مسافه باقدم اوزون يوك يامان عمر ياره لى
Şiir Metni
|
Güncel Türkçesi
|
İngilizce Tercüme
|
Osmanlıca
|
Üstâd-ı necîbim Ali Ekrem Bey'e | Soylu üstadım Ali Ekrem Bey'e (1)
|
İngilizce Tercüme Buraya
|
استاد نجيبم علىاكرم بكه |
Yok ya Abbâs'ı bilmeyen, kimdi?... |
Yok ya Abbas'ı (2) bilmeyen, kimdi?..
|
يوق يا ع'ب'اّسى 'ب'يلمه ين شيمدى | |
O sahâbîyi dinleyin, şimdi: |
O sahâbîyi dinleyin şimdi: |
İngilizce Tercüme Buraya
|
اوصحابى يى ديكله ييك شيمدى |
"Bir karanlık geceydi pek de ayaz... |
Bir karanlık geceydi pek de ayaz...
|
A very dark, frosty night |
بر قلراكلق كيجه يد'ى' پك ده آياز |
İbni Hattâb'ı görmek üzere biraz, |
İbni Hattâb'ı görmek üzre biraz, |
... To See Ibn Khattab for a while , |
ابن خطابى كورمك اوزره براز |
Çıktım evden ki yollar ıpıssız. |
Çıktım evden ki yollar ıpıssız. |
I left home and the roads were so solitary |
چيقدم أودن كه يوللر ايپايصسز |
Yolcu bir benmişim meğer yalnız! |
Yolcu bir benmişim meğer yalnız! |
I was the only passenger! |
يولجى بر بنمشم مكر يالكز |
Aradan geçmemişti çok da zaman, |
Aradan çok da zaman geçmemişti, |
Not after a long time , |
آره دن كچمه مشدى چوقده زمان |
Az ilerden yavaşça oldu iyân, |
Az ilerden yavaşça belirdi, | Appeared ahead slowly, |
آز ايلريدن ياواشجه اولدى عيان |
Zulmetin sînesinde ukde gibi, | Karanlığın göbeğinde bir düğüm gibi |
Through the darkness as if a huge pile! |
ظلمتك سينه سنده عقده كبى |
Ansızın heykel yapılı bir Arap ki, | like an Arabic sculpture |
آكسزين بر مهيكل اعرابى | |
Bembeyaz bir hırka içinde garib, |
Ghraib in a white cardigan, |
بم بياض بر ردا ايچنده غريب | |
Geliyor hep heybetli heybetli. |
Coming imposingly |
كليور متصل مهيب مهيب | |
Ben sokuldum, o geldi, yaklaştık; |
Ben sokuldum, o geldi, yaklaştık; |
I snuck up, he came we came closer; |
بن صوقولدم اوكدى ياقلاشدق |
Durmadan karşıdan selâmlaştık. |
Durmadan karşıdan selamlaştık. |
Said hello without stopping. |
طورمادن قارشيدن سلاملاشدق |
Düşünürken selâm alan sesini, |
Düşünürken selam alan sesini, |
While thinking about the voice , |
دوشونوركن سلام آلان سسنى |
O heyûlâ uzandı tuttu beni: |
O karaltı uzandı tuttu beni: |
That blur hold my arm |
اوهيولا اوزاندى طوتدى بنى |
Bir de baktım, Ömer değil mi imiş? |
Bir de baktım, Ömer değil mi imiş? |
I looked, isn’t he Omar? |
بر ده باقدم عمر دكلمى ايمش |
Yâ Ömer! Böyle geç zaman, bu ne iş? |
-Ya Ömer! Böyle geç vakit, bu ne iş? |
O Omar! Such late, what’s up? |
ياعور بويله كچ زمان بو نه ايش |
- Şu mahallâtı devre çıkmıştım... |
-Şu mahalleleri dolaşmaya çıkmıştım. |
-I went out to wander neighborhoods. |
شو محلاتى دوره چيقمشدم |
Gel beraber, benimle, üç beş adım. |
Gel beraber benimle üç beş adım. |
Come along with me, a few steps | كل برابر بنمله اوچ بش آديم |
Ne ses ne de gezip dolaşan uyanık birisi var; |
Neither a sound nor an awaken wandering around. |
نه صدا وار نه بر يورور بيدار | |
Uhrevî bir sükûn içinde civâr. | Bir ahiret sessizliği içinde her yer. | Everywhere is in a death silence. | اخروى بر سكون ايچنده جوار |
Ömer olmuş gezer, sıyânet-i Hak... |
Ömer Allah'ın koruyucu gücü gibi dolaşmakta. |
Omar, as protective power of God, is wandering | عمر ولمش كزر صيانت حق |
Bak şu şehre ki huzur içinde yatmakta! |
Look at this city, which lies in peace! | شوياتان بلده نك حضورينه باق | |
O gökler kadar yücelmiş alın, |
He ascended to the heaven | اوسمالر قدر يوجلمش آلين | |
Çakarak sînesinden âfâkın, |
Çakarak sinesinden ufukların, |
Bosom horizons by shooting | چاقه رق سينه سندن آفآقك |
Bir zaman sönmeyen nigâhıyle, |
Bir an bile sönmeyen bakışıyla, |
With the look of eternity, |
بر ظمآن صونمح ين نكآحيلح |
Necm-i sâhirde sanki bir hâle! |
Uyanık bir yıldız ve etrafında bir nur yığını! |
A star and a light around ! | نجم صآحرضح سآنكح برحآلح |
Duruyor her evin önünde Ömer, |
Duruyor her evin önünde Ömer, |
Omar is standing in front of every house, | تورويور حرأوك وكنضح ومر |
Dinliyor bî-haber içerdekiler |
Dinliyor, habersiz içerdekiler. |
Listening, insiders are unaware. | ضيكليور بيخبر آيچرضح كيلر |
Geçmedik en harâb bir yapıyı, |
Geçmedik en yıkık bir yapıyı, |
Not passed even one of the ruined houses, | كچمضك آك خرآب بريآپي طي |
Yokladık sağlı sollu her kapıyı. |
Yokladık sağlı sollu her kapıyı. |
We examined every the door each. | يوقلآضق سآكلي سوللي حر قآپي يي |
Geldik artık Medine'nin dışına; |
We came out of Medina ; | كلضك ارطيقمضرينح خآرجنح | |
Bir çadır gördü, durdu kaldı yine. |
Bir çadır gördü, durdu kaldı yine. |
He saw a tent,stopped again. | برچآضريبرچآضير كورضي تورضي قآلضي ينح |
Ocak başında oturmuş bir yaşlı kadın, |
An old woman sitting near the fireplace, |
آوجآق بآشنضح آوتورمش بر آخطيآرجح قآضين | |
"Açız! Açız!" diye feryâd eden çocuklarının, |
"Açız! Açız!" diye bağrışan çocuklarının, | the chilren Shouting "We’re hungry! We’re hungry!" |
|
Karıştırıp duruyorken pişen nevâlesini; |
Karıştırıp duruyorken pişen yemeklerini; |
Was stirring the food of | قاريشديروب طورويور كن پيشن نواله سنى |
Çıkardı yuttuğu yaşlarda çırpınan sesini: |
Çıkardı yuttuğu yaşlarda çırpınan sesini: |
took out the sound from the hidden tears |
چيقاردى يوتديغى ياشلرده چيرپينانس سسنى |
- Durunda yavrularım, işte şimdicek pişecek... |
-Durundu yavrularım, işte şimdicek pişecek... |
-Hold on little children It’s about to cook | طوروكدى ياورولرم ايشته شمديجك پيشه جك |
Fakat ne hâl ise bir türlü pişmiyordu yemek! |
Fakat nedense bir türlü pişmiyordu yemek! |
But it wasn’t somehow cooked | فقت نح هآل آيصح بر ضرلو پيشميورضي يمك |
Çocukların yeniden başlamıştı nâle leri... |
Çocukların yeniden başlamıştı inleyişleri... |
Cries of children had begun again | چوجوقلرك يكيضن بآچلآمشضي نآلح لري |
Selamı verdi Ömer, daldı âkıbet içeri. |
Selam verdi Ömer, daldı sonunda içeri. |
Omar bowed, he got in at the end | صلآمي ويرضي ور تآلري وآقبط آيچري |
Selam aldı kadın pek asık bir yüzle |
She bowed him with a very unhappy face | صلآمي الضي قآضين پك بشوش بر يوظلح | |
-Bu yavrular niçin, ey teyze, ağlıyor, söyle? |
-Why are the kids crying, tell me? | بوياورولر نيچون اى تيزه آغليور سويله | |
- Bu gün ikinci gün, aç kaldılar... |
-Bu gün ikinci gün, aç kaldılar... |
-This is the second day, they are hungry ... | بوياورولر نيچون اى تيزه آغليور سويله |
- O halde, neden |
-O halde, neden Biraz yemek komuyorsun? |
-Then, why don't you give a little food? | او حا لده نه دن |
Biraz yemek komuyorsun? - Yemek mi?
Çömleği sen, Tirid mi zannediyorsun? İçinde sâde su var; |
-Yemek mi? Çömleği sen, et yemeği mi sandın? İçinde sadece su var; |
Food? Do you think the pottery Is full of food? there is only water in; |
براز يمك قوميورسك يمك مى چوملكى سن |
Çakıl taşıyla beraber bütün zaman kaynar! |
Çakıl taşıyla beraber bütün zaman kaynar! |
Boiling with pebble stone the whole time! | چاقيل طاشيله برابر بوتور زمان قاينار |
Ne çare! Belki susarlar, dedim. Ayıplamayın. |
Ne çare! Belki susarlar, dedim. Ayıplamayın. | What remedy? Maybe they stop, I said. Do not blame. | نه چاره بلكه صوصارلر ديدم وييﻻماييك |
- Peki senin kocan, oğlun, ya kardeşin, ya dayın... |
-Peki senin kocan, oğlun, ya kardeşin, ya dayın... | -What about your husband, your son, or brother, or uncle ... | پكي صصنك قوجح كآاوكللك يا قارداشك يا داييك |
Tek erkeğin de mi yok? - Hepsi öldü...
Kimsem yok. |
Tek erkeğin de mi yok? -Hepsi öldü... Kimsem yok. |
Don’t you have even a man?
-All of them are dead ... . - I have nobody |
تك ارككك ده مى يوق هپسى أولدى كيمسه م يوق |
Senin midir bu küçükler? - Torunlarım. |
-Senin midir bu küçükler? -Torunlarım. |
-Are these kids yours -My grandchildren. |
سنكميدر بو كوچوكلر طورونلرم |
- Ne de çok! |
-Ne de çok! Adam halifeye gidip söylemez mi durumunu? |
-Too many!
why don't you go to caliph and tell the condition ? |
نه ده چوق آدام اميره كيمده سويله مزمى حالنى |
- Ah!Emîre öyle mi?Kahretsin an-karîb Allah! |
-Ah! Halifeye öyle mi? Kahretsin en kısa zamanda Allah! |
_ Oh ! To the Caliph? God damn him as soon as possible! |
آه امريه اويله مى قهرايتسني عنقريب الله |
Mutluluk bayrağı çok yakın zamanda yerlerde sürünsün... |
I hope, his flag of victory would fall on the ground very near future ... |
ياقينده رايت اقباوى سرنكون اونسون | |
Ömer, belâsını dünyâda isterim bulsun! |
Ömer, belasını dünyada isterim bulsun! |
he finds his curse in this world! I wish |
عمر بلاسنى دنياده ايستنم بولسون |
-Ne yaptı, teyze, Ömer, böyle beddua edecek? |
-What has Omer done cause you curse him? | نه ياپدى تيزه عمر بويله انكسار ايده جك | |
-Ya ben yetim avuturken halife uyur mu gerek? |
-When I was consoling the orphan does the caliph have to sleep? | يا بن يتيم او وتوركن امين اوينمى كرك | |
Raiyyetiz,ona bizler vedîatu'llâhız; |
Onun yönetimindeyiz, ona bizler Allah'ın emanetiyiz; |
We are on his management, we’re entrusted to him by Allah. | رعيتز اوكا بزلر وديعتهاللهز |
Gelip de bir aramak yok mu? |
Gelip de bir aramak yok mu? |
Why doesn't he come and visit? | كلوب ده بر آرامق يوقمى |
- Haklısın, yalnız, Zavallının işi pek çok zaman bulup gelemez; |
-Haklısın, yalnız, Zavallının işi pek çok, zaman bulup gelemez; |
-You 're right, but He had many things to do, can't find time to come; |
حقليسين يالكز زماللينك ايشى پك چوق زمان بوبل كله مز |
Gidip de söylememişsen ne haldesin bilemez |
Gidip de söylememişsen ne haldesin bilemez |
He can’t know how you are If you didn’t go and tell. |
كيدوب ده سويله مه مشسه ك نه حالده سين بيله مز |
-Niçin halifeliği zamanında kabul etmişti? |
-Why did he agree to be the caliphate? | نيچون خلافتى وقتيله يله مشدى قبول | |
Bundan sonra böyle bir çürük özrü kim kabul eder? |
After that, who will accept such a flimsy excuse? | صولكنده بويله چوروكعزرى كيم صايار مقبول | |
Zavallının işi çokmuş!... Nedir, muhârebe mi? |
Zavallının işi çokmuş!.. Nedir, savaş mı? |
Many things to do,poor! .. What, war? |
زواللينك ايشىچو قمش نه ده محاربه مى |
İşitme sen de etrafında inleyen acıyı, |
Don’t hear the howling around you, |
ايشيتمه سنده جواركده ايكله ين ألمى | |
Medine halkını çıplak bırak, Mısır'da dolaş... |
Leave the people of Medina naked, walk around in Egypt ... |
مدينه خنقنى عريان براق مصرده دولاش | |
Savaş savaş! diye git, soy dünyayı, gel paylaş! |
Go, have war,win the world , come share! |
مدينه خنقنى عريان براق مصرده دولاش | |
Çocukların bu sefer yükselince feryâdı, |
Çocukların bu sefer yükselince feryadı, |
When the cry of the chilren rose this time | چوجوقلرك بو سفر يوكسلنجه فريادى |
Kadının öfkesi artık çılgın bir hâl aldı: |
Women's anger got the crazy manner |
قادين تهوأرى آرتيق جنو نه وارديردى | |
- Şu nevhalar ki çıkar tâ bulutların içine, |
-Şu feryatlar ki çıkar tâ bulutların içine; |
-That cries rises up to the clouds; |
شو نه ه لركه چيقار تابلو طلرك ايچينه |
Ömer! Savâik-i tel'în olur, iner tepene! |
Ömer! Lanet yıldırımları olur, iner tepene! |
Omar! And will be lightning of curse , falls down to your head! |
عمر صواعق تلعين اولور اينر تپه كه |
Yetîmin âhını yağmur duâsı zannetme: |
Yetimin âhını yağmur duası zannetme: |
Don’t think the orphans curse is pray for rain. |
يتمك آهنى ياغمور دعاى ظنايتمه |
O sayha ra'd-ı kazâdır ki gönderir ademe! |
O çığlık kaderin bir yıldırım gibi gürlemesidir ki gönderir yokluğa! |
The scream is a thunder of lightning of fate that sends to absence. |
او صيحه رعد قضادر كه كوندرين عدمه |
- Açız! Açız! Bize bir lokma olsun ekmek ver... |
"Açız! Açız! Bize bir lokma olsun ekmek ver..." |
"We’re hungry! We’re hungry! Please give us a loaf bread at least" |
آجز آجز بزه بر لقمه اولسون اكمك ويم |
- Susundu yavrularım, işte oldu, şimdi pişer! Gidip de söyliyeyim hâ?.. |
"Susundu yavrularım, işte oldu, şimdi pişer!" Gidip de söyleyeyim ha? |
"Be silent my little children, it's okay, it will cook soon!" I go and tell, huh? |
صوصوكدى ياورولرم ايشته اولدى شيمدى پيشر كيدمب ده سويله يم نه ها |
Dilencilik yapamam! Ömer de kim? |
Dilencilik yapamam! Ömer de kim? | I can’t beg!
Who is Omar? |
ديلنجيلنكياپه بام عمرده كيم |
Benim ondan kerîm adamdı babam, |
Benim ondan daha cömertti babam. | My farther was more generous than him. | بنم اوندن كريم آدامدى بابام |
Ölür de yüz suyu dökmem sizin Halîfenize!.. |
Ölür de yüz suyu dökmem sizin halifenize!.. |
I prefer to die instead of begging your caliphs |
أولورده يوز صويى دوكمم سزك خليفه كزه |
Ömer vuruldu bu son sözle... Haklısın, teyze! |
Ömer vuruldu bu son sözle... -Haklısın teyze! |
Omar was shot in the last words ... -You are right aunt |
عمر اورملدى بوصوك سوزله حقليسك تيزه |
Halife önde, bitik, suçlu, kırılmış, pişman; |
The Caliph in front , sad, guilty, broken, regretful; | خليفه اوكده بيتيك صوجلو منفعل نادم | |
Avut çocukları, ben şimdicek gider gelirim. |
Avut çocukları, ben şimdi hemen gider gelirim. |
Soothe the chilren!I will came in a few minutes |
آو وت چوجقلرى بن شيمديجك كيدر كلير |
Ben arkasında, perişan, çadırdan ayrıldık. |
I'm behind, miserable , left the tent. |
بن آرقه سنده پريشان جاديردن آيرلدق | |
Sabâha karşı biraz başlamıştı aydınlık. |
Sabaha karşı biraz başlamıştı aydınlık. |
Was a little light in the morning. |
صباحه قارشى برآز باشلامشدى ايدينلق |
Köyün köpekleri ejderha gibi saldırıyor, |
the village dogs were attacking as dragons, |
كويك كوپكلري اژدر مثالى صالديرييور | |
Bırakmıyor bizi yoldan, fakat kim aldırıyor! | Bırakmıyor bizi yoldan, fakat kim aldırıyor! |
Don't let us pass, but who cares! |
براقميور بزى يوادن فقط كيم آلديرييور |
Medîne'nin dalarak münhanî sokaklarına; |
Dalarak Medine'nin eğri büğrü sokaklarına; |
Moving in the crooked streets of Medina; |
مديمه مك طاله رق منحنى سرقاقلرينه |
Dönüp dönüp hele geldik yiyecek ambarına. |
We finally reached the food warehouse . |
دونوب دونوب هله كلدك ذخيره آنبارينه | |
Halîfe girdi açıp, ben de girdim emriyle. |
Halife girdi açıp, ben de girdim emriyle, |
Caliph opened and entered , I entered on his order, |
خليفه كيردى آچوب بنده كيردم امريله |
Arandı her yeri, bir mum yakıp ale'l-acele. |
Arandı her yeri, bir mum yakıp aceleyle. |
Every place was searched, hastily lit a candle. |
آراندى هريرى برموم ياقوب على العجله |
- Şu tek çuval unu gördün ya! Haydi yükle bana; |
-Şu tek çuval unu gördün ya! Haydi yükle bana; |
-Can you see that only one sack? Let me carry; |
شوتك چوالاونه كوردكيا هايدى يوكله بكا |
Bu testi yağ doludur, elverir o yük de sana. |
This jug is full of oil, you carry it. |
بودستى ياغ طولودر الويرر اويوك ده سكل | |
Çuval halifede, yağ bende, çıktık ambardan; |
The caliph carrying the sack and I the jug, we left the warehouse. |
چو وال خليفه ده ياغ بنده چيقدق آنباردن | |
Kilitleyip geri döndük deminki yollardan. |
Kilitleyip geri döndük deminki yollardan. |
We locked and went back the ways which we have just before gone. | كليدليوب كرى دوندك دمينكى يوللردن |
Mesafe, baktım, uzun; yük yaman, Ömer yaralı; Dedim ki: |
I thougt the distance is long; the load is heavy, Omar is injured; I said: |
مسافه باقدم اوزون يوك يامان عمر ياره لى ديدم كه | |
- Ben götüreydim... Verir misin çuvalı? |
-Ben götüreydim... Verir misin çuvalı? |
-Let ma carry?… Would you give the sack? | بن كوتوره يدم ويررميسين چو والى |
- Hayır, yorulsa değil, ölse yardım etme sakın: |
-Hayır, yorulsa değil, ölse yardım etme sakın: |
-No, even though he dies don’t help | خاير يورولسه دكل أولسه يارديم ايتمه صاقين |
Vebâli kendine âiddir İbni Hattâb'ın. |
Günahıkendine aittir İbni Hattâb'ın. |
Ibn Khattab has his own sin. | وبالى كندينه عاﺌددر ابن خطابك |
Kadın ne söyledi, Abbas, işitmedin mi demin? |
Kadın ne söyledi, Abbas, işitmedin mi demin? |
what did the women say?, Abbas , didn’t you hear ? | قادين نه سويلدى عباس ايشتمدكمى دمين |
Yarın huzûr-i İlâhide, kimseler, Ömer'in |
Yarın Allah'ın huzurunda, kimseler, |
Tomorrow in the presence of God, | يارين حضور الهيده كيمسه لر عمرك |
Şerîk-i haybeti olmaz, bugünlük olsa bile; |
Ömer'in zararına ortak olmaz, bugünlük olsa bile; |
Nobody shares the damage of , Omar , even today | شريك خيبتى اولماز بو كونلك اولسه بيله |
Evet, hilâfeti yüklenmiyeydi vaktiyle. |
Evet, halifeliği üstlenmeyeydi vaktiyle. | Yes, then he would’t have accepted being a caliphate once | أوت خلافتى يوكلنميه يدى وقتيله |
Dicle kenarında bir kurt kapsa bir koyunu, |
If on the edge of the Tigris, a wolf strike a sheep, | كنلر دجله ده برقورت آشيرسه برقويونى | |
Gelir de adl-i İlâhî sorar Ömer'den onu! |
Gelir de Allah'ın adaleti sorar Ömer'den onu! |
the justice of God holds Omer responsible | كليرده عدل الهى صورار عمردن اونى |
Bir ihtiyar kadın kimsesiz kalır, Ömer sorumlu! |
An old women is alone, Omar is responsible! |
براختيار قارى بيكس قالير عمر مسٔول | |
Yetîmi, girye-i hüsrân alır, Ömer mes'ûl! |
Yetim acıların gözyaşında boğulur, Ömer sorumlu! |
Orphans drowns intheir own tear of sorrow, Omar is responsible! | يتيمى كريهٔ خسران آلير عمر مسٔول |
Bir âşiyân-ı sefâlet bakılmayıp göçse: |
Yoksulların yuvalan ilgisizlikten yıkılsa: |
If the houses of the poors fall down because of irrelavence |
بر آشيان سفالت باقيامايوب كوچسه |
Ömer kalır yine altında, hiç değil kimse! |
Ömer kalır yine altında, hiç değil kimse! |
Again Omar is under it , noone else! |
عمر قالير ينه آلتنده هيچ دكل كيمسه |
Yeryüzünde zulümle bir damla kan dökünce biri: |
If one sheeds a drop of blood with cruelty | زمينه غدر ايله برطامله قان دوكونجه برى | |
O damla bir koca girdap olur boğar Ömer'i |
That drop becomes a huge whirlpool and drawns Omer | اوطامله برقوجه كرداب اولور بوغار عمرى | |
Ömer duyulmada her kalbin inkisârından; |
Kınlan, beddua eden her kalpte Ömer'in adı duyulmakta; |
The name of Omer can be heard in every heart that broken or curses | عمر طويولماده هر قلبك انكسارندن |
Ömer koğulmada her mâtemin civârından! |
Üzüntüye bürünmüş her yerden Ömer kovulmakta! |
Omar is dismissed from everywhere that mourns | عمر قوغولماده هرماتمك جوارندن |
Ömer halife iken başka kim sorumlu tutulur? | When the caliph is Omar, who else can be responsible ? | عمر خليفه ايكن باشقف كيم چيقار مسٔول | |
Ömer ne yapsın, İlâhî, beşer zalûm ü cehûl! | Ömer ne yapsın, Allah'ım, insan çok zalim ve cahildir! |
What can Omer do, my God, human being is so cruel and ignorant! |
عمر نه ياپسين الهى بشر ضلوم وجهول |
Ömer'den isteniyor beklenen Muhammed'den... |
Ömer'den isteniyor beklenen Muhammed'den... |
Omar is wanted to do what is expected from Muhammed ... |
عمردن ايسته نيور بكلهنن محمددن |
Ömer! Ömer! Nasıl aldın bu bârı sırtına sen? |
Ömer! Ömer! Nasıl aldın bu yükü sırtına sen? |
Omar! Omar! How did you get this burden on your back ? |
عمر عمر نصل آلدك بوبارى صيهتكه سن |
- Sen almasan acaba kim gelip de senden iyi, |
-Sen almasan acaba kim gelip de senden iyi, | Who else , better than you , | سن آلماسه ك عحبا كيم كلوب ده سنده ايى |
İdâre eyliyecek düştüğün bu ma'rekeyi? | Yönetecek içine düştüğün bu mücadeleyi? | will handle this challange you’re in |
اداره ايلله جك دوشديك بومعركه يى |
Evet, adaleti "mutlak adalet" gibi düşünürsen eğer, |
Yes, if you think justice as "absolute justice" |
أوت عدالتى مطلق خيال ايدرسه ك اكر | |
Ömer değil ya ne olsan bırak ki hepsi heder! |
Ömer değil ya ne olsan bırak ki hepsi boşa gider! |
Not only Omer but every one means nothing |
عمردكلدكل يا نه اولسه ك براق كه هپسى هدر |
İnsan, adaleti "kesin" olarak düşünürse, |
If human think justice as “absulute”, |
بشر عدانتى مطنق تخيل ايشلرسه | |
Umudunu zorunlu görür her zaman ümitsizliğe. |
He always sentences his hoe to his despair. |
كورو اميديى محكوم هرسمان يأ سه | |
Sen ey Ömer, ne meleksin, ne bir emîr-i zalûm... |
Sen ey Ömer, ne melek, ne bir zalim halifesin... |
You, O Omar, you’re neither an angel, nor a cruel caliph ... |
سن اى عمر مه ملكسين ينه بر امير ضلوم |
Fakat elinde ne var? Fıtraten beşer mazlûm! |
Fakat elinde ne var? Ezilmiş yaratılmıştır insan! |
But what have you got in your hand?. Human created as oppressed! |
فقط الكده نه وار فطره بژرمضلوم |
Görür bürûc-i semânın bütün sitâreleri, |
Görür gökyüzündeki burçların bütün yıldızları, |
All the stars sees signs in the sky, |
كورور بروج سمانك بونور ستاره لر |
Zalâm içinde, yük altında inleyen Ömer'i! |
Karanlık içinde, yük altında inleyen Ömer'i! |
In the dark, groaning Omar under the burden! |
ظىلام ايچنده يوك آلتنده ايكله ين عمرىح |
Huzûr-i Hakk'a çıkarken bu unlu cebhenle, |
Allah'ın huzuruna çıkarken bu una bulanmış yüzünle, |
While the presence of God with this flour soaked face, |
هضور حقه جيقاركن بواونلى جبهه كله |
Değil yeryüzünü, tanık tut gökyüzünü bile! |
Make not only the earth, but even sky the witness ! |
دكل زمينى كتير شاهد آسنانى بينه | |
- Uzak mı yol? Daha çok var mı? - Ancak üç beş adım. |
-Uzak mı yol? Daha çok var mı? -Ancak üç beş adım. |
-Is it far way? Is there more? -Only , a few steps |
اوساقنىيول دها چوق وارى آنجق اوچ بژ آديم |
Mecâli kalmamış artık zavallının... | Gücü kalmamış artık zavallının... Baktım: | He hasn’t got any strentgth... I looked: | مجانى قالمانش آرتيق زوياللينك باقداقدم |
Baktım: Olanca azmini cebr eyleyip, nefes nefese; |
Olanca azmini zorlayıp, nefes nefese; |
Guarding utmost perseverance, out of breath; | اولانجه عزمنى جبر ايليوب نفس نفسه |
Yavaş yavaş yürüyor. Geldi bin belâ ne ise! |
Yavaş yavaş yürüyor. Geldi bin bela ne ise! |
Walking slowly. At the end he came | ياواش ياش يورويور كلدى بيك بلا نه ايسه |
Sokuldu haymeye, indirdi arkasından unu: |
Sokuldu çadıra, indirdi arkasından unu: |
Crept into the tent, put the flour sack down |
صوقولدى خيمه يه اينديردى ارقه سندن اونى |
- Bırak da testiyi yerleştirin kenâra şunu. |
-Bırak da testiyi yerleştirin kenara şunu. |
-Put the jug aside from that. | برياق ده دستى يى ير لشديرك كناره شونى |
Hemen çakılları çömlekten indirip attı; |
He threw pebbles out of pottery immediately; | همان چاقيلرى چوملكدن الدنديروب اتدى | |
Uzandı testiye, yağ koydu, sonra un kattı. |
Reached jug, added oil , then added the flour. | اوزاندى دستى يه ياغ قويدى صوكرا اور قاتدى | |
Oturmak istedi, lâkin belâya bak ki: Hemen sönüp gidecek... |
Oturmak istedi, fakat belaya bak ki: Ocak, hemen sönüp gidecek... |
Wanted to sit down, but what’s that trouble,:the fire was about to over ... |
اوطورمق ايسته دى لكم بلا يه باق كه اوجاق همان سونوب كيده جك |
- Teyze, yok mu hiç yakacak? |
-Teyze, yok mu hiç yakacak? |
-Auntie, do not have any thing to burn ? | تيزه يوقمى هيج ياقهجق |
Kadın getirdi beş on parça yaş diken Ömer'e; |
Women brought some wet thorn to Omar ; | قدرين كتيردى بش اون پارچه ياش ديك عمره | |
Ömer de yakmak için büsbütün serildi yere. |
Ömer de yakmak için büsbütün serildi yere. |
Omar laid entirely to the ground to burn . |
عمر ده ياقمق ايچون بوس بوتون سريلدى يره |
Ocak tüter, Ömer üfler zefir-i hârıyle; |
Ocak tüter, Ömer üfler ateşli nefesiyle; |
Owen reeks, Omar blows hot breath; | اوجاق ترعمر اوفلر زفير حاريله |
Zemîni lihye-i beyzâ yı târumâriyle, |
Yeri, darmadağınık beyaz sakalıyla, |
the flor with disheveled white beard, | زمينىلحيهٔ بيضاى تارماريله |
Sücûd tavr-ı huşû'unda, muttasıl süpürür; |
İnanmışlık içinde secde eder gibi devamlı süpürür; |
Continuously sweeps as if in awe of prostration; | سجود طور خشوعنده متصل سوپور |
İçinde rûhu yanar, cebhesinde ter köpürür! |
İçinde ruhu yanar, yüzünde ter köpürür! |
His spirit burns inside and sweat foams on his face! | ايچنده دوحى يانار جهه سنده تر كوپورور |
Döner muhît-i nigâhında tûde tûde duman; |
Bakışlarının çevresinde yığın yığın duman döner; |
Smoke turns around his glance; | دونر محيط نكاهنده توده توده دومان |
Bulut geçer gibi necmin hıyat-ı nûrundan! |
Sanki yıldızın nur iplikleri önünden bulut geçiyor gibidir! |
As if cloud is passing in front of the star's holy light! | بولوط كچركبى نجمك خياط نورندن |
Ocak tutuştu, yemek pişti; - Var mı teyze kabın? Getir de indirelim... |
Ocak tutuştu, yemek pişti;
-Var mı teyze kabın? Getir de indirelim... |
Cooker caught fire, food is cooked
-Do you have a bowl-aunt? Bring,... |
اوجاق طوتوشدى يمك پيشدى بارمى تيزه قابك كتيرده اينديرهلم |
- Var büyükçe bir kap, alın. |
-Var büyükçe bir kap, alın. |
-Have a large pot, here it is.. | وار بويوكجه بر قاب آليك |
Yemek sıcaktı, fakat kim durup da bekliyecek! |
Yemek sıcaktı, fakat kim durup da bekleyecek! |
Food was hot, but who waits! | يمك صيجاقدى فقط كيم طوروب ده بكليه جك |
Ömer çocuklara bir bir yedirdi üfliyerek |
Ömer çocuklara bir bir yedirdi üfleyerek! |
Omar fed all the children one by one blowing it. | عمر چوجوقلره بر بر يديردى اوفليهيك |
Kesildi haymede mâtem, uyandı rûh-i sürûr; |
Kesildi çadırda üzüntü, başladı canlı bir sevinç; |
mourning ended in the tent , cheerful joy began; | كسيلدي خيمه ده ملتم اويايدى روحسرور |
Çocuklar oynaşıyorlar, kadın ferîh ü fahûr. |
Çocuklar oynaşıyorlar, kadında da bir neş'e ve sevinç. | چوجوقلر اويناشيورلر قادين فريح وفخور | |
Ömer bu âlemi gördükçe gaşy içindeydi... |
Ömer bu âlemi gördükçe kendinden geçmekteydi... |
عور بو عالمى كوردكجه غشك ايچنده يدى | |
Dedim:
- Sabâh oluyor kalkalım...- Evet, haydi! |
Dedim: -Sabah oluyor kalkalım... -Evet, haydi! |
ديدم صباح اوليمر قالقه لم أوت هايدى | |
Yarın Emâret'e gel teyze, öğleyin beni bul; |
Yarın halifelik dairesine gel teyze, öğleyin beni bul; |
يارين امار ته كل تيزه اوكله ين بنى بول | |
Emîr'e söyleriz elbette hayr olur me'mul. |
Halifeye söyleriz, elbette bir hayır umulur |
اميره سويلر البته خير اولور مأمول | |
Yüzü gülmüştü teyzenin, baktık,Biz de çıktıkvedâ edip artık. |
Yüzü gülmüştü teyzenin baktık, Biz de çıktık veda edip artık. |
يوزى كولمشدى تيزه نك ناقدق بزده چيقدق وداع ايدوب آرتيق | |
Hiç görünmeksizin gelip geçene,
Doğru indik Halîfe'nin evine. |
Hiç görünmeksizin gelip geçene, Doğru indik Halife'nin evine. |
هيچ كورونمكسزين كلوب كچنه طوغرى ايندك خليفه نك أوينه | |
"Şimdi nerdeyse gün doğar, kalıver."
Diye, koyvermiyordu, çünki, Ömer. |
"Şimdi nerdeyse gün doğar, kalıver" Diye, koyvermiyordu, çünkü, Ömer. |
شيمدى برده يسه كول طوغار قاليوير دييه قويويرميوردى چوركه عور | |
Etti az sonra subh-i velveledârUyuyanşehri kâmilen bîdâr |
Az sonra sabahın gürültüsü Uyuyan şehri tamamen uyandırdı. |
ايتد ى آظسوكره صبه ولوله دار
اويويان سهرى كاملآ بيضآر | |
Öğle geçmişti, çıktı geldi kadın.- Galiba, teyze, uykusuz kaldın! |
Öğle geçmişti, çıktı geldi kadın. -Galiba, teyze, uykusuz kaldın! |
اوكله كچمشدى، چيقدى كلدى قادين غالبا تيزه اويقوسز قالدك | |
İşte bağlanmak üzredir nafakan,Alacaksın her ay gelip buradan. |
İşte bağlanmak üzredir nafakan, Alacaksın her ay gelip buradan. |
يشته باغلانمق اوزره درنفقه ك،
آلاجقسين هر آى كلوب بورادن | |
Şimdi affeyledin mi beni? Böyle göster fakat adaletini. | Şimdi bağışladın değil mi beni? Bari böyle göster adaletini. |
شيمدى عفو ايدك ، دكلمى بنى? بويله كوستر فقط عدالتكى |