Yenişehir Wiki
Değişiklik özeti yok
Değişiklik özeti yok
1.059. satır: 1.059. satır:
   
 
-Ancak üç beş adım.
 
-Ancak üç beş adım.
|
+
|
 
-Is it far way? Is there more?
 
-Is it far way? Is there more?
   
1.093. satır: 1.093. satır:
 
Sokuldu çadıra, indirdi arkasından unu:
 
Sokuldu çadıra, indirdi arkasından unu:
 
|
 
|
Crept into the tent, put the flour sack down
+
Crept into the tent, put the flour sack down
 
|صوقولدى خيمه يه اينديردى ارقه سندن اونى
 
|صوقولدى خيمه يه اينديردى ارقه سندن اونى
 
|-
 
|-
1.101. satır: 1.101. satır:
 
|
 
|
 
-Bırak da testiyi yerleştirin kenara şunu.
 
-Bırak da testiyi yerleştirin kenara şunu.
| -Put the jug aside from that.
+
| -Put the jug aside from that.
 
|برياق ده دستى يى ير لشديرك كناره شونى
 
|برياق ده دستى يى ير لشديرك كناره شونى
 
|-
 
|-
1.142. satır: 1.142. satır:
 
|
 
|
 
Kadın getirdi beş on parça yaş diken Ömer'e;
 
Kadın getirdi beş on parça yaş diken Ömer'e;
|Women brought five to ten wet thorn to Omar thorn;
+
|Women brought some wet thorn to Omar ;
Omar laid entirely to the ground to burn .
 
Owen reeks, Omar blows hot breath;
 
Continuous sweeps the flor with disheveled white beard,
 
as if in awe of prostration;
 
His spirit burns inside and sweat foams on his face!
 
Smoke turns around his glance;
 
As if cloud is passing in front of the star's holy light!
 
Cooker caught fire, food is cooked
 
-Do you have a bowl-aunt?
 
Bring,...
 
-Have a large pot, get it..
 
Food was hot, but who waits!
 
Omar fed all the children blowing it.
 
mourning ended in the tent ,joy began;
 
 
|قدرين كتيردى بش اون پارچه ياش ديك عمره
 
|قدرين كتيردى بش اون پارچه ياش ديك عمره
 
|-
 
|-
1.163. satır: 1.149. satır:
 
Ömer de yakmak için büsbütün serildi yere.
 
Ömer de yakmak için büsbütün serildi yere.
 
|
 
|
 
Omar laid entirely to the ground to burn .
 
|عمر ده ياقمق ايچون بوس بوتون سريلدى يره
 
|عمر ده ياقمق ايچون بوس بوتون سريلدى يره
 
|-
 
|-
1.169. satır: 1.156. satır:
 
|
 
|
 
Ocak tüter, Ömer üfler ateşli nefesiyle;
 
Ocak tüter, Ömer üfler ateşli nefesiyle;
 
|Owen reeks, Omar blows hot breath;
|
 
 
|اوجاق ترعمر اوفلر زفير حاريله
 
|اوجاق ترعمر اوفلر زفير حاريله
 
|-
 
|-
1.175. satır: 1.162. satır:
 
|
 
|
 
Yeri, darmadağınık beyaz sakalıyla,
 
Yeri, darmadağınık beyaz sakalıyla,
 
|the flor with disheveled white beard,
|
 
 
|زمينىلحيهٔ بيضاى تارماريله
 
|زمينىلحيهٔ بيضاى تارماريله
 
|-
 
|-
1.182. satır: 1.169. satır:
 
|
 
|
 
İnanmışlık içinde secde eder gibi devamlı süpürür;
 
İnanmışlık içinde secde eder gibi devamlı süpürür;
 
|Continuously sweeps as if in awe of prostration;
|
 
 
|سجود طور خشوعنده متصل سوپور
 
|سجود طور خشوعنده متصل سوپور
 
|-
 
|-
1.189. satır: 1.176. satır:
 
|
 
|
 
İçinde ruhu yanar, yüzünde ter köpürür!
 
İçinde ruhu yanar, yüzünde ter köpürür!
 
|His spirit burns inside and sweat foams on his face!
|
 
 
|ايچنده دوحى يانار جهه سنده تر كوپورور
 
|ايچنده دوحى يانار جهه سنده تر كوپورور
 
|-
 
|-
1.196. satır: 1.183. satır:
 
|
 
|
 
Bakışlarının çevresinde yığın yığın duman döner;
 
Bakışlarının çevresinde yığın yığın duman döner;
 
|Smoke turns around his glance;
|
 
 
|دونر محيط نكاهنده توده توده دومان
 
|دونر محيط نكاهنده توده توده دومان
 
|-
 
|-
1.202. satır: 1.189. satır:
 
|
 
|
 
Sanki yıldızın nur iplikleri önünden bulut geçiyor gibidir!
 
Sanki yıldızın nur iplikleri önünden bulut geçiyor gibidir!
 
|As if cloud is passing in front of the star's holy light!
|
 
 
|بولوط كچركبى نجمك خياط نورندن
 
|بولوط كچركبى نجمك خياط نورندن
 
|-
 
|-
1.209. satır: 1.196. satır:
 
|Ocak tutuştu, yemek pişti;
 
|Ocak tutuştu, yemek pişti;
 
-Var mı teyze kabın? Getir de indirelim...
 
-Var mı teyze kabın? Getir de indirelim...
 
|Cooker caught fire, food is cooked
|
 
 
-Do you have a bowl-aunt?
 
Bring,...
 
|
 
|
 
اوجاق طوتوشدى يمك پيشدى
 
اوجاق طوتوشدى يمك پيشدى
1.222. satır: 1.211. satır:
 
|
 
|
 
-Var büyükçe bir kap, alın.
 
-Var büyükçe bir kap, alın.
 
| -Have a large pot, here it is..
|
 
 
|وار بويوكجه بر قاب آليك
 
|وار بويوكجه بر قاب آليك
 
|-
 
|-
1.229. satır: 1.218. satır:
 
|
 
|
 
Yemek sıcaktı, fakat kim durup da bekleyecek!
 
Yemek sıcaktı, fakat kim durup da bekleyecek!
 
|Food was hot, but who waits!
|
 
 
|يمك صيجاقدى فقط كيم طوروب ده بكليه جك
 
|يمك صيجاقدى فقط كيم طوروب ده بكليه جك
 
|-
 
|-
1.235. satır: 1.224. satır:
 
|
 
|
 
Ömer çocuklara bir bir yedirdi üfleyerek!
 
Ömer çocuklara bir bir yedirdi üfleyerek!
 
|Omar fed all the children one by one blowing it.
|
 
 
|عمر چوجوقلره بر بر يديردى اوفليهيك
 
|عمر چوجوقلره بر بر يديردى اوفليهيك
 
|-
 
|-
1.242. satır: 1.231. satır:
 
|
 
|
 
Kesildi çadırda üzüntü, başladı canlı bir sevinç;
 
Kesildi çadırda üzüntü, başladı canlı bir sevinç;
 
|mourning ended in the tent , cheerful joy began;
|
 
 
|كسيلدي خيمه ده ملتم اويايدى روحسرور
 
|كسيلدي خيمه ده ملتم اويايدى روحسرور
 
|-
 
|-

16.55, 21 Şubat 2011 tarihindeki hâli



مسافه باقدم اوزون يوك يامان عمر ياره لى

Şiir Metni
Güncel Türkçesi
İngilizce Tercüme
Osmanlıca
Üstâdnecîbim Ali Ekrem Bey'e
Soylu üstadım Ali Ekrem Bey'e (1)
İngilizce Tercüme Buraya

استاد نجيبم علىاكرم بكه

Yok ya Abbâs'ı bilmeyen, kimdi?...

Yok ya Abbas'ı (2) bilmeyen, kimdi?..

يوق يا ع'ب'اّسى 'ب'يلمه ين شيمدى

O sahâbîyi dinleyin, şimdi:

O sahâbîyi dinleyin şimdi:

İngilizce Tercüme Buraya

اوصحابى يى ديكله ييك شيمدى

"Bir karanlık geceydi pek de ayaz...

Bir karanlık geceydi pek de ayaz...

A very dark, frosty night

بر قلراكلق كيجه يد'ى' پك ده آياز

İbni Hattâb'ı görmek üzere biraz,

İbni Hattâb'ı görmek üzre biraz,

... To See Ibn Khattab for a while ,

ابن خطابى كورمك اوزره براز

Çıktım evden ki yollar ıpıssız.

Çıktım evden ki yollar ıpıssız.

I left home and the roads were so solitary

چيقدم أودن كه يوللر ايپايصسز

Yolcu bir benmişim meğer yalnız!

Yolcu bir benmişim meğer yalnız!

I was the only passenger!

يولجى بر بنمشم مكر يالكز

Aradan geçmemişti çok da zaman,

Aradan çok da zaman geçmemişti,

Not after a long time ,

آره دن كچمه مشدى چوقده زمان

Az ilerden yavaşça oldu iyân,

Az ilerden yavaşça belirdi, Appeared ahead slowly,

آز ايلريدن ياواشجه اولدى عيان

Zulmetin sînesinde ukde gibi, Karanlığın göbeğinde bir düğüm gibi

Through the darkness as if a huge pile!

ظلمتك سينه سنده عقده كبى

Ansızın bir müheykel a'râbî!

Ansızın heykel yapılı bir Arap ki, like an Arabic sculpture

آكسزين بر مهيكل اعرابى

Bembeyaz bir ridâ içinde garîb,

Bembeyaz bir hırka içinde garib,

Ghraib in a white cardigan,

بم بياض بر ردا ايچنده غريب

Geliyor muttasıl mehîb mehîb.

Geliyor hep heybetli heybetli.

Coming imposingly

كليور متصل مهيب مهيب

Ben sokuldum, o geldi, yaklaştık;

Ben sokuldum, o geldi, yaklaştık;

I snuck up, he came we came closer;

بن صوقولدم اوكدى ياقلاشدق

Durmadan karşıdan selâmlaştık.

Durmadan karşıdan selamlaştık.

Said hello without stopping.

طورمادن قارشيدن سلاملاشدق

Düşünürken selâm alan sesini,

Düşünürken selam alan sesini,

While thinking about the voice ,

دوشونوركن سلام آلان سسنى

O heyûlâ uzandı tuttu beni:

O karaltı uzandı tuttu beni:

That blur hold my arm

اوهيولا اوزاندى طوتدى بنى

Bir de baktım, Ömer değil mi imiş?

Bir de baktım, Ömer değil mi imiş?

I looked, isn’t he Omar?

بر ده باقدم عمر دكلمى ايمش

Ömer! Böyle geç zaman, bu ne iş?

-Ya Ömer! Böyle geç vakit, bu ne iş?

O Omar! Such late, what’s up?

ياعور بويله كچ زمان بو نه ايش

- Şu mahallâtı devre çıkmıştım...

-Şu mahalleleri dolaşmaya çıkmıştım.

-I went out to wander neighborhoods.

شو محلاتى دوره چيقمشدم

Gel beraber, benimle, üç beş adım.

Gel beraber benimle üç beş adım.

Come along with me, a few steps كل برابر بنمله اوچ بش آديم

Ne sadâ var, ne bir yürür bîdâr;

Ne ses ne de gezip dolaşan uyanık birisi var;

Neither a sound nor an awaken wandering around.

نه صدا وار نه بر يورور بيدار

Uhrevî bir sükûn içinde civâr. Bir ahiret sessizliği içinde her yer. Everywhere is in a death silence. اخروى بر سكون ايچنده جوار

Ömer olmuş gezer, sıyânet-i Hak...

Ömer Allah'ın koruyucu gücü gibi dolaşmakta.

Omar, as protective power of God, is wandering عمر ولمش كزر صيانت حق

Şu yatan beldenin huzûruna bak!

Bak şu şehre ki huzur içinde yatmakta!

Look at this city, which lies in peace! شوياتان بلده نك حضورينه باق

O semâlar kadar yücelmiş alın,

O gökler kadar yücelmiş alın,

He ascended to the heaven اوسمالر قدر يوجلمش آلين

Çakarak sînesinden âfâkın,

Çakarak sinesinden ufukların,

Bosom horizons by shooting چاقه رق سينه سندن آفآقك
Bir zaman sönmeyen nigâhıyle,

Bir an bile sönmeyen bakışıyla,

With the look of eternity,

بر ظمآن صونمح ين نكآحيلح

Necm-i sâhirde sanki bir hâle!

Uyanık bir yıldız ve etrafında bir nur yığını!

A star and a light around ! نجم صآحرضح سآنكح برحآلح

Duruyor her evin önünde Ömer,

Duruyor her evin önünde Ömer,

Omar is standing in front of every house, تورويور حرأوك وكنضح ومر

Dinliyor bî-haber içerdekiler

Dinliyor, habersiz içerdekiler.

Listening, insiders are unaware. ضيكليور بيخبر آيچرضح كيلر

Geçmedik en harâb bir yapıyı,

Geçmedik en yıkık bir yapıyı,

Not passed even one of the ruined houses, كچمضك آك خرآب بريآپي طي
Yokladık sağlı sollu her kapıyı.

Yokladık sağlı sollu her kapıyı.

We examined every the door each. يوقلآضق سآكلي سوللي حر قآپي يي

Geldik artık Medîne hâricine;

Geldik artık Medine'nin dışına;

We came out of Medina ; كلضك ارطيقمضرينح خآرجنح

Bir çadır gördü, durdu kaldı yine.

Bir çadır gördü, durdu kaldı yine.

He saw a tent,stopped again. برچآضريبرچآضير كورضي تورضي قآلضي ينح

Ocak başında oturmuş bir ihtiyarca kadın.

Ocak başında oturmuş bir yaşlı kadın,

An old woman sitting near the fireplace,

آوجآق بآشنضح آوتورمش بر آخطيآرجح قآضين

"Açız! Açız!" diye feryâd eden çocuklarının,

"Açız! Açız!" diye bağrışan çocuklarının, the chilren Shouting "We’re hungry! We’re hungry!"


اجظ اجظ ضييح طرآض آيضن چوجقلرينك

Karıştırıp duruyorken pişen nevâlesini;

Karıştırıp duruyorken pişen yemeklerini;

Was stirring the food of قاريشديروب طورويور كن پيشن نواله سنى
Çıkardı yuttuğu yaşlarda çırpınan sesini:

Çıkardı yuttuğu yaşlarda çırpınan sesini:

took out the sound from the hidden tears

چيقاردى يوتديغى ياشلرده چيرپينانس سسنى

- Durunda yavrularım, işte şimdicek pişecek...

-Durundu yavrularım, işte şimdicek pişecek...

-Hold on little children It’s about to cook طوروكدى ياورولرم ايشته شمديجك پيشه جك

Fakat ne hâl ise bir türlü pişmiyordu yemek!

Fakat nedense bir türlü pişmiyordu yemek!

But it wasn’t somehow cooked فقت نح هآل آيصح بر ضرلو پيشميورضي يمك

Çocukların yeniden başlamıştı nâle leri...

Çocukların yeniden başlamıştı inleyişleri...

Cries of children had begun again چوجوقلرك يكيضن بآچلآمشضي نآلح لري
Selamı verdi Ömer, daldı âkıbet içeri.

Selam verdi Ömer, daldı sonunda içeri.

Omar bowed, he got in at the end صلآمي ويرضي ور تآلري وآقبط آيچري

Selamı aldı kadın pek beşûş bir yüzle.

Selam aldı kadın pek asık bir yüzle

She bowed him with a very unhappy face صلآمي الضي قآضين پك بشوش بر يوظلح

- Bu yavrular niçin, ey teyze, ağlıyor, söyle?

-Bu yavrular niçin, ey teyze, ağlıyor, söyle?

-Why are the kids crying, tell me? بوياورولر نيچون اى تيزه آغليور سويله

- Bu gün ikinci gün, aç kaldılar...

-Bu gün ikinci gün, aç kaldılar...

-This is the second day, they are hungry ... بوياورولر نيچون اى تيزه آغليور سويله
- O halde, neden

-O halde, neden Biraz yemek komuyorsun?

-Then, why don't you give a little food? او حا لده نه دن
Biraz yemek komuyorsun? - Yemek mi?

Çömleği sen, Tirid mi zannediyorsun? İçinde sâde su var;

-Yemek mi? Çömleği sen, et yemeği mi sandın? İçinde sadece su var;

Food? Do you think the pottery Is full of food? there is only water in;

براز يمك قوميورسك

يمك مى چوملكى سن
تيردمى ظن ايدييورسك ايچنده ساده سو وار

Çakıl taşıyla beraber bütün zaman kaynar!

Çakıl taşıyla beraber bütün zaman kaynar!

Boiling with pebble stone the whole time! چاقيل طاشيله برابر بوتور زمان قاينار

Ne çare! Belki susarlar, dedim. Ayıplamayın.

Ne çare! Belki susarlar, dedim. Ayıplamayın. What remedy? Maybe they stop, I said. Do not blame. نه چاره بلكه صوصارلر ديدم وييﻻماييك

- Peki senin kocan, oğlun, ya kardeşin, ya dayın...

-Peki senin kocan, oğlun, ya kardeşin, ya dayın... -What about your husband, your son, or brother, or uncle ... پكي صصنك قوجح كآاوكللك يا قارداشك يا داييك
Tek erkeğin de mi yok? - Hepsi öldü...

Kimsem yok.

Tek erkeğin de mi yok?

-Hepsi öldü...

Kimsem yok.

Don’t you have even a man?

-All of them are dead ... . - I have nobody

تك ارككك ده مى يوق

هپسى أولدى كيمسه م يوق

Senin midir bu küçükler?

- Torunlarım.

-Senin midir bu küçükler?

-Torunlarım.

-Are these kids yours -My grandchildren.

سنكميدر بو كوچوكلر

طورونلرم

- Ne de çok!

Adam, Emîre gidip söylemez mi hâlini?

-Ne de çok!

Adam halifeye gidip söylemez mi durumunu?

-Too many!

why don't you go to caliph and tell the condition ?

نه ده چوق

آدام اميره كيمده سويله مزمى حالنى

- Ah!Emîre öyle mi?Kahretsin an-karîb Allah!

-Ah!

Halifeye öyle mi? Kahretsin en kısa zamanda Allah!

_ Oh ! To the Caliph? God damn him as soon as possible!

آه

امريه اويله مى قهرايتسني عنقريب الله

Yakında râyet-i ikbâli ser-nigûn olsun...

Mutluluk bayrağı çok yakın zamanda yerlerde sürünsün...

I hope, his flag of victory would fall on the ground very near future ...

ياقينده رايت اقباوى سرنكون اونسون
Ömer, belâsını dünyâda isterim bulsun!

Ömer, belasını dünyada isterim bulsun!

he finds his curse in this world! I wish

عمر بلاسنى دنياده ايستنم بولسون

- Ne yaptı, teyze, Ömer, böyle inkisâr edecek?

-Ne yaptı, teyze, Ömer, böyle beddua edecek?

-What has Omer done cause you curse him? نه ياپدى تيزه عمر بويله انكسار ايده جك

- Ya ben yetîm avuturken Emîr uyur mu gerek?

-Ya ben yetim avuturken halife uyur mu gerek?

-When I was consoling the orphan does the caliph have to sleep? يا بن يتيم او وتوركن امين اوينمى كرك
Raiyyetiz,ona bizler vedîatu'llâhız;

Onun yönetimindeyiz, ona bizler Allah'ın emanetiyiz;

We are on his management, we’re entrusted to him by Allah. رعيتز اوكا بزلر وديعتهاللهز
Gelip de bir aramak yok mu?

Gelip de bir aramak yok mu?

Why doesn't he come and visit? كلوب ده بر آرامق يوقمى

- Haklısın, yalnız, Zavallının işi pek çok zaman bulup gelemez;

-Haklısın, yalnız, Zavallının işi pek çok, zaman bulup gelemez;

-You 're right,

but He had many things to do, can't find time to come;

حقليسين يالكز

زماللينك ايشى پك چوق زمان بوبل كله مز

Gidip de söylememişsen ne haldesin bilemez

Gidip de söylememişsen ne haldesin bilemez

He can’t know how you are If you didn’t go and tell.

كيدوب ده سويله مه مشسه ك نه حالده سين بيله مز

- Niçin hilâfeti vaktiyle eylemişti kabûl?

-Niçin halifeliği zamanında kabul etmişti?

-Why did he agree to be the caliphate? نيچون خلافتى وقتيله يله مشدى قبول

Sonunda böyle çürük özrü kim sayar makbûl?

Bundan sonra böyle bir çürük özrü kim kabul eder?

After that, who will accept such a flimsy excuse? صولكنده بويله چوروكعزرى كيم صايار مقبول

Zavallının işi çokmuş!... Nedir, muhârebe mi?

Zavallının işi çokmuş!.. Nedir, savaş mı?

Many things to do,poor! .. What, war?

زواللينك ايشىچو قمش نه ده محاربه مى

İşitme sen de civârında inleyen elemi,

İşitme sen de etrafında inleyen acıyı,

Don’t hear the howling around you,

ايشيتمه سنده جواركده ايكله ين ألمى

Medîne halkını üryan bırak, Mısır'da dolaş...

Medine halkını çıplak bırak, Mısır'da dolaş...

Leave the people of Medina naked, walk around in Egypt ...

مدينه خنقنى عريان براق مصرده دولاش

" Gazâ! Gazâ!" diye git, soy cihânı, gel paylaş!

Savaş savaş! diye git, soy dünyayı, gel paylaş!

Go, have war,win the world , come share!

مدينه خنقنى عريان براق مصرده دولاش

Çocukların bu sefer yükselince feryâdı,

Çocukların bu sefer yükselince feryadı,

When the cry of the chilren rose this time چوجوقلرك بو سفر يوكسلنجه فريادى

Kadın, tehevvürü artık cünûna vardırdı;

Kadının öfkesi artık çılgın bir hâl aldı:

Women's anger got the crazy manner

قادين تهوأرى آرتيق جنو نه وارديردى

- Şu nevhalar ki çıkar tâ bulutların içine,

-Şu feryatlar ki çıkar tâ bulutların içine;

-That cries rises up to the clouds;

شو نه ه لركه چيقار تابلو طلرك ايچينه

Ömer! Savâik-i tel'în olur, iner tepene!

Ömer! Lanet yıldırımları olur, iner tepene!

Omar! And will be lightning of curse , falls down to your head!

عمر صواعق تلعين اولور اينر تپه كه

Yetîmin âhını yağmur duâsı zannetme:

Yetimin âhını yağmur duası zannetme:

Don’t think the orphans curse is pray for rain.

يتمك آهنى ياغمور دعاى ظنايتمه

O sayha ra'd-ı kazâdır ki gönderir ademe!

O çığlık kaderin bir yıldırım gibi gürlemesidir ki gönderir yokluğa!

The scream is a thunder of lightning of fate that sends to absence.

او صيحه رعد قضادر كه كوندرين عدمه

- Açız! Açız! Bize bir lokma olsun ekmek ver...

"Açız! Açız! Bize bir lokma olsun ekmek ver..."

"We’re hungry! We’re hungry! Please give us a loaf bread at least"

آجز آجز بزه بر لقمه اولسون اكمك ويم

- Susundu yavrularım, işte oldu, şimdi pişer! Gidip de söyliyeyim hâ?..

"Susundu yavrularım, işte oldu, şimdi pişer!" Gidip de söyleyeyim ha?

"Be silent my little children, it's okay, it will cook soon!" I go and tell, huh?

صوصوكدى ياورولرم ايشته اولدى شيمدى پيشر

كيدمب ده سويله يم نه ها

Dilencilik yapamam! Ömer de kim?

Dilencilik yapamam! Ömer de kim? I can’t beg!

Who is Omar?

ديلنجيلنكياپه بام

عمرده كيم

Benim ondan kerîm adamdı babam,

Benim ondan daha cömertti babam. My farther was more generous than him. بنم اوندن كريم آدامدى بابام
Ölür de yüz suyu dökmem sizin Halîfenize!..

Ölür de yüz suyu dökmem sizin halifenize!..

I prefer to die instead of begging your caliphs

أولورده يوز صويى دوكمم سزك خليفه كزه
Ömer vuruldu bu son sözle... Haklısın, teyze!

Ömer vuruldu bu son sözle...

-Haklısın teyze!

Omar was shot in the last words ...

-You are right aunt

عمر اورملدى بوصوك سوزله

حقليسك تيزه

Halîfe önde, bitik suçlu, münfa'il, nâdim;

Halife önde, bitik, suçlu, kırılmış, pişman;

The Caliph in front , sad, guilty, broken, regretful; خليفه اوكده بيتيك صوجلو منفعل نادم
Avut çocukları, ben şimdicek gider gelirim.

Avut çocukları, ben şimdi hemen gider gelirim.

Soothe the chilren!I will came in a few minutes

آو وت چوجقلرى بن شيمديجك كيدر كلير

Ben arkasında, perîşan, çadırdan ayrıldık.

Ben arkasında, perişan, çadırdan ayrıldık.

I'm behind, miserable , left the tent.

بن آرقه سنده پريشان جاديردن آيرلدق
Sabâha karşı biraz başlamıştı aydınlık.

Sabaha karşı biraz başlamıştı aydınlık.

Was a little light in the morning.

صباحه قارشى برآز باشلامشدى ايدينلق

Köyün köpekleri ejder misâli saldırıyor,

Köyün köpekleri ejderha gibi saldırıyor,

the village dogs were attacking as dragons,

كويك كوپكلري اژدر مثالى صالديرييور
Bırakmıyor bizi yoldan, fakat kim aldırıyor! Bırakmıyor bizi yoldan, fakat kim aldırıyor!

Don't let us pass, but who cares!

براقميور بزى يوادن فقط كيم آلديرييور

Medîne'nin dalarak münhanî sokaklarına;

Dalarak Medine'nin eğri büğrü sokaklarına;

Moving in the crooked streets of Medina;

مديمه مك طاله رق منحنى سرقاقلرينه

Dönüp dönüp hele geldik zahîre anbarına.

Dönüp dönüp hele geldik yiyecek ambarına.

We finally reached the food warehouse .

دونوب دونوب هله كلدك ذخيره آنبارينه

Halîfe girdi açıp, ben de girdim emriyle.

Halife girdi açıp, ben de girdim emriyle,

Caliph opened and entered , I entered on his order,

خليفه كيردى آچوب بنده كيردم امريله

Arandı her yeri, bir mum yakıp ale'l-acele.

Arandı her yeri, bir mum yakıp aceleyle.

Every place was searched, hastily lit a candle.

آراندى هريرى برموم ياقوب على العجله

- Şu tek çuval unu gördün ya! Haydi yükle bana;

-Şu tek çuval unu gördün ya! Haydi yükle bana;

-Can you see that only one sack? Let me carry;

شوتك چوالاونه كوردكيا هايدى يوكله بكا

Bu testi yağ doludur, elverir o yük de sana.

Bu testi yağ doludur, elverir o yük de sana.

This jug is full of oil, you carry it.

بودستى ياغ طولودر الويرر اويوك ده سكل

Çuval Halîfe'de, yağ bende, çıktık anbardan;

Çuval halifede, yağ bende, çıktık ambardan;

The caliph carrying the sack and I the jug, we left the warehouse.

چو وال خليفه ده ياغ بنده چيقدق آنباردن
Kilitleyip geri döndük deminki yollardan.

Kilitleyip geri döndük deminki yollardan.

We locked and went back the ways which we have just before gone. كليدليوب كرى دوندك دمينكى يوللردن

Mesâfe, baktım, uzun; yük yaman; Ömer yaralı; Dedim ki:

Mesafe, baktım, uzun; yük yaman, Ömer yaralı; Dedim ki:

I thougt the distance is long; the load is heavy, Omar is injured;

I said:

مسافه باقدم اوزون يوك يامان

عمر ياره لى

ديدم كه

- Ben götüreydim... Verir misin çuvalı?

-Ben götüreydim... Verir misin çuvalı?

-Let ma carry?… Would you give the sack? بن كوتوره يدم ويررميسين چو والى

- Hayır, yorulsa değil, ölse yardım etme sakın:

-Hayır, yorulsa değil, ölse yardım etme sakın:

-No, even though he dies don’t help خاير يورولسه دكل أولسه يارديم ايتمه صاقين
Vebâli kendine âiddir İbni Hattâb'ın.

Günahıkendine aittir İbni Hattâb'ın.

Ibn Khattab has his own sin. وبالى كندينه عاﺌددر ابن خطابك

Kadın ne söyledi, Abbas, işitmedin mi demin?

Kadın ne söyledi, Abbas, işitmedin mi demin?

what did the women say?, Abbas , didn’t you hear ? قادين نه سويلدى عباس ايشتمدكمى دمين

Yarın huzûr-i İlâhide, kimseler, Ömer'in

Yarın Allah'ın huzurunda, kimseler,

Tomorrow in the presence of God, يارين حضور الهيده كيمسه لر عمرك

Şerîk-i haybeti olmaz, bugünlük olsa bile;

Ömer'in zararına ortak olmaz, bugünlük olsa bile;

Nobody shares the damage of , Omar , even today شريك خيبتى اولماز بو كونلك اولسه بيله

Evet, hilâfeti yüklenmiyeydi vaktiyle.

Evet, halifeliği üstlenmeyeydi vaktiyle. Yes, then he would’t have accepted being a caliphate once أوت خلافتى يوكلنميه يدى وقتيله

KenârDicle'de bir kurt aşırsa bir koyunu,

Dicle kenarında bir kurt kapsa bir koyunu,

If on the edge of the Tigris, a wolf strike a sheep, كنلر دجله ده برقورت آشيرسه برقويونى

Gelir de adl-i İlâhî sorar Ömer'den onu!

Gelir de Allah'ın adaleti sorar Ömer'den onu!

the justice of God holds Omer responsible كليرده عدل الهى صورار عمردن اونى

Bir ihtiyar karı bî-kes kalır, Ömer mes'ûl!

Bir ihtiyar kadın kimsesiz kalır, Ömer sorumlu!

An old women is alone,

Omar is responsible!

براختيار قارى بيكس قالير عمر مسٔول
Yetîmi, girye-i hüsrân alır, Ömer mes'ûl!

Yetim acıların gözyaşında boğulur, Ömer sorumlu!

Orphans drowns intheir own tear of sorrow, Omar is responsible! يتيمى كريهٔ خسران آلير عمر مسٔول

Bir âşiyân-ı sefâlet bakılmayıp göçse:

Yoksulların yuvalan ilgisizlikten yıkılsa:

If the houses of the poors fall down because of irrelavence

بر آشيان سفالت باقيامايوب كوچسه
Ömer kalır yine altında, hiç değil kimse!

Ömer kalır yine altında, hiç değil kimse!

Again Omar is under it , noone else!

عمر قالير ينه آلتنده هيچ دكل كيمسه

Zemîne gadr ile bir damla kan dökünce biri:

Yeryüzünde zulümle bir damla kan dökünce biri:

If one sheeds a drop of blood with cruelty زمينه غدر ايله برطامله قان دوكونجه برى

O damla bir koca girdâb olur boğar Ömer'i!

O damla bir koca girdap olur boğar Ömer'i

That drop becomes a huge whirlpool and drawns Omer اوطامله برقوجه كرداب اولور بوغار عمرى

Ömer duyulmada her kalbin inkisârından;

Kınlan, beddua eden her kalpte Ömer'in adı duyulmakta;

The name of Omer can be heard in every heart that broken or curses عمر طويولماده هر قلبك انكسارندن
Ömer koğulmada her mâtemin civârından!

Üzüntüye bürünmüş her yerden Ömer kovulmakta!

Omar is dismissed from everywhere that mourns عمر قوغولماده هرماتمك جوارندن

Ömer Halîfe iken başka kim çıkar mes'ûl?

Ömer halife iken başka kim sorumlu tutulur? When the caliph is Omar, who else can be responsible ? عمر خليفه ايكن باشقف كيم چيقار مسٔول
Ömer ne yapsın, İlâhî, beşer zalûm ü cehûl! Ömer ne yapsın, Allah'ım, insan çok zalim ve cahildir!

What can Omer do, my God, human being is so cruel and ignorant!

عمر نه ياپسين الهى بشر ضلوم وجهول

Ömer'den isteniyor beklenen Muhammed'den...

Ömer'den isteniyor beklenen Muhammed'den...

Omar is wanted to do what is expected from Muhammed ...

عمردن ايسته نيور بكلهنن محمددن

Ömer! Ömer! Nasıl aldın bu bârı sırtına sen?

Ömer! Ömer! Nasıl aldın bu yükü sırtına sen?

Omar! Omar! How did you get this burden on your back ?

عمر عمر نصل آلدك بوبارى صيهتكه سن

- Sen almasan acaba kim gelip de senden iyi,

-Sen almasan acaba kim gelip de senden iyi, Who else , better than you , سن آلماسه ك عحبا كيم كلوب ده سنده ايى
İdâre eyliyecek düştüğün bu ma'rekeyi? Yönetecek içine düştüğün bu mücadeleyi? will handle this challange you’re in

اداره ايلله جك دوشديك بومعركه يى

Evet, adâleti "mutlak" hayâl edersen eğer,

Evet, adaleti "mutlak adalet" gibi düşünürsen eğer,

Yes, if you think justice as "absolute justice"

أوت عدالتى مطلق خيال ايدرسه ك اكر

Ömer değil ya ne olsan bırak ki hepsi heder!

Ömer değil ya ne olsan bırak ki hepsi boşa gider!

Not only Omer but every one means nothing

عمردكلدكل يا نه اولسه ك براق كه هپسى هدر

Beşer, adâleti "mutlak" tahayyül eylerse,

İnsan, adaleti "kesin" olarak düşünürse,

If human think justice as “absulute”,

بشر عدانتى مطنق تخيل ايشلرسه

Görür ümîdini mahkûm her zaman ye'se.

Umudunu zorunlu görür her zaman ümitsizliğe.

He always sentences his hoe to his despair.

كورو اميديى محكوم هرسمان يأ سه

Sen ey Ömer, ne meleksin, ne bir emîr-i zalûm...

Sen ey Ömer, ne melek, ne bir zalim halifesin...

You, O Omar, you’re neither an angel, nor a cruel caliph ...

سن اى عمر مه ملكسين ينه بر امير ضلوم

Fakat elinde ne var? Fıtraten beşer mazlûm!

Fakat elinde ne var? Ezilmiş yaratılmıştır insan!

But what have you got in your hand?. Human created as oppressed!

فقط الكده نه وار فطره بژرمضلوم

Görür bürûc-i semânın bütün sitâreleri,

Görür gökyüzündeki burçların bütün yıldızları,

All the stars sees signs in the sky,

كورور بروج سمانك بونور ستاره لر

Zalâm içinde, yük altında inleyen Ömer'i!

Karanlık içinde, yük altında inleyen Ömer'i!

In the dark, groaning Omar under the burden!

ظىلام ايچنده يوك آلتنده ايكله ين عمرىح

Huzûr-i Hakk'a çıkarken bu unlu cebhenle,

Allah'ın huzuruna çıkarken bu una bulanmış yüzünle,

While the presence of God with this flour soaked face,

هضور حقه جيقاركن بواونلى جبهه كله

Değil zemîni, getir şâhid âsümânı bile!

Değil yeryüzünü, tanık tut gökyüzünü bile!

Make not only the earth, but even sky the witness !

دكل زمينى كتير شاهد آسنانى بينه

- Uzak mı yol? Daha çok var mı?

- Ancak üç beş adım.

-Uzak mı yol? Daha çok var mı?

-Ancak üç beş adım.

-Is it far way? Is there more?

-Only , a few steps

اوساقنىيول دها چوق وارى

آنجق اوچ بژ آديم

Mecâli kalmamış artık zavallının... Gücü kalmamış artık zavallının... Baktım: He hasn’t got any strentgth... I looked: مجانى قالمانش آرتيق زوياللينك باقداقدم

Baktım: Olanca azmini cebr eyleyip, nefes nefese;

Olanca azmini zorlayıp, nefes nefese;

Guarding utmost perseverance, out of breath; اولانجه عزمنى جبر ايليوب نفس نفسه

Yavaş yavaş yürüyor. Geldi bin belâ ne ise!

Yavaş yavaş yürüyor. Geldi bin bela ne ise!

Walking slowly. At the end he came ياواش ياش يورويور كلدى بيك بلا نه ايسه

Sokuldu haymeye, indirdi arkasından unu:

Sokuldu çadıra, indirdi arkasından unu:

Crept into the tent, put the flour sack down

صوقولدى خيمه يه اينديردى ارقه سندن اونى

- Bırak da testiyi yerleştirin kenâra şunu.

-Bırak da testiyi yerleştirin kenara şunu.

-Put the jug aside from that. برياق ده دستى يى ير لشديرك كناره شونى

Hemen çakılları çömlekten indirip attı,

Hemen çakılları çömlekten indirip attı;

He threw pebbles out of pottery immediately; همان چاقيلرى چوملكدن الدنديروب اتدى

Uzandı testiye, yağ koydu, sonra un kattı.

Uzandı testiye, yağ koydu, sonra un kattı.

Reached jug, added oil , then added the flour. اوزاندى دستى يه ياغ قويدى صوكرا اور قاتدى

Oturmak istedi, lâkin belâya bak ki: Hemen sönüp gidecek...

Oturmak istedi, fakat belaya bak ki: Ocak, hemen sönüp gidecek...

Wanted to sit down, but what’s that trouble,:the fire was about to over ...

اوطورمق ايسته دى لكم بلا يه

باق كه اوجاق

همان سونوب كيده جك

- Teyze, yok mu hiç yakacak?

-Teyze, yok mu hiç yakacak?

-Auntie, do not have any thing to burn ? تيزه يوقمى هيج ياقهجق

Kadın getirdi beş on parça yaş diken Ömer'e;

Kadın getirdi beş on parça yaş diken Ömer'e;

Women brought some wet thorn to Omar ; قدرين كتيردى بش اون پارچه ياش ديك عمره
Ömer de yakmak için büsbütün serildi yere.

Ömer de yakmak için büsbütün serildi yere.

Omar laid entirely to the ground to burn .

عمر ده ياقمق ايچون بوس بوتون سريلدى يره

Ocak tüter, Ömer üfler zefir-i hârıyle;

Ocak tüter, Ömer üfler ateşli nefesiyle;

Owen reeks, Omar blows hot breath; اوجاق ترعمر اوفلر زفير حاريله
Zemîni lihye-i beyzâtârumâriyle,

Yeri, darmadağınık beyaz sakalıyla,

the flor with disheveled white beard, زمينىلحيهٔ بيضاى تارماريله

Sücûd tavr-ı huşû'unda, muttasıl süpürür;

İnanmışlık içinde secde eder gibi devamlı süpürür;

Continuously sweeps as if in awe of prostration; سجود طور خشوعنده متصل سوپور

İçinde rûhu yanar, cebhesinde ter köpürür!

İçinde ruhu yanar, yüzünde ter köpürür!

His spirit burns inside and sweat foams on his face! ايچنده دوحى يانار جهه سنده تر كوپورور

Döner muhît-i nigâhında tûde tûde duman;

Bakışlarının çevresinde yığın yığın duman döner;

Smoke turns around his glance; دونر محيط نكاهنده توده توده دومان
Bulut geçer gibi necmin hıyat-ı nûrundan!

Sanki yıldızın nur iplikleri önünden bulut geçiyor gibidir!

As if cloud is passing in front of the star's holy light! بولوط كچركبى نجمك خياط نورندن

Ocak tutuştu, yemek pişti; - Var mı teyze kabın? Getir de indirelim...

Ocak tutuştu, yemek pişti;

-Var mı teyze kabın? Getir de indirelim...

Cooker caught fire, food is cooked

-Do you have a bowl-aunt? Bring,...

اوجاق طوتوشدى يمك پيشدى

بارمى تيزه قابك

كتيرده اينديرهلم

- Var büyükçe bir kap, alın.

-Var büyükçe bir kap, alın.

-Have a large pot, here it is.. وار بويوكجه بر قاب آليك

Yemek sıcaktı, fakat kim durup da bekliyecek!

Yemek sıcaktı, fakat kim durup da bekleyecek!

Food was hot, but who waits! يمك صيجاقدى فقط كيم طوروب ده بكليه جك
Ömer çocuklara bir bir yedirdi üfliyerek

Ömer çocuklara bir bir yedirdi üfleyerek!

Omar fed all the children one by one blowing it. عمر چوجوقلره بر بر يديردى اوفليهيك

Kesildi haymede mâtem, uyandı rûh-i sürûr;

Kesildi çadırda üzüntü, başladı canlı bir sevinç;

mourning ended in the tent , cheerful joy began; كسيلدي خيمه ده ملتم اويايدى روحسرور

Çocuklar oynaşıyorlar, kadın ferîh ü fahûr.

Çocuklar oynaşıyorlar, kadında da bir neş'e ve sevinç. چوجوقلر اويناشيورلر قادين فريح وفخور
Ömer bu âlemi gördükçe gaşy içindeydi...

Ömer bu âlemi gördükçe kendinden geçmekteydi...

عور بو عالمى كوردكجه غشك ايچنده يدى
Dedim:

- Sabâh oluyor kalkalım...- Evet, haydi!

Dedim:

-Sabah oluyor kalkalım...

-Evet, haydi!

ديدم صباح اوليمر قالقه لم

أوت هايدى

Yarın Emâret'e gel teyze, öğleyin beni bul;

Yarın halifelik dairesine gel teyze, öğleyin beni bul;

يارين امار ته كل تيزه اوكله ين بنى بول
Emîr'e söyleriz elbette hayr olur me'mul.

Halifeye söyleriz, elbette bir hayır umulur

اميره سويلر البته خير اولور مأمول
Yüzü gülmüştü teyzenin, baktık,Biz de çıktıkvedâ edip artık.

Yüzü gülmüştü teyzenin baktık,

Biz de çıktık veda edip artık.

يوزى كولمشدى تيزه نك ناقدق

بزده چيقدق وداع ايدوب آرتيق

Hiç görünmeksizin gelip geçene,

Doğru indik Halîfe'nin evine.

Hiç görünmeksizin gelip geçene,

Doğru indik Halife'nin evine.

هيچ كورونمكسزين كلوب كچنه

طوغرى ايندك خليفه نك أوينه

"Şimdi nerdeyse gün doğar, kalıver."

Diye, koyvermiyordu, çünki, Ömer.

"Şimdi nerdeyse gün doğar, kalıver"

Diye, koyvermiyordu, çünkü, Ömer.

شيمدى برده يسه كول طوغار قاليوير

دييه قويويرميوردى چوركه عور

Etti az sonra subh-i velveledârUyuyanşehri kâmilen bîdâr

Az sonra sabahın gürültüsü

Uyuyan şehri tamamen uyandırdı.

ايتد ى آظسوكره صبه ولوله دار

اويويان سهرى كاملآ بيضآر

Öğle geçmişti, çıktı geldi kadın.- Galiba, teyze, uykusuz kaldın!

Öğle geçmişti, çıktı geldi kadın.

-Galiba, teyze, uykusuz kaldın!

اوكله كچمشدى، چيقدى كلدى قادين

غالبا تيزه اويقوسز قالدك

İşte bağlanmak üzredir nafakan,Alacaksın her ay gelip buradan.

İşte bağlanmak üzredir nafakan,

Alacaksın her ay gelip buradan.

يشته باغلانمق اوزره درنفقه ك،

آلاجقسين هر آى كلوب بورادن

Şimdi affeyledin mi beni? Böyle göster fakat adaletini. Şimdi bağışladın değil mi beni? Bari böyle göster adaletini.

شيمدى عفو ايدك ، دكلمى بنى?

بويله كوستر فقط عدالتكى