Yenişehir Wiki
Advertisement
Osmanlıca dava

Bir şey için böyledir veya öyle değildir demek; bu şey benimdir, bunda hakkım var veyahut onun değildir. Hakkı yoktur diye mahkemeye , hakime müracaat etmek ki ıstılah-ı fıkıhta bir şahsınşahs-ı aherden hakkını talep etmesine ıtlak olunur. Kamusu-u Osmani Mehmet Selahi Bey, 1910

Bakınız

d Dava . KİTÂBÜ'L-DA'VÂ.


Dava Dâva Terör action Terör davası Da'va Dâ'va Dâvâ Dâ'vâ Deâvî دعاوى Davalar DAVA دعوى: (İng.Action)Bir kimsenin başka bir kimseden hakim önünde hakkını istemesi (Mecelle 1613 ) 1- alacak ve talep Hakkı 2- hakimden bir anlaşmazlığın halini halini bir hakkın korunması istemek ve dava hakkının verdi yetkileri kullanmak 3 - mahkemece takip edilebilir nitelikte maddi bir iddianın kendisi *Asli dava: ihtilafın mahkemeye gitmesini gerektiren esas İddaa demektir * Fer'i dava: tarafları nasıl dava ile beraber bunun teferruatlı olarak diğer bir şeye hüküm verilmesini istemeleridir DAVA AÇMA: bir uyuşmazlığın çözümlenmesi Bir hakkın tanınması korunması elde edilmesi için dilekçe ile mahkemeye başvurma (HUMK 76 CMUK 151 DÂVA AÇMADA ÖZERKLİK : Bir yargılıkta dâva açan kişi ya da tüzel kişi. DÂVA ARKADAŞLIĞI : Kanunların zorunlu kıldığı durumlarda, aynı dâvada birden çok kişinin bir dâvada dâvacı veya dâvalı olarak bulunabilmesi (HUMK. 43). Bkz. Mecburi dâva arkadaşlığı ve ihtiyari dâva arka- daşlığı, DÂVA ARZUHALİ : Dâva dilekçesi. Dâvacının iddiasını ve delillerini gösteren pullu dilekçe. Dâva bu dilekçe ile açılır. Dâvalı bir kişi ise dilekçe iki nüsha, dâvalı çoksa davalılar adedinden bir fazla olur. Dilekçenin bir nüshası mahkeme eliyle dâvalıya gön- derilir. DÂVACI : Dâva eden, dâva açan, müddei. (CMUK. 148, 365, 372, 344). DÂVADA DOĞRULUK : Tarafların —dâvada doğru ve dürüst hareket etmelerini ifade eder. DÂVADAN VAZ GEÇMEK : Dâvadan çekilme. 1) Cezada : Takibi şikâyete bağlı şuçlarla şahsi dâva yoliyle takip edilen suçlarda şikâyetçi veya dâvacının şikâyet veya dâvasından vazgeçmesidir. Vazgeçme ile dâ- va düşer. (TCK. 99, 460, 489, CMUK. 344). 2) Hukukta : Şahsın mallar üzerindeki hakkından ve dâvacının talebinden vazgeçmesidir. (HUMK. 91-95). Bak. Feragat. Ancak Türk Ceza Kanununun 444 (Zina), 460 (Mü- -essir fiil), 489 (Hakaret ve sövme) suçları hükmü bakidir. (CMUK. 361). DÂVA DİLEKÇESİ : Bir hakkın alınması, korunması, yerine getirilmesi amaciyle mahkeme ve mercilere sunulan yazılı istem belgesi. Mahkemeler verilecek dilekçelerin usül ve örneğine uygun olması zorunludur. Bu dilekçelerde : 1 — Dâvanın açıldığı mahkemenin adı ve yeri; 2 — Dâvacının adı, soyadı, iş, mesken ve ikametgâh adresi; 3 — Dâvalının adı, soyadı, iş ve mesken adresi veya ikametgâh adresi; 4 — Dâvanın mahiyetinin ve değerinin belirtilmesi; 5 — Maddi ve hukuki olaylar; 6 — Hukuki sebepler; 7 — Subut delilleri; 8 — Netice-i talep; 9 — Cevap süresi; 10 — İmza. Bak. Dilekçe. DÂVA EDEN : Dâvacı, dâvayı açan, müddei. (C.M.U.K. 148, 365, 372, 344). DÂVA EDİLEN : Dâvalı, aleyhine dâva açılan -müddeilaleyh, dâva olunan. DÂVA EDİLEN ŞEY : Müddea, müddeabih. DÂVADA MUALLAKİYET : Dâvanın asılı kalışi. Aynı fiil veya iş için, aynı mahkemede iki veya başka mahkemede tekrar dâva açılamaz. Açıldığı takdirde, açılmış olan ilk dâva kendiliğinden düşer, muallâk olur. Ancak, ceza muhakemeleri usulü kanununun 4 87. maddesine göre, açılan bir dâvanın başka bir mahkemede görülmekte olduğu iddiası, ilk itirazlardandır. Önceden ileri sürülmezse sonradan dinlenmez. DÂVADA ZAMAN AŞIMI: Zaman aşımı. DÂVA EHLİYETİ : Dâvaya ehliyet, dâva yeterliği. Dâvacı ya da dâvalı olarak bizzat veya vekil aracılığıyle bir. işlem yapılabilme yeteneğidir. Dâvaya ehliyet medeni kanun ile tayin olunmuştur. Çocuk sağ doğ- mak şartiyle ana rahmine düştüğü andan itibaren medeni haklardan istifade eder. Bu sebeple doğacak çocuk yararına yapılan vasiyet muteberdir. Ölümle şahsiyet son bulur. Her kişi faydalanma yeteneğine sahiptir. Bu sebeple temyiz kudretini haiz olmayan kişide dâvada taraf olur ve bunları velisi, vasisi veya kanuni mümessilleri dâvada temsil ederler. (CUMK. 38 - 39) Cezada ehliyet; onbir yaşın ikmaliyle başlar. Suç tarihinde onbir yaşını bitirip onbeş yaşını bitirmemiş sanığın cezalandırılabilmesi için suç tarihinde o suçun farik ve mümeyyizi — bulunması lâzımdır. Bu tabip raporiyle anlaşılır. (TCK. 54). DÂVADA İNANCA : Bir dâvanın yerinde olmaması durumunda, dâva nedeniyle dâvalının bazı zararlara uğraması olasılığı vardır, işte bu durumlarda dâvacıdan inanca (teminat) göstermesi istenir; örneğin bkz. HUMK. 97 - 100; İİK. 36, 69, 97 gibi, inanca, kişisel veya parasal olabilir; dâvada teminat da denir. DÂVA HAKKI : Kişinin mahkemeler aracılığiyle kendisine veya başkasına ait anlaşmazlığı çözdürme, hakkını temin, ya da hakkını tanıtma ve himaye ettirme şeklinde diğer kişiye karşı haiz olduğu yetkidir. İkame-i dava DÂVA İKAMESİ: Dâvanın açılması, Dâva dilekçesinin mahkeme kalemine kaydedildiği tarihte dâva açılmış sayılır. (H. M. U.K. 178). DÂVA İKAMESİ MECBURİYETİ : Dâva açmak zorunluğu, Ceza usulünde savcılar, bir kimse hakkında suç Şüphesini uyandıran sebepler olması halinde dâva açmaya Mecburdurlar. (C.M.U.K. 148). Bazı hallerde de dâva açmak savcıların takdirine bırakılmıştır. DÂVA İKAMESİ MUHTARİYETİ : Dava açmak özerkliği. Kamu dsvası açmak savcıarın takdirine bırakıldığı durumlarda dâva açmak muhtariyetinden bahsedilir. Savcı isterse dâva açar, isterse açmaz. DÂVA KONUSUNUN DEVRİ : Müddeabihin temliki; dâva devam ederken taraflardan birinin dâva konusunu üçüncü bir kişiye devretmesi (HUMK. 186). DÂVALARIN AYRILMASI : Birleştirilmiş olan ceza dâvalarının, yargılık kararıyla ayrılması. Dâvaların ayrılması kararı tarafların hazır olmasiyle yapılabilir (HUMK. 4, CMUK. 2). DÂVALARIN BİRLEŞTİRİLMESİ : a) Cezada : Her biri değişik mahkemelerin vazifesine giren, fakat aralarında ilişki bulunan ceza “ dâvalarının yüksek vazifeli mahkemede birleştirilmesi• Yani Savcı tarafından birleştirilmesi. yani Savcı tarafından birleştirilerek dava açılması. Sanığın duruşma sırasında iddianamede yazılı suçtan başka bir suç işlemiş olduğu meydana çıkarsa savcının talebi ve Sanığın rızası ile iki tuşa ait davalar birleştirilebilir. b) Hukukta: birden ziyade kimse birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerinde de birlikte dava Açılabilir. Tahkikat hakimi de talep üzerine birbirine bağlı davaların birleştirilmesi ne veya ayrılmasına karar verebilir. (HUMK 43 44 48) DÂVALARIN TEFRİKİ : Dâvaların ayrılması. Tahkikat hâkiminin birbirine bağlı gibi gözüken dâvaları, talep üzerine ayırmaya karar vermesi. (HUMK. 43, 44, 48), DÂVALARIN TEFRİKİ : Bkz. Dâvaların ayrılması DÂVALARIN TEVHİDİ : Bkz. Dâvaların birleştirilmesi. DÂVALI : (fr. Defendur) Dâva edilen kimse. Müddeialeyh. Mahkeme yolu ile kendisinden birşey istenen kimse. DÂVA MÂNİLERİ : Bkz. İlk itiraz, itiraz. DÂVA MERCİİ : Yargı mercii, kaza mercii. DÂVA NEVİLERİ : Hukuk mahkemelerine açılacak dâvalar üç kısımdır : 1) Eda dâvaları : Bir şeyi yapmaya, bir şeyi vermeye veya bir hususun yapılmasını temin etmeye yarayan dâvalardır. Satış bedelinin ödenmesi, yıkılan duvarın yaptırılması gibi. 2) Tespit dâvaları : Eda dâvasının açılmasının mümkün olmaması veya sıra gelmemesi gibi hallerde taraflar arasındaki hukuki “durumun (rabıtanın) tayinini öngören davalardır. Kira veya zarar tespiti davaları gibi. 3) İnşai dâvalar : Mevcut hukuki durumun kaldırılması, değiştirilmesi veya yeni bir hukuki durumun ortaya konması için açılan davalardır. Bu dâvalar daha çok aile ve kişi hukuku ile ilgili davalardır. Bakınız yenilik doğuran haklar. DAVANIN DEF'İ : Davalının kendisine karşı sürülen olayı Red etmemekle beraber diğer bir olay İleri sürülerek davayı def etmesidir. (HUMK 150) DAVANIN DİNLENMEMESİ: konusu hukuken korunumu Yani bir istek olan davanın yargı mercilerince kabul edilmemesi hali eski hukukta aynı anlamda Ademi mesmuiyet terimi kullanılırdı. DÂVANIN DÜŞMESİ: Dâvanın sükutu : Sanığın ölmesi, zaman aşımı, genel bağışlama, kişisel yakınmaya bağlı dâvalarda dâ- vacının istemindan vazgeçmesi va da yasada gösterilen belirli nedenlerin gercekleşmesi üzerine davanın ortadan kalkması. (C.K. 96, 120). DÂVANIN DÜZELTİLMESİ : Davanın tashihi. Tashihi dâva. DÂVANIN ESASINA CEVAP : Dâvacının iddiasında dayandığı olaylarla hukuki sonuçları hakkında dâvalının cevabı. İtiraz. [[Esasa itiraz]], müdafaa (savunma) deyimleri de aynı anlamda kullanılır. (H.LU.MK. 195, 221). DÂVANIN ISLAHI : Dâvanın — düzeltilmesi. Hukuk dâvasında, taraflardan birinin, usule ilişkin bir muameleyi tamamen veya kısmen ortadan kaldırılması, yahut o muamele yerine başka bir muamele yapması. Bunun neticesi o noktadan itibaren usule ait bütün eski muameleler yapılmamış sayılır. Sadece ikrarlar, keşif ve muayene raporlari, ehlivukuf raporları, tanıkların şahadeti muteber kalır. (HUMK. 80, 83, 185, 202). DAVANIN İHBARI : Dâvayı haber verme. Davayı bildirme hukuk davasında İki taraftan birinin davayı kaybetti takdirde rücu hakkı olduğunu düşündüğü üçüncü şahsa kendi yerine davayı takip veya kendisine katılması gerektiğini bildirmesi HUMK 49 52 DAVANİN İSTİMAININ KABİL OLMAMASI: Özü hukuk hükümleriyle korunmamış olan davanın mahkemelerce kabul olunmaması buna davanın dinlenmemesi de denir. DÂVANIN NAKLİ : Mahkeme veya hâkimin dâvaya hukuki veya fiili nedenlerle bakamaması ya da kamunun emniyeti bakımından dâvanın orada görülmesinin tehlikeli olması hallerinde yüksek görevli mahkemenin dâvayı başka yerdeki aynı derecede bir başka mahkemeye aktarmasıdır. Kamunun selâmet ve emniyeti bakımından dâvanın naklini istemek Adalet Bakanına aittir. Yargıtay'da bozduğu karara ait dâvanın başka yer mahkemesinde görülmesine karar verebilir., (CUMK. 14). Hukukta; Yargıtay kanuni nedenlerden dolayı bir ilâmı bozarsa, dâva dosyasını asıl mahkemesine değil de başka bir yer mahkemesine yollayabilir. (HUMK. 429). DÂVANIN REDDİ : Hukuk usulünde dâvanın belli süre içinde takibine devam edilmemesi yüzünden işlemden kaldırılmasıdır. Celse- ye çağrılmış olan tarafların hiç biri gelmezse dâva yenileninceye kadar dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilir. Bu tarihten itibaren altı ay içinde dâvacının ileri sürdüğü olayların sabit olmaması, veya bunlardan iddia edilen hukuki neticenin Çıkarılamaması, veya dâva hakkının bulunmaması sebebleriyle hâkim dâvacının hakli olmadığını belirterek “davayı reddedebilir. DÂVANIN SUKUTU : 1) Hukukta: Davanın itiraz ve müdafaaları karşısında yenilenmeyen davanın verilebilmesi için tekrar harç verilmesi gerekir. 2) Cezada: Genel af, Sanığın ölümü, zamanaşımı gibi nedenlerden biri ile davanın ortadan kaldırılmasıdır (TCK 96, 97 , 98 ,105) takibi şikayete bağlı suçlarda şikayet dilekçesinin bulunmaması takip için iznin şart olduğu davalarda iznin bulunmaması sanığın akıl hastalığına uğraması gibi hallerde duruşmanın tatiline veya davanın düşmesine karar verilir (CMUK 253/2 ) vazgeçme , davadan vazgeçme, hüküm. DÂVA VEKİLLERİNİN SÜ-İ İSTİMALİ : Avukat ya da dâva vekili hasım tarafiyle Uyuşarak ya da sair hile ve desiselere sülük ederek kendisine verilen dâvaya zarar verir ya da hasım tarafa yardım ederse, kabul ettiği dâvada şahidin, ehlihibre veya tercümanın veya C. Savcısının ve karar verecek hâkimin sahabetini istihsal etmek veyahut bunlara mükâfat eylemek bahanesiyle müvekkilinden eşya veya para alırsa görevini sü-i istimal etmiş olur. (TCK. 294, 295). DÂVAYA EHLİYET : Dâüâvaya yeterlik. Geniş anlamda usul hukuku bakımından, dâvacı veya dâvalı olarak bizzat veya vekil veya mümessil eliyle adli muamele yapabilmek yeteneği. (H.M.U.K. 38). Dar anlamda, dâvacı veya dâvalı olarak bizzat veya bir ve- kil vasıtasıyla muamele yapabilmek kabiliyeti. Dâva ikamesi ehliyeti. (HUMK. 59). “Dâva ehliyetini haiz olmayan gayrı reşide karşı açılan dâvanın reddi gerekmez. Veli ya da vasi davet olunarak onların huzuru “ile duruşma yapılmak icap eder. (Y.H.H 103 - 34/49) DAVAYA KATILMA: Bakınız davaya müdahale DAVAYA MÜDAHALE: 1)Hukukta : Hakki veya borcu görülmekte olan davanın sonucuna bağlı olanın iki taraftan birine katılarak davavaya karışması (HUMK 51 58 97 420)davanın ihbarı 2)Cezada: iddiaya göre suçtan zarar görenin sahsi hak istegiyle kamu dâvasına katılması. (CMUK, 365 - 372). Müdahale, DAVAYA VEKÂLET : Dava açmaya ehil olan her şahıs dâvasını bizzat veya tayin edeceği bir vekil vasıtası ile ikâme ve takip edebilir. Dâvası veya dâvalınin vekil vasıtasiyle dâva açması Veya takip etmesi halinde dâvaya vekalet bahis konusudur. DÂVA YETENEĞİ : Bkz. Dâva ehliyeti. DÂVA'YI BATILA : (Batıl dâva). Temelsiz dâva. Esasında doğru olmıyan dâva. Nesebi belli olan kimsenin kendisi olduğunu iddia etmek gibi. DÂVA'YI FÂSİDE : (Fâsit dâva). Bozuk dâva, Esasında doğru olmakla beraber bazı dış nitelikleri yönünden haklı sayılmayan dâva. Dâva konusunun belli olmaması gibi. DÂVA-YI MÜTEKABİLE : Bkz. Mukabil Dâva. DÂVA'YI SAHİHA : (Sahih dâva). Kelime anlamı doğru dâvadır. Istilâhta, esasında “doğru ve nitel itibarı ile haklı dâva, DAVET (fr Convocation ) bir muamele için (mal beyanı yemin şahitlik keşif vesaire) alakalı şahsın ( taraflar şahit ehlivukuf vesaire) adli makama, mahkemeye çağrılmasıdır. DAVETİYE: idari ve hukuki davalarda Davacı davalı veya vekil ve temsilcilerini Tanık bilirkişi gibi yardımcı kimselerin muayyen tahkikat veya mahkemece sesini kes sesini gelmeleri için posta vasıtasıyla gönderilen ve mahkeme kalemine örneğine göre tanzim mahkeme mührü ile tasdik edilmiş olan yazılı kağıt. DAYİN: Alacaklı DEAVİ: Davalar Debagat : tabaklık sepicilik dedüksiyon Fransızca tümdengelim tatil. kanunlardan olaylara sebeplerden sonuçları etkilendi RAM nerden etkiye var mı Sonuç çıkarma. DEF'İ: (Fr exeption İngilizce exeption, plea). gerek davanın dayandığı olaya gerek borcun varlığına itiraz olmamakla beraber borçlunun başka bir olaya dayanarak borcunu yerine getirilmesine hak kazandıran itirazıdır defin dayandığı olayı ispat onu ileri süren e düşer defiler çeşitlidir bir ödemezlik Defi Adem'i iyi ifade ettiği bir taraf borcunu ödemediği için diğer tarafın borcunu yerine getirmekten kaçınması hakkını denir Borçlar Kanunu 80 12 acizlik tespih borçlunun mali durumunun fevkalede bozulması yüzünden kanunun izin verdiği hallerde borcunu ödemekten çekinmesi hakkına denir. 3) Zamanaşımı def'i : Bir dâvada zamanaşımının ileri sürülmesidir. Talep ve dâva hakkının zamanaşımına uğradığının İleri sürülmesi gibi. (BK. 126). «Dürüst borçlular bu def'i asla kullanmazlar». 4) Peşin dâva def'i : Adi akitte kefilin önce borçlunun takip edilme- sini istemek hususunda alacaklıya karşı haiz olduğu def'i hakkıdır. (BK. 486). Sonuçları yönünden def'i iki türlüdür : 1) Daimi def'i (kati def'i) Kesin def'i : Bunun ileri sürülmesiyle dâva hakkı artık tamamen ve bir daha geri dönmemek üzere düşerse buna daimi def'i denir. Zamanaşımı def'i gibi. 2) Muvakkat def'i : Dâvalının ileri sür- düğü def'i ile dâvacının hakkı sona ermiyorsa buna denir. Ödememezlik def'i gibi. Bir dâvada itiraz teşkil eden (borcun evvelden ödendiği, hakkı düşüren müddetin geçmesiyle. kefalet borcunun sukut ettiği, satış değil de bağışlamanın yapıldığı, akitte ta- raflardan birinin medeni hakları kullanma ehliyetinin olmadığı gibi) hallerden birini hâkim öğrenirse resen nazara alır. Dâvalının bunu ileri sürmesini beklemez. Def'ileri ise hâkim resen nazara alamaz, taraflar- dan ilgilisinin ileri sürmesi gerekir. DEFİNE: Çok eski zamanda gömülmüş Ya da saklanmış olduğu ve artık sahibi bulunmadığı Muhakkak görünen kıymetli Şeyler (MK. 696 İzin alınmadan define ve eski eser aranamaz (1710 Sa. Ka. 46). kına denir (BK. 245, 310) Eski eserleri haber vermek Mecburidir. Gayrimenkul sahipleri sahibi bulundukları yerlerde rastlayacakları menkul asârı ati- kayı en yakın Mülkiye Amirine haber ver. meğe mecburdur. İzin alınmadan define ve eski eser aranamaz (1710 Sa. Ka. 46). DEF'İ DÂVA : Dâvalının, dâvacının dâvasını def edecek bir def'i ileri sürmesidir. (H.U. MEK. 150). DEF'İ HUSUMET : Dâvacının kendi gleyhinde bu dâvayı açamıyacağı yolunda dâvacıya karşı def'ide bulunması. Yani dâvalı bu dâvada husumetin kendisine “yöneltilmiyeğini nedenleri ile bildirilir (HUMK. 38 - an). Defn: (Ar. ): Toprağın içine sokma. Mezara Şablon:Dava

Şablon:Kitab-ı Dava bakınız

KİTÂBÜ'L-DA'VÂ

KİTAB-I RÂBi'i AŞER

DA'VÂ HAKKINDA OLUP BİR MUKADDİME İLE İKİ BÂBI MÜŞTEMİLDİR

Mukaddime

Bazı ıstılâhat-ıfikhiyye beyanındadır

Madde 1613 - Da'vâ, bir kimse diğer kimesneden huzûr-ı hâkimde hakkındı talep etmektedir.

Ol kimseye müdde'î ve ol kimesneye müdde'â aleyh denilir.

MC. 158, 1619, 1631, 1666, 1825; TMK. 24.

Madde 1614 - Müdde'â, müdde'înin da'vâ eylediği şeydir ki müdde'â bih dahi denilir.

HUMK. 8/1.

Madde 1615 — Tenâkuz, müdde'îden kendi da'vâsına münâkız yani da'vâsının butlânını mûcib bir söz sebkat eylemiş olmaktır.

MC. 1652, 1647, 1656.

BÂB-I EVVEL

DA'VÂNIN ŞURÛT VE AHKÂMINA VE DEF'-i DA'VÂYA DÂiR OLUP DÖRT FASLI HÂVîDİR

Fasl-ı Evvel

Da 'vânın şurût-ı sıhhati beyânındadır

Madde 1616 - Müdde'î ve müdde'â aleyhin âkil olmaları şarttır.

Mecnûnun ve sabî-i gayr-i mümeyyizin da'vâları sahîh değildir.

Fakat velîleri ve vasîleri bi'l-velâye ve bi'l-vesâye onların yerine müdde'î ve müdde'â aleyh olurlar.

MC. 916, 957, 960, 974.; HUMK. 38, 39, 80, 429, 187, 194.; TMK. 8, 16, 27, 45, 48, 53, 69, 71, 74, 81/1, 160, 270, 283, 353, 360, 376, 379, 394, 396, 398.

Madde 1617 - Müdde'â aleyhin malum olması şarttır.

Binâenaleyh müdde'î filan karye ahâlîsinden lââletta'yîn birinde yahut bir kaçında şu kadar kuruş alacağım var dese sahîh olmaz. Müdde'â aleyhi tayin eylemek lazım gelir.

MC. 881, 1644.

Madde 1618 - Hîn-i da'vâda hasmın huzûru şarttır. Ve müdde'â aleyh mahkemeye gelmekden ve vekil göndermekden imtinâ' ettiği takdîrde olunacak mu'âmele Kitâb-ı Kazâ'da beyân kılınacakdır.

MC. 1830; HUMK. 38, 42, 59-71.; TBK. 32 vd., 386, vd.

Madde 1619 - Müdde'â bihin malum olması şartdır. Mechûl olursa da'vâ sahîh olmaz.

MC. 1567, 1579, 1621.; HUMK. 1-8, 178, 174, 409.

Madde 1620 — Müdde'â bihin ma'lûmiyeti işâret ile yâhut vasf ve ta'rif iledir.

Şöyle ki ayn menkûl olduğu takdirde meclis-i muhâkemede hâzır ise ona işâret kafidir. Ve hâzır değilse, vasf ve ta'rîf ve kıymet beyân ile ma'lüm olur. Ve akar olduğu takdirde hudûdunun beyânı ile ta'yin olunur. Ve deyn ise cins ve nev'i ve vasıf ve mikdârı beyân olunmak lazım gelir. Nitekim mevadd-l âtiyeden muttazıh olur.

MC 65, 621. 778. 791. 794. 801. 890. 892. 2006. 2223. 2225. 1333 2355. 2400. 1460, 1502. 1623. 1627.; HUMK 2-8. 174. 178.279.

Madde 1621 - Müdde'â bih ayn•l menkül olduğu halde hazır bilmeclis ise müd. de'i ona eliyle işâret ederek işte bu benimdir; bu adam ona b'.gayr•i hak vaz'ul yed ediyor, alıverilmesini talep ederim deyu davâ eder ve eğer hâzır bilmeclis ancak masrafsız celb ve ihz.ir mumkinse dav.id.l ve şehadet veyahut yeminde otu boylece işaret olunmak uzere meclıs•i hükme getirilir. Ve eğer masrafsız ihzarı mümkun değilse mudde'i onu ta'rif ve kıymetini beyan eder, Fakat gasb ve rehin da'vâlarınd.j kıymetinin bey.lnı lüzım gelmez. Meselâ, bir zumrud yıjzuğıitttü etti dese ve kıymetini bey3n etmese batü kıymetini bilmem dese bile da'vâs 1$.jhiIt olur.

MC 2620. 10.278.279. 1629. 11UMK 174. 178. 174

Madde 1622 Mudde'â bih eğer cins ve nev'i ve vasıfları muhtelif iyin leşinin mecmû'•ı keymetıni zıkr etmek kâfi olur, Her btrtmn başka kuşka kıymetkriü ta•yin etmek lâzım gelme:-

MC 1620. 1622., 1-8. 274. 178. 179.

Madde 1623 - Müdde•â bih akar ise, hitt•i d.i'vâ ve şeh.Jdetde beldesi ve üryai veya mahallesi ve sokağı ve hudüd•l erba'ast yahut selâse•sj ve hudüdunun sahjpkrj varsa onlann baba ve dedelerinin işitltleti zikrolunmak lazımdır. Fak* meş,hür m ma•rüf olan adamın yalnız işitil ve şohretjni zıkretmek Lifidir. Baba ve dede•simn ism• lerini Zikre hâcet yoktur.

Kezâlik ol akar eğer şohretine mebni tahdidden mustağni gerek ve rek şehâdetde hudûdunun beyânı şatl değildir, Ve bir de muddet eğer şu senedde lıudüdu muharrer olan akar bemm deyu da'vâ ederse saliîii olur.

MC. 1621. 1635, 1699. 1754.; ıjUMK 1,8. 174, 179.

Madde 1624 - Muddet•i hudüdun bey,imnda is.ibel edip de akarın veya dönumünu eksik ya ziyâde söylese da'vâsııun sıhhatine nünü olmaz

MC 1629.; HUMK 1,8. 174. 17U 179,

Madde 1625 - Akarın semenini da'vâd'j hudüdunun beyam değildir.

CUMK 1-8. 174, 178, 179.

Madde 1626 - Mudde'â bih deyn ise, müddei anın cins ve nev'i ve rını beyan eylemesi lâzımdır.

Meselâ. altın ya gümuş deyu cınsınj ve Osmanlı sikkesi yahut jnplu sikkesi nev'ini ve sikke•i hâkse yahut sıkke•i mağşûşe deyu vasfını ve ne mgkdar beyan eylemesi lazımdır. Fakat ale'l•ıtlak şu kadar kuruş deyu iddfâ etse daH9


ve örf-i beldece ma'rûf olan kuruşa masrûf olur. ve iki türlü kuruş müte'ârif olduğu halde birinin revaç ve i'tibârı daha ziyâde olsa ednâsına sarf olunur. Nitekim şu kadar beşlik deyu da'vâ etse fî-zamâninâ meskûkât-ı mağşûşeden olan kara beşliğe

MC. 39, 45, 240, 1619, 1621.; HUMK. 1-8, 174, 178, 179.

Madde 1627 - Müdde'â bih aynı olduğu takdirde sebeb-i mülkiyet beyan olunmak lazım gelmeyip belki bu mal benimdir deyu mülk-i mutlak da'vâsı sahîh olur.

Ammâ deyn olduğu takdirde sebep ve ciheti ya'ni semen-i mebî' midir veyahut âhar cihetden dolayı mı bir borçdur, el-hâsıl ne cihetden dolayı deyn olduğu suâl olunur.

MC. 262, 1587, 1620, 1625, 1678.; HUMK. 1-8, 174, 178, 179.

Madde 1628 — İkrârın hükmü mukarrerun bihin zuhûrudur, yoksa bidâyeten hudûsu değildir. Bu cihetle ikrâr sebeb-i mülk olamaz. Binâenaleyh müdde'î mücerred müdde'â aleyhin ikrârını sebep tutarak ondan birşey da'vâ etse istimâ' olunmaz. Meselâ, müdde'î bu mal benimdir ve onun zi'l-yedi olan şu adam dahi benim olduğunu ikrâr etmişdi deyu da'vâ etse istimâ' olunur. Amma bu mal benimdir ziya onun zi'l-yedi olan şu adam benim olduğunu ikrâr etmişdi deyu da'vâ etse istimâ' olunmaz.

Kezâlik müdde'î cehit-i karzdan dolayı şu adamdan bu kadar kuruş alacağım vardır; hattâ kendisi dahi bu cihetden dolayı o kadar kuruş borcu olduğunu ikrâr etmiş idi deyu da'vâ etse mesmû' olur; ammâ şu adam bana cihet-i karzdan dolayı bu kadar kuruş borcu olduğunu ikrâr etmiş olduğu için onda bu kadar kuruş hakkım vardır isterim deyu da'vâ eylese mesmû' olmaz.

MC. 1591, 1631.; HUMK. 236, 238.

Madde 1629 - Müdde'â bihin muhtemelü's-sübût olması şartdır.

Binâenaleyh aklen ya âdeten vücûdu muhal olan şeyi iddi'â sahîh olmaz.

Meselâ, bir kimse kendisinden sinnen büyük yahut nesebi ma'rûf olan kimesne hakkında bu benim oğlumdur deyu idd'â etse da'vâsı sahîh değildir.

MC.38, 62, 65, 1587, 1621, 1624.; HUMK. 187/V, 194, 237.

Madde 1630 - Da'vânın sübûtu takdîrinde müdde'â aleyhin birşey ile mahkûm ve mülzem olması şartdır.

Meselâ, bir kimesne diğer kimesneye birşey iâre etdikde diğer bir şahıs çıkıp da onun müte'allikâtındanım bana iâre etsin deyu da'vâ etse sahîh olmaz. Kezâlik bir kimesne diğer kimesneyi diğer husûsa tevkîl etdikde diğer bir şahıs çıkıp da onun komşusuyum onun vekâletine daha münâsibim deyu da'vâ etse sahîh olmaz. Zira herkes malını dilediğine iâre ve dilediğini umûruna tevkîl edebileceğinden bu da'vâlar sâbit Olduğu takdîrde müdde'â aleyh hakkında hiçbir hüküm terettüb etmez.

MC. 1192, 1521, 1461, 1647, 1648, 1657, 1746, 1817.; HUMK. 74, 75, 179, 185, 186.


344

Fasl-l Sânî

DelV-i (la 'vâ hakkındadır

Madde 1631 - Del' Illiiddc'â aleyh tarafından müddc'înin da'vâsını (leff edecek bir da'vâ (lernıeyân olun nıak(lır.

Meselâ, bir kiıııesne cihet-i karzdan dolayı şu kadar kuruş da'vâ ettikde müddeiâ aleyh ben onu edâ etnıiş idim, sen beni ondan ibrâ etmiş idin veyâhut biz sulh olmuş idik yahut bu meblağ karz değildir, belki sana satmış olduğum filan malın semenidir veyahut filan kimesnede alacağım olan ol mikdar kuruşu sana havâle etmekle sen dahi bana ol meblağı vermiş idin dese müdde'înin da'vâsını der etmiş olur.

Kezâ bir kimse diğer kimesneden filanın zimmetinde alacağım olan şu kadar kuruşa sen kefil olmuş idin deyu da'vâ tettikde ol kimesne medyûnun meblağ-ı mezbûru edâ eylemiş idüğünü iddia etse müdde'înin da'vâsını def etmiş olur. Ve kezâ bir kimse diğer kimesnenin yedinde bulunan bir malı benimdir deyu da'vâ ettikde ol kimesne ona bundan mukaddem filan adam ol malı senden da'vâ ettikde, sen onun da'vâsına şehâdet etmiş idin deyu iddi'â eylese, müddefinin da'vâsını def etmiş olur.

MC. 643, 659, 662, 771, 790, 789, 1006, 1583, 1563, 1628, 1642, 1648, 1757, 1758, 1760. HUMK. 195-212.

Madde 1632 - DefY-i da'vâ eden kimse defini ispat ettikde müdde'înin da'vâsı mündefi' olur ve ispat edemediği takdîrde onun talebi ile asıl müddefi tahfif olunur.

Müdde'î yemînden nükûl ederse, müdde'â aleyhin defi sâbit olur ve eğer müdde'î yemîn ederse, kendisinin asıl da'vâsı avdet eder.

MC. 1820, 1840.; HUMK. 195-212.

Madde 1633 - Bir kimse diğer kimesneden şu kadar kuruş alacak da'vâ edip de müdde'â aley dahi ben seni bu meblağ ile filanın üzerine havâle edip herbiriniz dahi havâleyi kabûl etmiş idiniz deyu iddi'a ve bunu muhâlün aleyh dahi hâzır olduğu halde ispat eylese müdde'îyi def* ile mütâlebesinden halâs olur. Ve eğer muhâlun aleyh hâzır değilse, onun huzûruna kadar mevkûfen müdde'îyi def eylemiş olur. MC. 690.; HUMK. 195-212.

Fasl-ı Sâlis

Madde 1634 - Bir kimse birşey da'vâ etdikde eğer müdde'â aleyhin ikrârı takdîrinde onun ikrârı üzerine bir hüküm teretteb ederse inkârı ile da'vâda ve ikâme-i beyyinede hasm olur. Ve eğer müdde'â aleyhin ikrârı takdîrinde bir hüküm terekküb etmez ise, inkârı ile hasm olmaz.

Meselâ, esnafdan biri gelip de bir zattan senin resûlün filan benden şu malı aldı semenini ver deyu da'vâ ettikde ol zât ikrâr etse semen-i mebîi def ve teslîme mecbûr olduğu cihetle inkâr ettiği surette dahi müdde'îye hasm olur. Ol halde müdde'înin da'vâsı ve beyyinesi istimâ' olunur. Ammâ müdde'î senin şirâya vekîlin olan kimesne aldı deyu da'vâ ettikde müdde'â aleyh ikrâr etse, semen-i mebîi müdde'îye def ve


345

Veli ve vasi ve nıiitevellî bu kâi(lcdcn miistcsnâdır. Şöyle ki, bir kimse mâl-ı yetîmi yahut nıâl-ı vakfı ıniilkiiındiir (leyli da'vâ ettikdc vclînin ya vasînin yahut miitcvcllînin ikrâı•ları nâliz olınadığından üzerine bir hüküm terettüb etmez. Ammâ inkarları sahîh vasi ve nıiitevelliden sâdır olan bir akd üzerine da'vâ olunduğu halde ikrârları dahi mu 'teber olur.

Meselâ, müsevviğ-i şer'îye binâen bir sağîrin malını velîsi satıp da ona dair müşteri tarafından bir da'vâ vukû' bulsa velînin ikrârı mu'teber olur.

MC. 277, 365, 1461, 1573, 1590, 1503, 1642, 1641, 1819.; TMK. 8-16, 24, 27, 45, 46. HUMK. 38, 39, 221, 237.; TBM 386, 389.

Madde 1635 - Da'vây-ı aynda hasm, ancak zi'l-yeddir. Meselâ, bir kimse diğer kimesnenin atını gasb ile âhar şahsa bey' ve teslîm edip de ol kimse atını istirdâd etmek istedikde ancak zi'l-yedden da'vâ eder ammâ o atın kıymetini tazmîn ettirmek istedikde gâsıbdan da'vâ eder.

MC. 378, 910, 1463, 1637.

Madde 1636 — Bir kimse mâl-1 müşterâya müstahik çıkıp da onu da'vâ ettikde nazar olunur.

Eğer müşteri ol mah kabz etmişse hîn-i da'vâ ve şehâdette hâsım yalnız müşteridir, bâyi'in huzûru şart değildir. Ve eğer müşteri ol malı henüz bâyi'den kabz etmemiş ise, müşteri mâlik ve bâyi' zi'l-yed olmak hasebi ile hîn-i da'vâ ve şehâdette ikisinin dahi huzûru lâzımdır.

MC. 309, 371, 370.; TBK. 190.

Madde 1637 - Vedî'ayı vedî'den ve müste'ârı müste'îrden ve me'cûru müste'cirden ve merhûnu mürtehinden da'vâ vaktinde vedî' ile mûdîin ve müste'îr ile muîrin ve müste'cir ile mücîrin ve mürtehin ile râhinin birlikte hâzır bulunmaları şarttır. Fakat vedî'a veya müste'âr veya me'cûr veyahut merhûn gasb olunsa mûdî ve müste'îr ve müste'cir ve mürtehin onları gâsıbdan da'vâ edebilir, mâlikin huzûru lazım 3elmez ve bunlar hâzır olmadıkça yalnız mâlik onları da'vâ edemez.

MC. 746, 1618.

Madde 1638 - Vedî'a müşteriye hasm olmaz. Şöyle ki, bir kimesne diğer kimsenin yedinde olan hâne için ben bu hâneyi filan Ihıştan şu kadar kuruşa satın aldım onu bana teslim et deyu da'vâ ettikde ol kimesne hâneyi bana ol şahıs îdâ' ve teslim etti dese müdde'înin husûmeti mündefi' olur; ol hsın îdâ'ını ispata hâcek yoktur. Fakat müdde'î dahi fi'l-vâki' ol şahıs bu hâneyi sana etmiş idi; lâkin sonra bana sattı ve senden kabz ve tesellüme beni tevkîl etti deyip 01 şahsın bey' ve tevkîlini ispat ederse, ol hâneyi vedî'den ahz eder.

Mc 794, 1635.

Madde 1639 Vedî' mûdi'in dâ'inine hasm olmaz.

Binâenaleyh dâ'in nıûdîde olan alacağını vedî'in muvâcehesinde ispat edip de an. daki vedî'adan istifây-l deyn edenıcz. Fakat (799.) maddede beyân olunduğu üzre gâ'ibin üzerine nafakası vâcip olan kişi nafakasını gâ'ibin emânet akçesinden almak üzere vedî'den da'vâ edebelir.

MC. 91, 799.

Madde 1640 - Dâ'ine medyûnun medyûnu hasm olmaz. Binâenaleyh bir kimse müteveffâda olan alacağını müteveffâmn medyûnun muvâcehesinde ispat edip de ondan istîfâ edemez.

MC. 1460, 1638.

Madde 1641 — Bâyi'a müşterinin müşterisi hasm olmaz.

Meselâ, bir kimse bir malı diğer kimesneye bey' ve o dahi onu kabz ile âhar şahsa bey' ve teslim ettikden sonra müşterî-i evvel ol malı semenini edâ etmeksizin kabz etmişdi onun semenini ver yahut semeninin istîfâsına kadar haps etmek üzere onu bana ver deyu bâyi'in müşterî-i sânîden da'vâsı istimâ' olunmaz.

MC. 1634.

Madde 1642 — Müteveffânm lehine ve aleyhine olan da'vâda yalnız vereseden birisi hasm olabilir. Fakat terekeden bir aynî da'vâda ol ayn vereseden kimin yedinde ise hasım oldur. Zi'l-yed olmayan vâris hasım olamaz.

Meselâ, müteveffânın bir kimesnede olan alcağını vereseden yalnız biri da'vâ edebelir ve ba'de's-sübût ol alacağın mecmû'u cümle verese için hüküm olunur. Fakat müdde'î olan vâris ondan yalnız kendi hissesini kabz eder sâir veresenin hissesini kabz edemez.

Kezâlik bir kimse terekeden deyn da'vâ edecek oldukda vereseden yalnız birisinin huzûrunda da'vâ edebilir. Gerek ol vâris yedinde terekeden mal bulunsun ve gerek bulunmasın. Ve böyle yalnız bir vârisin huzûrunda da'vây-ı deyn edip de ol vâris dahi deyni ikrâr ettiği takdirde deynden onun hissesine ne kadar isâbet ederse yalnız ol mikdârı vermek üzere emr olunur ve onun ikrârı sâir vereseye sirâyet etmez. Ve eğer ikrâr etmeyip de müdde'î yalnız ol vârisin huzûrunda da'vâsını ispat ederse cümle verese aleyhine hükm olunur. Ve müdde'î ol vechile mahkûmun bih olan deyni terekeden alacak oldukda sâir verese müdde'îye ol deyni tekrar bizim huzûrumuzda ispat et diyemez, fakat müdde'înin da'vâsını defa salâhiyyetleri vardır. Ammâ kable'l-kısme müteveffânın terekesinden olan ve fakat verseden birinin yedinde bulunan bir atı bir kimse benim malım olup müteveffâya îdâ etmişdim deyu da'vâ edecek oldukda hasım ancak zi'l-yed olan vârisdir. Diğer vereseden da'vâ etse istimâ' olunmaz. Ve zi'l-yedden da'vâ edip de onun ikrârı ile hükm olunursa sâir vereseye sirâyet etmez onun ikrâfl yalnız kendi hissesi mikdârınca nâfiz olup onun ol atda olan hissesi müdde'înin Olmaz üzere hükmolunur ve eğer zi'l-yed olan vâris inkâr edip de müdde'î da'vâsını ispat ederse mecmû'-l verese aleyhine hükmolunur (78.) maddeye bak.

MC. 1561, 1569, 1635, 1672, 1746.

Madde 1643 - İrsden gayrı bir sebeb-i mülk ile birkaç kimse beyninde müşterek


347 olan bir aynî da'vâda şürekâdan biri diğerinin hissesinde müdde'îye hasm olamaz,

Meselâ, şirâ tarikiyle birkaç kimse beyninde müşterek bir hâneyi bir kimse şü yalnız biri huzûrunda mülkümdür deyu da'vâ ve ispat edip de hükm olunsa hiik•iiın ancak hâzır olan şerîkin hissesine maksûr olup sâirine sirâyet etmez.

MC. 1100, 1101.

Madde 1644 - Tarîk-i âmm gibi menâfi'i umûma âit olan yerin da'vâsında âmmeden yalnız birisi müdde'î olup onun da'vâsını istimâ' ile müdde'â aleyh üzerine hüküm olunabilir.

MC. 1241, 1645, 1646.

Madde 1645 - Ahâlîleri kavm-i gayr-i mahsûr olan iki karye beyninde nehir ve mer'â gibi menâfi'i müşterek olan şeyler da'vâsında tarafeynden bazılarının huzûru kâfidir. Ammâ ahâlîleri kavm-i mahsûr olduğu surette bazılarının huzûru kâfi olmayıp cümlesinin yahut taraflarından vekillerinin huzûru lâzımdır.

MC. 1222, 1643.

Madde 1646 — Yüz neferden ziyâde olan karye ahâlîsi kavm-i gayr-i mahsûr addolunur.

Fasl-ı Râbi'

Tenâkuz Beyânındadır

Madde 1647 — Tenâkuz mülkiyet da'vâsına mâni' olur.

Meselâ, bir kimse bir malı iştirâ edip de yani satın almak isteyip de ba'dehû ol mal kable'l-iştirâ kendisinin mülki idüğini da'vâ etse mesmû' olmaz. Ve kezâ filan kimesnede hiçbir hakkım yokdur dedikden sonra ol kimesneden birşey da'vâ etse mesmû' olmaz.

Kezâlik bir kimse diğer kimesneden filan adama vermek üzere sana şu kadar kuruş vermişdim, sen ona vermeyip yedinde kalmakla getir ol meblağı ver deyu da'vâ etdikde müdde'â aleyh inkâr etmekle müdde'î ikâme-i beyyine ettikden sonra müdde'â aleyh dönüp de gerçek ol adama vermek üzere bana o kadar kuruş vermiş idin lâkin ben ol meblağı ona teslim eyledim deyu def-i da'vâ edecek olsa mesmû' olmaz.

Ve kezâlik bir kimse diğerinin yedinde olan bir dükkânı mülkümdür deyu da'vâ etdikde zi'l-yed gerçek ol dükkân senin mülkün idi. Lâkin filan tarihde sen onu bana bey' etmiş idin deyu da'vâ ve müdde'î aslâ beynimizde beş ve şirâ cereyân etmedi deYü külliyyen inkâr etmekle zi'l-yed da'vâsını ispat ettikden sonra müdde'î dönüp fiilhakîka ol dükkâm ol tarihde sana bey' etmişdim lakin bu bey' vefâ yahut şu makûle şart-ı müfsid ile akd olmuş idi deyu da'vâ eylese istimâ' olunmaz.

MC. 100, 165, 1113, 1563, 1583, 1652, 1656, 1657, HUMK. 195-202.

Madde 1648 - Bir kimse bir malı diğer kimesnenin olduğunu ikrâr ettikden sonra benimdir deyu da'vâ etse sahîh olmadığı gibi âharın tarafından bi'l-vekâle yahut bi'lvesâye da'vâ etmesi dahi sahîh olmaz.

MC. 1517, 1583, 1656, 1647.

Millide Bir kiljlş;e diğer I'iljıeş;ııeyi (la'vâ(lan ibrâi ettil«len sonra kendisi için 41.1'v.İ etse sahili ollltaz; başkası için bi'l-vclçâlc yahut bi'l-vesâye edebilin

MC. 5, 77, 1561, 1565, 1566, 1567.

Madde 1650 - Bir kinıse bir malı âhar kimesne için da'vâ ettikden sonra kendisi için da'vâ etse sahih olınaz. Anınıâ kendisi için (la'vâ ettikden sonra bi'l-vekâle âhar kiıne.sne için da'vâ edebilir, zira da'vâ vekîli bazan mülkü nefsine muzâf kılar amma bir kinıesne inde'l-hıısûnıc kendi mülkünü başkasına muzâfkllmaz. MC. 1648.

Madde 1651 - Hakk-ı vâhid iki kişiden ayrı ayrı istîfâ olunamadığı gibi cihet-i vâhideden dolayı hakk-ı vâhid iki kişiden iddi'â dahi olunamaz.

Madde 1652 - Nasıl ki mütekellim-i vâhidin da'vâsında tenâkuz bulunursa vekil ve müvekkil ve vâris ve mûris gibi mütekellim-i vâhid hükmünde olan iki kimesnenin kelamlarında dahi tenâkuz tahakkuk eder. Şöyle ki, bir husus hakkında müvekkilden sebk eden da'vâya münâfî vekîli bir da'vâ dermeyân etse sahîh olmaz. MC. 1648.

Madde 1653 - Hasmın tasdîki ile tenâkuz mürtefi' olur. Meselâ, bir kiınse cihet-i karzdan olarak diğer kimesneden şu kadar kuruş alacak da'vâ ettikden sonra meblağ-ı mezbûrun cihet-i kefâletten olduğunu da'vâ edip de müdde'â aleyh (lahi bunu tasdîk eylese, tenâkuz mürtefi' olur. MC. 75, 1654.

Madde 1654 - Hâkinıin tekzîbi ile dahi tenâkuz mürtefi' olur. Meselâ, bir kimse diğer kimesnenin yedinde olan malı benimdir deyu da'vâ edip müdde'â aleyh dahi ol mal filanın idi. Ben ondan satım aldım deyu inkâr etmekle müdde'î ikânıe-i beyyine edip de hükmolunsa, mahkûmun aleyh ol malın semeni ile bâyi'ine rücû' eder ve egerçi ibtidâ ol mal bâyi'in idüğini ikrâr etmesiyle sonraki rücû'u beyninde tenâkuz varsa da hâkimin hükmü ile ikrârı tekzîb olunduğundan tenâkuz mürtefi'dir.

MC. 1653.

Madde 1655 - Mahall-i hafâ olup da müdde'înin ma'zereti zâhir olursa tenâkuz rna'füv olur.

Meselâ, bir kimse bir hâneyi istîcer ettikden sonra ben sağîr iken pederim bu hâneyi iştirâ etmiş, hîn-i istîcârda haberim yok idi deyu mücîrden iddi'â ve bu yolda bir kıta sened ibrâz eylese da'vâsı mesmû' olur. Kezâlik bir kimse bir hâneyi istîcâr ettikden sonra vaktiyle ol hâne kendisine pederinden irsen intikâl eylemiş idüğine vâkıf olup da mücîrden iddi'â eylese da'vâsı istjmâ' kılınır.

MC. 1583, 1647, 1657.

Madde 1656 - 'l'aksîm-i terekeye ibtidâr maksûmun müşterek olduğunu ikrârdır• Binâenaleyh ba'de't-taksîın maksûmu benimdir deyu daivâ etmek tenâkuzdur.

Meselâ, terekenin taksîminden sonra vereseden birisi a'yân-ı maksûmeden birini ben müteveffâdan satın almışdım yahut müteveffâ onu hâl-i sıhhatinde bana hibe ve teslim etmiş idi deyu iddi'â etse mesmû' olmaz. Fakat ben sağir iken müteveffâ ol malı bana vermiş vakt-i taksîmde bilmiyordum derse, maizûr ve da'vâsı mesmû' olur.

Madde 1657 — Mütenâkız görünen kelâmın tevfîki mümkün olup da müdde'î dahi tevfik ederse, tenâkuz mürtefi' olur.

Meselâ, bir hânede müste'cir olduğunu ikrâr etmiş iken bu hâne benimdir deyû da'vâ etse istiınâ' olunmaz. Ammâ müste'cir idim sonra sâhibinden satın aldım deyu tevfik eylese da'vâsı istimâ' olunur.

Kezâlik bir kimse cihet-i karzdan ma'lûmu'l-mikdâr da'vâ edip de müdde'â aley dahi ben senden birşey almadım ve seninle beynimizde hiçbir mu'âmele cârî olmamışdır yahut ben seni aslâ tanımam deyip de müdde'î ikâme-i beyyine ettikten sonra müdde'â aleyh ben ol meblağı îfâ etmiş idim yahut sen beni ondan ibrâ etmişdin deyu iddia eylese tenâkuz olmakla da'vâsı istimâ' olunmaz. Ammâ müdde'înin da'vây-ı meşrûhası üzerine müdde'â aleyh sana hiç borcum yokdur deyip de müdde'î ikâme-i beyyine ettikden sonra müdde'â aleyh evet sana o kadar borcum vardı lâkin ben onu sana te'diye etmişdim yahut sen bein ondan ibrâ etmişdin deyu da'vâ ve ispat eylese müddefiyi def' edebelir.

Ve kezâlik bir kimse diğer kimesneden sende şöyle bir vedî'am vardı, ver deyu da'vâ ettikde müdde'â aleyh sen bana aslâ bir şey îdâ' etmedin deyu inkâr edip de müdde'î ikâme-i beyyine ettikten sonra müdde'â aleyh ben onu sana red ve teslim etmişdim deyu def* edecek olursa bu defi mesmû' olmayıp vedî'a onun yedinde mevcûd ise müdde'î onu aynen alır ve müstehlek ise kıymetini tazmin ettirir. Ammâ müddefinin da'vây-ı meşrûhası üzerine müdde'â aleyh bende senin öyle vedî'an yokdur deyu inkâr edip de müdde'î ikâme-i beyyine ettikden sonra müdde'â aleyh evet öyle vedî'an vardı lâkin ben onu sana red ve teslim etmişdim deyu iddia etse da'vâsı mesmû' olur.

MC. 794, 1583, 1652, 1655.

Madde 1658 - Bir kimse bir akdin bâtten ve sahîhan kendisinden sâdır olduğunu ikrâr ederek bu ikrârı senede rabt olundukdan sonra dönüp de ol akdin vefâen yahut fâsiden mün'akid olduğunu iddi'â etse da'vâsı mesmû' olmaz. (100.) maddeye bak.

Meselâ, bir kimse mülk menzilini bir kimesneye semen-i ma'lûm mukâbilinde bey' ve teslim ettikden sonra huzûr-ı hâkime varıp ben şu hudûd ile mahdud olan menzilimi şu kadar kuruş mukâbilinde filan kimseye bey'-i bât-ı sahîh ile satdım deyu ikrâr edip de bu ikrârı senede rabt olundukdan sonra dönüp de bey'-i mezbûru vefâ tarîkiyle yahut şu makûle şart-ı müfsid ile akd olunmuşdu deyu iddi'â eylese da'vâsı mesmû' olmaz. Kezâlik bir kimse diğer kimesne ile olan da'vâsından sulh olarak huzûr-ı hâkime varıp da ol sulhun sahîha akd olunduğunu ikrâr ederek şu ikrârı senede rabt olundukdan sonra dönüp de sulh-1 mezbûru şu makûle şart-ı müfsid ile olmuşdu deyu iddi'â eylese da'vâsı mesmû' olmaz.


Madde 1659 âhaı• bey' ve teslilll ettik(lc ol kinıesııc görüp de bilâ özür sükût etmiş iken sonradan ol nıal beninıdiı• yahut onda hissenı vardır dcyu da'vâ etse nazar olunur. Eğer ol kimesne bâyi'in akâribinden yâhut zevc ve zevceden birisi ise işbu da'vâsı mutlakâ istimâ, olunnıaz. Ve eğer ecânibden ise ol vechile yalnız meclis-i beyide bulunması da'vâsının istinıâ'ına nıâni' olanııyıp ancak meclis-i bey'de hâzır oldukdan başka mÜşterinin bir nıiiddet ol mülkde ebniye yapmak yahut yıkmak veyahut ağaç dikmek gibi tasarruf-l nıiillak ile tasarrufunu görüp bilâ özür sükût ettikden sonra ber-vech-i bâlâ benim nıiilkiinıdüir yahut onda hissem vardır deyu da'vâ etse kezâlik istimâ' olunmaz.

MC. 15, 1616, 1653.

BÂB-ı sÂNi'

MÜRÛR-ı ZAMAN HAKKINDADIR

Madde 1660 - Deyn ve vedî'a ve mülk akar ve mîrâs ve akârât-l mevkûfede mukâta'a yâhut icâreteyn ile tasarruf ve meşrûta tevliyet ve gaile da'vâları gibi asl-l vakfa ve umûma âit olmayan da'vâlar on beş sene terk olunduktan sonra istimâ' olunmaz.

MC. 1034, 1661, 1662.; TMK. 638-640, 701.; TBK. 125-140.; HUMK. 75, 201, 202, 409. MM. 256-261.

Madde 1661 - Asl-ı vakıf hakkında mütevellî ve mürtezikanın da'vâları otuz altı seneye kadar istimâ' olunur. Ammâ otuz altı sene mürûr ettikden sonra artık istimâ' olunmaz.

Meselâ, bir kimse otuz altı sene bir akâra mülkiyyet üzre mutasarrıf olduktan sonra bir vakfın mütevellîsi ol akar benim vakfımın müsteğallâtındandır deyu da'vâ etse istimâ' olunmaz.

MC. 1660.; MM. 256, 261.; TMK. 638-640, 701.; TBK. 125-140.

Madde 1662 - Tarîk-i hass ve mesîl ve hakk-ı şirb da'vâları eğer mülk akarda ise on beş sene mürûr ettikden sonra istimâ' olunmaz ve eğer akârât-ı mevkûfede ise, mütevellînin onları otuz altı seneye kadar da'vâya salâhiyeti vardır. On sene mürûrundan sonra arâzî-i mîriyye da'vâları istimâ' olunmadığı gibi arâzî-i mîriyyedeki tarîk-i hass ve mesîl ve hakk-ı şirb da'vâları dahi on sene terk olunduktan sonra istimâi olunmaz

MC. 144, 1143, 1213, 1220, 1660, 1661.; MH. 156-161.; TMK. 638-640, 701.

Madde 1663 - Bu bâbda mu'teber yani da'vânın istimâ'ına mâni' olan mürûr-l zaman ancak bilâ özür vâki' olan mürûr-ı zamandır. Yoksa müdde'înin vasîsi bulunsun bulunmasın sağîr ya mecnûn ya ma'tûh Olması yâhut müddet-i sefer olan âhar diyarda bulunması veyahut hasmının mütegallibeden olması gibi a'zâr-ı şer'iyyeden biriyle mürûr eden zamana i'tibar olunmaz. Binâenaleyh mürûr-ı zamânın mebdei özrün zevâl ve indifâ'ı tarihinden i'tibârolunur.

Meselâ, bir kimsenin hâl-i sığârından geçen zamana i'tibâr olunmayıp mürûr-l zaman ancak hadd-i bülûğa vâsıl olduğu tarihden mu'teberdir.


Kezâlik bir kinıscnin mütegallibeden biri ile da'vâsı olup da hasmının tegallübü olarak da'vâ edenıediğinden mürûr-ı zaman bulunsa ol da'vânın istimâ'ına ınâni' olınaz. Mürûr-ı zaman ancak tegallübün zevâli tarihinden muteberdir.

Madde 1664 — Müddet-i sefer seyr-i mu'tedil ile üç günlük yani on sekiz saatlik ınesâfedir.

Madde 1665 — Beynlerinde müddet-i sefer olan iki belde sâkinlerinden birisi birkaç senede bir kerre bir beldede birleşip yek diğeri ile muhâkemeleri kâbil iken birbirinden birşey da'vâ etmeyerek bu vechile mürûr-ı zaman bulunduktan sonra müddet-i mürûrdan mukaddem tarih ile birinin diğerinden da'vâsı istimâ' olunmaz. MC. 1663.

Madde 1666 — Bir kimse bir huşûsu huzûr-ı hâkimde diğer kimesneden birkaç senede bir kerre da'vâ edip ancak fasl-l da'vâ edilmeyerek bu vechile on beş sene mürûr etse da'vânın istimâ'ına mâni' olmaz. Ammâ huzûr-ı hâkimde olmayan iddi'â ve mutâlebe mürûr-l zamâm defl edemez.

Binâen aleyh bir kimse bir huşûsu meclis-i hâkimin gayrı yerlerde iddia ve mutâlebe ederek bu vechile mürûr-l zaman bulunsa müdde'înin dalvâsı istimâ' olunmaz.

MC. 1613, 1618.; MH. 256-261.

Madde 1667 - Mürûr-ı zaman müdde'â bihi iddiaya salâhiyet geldiği tarihden i'tibâr olunur.

Binâenaleyh deyn-i müecceli da'vâda mürûr-ı zaman ancak hulûl-i ecelden muteber olur. Zira kable hulûli'l-ecel müdde'înin ol deyni da'vâ ve mütâlebeye salâhiyeti yokdur.

Meselâ, bir kimse diğer kimesneden bundan on beş sene mukaddem semeni üç sene müeccel olmak üzere sana bey' eylediğim filan şey semeninden senede şu kadar kuruş alacağım vardır deyu da'vâ eylese istimâ' olunur. Zira hulûl-i ecelden i'tibâren ancak on iki sene geçmiş olur. Kezâlik batnen ba'de batnin evlâda meşrût vakfa dâir batn-l sânîde bulunan evlâdın da'vâlarında mürûr-ı zaman ancak batn-ı evvelin inkırâzı tarihinden muteberdir. Zira batn-l evvel mevcud iken batn-ı sânînin da'vâya salâhiyeti yokdur ve kezâlik mehr-i müeccel da'vâsında mürûr-ı zamanın mebdei vakti talakdan yahut âhâd-l zevceynin vefâtl tarihinden i'tibâr olunur. Zira mehr-i müccel ya talâk yahut vefat ile muaccel olur.

MC. 1660, 1669, 1670, 1675.; TBK. 125-140.; TMK. 638-640, 701.; MH. 250-261.

Madde 1668 - Müflis olan kimesneden alacak da'vâsında mürûr-ı zaman ancak iflâsın zevâli târihinden muteberdir.

Meselâ, on beş seneden beri mütemâdiyen müflis olup henüz kesb-i yesâr eylediği nütehakkik olan bir kimseden diğer kimesne on beş sene mukaddem zimmetinde fian cihetdan şu kadar küsur alacağım vardı ol tarihden beri müflis olduğun cihetle a'vâ edemedim. Şimdi edâ-i deyne iktidârın olmakla da'vâ ederim dese istimâ' olunur.

Madde 1669 — Bir kilitse bir (la'vâyı ber-vcch-i bâlâ bilâ-özür terk ederek mürûr_l zanıaıı bulunsa ol (la'vâ hayâlında kendisinden isliınâ' olunmadığı gibi vefâtında vâri_ sinden dahi istiınâ' olunınaz,

Madde 1670 Bir bir ıniid(lct ınûl'is ve bir müddet vâris terk edip de iki nııiddetin nıecnıû'ıı nıiirûr-ı zanıan haddinc bâliğ olursa artık istimâ' olunmaz.

Madde 1671 - Bâyi' ile müşteri ve vâhib ilc mevhûbün leh mûris ile vâris gibidir,

Nieselâ, bir kinişe bir arsaya on beş sene mutasarrıf olup ol arsanın ittisâlinde hânesi olan kinıesne bu müddetde sükût ettikden sonra ol hâneyi âhara bey' etdikde ıniiştcri ol arsa işbu iştirâ ettiğim hânenin tarîk-i hâssıdır deyu da'vâ eylese mesmûi olınaz. Kezâlik bir müddet bâyi' ve bir müddet müşteri sükût edip de iki müddetin ınecmû'u mürûr-ı zaman haddine bâliğ olsa müşterinin da'vâsı istimâ' olunmaz.

MC. 1669, 1670.

Madde 1672 - Müteveffânm diğerinde olan bir malını da'vâda veresesinden bazıları hakkında mürûr-ı zaman bulunmuş iken diğer bazısı hakkında sığâr gibi bir özür iye mürûr-ı zaman bulunmadığına mebnî ol malı da'vâ ve ispat ettikde müdde'â bilide olan hissesi kendisine hükmolunur. Ve bu hüküm sâir vereseye sirâyet etmez.

MC. 1101.; 'I'BK. 125-140. Madde 1673 - Bir kimse bir akarda müste'cir olduğunu mukırr iken on beş seneden ziyâde zaman mürûr etmekle ona mâlik olamaz. Amma inkâr edip de mâlik dahi ol akar benim mülkümdür şu kadar sene mukaddem sana icar etmişdim, dâimâ ücretini kabz ederim deyu da'vâ ettikde nazar olunur. Eğer îcârı beyne'n-nâs ma'rûf ise da ivâsı istimâ' olunur. Değil ise istimâ' olunmaz. MC. 1583, 1674.; TBK. 125-140.; TMK. 638-640, 701.

Madde 1674 - Tekâdüm-i zaman ile hak sâkıt olmaz.

Binâenaleyh mürûr-ı zaman bulunan bir da'vâda müdde'â aleyh huzûr-ı hâkimde müdde'înin da'vâsı vechile hâlâ kendisinde hakkı olduğunu sarâhaten ikrâr ve i'tirâf ediverirse mürûr-ı zamana i'tibâr olunmayıp müdde'â aleyhin ikrârı mûcebince hükm olunur. Ammâ müdde'â aleyh huzûr-ı hâkimde ikrâr etmeyip de müdde'î onun diğer mahalde ikrâr etmiş olduğunu da'vâ ederse müdde'înin asıl da'vâsı istimâ' olunmadığı gibi ikrâr da'vâsı dahi istimâ' olunmaz.

Fakat da'vâ olunan ikrâr mukaddemâ müdde'â aleyhin ma'rûf olan hat veya hatemîni hâvî bir senede rabt olunup da ol senedin tarihinden vakt-i da'vâya kadar mürûr-ı zaman müddeti bulunmamış ise o surette ikrâr da'vâsı istimâ' olunur.

MC. 1609, 1610.; TMK. 638-701.; TBK. 125-140.

Madde 1675 - Tarîk-i âmm ve nehir ve mer'â gibi menâfii umûma âit olan yerlerin da'vâsında mürûr-ı zamâna i'tibâr olunmaz.

Meselâ, bir karyeye mahsûs olan bir mer'âyı bir kimse bilâ-nizâ' elli sene zabtve tasarruf ettikden sonra karyesi ahâlîsi ol mer'âyı ondan da'vâ etseler istimâ' olunur•

TMM 638-640. İrâde-i Seniyye Tarihi İ l

KİTÂBÜ'L-DA'VÂ

KİTAB-ı RÂBi'i AŞER

DA'VÂ HAKKINDA OLUP BİR MUKADDİME İLE İKİ BÂBI MÜŞ-

Mukaddime

Bazı ıstılâhat-ıfikhiyye beyanındadır

Madde 1613 - Da'vâ, bir kimse diğer kimesneden huzûr-l hâkimde hakkındı talep etınektedir. Ol kimseye müdde'î ve ol kimesneye müdde'â aleyh denilir.

MC. 158, 1619, 1631, 1666, 1825; TMK. 24.

Madde 1614 - Müdde'â, müdde'înin da'vâ eylediği şeydir ki müdde'â bih dahi denilir.

HUMK. 8/1.

Madde 1615 — Tenâkuz, müdde'îden kendi da'vâsına münâkız yani da'vâsının butlânını mûcib bir söz sebkat eylemiş olmaktır. MC. 1652, 1647, 1656.

BÂB-ı EVVEL

DA'VÂNIN şURÛT VE AHKÂMINA VE DEF'-i DA'VÂYA DÂiR OLUP DÖRT FASLI HÂVîDİR Fası-l Evvel

Da 'vânın şurût-ı sıhhati beyânındadır

Madde 1616 - Müdde'î ve müdde'â aleyhin âkil olmaları şarttır.

Mecnûnun ve sabî-i gayr-i mümeyyizin da'vâları sahîh değildir.

Fakat velîleri ve vasîleri bi'l-velâye ve bi'l-vesâye onların yerine müdde'î ve müddefi aleyh olurlar.

MC. 916, 957, 960, 974.; HUMK. 38, 39, 80, 429, 187, 194.; TMK. 8, 16, 27, 45, 48, 53, 69, 71, 74, 81/1, 160, 270, 283, 353, 360, 376, 379, 394, 396, 398.

Madde 1617 - Müdde'â aleyhin malum olması şarttır.

Binâenaleyh müdde'î filan karye ahâlîsinden lââletta'yîn birinde yahut bir kaçında şu kadar kuruş alacağım var dese sahîh olmaz. Müdde'â aleyhi tayin eylemek lazım gelir.

MC. 881, 1644.

Madde 1618 - Hîn-i da'vâda hasmın huzûru şarttır. Ve müdde'â aleyh mahkemeye gelmekden ve vekil göndermekden imtinâ' ettiği takdîrde olunacak mulâmele Kitâb-ı Kazâ'da beyân kılınacakdır.

MC. 1830; HUMK. 38, 42, 59-71.; TBK 32 vd., 386, vd.

Madde 1619 - Müdde'â bihin malum olması şartdır. Mechûl olursa da'vâ sahîh olmaz. MC. 1567, 1579, 1621.; HUMK. 1-8, 178, 174, 409.


9 Cenıâziyelulırâ 1293

  • Şûrây-ı Devlet A'zâsından Seyfeddin
  • Enıînii'l-Fetvâ es-Seyyid Halil
  • Adliye Nâzırı Ahmed Cevdet

Mehkeme-i Temyîz İkinci Re'îsi es-Seyyid Ahmed Hilmi

  • Meclis-i Tedkîkât-ı Şer'iyye A'zâsından es-Seyyid Ahmed Hulûsî
  • Re'îs'ül-Müsevvidîn Ömer Hilmi
  • Meclis-i Tedkîkât-l Şer'iyye A'zâsından Ahmed Hâlid
  • İ'lâmât Mümeyyizi Muâvini






{{}}{{}}{{}}{{}}

Advertisement