fâtıma (r.anha)'nın evine geldi. Hz. Ali (r.a)'i evde bulamadı. Fâtıma'ya: "Amcam oğlu Ali nerede? " diye sordu. Fâtıma. "Aramızda bir şey geçti, birbirimize darıldık, o da gündüz uykusu (kaylûle)nu benim yanımda uyumadı" cevabını verdi. Rasûlüllah (s.a.s), adamın birine; "Bak bakalım nerededir?" buyurdu. Adam gidip geldi ve: "Ya Rasûlallah! Mescitte uyuyor" dedi. Rasûlüllah mescide gitti, onun, yan tarafına yatmış ve ridasının bir yanından sıyrılmış olduğunu, vücûdunun da toprağa bulanmış olduğunu gördü. Mübarek eliyle vücudundan toprağı silerken; "Kalk ebâ turâb, kalk ebâ türâb! (toprak babası)" (Buhârî, Salât, 58) diye seslendi.

Peygamber (s.a.s) ve ashâbı, Arabistan'ın aşırı sıcaklarından korunmak ve gece ibadetlerini yapabilecek gücü kazanmak için, önemli işleri olmadığında "kaylûle"den yararlanırlardı. Rasûlüllah (s.a.s)'ın: "Gündüz orucu için sahur yemeğinden ve gece ibadetine kalkmak için "kaylûle"den yararlanın" (İbn Mâce, Savm, 22) hadisinden bu husus açıkça anlaşılmaktadır.

Şu rivâyetler de kaylûle sünnetinin nasıl yapıldığını anlatmaktadır:

Zeyd b. Sabit'in kardeşi Yezîd b. Sabit'ten: Bir gün Rasûlüllah (s.a.s) ile beraber çıktık. Bakî'a varınca yeni bir kabir gördü ve kime ait olduğunu sordu. " Falanca kadınındır. " dediler. Rasûlullah onu tanıdı ve: "Neden onun cenazesinden bana haber vermediniz?" diye sordu. Dediler ki: "Sen oruçlu idin ve gündüzün ortasında "kaylûle" yapıyordun; bu yüzden sana haber vermek istemedik" (İbn Mâce, Cenâiz, 32).

İbn Ömer, hac sırasında Kâbe'yi tavaf eder, sonra Mekke'de "kaylûle" yapar, daha sonra kurban bayramı günü Minâ'ya gelirdi (Buhârî, Hacc, 129).

Ebu İshak el-Fezârî'nin Humeyd'den naklettiğine göre, Enes (r.a) şöyle demiştir: "Bizler Cumaya erken davranır, namazdan sonra da "kaylûle" yapardık" (Buhâri, Cuma, 40).

Buna benzer bir rivayet de Sehl'den nakledilmiştir: "Bizler Peygamber (s.a.s)'le birlikte Cuma namazını kılardık, "kaylûle" ondan sonra olurdu" (Buhârî, Cuma, 40; bk. Şamil İslam Ansiklopedisi, Kaylule md.)

Kestirme, şekerleme kılığındaki konsantre, minyatür uyku. süresi itibariyle öğle uykusu veya gündüz uykusundan farklı bir şey gibi. beş dakikada bile birkaç rem uykusu evresi geçirmişçesine gayet zinde uyanmak mümkün (yalnız çok uykuluyken geçerli). gece uykusundan daha dinlendirici bazen.

Kayl’ dan türediğini düşündüğüm, ki öğle vakti şarap içmek manasına gelir, müslüman siestası.

Gün arasında bir saat uyuduğunuz söyleniyor?[]

iki elim kanda da olsa öğlenleri bir saat uyurum. böylelikle günü ikiye böleriz ve tekrar kalktığınızda sanki güne yeni başlamış gibi taze hissedersiniz kendinizi, insanın vücudu da makine gibidir, hor kullanılırsa ileride cezası çekilir. diyet yapmam, şunu, bunu yemem demem. hiçbir zaman mideyi tıka basa doldurmamak ve imkanı varsa akşam 20.00'den sonra yemek yememek lazım.

http://patronlardunyasi.com/…-buyuk-luksu-ne/134826

Bediüzzaman[]

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

اَوْ هُمْ قَٓائِلُونَ

Re’fet اَوْ هُمْ قَٓائِلُونَ âyet-i celilesindeki قَٓائِلُونَ kelimesinin manasını merak edip sorması münasebetiyle ve hapiste sabah namazından sonra sairler gibi yatmasından gelen rehavet dolayısıyla, elmas gibi kalemini atalete uğratmamak için yazılmıştır.

Uyku üç nevidir:[]

Birincisi: Gayluledir ki fecirden sonra tâ vakt-i kerahet bitinceye kadardır.[]

Bu uyku, rızkın noksaniyetine ve bereketsizliğine hadîsçe sebebiyet verdiği için hilaf-ı sünnettir. Çünkü rızık için sa’y etmenin mukaddimatını ihzar etmenin en münasip zamanı, serinlik vaktidir. Bu vakit geçtikten sonra bir rehavet ârız olur. O günkü sa’ye ve dolayısıyla da rızka zarar verdiği gibi bereketsizliğe de sebebiyet verdiği, çok tecrübelerle sabit olmuştur.

İkincisi: Feyluledir ki ikindi namazından sonra mağribe kadardır.[]

Bu uyku ömrün noksaniyetine, yani uykudan gelen sersemlik cihetiyle o günkü ömrü nevm-âlûd, yarı uyku, kısacık bir şekil aldığından maddî bir noksaniyet gösterdiği gibi; manevî cihetiyle de o gün hayatının maddî ve manevî neticesi ekseriya ikindiden sonra tezahür ettiğinden, o vakti uyku ile geçirmek, o neticeyi görmemek hükmüne geçtiğinden, güya o günü yaşamamış gibi oluyor.

Üçüncüsü: Kayluledir ki bu uyku sünnet-i seniyedir. Duha vaktinden öğleden biraz sonraya kadardır.[]

Bu uyku, gece kıyamına sebebiyet verdiği için sünnet olmakla beraber, Ceziretü’l-Arap’ta vaktü’z-zuhr denilen şiddet-i hararet zamanında bir tatil-i eşgal, âdet-i kavmiye ve muhitiye olduğundan o sünnet-i seniyeyi daha ziyade kuvvetlendirmiştir. Bu uyku hem ömrü hem rızkı tezyide medardır. Çünkü yarım saat kaylule, iki saat gece uykusuna muadil gelir. Demek, ömrüne her gün bir buçuk saat ilâve ediyor. Rızık için çalışmak müddetine, yine bir buçuk saati ölümün kardeşi olan uykunun elinden kurtarıp yaşatıyor ve çalışmak zamanına ilâve ediyor.

Etimolojisi[]

Arapça ḳayl masdarından türeyen kaylûle ve kāile “öğle sıcağının şiddetli olduğu gün ortasında uyuma” anlamına gelir.

Kaylûle yapılan yere mekīl (mekāl) denilir. Kur’ân-ı Kerîm’de cennetin en güzel istirahat yeri (mekīl) olduğu haber verilir (el-Furkān 25/24).

Kur’an’ın, geçmişte birçok şehir halkının kaylûle sırasında helâk edildiğine dair haberi (el-A‘râf 7/4) geleneğin çok eskilere dayandığına işaret eder.

Evlerde, mescidlerde veya bir ağacın gölgesinde kaylûle yapılabilir.

Hz. Ali’nin ve Osman’ın Mescid-i Nebevî’de kaylûle yaptıkları bilinmektedir. Hz. Peygamber, misafir olsun yerli olsun kimseyi mescidde kaylûle yapmaktan menetmez, ancak ağaç gölgesi gibi kaylûleye uygun mekânların kirletilmemesini isterdi (Ebû Dâvûd, “Ṭahâret”, 14).

O dönemde evlerinde kaylûle yapanlar, sıcağın etkisiyle bazan yarı çıplak vaziyette veya gecelik giyerek odalarına çekilirlerdi.

Kur’an, kişinin yeterince örtünmediği böyle zamanlarda ebeveynlerinin veya bir başkasının odasına girmek isteyen çocukların izin almalarını emretmiştir (en-Nûr 24/58).

Cuma günleri cuma namazı kılındıktan sonra kaylûle yapıldığına dair sahâbeden gelen rivayetler diğer günlerde de bunun öğle namazından sonra gerçekleştirildiğini göstermektedir. Ancak daha önce kaylûle yapıp vaktini geçirmemek şartıyla öğle namazını sıcağın etkisinin azaldığı vakte kadar tehir de (tebrîd) câiz görülmüştür.

Bu âdetin yaygın olduğu yerlerde zaruret dışında kaylûle yapanın ziyaret edilmesi, uykudan kaldırılması nezaketsizlik sayılmıştır.

İbn Abbas, ilim öğrenmek için kapısına gittiği kimse eğer kaylûle yapıyorsa onu rahatsız etmez, uyanmasını beklerdi (Hatîb el-Bağdâdî, I, 158).

Hz. Peygamber’in kaylûleden, “güzel bir âdet” diye söz ettiği (Şîrûye b. Şehredâr ed-Deylemî, IV, 266), zaman zaman süt teyzesi Ümmü Harâm veya Enes’in annesi Ümmü Süleym gibi yakınlarının evinde kaylûle yaptığı rivayet edilir (İbn Hacer, XI, 72).

Yine Resûl-i Ekrem, gecenin bir bölümünü ibadet için ayıranların gündüz kaylûle yaparak geceye zinde girmelerini tavsiye etmiştir (İbn Mâce, “Ṣıyâm”, 22).

Kaylulenin adabı- Gazali[]

İḥyâʾü ʿulûmi’d-dîn’in, virdlerin fazileti ve gecelerin ihyâsıyla ilgili bölümünde kaylûlenin âdâbı hakkında bilgi veren Gazzâlî kaylûleyi “öğleye doğru biraz kestirmek” olarak tarif eder ve onun gece ibadetine yardımcı bir sünnet olduğunu söyler; bu amaçla yapılan kaylûlenin ibadet (kurbet) hükmünde olduğunu belirtir.

Sahâbeden Havvât b. Cübeyr, yaygın bir inanışı dile getirerek günün başlangıcında uyumanın cehalet, ortasında uyumanın güzel alışkanlık, sonunda (ikindiden sonra) uyumanın ise hamakat olduğunu söylemiştir (Hâkim, IV, 326).

Günümüzde Arap yarımadası gibi sıcak bölgelerde, bilhassa Mekke ve Medine’de genellikle öğle namazı kılındıktan sonra kaylûle yapılması geleneği sürmektedir.

Tıbbi Açıdan Kaylule[]

Tıp Açısından Kaylûle. Modern psikoloji kitapları uykuyu “şuurluluğun geçici olarak değiştiği bir durum” olarak tanımlar. 1950’li yıllarda uyku “pasif teori” ile açıklanarak dimağı uyanık vaziyette tutan dürtülerin şiddeti azaldığında beynin uykuya girdiği düşünülüyordu. Buna göre uyanıklık bedenin normal hali, uyku ise uyanıklık haline bir ara verme idi. Fakat 1960’lı yıllarda sinir fizyolojisi hakkındaki bilgilerin artmasıyla uykunun pasif bir olay olmadığı, aksine çeşitli canlı türleri için değişiklikler arzedecek şekilde önceden programlanmış aktif bir hadise niteliği taşıdığı ve bu program gereğince periyotlar halinde ortaya çıktığı fikri hâkim olmuştur.

İnsanın iç âlemiyle, yakın temasta bulunduğu dış âlem arasında zaman kavramı yönünden farklılıklar vardır. Dış çevrede bir gün yirmi dört saat olacak şekilde ayarlanmıştır; bedendeki iç âlemin uyku ve uyanıklık yönünden günlük süresi ise gece-gündüz farkının bulunmadığı, ses ve ısı değişikliklerinin giderildiği ve sosyal uyarıların ortadan kaldırıldığı uyku laboratuvarlarında yapılan çalışmalarda yirmi beş saat ve daha fazla olarak tesbit edilmiştir. Bu çalışmaların diğer bir önemli sonucu da bütün deneklerin öğle saatlerinde uyuduklarının gözlenmesidir. Buna dayanarak uyku uzmanları, insanın tabii yapısının öğle ve gece saatlerinde olmak üzere en az iki defa uyumaya göre programlandığını belirtmektedir.

İnsanlar günlük hayatlarında tabii uyku davranışlarını yalnızca bebeklik çağlarında gösterebilme şansına sahiptir. Nitekim bebekler gündüzleri sık sık uykuya dalar ve uyanırlar, okul çağına geldiklerinde sosyal çevre ve şartlar gündüzün uyumalarını engellemeye başlar; erişkin hayatta ise kişinin ne zaman ve ne kadar uyuyacağını, artık bedenin ihtiyacı değil toplumun hayat tarzı belirler. Buna rağmen iç âlemdeki uyuma isteği büsbütün yok olmaz. Nitekim öğle saatlerinde kişinin gevşeyip dikkatinin dağıldığı bilinmektedir. Bu durumun öğlen yemeği, iklim ve şahsî farklılıklara bağlı olmadığı tesbit edilmiştir. Trafik kazalarının yaklaşık dörtte birinin bu saatlerde vuku bulduğu belirlenmiştir.

Dünya üzerinde ekvatorun her iki yanında 45. enlemler arasında öğle uykusuna izin veren bir anlayış ve yerleşik bir kültür mevcuttur. Buna Araplar “kaylûle”, İspanyol, İtalyan ve Yunanlılar ise “siesta” adını verirler. Türkiye’de belli bir geleneğe bağlı olmasa da “öğlen şekerlemesi” tabiri bu terimlerin karşılığı olarak kullanılabilir.

Öğle uykusunun bir özelliği, insana birkaç dakika içerisinde derin bir uykuyu yakalama imkânı vermesidir. Bu uyku esnasında beyin dalgalarının ölçümü sonucunda derin uykunun bir belirtisi olan delta dalgaları tesbit edilmektedir. Delta dalgalı bir uykudan sonra gözünü açan kişi dinlenmiş ve tazelenmiş olarak uyanır.

Bu tesbit kaylûlenin kişide verimliliği arttıran bir faktör olduğunu göstermektedir.

İnsan böyle bir uykudan sonra on iki saat kadar uyanık kalabilmektedir. Nitekim İslâmî kaynaklarda kaylûle gece ibadetlerine rahat kalkabilmek için yararlanılacak bir imkân olarak görülmekte ve zihni açık tuttuğu ifade edilmektedir.

Öte yandan araştırmalar öğle uykusu uyuyan pilot, doktor ve diğer önemli personelin daha az hata yaptığını göstermektedir. Ortamın yeterince sakin ve sessiz olması şartıyla kaylûle zamanında yatakta uyumakla masa başında, koltukta uyumanın uyku niteliği yönünden bir farkının olmadığı, bu şekilde otuz kırk dakika kadar uyumanın bile günün geri kalan kısmını gerilimsiz ve enerjik geçirme imkânı sağladığı belirlenmiştir.


Kaynaklar[]

Aynî, ʿUmdetü’l-ḳārî, Kahire 1392/1972, XVIII, 321-322.

D. Langen, Yoğun Gevşeme (Otojen Trainig), Egzersiz Kitabı (trc. Mehmet İ. Arman), Kırıkkale, Vize 1985.

Müfit Uğur, Medikal Psikoloji, İstanbul 1994, s. 232-235.

İsmail Murat, “Uyku Araştırmaları”, Cumhuriyet Bilim Teknik, sy. 204, İstanbul 1991, s. 8-9.


Lisânü’l-ʿArab, “ḳyl” md.

Buhârî, “Cumʿa”, 41, “İstiʾẕân”, 16, 39.

Müslim, “Cumʿa”, 30, “Liʿân”, 4, “İmâre”, 161, “Feżâʾil”, 83-85, “Feżâʾilü’ṣ-ṣaḥâbe”, 38.

İbn Mâce, “Ṣıyâm”, 22.

Ebû Dâvûd, “Ṭahâret”, 14.

İbn Ebû Şeybe, el-Muṣannef (nşr. Kemâl Yûsuf el-Hût), Beyrut 1409/1989, V, 339.

Taberî, Câmiʿu’l-beyân, VIII, 118-119; XVII, 74.

Taberânî, el-Muʿcemü’l-evsaṭ, Kahire 1415, I, 13.

Ebû Nuaym, Ḥilye, Beyrut 1405, II, 61, 62.

Hâkim, el-Müstedrek, IV, 326.

Hatîb el-Bağdâdî, el-Câmiʿ li-aḫlâḳı’r-râvî ve âdâbi’s-sâmiʿ (nşr. Mahmûd et-Tahhân), Riyad 1403/1983, I, 158.

Gazzâlî, İḥyâʾ, Kahire 1939, I, 349, 368.

Şîrûye b. Şehredâr ed-Deylemî, el-Firdevs bi-meʾs̱ûri’l-ḫiṭâb (nşr. Ebû Hâcer Saîd b. Besyûnî Zağlûl), Beyrut 1406/1986, IV, 266.

Kurtubî, el-Câmiʿ, Kahire 1372, VII, 163; XII, 304.

Heysemî, Mecmaʿu’z-zevâʾid, Kahire-Beyrut 1407, VIII, 112.

İbn Hacer, Fetḥu’l-bârî, Beyrut 1379, X, 585; XI, 70, 72.

Aclûnî, Keşfü’l-ḫafâʾ, Beyrut 1985, I, 131; II, 27.

Azîmâbâdî, ʿAvnü’l-maʿbûd, Beyrut 1415, XIV, 66.

Elmalılı, Hak Dini, III, 2123; V, 3538, 3581.

Advertisement